gloria

Kazova, Gezi Park'ın açmış olduğu yoldan devam ederek hareket eden güzel bir direniş sergiliyor aylardır: İşgal et, diren ve üret... Çünkü üretmezsen işgal devam edemez, eve ekmek girmesi de lazım. İşgalin bir kolu bu şekilde işliyor. Diğerlerine de sesleniyorlar, her sektörde krize karşı çözüm olarak sen de işgale katıl- diren- üret diyorlar. Bir taraftan da Çalışma Bakanına sesleniyorlar ve arada Çare Sarıgül'e de inceden dokunduruyorlar: “Ey sayın Çalışma Bakanı, nasıl hükümetiniz bugüne kadar bankaları kurtardı. Şirketleri krizden çıkartmak için kararlar aldı. O zaman siz de bu fabrikayı işçilerin sürdürmesi için kamulaştırın. Bu fabrikanın batmasına neden olan ekonomik politikaların sorumlusu işçiler değil, sizdiniz. Ayrıca bu fabrikayı yöneten kurumundan geçilmeyen patronlardı. Fakat bütün bunlar da hiçbir sorumluluğu olmayan işçiler, biz fabrika iflas edince bütün olanların mağduru durumundayız. Neden? Biz eşlerimizin, çocuklarımızın ekmeğini kimseye vermeyeceğiz. Anayasanın -hatta 12 Eylül faşist anayasanın- çalışma güvenliği ilkesi, Avrupa sosyal haklar ilkesine göre size sesleniyoruz. Fabrikayı kamulaştırın işçilere devredin. Biz aileleriyle birlikte 500 kişiye kadar varan insan işsiz kalmak değil, kendi onurumuzla çalışarak yaşamımızı sürdürmek istiyoruz. Ayrıca Şişli Belediye Başkanı ‘Sayın çare Sarıgül’ madem halkın dostu olduğunuzu söylüyorsunuz, belediyeniz sizin bölgenizdeki işçilerin sokağa atılmasına göz yumamaz. Fabrikayı kamulaştırın, işçilere verin. Hadi bakalım kim önce davranacak. Hodri meydan..." İşgal fabrikasında bir kafeterya kuruluyor, çalışan kadınlar için kooperatif kreşi açılma çalışmaları var, yoksul öğrenciler için kooperatif dershanesi kurma ve bir kooperatif satış yeri kurmaya çalışma çabasındalar. Kooperatif satış yeri amaçta Türkiye'nin her yerindeki kooperatiflerin, küçük köylünün, komünlerin kendi ürünlerini sattıkları yer olacak. Ve bugün de bir düğün var Kazova Fabrikasının önünde Kazova işçilerinin avukatları Süleyman evleniyor Mutluluklar

evet özünde aslında soru sorma eyleminin en önemli takısıdır "muyum?" soru sormak, cevap vermekten daha kıymetidir.. yani "muyum?" mu, "dir." mı dersen ben de "muyum?" derim. "muyum?" cesaret ister, kararlılık gerektirir, merak barındırır ve direnç sergiler. Soru sorabilirsek ancak eğitim başlar, sorgulama güçlenir, uygarlığın yolu bulunur ya da bulunamazsa bile en azından aranma çabası içine girilir. Yanılıyor "muyum?"

Bana porsche alsınlar, porsche si olanlar cinayet işlemez... Çok dexter izliyorum ben

Hee valla, almasın bu kız sevdiceğine o saati, boşa almış olur, bak kırıyorlarmış, duydun mu @@zeynep9453

Buldum bu saatin aynısından, milliyetin sayfasında tanıtımını yapmışlar: Saklambaç oynuyor Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden (MIT) Gauri Nanda, uyanamama probleminden mustarip olanlar için saklambaç oynayan bir saat tasarladı. Clocky iki tekerleği olan oyuncak bir arabaya benziyor. Alarm çaldığında saat bulunduğu masadan zıplıyor ve odanın içinde saklanacak bir yer buluyor. Ve siz yataktan çıkıp saati bulana kadar alarm çalmaya devam ediyor. Gördün mü neden bahçedeymiş, çünkü sahibi uyanmamış, uyanmayınca da o da bahçeye çıkmış, saklambaç oynuyor yani iyi de bahçeye çıkıyorsa sahibi uyanamaz ki, bahçeden de sesi duyulmuyordur herhalde

Kedisiz olmaz tabii... Kedisiz olur mu hiç...

kamp yaparken kullanıyordur belki sabah balık avlamaya çıkacaksa artık

böyle oldun yani

@@Canraşit heheehhe bence kesin bunu telaffuz etmekte zorlandın ben yazarken zorlandım çünkü ayrıca o alarmlı saatmiymiş neymiş, öyle bişi

yıldızlar için de teşekkürler

zaten okuyorum ciddi yazdıklarım bile ciddiyetini kaybetmiş o bütün ciddiyetsiz yazıların arasında...

Biraz ılımıştı akşam üzeri ama bak yine buz oldu bu ev @@DeepBlue cuğumm Hem nerelerdesin sen yoksun ortalıklarda...

kısır olan çok nadir olan 3 renkli erkek kedilermiş.

Vaktinizi aldım yaw, birşey çıkar diye düşünmüştüm ama ancak bunlar çıktı, eften püften kıytırıktan şeyler işte..

Seni bir kediymişsin gibi seven biri çıkar bir gün karşına ve sen de kedi gibi hissedersin o zaman belki.. Böylece onu hatırlatır bir kedi sana, kedi almak istersin Niyeyse içimden bu geçti senin için... Bir gün böyle bir şey olursa ben de geleyim aklına olur mu?

Bir şey olmaz hala kitapları deli gibi satılıyor, bugün iki kişiden duydum, kitabını almışlar...

ben de tam şu an öğrenmiş bulunuyorum hatta önce bilgiyi kontrol etmiş sonra da emin olmuş olarak... Çok nadir de olsa oluyorlarmış ama onlar da kısır oluyormuş

Bazı sesler adamı yazmaya zorluyor, yanlış anlaşılmasın 'gaipten gelen sesler'den bahsetmiyorum, henüz o kadar şizofren olmadım ayrıca gaipten sesler gelmez bana çünkü ben ateistim, din min, gaip maip anlamam! Offf binyamin şurada ciddi ciddi bir yazı yazacağız, yine aklıma sen geliyorsun gülesim geliyor amaaaaa... Tamam konuya geçiyorum. Bazı sesler derken bazı dinlediğim sesler, yani sanatçı sesleri... Kim olduklarını söylemeyeceğim ama o sesleri bir araya topladım ve youtube da bir mix yaptım ki beni yazmaya zorlasınlar diye.. İşe yarıyor gerçekten de yazıyorum işte bakın Aslında böyle ciddiyetsiz bir başlangıç yapıp sonra da ciddi bir yazıya geçmek biraz keskin olacak ama ne yapayım olmazsa ben şimdi öyle birden konuya geçmeyeyim, şöyle yumuşak bir geçiş yapayım.. YUMUŞAK deyince benim aklıma ilk jelibon geldi, o zaman JELİBON diyip GEÇEYİM ben. Ayyy bütün konsantrasyonum dağıldı... Topla Topla,topla da gel, hooopppp dur! Offff toparlayamıyorum, en iyisi gidip bir bardak su içeyim de geleyim ve direkt konuya gireyim, artık yumuşak geçiş yok, onu yukarıda yaptım... Direkt geçeceğim konuya tamam mı? (Gider ve bir bardak su içip geri gelir.) Şeb-i Yelda... Neden bloguma bu ismi verdim? Çünkü şeb-i yelda demek; yılın en uzun gecesi demek; yani 21 Aralık gecesi... Aynı zamanda en karanlık gün... Ve 'insanlar konuşabildiği zamanlarda yazamaz' kanaatim var benim... Ancak konuşamadığı zamanlarda yazar. Mutsuzken yazma, mutluyken de konuşma eğilimimiz bundandır. Ben böyle bir insanım, mutluyken konuşur, mutsuzken yazarım. o yüzden biraz karanlıktır benim yazdıklarım ve burası da biraz şeb-i yelda... Halimin faili meçhul bir cinayet hali gibi olduğu anlar olmadı değil, birileriyle konuşabilsem her şeyi anlatabilsem zaten yapardım, o zaman buraya yazmazdım da... Ama öyle anlarda dilim hep beni yarım bırakıyor. Oysa konuşabilsem dökeceğim içimde ne varsa, içimi dökmek demek yani; içimdeki aşkı, özlemi ya da acıyı veya her ne varsa içimde dökülmesi gereken onları dökmek demek! Hiçbir şey kalmayıncaya kadar! Offffff, bu kadar ciddiyet yeter! Yazamıyorum işteee... Çünkü iyiyim ben Hiç ciddileşmeseymişim de olurmuş, zorlayınca yazılmıyor zaten. Müzik de işe yaramadı ya bir git!

Kedi sevenler ve sevmeyenler diye ikiye ayrılıyor bizim apartman.. Beni yoruyor bazen ama

Hiç kimse birbiriyle konuşmuyor ki apartmanda

Bravo ben alay etmiyorum, öyle algılama lütfen, neşeleniyorum diye düşün, sen de neşelen hatta ateistliği karıştırmamışsın evet ama ateistlikteki kelimeleri biraz birbirine karıştırmışsın Başka bir bakış açısı daha; "ateistliği karıştırmadım" derken aslında karıştırmış sayılmaz mısın yine de?

Tamam ama biz öğrendik, hatta sen yokken ben yeni gelenlere de söylerim, onlar da öğrenirler. Merak etme sen. Gözün arkada kalmasın yani, ben herkesle paylaşacağım bu bilgiyi Kızıyor musun bana

rica ederim AZ çok güzel kitap, ben çok beğendim.

Sizin yüzünüzden eve kedi alacağım az kaldı, sokağa çıkıp bütün kedileri toplayacağım. Sokağa çıkmama gerek yok apartman önünde baktığımız 20 küsur bilmiyorum belki de 40 küsur kedi var hepsini alıp eve gelicem az kaldı, konuşun benimle