siosteran tarafından postalanan herşey
-
Chavez'den petrol tehdidi: Hadi saldırın İran'a da görelim...
Bu işin neoconlukla ilgisi yok.Bu ülkede Atatürk ve İslamı yanyana getirmekte zorlandığımız ve ulus-devlet modelini oturtamadığımız için batı ülkelerinin izinden gidiyor ve teslimiyetçi politika izliyoruz. Halk yüzyıllardır süren derin uykudan uyanmadığı sürece bükemediğimiz eli öpmekten başka çare yok.Hangi parti iktidar olursa olsun,ABD ve AB'nin dümen suyundan ayrılmaz,ayrılamaz.Bir ihtimal ayrılacak olsa İran bizi kendi yanına çeker.Adamlar Türklerin geleceğiyle kumar oynuyorlar ve hep kazanmak istiyorlar,gerçek bu!
-
Chavez'den petrol tehdidi: Hadi saldırın İran'a da görelim...
ABD İrana saldırır;çünkü adamlar,gelecek nesillere diktatörlükle yönetilen bir Ortadoğu bırakmak istemiyorlar.Buna ne Chavez,ne de Ahmedinecad müdahale edebilir.Venezuelanın ekonomik gücü ne ki,petrol fiyatlarını artırırım diyebiliyor?Sanki petrol sadece Venezuelada varmış gibi!Boş konuşuyorlar ve de korkuyorlar,hepsi bu!
-
Türkün 30 Ağustos Zafer Bayramı Kutlu Olsun
Laik Cumhuriyetimiz zemininde birlik ve beraberliğimizin,iç ve dış düşmanlarımızın gayretlerine rağmen,devam etmesini diler,hepinizin 30 Ağustos Gençlik ve Zafer Bayramınızı en içten dileklerimle kutlarım. Sevgi ve Saygılarımla,
-
ULUSA ÇAĞRI
bana kalırsa bozan haklı,sardunyamın dediği gibi olayın çift kişilikle ilgisi var,doğrudur.Laik ve dinine bağlı olan bizler çözüm üretemediğimiz için kısır bir döngüye saplanmışız;neden?Kentli köylünün,köylü de kentlinin yaşamını bilemez de ondan!Övünmek gibi olmasın ama ben her her iki grubun da yaşamının zorluklarını anlayabiliyorum.İşim gereği bunu anlamak zorundayım.Dolayısıyla her insan gibi benim de bundan maddi çıkarım olacak,olmak zorunda,bu dünyada ister istemez herşey karşılıklı değil mi? Ütopik bir yaklaşımla kentli ve köylüyü aynı kefeye koyamazsınız.Bunlara yasalar yazarak sınırlamalar da getiremezsiniz.Bundan sonra herşey yoluna girer,kim nerede olması gerektiğini bilir ve boyundan büyük işlere kalkışmaz inşallah!Haklısınız,son 15-20 yılda kim nerede olduğunu veya olmak istediğini bilemedi.Hemen herkesin değişik derecelerde başları ağrıdı,ancak bundan sonra dış güçlerin çıkarlarına ters düşecek eylemlerde bulunmazsak herhalde başlarımız ağrımaz.15-20 senelik sürede çoğunlukla yabancılar hemen herşeyimize ortak oldu ve olmakta...Bizler de başdöndürücü gelişmelere ayak uyduramadığımız için zaman zaman çift kişilikli olmuş olabiliriz.Ancak benim düşüncelerim rüzgar gibi,tek kişiliğime bağlı olan laiklik fikrim kalıcıdır! Hoşgörümüz sayesinde geldiğimiz bugünlere de şükür etmek ve hayırlısı olsun demek lazım bence... Sevgi ve saygılarımla,
-
ULUSA ÇAĞRI
Sevgili Gugukçuk,izin verirseniz Sardunyamın yerine bir yorum yapayım! Neden şapka devrimi yapıldı?İnsanların çağa ayak uydurmalarını sağlamak için!Osmanlının hemen her açıdan dünyaya kabul ettirebileceği ne gibi bir yenilik vardı?Muasır medeniyeti,çok sayıda savaş ve anlaşmazlıklardan sonra kimler oluşturabilmişti?6.yüzyılda laik eğitimin temellerini kiliselerden ayırarak studium generale olarak adlandırılan başlangıç üniversitelerini kuranlar kimlerdi?Batılılardı! Medeniyet şekilcilikte midir?Laik eğitimi batılılar evrensel ölçülere taşımışlarsa,şekilci olmaları normaldir.Çünkü emperyalist düzende iyi bir eğitim adeta zenginlere sağlanmıştır.Ne zaman ki 18.yüzyılda burjuva eğilimleri ortaya çıkmaya başlamış,o zaman fakirlere de eğitim sağlanmaya çalışılmış ve çalışılmaktadır.Özetle,medeniyet maalesef şekilciliktedir!Giyimin ortamın koşullarına uygun olmazsa,dışlanırsın,hepsi bu! Şapka,sihirden ziyade,Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında batıya açılan bir simgeydi,bir pencereydi.Kurtuluş savaşı sonrası batıya açılmasak ne yapacaktık ki?Bugün Osmanlı ve onun devamı Türkiye Cumhuriyeti kurulabilirmiydi?Kurulamazdı,yıkılır giderdi! Cumhuriyetimizi binbir zorluklarla kurduktan,bunu devam ettirebilmek adına 1950 ye kadar İngiliz bankalarına olan borcumuzu ödedikten sonra,IMF ve Dünya Bankasından borç para aldık mı? Aldık!ABD'nin Marshall planını kabul ettik mi? Ettik!Yeraltı kaynaklarımızı 50 yıl boyunca kullanamayacağımızı da kabul ettik mi?Ettik! Aydın kesimin tümü,bunun farkına 1960'dan sonra varabildi mi?Varamadı!Aydın kesimin 1850'de General Eisenhower'in Rockefeller'e yazdığı mektuptan o tarihte haberi oldu mu?Hayır!Ne zaman bu mektuptan haberi oldu?Yaklaşık 140 sene sonra Cumhuriyet gazetesi buna ulaşabildi!Bu gizli bilgiye gazetenin bu kadar geç ulaşması,Cumhuriyet gazetesinin suçu mudur?Hayır! (Sorunun esas sebebini,geniş kitlelerin değişik gazeteleri okumaması,okumayı sevmemesinde aramak gerekir.İnternet evimizde olmasa bile,kafelerde yok mu?Var!Hadi ne duruyoruz öyleyse;internetten değişik gazeteler aracılığıyla günlük gelişmeleri takip edelim!Kitapları da okumayı ihmal etmeyelim!Ah,uf of şeklinde hayıflanmak birey olarak bizlere ilerde ne kazandırır ki?) Türk aydınlarının bu ABD gizli mektup bilgisine bu kadar geç ulaşması,onları kamuoyu önünde suçlu yapar mı?Hayır! Viyana'yı fethedemediğimiz için yaşadığımız depresyonu ne zaman üzerimizden atacağız?Doğrusu çok merak ediyorum! "ABD'nin üzerimizdeki baskıyı azalttığını varsayarak,bundan sonra kendimizi bilerek ve eğitim-öğretimde bütçe payını %10'un üzerine çıkararak,vatan-millet-din bağlamında birleşelim ve batı ülkelerini örnek alarak kendi ülkemizi geliştirelim" İşte don muhabbetinin geniş bir yorumu! Başka ne dememi beklersiniz ki? İnanın,insanlara faydalı olabileceğimi düşünerek forumda birşeyler yazıyor ve de mutlu oluyorum! Saygı ve Sevgilerimle,
-
BAŞBAKAN ERDOĞANIN LAİKLİK NUTKU
Bütün görüşlere aynen katılıyorum! Şu da bir gerçek ki,mesleğimiz ne olursa olsun,taşrada çalışmadan ve orada yaşayan insanların hayat tarzlarını görüp benimsemeden,insan ne kendini olgunlaştırabilir,ne tecrübe kazanabilir ve ne de kendi çevresine olumlu bir şeyler verebilir!Ben,yetiştirilme tarzımın bir gereği olarak,çalışma hayatımda benden tahsili az ya da tahsilsiz ve doğal olarak evrensel bakış açısı dar insanları küçük görmedim,.Onları anlamaya çalıştım,onlardan da bir takım bilgiler edindim,ancak fazla samimi olmamaya özen gösterdim.Bu da beni o kişilerin gözünde yücellti;mesleğim yeniden saygı duyulur hale geldi. İnsan doğası gereği,kendisi kadar olan insanlarla bir yarışma halindedir.Kendinden daha üstün konumdaki insanları da kıskanır ve onlar gibi refah içinde olmak ister. Gariptir ki,elit tabakada bulunan insanlar da kendi seviyesindeki insanlarla herhalde bir yarışma içinde olduklarından olsa gerek,hep daha fazlasını isterler,ancak hayal kırıklığına uğrama olasılıkları yüksektir. Özetle,insanoğlu olanakları ölçüsünde hep ileri gitmek ister!Bu ne yaman çelişkidir bilinmez!İnsanoğlu,astlarını koruyarak ve kollayarak,üstlerine saygı duyarak olgunlaşır. Hepimizin zayıf karakterli ve belli belirsiz özürlerimiz olduğu kabul edilirse,özürlü bir insan,nefes aldığı ve yaşadığı sürece Allah'a şükür etmelidir.Ortopedik engelli bile olsa bitkiler gibi sabit durmadığını ve onlar gibi yaşadığını(yaşam bilincinde değilse,nasıl olsa bu bilinç,ebeveynler ve sosyal yardım uzmanları tarafından bireye kazandırılmış,kazandırılmakta veya ileride kazandırılacaktır) kabul etmeli ve Allah'a şükür etmelidir. Bu kadar kozmopolit bir ortamdan kendimi sıyırabilmem akl-i selimim(aklımı kullanmam) sayesinde olmuştur.Allaha şükür ortopedik bir engelim yoktur.Çağdaş düşüncede olmak gibi bir beyin özürüm vardır. Bu mesleki başarı sonrasında,kendim gibi evrensel bakış açısı geniş bir insanla tanışıp evlenmek ve mutlu bir yuva kurmak en doğal hakkım değil midir? Saygı ve sevgilerimle,
-
TÜRBANLI BİR AYŞE, ÇARŞAFLI BİR FATMA GÖRMEK İSTEMİYORSANIZ... (Humeyni’nin İran’a geldiği gibi gelmeyecekler, Çünkü istedikleri şey gelince hazır.)
Yürekten katılıyorum!
-
TÜRBANLI BİR AYŞE, ÇARŞAFLI BİR FATMA GÖRMEK İSTEMİYORSANIZ... (Humeyni’nin İran’a geldiği gibi gelmeyecekler, Çünkü istedikleri şey gelince hazır.)
Özetle,ABD'nin Ilımlı İslam Modeli Türkiye'ye getirilmek isteniyor!Adamlar bize kontrol edebilecekleri ve de önceden eşi benzeri olmayan bir modeli öneriyorlar!Hayırlısı olsun! Anlatabildim mi Su Damlası?,Anladın mı Dipnot? Saygılarımla,
-
TÜRBANLI BİR AYŞE, ÇARŞAFLI BİR FATMA GÖRMEK İSTEMİYORSANIZ... (Humeyni’nin İran’a geldiği gibi gelmeyecekler, Çünkü istedikleri şey gelince hazır.)
Değerli Arkadaşlar, Ülkemizde ister İslami hukuku ve isterse Atatürk İlke ve İnkilaplarıyla yerleşmiş olan çağdaş hukuku benimsemiş olalım,ortak bir müşterekte buluşamadıkça yapılacak fazla bir şey yoktur.Dünya tarihinde milliyetçilik akımları hep kanlı bitmiştir. Ben şahsen Atatürk milliyetçiliğini savunan birisi olarak,1946 yılında köy enstitülerinin kapatılarak yerine gereğinden fazla imam ve hatip okullarının açılmasında yanlışlık olduğunu düşünüyorum.60 senedir devam eden bu yanlışlık,doğal olarak kültürüne,tarihine yabancı nesillerin ortaya çıkmasına ve ülkemizde ulus-devlet modelinin bu nesiller ve bunların iç ve dış odakları aracılığıyla giderek geriletilmesine sebep olmuştur. Türk kültürüne,tarihine bakış açısı temel alındığında,aslında imam-hatip okullarında okuyan arkadaşlarımızla aramızda fazla fark yoktur.Her iki kesimin birbirleriyle uzlaşamamasının nedenleri,islami hukuku savunan arkadaşlarımızın dini içerikli yayınlara bağlı kalarak oluşturdukları bir yaşam felsefesi;buna karşın çağdaş hukuku savunan benim gibi arkadaşlarımızın islami hukuka karşı olan korkularıdır.Aslında islami hukuku savunan arkadaşlarımızın da korkması gerekir.Neden korkmalıdır?Dış güçler tarafından daha fazla kullanılmaktan! Kanaatimce,her iki kesim için de korku ortak olmalıdır.Dış güçlerin bizleri sindirerek 1850 yılından beri getirdikleri dayatmaların sonucunun ne olacağından korkmalıyız! Çağdaş hukuku savunan arkadaşlarımın,İslam hukukunu savunan ve Atatürk İlke ve İnkilaplarını dayatma olarak görme eğiliminden bir türlü kendini kurtaramayan arkadaşlarımıza anlatmak istediği tehlike,dış güçlerin küreselleşme adı altında dayattıkları sömürgeciliktir. Korkulması gereken,açıkça yapılan bu sömürgeciliğin ya da assimilasyonun sonunun nereye varacağıdır! Yine de korkmayıp,moralimizi yüksek tutalım.Dış güçler,Türkiyenin İslami köktendincilik veya islami komunizm gibi uç noktalara kaymalarını istemezler,zira bu durum kendilerine de eninde sonunda yansır.IMF ve Dünya Bankası kredileriyle oltanın ucunda balık misali yaşar gideriz! Saygılarımla,
-
SİZCE..?
Bir de olayın şu boyutu var!Emperyalist bir dünyada yaşadığımız gözönüne alınırsa,miras ile elde edilen maddi güç,bireysel ve/veya toplumsal açıdan bakıldığında kalıcı olamamaktadır.Şimdiye kadar mutlakiyet rejimlerinden elde edilen güçler neden kalıcı olamamıştır?Mutlakiyet rejimleri tabanı düşünmeden ve dolayısıyla iyilik yapmadan hareket etmiştir. Cumhuriyet ve demokratik rejimlerde,mutlakiyet rejimlerinden arta kalan ne kadar maddi güç varsa,eşit olarak dağıtılmalıdır.Rusya bunu 80 yıl boyunca sürdürebilmiştir,daha sonra siyonist güçler aracılığıyla batı dünyasına yenilmiştir. Bundan sonra Türkiyemiz için yapılacak olan,diğer gelişmekte olan ülkeler gibi,maddi kaynakları akıllıca kullanarak fakir kalmış bölge ve kentlerimizin varoşlarına özellikle eğitim ve öğretim yatırımlarını hızlandırmak,fikri hür,vicdanı hür ve inancını şekilsel temele oturtmamış nesiller yetiştirmek olmalıdır. Başka türlü maddi güç nasıl iyiliğe dönüştürülebilir ki? Saygılarımla,
-
SİZCE..?
İkisi de kolay değil bence,bu da bir çeşit siyaset! Güçlü olursun,iyi olman da gerekir,fazla tepki çekmemek için!Etrafında senin kadar iyi ya da senden güçlü insanlar varsa,insanoğlunun doğası gereği uyum sağlamaya özen gösterirsin.Uyumsuzluk içinde olursan,gücünün hiçbir önemi kalmaz. İyilik yap,iyilik bul,kim kazanmış kötülükten! Saygılarımla,
-
Atatürk'ün Selanik'teki evinde Tayyip Erdoğan'ın yırttığı sayfa:
Değerli arkadaşlar, Gerek sağ ve gerekse sol eğilimli düşünen insanlarımızın Türkiye'de mevcut olan internetteki forum ortamını çok iyi değerlendirmesi gerekir.Teorik anlamda forum üyelerinin yüzyüze geldiğini düşünün,fikir farklılığının olabileceği kaygı ve korkusuyla ilk planda birbirlerine özel hayatları ve siyasi düşünceleri hakkında görüş bildirmekten kaçınırlar.Yüz yüzden utanır konumuna gelirler.Bu normal bir yaklaşımdır. Zaman geçtikçe milliyetçiliği savunan benim gibi insanlar da her iki uç düşünceyi ortak paydada buluşturmaya özen gösterirler. Fethi Dördüncünün yazdıklarına gelince;yaşadığı ortamdan kaynaklanan ruh hali içinde Atatürkü peygamber gibi göstererek,AKP'ye hakaret etmiş olabilir.Bu durum,onun yaşı ve tecrübeleri gözönüne alındığında akıl hastası olduğunu göstermez;sadece ve sadece 5 yıl boyunca giderek artan stress halinde bulunduğunu gösterir. Özel veya resmi görevlerde bulunan kişilerin hemen her açıdan baskıya maruz kalmadıkça böyle sözler söylemesi veya olaylara tepki göstermesi olası değildir.Fikir ve düşüncelerimizden kaynaklanan davranışlar,ancak bireyin kendisini bağlar.Fikir ve düşüncelerimiz evrensel anlamda ne kadar tutarlıysa,o kadar çevre tarafından takdir görecektir.Çevrenizde bulunan insanlar sizlerin görüş,düşünce ve davranışlarını örnek almak isteyeceklerdir.Olaylara argo tarzı yaklaşımlar,ancak ve ancak argo kelimelerden anlayan insanlara hitap edecek;argo tarzı yaklaşımları hayat felsefesi olarak benimsememiş insanlar için tutarsız karşılanacaktır. Zaman zaman hepimiz değişik ortamlarda ortamına göre argo sözcükler kullanmışızdır.Bunu kullanırken ve bir olayı,fikri veya düşünceyi anlatırken,karşımızdaki insanın yüz ifadelerine ve davranışlarına bakmalı ve "empati" denen ve karşımızdaki insanın bizim fikir,görüş ve düşüncelerimizi nasıl değerlendirdiğini önceden kestirebilme anlamına gelen sosyolojik bir kavramı unutmamalıyız.Karşımızdaki insan,sizin görüşlerinize katılıyorsa ve değer veriyorsa sizin sözünüzü kesip hiç tepki vermeden can kulağıyla dinler.Katılmıyorsa,ya yüzüne tiksindirici bir ifade verir ya da sizin bulunduğunuz ortamdan çeker gider. Doğal olarak bunu forum ortamında anlamak zordur.Bu nedenle,mümkün olduğunca hakaret ve küfür içermeyen yazıların yazılmasıyla,bunları okuyacak insanların empatisi kazanılmış olur. Görüşleriniz bazen sempati ve/veya antipati uyandırabilir.Bu sorun değildir.Uygun bir dille tartışılarak bu sorun da giderilebilir. Dalé Carnegié'nin kitapları,sanırım bu konuda bazı arkadaşlarıma faydalı olacaktır.Yazarın iş ve ailesel hayatta insanlara davranış biçimlerini öğreten çok değerli eserleri olduğu gibi,batı ülkelerinde Carnegié okullarında bu tür meslek sonrası eğitimler de verilmektedir. Saygılarımla,
-
TÜRK GENÇLİĞİ BUMU ŞİMDİ?... YAKIŞIYOR MU?... (Gazi Üniversitesinde kendisini ÜLKÜCÜ olarak tanımlayan Üniversitelilern davranış ve örgütlenme biçimi)
Şu anda benim gördüğüm kadarıyla Atatürk milliyetçiliği Türkiyenin tek çıkış yoludur.Sağı ve solu benimsemiş herkes,geçmişi unutup milliyetçiler etrafında toplanarak kardeş olmalıdır.Kardeş olabilmenin bir gereği de paylaşabilmektir.Ulu önder Atatürk Cumhuriyetimizin ilk yıllarında milliyetçilerin yayılma politikasını(irredantizm,turancılık gibi) ülkü ocaklarını CHP'ye bağlıyarak yasaklamıştır.Kanaatimce bu yasak, ekonomimiz düzlüğe çıkıp kişi başı milli gelir 10000 USD olana dek devam etmelidir.Bu süre içinde milliyetçiler kendilerine çeki düzen vermelidir.Aşırı katı bir disiplinden uzaklaşarak uzlaşmacı ve paylaşmacı bir tavır izlemelidirler.Çünkü bu vatan hepimizindir.Bu vatan işgal edilirse bundan tüm düşünce yapısındaki insanlarımız zarar görecektir.Dış dayatmalar karşısında milli duruşumuzu sadece ordumuz değil,sivil halk da göstermelidir. Milliyetçi bürokratlarımız AKP hariç hemen her dönemde devletin önem arzeden bürokratik kadrolarında görev almışlardır.Bundan sonra MHP ve/veya CHP'nin koordineli çalışması ve iktidar ve/veya muhalefet olması lazımdır.Bu şekilde biri diğerinin eksik kalan yönlerini tamamlamış ve de kontrol etmiş olur. Ben,özel hayatımda olanaklarım ölçüsünde kendime ve çevreme karşı dürüstlüğümden taviz vermedim ve bundan birşey kaybetmedim.Dürüst ve halka açık olduğu sürece Güzel Türkiyemiz neden kaybetsin ki? Hepinize selam ve sevgilerimle,
-
YOBAZIN BAYRAMI... (Neyin Bayramı... 23 Nisan, 19 Mayıs, 29 Ekim ve benzeri günler neyin bayramlarıdır? Bunlar Müslümanlar için birer bayram günü değ)
Ne sağcısı,ne solcusu tarihimizi bilmeden merak edip okumadan birbirimizle boş konuşup duruyoruz.Bizi bölmeye çalışan dış güçlerin ekmeğine yağ sürmekten başka ne yapıyoruz ki?1850'den beri alınan kredilerle getirilmeye çalışılan cumhuriyet ve demokrasi ister istemez yapay olarak kalıyor.Milliyetçi kesim de susuyor,konuşmuyor,sağı ve solu birleştirici bir görev üstlenip görüşleri ne olursa olsun insanlarımıza fikirlerin serbestçe paylaşımı duygusunun önemini açıklamıyor. Böyle olunca da doğal olarak,Atatürkçü düşünenler dini sevmez,dindar olanlar da Atatürkü sevmez gibi yüzeyel bir takım önyargılar ortaya çıkıyor. Milliyetçi düşünen arkadaşlar,niçin fikir ve görüşlerinizi beyan ederek sağ ve sol kesimi uzlaştırmaya çalışmıyorsunuz?Bunu tek başına ben ne kadar yapabilirim ki? Birlikten kuvvet doğar! Saygılarımla,
-
Atatürk'ün Selanik'teki evinde Tayyip Erdoğan'ın yırttığı sayfa:
Belki birbirimize saygımızdan,belki de savunmuş olduğumuz değerlerin hayata geçirilmesindeki zorluklardan olsa gerek,yazmış olduğum konular sizlere fantastik gelmiş olabilir.Bunun esas sebebi,Türkiye'de yaşayan bireyler değil,küreselleşme adı altında ithalat yapmak zorunda kalanlardır.Hizmet sektöründe de yabancılara bağımlıyız. Özetle,birçok alanda dışa bağımlı olmaktan öte,mal ve hizmet sektörlerinde de dışa bağımlıyız. Sonuç olarak şunu söylemek isterim.Cumhuriyet tarihimiz boyunca Atatürk İlke ve İnkilaplarını kendine değişik oranlarda felsefe edinmiş yöneticilerimiz,1950 yılından başlayarak IMF ve Dünya Bankasından borç alarak yeniden yabancıların boyunduruğuna girmeye başlamışlardır.Borçla elde edilmeye çalışılan demokrasi,insan hakları ve özgürlük de bu kadar olur. Ne derecede doğru bilemem ama,14 milyar dolar dış borcumuz kalmıştır.O halde 2005 sonu itibarıyla 85 milyar dolar olan borsada mevcut yatırıma dönüşmemiş sıcak para ne alemde?Bu sıcak parayla ekonominin ve enflasyonun dizginlendiği yazılıyor.Sıcak para bir miktar çekildiği için son üç ayda enflasyonun geçen seneye nazaran %3 artması,yıllık bazda düşünülürse enflasyonun yeniden artacağının bir göstergesi değil mi? İşte bu sıcak parayı Türkiyede bireysel veya ortaklık kurarak yatırım haline dönüştürmeyen kişilere ben vatan haini demiyorum.Neden?Çünkü bu kişiler Türkiye'de yatırımın çok katı kısıtlamalarla karşı karşıya olduklarını biliyorlar ve bu nedenle yurtdışında yatırım olanaklarını kullanıyorlar. Türkiyede yatırımı teşvik edebilecek çeşitli yasal düzenlemeler ve krediler de dış güçlerin tesiriyle engellenmiştir. ABD,AB ve siyonist güçler,hangi siyasi rejim aracılığıyla olursa olsun,gelişmiş bir Türkiye istemiyor arkadaşlar.Şeriat yönetimini tek çıkar yol olarak gören arkadaşlarım da eninde sonunda hüsrana uğrayacaktır. İslami köktendinciliğin Türkiyede yayıldığını ve benimsenmeye başladığını ABD biliyor.Bizim İranla entegrasyonumuzu önlemek için öncelikle İranı sonra Türkiyeyi ağırlıklı olarak hava harbiyle yıpratmaya çalışacaktır.Zira,ABD'ye göre ilerde İslam ülkeleri gelişecek olursa iki kutuplu dünya oluşur,bunu da ABD istemez.Eğri oturup doğru konuşmak lazımdır. Hava harbi olmasa bile bizi "oltanın ucunda bir balık" gibi küçük kredilerle desteklemeye devam edecektir. Şu anda batı dünyasına yapılacak bir saldırı onların ekmeğine yağ sürecektir.Onların daha fazla tepkisini çekmememiz ve sinmemiz gerekir.Canımızı düşünelim.Ellerindeki silahlar tahmin edemeyeceğiniz kadar teferruatlı(ayrıntılı)dır. Allah,Türk ve İslam alemine sabırlar versin. Saygılarımla,
-
Ülkemizi Yeniden İleri Medeniyetler Seviyesine Çıkaralım!
Değerli Arkadaşlar, Yabancıların tepemizde leş kargaları gibi dolaştığı günümüzde,geçmişteki düşmanlıklarımızı bir tarafa bırakalım.Zira bizleri birbirimize düşürerek güzel ülkemizi kargaşaya boğan ve bundan hemen her alanda çıkar sağlayan yine yabancılar ve onların işbirlikçileridir. Amacım,sağlıklı bir zeminde birbirimize hakaret etmeden,birbirimizin görüşlerini iyice okuyup değerlendirerek,o gün biyolojik saatimiz olumsuz ise,hiçbirşey yazmadan sadece yazılanları okuyup düşünmek ve ondan sonra en az düzeyde tepki çekebilecek uygun fikirlerle yazarak tartışabilmektir. Lütfen kaos oluşturmayalım,sakin sakin tartışalım. Sizin de bildiğiniz gibi,görünürde Türkiye'de yönetime talip olabilecek üç fraksiyon var.Kim ne istiyor,neyi istememesi gerekiyor kısaca irdeleyelim: -Sağ görüşlü kesim:Kuran-ı Kerim'de yazılanları kendine ilke edinmiş.Laikliği kendine karşı bir dayatma olarak algılıyor,anayasal düzeni değiştirmeye çalışıyor,dini sembolizme önem veriyor.Aşırıya gidip,köktendinciliğin Türkiye'de hakim olmasını istememesi gerekiyor.Neden?Çünkü,ülkücü ve sol kesimin dikkatini çeker,ortalık karışır.Dediklerini tüm itirazlara rağmen yaparlarsa islami köktendincilik veya islami komunizm bile ortaya çıkabilir.Bunu da geçmiş dünya deneyimlerini gözönüne alırsak hiç kimse istemez. -Ülkücü görüşlü kesim:Sağ ve sol görüşleri ortak bir paydada toplayarak uzlaşma ortamı oluşturmak istiyor.Türkçülüğü kendine ilke edinmiş.ABD,AB,siyonist güçler ağırlıklı olmak üzere ülkenin içişlerine karışmasa,sağ ve sol görüşlü insanlarımızı Türk-İslam sentezinde uzlaştırabilse bölücülük yapan kürtler haricinde tüm Kürtleri kucaklayabilir.Ekonomimiz düzelince aşırıya da gidebilir,yani irredantizmi de benimseyebilir.Turancılık fikrini de geliştirebilir.Türki cumhuriyetler isterlerse dayatma yapmadan(bu çok önemlidir,ilk planda yapılmaması gerekir,çünkü Rusya çözüldükten sonra Demirel zamanında yapılan bu tür girişimler,yabancıların tepkisiyle rafa kaldırılmıştır.O tarihlerde Fransız Le Monde gazetesi "Türki Cumhuriyetler serbest kaldı,yeni bir Türk İmparatorluğuna doğru mu?" tarzında bir başlık atmıştır.Ekonomiyi toparladıktan sonra Türkleri kim tutabilir ki?) Türki Cumhuriyetleri de kucaklayabilir. Sol görüşlü kesim:Laikliği kendine ilke edinmiş,bundan ödün vermeyen ve dini sembolizme önem vermeyen bir kesimdir.Atatürk İlke ve İnkilaplarına inanır.Aşırıya gitmelerine Atatürk ilkeleri izin vermez ama,böyle bir şey olursa işin ucu faşizme ve komunizme kadar gider,bunu da vatanını seven hiç kimse istemez. Değerli Arkadaşlarım, Yine siz bilirsiniz ya,geçmiş düşmanlıkları bir kenara bırakarak,kanaatimce ülkücü kesim etrafında tek vücut,tek kuvvet olmak gerekmez mi?Sol kesim vatanı,ülkücü kesim milleti,sağ kesim dini ağırlıklı olarak savunmuyor mu?Çok mu zor uzlaşmak ve de kardeşçe paylaşmak? Yorumlarınızı bekliyorum. Saygılarımla,
-
TÜRKİYE EKONOMİSİNİN GÜNCEL TAKİBİ... (Ekonomimiz hızla büyüdü ama sosyal kalkınmada durum pek parlak değil...)
-Hamal Hasan veya kızkardeşiniz eğitimine göre iş bulmuşsa bu,tam istihdamdır.SBF mezunu arkadaşınız,eğitimine uygun bir iş bulamadığı için eksik istihdama tabii olmuştur.Aslında bunun çok örnekleri var,yine de eksik istihdamın 2005 verileriyle %3 civarında olduğu(72 milyonun 2.160.000'i) ve giderek arttığı iddia ediliyor.Eksik istihdam edilen insanların manevi doyumsuzluğunu,varın siz düşünün. Cebinde marlboro sigarası ile dolaşanlarsa,tam bir kaygısız kesim!Bir şekilde para kazandıkları veya kazanamadıkları için yakınıp dururlar,memleket kurtarma havasına girerler.Maltepe ve Samsun yerine Marlboro içince kendilerini önemli biri zannederler.İki sigara arasındaki fiyat farkını ve bu farkı ailelerine yansıtmayı düşünmezler!Aslında onlara da kızmamak lazımdır.Onlar da kıraathanelerde okudukları gazetelerden dolayı memleketimizde neler olup bittiğinin farkındadırlar. ADAM SENDECİ TUTUMU BIRAKMAZSAK,KİTAP VE/VEYA GAZETE OKUMAZSAK,GAZETELERİN SADECE SPOR BÖLÜMLERİNE ŞÖYLE BİR BAKARSAK,OKULDA DERSLERİ GÜNÜ GÜNÜNE TAKİP ETMEZSEK,HERŞEYİ DEVLETTEN BİZE İŞ VE AŞ VERSİN DİYE BEKLERSEK,VATAN,ULUS-DEVLET VE DİN KONULARI HER FIRSATTA BİREY VE/VEYA ONU YÖNLENDİRENLER TARAFINDAN KÖTÜYE KULLANILIR.Bunun da sıkıntısını,şu anda olduğu gibi hemen herkes çeker. HERKES ARTIK ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYMALIDIR. İŞİN BAŞI LAİK EĞİTİM, BAŞKA ALTERNATİF ARAMAK GEREKSİZ ZAMAN KAYBIDIR! Saygılarımla,
-
Amerika ve Laiklik
Paylaşımın için teşekkür ederim ramell. Türkiye-ABD arasında 4 Temmuz 1948(onlar da bugünü doğum günü olarak kutluyorlar ya,herhalde bu da tesadüftür!) tarihinde imzalanan bir anlaşma(Marshall yardımı) maddelerinin birinde yeraltı kaynaklarımızın 50 seneden sonra kullanılabileceği bildirilmektedir. Türkiye’yi her zaman yolunacak kaz gibi gören ABD için ülkemiz aynı zamanda ileri bir karakoldu. Dönemin ABD Başkanı Truman (1947) komünizme karşı Türkiye ve Yunanistan’a askeri yardım yapmayı planlamıştı. Buna geçmeden önce Truman’ı tanımamız lazım. 1946’da kurduğu CIA’yı 1947 yılında kurumlaştıran başkan Truman’dı. Dünyayı ABD çıkarları doğrultusunda yöneten, darbeler yapan, cinayetler işleyen kötülükler imparatorluğunun istihbarat örgütü CIA’nın başıydı. İşte bu Truman 400 milyon dolar olarak planladığı askeri yardımın üçte ikisini (300 Milyon Dolar) Türkiye’den hem nüfus, hem yüzölçümü küçük olan Yunanistan için ayırmıştı. Türkiye’ye düşen pay stratejik olarak önemli bir yerde olmasına rağmen 100 milyon dolardı. Dışişleri Bakanı Hasan Saka ve ABD Büyükelçisi Edwin Wilson tarafından 12 Temmuz 1946 yılında Truman Doktrini olarak bilinen antlaşma imzalanmıştı. Daha sonra bu antlaşma 4 Temmuz 1948 tarihinde Marshall yardımı adı altında pekişti. Neden bu antlaşmaya Marshall dendi ? Onuda açıklamaya çalışalım: George Catlett Marshall (1880-1959) Amerikalı general ve siyaset adamıdır. Dünyadaki cinayet ve işkence okulları vazifesi gören Fort Benning Piyade Okulu komutan yardımcılığı yapmış George Marshall, sözde komünizmi önlemek gayesiyle onaltı Avrupa ülkesine (Türkiye’de dahil) iktisadi yardım amacıyla ifade edilen “Marshall Yardımı’’nın isim babasıydı. Ne ilginçtir ki, cinayet ve işkence okulları komutanı 1953’de Nobel Barış Ödülü (!) almıştı. -http://www.turksolu.org/79/ebcim79.htm- 5-10 sene önce İstanbul'da yapılan bir konferansta yanlış hatırlamıyorsam İTÜ Maden Fakültesinden bir öğretim üyesi,Türkiyenin yeraltı kaynaklarının 9 trilyon dolar değerinde olduğunu söylemiştir. Saygılarımla,
-
Hebe hübe lim lüm!
Berceste;size şu kadarını söyleyeyim;memleketimizde ileride hangi siyasi rejim hakim olursa olsun,dış güçler bizi rahat bırakmazlar!İşte bu yüzden dolayı içime sinmiyor yaşananlar!(Dipnot'un alıntılarını okumanızı öneririm).Bu kadar basit! Saygılarımla,
-
Hebe hübe lim lüm!
Aydınlanma anlayışı tam bir trajikomedi! Şu yarım kalan aydınlanma devrimini de bir ara el atıp tamamlayalım; sokak lambaları değiştirilsin, daha kuvvetli ampüller takılsın. Meydanlar, parklar, tarihi binalar ışıl ışıl olsun. Lazer projektörleri ithal edelim, yukarıdan birkaç uydu kiralayıp Türkiye’yi geceleri de uzaydan aydınlatalım! İslami komunizmi çağrıştıran bir yazı! Ya tam aksi olsa,yani islami fundamentalizm,ne güzel olur değil mi? Ah,Ah,Ah,ne hallere düştük!
-
Tarım ve Hayvancılığın Durumu
Hibe kredileri üzerinde oyunlar TARIM ve Köyişleri Bakanlığı çiftçiyle alay mı ediyor? Tarım ve Köyişleri Bakanlığı; Ulusal Tarım Stratejisi çerçevesinde kırsal alanda ekonomik ve sosyal gelişmeyi sağlamak amacıyla, çiftçi kayıt sisteminde kayıtlı olan çiftçiler, şirketler ve çiftçi kooperatiflerinin yapacakları tarım ürünlerinin işlenmesi, değerlendirilmesi ve pazarlanması alanlarındaki yatırımlara yönelik bir hibe (geri ödemesiz) programı başlattı. Hibe programında çiftçiler için 25.000 YTL, şirketler ve kooperatifler için ise 175.000 YTL destek verileceğine dair tebliğ 6 Nisan 2006’da bakanlığın web sayfasında yayınlandı. Daha sonra da İl Tarım Müdürlükleri tarafından yapılan toplantılarla çiftçilere duyurulmaya başlandı ve duyuru toplantıları halen devam ediyor. Son başvuru tarihi 3 Haziran 2006. DEVEDEN HENDEK ATLATMAK Tebliğe göre hibe desteğinden yararlanmak isteyen çiftçilerin bir yatırım projesi hazırlamaları gerekiyor. Tabi çiftçinin bu yatırım projesini hazırlayabilmesi için öncelikle iyi bir üniversitede işletme bölümünü bitirmesi, sonra da mümkünse yüksek lisans yapması gerekiyor. Ama yok ben parayı verir bir yatırım danışmanına bu çalışmayı yaptırırım derse de bu iş için en az 6 bin doları gözden çıkarması gerekiyor. İş bununla da bitmiyor. Yapılacak projelerde mutlaka inşaat ve makine alımı birlikte yapılmalı deniyor. Yani çiftçinin işi yapabileceği bir binası olsa da olmasa da önemli değil. Yapacağı yatırım için mutlaka inşaat yapması gerekiyor. Yapacağı bina inşaatının mimari ve uygulama projesini, yapılacak işlerin idari ve teknik şartnamelerini, malzeme metraj ve keşif listesini de projenin ekine eklemesi gerekiyor. Bunun için de ya mimarlık mühendislik fakültesini bitirecek, ya da bu işi de başka bir proje ofisine yaptıracak. Bunun içinse 3-4 bin dolar daha gözden çıkarması lazım. Yani iyi bir tahminle 9 bin dolar harcayan bir çiftçi bakanlığa hibe için başvuru yapabilir. Ne için; 25 bin YTL hibe almak için... SESSİZ SEDASIZ BİR UYGULAMA Bakanlık aynı programda köylere hizmet götürme birlikleri, sulama birlikleri ve sulama kooperatiflerine de köylerde sulama tesisi kurabilmeleri için 300.000 YTL hibe veriyor. Bunun için istenen belgeleri hazırlamak ise ülkedeki bürokratik yapı içinde imkânsız. Peki, Bakanlık ne yapmaya çalışıyor? İki aydan az bir zamanda bu kadar çok belge nasıl hazırlanacak? Bu kadar masraf yaptıktan sonra proje kabul edilmezse çiftçinin harcadığı para ne olacak? Bu tebliği Bakanlık mı hazırladı? Bakanlık hazırladıysa çiftçisinin halini bilmeyen tarımla ilgili bir bakanlık acaba başka bir ülkede var mıdır? Bakanlık Dünya Bankası’ndan kredi olarak aldığı parayı, hibe olarak dağıtacağı kişileri zaten biliyor mu? Biliyorsa niye çiftçinin umutlarıyla oyun oynuyor? Sessiz sedasız yapılmaya çalışılan bu uygulamaya artık sessiz kalamadım. Bu nedenle sizlerden yardım bekliyorum. Lütfen bu konuyu gazetenize, köşenize veya en azından dost sohbetlerinize taşıyınız ki isteyen istediği gibi çiftçiyle alay edemesin. Derya DİNÇER Alıntı:Yalçın BAYER Hürriyet,4 Mayıs 2006 Bunlar,1946'da çok partili rejime geçtiğimiz zaman,yanlış politikalarla Köy Enstitülerinin kapatılıp,İmam-Hatip okullarının açılmasıyla ortaya çıkan köy kökenli,yetişmiş insan gücü zayıflığımızın bir göstergesi değil mi?Bunun sonucu olarak,1946'dan bu yana büyük şehirlere 5 ayrı tarihlerde(1950-1960-1970-1980-1990'lı yıllar) yapılan göçler ve yaşanan işsizlik,sosyal patlama riski oluşturmuyor mu? Hala eğitimin önemsiz olduğunu,imam-hatip okullarının yeterli eğitimi verdiğini söyleyebilir misiniz?Eğer eğitim yeterli diyorsanız,okullarımızın içinde bulunduğu durum nedir,nereye gidiyoruz? Yine de millet olarak hakkımızda hayırlısı olsun! Saygılarımla,
-
İran'la Savaş Durumunda Şehit sayılır mı?
Böyle birşeyin olmasını zayıf bir ihtimal olarak düşünelim.Ancak,böyle bir savaş çıkarsa,vatanımızı savunduğumuz için askerlerimiz vefat ederse,Hristiyan destekli bile olsa,Müslüman askerlerimiz tabii ki şehit sayılacaktır!
-
9. CUMHURBAŞKANI DEMİREL'DEN AÇIKLAMALAR
Haklısın da,bu yazıyı yazdığım zaman,sadece konu hakkında fikir sahibi oldum.Her zaman yorum gerekir mi?
-
9. CUMHURBAŞKANI DEMİREL'DEN AÇIKLAMALAR
Tartışma şimdiden başladı bile! Artık bu konuda diyecek sözüm yok!
-
selamün aleyküm;)ben rumeysa tanıştığıma memnun oldum
siosteran şurada cevap verdi: ~~~RUMEYSA~~~ başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi TanıyalımHoşgeldiniz Rümeysa Hanım!