
kgurleyen
Φ Üyeler-
İçerik Sayısı
137 -
Katılım
-
Son Ziyaret
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
kgurleyen tarafından postalanan herşey
-
Kapanın elinde kalan rejim: CUMHURİYET...
kgurleyen şurada cevap verdi: kgurleyen başlık Politika Bilimi
Aydemir Güler'in yazısı...TKP nin tarihi boyunca ''devrimi arayan'' bir parti olduğu saptamasından yola çıkarak okunduğunda...benim gibi eski tüfek sol Kemalistlerin hiç de haklı bulmamaları ve karşı çıkmaları çok doğal... Aydemir Güler devrimi aramaktan artık vaz geçmiş ve bulamıyacağına da iyice inanmış anlaşılan... Yoksa... ''şurada hazır sokağa terkedilmiş bir cumhuriyet var...en iyisi ben onu alıp eve götüreyim...biraz çeki düzen vereyim...sonra da yeni libaslar giydirip ona sosyalizm diyeyim'' demezdi... 2009 29 Ekim kutlamalarında dahi olsa cumhuriyetçilerin; ''yönü belirsiz, şaşkın, mutsuz, umutsuz, ama bir garip coşkulu, dokunsak ağlayacak türden kutlamalarına'' tanıklık ettiğini söylemesi tek kelimeyle ayıptır.... O cumhuriyetçilerden biri olmadığı halde o duyguları nasıl hissedebilmiş acaba?... Bu tam bir ''Taraf'' ve neo-liberal ağzı... Cumhuriyetçilerin ve özellikle TSK nın...emperyalizm ve gerici+liberal+bölücü işbirlikçilerce komplo bombardımanına tutulmasının verdiği sıkıntıyı ve zor zaptedilen bir öfkeyi ...şaşkınlık ve ağlamaklı diye nitelemek...komünist ahlak ve duyarlılığın yitirildiği anlamına gelir...Cumhuriyetçiler dişleri ve yumrukları sıkılmış bir halde...''...kalelerin...gemilerin ve tersanelerin tam anlamıyla zaptedildiğini'' görmeyi bekliyorlar...Ve bu bekleyenler sadece CHP lilerden ve ADD lilerden oluşmuyor... Aydemir Güler ve başkalarının anlamadığı...göremediği...hissedemediği budur... Cumhuriyeti yaşatanlar...onu emperyalizmin...gericilerin ve bölücülerin tasallutundan mutlaka kurtaracaklardır... Herkes kendi yoluna... Aydemir Güler bugüne değin karşısında olduğu cumhuriyete sahte sahiplenme triplerinden vazgeçsin... Onun bu günlerde görevi; cumhuriyet ve cumhuriyetçiler üzerinden ahkam kesmek değil... siyasal hayattan tamamen yalıtılmış emekçilerin siyasete müdahil olmasının sağlanmasına çabalamaktır...O kadar...- 2 cevap
-
- 3
-
-
Kapanın elinde kalan rejim: CUMHURİYET...
kgurleyen şurada cevap verdi: kgurleyen başlık Politika Bilimi
Sol Kemalist pencereden Cumhuriyetin hal-i pür melalini ve CHP nin tarihi sorum(suz)luluğunu yukarıda...yazımın başında belirttim... Aydemir Güler Türkiye kapitalizminin bugün....kendisini var eden tarihsel ilerleme zeminin bir bölümünü köklü bir biçimde inkar ettiğini... yani ''erken cumhuriyet döneminin'' bugün bu zeminden tümüyle koparılıp atılmak istendiğini söylüyor.... Bununla Anadolu Kaplanı dediğimiz ticaret burjuvazisinin temsilcisi AKP ye kapitalist bir cüppe giydirmekle kalmıyor...aynı zamanda bütünüyle henüz kapitalistleşmeyi başaramamış komprador sanayii burjuvazisinin tümüne de aynı cübbeyi giydiriyor. Burada gözden kaçırılan ve yanlış olan şey;iktisadi ve düşünsel yapısını, ticaret ve feodalizmden.. Asıl iktidar gücünü ise emperyalizmle işbirliğinden alan bir iktidarın...bütünüyle ''kapitalizm'' olarak tanımlanmasıdır. Oysa Türkiye kapitalizminin içinde en azından ''erken cumhuriyet dönemi'' ritüllerinden hoşlanan ve bu denli aşağılanmaya da tavır alabilen ''duygusal-milli'' kapitalistler de bulunmaktadır... Bu nedenle Cumhuriyeti; Sn.Aydemir Güler'in deyimiyle,''Bir hata...bir sapma''olarak görenler; Onun kendilerine yol açtığına inanan kapitalizm ve kapitalistler değil... Tam tersine, kendilerinin yollarını kapadığına inanan karşı devrimci gericiler ile ulus devletlerin çanına ot tıkamak isteyen emperyalistlerdir... ''Cumhuriyetçi muhalifleri son derece etkisiz sınırlara hapsedenler'' de bunlardır... Bugüne değin Orduyu baş tacı eden kapitalizmin...kendi düzenini koruyan bir gücü yıpratmasının mantığı varmıdır?... Aydemir Güler'in ''bugünkü cumhuriyetçiliğin haline baktığında içinin acıması'' durumu ise... gündüz sokakta bulduğu yetim çocuğa, günbatımında rakısını yudumlayarak ertesi gün nüfus kağıdını çıkarmayı düşünen romantik hayırseverliği çağrıştırıyor... Ve ilave ediyor Sn.Güler; ''bu gün batımı burukluğunu(serhoşluğunu.kg)tatmaksızın sol...cumhuriyetin geleceğini kendi nüfusuna geçiremez...'' Aydemir Güler ''AKP kapitalizminin(!)'' cumhuriyete yaptıklarından hızını alamıyor bu kez dönüyor halktan ''has'' cumhuriyetçilere...şu sözler ''romantik ve duyarlı bir cumhuriyet hayırseverine'' yakışıyor mu; ''Has cumhuriyetçilik kendi kuyusunu kazmıştır. 2009'da yönü belirsiz, şaşkın, mutsuz, umutsuz, ama bir garip coşkulu, dokunsak ağlayacak türden kutlamalara tanıklık ettik.'' O Cumhuriyet Mitinglerinde TKP ve diğer sol örgütlerin tümü de vardı...O onurlu katılımcıların hangisinin ''yenilgi yası'' tuttuğunu gördü Bay Aydemir Güler?... Aydemir Güler şu sözleriyle de gerçekleri saptırıyor; ''1990'larda 29 Ekim'lerin kimlere havale edildiğini hatırlamak gerekir. Biliyoruz, 29 Ekim geleneği, devlet töreni, askeri disiplin içinde ortaya çıkan öğrenciler vb.dir. 1990'larda egemen güçler bu klasik tablonun ötesinde bir kitle damarı eklemek istediklerinde iki kanal bulabildiler: Bir, faşist ülkü ocakları. İki, arabesk konserleri. Buradan ne çıkabilirdi ki!'' Bu iki kanal hiçbir zaman Cumhuriyetçilerin kitlesel ana damarına eklenmemişlerdir...Hem onlar istememiştir...hem de Cumhuriyetçiler... Ve nihayet... sahipleri tarafından bakılamadığı için sokağa bırakılan Cumhuriyeti... neden sahiplenmek gerektiği baklasını ağzından çıkarıyor Sn.Güler: ''Ancak solun cumhuriyet açılımı, eş zamanlı olarak burjuva cumhuriyetçiliğinin muhalefete ittiği ve serbest bıraktığı dinamikler ile geçmişten bu yana ısrarla dışladığı yoksul-emekçi ve KÜRT dinamiklerini kapsayabilmelidir. Tek başına burjuva cumhuriyetçiliğinden kalanlardan sadece zayıf bir direniş hattı çıkar.'' Acaba öyle mi?...yaşayan görecektir....- 2 cevap
-
- 3
-
-
CHP'nin; devrimle kurulduğunu unutarak ve karşı devrimcilerin yerlerde süründürmesine devrimci tepki gösteremediği Cumhuriyet...halkçı,devletçi,inkılapçı libasları lime lime edilmiş ve ortada bırakılmış eski bir sevgiliye benziyor... 1920 lerde kurucusunun anti-emperyalist ve anti-kapitalist bir yol çizdiği Devrimci Cumhuriyet'e... İlanından ve İzmir İktisat Kongresinden sonra kurucusunu da kuşatarak tam tersi bir rota çizen ve onu bugün... ''kapanın elinde kalan eski sevgili'' durumuna düşüren CHP ye bu büyük ayıp yeter de artar bile... Sırf adı cumhuriyet diye... bilumum partilerin kendi dünya görüşlerine göre anlam yükleyip sahiplenmek istedikleri bu efsunlu sevgiliye; AKP...MHP...DSP...DTP...DP...vs.den sonra şimdi de TKP (biraz da nostaljik bir acımayla)göz dikmiş görünüyor... Sn.Aydemir Güler;Sol Haber Portalı'nda yayımlanan bugünkü yazısında ilginç tesbitlerde bulunuyor: ''Zamanında bir ilerleme olup sonra pas tutan cumhuriyetin biricik geleceğinin sosyalist cumhuriyet olması ilginç bir durumdur. Burjuva devrimlerinin genel kaderinin bu olduğunu söyleyip işi evrenselleştiremeyiz. Kapitalizmin kendi devrimini reddetmesine daha önceleri çok tanık oldu insanlık. Ama kapitalizmin kendisini var eden tarihsel ilerleme zemininin büyük bölümünü ve köklü biçimde inkar edebilmesi evrenselleştirilebilecek bir durum değildir. Türkiye burjuva devriminin tepe noktası cumhuriyete geçiş ise, bugün cumhuriyeti bir hata, yanlış, sapma olarak gören bir rejim kurulmakta. Dahası kapitalizm zemininde cumhuriyetçi muhalefet son derece etkisiz sınırlara hapsedilmiştir. Sosyalizm bağı işte bu özgünlüğün ürünüdür. AKP'li yıllar, Türkiye sosyalizmine Cumhuriyetçiliği önemli,değerli bir özellik olarak hediye etmiştir.AKP rejimi ''burjuva cumhuriyetçiliği tasfiye ediyor'' ve bu akımın dönüştürülerek geleceğe taşınmasını bize emanet ediyor...''
- 2 cevap
-
- 4
-
-
Neo-liberal solcuların kendilerine verilen bir görevi ikinci kez bu denli net ve somut bir şekilde...eğmeden bükmeden direkt olarak ifade etmelerine tanık oluyoruz.... İlki ''Hepimiz Ermeniyiz'' idi...ikincisi de bu:''Org.İlker Başbuğ görevden alınsın...'' Neo-liberal solculuğun kralı ve AB ciliğin şampiyonu Ufuk Uras'ın....uzun yıllar ABD de çalışmış eşi,balerin Zeynep Tanbay(Uras)... ''Darbelere karşı 70 milyon adım koalisyonu'' adı altında...arkasına taktığı 500 kişiyle Galatasaray'dan Taksim'e, pankartlı yürüyüş düzenlemiş ve bir basın açıklaması yapmış... Ülkemizde olup biten hiçbir şey germiyormuş bu neo-liberal bale sanatçısı hanımı da...Gen.Kur.Bşk.Org.lker Başbuğ geriyormuş demek ki...hayret ki ne hayret... TSK nın komuta kademesinin uzun dönemler için şekillendirilmiş zincirini özellikle en tepeden kırmak...koparmak...anti-militarizm ve cunta karşıtlığı görünümündeki ''yeminli TSK düşmanlarının'' son dönemlerdeki en başta gelen işlevlerinden biri... Yargı yoluyla henüz doğruluğu kanıtlanmamış...havada uçuşan ve ne idiğü belirsiz bir takım belgeleri kendilerine dayanak yaparak...ortalığı velveleye vermek görevi verilmiş Zeynep Tanbay ve arkadaşlarının Taksim eylemini...tebessüm ve ibretle karşılıyoruz...
- 9 cevap
-
- 1
-
-
P E R A ....
kgurleyen şurada yorum gönderdi kgurleyen'nın blog başlığı içinde Kemal Gürleyen'in Blogu...
Ben de nazik iletiniz için size teşekkür ederim... -
Masasını derleyip toparlamıştı...Sümenin altından, şiir karalamalarını yazdığı kağıtlardan birinin ucu görünüyordu ve benim için bırakıldığı belliydi.Ama hemen almadım...Bu kez değişik bir yöntem uyguluyordu çünkü... Senede bir kaç kez böyle masasını toplar ve hiç bir iz bırakmadan çekip giderdi...sonra da dönerdi...Bıraktığı notun, bu kez gidişinin dönüşü olmayacağına dair olduğunu hissediyor ve bunun somut bir işaretle kanıtlanacağından çok korkuyordum... Masanın yanındaki koltuğa oturdum. Her zaman gazetelerle,dergilerle,kitaplarla,yazılı çizili kağıtlarla dolu ve karmakarışık olan masanın, şimdi ıssız bir çöle benzeyen hali... odaya girdiğimden bu yana yüreğime çöreklenen,yoksunluk ve uzaklık duygusunu daha da çoğaltan sessiz bir çığlık gibiydi... Kağıdı çekip aldım yerinden... Kalkıp, geniş salonun Boğazın Marmara çıkışını boydan boya gören yekpare penceresinin önüne geldim...ve okudum... ''kaç kez palamarı çözdü açık denizler için kaç kez bavulunu sırtladı uzak şehirler için geride bıraktığı Sadom ve Gamore'ye dönüp bakmasaydı yolun yarılarında taşa dönüşmeyecek ufukta kaybolup görünmeyecekti....'' Gözlerimi pencereye... İstanbul'a çevirdim... Eylül akşamıydı...Sultanahmet'in minarelerinin ardından kaybolan güneşin son ışıkları...Üsküdar ve Selimiye evlerinin camlarından yansıyor...Kız Kulesi'nden Sarayburnu' na değin tüm denizi, kızılın türlü tonlarında boyuyordu... Sevgili dostumun kafasının dumanlı olduğu zamanlarda kadehini kaldırıp,''sensiz yaşayamam'' diye haykırdığı İstanbul...Hep genç ve güzel hatırlanmak isteyen eski bir film yıldızının sararmış kartpostalı gibi karşımda duruyordu... Güvenilmez bir an'dı bu...Aşkına ihanet etmiş ve bu yüzden terkedilmiş bir sevgilinin....kanatlarını alabildince açmış ve masumiyeti oynayan sahte tavus kuşu görüntüsüne aldanmamalıydım... Hızla geri döndüm...Dudaklarında keskin bıçak gülüşüyle hala şöminenin başında ve elinde içkisiyle duruyordu.... Konuşmayı kim başlatırsa sürdürmek de ona düşer...Bu yüzden ''kaçış sendromu'' dönemlerinde onunla konuşmayı hiç başlatmadım...Deneyimlerim, onun bu dönemlerinde ''gitme kal'' ısrarından hiç hoşlanmadığını ve inadına ''gittiğini'' öğretmişti bana... Yaklaştı...kollarını boynuma doladı ve usulca kulağıma fısıldadı;''korkma...gitmiyorum...'' Masaya baktım gözucuyla...karmakarışıktı.. Yoksunluğun ve uzaklığın pencereden gökyüzüne dağıldığını hissettim.. ''Hadi çıkalım'' dedim...''kadehlerimize bulut koyalım...'' Yüzündeki keskin bıçak gülüşü... muzip bir çocuğun gülüşüne dönüştü... ''Sana birşey söyleyeceğim'' dedi...''ben neden uzun bir süredir çıkmıyorum sokağa...biliyormusun?.. ''Neden?..'' ''Çünkü istiyorum ki anlasın bu ***** şehir eğer ben yoksam beş para etmediğini...bensiz bir boka benzemediğini...'' Öfkenin ve hüznün nemli bir rüzgar gibi hızla geçtiği gözlerine baktım...''haklısın'' dedim sadece.... * * * * * * Kırk yıllık dostumla Harbiye'den Taksime doğru kolkola yürüyoruz... Rind adamları bilir...Hangi yönden yürünürse yürünsün Beyoğlu'na...gizli bir girdabın anaforu paçalarından çekmeye...anason ve kadın kokan bir Beyoğlu rüzgarı burnunda esmeye başlar adamın....Adımlar sıklaşır...bir de bakarsın Beyoğlu'ndasın... Bu akşam da öyle oldu...Ama başka bir şey daha oldu... Gözlerimle görmesem...kulaklarımla duymasam ben de inanmazdım... Taksim Metrosu girişinde kolumdan çıktı dostum...bir iki adım önümde yürümeye başladı...beni unutmuş gibiydi...birisini görmüş de ona doğru hızlanıyordu sanki... Tekerlek takmış bir Mc Donald büfesi gibi üzerine gelen tramvaydan sıyrılıp Cadde-i Kebir'in sağ başında duvara yakın durdu...bir sigara yaktı ve dumanını Çiçek Pasajına kadar savurdu... Savurduğu dumanların arasından... ona yaklaşan kırmızılar içinde çok güzel bir kadın gördüm... Salına salına yürüyordu ve yüzünde ki siyah ince tül akşam rüzgarıyla bir açılıp bir kapanıyordu...İyice yaklaştı dostuma ve boynuna sarılıp öylece kaldı... ''İşte şimdi İstanbul'sun...dedi dostum. ''Evet...şimdi seninle İstanbul'um'' dedi kadın... Onları ardımda bırakıp Pera'nın koluna girdim ben de... Dördümüzün az sonra Çiçek Pasajında...Madam Anahit'siz bir masada oturacağımızı biliyordum...
-
HOŞÇAKAL KAPTAN Fırtınalı denizlere Ters esen rüzgarlara Sislere,yağmurlara Benimle yarışan yunuslara Ve yalnızlığımı paylaşan yıldızlara Veda etme zamanı geldi... * * * Yedi iklim, yedi cihan bilir ki, Ben güvenli limanlara demir atmış Ve çıpası yosun bağlamış Gemilerden değildim bir zamanlar.... Uzak denizlere açılmak için Yaratıldığımı bilir Ve bir efsane gibi yaşardım.... Gittiğim her limanda korsanlarla dövüşür, İşsiz gemicilerle şarabımı bölüşür, Kadınlarla sevişir, Zindanlarda,ambarlarda, Kaptan köşklerinde, Kuştüyü yataklarda yatar, Şehrin valisine de kafa tutardım... Ve her sabah uyandığımda Tutar bir boğayı boynuzlarından Yere yıkardım... * * * Yıllar,yıllar geçti artık... Sanırım şimdi '' Ultima forsan'' zamanı... Ve asla yenilmeden Onurlu bir kaptan gibi Bu seyir defterini kapatmalı... Sonra da, Engin deniz sanarak Açılmaktansa sığ sulara, Sığınıp kuytu bir limana, Anılarla yaşamalı.........
-
AKP NİN SÖZDE MAÇILIMININ YARATTIĞI Tehlikeli tahrik!..
kgurleyen şurada cevap verdi: kaplan-200 başlık Politika Bilimi
Sn.demirefe, Kalın harflerle yazdığın duyguları senin gibi milyonlarca yurttaşa yaşatan dış güçler ve yerli işbirlikçileri... farkında olmadıkları kollektif bir ruh halinin tüm Türk Ulusunu kapsayacağını ve kendilerinin de sonunu getireceğini hesaplayamıyorlar... AKP nin PKK teröristlerine açtığı yollar, Adana'nın yollarına benziyor...taşlara her tökezlendiğinde TSK ya...MHP/CHP ye naralanmasının da bir sonunun olduğunu bilmezlikten geliyor... Türk Milliyetçiliğinin gazını almak için 2 ileri 1 geri tarzı mehter yürüyüşünün, ortalığı giderek süt limana dönüştüreceğine ilişkin hesapların tutmayacağını kavrayamıyor... Açılımın daha başında psikolojik savaş uzmanları(CIA-MİT-MOSSAD)...en şiddetli tepkiyi verecek olan başta şehit aileleri olmak üzere toplumun radikal milliyetçi kesimlerinin.... tepkisel ilk büyük dalga boyunu iyi hesap ederek açılımın görkemli show bölümünü kotardılar...dalgaların giderek küçüleceğini biliyorlardı... Bu doğruydu...ama iyi hesaplayamadıkları bir şey daha vardı...hem de AKP nin en iyi bildiği bir şey; Mağduriyet... Kitleleri yönlendirmede bu psikolojinin kullanılmasının seçim sandıklarına nasıl yansıdığını AKP dostlarının unuttuğunu mu varsayalım?... Türk Milliyetçiliği uzun süre, ruh hali mağduriyet olan bir konumda tutulamaz... Bahçeli'nin fren balatalarını bu ulus cayır cayır yakar... Yenilmemiş...bir ulusa...yönetenlerinin yenilmesi değil bizzatihi kendisinin yenildiğinin kabul ettirilmesi olanaksızdır... Unutulmasın ki...bu ulus 1.Dünya Savaşının yenilgi gerekçesini bile ''müttefikleri yenildiği için....'' e bağlamış bir ulustur... Mağduriyet birikimi (eğer kitleler söz konusuysa) sonunda patlayan yanardağa dönüşür... -
Muhallebici İstanbul B.Ş.Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve protokol valisinin düzenlediği Cumhuriyet Bayramı kutlaması böyle olur...şaşılacak birşey yok... Daha beterlerine hazır olalım.... Gerçek anlamından soyutlanarak kutlanan bir yapay baloda Atatürk'ün... şapkadan tavşan çıkarma...ya da bekarlığa veda partisinde striptizci kıza yapıldığı gibi gayrimilli ambalajla pastadan çıkarılması...bir anlamda...neo-osmanlıcıların laik cumhuriyetçileri ti ye almasından başka birşey değildir... Orada Onuncu Yıl Marşıyla her seferinde gazı alınan asker-sivil Atatürkçülerden...Kemalistlerin gösterebileceği tepkiyi beklemek...idare-i maslahatçılardan devrim beklemekle eş anlamlıdır... Bugün dünyada hiçbir ülkeye uygulanmayan korkunç bir psikolojik savaş oyunu... küresel güç ve yerli işbirlikçileri tarafından ülkemizde oynanıyor. Cumhuriyetin maddi-manevi tüm kazanımları bir bir elden çıkarılıyor...Satılmadık hiçbir şey bırakmamaya karar vermişler... Tüm değer yargılarımızın algılama kodları...yeni ve likidite edilmiş kof kodlarla takas ediliyor... Bu gidişe kararlı bir karşıkoyuşu halk kitleleri sandıkta gösteremezse...korkarım ne Mustafa Kemal...ne TSK...ne de Laik Cumhuriyet kalacaktır...
-
AKP NİN SÖZDE MAÇILIMININ YARATTIĞI Tehlikeli tahrik!..
kgurleyen şurada cevap verdi: kaplan-200 başlık Politika Bilimi
Kafa kafaya verip açılım planlayanların birbirine girdiğinin haberi;DTP yazılı bir açıklama yaparak İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın sözlerine tepki gösterdi. DTP, "AKP partimizden özür dilesin" dedi.İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın DTP için "Süreci tahrip ettiler" sözlerine yanıt olarak DTP'den yazılı bir açıklama geldi.DTP'den yapılan yazılı açıklamada, "Süreci kesintiye uğratan; başlangıçta "bedeli ne olursa olsun asla geri adım atmayacağız" diyen Sayın Başbakan'ın "Gerekirse sil baştan yaparız" noktasına gelmiş olmasıdır" denildi.AKP Kahramanmaraş Milletvekili Cafer Tatlıbal'ın "DTP'liler ******'' sözleriyle ilgili de hukuki sürecin başlatılacağı bilgisi verilen açıklamada "AKP'yi partimizden özür dilemeye çağırıyoruz" denildi. -(soL - Haber Merkezi)- -
AKP NİN SÖZDE MAÇILIMININ YARATTIĞI Tehlikeli tahrik!..
kgurleyen şurada cevap verdi: kaplan-200 başlık Politika Bilimi
Açılımı da kapanışı da yapanlar kendileri olduğu halde(AKP).... önümüzdeki süreçte PKK eliyle yapılabilecek her türlü şiddete....''açılımı kapadılar'' gerekçesiyle Atatürkçülerin neden olduğunun propaganda çalışmalarına şimdiden başlandığını biliyoruz... -
Kürtçü sitelerden ve haber kaynaklarından... açılım sürecinin ''Kürtçüler'' açısından nasıl değerlendirildiğini öğrenmek kuşkusuz ufkumuzu açıyor(!)... Sade vatandaş Kürt'ün bu açılımı nasıl değerlendirdiğini öğrenmemiz ise mümkün değil...İnternet dünyasını adeta işgal eden ve aslında neden ''bağımsız bir devlet'' olamadıklarının ipuçlarını veren bu....her kafadan bir ses çıkarma geleneği... Kürtçülerin adeta genlerine işlemiş sosyolojik özelliklerinden birini daha açığa çıkarıyor. Kimi Kürtçüler açılımı hiç beğenmiyor...kimileri çok beğeniyor...kimileri yetersiz buluyor...kimileri de tuzak olarak niteliyor...kimileri de tehdit ediyor... Hem Barzaniciliğin... hem Apoculuğun... hem de PKK cılığın nabzını iyi tuttuğunu bildiğimiz Kürtçü yazar Günay Aslan bu kez Kandil izlenimlerini ''Yeni PKK Geliyor'' başlığıyla yayınladığı yazısında bizlere....daha doğrusu ''ilgililere'' aktarıyor... Okuyalım; ''Yeni bir PKK geliyor İki haftayı aşkın bir süredir Kandil’de PKK’nin nabzını tutmaya, sürece dair politikasını yetkili ağızlardan ulusal ve uluslararası demokratik kamuoyuna duyurmaya çalışıyorum. Kürt halkı için bir dağdan öte anlamı olan ve içinde özgürlük ateşlerinin yandığı kutsal bir mabet gibi ele alınan Kandil Dağı’nda insanı hayrete düşüren köklü bir demokratikleşme çabası yaşanıyor. PKK kendini tepeden tırnağa çağdaş değerler etrafında yeniden yapılandırıyor. Kürt dağlarında halklarımızın ortak ve özgür geleceği açısından önemli bir demokrasi ve özgürlük hamlesi yaşanıyor. PKK akademilerinde zamanın ruhuna uygun bir eğitim veriliyor. Buralarda çağdaş değerler, ilke ve ideallerle uyumlu konular ele alınıp derinlemesine işleniyor. PKK yeni modeline uygun olarak dünya entelektüel birikiminden yararlanmaya çalışıyor. Eğitim sisteminde akılcı ve duygusal analize dayanan yeni bir sistem uyguluyor. Yalnız eğitimde de değil, ‘demokratik siyaset’ şiarına uygun bir biçimde yeni bir örgütlenme modeli, yeni bir kadro ve kurum yapılanmasına gidiyor. Görebildiğim kadarıyla günümüze kadar silahlı direnişin kalesi olan dağlarda artık hayatın her alanına ilişkin olarak köklü bir reform yaşanıyor. PKK nesnel sürece uygun olarak dağda demokrasi ve özgürlük hamlesi yapıyor.... ...PKK’nin barışcıl demokratik çözüme hazır olduğunu ve bunun gereklerini net bir irade ve kararlılıkla yapmakta olduğunu söylemeliyim. Ancak bunun tek taraflı çabalarla mümkün olmayacağının bilinciyle hareket ettiğini de belirtmeliyim. PKK bir yandan demokratik çözümü geliştirici adımlar atıyor, eylemsizliği sürdürüyor, barış grupları gönderiyor ancak diğer yandan da sürecin risklerini hesaba katıyor ve buna uygun önlemler de alıyor. Türk devleti ve AKP Hükümeti’nin demokratik çözüm konusunda kendisi kadar açık ve net tavır almadığını gören ve bazı sinsi oyunların mümkün olabileceğini düşünen PKK,olasıbir savaş için de hazırlık yapıp,silahlı silahsız bütün cephelerini tahkim ediyor. Olası bir savaşın yaşanması halinda bunun çok şiddetli geçebileceğini hesaba katıyor ve doğrusu ZAP’ın rövanşını vermek istemiyor. Aksine savaşta ısrar edenlere yeni ve etkili bir darbe vurmayi amaçlıyor. Demek istediğim süreç ikili ve içiçe ilerliyor. PKK her ne kadar barışcıl ve demokratik çözüm için hazır olsa da sürecin eninde sonunda bu noktaya evrileceğini düşünse de Türk devleti ve hükümetinin çözüme hazır olmadığını görüyor. Siyasal adımlarla süreci derinleştirmek istiyor. Ayrıca üzerine gelinmemesi halinde silaha sarılmak da istemiyor. PKK topu Türk tarafına sürmüş bekliyor. Neyi bekliyor derseniz onun yanıtını son avukat görüşmesinde PKK liderı Öcalan veriyor. Sayın Öcalan üç aşamalı bir plan öneriyor. Buna göre Öcalan’ın önce tecrit sorununun çözülmesi ardından aşamalı olarak özgürlüğü meselesinin ele alınması, buna paralel Kürt kimliği ve kültürüyle ilgili yasal düzenlemelerin yapılması ve son olarak Kürtlerin kendilerini yönetmesine imkan verilmesi gerekiyor.Buna karşılık PKK’nin de önce sınır dışına çekilmesi, silahlı mücadeleye son vermesi ve yasal düzenlemelere bağlı olarak dağdan inmesi gerekiyor… Süreç bu minval üzerinde yürüyor. PKK geleceğe dönük kapsamlı bir değişim ve dönüşüm yaşıyor. Bu çabalar çok geçmeden kendini Kürtlerin yaşadığı her yerde hissettireceğe benziyor… Kandil’den sevgilerle...''
-
- 2
-
-
Açılıma ''ATATÜRK''ten cevap var..
kgurleyen şurada cevap verdi: Dayı başlık Gazete Haberleri Paylaşımı
Anayasa Md.1-Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir. Md.2-Türkiye Cumhuriyeti toplumun huzuru,milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde,insan haklarına saygılı,ATATÜRK milliyetçiliğine bağlı,başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,demokratik,laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Md.3-Türkiye Devleti,ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.Dili Türkçedir. Bayrağı şekli kanununda belirtilen,beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı,''İstiklal Marşı''dır. Başkenti Ankara'dır... Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının tümünün Anayasamızın bu değiştirilemez maddeleriyle hiç bir sorununun olmadığına kani olduğu gün...Sn.Mustafa Mutlu da ağzının tadıyla Cumhuriyet Bayramlarını kutlayacaktır....- 1 cevap
-
- 1
-
-
''Sureti haktan görünmek'' deyimi demokrasi sözcüğünü ağzına pelesenk edenleri tanımlamakta tam yerine oturuyor.... Özellikle mürekkep yalamışların gerçek-klasik demokrasiyi bilerek konuşmaları...yazıp çizmeleri gerekir... Hangi demokrasi?... AB demokrasisi mi?...ABD demokrasisi mi?.. Küresel gücün egemenlği altındaki yeryüzünde ve o egemenliğin etkisi altındaki ülkelerde gerçek-klasik demokrasiden söz edilebilir mi?... İdeal olan...özü ve biçemiyle doğru olan demokrasiyi örnekleyerek... yandaşı olduğu kişi ve kurumları demokrat ve demokratik ...karşısında olduğu kişi ve kurumları da antidemokratik bulmak....vazgeçilemeyen hastalığımız ne yazık ki.. TSK ya karşı olan kimi demokrasi havarilerinin aslında Laik Cumhuriyetle sorunları olduğu ve onu korumakla-kollamakla görevli olan orduyu bu görevinden uzaklaştırma çabası içinde oldukları çok açık...Bütün oklarını ''Darbecilik'' suçlaması ambalajına sararak bu kuruma atmaları asıl niyetlerini ortaya koyuyor...Ordunun Laik Cumhuriyeti koruma...Üniter Ulus Devleti yaşatma azminin zaafa uğratılmasının amaçlandığı ve bu tutumun bilerek bilmeyerek emperyal güçlere hizmet etmek olduğu ise izahtan varestedir... İrticai faaliyetlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesince karara bağlanmış iktidar partisinin ve onun kitle iletişim araçlarını elinde tutan yandaşlarının...irticai faaliyetlerle mücadele etmesi yasal zorunluluk olan bir kuruma olumsuz bakması eşyanın doğasına aykırı olmadığı gibi... Bölücülükle...Terörle...İrticai faaliyetlerle uğraşan bir kurumu...bu konuların yandaşlarının karalaması ve yıpratması da anlaşılır bir şeydir... İncitici olan ''demokrasi'' diye tepinenlerin ve kendilerine liberal havası verenlerin TSK ya kurulan tuzaklara omuz vermeleridir... Çünkü en akılsız adam dahi bilir ki....TSK nın milenyum çağında darbeye başvurması olanaksızdır...Dünya koşulları...ekonomik ve sosyal konjonktür böyle bir müdahaleye kesinlikle cevaz vermez... Kısacası TSK ya uygulanan şey...Gn.Kur.Bşk.nın da açıkça ifade ettiği gibi...''asimetrik psikolojik savaş''dan başka bir şey değildir...
- 62 cevap
-
- 1
-
-
- Hani yalandı
- Genelkurmay
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Medya+Ticaret+Siyaset=Gazetecilik Yüksek Okulu
kgurleyen şurada cevap verdi: kgurleyen başlık Güncel Konular
Günümüzün ''TARAF''laşan gazeteciliği içerisinde.... zaman zaman ''hamamın namusunu da kurtarmanın''... gelecekte belli olmayan günler için iyi bir yatırım olduğunu da düşünebilen akıllı çocuklar var... Sözünü konu başlığında ettiğimiz İsmail Küçükkaya'da bunlardan biri... Bu arkadaş bugünler için TSK ya çaktırmadan hem akıl verip...hem giydirirken...hem de sırt sıvazlamalarla yarınına da yatırım yapıyor... Bugünkü yazısından aldığımız şu kısa paragraf bile ne demek istediğimizi anlatabilir sanırım: ''TSK'NIN TARİHİ SORUMLULUĞU TSK, kendini gözden geçirme ve yeniden kurgulama konusunda tarihi bir sorumlulukla karşı karşıya. Bunu yapacak tarihi tecrübeye sahip bir kurumdan bahsediyoruz. O konuda da rehber ve pusula Atatürk'tür. Demokratikleşme açılımını, tıpkı 150 yıllık Batılılaşma projesini sahiplendiği gibi sahiplenen bir kurum...'' Taraf Gazetesi 1.Ordu Komutanı Org.Hasan Iğsız'ı son ıslak belge konusuyla yıpratıp...uzun yıllar için şekillendirilmiş,TSK Komuta kademesinin zincirini...aklı sıra en zayıf halkadan kırmaya çalışırken.... TARAF sız(!) cici gazeteci İsmail Küçükkaya'da güya çaktırmadan''odun kırıcının hık deyiciliğini''yapıyor... __________________- 1 cevap
-
- 2
-
-
Başbakan-Remzi Gür diyalogu gerçek olabilir mi?...
kgurleyen şurada bir başlık gönderdi: Gazete Haberleri Paylaşımı
Başbakan R.Tayyip Erdoğan'ın iş adamı Remzi Gür'le yaptığı bir telefon görüşmesinin dinlemeye takıldığı... Aydınlık Dergisi tarafından iddia edilerek konuşma metni gazetelere yansıtıldı... -http://www.superonline.com/haber/bir-sok-kayit-daha-67495- Yukarıda ki linkten alıntıladığımız bu haberi tartışmamız gerektiğini düşünüyorum... Ergenekon denilen davada bir çok insanın başı...bu tür yasa dışı dinlemelerle belaya girdi... Bu tür yasa dışılığın...başbakanlar dahil herkesin başına gelebilecek olması ülkemi yaşanabilir olmaktan çıkarıyor kanımca... Demokrasi edebiyatının neoliberal ağızlardan düşmemesine karşın....bu tür anti-demokratik uygulamalarda çifte standart kullanılarak susulmasını etik bulmuyorum.... İşte o konuşma, ''Tayyip Erdoğan- Eee… Bizim Sümeyye sizi arayabilir ama ben ııı… bu telefonun ön kodları falan… Amerika’dan ararsa sizi nasıl arayacak? Remzi Gür - Aa.. Amerika’dan 0044 208…. Erdoğan - Nasıl abi? Gür - 208… Erdoğan - Ha, ondan sonra gerisi aynı… Gür - Evet Erdoğan - Değil mi? Gür - Evet efendim… Bende onların numarası var, ben arayayım… Erdoğan - Sümeyye’ninki var mı? Gür - Var efendim bende… Erdoğan - Ha! Gür - Var bir numara ama, olmazsa alayım ben sizden… Erdoğan - İşte ben onu sizi arattırayım da, ben dedim ki, kızım dedim, ben Remzi beyle bir görüşeyim… Gür - Tamam efendim… Erdoğan - Sen dedim ondan sonra Remzi beyi ararsın gerekli numaraları sen Remzi beye verirsin dedim. Gür - Tamam efendim. Erdoğan - Ona yani bi şey olarak, oranın verdiği bi sıkıntıları olmuş… Gür - Tamam efendim, elimden ne yapıyorsa, ne eksikse, ne şeyse, biz yardımcı olmaya devam ederiz. Hallederiz… Erdoğan - Sanıyorum bi 20-25… Gür - Müsterih olunuz. Erdoğan - 20-25 gibi gitmesi lazım.. Gür - Tamam, olur efendim… Siz merak etmeyin… Erdoğan- Oldu… Gür - Olur efendim. Ben hallederim. Hem o beni aramazsa ben onu ararım, hallederim. Sizin istediğiniz gibi… Erdoğan - Peki, Nevin yengeye de çok selamlar…''- 2 cevap
-
- 1
-
-
Hükümetin Kürtçülük açılımına ve ABD nin Ortadoğuda ki kimi planlarına TSK nın takoz koyduğu anlaşılıyor şu ıslak öpücükten(!)... Ben Bremen Mızıkacıları yaygara yaptığı zaman hep işkillenirim... ''Demokrasiiiii.....Hukuk Devletiiiiii....Komutanlar hizaya geeeel...Darbe karşıtıyızzzzz..... diye bağırdığı zaman siyasal islamcılar+bölücü Kürtçüler ve işbirlikçiler....aklıma hep İran İslam Devrimi gelir.... Ordunun komuta kademesini yıpratıp....ana gövdede ve halkta tereddütler yaratma taktik ve stratejisi orada başarılı olmuştu.... Ama bizim TSK muhaliflerinin hep unuttukları bir gerçek var; Türk Ordusu Şah'ın ordusu değil ki...Milletin Ordusu...
- 62 cevap
-
- 2
-
-
- Hani yalandı
- Genelkurmay
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
KÜRT AÇILIMI PROJESİ VE SÜRECİ DOĞRU OKUMAK..
kgurleyen şurada cevap verdi: AED başlık Politika Bilimi
Terimleri... ''beynimizin algılamalarına tuzak kuranların tam da istediği gibi'' yanlış kullanmaktan kaçınmamız gerekir öncelikle... Başı ''Kürt'' sözcüğüyle başlayan...özellikle siyasal tüm tanımlamalar Türkiye bağlamında kasıtlıdır... Doğrusu ''Kürtçülük'' dür... Osmanlı döneminden beri emperyalizmin kışkırttığı ve yönlendirdiği...işbirlikçi Kürtlerin ve Türklerin de karşılığını alarak sürdürmeye çalıştıkları bir bölünme projesinin adıdır bu kavram... Tek devlet...tek millet...tek bayrak...diyen ve bunu içselleştiren Kürt vatandaşlarına...haksızlık ve yanlışlık yapmaya kimsenin hakkı olmamalı... ''Kürtçü''olanla ''Kürt'' olanı birbirine karıştıramayız.... Bu anlamda benim açımdan ''Kürt Türktür...Türk'de Kürttür...''- 3 cevap
-
- 3
-
-
Leyla Zana' nın yaşlandıkça Madam Miterand gibi olgunlaştığını...keskin bıçak söylemini bıraktığını anlıyoruz bu son basın toplantısından... Sözlerini analiz edersek Bahçeli ve Baykal'a bile zeytin dalı uzattığını söylemek mümkün.. Ancak geçmişte ki söz ve eylemleri....kendisinin içtenliğini sorgulamamıza neden oluyor... Zora dayalı birlikteliğin...gönüllü birliktelik iklimine girdiğini söylerken bile...üniter ve tek uluslu...tek bayraklı bir birliktelikten çok uzak olduğu dikkatlerden kaçmıyor... Şahsen ben...Leyla Zana'ya konuştuğu kürsüye Türk Bayrağını koymadığı sürece , inanmayacağım.... Benim de ölçüm bu....
- 26 cevap
-
- 3
-
-
Başaşağı duran sosyalistler...
kgurleyen şurada bir blog başlığı gönderdi: Kemal Gürleyen'in Blogu...
Marks başı yerde ayakları havada duran Hegel'i nasıl ters yüz edip ayaklarını yere bastırmışsa ...Bizdeki kimi allame komünistleri(!) de öyle çevirmek ve ayaklarını toprağa değdirmek gerekiyor...Ama bir farkla ki, bunu Marks'ın yöntemiyle değil; Lenin'in...Mao'nun...Tito'nun...Castro'nun...Chave z' in...Şefik Hüsnü'nün...Allende'nin...yöntemiyle yaparak... Yani teoriyi pratiğe geçirerek ve pratikten çıkan somut gerçeklikleri teoriye dönüştürerek... Hiç haketmediği halde ''ben komünistim'' diyerek şimdilerde ortaya çıkanlar...binbir emekle...binbir çekiç darbesiyle yontularak,acı çekerek,saf bir kayadan pürüzsüz bir heykele dönüşmenin sancılı serüvenini yaşayarak...''gerçek bilimsel sosyalistliğe= komünistliğe'' ulaşan kimselere de...dillerinden düşürmedikleri ''Marksist teoriye'' de yanlışlık yapmaktadırlar... Bu uyduruk komünistlerin ellerinde ve dillerinde; Marks'ın yazdıklarından başka hiç bir şey yoktur... Marks sanki bir peygamber...yazıları da ayetleridir... Bunlar bu denli doğmatik..şablonik...ve ne yazık ki de ironik dirler... Bana bir tane komünist gösterin ki işçilere-köylülere ''Marks şunu diyor...Lenin böyle yaptı'' gibi cümleler kurgulasın...Kurgulayamaz...Yiyeceği şamarın sesi Avrasya'dan duyulur... İşçilerle köylülerle onların diliyle yani hayatın gerçekliğinin diliyle konuşulur... Gerçeklik referansa ihtiyaç duymaz...Marks'a..Lenin'e...Mustafa Kemal'e gönderme yapmak varolan sorunu çözmez... Bilimsel Sosyalizm var olan hayattır...günceldir...sıradan ve sıradışı çelişkilerdir ve tüm bunları çözme...aşma sanatıdır... Hiç bir ideoloji... bilim ve gerçekliğin tepesine oturtulamaz...O tepe noktasından hayatın...dünyanın... gerçekliğine...yaşanılan sorunlara... fetva sunmasına izin verilemez... Ana pusula...kılavuz... bilimdir... Sosyalizm; bilime tabi olduğunu başına ''Bilimsel'' kavramını koyarak deklare etmiş ve bu nedenle sosyal/ekonomik ve siyasal çözümlemelerin ''anahtarı'' olduğunu kanıtlamıştır...Tersi; bilimin başına Marksizmin yularını takmaktan başka bir şey değildir... Yaşam ve su... her saniye akıp geçmektedir...''Bir suda iki kez yıkanılmaz'' diyenlerin...üretildiği dönemde geçerli olan teorilerden şimdi olup bitenlere kalıp-şablon çıkarmaları ve akan yaşama/suya uyarlamaya kalkışmaları... ''Bilimin'' kılavuzluğunu öneren sosyalizme hiç bir şekilde uygun düşmez... Örneğin Marks 1853 de Weydemeyer'e yazdığı mektupta şöyle diyor;''...ben burjuvazinin ve insanlığın bana getirdiği bilgi birikimini aldım...buna sadece bu tarihsel sürecin işçi sınıfı iktidarına gideceğini ekledim...'' Bilimsel sosyalizmin var olan sorunları/koşulları eldeki veri ve olanaklarla saptayıp,işçi sınıfının iktidarına giden yolun taşları doğrultusunda çözümlemeye çalışması ve yeni açılımlar yapması ML in ruhudur...Başka türlüsü durağanlıktır...donmaktır...anlamamaktır...kavrama maktır... Teorisyen kesilen kimilerinin... teoriyi gerçek hayattan...bilimsel sosyalizm anahtarını kullanarak öğrendiklerinden kuşku duyuyorum... Kimi eski tartışmalarda ve bugün...Milli meseleye...Türkiye sosyalizmine...''Türk komünistleri'' deyimine...Antiemperyalist mücadeleye...Sosyalist Devrim ve Milli Demokratik Devrim kavramlarına ne denli günün koşullarından uzak ve sekter...salt ''teorik'' yaklaşım optiğinden bakıldığını görmekle şaşırıyorum... Oysa her şey gibi bu kavramlar da...özde olmasa bile biçimsel ve dönemsel olarak yeni yaklaşımları gerektiriyor...Kapitalizmin ve emperyalizmin özünü koruyarak yeni stratejiler ve taktikler geliştirmesine bilimsel sosyalizmin aynı silahlarla karşılık vermemesi ve eski silahlarını kullanmakta ısrar etmesi düşünülemez... Ve elbette bunu bilimsel sosyalizmin kılavuzluğunu ve anahtarını kullanmayı bilen yetkin devrimciler yapacaktır... İntihal yoluyla sosyalistlik taslayan kimseler değil... Hele hele...sosyalist havalara girerek, kendi yurduna ve ulusuna ''burjuva kavramları'' diye sırt çevirip yontulmadan ''enternasyonal''liğe terfii edenler hiç değil.... Onların da en azından peygamberleri(!) Marks kadar komplekssiz olmaları gerekmiyor mu?.. Çünkü Marks'ın Marksizmi;Alman burjuva felsefesinden...İngiliz burjuva iktisatından ve Fransız burjuva sosyalizminden oluşmuyor mu?... _ -
Sosyalistler ve Vatan Savunması...
kgurleyen şurada bir blog başlığı gönderdi: Kemal Gürleyen'in Blogu...
Başaşağı duran sosyalistlerin(!)... sol ayaklara yatan sapına kadar ırkçı şoven bölücülerin ve omurgasız neoliberallerin... ''işçilerin vatanı yoktur''...''ulusal duruş ve gurur sosyalizmin dışına düşer'' gazına gelerek...Ve ayet belledikleri kara kaplı kitabın ezberledikleri vurucu çümlelerini yerli-yersiz kullanarak, gerçek sosyalistlere ''öğreti'' dersi vermeye kalkışmaları...karşı devrimcilere bilinçsiz ve meccani hizmet etmeleri.... gerçekten traji komik... Ülkemizin ve emekçi yığınların içine düşürüldüğü ekonomik/demokratik/siyasal ve sosyal koşullar ise... bizlerin bu tür sahne oyunlarına bir son vermemizi gerektiriyor...Beş taş oynamak isteyenler, oynamaya alıştıkları ''kum' a...aklı başında ve gerçekten birikimli insanları da çekmeyi,''kör metafizikçi'' kurnazlığıyla ne yazık ki zaman zaman da başarıyorlar gördüğüm kadarıyla... Ve nihayet başı ve sonu kırpılan kara kaplı kitap cümlelerini ''Marks diyor ki...Lenin der ki...'' diye öne sürüp allame havalarına giren ve keskin devrimci kostümüyle forumda fır dolananlar...günlerdir ''karınca ezmez Şevki'' lik yapan ve elhak gerçek Marksist olan ağbeylerini...ablalarını istiskale yeltenip duruyorlar... Bu anlamda Allah kimseyi ''seviyeli Marksist'' forum yöneticisi yapmasın diyorum... Aslında teorik gelişimini başarmış Marksistler, kendi aralarında ustalardan referans vererek konuşmazlar...Ayıptır...nezaketsizliktir...kendine ve sözcüklerine güvensizliktir...Ne var ki; böyle olmayanlara kimi zaman gözümüze soktukları kara kaplı kitaptan ''tahrif edilmemiş'' şamarlar vurmak da kaçınılmaz hale geliyor...Saygı duyduğum Bilimsel Sosyalistler beni bağışlasınlar.... Kara kaplı kitabı açtığımızda ne diyor usta?.. Aktaralım... ''İşçilerin vatanı yoktur...Onlardan sahip olmadıkları bir şey alınamaz...Proleterya en baştan siyasal egemenliği ele geçirmek...ulusal sınıf durumuna yükselmek...kendisini ULUS OLARAK KURUMLAŞTIRMAK zorunda olduğundan BURJUVA ANLAMINDA DEĞİL ama ULUSALDIR.'' Usta bunu ne zaman yazıp söylüyor...Uluslaşma süreçlerini tamamlamış ve her biri ulus devlet olmuş Avrupa ülkelerinin göbeğinde ve 19 yy ın ikinci yarısına girerken... Ve Marks Almanya'nın ulusal birliğinin sağlanması...Engels ise 1890 larda Fransanın tehditlerine karşı konulması amacıyla...Alman proletaryasının ulusal gururlarına seslenip ''VATAN SAVUNMASI''na ilişkin çağrılarda bulunurlarken de aynı kişilerdi...Sınıfsal anlamda vatan/ulus kavramlarının tarihsel materyalizmle değişken konumunu elbette çok iyi biliyorlardı. Peki teoriyi eylem kılavuzu yapan Lenin usta, bu söylemi nasıl yorumluyordu Ekim Devriminden 1 yıl önce İnes Armand'a yazdığı mektupta: ''Marksizmin bütün ruhu...bütün sistematiği şunu söyler;Her tez tarihseldir...yalnızca diğerleriyle ilişkili olarak ve yalnızca tarihin SOMUT deneyimleriyle bağlantı içinde ele alınır...Vatan, tarihsel bir kavramdır...Ulusal esaretten kurtuluş döneminde vatan başka bir şeydir...ulusal esaretlerin çok geride kaldığı dönemlerde başka bir şeydir...'' Uzun alıntı ve aktarımlara gerek duymadan ehil kişilerin zaten bildiği...ehil olmayanların ise onlar gibi...dirsek çürüterek...göz nuru dökerek öğrenmeleri gereken, ''sosyalist anlayışa göre vatan'' meselesini bir kaç cümleyle açalım ve bu kavramları ''burjuva dolmaları'' sananları da, kendi onursuzlukları olan özel haymatlozluklarıyla baş başa bırakalım... Milli devletlerini kurmuş olan ve emperyalizmin çeşitli varyasyonlar içeren saldırı ve sultasının dışında kalan ülkelerin(özellikle Avrupa) tüm emekçi sınıflarının enternasyonal birliğini ve dayanışmasını sağlama açısından işçilerin vatanı yoktur...Bu 'hattı müdafaa yoktur...sathı müdafaa vardır'' ın Marksistcesidir... Ancak emperyalizmin saldırı ve sultası altında bulunan ülkelerin emekçi yığınlarının ve de (illaki) işçi sınıfının idelojisini benimseyenlerin ''savunulacak vatanları vardır...ve kendi ulusal vatanlarını ''kurumsal'' olarak inşaa etme zorunluluk ve sorumluluğu da onların üzerindedir... Vatan kavramını tarihsel ve pratikte değişken özelliğinden soyutlayarak...Milli burjuvazinin sakızı olarak anlamak ve yaymak...tarihsel dönemeçlerde emekçi sınıflara çok gerekli olan bir mücadele aracını yabancılaştırmaktan başka bir şey değildir... Emperyalist/kapitalist ülkelerin...özellikle milli demokratik devrimlerini tam olarak gerçekleştirememiş coğrafyalarda ''anayurdu savunma'' mantığını bilhassa emekçi sınıfının ve ideologlarının üzerinden bilinçli olarak iğdiş etmeye çalışmasının temelinde yatan ve sahte sosyalistler aracılığıyla yaptığı şey, aslında devrimci ruhu kırmak ve onların ülkesini ''enternasyonalist burjuvazinin'' sömürüsüne açık hale getirmekten ibarettir...Bu yolla emekçi kesimlerle milli kesimler arasında oluşacak ittifak ve vatan savunması dayanışması, ''böl...parçala ve yut'' doktrini gereğince ortadan kaldırılmış olacaktır... Ama aynı emperyalist/kapitalist egemenler,söz konusu ülkelerde ki burjuvazinin milis gücünü ve payandasını oluşturan bir kesim için ise, ''vatan...millet...sakarya'' edebiyatını ve kof milliyetçiliği ''faşizmin sopası olsun diye'' olağanüstü cömertlikle sunmakta hiç duraksamazlar... Ülkemizin emperyalizme karşı ulusal kurtuluş savaşıyla ve devrimle kurulduğunun bilinciyle vatan savunması çizgisinde kararlı bir tutum takınmak ve sahte vatan savunucularının elinden sosyalistlere karşı kullanılan bu ''vatansızlık'' çakar almaz silahını almak devrimci yurtseverliğin gereğidir... Ulusal güçlerle dayanışma ve geçici ittifaklar içerisinde olmayan bir anlayışın...ulusal pazarı ve sermayeyi küresel sermayeye katmak isteyenlerle aynı çizgiye düşeceklerini de unutmamak gerekiyor... -
Şu albümden: Sevdiklerim...
© Bütün resimler kendi sorumluluğunuz altında olup site bu konuda hiçbir şeklilde sorumluluk kabul etmez.
-
Şu albümden: Sevdiklerim...
© Bütün resimler kendi sorumluluğunuz altında olup site bu konuda hiçbir şeklilde sorumluluk kabul etmez.
-
Değerli büyük teorisyenlerimiz kapitalist dünya düzenini ve Latin Amerika sol pratiklerini iyi biliyorlar.... Ama bilmedikleri tek şey ''Türkiye'de Devrim Stratejisi...'' Arkalarına takıp sosyalizm rotasına sokacakları halkla... devrimin dilini buluşturamadıkları sürece de, bu stratejiyi kesinlikle oluşturamayacaklardır... Çünkü;çok basittir ve herkes bilir ki: halksız devrim olmaz.... Teorisyenlerimiz ''kapitalizm'' plağına takılmış gidiyorlar... Çünkü teorinin emrine girmiş...mozale muhafızlarından bir farkları yok...Emek sermaye çelişmesinin üzerinde onlarca yıldır volta atıp duruyorlar... Oysa emperyalist çağı yaşadığımızı...ve Türkiye'de sosyalizme giden yolun...antiemperyalist pratiklerden geçeceğini...halkla devrimi buluşturmanın biricik yolunun ve sınıfsal bilincin oluşmasının ancak böyle gerçekleşeceğini görmeleri gerekiyor... Bilimsel sosyalizmin klavuzluğunda... ülkelerine özgü devrimci pratiklerden yeni teoriler çıkarmaktan ödleri patlıyor... Kendilerini dinden(sosyalizmden) çıkmış sayıyorlar...Bu ne bağnazlık yahu... Bu ülkede emekçiler üzerinde.... kapitalizm tarafından isterse en büyük sömürü çarkları döndürülsün...emekçilerimizin ''yarabbi şükür'' diyeceklerini bilmiyorlar mı?... Emekçi kitleleri anti-kapitalist nutuklarla devrim rotasına sokamayacaklarını bu kadar yıldan sonra hala anlamadılar mı?... Bu kendisine yabancılaştırılmış halkın...Küçük burjuva solcularının söylemleriyle...onların peşine takılıp sosyalist devrim rotasına girmeyeceğini hala öğrenemediler mi?... Oysa kapitalizmin ve emperyalizmin yarattığı şu koşullara bir bakın; İşsizlik diz boyu...yoksulluk korkunç boyutlarda...sosyal ve siyasal ortam alabildiğine bozuk...faşizm benzeri baskılar almış başını gidiyor...ulus devlet parçalanıyor...terör tehditi sürüyor... Nerede... sözü ''mek parmak'' dinlenecek bir solcu lider? Nerede kulakların çevrileceği bir Marksist parti... Oysa başka ülkeler de... desteklenmese bile bütün önemli konular da ''KP'' ne diyor diye bütün başlar ''SOL'' a döndürülür.... ''Biz 40 kişiyiz birbirimizi tanırız'' dan başka elde bir şey yok... Ve ne yazık ki 40 kişiyle devrim yapılmıyor...
-
İLK HEYECAN-İLK İÇ ÇEKİŞ
kgurleyen şurada yorum gönderdi Radya'nın blog başlığı içinde RA'NIN RUH SESİ
Piraye ve birçok kadın sevdikleri erkekleri çoğunlukla çocuklarıymış gibi sever...Şevkat ve koruyuculuk diğer kadınsı duyguların üzerine çıktığında erkeğiyle...(tıpkı çocuklarında yaptığı gibi)bir koza içerisinde yaşamak ister... Bu sevilen erkeği uzaklaştıran bir tutumdur...(tıpkı Nazım'da olduğu gibi) Bence doğrusu ayrı kozalar(kavanozlar) da yaşamak ve sevgiyi (aşkı)özgür bırakmaktır...Çünkü: ''Aşk özgürlüğün çocuğudur'' Saygılar....