kgurleyen tarafından postalanan herşey
-
Bölücüler İş Başında...
PKK yı ve tüm şoven ırkçı aşırılıkları onaylamıyorum...Ancak verdiğiniz yanıt dört dörtlük olmuş... Aleme talkın verenler yuttukları salkımları da bilmek durumundadırlar...
-
CHP...Sarıgül...ve düğmeye basanlar...
Mustafa Sarıgül'ün yıllar önce Deniz Baykal'a karşı Gn.Bşk.lık yarışına girdiği kavgalı kurultayı ve sonrasında Hıncal Uluç'un ''Sarıgül tefrikalarını'' anımsıyorum: ''Partiden ihracı istenen Sarıgül önümüzde ki ilk kurultayda...yani 9 ay sonra...CHP Genel Bşk.nı ve Başbakandır...''diye çok net cümleler kurup yazıyordu Hıncal Uluç... Şimdi de basında Atatürkçü geçinen ...TV lerde,panellerde fır dolanan ve güya AKP cilerin karşısına antitezci olarak yerleştirilen kimi gazetecilerin... Sarıgül pompalayıcısı ve yağcısı olarak ilginç bir kampanyaya...düğmeye basılmış gibi aynı günde başladıklarını görüyoruz... Bu bakımdan aşağıda ki değerlendirmeyi dikkatlere sunmakta yarar görüyorum... Odatv.com - 17 Kasım 2009 ''Bugün Türk medyasında tesadüfün ötesinde bir olay yaşandı. Hürriyet Gazetesi’nden Yalçın Doğan, Vatan Gazetesi’nden Can Ataklı, Habertürk’ten Yavuz Semerci, Takvim Gazetesi’nden Emin Pazarcı aynı yazıyı yazdılar. Hürriyet’tan Yalçın Doğan, Sarıgül ile beraber yaptığı Batman gezisini anlattı. Doğan yazısında Sarıgül’ün hareketini överken Sarıgül’ün CHP’ye en büyük alternatif olduğunu söyledi. Yalçın Doğan, duvarlara “Çare Sarıgül” yazan binlerce gençten söz etti. Sarıgül’den aktararak bunların sayısının bugün 7500 olduğunu yakında 50000’e çıkacağını söyledi. Yavuz Semerci, Can Ataklı, Emin Pazarcı da neredeyse aynı yazıyı yazdı. “Sarıgül CHP’nin en büyük alternatifi…” “Sarıgül, Ecevit’in Karaoğlan hareketini andırıyor…” “Sarıgül adına hareket eden binler var…” Türkiye’nin en büyük gazetelerinde aynı anda Sarıgül yazılarının aynı kelimelerle, aynı cümlelerle çıkması bir tesadüf mü? Peki bugün Sarıgül’ün binlerce kişiye bu yazarları okuyun diye mesaj göndermesi de bu tesadüfün bir parçası mı? Doğru veya yanlış yıllardır devletin resmi görüşü olarak bilinen görüşü ifade eden Öymen’e bu kadar organize bir tepkinin gelişmesi şaşırtıcı değil mi? Öymen’in görüşünü bugüne kadar devletin tüm politikacıları geleneksel olarak savundu. Ancak Öymen üzerinden Aleviler CHP’ye karşı pozisyon almaya çağrıldı. Önce organize eylemler ardından Sarıgül reklamı yapan gazeteciler… Anlaşılan Sarıgül üzerinden CHP’ye yeni bir operasyon hazırlanıyor….''
-
Tetikçi
Biri bana birgün... ''insanların iç dünyasında 40 oda ve 40 kapı vardır...kimi isanlar o kapıların daha 2.sine girememişken..kimileri de 20 ci....29 cu...35 ci kapılara ulaşmışlardır bile...'' demişti. Ve o biri,şunu söylemişti en sonunda; ''40 cı kapı hiç kimsenin açamadığı kapıdır...'' Sardunya....sen S.O.V. a 40 cı kapını da açmışsın galiba... Hakediyorsa daha ne istiyorsun?.. Dünyada senden mutlu kim var?
-
C H P !...Senin Meramın Nedir...
AKP nin Kürtçülük açılımından bu yana CHP nin iç siyasette, -özellikle bu girişime karşı- gösterdiği performansın...gelecek seçimlere dönük beklentilerini olumlu yönde artırdığını düşünenlerdendim... Nitekim iktidarın beslemesi olan kimi kamuoyu yoklamacısı kuruluşlar dahil,aynı işi yapan diğer kuruluşlarda yapılan çalışma sonuçlarının da bu yönde küçüksenmeyecek işaretler verdiğini herkes görüyordu... Ama bir hafta içerisinde ve bir hata nedeniyle şimdi işler tersine dönmüş görünüyor... Sosyolojide algıların gerçek olduğu saptaması...gerçeğin niteliğinin değişmese bile görüntüsünün değiştiği gerçeğini anlatır. CHP bir hafta önceki Kürt ve alevi dostu parti gerçekliğinden...Kürt ve alevi düşmanı parti görünümüne büründürülmüştür... Cumhuriyet karşıtlarının CHP ye siyasal tuzaklar kurması ve onu kitlelerin gözünde aşındırıp yıpratması TSK örneklerinde görüldüğü gibi anlaşılır bir şeydir... Ancak, bugün belli bir olayda ve konuda partinin içerisinden farklı çatlak sesler çıkmasını parti içi demokrasi safsatasıyla açıklamaya kalkışmak ise,anlaşılır bir şey değildir... TSK da bir Gn.Kur.Bşk.nı tutuyor bireysel bir bildiri yazıyor...bunu medyada TSK nın kurumsal görüşüymüş gibi yayınlatıyor ve seçimlerde AKP ye muazzam bir gaz veriyor... Şimdi CHP de olup bitenlerin bu olaydan bir farkı var mı? TBMM de açılım genel görüşmelerinde CHP adına söz alan Gn.Bşk.Yrd.Onur Öymen'in konuşması irticalen yapılan bir konuşma olamıyacağına göre,bu konuşma metni partinin yetkili kurullarında hazırlanıp Gn.Bşk.Deniz Baykal'ın da onayından geçirilmemişmidir?.. Gerek alevi çalıştayları...gerekse Kürtçülük açılımı nedeniyle son derece hassas ve gergin durumda bulunan kitlelerin provake edilme olasılığına karşın...söz konusu konuşma metninde yer alan kimi vurgulamalar nasıl gözden kaçırılmış...ya da nasıl gözden kaçırılmamış olabilir?... İkinci kez AKP ye gaz verme vakası ile karşı karşıyamıyız?... AKP nin anketlerde ve toplumun büyük çoğunluğu indinde düşüşe geçtiği bir sırada... CHP tarafından elinden tutulup ayağa kaldırılmasını tarih ve cumhuriyetçiler hiç unutmayacaklardır...
-
BİR ETEK GELİNCİK..
Sevdim bu öyküyü...sonu çok ani bitirilmişse de... Kahramanın ayakkabılarını çıkarmadan göle girip yürümesi intihar edebileceği duygusunu uyandırıyor okurda... Selamlar...başarılar...
-
Tabip Kurmay Albay Dursun Çiçek serbes .......
TSK nın içinden... ülkesine ve silah arkadaşlarına ihanet edebilecek tiynette adam imal etmeye çalışıyor...TSK nin yeminli düşmanları...Başaramazlar... TSK... yıllık askeri şura toplantılarında Fetullahçılık rüzgarına açık olanları kışla dışına çıkarıyor... Kışla içerisinden yazıldığı izlenimini vererek TSK da çatlak yaratmaya kalkışanların elinden CIA+MOSSAD teknolojisi alındığı an herkes ve herşey iyot a dönüşür...
-
CHP' nin Onuru, Evladı Kerbela' ya Karşı
Radikal Gazetesi yazarı Yıldırım Türker'in Türkiye için yüklendiği misyonu bilenler için hiç de şaşırtıcı olmayan bir yazı... Dün de ÖDP liler Taksim'de aynı şeyleri söyleyerek yürüyorlardı... ''Ezilenlerden...dövülenlerden...sövülenlerden...ötekileştirilenlerden yana görünerek, siyaset ve gazetecilik yapma ve bu yolla ünlenme sendromu diyoruz buna... Savundukları konuların ve insanların çok uzağında...örneğin bir bar taburesinin...bir plaj şezlongunun...ya da çalışma masasının üstünden tatlı tatlı konuşur bunlar... Papuçlarını...anaroklarını...berelerini kirletmezler...kaldırım çocukluğu yapmazlar...muhalifliği başkaldırının yerine ikame ederek yetkinleşmemiş büyüklere ve sola bulaşmış küçük burjuva çocuklara yol ve yön gösterirler... Sevginin ve tutkunun sınırı yok... Yunanlıları...Ermenileri...ayrılıkçı Kürtleri...sivilleri...hatta gay leri bile çok sever bunlar... Ama kendi vatanını...devletinin anayasasını...Mustafa Kemal'i...CHP yi....Ulusal solu...ve gerçek gazetecileri hiç sevmezler... Yıldırım Türker'in yukarıya alıntılanan yazısını ve 14 NİSAN 2007 Tarihli Radikal'de çıkan ''Bu .bneler kim?'' başlıklı yazısını yan yana okuyunca şirazeyi buluyor insan...
-
NEFES:VATAN SANA CANIM FEDA
''Nefes''in değil....TSK yı yıpratmaya dönük çabaların sahiplerinin foyası ortaya çıkıyor... Taraf Gazetesi yazarlığına öykünmek...insanın dostlarına ve ülkesine bırakacağı onurlu bir miras değildir... Bölücü Kürtçülük ve TSK düşmanlığı... insanı ''eleştirel yazar'' yapmaz...Türkiye üzerinde oynanan bir büyük emperyal oyunun suç ortağı yapar...
-
Tabip Kurmay Albay Dursun Çiçek serbes .......
Dursun Çiçek Albayı 3.kez tutuklatmanın sansasyonel özelliği de kalmadı artık.. Yani konu ''aut'... Değinildiği gibi şimdi dinlemeler ''in''...
-
Sevdiklerim
Şu albümden: Sevdiklerim...
© Bütün resimler kendi sorumluluğunuz altında olup site bu konuda hiçbir şeklilde sorumluluk kabul etmez.
-
GAZİ AÇLIKTAN ÖLDÜ ..MÜSLÜMAN GEÇİNEN AKP
Elhak muhteşem bir deyim....Ve yazılarınızdan bu deyimin size cuk oturduğunu görüyoruz...
-
''Balans ve manevra''...Ertuğrul Özkök
Ertuğrul Özkök 13 KASIM 2009 da Hürriyet Gazetesinde ki,''Buzdolabına Konan Cep Telefonu'' başlıklı yazısında: İktidarın... insanları ve kurumları dinletmesini eleştirerek Türkiyenin büyük bir korku imparatorluğuna dönüşmüş''olduğunu,net bir ifadeyle açıkladı... Bu ifadeyi önemsiyorum...iki nedenle; 1-Doğan Grubu medyası...özellikle Hürriyet Gazetesi...''Ertuğrul Özkök Gazeteciliğine'' rağmen hala orta ve alt gelir guruplarının okuduğu ve izlediği yayınlardır.Bu nedenle basının amiral gemisi konumunu -tiraja bağlı olmayarak-hala sürdürmekte ve kitleleri basın yoluyla yönlendirme ve etkileme gücünü muhafaza etmektedir. 2-Ertuğrul Özkök ''balans ve manevrayı'' bab-ı ali de en iyi bilen gazeticidir.Ancak bu yazıda kesin hüküm(saptama) içeren, Türkiye büyük bir korku imparatorluğuna dönüşmüştür'' cümlesi,artık onun kıvıramayacağı,sulandıramayacağı kadar kendisini bağlayan bir tümce olmuştur... Gerçekten, 1930 lar Almanya'sını ve ünlü Watergate skandalını anımsatan bir yaşam tarzına iktidar eliyle sürüklenen toplumumuzun...bu ve bunun gibi faşizmi çağrıştıran uygulamalara direnmesi bu günden başlayarak Ertuğrul Özkök'ün ve Hürriyet Gazetesinin performansıyla da ilişkili olacaktır... Bundan sonra gözüm ve kulağım Ertuğrul Özkök'de ve Hürriyet Gazetesinin üzerindedir... Bu konuda ''balans ve manevra'' yaptığında yakasına yapışmak için...
-
Gn.Kur.Başkanı Görevden Alınsın!....(!)
Söylediklerinizin tümüne katılıyorum Sn.demirefe... Şu anda da 32.Gün de Erdal Sarızeybek Albayı izliyorum...Çıplak gerçekleri en yalın şekilde...MAB ın kıvırtmalarına karşın açıklıyor...Çözüm yollarını gösteriyor... Ben TSK nın tüm vatanperver mensuplarının Mustafa Kemal'in izinden yürüdüğüne kesinlikle inanıyorum... Ancak Pentagon+CIA+MOSSAD ve ne yazık ki yerli işbirlikçiler... ''AB demokrasisi kriterleri'' illizyonuyla TSK nın komuta kademesini kuşattılar... Sözünü ettiğiniz ve Atatürk Cumhuriyetinin Üniversitelerinden Prof.titri alan kimi ''New-York Aydını'' kiralanmış kişilikler ise... TSK yı yıpratma görevlerini iktidardan aldıkları güçle pervasızca yerine getiriyorlar... Ancak bu hayasızca sürdürülen asimetrik psikolojik savaştan da Türk Ulusu ve bağrından çıkardığı TSK mutlaka zaferle çıkacaktır... Selam ve saygılar...
-
Ulusal sol ve sol...
Stalin SBKP nin 19.Kongresinde konuşuyor; ‘’Burjuvazi eskiden ulusun başı sayılırdı.Ulusun bağımsızlığını ve haklarını savunurdu.Oysa bugün burjuvazi ;ulusal ilkeleri dolarla trampa eden konumdadır.Ulusal bağımsızlık ve egemenlik bayrağını denize atmıştır…Yoldaşlar; eğer siz komününist ve demokratik parti üyeleri,yurtsever olmak istiyorsanız,ulusun yönetici gücü olmak istiyorsanız bu bayrağı başınızın üstünde yükseltmek ve onu ileriye taşımak size düşer.O bayrağı sizden başkası yükseltemez.’’ TKP nin Cumhuriyete sahip çıkmasını ve onu ‘’sosyalist cumhuriyete’’ dönüştürme isteğini görünce Stalin’in bu sözlerini anımsadım…TKP ye ; M/L ve aynı zamanda M/L/S ist bir partidir diyebilirmiyiz şimdi? Ama hayır.. acele etmeyelim..Stalin’in kongre de söylediği ,‘’ O bayrağı sizden başkası yükseltemez’’ tümcesini bir kez daha okuyalım… Ve TKP nin bu dönemde cumhuriyete sahip çıkmasının altında yatan nedenin ne olduğunu da böylece anlayalım: Nasıl yaratıldığına…nasıl terle..kanla…gözyaşıyla…ölümlerle oluşturulduğuna hiçbir duyarlık göstermeden…önderine en ufak bir saygı ve vefa sergilemeden…hazır Cumhuriyeti…onu çoktan terk etmiş burjuvaziye ve gerici+bölücü+işbirlikçilere karşı korumaya çalışan Kemalistlere de boş vererek ‘’bayrak gibi alalım ve sosyalist cumhuriyete dönüştürelim’’ hesabı içinde TKP ve yandaşları… Gayrimilli tüm ideoloji sahiplerinin kendilerine göre bir devrim stratejisi çizmeleri ve uygulamaya sokmaları anlaşılır bir şeydir…Anlaşılamayan şey ise…Türkiyenin sol tarihinde yanlışları ve doğrularıyla yerini almış efsanevi bir partinin sözcülüğüne soyunanların…insanı insan yapan kimi değerlere yabancılaşmalarıdır… Buna doğrudan doğruya ‘’Cumhuriyet intihalciliği’’ denir… Oysa Stalin’de…Lenin’de…Mao’da…Dimitrov’da..emperyalizme karşı kurtuluş savaşı vermiş tüm ülkelerin ulusal önderlerine derin saygı duymakla kalmamış…o ulusların tarihsel sembollerine ve değerlerine bağlılık göstermenin de sosyalist ahlakın ve duyarlılığın gereği olduğunu vurgulamışlardır…Ülkelerinin geçmiş tarihlerinde ki ulusal kahramanlarına,dünyaya bakış açısı ne olursa olsun saygı duymuşlar,onları asla aşağılamamışlardır… Çünkü bu gerçek devrimci önderler;kendilerinin başardıkları devrimlerden önce gerçekleşen ve tarihin tekerleğini ileriye döndüren tüm hareketlerin kendilerini beslediğine ve yollarını açtığına inanırlardı… Bu sözlerimi zaman zaman ‘’başaşağı duran sosyalistlere’’…neo-liberal solculara…sol maskeli bölücülere defaatle yazdım…Ama TKP lilere yazacağımı doğrusu hiç düşünmemiştim…Onların bunları benden çok daha iyi bildiklerini varsaymıştım hep… Kemalistler…sol Kemalistler… … Kendilerine sosyalist diyenlerin bu konuda adeta şablonlaştırdıkları iki tümce var; 1-Mustafa Kemal evet devrimci bir karakterdir,ama burjuva devrimcisidir. 2-Kemalizmi sahiplenmek ve Kemalistlerle işbirliği yapmak solculukla bağdaşmaz.’’ Burada yazacaklarımızın gerçek sosyalistlere dönük olduğunu…bunun dışında kalan uyduruk solculara hiçbir şekilde hitabetmediğimizi öncelikle herkes bilsin… Kemalistler ya da ulusal solcular bir kere …ayrı dünyaların insanları olduklarını bildikleri sosyalistlere ‘’gel nikah kıyalım’’ filan demiyorlar…konjonktür gereği ara sıra yakınlaşsalar da…son tahlilde boşanmanın kaçınılmaz olduğunu bildikleri için uygarca mesafelerini hep korumaya çalışıyorlar…uzaktan selam…o kadar… Şimdi konumuza dönelim; Biz ülkemizin yakın tarihinde yer alan 1919-1930 lar arasında Mustafa Kemal önderliğinde bir devrim yaşandığına inanıyoruz ve buna da Kemalist Devrim diyoruz… Feodal bir imparatorluğun sosyal,kültürel,siyasal ve ekonomik yapısının asker-sivil küçük burjuvazi öncülüğünde tümüyle tasfiye edilerek…bir başka siyasal,sosyal,ekonomik ve kültürel boyuta…Laik Cumhuriyete geçildiğine…ve bu dönüşümlerin, ülkesini işgal eden emperyalizmi ve işbirlikçilerini de yenerek gerçekleştirildiğine inanıyoruz. Sosyalistlerin ‘’işçi sınıfının,sermaye sınıfını alaşağı ederek üretim araçlarına el koyması ve kendi sınıf diktatörlüğünü kurması’’biçiminde anladıkları devrimle,Kemalist Devrimin bu bağlamda bir özdeşliği yoktur…Ama alt yapıda ve üst yapıda çok köklü değişimlere yol açan…üretim biçiminde ve toplumsal ilişkilerde radikal düzenlemeler yapan ve üstelik bütün bunları anti-emperyalist bir savaşım sonrası gerçekleştiren bir harekete sosyalistler istiyor diye de ‘’reform’’ diyemeyiz herhalde… Evet bu bir devrimdir…ve adı da Kemalist Devrimdir… Devrim sonrası Mustafa Kemal’in ilkelerini simgeleyen 6 OK a kafası ve yüreğiyle sahip çıkan ve bu ilkeleri bir bir terk edenlerden kendilerini ayıran insanların dünya görüşüne Kemalizm… Bu dünya görüşüne bağlı ve ilkeleri kendinden sonraki kuşaklara devredenlere de Kemalist deniliyor… Nedir Kemalistlerin dünya görüşü; Özgürlükçü ve katılımcı bir demokrasi anlayışını içeren Cumhuriyetçilik Dine saygılı ancak dinin siyasette kullanılmasına karşı..bilimin ve aklın yol göstericiliğini öngören Laiklik Emeğe öncelik tanıyan…seçkinciliğe karşı çıkan…sınıf egemenliğini reddeden bir Halkçılık Toplumun yararını gözeten ulusal sermayenin gelişmesini önlemeyen…büyük stratejik işletmelerin denetiminde ve mülkiyetinde bulunan bir Devletçilik Eskimiş kurumları değiştiren…alt ve üst yapıda akılcı ve bilimsel yenilenmeyi hiçbir duraksama göstermeden gerçekleştiren ve süreklilik öngören bir Devrimcilik Irk,dil,din,mezhep ayırımı gözetmeksizin vatan denilen topraklarda tasada ve kıvançta birlikte yaşama isteğini amaçlayan ve herkesi ulus devlet içerisinde Türk Milletinin ayrılmaz parçası gören bir Milliyetçilik Özellikle 1960 dan sonra halkçılık,devletçilik ve devrimcilik ilkelerinden yola çıkarak toplumu emek ağırlıklı bir sosyo/ekonomik düzene kavuşturmak ve emperyalizmin tüm askeri- ekonomik ve kültürel tasallutundan da ülkesini kurtarmak isteyenlerin olup bitenlere… Mustafa Kemal’in tam bağımsızlık ve yurtseverlik ilkesinden hareketle sol optikten bakması ve bu doğrultuda eylemler ortaya koyması…kendilerini Sol Kemalistler ya da Yurtsever Devrimciler olarak nitelendirilmelerine neden oldu… Ulusal sol…ulusal solcu… SSCB nin yıkılmasından sonra kendisini dünyanın efendisi ilan eden küresel gücün, kendisine zorluk çıkarabilecek devlet…kurum…siyaset…inanç ve ideolojiyi ortadan kaldırması sürecinin başlaması ile birlikte…bağımsızlığına duyarlı ülkeler ve liderler için de zor yıllar başladı… Ulusalcılık(milliyetçilik)…dini ve etnik homojenlik…ulus devletçilik…devletçi ekonomiler…bağımsız ekonomik/sosyal ve siyasal kurumlar artık topun ağzındaydı… Hangi ülke ve ulus hangi yöntemle efendisine boyun eğdirilir…parçalanır…ayrıştırılır…sınırları değiştirilir ve dönüştürülürün hesapları yapılmaya başlandı… Bütün bunların taktik ve stratejileri Washington-Brüksel hattında kotarıldı ve yürürlüğe sokuldu. Küresel gücün ülkemizde ve ve bizi coğrafi olarak etkilemesi nedeniyle Ortadoğuda yaptıklarını burada sıralamaya gerek yok …PKK yı kullanarak etnik bölünmemizi…Fetullahçıliğı kullanarak laik-antilaik ayrışmamızı sağladığını…AB yi ve liberal demokrasiyi kullanarak sosyal yapımızı bozduğunu…piyasacılığı kullanarak da devlet işletmelerimizi yok ettiğini hepimiz biliyoruz… Ülkemizde Küresel güce ideolojileri gereği karşı koyan iki kitlenin sosyalistler ve Kemalistler olduğu su götürmez bir gerçekliktir…Ancak küresel güç kendisine direnen bu iki yapıyı birbiriyle çatıştırmak için özellikle sosyalistlerin yutacağı türden birçok oyun sahnelemiştir… Örneğin Kemalistlerin mikro milliyetçi olduğu yalanını, neoliberal solcular ve asıl mikro milliyetçi olan Kürtçüler vasıtasıyla yaygınlaştırmak… ve gerçek sosyalistlerin de eleştiri korkusuyla ellerini kollarını bağlayarak anti-emperyalist cepheyi daraltmaları bu oyunlardan birisidir… Bir başka oyun ise, küresel gücün enternasyonalizm kavramının karşısına milliyetçilik(ulusalcılık)kavramını koyarak… bu iki sözcüğün ideolojik anlamlarını saptırması ve sahte kavramlar üzerinden her iki kitleyi de birbirine düşürmesidir… Kemalistlerin…soğuk savaş döneminde ABD emperyalizmi tarafından antikomünizmin sopası olarak kullanılmış kafatası milliyetçiliğinden kendi milliyetçiliklerini ayırmak için ‘’ulusalcı’’ sözcüğünü ayırd edici vasıf olarak kullanmalarına karşın…sosyalistlerin büyük bir bölümü; Wilsoncu…emperyalist dünya sermayesinin enternasyonalizmini, Marksist ideolojinin enternasyonalizminden net bir şekilde ayırıp herkesin gözünün kulağının açılmasını ve kendilerini de bu sahte enternasyonalizmden sıyırmayı sağlayamamışlardır… Böylece solculuğa heves eden yeni genç insanlar öğreti de çok sevdikleri enternasyonalizm sözcüğünün karşısına şıpın işi ulusalcılık(!)antitezini koyuvermişlerdir..Ne diyalektik ama?... Bu bağlamda sosyalistlerin paradoks furyasında biz ulusal solcuları en çok yaralayan şey nedir diye sorulsa…vereceğimiz yanıt sadece şu olurdu: Demokrasi… Küresel gücün özellikle ülkemizde yaygınlaştırdığı, yoksunluk-yoksulluk ve dinselliği kullanarak yönetime getirdiği siyasal -islam iktidarı… AB den ithal edilen yeni(!) bir demokrasiyle hem ulusumuzu hem de anlı şanlı sosyalistlerimizi iğdiş etmeyi başarmıştır…Gerçekte ise demokrasi bu muydu?... İnsan hakları…dini inançlara saygı…etnik eşitlik…hukukun üstünlüğü…farklı kültürlerin korunması gibi güzel ama içi boşaltılmış kavramlar üzerinden devletin bağımsızlığını ve Anayasa’da yazılı temel niteliklerini korumaya çalışan ulusalcıları… gerici+bölücü+işbirlikçi ve emperyalizmin borazanı ağızlarla birlikte boğmaya çalışmışlardır… Ulusal Kemalist solculara zarar vermelerini bir yana koyarsak…ta ikinci enternasyonalizmden beri sapmalar bataklığında yüzen solun; Sosyal demokrat…liberalist ve Troçkist versiyonları, SSCB nin parçalanmasından sonra,ikinci paylaşım savaşı sonrasının ortak pazar güzeli neoliberalizmle buluşup kaynaşarak…ezilen dünya ulusalcılığına karşı küreselleşmenin besleme koçbaşı olmayı tercih etmiştir… Sol bugünkü nesnel durumunun içinden bir an için çıkıp kendisine kuşbakışı ve objektif olarak baksa herhalde Marksist bir yorumlamayla şunları mırıldanmaya mecbur kalacaktır: ‘’Ezilen dünyanın ulusal-demokratik devrimlerine ben ne acıdır ki küreselleşmenin penceresinden bakıyorum ve bu güç ülkemde sadece ulusalcılara değil bana da asimetrik psikolojik savaş uygulamış..Öyle olmasaydı üçüncü dünya ulusal devrimlerini ve önderlerini küçümseme hastalığına yakalanmamış ve her ülkenin devrim koşullarının farklı olduğuna ilişkin bilincimi yitirmemiş olmam gerekirdi.’’ Son söz Bütün bu ideolojik bombardımanın etkisiyle artık köhnemiş ve devrimci tüm niteliklerini yitirerek Avrupa Solu’nun kucağına oturmuş görünen ve ulusallığını yitirdiğinin ayırdında olmayan Türkiye sosyalistlerinin… uyanma ve kimin dost kimin düşman olduğunu görmelerinin vakti gelmiştir ve hatta geçmektedir… Onlara en naçizane tavsiyem Latin Amerika devrimci pratiklerini iyi incelemeleri ve oraların devrim önderlerinin Mustafa Kemal’e ilişkin sözlerine de bir kulak vermeleridir….
-
Kaptan.jpg
Şu albümden: Sevdiklerim...
© Bütün resimler kendi sorumluluğunuz altında olup site bu konuda hiçbir şeklilde sorumluluk kabul etmez.
-
Kedi.jpg
Şu albümden: Sevdiklerim...
© Bütün resimler kendi sorumluluğunuz altında olup site bu konuda hiçbir şeklilde sorumluluk kabul etmez.
-
sevdiklerim...
Şu albümden: Sevdiklerim...
© Bütün resimler kendi sorumluluğunuz altında olup site bu konuda hiçbir şeklilde sorumluluk kabul etmez.
-
sevdiklerim...
Şu albümden: Sevdiklerim...
Rakı ve dostluk....© Bütün resimler kendi sorumluluğunuz altında olup site bu konuda hiçbir şeklilde sorumluluk kabul etmez.
-
Ruhun..bedenin ve aklın uyumu; AİKİDO....
Tüm Japon tarihi boyunca Japonlar, savaş sanatı adını verdikleri BUDO nun özünün...O'nun ruhunda var olduğuna inanmışlardır. AİKİDO nun kurucusu Morihei Ueshiba, fiziksel teknikler üzerine son derece yoğun inceleme ve araştırmalar yapmış olmasına rağmen... ruhsal eğitiminin pek çok acı tecrübe ve zorluklarla dolu olduğunu uzun yıllar içinde saptamıştır...fiziksel eğitimle kazandığı yenilmez gücün yetersiz olduğunu aklıyla algılamış....doygunluk ve uyum açısından ise ruhunun hala boş olduğunu hissetmiştir... Bunun üzerine araştırmalarını ruhbilim dünyasında sürdürmüş, kendisi ve fikirlerinin gelişimi için orada... bu kalın ''savaş sanatı''duvarında bir yırtık oluşturmayı başarabilmiştir. "Kurucu" Morihei Ueshiba o ani şöyle anlatır; "ruhsal bir ilhama ulaşmıştım ve kendimi yeniden dünyaya gelmiş, altından yapılmış Maltreya Bodhisattva gibi hissediyorum..." Bu an Aikido'nun baslangıç noktası olmuştur. Onun ,"ruh, vücut ve akıl tek bir yapıda bütünleşmelidir" sözleri Aikido'nun altında yatan sırrı ve gerçeği göstermektedir... Buna karşın şu gerçek hiç akıldan çıkarılmamalıdır ki; Aikido herşeye rağmen bir "BUDO"dur...bir SAVAŞ SANATIDIR... Avatarımda ki Aikidonun kurucusu Morihei Ueshiba şunu söyler; "Bu dünya insanlarca yönetilmektedir. Bu bir insanlar evrenidir. Gözlerinizi kapattığınızda hiçbir sey göremezsiniz. Egonuzu ve hırslarınızı terkederseniz tüm evren sizin olacaktır.'' Bu nedenle Aikido evreni ruhsal ve bedensel bir asimilasyona uğratarak onu kendine katar. Evrenle ruhun birleşmesi durumu Aikido'da bir "üstün durum" halidir. Bu nedenlerle o, "bütünleşmenin, evrenselleşmenin budosu" diye anılmaktadır. Yine "Kurucu" şöyle demiştir; "Aiki gerçeğin kendisini tanımlar. Bize saldırmakta olan insanlarla biraraya gelip sevgiyle barışma yoludur. Onlar hiddet içinde saldırırken siz tebessümle karşılayın, barışı sunun. Bu, Aiki'nin gerçek yoludur." Eğer bu öğretiyi kavrayamazsanız öğrendiğiniz Aikido sadece savaşmaya yarar ve onun sırrına hiçbir zaman ulaşamazsınız.''
-
Ezilenlerin Sosyalist Platformu(!)...ESP..ve TKP..
Türkiye solunu ''Laik Cumhuriyeti yıkmak ve bölmek platformunda'' toplayıp emperyalizmin koçbaşı olmaya soyunan ne de çok oluşum varmış... Şimdi de ESP çıktı başımıza...Wilsoncu ulusal sorun tutkunlarının M/L jargon kullanarak sol aydın(!) çevrelerde...Kürtçü açılım furyasından da yararlanarak gümbürtülü sesler çıkarması TKP yi de tedirgin etmişe benziyor... O da hemen bir bildiri yayınlayıp klasik megafon ritüeline sarılıyor;''Bütün Türkiyenin sosyalistleri -benim patronajlığımda- birleşin!... Ya koca efsanevi parti...TKP...işte böyle... Senmisin cumhuriyeti sosyalist cumhuriyete dönüştürmek isteyen?... Senin o megafonla ''sen işçisin işçi kal''şarkısını söylemekten başka şansın ve seçeneğin yok... Kemalistlerden yararlanıp antiemperyalist havalara girdin...sekter komünistlerden ve Avrupa solunun çocuklarından ''milliyetçilerle iş tutuyor'' diye'' fırçalar yedin...unuttun mu?... Ve nedir bu...biraraya toplanma hastalığı yahu?... ''Nerede çokluk...orada yokluk'' deyimini de mi bilmez koca koca adamlar?... Yeni Menşevikler Leninistleri...Stalinistler Troçkistleri...Neo-liberaller anarşistleri...sol maskeli bölücüler CIA+MOSSAD ajanlarını habire kucaklıyorlar... Hiç kimse biryerlerini yırtmasın...bu karmakarışık sarılıp kucaklaşmalardan bir''Kürt-Türk Sosyalist Cımhuriyeti'' ÇIKMAZ!... Çıksa çıksa nesebi gayri sahih bir yavru çıkar ki...onun adını da; kucaklaşma karambolünden golünü atmış olan gerçek babası ABD koyar...
-
İzmir'de yaşanmış olaylar:)
Evet.... Mustafa Kemal'i ve al bayrağı her an ve her yerde insana hissettiren bu güzel kentte yaşamaktan çok mutluyum...
-
Kapanın elinde kalan rejim: CUMHURİYET...
Aydemir Güler'in yazısı...TKP nin tarihi boyunca ''devrimi arayan'' bir parti olduğu saptamasından yola çıkarak okunduğunda...benim gibi eski tüfek sol Kemalistlerin hiç de haklı bulmamaları ve karşı çıkmaları çok doğal... Aydemir Güler devrimi aramaktan artık vaz geçmiş ve bulamıyacağına da iyice inanmış anlaşılan... Yoksa... ''şurada hazır sokağa terkedilmiş bir cumhuriyet var...en iyisi ben onu alıp eve götüreyim...biraz çeki düzen vereyim...sonra da yeni libaslar giydirip ona sosyalizm diyeyim'' demezdi... 2009 29 Ekim kutlamalarında dahi olsa cumhuriyetçilerin; ''yönü belirsiz, şaşkın, mutsuz, umutsuz, ama bir garip coşkulu, dokunsak ağlayacak türden kutlamalarına'' tanıklık ettiğini söylemesi tek kelimeyle ayıptır.... O cumhuriyetçilerden biri olmadığı halde o duyguları nasıl hissedebilmiş acaba?... Bu tam bir ''Taraf'' ve neo-liberal ağzı... Cumhuriyetçilerin ve özellikle TSK nın...emperyalizm ve gerici+liberal+bölücü işbirlikçilerce komplo bombardımanına tutulmasının verdiği sıkıntıyı ve zor zaptedilen bir öfkeyi ...şaşkınlık ve ağlamaklı diye nitelemek...komünist ahlak ve duyarlılığın yitirildiği anlamına gelir...Cumhuriyetçiler dişleri ve yumrukları sıkılmış bir halde...''...kalelerin...gemilerin ve tersanelerin tam anlamıyla zaptedildiğini'' görmeyi bekliyorlar...Ve bu bekleyenler sadece CHP lilerden ve ADD lilerden oluşmuyor... Aydemir Güler ve başkalarının anlamadığı...göremediği...hissedemediği budur... Cumhuriyeti yaşatanlar...onu emperyalizmin...gericilerin ve bölücülerin tasallutundan mutlaka kurtaracaklardır... Herkes kendi yoluna... Aydemir Güler bugüne değin karşısında olduğu cumhuriyete sahte sahiplenme triplerinden vazgeçsin... Onun bu günlerde görevi; cumhuriyet ve cumhuriyetçiler üzerinden ahkam kesmek değil... siyasal hayattan tamamen yalıtılmış emekçilerin siyasete müdahil olmasının sağlanmasına çabalamaktır...O kadar...
-
Kapanın elinde kalan rejim: CUMHURİYET...
Sol Kemalist pencereden Cumhuriyetin hal-i pür melalini ve CHP nin tarihi sorum(suz)luluğunu yukarıda...yazımın başında belirttim... Aydemir Güler Türkiye kapitalizminin bugün....kendisini var eden tarihsel ilerleme zeminin bir bölümünü köklü bir biçimde inkar ettiğini... yani ''erken cumhuriyet döneminin'' bugün bu zeminden tümüyle koparılıp atılmak istendiğini söylüyor.... Bununla Anadolu Kaplanı dediğimiz ticaret burjuvazisinin temsilcisi AKP ye kapitalist bir cüppe giydirmekle kalmıyor...aynı zamanda bütünüyle henüz kapitalistleşmeyi başaramamış komprador sanayii burjuvazisinin tümüne de aynı cübbeyi giydiriyor. Burada gözden kaçırılan ve yanlış olan şey;iktisadi ve düşünsel yapısını, ticaret ve feodalizmden.. Asıl iktidar gücünü ise emperyalizmle işbirliğinden alan bir iktidarın...bütünüyle ''kapitalizm'' olarak tanımlanmasıdır. Oysa Türkiye kapitalizminin içinde en azından ''erken cumhuriyet dönemi'' ritüllerinden hoşlanan ve bu denli aşağılanmaya da tavır alabilen ''duygusal-milli'' kapitalistler de bulunmaktadır... Bu nedenle Cumhuriyeti; Sn.Aydemir Güler'in deyimiyle,''Bir hata...bir sapma''olarak görenler; Onun kendilerine yol açtığına inanan kapitalizm ve kapitalistler değil... Tam tersine, kendilerinin yollarını kapadığına inanan karşı devrimci gericiler ile ulus devletlerin çanına ot tıkamak isteyen emperyalistlerdir... ''Cumhuriyetçi muhalifleri son derece etkisiz sınırlara hapsedenler'' de bunlardır... Bugüne değin Orduyu baş tacı eden kapitalizmin...kendi düzenini koruyan bir gücü yıpratmasının mantığı varmıdır?... Aydemir Güler'in ''bugünkü cumhuriyetçiliğin haline baktığında içinin acıması'' durumu ise... gündüz sokakta bulduğu yetim çocuğa, günbatımında rakısını yudumlayarak ertesi gün nüfus kağıdını çıkarmayı düşünen romantik hayırseverliği çağrıştırıyor... Ve ilave ediyor Sn.Güler; ''bu gün batımı burukluğunu(serhoşluğunu.kg)tatmaksızın sol...cumhuriyetin geleceğini kendi nüfusuna geçiremez...'' Aydemir Güler ''AKP kapitalizminin(!)'' cumhuriyete yaptıklarından hızını alamıyor bu kez dönüyor halktan ''has'' cumhuriyetçilere...şu sözler ''romantik ve duyarlı bir cumhuriyet hayırseverine'' yakışıyor mu; ''Has cumhuriyetçilik kendi kuyusunu kazmıştır. 2009'da yönü belirsiz, şaşkın, mutsuz, umutsuz, ama bir garip coşkulu, dokunsak ağlayacak türden kutlamalara tanıklık ettik.'' O Cumhuriyet Mitinglerinde TKP ve diğer sol örgütlerin tümü de vardı...O onurlu katılımcıların hangisinin ''yenilgi yası'' tuttuğunu gördü Bay Aydemir Güler?... Aydemir Güler şu sözleriyle de gerçekleri saptırıyor; ''1990'larda 29 Ekim'lerin kimlere havale edildiğini hatırlamak gerekir. Biliyoruz, 29 Ekim geleneği, devlet töreni, askeri disiplin içinde ortaya çıkan öğrenciler vb.dir. 1990'larda egemen güçler bu klasik tablonun ötesinde bir kitle damarı eklemek istediklerinde iki kanal bulabildiler: Bir, faşist ülkü ocakları. İki, arabesk konserleri. Buradan ne çıkabilirdi ki!'' Bu iki kanal hiçbir zaman Cumhuriyetçilerin kitlesel ana damarına eklenmemişlerdir...Hem onlar istememiştir...hem de Cumhuriyetçiler... Ve nihayet... sahipleri tarafından bakılamadığı için sokağa bırakılan Cumhuriyeti... neden sahiplenmek gerektiği baklasını ağzından çıkarıyor Sn.Güler: ''Ancak solun cumhuriyet açılımı, eş zamanlı olarak burjuva cumhuriyetçiliğinin muhalefete ittiği ve serbest bıraktığı dinamikler ile geçmişten bu yana ısrarla dışladığı yoksul-emekçi ve KÜRT dinamiklerini kapsayabilmelidir. Tek başına burjuva cumhuriyetçiliğinden kalanlardan sadece zayıf bir direniş hattı çıkar.'' Acaba öyle mi?...yaşayan görecektir....
-
Kapanın elinde kalan rejim: CUMHURİYET...
CHP'nin; devrimle kurulduğunu unutarak ve karşı devrimcilerin yerlerde süründürmesine devrimci tepki gösteremediği Cumhuriyet...halkçı,devletçi,inkılapçı libasları lime lime edilmiş ve ortada bırakılmış eski bir sevgiliye benziyor... 1920 lerde kurucusunun anti-emperyalist ve anti-kapitalist bir yol çizdiği Devrimci Cumhuriyet'e... İlanından ve İzmir İktisat Kongresinden sonra kurucusunu da kuşatarak tam tersi bir rota çizen ve onu bugün... ''kapanın elinde kalan eski sevgili'' durumuna düşüren CHP ye bu büyük ayıp yeter de artar bile... Sırf adı cumhuriyet diye... bilumum partilerin kendi dünya görüşlerine göre anlam yükleyip sahiplenmek istedikleri bu efsunlu sevgiliye; AKP...MHP...DSP...DTP...DP...vs.den sonra şimdi de TKP (biraz da nostaljik bir acımayla)göz dikmiş görünüyor... Sn.Aydemir Güler;Sol Haber Portalı'nda yayımlanan bugünkü yazısında ilginç tesbitlerde bulunuyor: ''Zamanında bir ilerleme olup sonra pas tutan cumhuriyetin biricik geleceğinin sosyalist cumhuriyet olması ilginç bir durumdur. Burjuva devrimlerinin genel kaderinin bu olduğunu söyleyip işi evrenselleştiremeyiz. Kapitalizmin kendi devrimini reddetmesine daha önceleri çok tanık oldu insanlık. Ama kapitalizmin kendisini var eden tarihsel ilerleme zemininin büyük bölümünü ve köklü biçimde inkar edebilmesi evrenselleştirilebilecek bir durum değildir. Türkiye burjuva devriminin tepe noktası cumhuriyete geçiş ise, bugün cumhuriyeti bir hata, yanlış, sapma olarak gören bir rejim kurulmakta. Dahası kapitalizm zemininde cumhuriyetçi muhalefet son derece etkisiz sınırlara hapsedilmiştir. Sosyalizm bağı işte bu özgünlüğün ürünüdür. AKP'li yıllar, Türkiye sosyalizmine Cumhuriyetçiliği önemli,değerli bir özellik olarak hediye etmiştir.AKP rejimi ''burjuva cumhuriyetçiliği tasfiye ediyor'' ve bu akımın dönüştürülerek geleceğe taşınmasını bize emanet ediyor...''
-
Gn.Kur.Başkanı Görevden Alınsın!....(!)
Neo-liberal solcuların kendilerine verilen bir görevi ikinci kez bu denli net ve somut bir şekilde...eğmeden bükmeden direkt olarak ifade etmelerine tanık oluyoruz.... İlki ''Hepimiz Ermeniyiz'' idi...ikincisi de bu:''Org.İlker Başbuğ görevden alınsın...'' Neo-liberal solculuğun kralı ve AB ciliğin şampiyonu Ufuk Uras'ın....uzun yıllar ABD de çalışmış eşi,balerin Zeynep Tanbay(Uras)... ''Darbelere karşı 70 milyon adım koalisyonu'' adı altında...arkasına taktığı 500 kişiyle Galatasaray'dan Taksim'e, pankartlı yürüyüş düzenlemiş ve bir basın açıklaması yapmış... Ülkemizde olup biten hiçbir şey germiyormuş bu neo-liberal bale sanatçısı hanımı da...Gen.Kur.Bşk.Org.lker Başbuğ geriyormuş demek ki...hayret ki ne hayret... TSK nın komuta kademesinin uzun dönemler için şekillendirilmiş zincirini özellikle en tepeden kırmak...koparmak...anti-militarizm ve cunta karşıtlığı görünümündeki ''yeminli TSK düşmanlarının'' son dönemlerdeki en başta gelen işlevlerinden biri... Yargı yoluyla henüz doğruluğu kanıtlanmamış...havada uçuşan ve ne idiğü belirsiz bir takım belgeleri kendilerine dayanak yaparak...ortalığı velveleye vermek görevi verilmiş Zeynep Tanbay ve arkadaşlarının Taksim eylemini...tebessüm ve ibretle karşılıyoruz...