
kgurleyen
Φ Üyeler-
İçerik Sayısı
137 -
Katılım
-
Son Ziyaret
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
kgurleyen tarafından postalanan herşey
-
Terör Üzerinden Kotarılan ABD Planları mı?.....
kgurleyen şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
''Washington ve Pentagon'un Türkiye sözcüsü'', Milliyet köşe yazarı gazeteci Yasemin Çongar dün gece 32.Gün'de önemli bir açıklama yaptı; Çongar,''ABD nin ,Türkiye'nin Kuzey Irak'da yapacağı sınırlı ve Barzani güçleriyle çatışma içermeyen bir askeri harekatına yeşil ışık yaktığını...'' bildirdi... Öyle anlaşılıyorki, Ülkemizde son zamanlarda artan bombalama ve mehmetçiklerimizin şehadetlerinin arka planında bu yeşil ışığın izdüşümleri var... Şimdi kendimize şu soruları sormanın zamanıdır?...ABD Türk Ordusunu, ilerde kendisinin çekilmeyi planladığı Irak'da, daimi olarak konuşlandırmak mı istemektedir?.... ABD Türkiye ile Barzani arasında ,PKK yı etkisizleştirme bağlamında bir yakınlık köprüsünün adımlarını mı hazırlamaktadır?....Kendisi bölgeden çekildiği zaman Kuzey Irak'ı ve Kürtleri, Araplara karşı koruyacak gücün Türkiye olduğunu, ahmak Barzani'ye iyice anlatmak mı istemektedir?....Ve kısa bir süre önce, Kürt resmi binalarına ve askerlerine yapılan saldırılarla da, bunu somut olarak göstermek mi istemiştir?....... . ABD, Türkiyede patlatılan son bombalarla,asker ölümlerine duyarlı olmayan ama sivillerin terörize edilmelerine hassas olan AB ülkelerinin ,Türk askerinin Irak'a girmesine hoşgörü göstermesinin zeminini mi hazırlamaktadır?... Bu durumda son bombalama ve mehmetçik şehadetlerinin ön yüzünde PKK taşaronluğu,arka yüzünde ise MOSSAD + CIA işbirliği olabilir mi ?.. Eğer ABD nin BOP bağlamında, Ortadoğu'da ,Türkiye + İsrail + Barzani ittifakını öngördüğünü biliyorsak, bu soruların yanıtının ''..evet..'' olması kuvvetli bir olasılıktır..... Diğer bir konu ise, Hükümetin ve TBMM Başkanının, Kuzey Irak'a askeri müdahale konusunda tüm insiyatifi askerin almasını istediklerini içeren beyanatlarıdır...Özendikleri ve Milletin burnuna ikidebir dayadıkları AB demokrasisinde ise, böyle bir anlayış ve yöntem yoktur..... Orada bu tür askeri harekat kararları, daima hükümetlerden ve meclislerden çıkarak siyasi ve hukuki olarak sorumluluk üstlenilir ve icra için Gn.Kur.Bşk.lıklarına talimat verilir....Biz de ise Hükümet ve TBMM Bşk.nı, Türk ve dünya kamuoyuna şu mesajı vererek olası riskleri TSK nin üzerine yıkmaya çalışıyor...''Biz bu askeri harekatı istemedik ama, asker çok üzerimize geldi ve bizi bu konuda karar almaya mecbur bıraktı...'' Tabii ki yersek........ -
Hasan Cemal'den Uyarilar, Degerlendirmeler
kgurleyen şurada cevap verdi: restpektif başlık Güncel Konular
Yukarıda ki yazısında, ''..bir zamanlar bizde Mustafa Kemal'in kalpaklı resimlerini severdik...'' diye geçmiş zaman kipini kullanan eski solcu,yeni küresel sermayenin ve emperyalizmin Türkiye görevlisi, ''dezenformasyon ustası'' Hasan Cemal'in yazılarını dikkatle okumamızı ve dersler çıkarmamızı öneriyor restpektif arkadaş.... AB demokrasisini,(Türkiye coğrafyasına kuşbakışı bakmayı insanımıza unutturarak) Ulusumuza dayatmakla görevlendirilmiş bu dönek ve liboş yazarlardan öğreneceğimiz hiç bir şey yoktur Sayın restpektif.... Geçmiş yıllarda, Mustafa Kemal'in kalpaklı resimlerini taşıyıp, ''Tam Bağımsız Türkiye'' diye bağırtılarak, yığınları kışkırtan gizli organizasyonların dolduruşuna geldiklerini ve tuzağa düşürüldüklerini, bu nedenle de, askeri darbelere malzeme olduklarını anlatmaya çalışıyor dönek yazar.... Bu anılarını da, şimdi meydanları dolduran milyonlarca yurtsevere aktararak güya onları, olası darbelerin piyonları olmaktan kurtarmaya çalışıyor... Aslında bütün amacı; meydanları dolduran milyonlarca Kemalist-Cumhuriyetçi insanın içine kuşku düşürerek onların bir daha bu denli görkemli-bilinçli ve aydınlık mitingler yapmamasını sağlamaya çalışmaktır.... Çünkü görevlendirildiği yerlerden iyi fırça yedi bu dönek ve liboş yazarlar....Yıllardır Ulusumuzun, Mustafa Kemal'le ve Tam Bağımsızlık bilinciyle bağını koparmakla görevlendirilen bu gazeteciler dezenformasyonun her türlüsünü yapmalarına karşın Milletimizin Kıbrıs Türkleri gibi ''light'' laşmasını başaramadılar.... Yıllarca , Silahlı Kuvvetlerimizi ''Cumhuriyeti Korumak ve Kollamak'' görevine yabancılaştırmak adına,AB demokrasisini öne sürerek etkisizleştirmeye çabaladılar...Darbeci Ordu fobisi yaratarak Fettulahçılarla kol kola çalıştılar...Mossad+Barzani lobilerinin himayesinde, Kürt kartıyla oynayıp Ülkemizi Federal yapılara dönüştürmenin kaldırım taşlarını döşediler..... Şimdi meydanlarda,aramızdan çıkan kadın liderleri karalamaya çalışıyorlar aynı pis ''bilgi kirliliği'' metoduyla... İplikleri pazara çıkmıştır ve hiç bir saygın çevrede itibarları yoktur....İşbirlikçi basının konjonktüre göre taşıyabileceği safra yazarlar haline gelmişlerdir ve dip dalga yükseldikçe atılacaklardır..... -
Gri Dalgaların Prensi....Taha Akyol....
kgurleyen şurada cevap verdi: kgurleyen başlık Güncel Konular
Sayın denizz, Sizin de yorum ve görüşleriniz çok güzeldi...Selam ve Sevgiler..... -
21 MAYIS 2007 Tarihli Milliyet'de ki köşe yazısında Taha Akyol , siyasal felsefenin yine gri dalgalarında yüzmeye çalışıyor...Ama ne yazık ki, yine o hep güvendiği ve üzerinde sörf yapmaya çalıştığı gri dalgalar bu kez de O'nu, ölü bir balina gibi kıyıya vuruyor.... Çünkü yapamıyor...Yazamıyor...Bu tür yazılar yazmanın ve üstelik onu, karşı tarafta yer alan bizim gibi ''yarı okumuş'' ve yüreği hep aklının önünde kalmış entel takımına okutmak isteği, kalemini sürekli çarşafa dolaştırıyor.... Bu telaşlı çabasıyla da ,güzelim siyah-beyaz filimleri,sonradan renklendirerek tüm görsel ve duygusal özgünlüğünü mahveden acemi bir '' tecnicoloor '' a benziyor Bay Akyol... Ve, siyah dalgalarda yüzdüğü anti-komünist dönemlerinde ki '' kesin inançlı '' tosuncuk tiplemesi bile, şimdiki beyaz dalgalarda kulaç attığı, yapay '' analitik düşünce '' üstadlığından daha sevimli ve samimi geliyor bana.... ''Modernite'' ye yanaştıkça ve içine girdikçe, hayatın siyah ve beyaz alanlardan ibaret olmadığını görmeye başlamış Bay Akyol....Köşeleri tutmuş tecrübeli(!) ''mütareke basını'' köşe yazarlarının, '' siyasal iktidar ve sermaye sahipleriyle medeni ilişkiler içinde (!) sürdürdükleri tarzı-hayat doğrusu çok çekici olmalı... Tarikatların ve otoriter sağ parti liderlerinin sıkıcılığı, AB ve ABD den gelen sevimli diplomat ve gazetecilerle ilerleyen dostluklar ve edinilen çevre, ard arda yayımlanan yeni dünya düzeniyle ilgili siyasi felsefi ve araştırma kitaplarının okunması... Ve gelsin analitik analizler..... Sayın Akyol Milliyet'de okurlarına, CNN Türk'de izleyenlerine; hayatın, politikanın, felsefenin '' eğrisini - doğrusunu '' öğreterek mesleki bir duayenliğe ulaşmaya çalışmakta, ama sonuçta yine gri dalgalarca hep kıyıya atılıp durmaktadır... Nedeni ise çok basittir; Aristokrasi,kendi sınıfına ihanet etmez...Ve kendisine benzemeye çalışanları küçümser.... Sayın Akyol'u yazdığı kendinden menkul derin konular, onu '' taşra düşünürü '' olmaktan ne yazık ki kurtaramıyor...Çünkü şifrelendirdiği ve güya bizlerin karşıtlarımız için kullandığımız '' liboş,dönek,,mandacı,satılmış,aymaz,işbirlikçi,sap kın,mürteci'' kelimeleri deşifre edilirse,bu sözcükleri söyleyen kişiler,yani bizler ''Modern Softalar'' oluyormuşuz.... Kültür emperyalizminin görevlendiremediği tüm yurtsever '' modern softa kafalar '' ; yukarıda sayılan (liboş dışında) tüm kavramların, Nutuk dahil, Mustafa Kemal'in tüm yazılarında ve söylevlerinde bizzat O'nun tarafından yazılıp söylendiğini bilirler.... Bugünün Genç Kemalistleri de,eskiden faşist ya da sosyalist olup da,yıllar içerisinde Liberalizme yumuşak geçiş yapan kimi gazeteciler için ''Liboş'' kavramını uygun görmüşlerdir...Bu sıfatı taktığımız gazetecilerin tümü kendilerini bilir ve'' meydanlarda '' fazlaca boy gösteremezler....Biraz da utanç duyarlar gizliden.... Evet Sayın Akyol,son yazınızda vurguladığınız gibi bizler, Kemalizm'de, Cumhuriyet de, sizin yadırgadığınız ve cahillik saydığınız tutum da,yani ''KESİN İNANÇLI'' olmakta devam edeceğiz...Siz de, ABD & AB & AKP ci tutumunuzda devam edin....Bizce hiç bir sakıncası yok.......... __________________ Dönülmez Akşamın Ufkundayım, Ancak Son Nefesime Kadar Kemalistim....
-
Liberal Demokrat söyleminin altında,''patronu ABD nin Türkiye dezenformasyon görevlisi olarak '' TSK ni yıpratma gayretleri bulunan Ali Bayramoğlu, yukarıda ki analizinde, yine görevini sadakatle yapıyor... Ancak, son TV programında algıladığım kadarıyla artık çok gergin ve umutsuz... 14 ve 29 NİSAN ların O'nun ve benzerlerinin kimyasını bozduğu çok açık görülüyor... Ali Kemal gazeteciliğinin sonunun geldiğini anlıyorlar ve ürperiyorlar.... Vatanın bölünme ve rejiminin değiştirilme tehlikesini yığınlar algıladıkça,yıllardır uğraştığı ve sadakatle yapmaya çalıştığı dezenformasyoncu görevinde ne kadar başarısız olduğunu ve patronunun da hışmını çekeceğini anlıyor...Gerçekten ibret verici ve hazin bir son......
-
'Yalnız değilmişim Atam; dekolte tişörtümü beğendiniz mi?
kgurleyen şurada cevap verdi: Senyour başlık Güncel Konular
Güzel Türkçe'mizi abuk yazılarıyla yozlaştırmaya çalışan, edebiyatımıza hiç bir olumlu katkı yapmadan ,sadece aykırı magazin yazılarıyla, gündeme tırmanma yarışı yapan, bu kendinden ve O'na köşe açan ''patronundan''menkul yazar(!) için, Tuna Kiremitçi bile ''Vampirella'' benzetmesi yapıyor.... Ulusumuzun ortak değerleriyle alay etmeye ve Mustafa Kemal'i yukarıda ki saçma yazısına konu etmeye kalkışan bu yazarı kınıyorum.... -
Sayın Honest, açtığın başlık çift anlamlı... 1-''Hala Baykal'ı desteklememiz için .....nedenlerimiz var.'' 2-''Hala mı Baykal'ı destekleyeceksiniz.'' Bir an için objektif bir başlık açtığınızı var sayalım...E yorumunuza ne diyeceğiz...Baykala,CHP ye giydiriyorsun..Madem kendin çalıp kendin oynayacaksın,başlığın niye şöyle değil?...''CHP li ve Baykalcı değilim..Ya siz?... Bunlar ucuz numaralar Bay Honest.. Başlığına atlayacak adamlar arıyorsun...Düşenler olabilir.... Hangi amaca hizmet edeceksen,o hizmetin adıyla başlık aç ve CHP ye kara çalmıya kalkışma....CHP ile ilgili bir sürü açılmış başlık var,CHP karalamacılığını git orada yanıt verme babında yap,kimse birşey diyemez.Ama çift kurgulu başlık açarsan Mustafa Kemal'in Partisini de sana kötületmezler...
-
sansür + Maliye baskısı+antilaiklik+PKK yı yasallaştırma+yargıyla çatışma+üniversitelerle karşıtlık+dinci kadrolaşma+TSK ile söylem farkı+ABD bağımlılığı + halkın yoksulluğu+yolsuzluklar+ AB kapı bekçiliği+ Kıbrısı verme = A K P GİDİCİ....
-
15 Şubat 2007 Tarihli Milliyet Gazetesinde ki yazısında, AB nin Türkiye muhabiri Hasan Cemal yeni mesleğini açıklıyor: ''Muhbir Vatandaş'' Ve bu yeni muhbir vatandaş, ilk ihbarıyla da zımba gibi bir giriş yapıyor yeni mesleğine.. İhbar konusu ve ihbar edilenler o denli önemli ,ki Hasan Cemal ihbarını güvenlik birimlerine değil doğrudan Başbakan Erdoğan'a yapıyor.. ''Muhbir Vatandaş''ın ihbarı şu: ''Sayın Başbakan Erdoğan; Şu anda Türkiye'de hukuk devleti,insan hakları,özgür düşünce ve AVRUPA BİRLİĞİ PROJESİ,KEMALİSTLER tarafından kuşatılmak üzeredir....Kuşatmayı yaracakmısınız,yoksa teslim bayrağını mı çekeceksiniz?...'' Burada ilgi çekici olan, ''Muhbir Vatandaşın'' ihbarıyla da yetinmeyerek,AB nin sömürge valisi edasıyla TC Başbakanına direktif vermeye de kalkışmasıdır. Bu söylemden anlaşıldığına göre Hasan Cemal AB den aldığı bir talimatı köşesinden hükümete ileterek üstlendiği AB işbirlikçiliği misyonuna ne denli sadakatle hizmet ettiğini de göstermek olanağını buluyor... Yazısında kullandığı bir deyimi bu''Muhbir Vatandaşa'' bir polemikle yalatmak aslında Atatürkçü yazarlarımıza düşse de,bir ''VATANSEVER''olarak ben kendime düşeni yapmak zorundayım... Hasan Cemal ,''Kuşatma ve Erdoğan'' başlıklı ihbar yazısında,''siyasi cinayet işleyenlere,bomba patlatanlara,''VATANSEVER KATİLLER''diyerek bunların,hukuk devletine,insan haklarına,özgür düşünceye ve AB Projesine karşı olan ve her taşın altında vatan haini ve Türklük düşmanı arayan kimseler olduğunu'' belirtiyor... DİNLE HASAN CEMAL !... Bir VATANSEVER asla Katil,sıfatıyla yan yana getirilemez!... Siyasi Cinayet işleyenler,bomba patlatanlar EVET KATİLDİR !... AMA ASLA VATANPERVER DEĞİLDİR!... O katiller; Ulusumuzu bölmek , Türkiye'yi at koşturacak ve sömürecek,Önderimiz ve Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk'ün adını ve ilkelerini yoketmek isteyenlerin kiralık KATİLLERİDİR.... Yüreği tertemiz vatan ve Mustafa Kemal sevgisiyle dolu,emperyalizmin ve satılmış yerli işbirlikçilerin maşası,yandaşı ve sözcüsü olmayan, dünyanın servetini ve makamını verseler tenezzül etmeyen VATANSEVERLER, bütün yıldırma,susturma ve'' KUŞATMA ALTINA''alınma çabalarına rağmen yılmayacak ve aralarına ajan KATİLLERİ sokmayacaklardır.... Umarım bundan sonra ki ispiyonunda Vatanseverlerle,ajan ve katilleri aynı kareye sokan fotoğraflar çekip Milliyet okurlarına servis etmezsin...
-
AKP Zonguldak İl Başkanı,parti binasının önündeki ışıklı panoya şöyle yazdırmış; gelene geçene okutuyor: '' HEPİMİZ OSMANLIYIZ...OSMANLI HAFTASI KUTLU OLSUN...'' AKP Adana Milletvekili Abdullah Çalışkan,katıldığı bir toplantıda partili gençlere istikamet tayin ediyor: '' BEN YEŞİL DEVRİMDEN YANAYIM...SİZ DE DEVRİMCİ OLUN...DEVRİMCİ ATEŞİNİZİ SÖNDÜRMEYİN...'' Son dönemi bir aşureye benzeyen bu Osmanlı'ya, yeniden dönmek,benzemek çabaları, neden tekrar başladı?.. Ne var bu Son Osmanlı'da?.. Feodalizmin ağa babası Padişah var, Şeriat devletinin başı Halife var, Alman Gn.Kur.Bşk.lığının emrine girmiş Ordusu var, Düyun-u Umumiye dünya kadar borcu var, Emperyalizme selam duran asker-sivil mason paşaları var, Alman hükümetinin finanse ettiği Teşkilat-ı Mahsusa'sı var, Savaştan savaşa hatırladığı ve sadece şehadete yolladığı yoksul Türkler'i var...... Ne yok? MUSTAFA KEMAL yok!...O nerede ?... Cephelerde...Çanakkale'de...Trablus'da...Bingazi'de...Galiçya'da...Diyarbakır'da...Derne'de.... Mustafa Kemal'in söz sahibi olmadığı Osmanlının son yönetimi,hangi emperyal gücün kucağına oturalım diye tartışıyordu. Bir kısmı ise, Hilafet Makamının bekasını en önemli görev saymaktaydı... Bugün ,Mustafa Kemal'in içinde olmadığı Son Osmanlının bu hali mi özlenip istenmektedir?.... Emperyalizmin yerli işbirlikçileri, bugün de Ülkemizde ; Mustafa Kemal ve Kuvay-ı Milliye ruhuna sahip kişilere ve kurumlara tahammül edemiyor... ''BEN TÜRKÜM VE ATATÜRK DEVRİMCİSİYİM'' demek yerine; ''BİZ OSMANLIYIZ, BİZ YEŞİL DEVRİMCİYİZ'' demeyi yeğliyorlar... Ve dış güçler de,karşılarında, kendilerine muhatap olarak omurgasızlardan oluşmuş,adamlar görmek istiyor... Göremeyecekler !... Çünkü birgün genleri; o adamlara da, ''SON OSMANLI ,YANDIM ALİ'' gibi; Mustafa Kemal'in aslında ''VATAN VE NAMUS'' olduğunu öğretecektir....
-
İşçi Partisi yetkilisi,rahmetli Uğur Mumcu'nun kardeşi Av.Ceyhan Mumcu,24.OCAK 2007 de İzmir Ekonomi Üniversitesinde düzenlenen ''TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR'' konulu UĞUR MUMCU'yu anma toplantısında,CHP li Güldal OKUDUCU'nun konuşmasının ardından,salonu dolduran yüzlerce İzmir'li yurtsevere ''Eğer CHP, Sayın Güldal OKUDUCU çizgisindeyse; Biz de İşçi Partisini fesheder CHP ye iltihak ederiz.'' diye haykırdı!.. İşçi Partililerin de yoğunluklu olarak katıldığı toplantının izleyicileri bu sözleri coşkuyla karşılayıp Sayın MUMCU'yu uzun süre alkışladılar.Bu toplantıyı izleyenler,ve panelistler Sayın Ali SİRMEN,Sayın Öner YAĞCI ve Sayın M.İlhan ERDOST bu açıklamanın şahididirler. Anti emperyalist çizgide ve Ulusun Cumhurbaşkanının anayasal yeminde mündemiç niteliklerinde birleşen bu iki partininin seçimlerde güçlerini ve sinerjilerini birleştirmelerinden daha olumlu ne olabilir diye düşündüğüm de ise, ne yazık ki sevincimin yerini hayal kırıklığı aldı. Çünkü Sayın MUMCU aslında ironi yapıyordu... Milletimizin; Yolsuzluklardan,yoksulluklardan, Kemalist Devrimin,karşı devrimcilerinden, Laiklik düşmanlarından, Vatan,Ulus ve bayrak bölücülerinden, ABD ve AB emperyalizminden, Ve işbirlikçi iktidarlardan bunaldığı bir süreçte, partilerin ideolojik kökenlerine bakılmaksızın topyekün bir kurtuluş mücadelesi verilmesi gerektiğini düşünen ve bunu en içten,en saf şekilde talep eden yığınlara ironi yapıyordu. ''Aslında CHP bizim düşüncemizde değil,bizimle işbirliği yapmaz.'' diyordu. Ve BÜYÜK YURTSEVER,GERÇEK KEMALİST kardeşi UĞUR MUMCU adına konuşurcasına,partisinin sosyalist niteliğini ve bu niteliğinin asla değişmez olduğu gerçeğini gözlerden kaçırıyordu. UĞUR MUMCU eğer yaşasaydı, ülkemizde ki dinci, sahte Atatürkçü ,Komünist, faşist ,liberal partilerin konjönktür gereği üzerlerine örttükleri ''Kemalist şalı'' kaldırır atar ve Ulusuna yine , gerçek KEMALİZMİN ne olduğunu anlatmaya devam ederdi...
-
EMPERYALİST TUZAK- 1 ( BÖLÜCÜLÜK) Son günlerde yaşanan tozkoparan fırtınası içinde, Kemalistlerin ,''Kürtçülük-bölücülük'' konusunda kafalarının son derece berrak olması hayati bir zorunluluktur.Bölücüler ve sahte Atatürk'çüler, 1919-1923 dönemi Mustafa Kemal politikalarını, Kürt meselesinin günümüzde ki çözümü için tahrif ederek referans olarak kullanmak ve bunun propagandasını yaparak Ulusumuzu kendi kafalarında ki çözüme yaklaştırmayı amaçlamaktadırlar. Büyük önderimiz Mustafa Kemal'in 1919-1923,Kurtuluş Savaşı yılları Kürt Politikası tek cümleyle şudur : ''TÜRKLER ve KÜRTLER asırlardır olduğu gibi, bundan böyle de ÖZKARDEŞ olarak Misak-ı Milli sınırları içinde BÖLÜNMEZ BİR TÜRK MİLLETİ olarak AY YILDIZLI BAYRAĞIN altında,TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ 'nde ilelebet yaşayacaklardır.'' Kemalizme ,''Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşı sonrası Bolşevizmi değil, Cumhuriyet rejimini yeğledi '' diye küserek , O 'nunla sadece 1919 -23 arası antiemperyalist yoldaşlığı yapmaya çalışanlarla, Kürtçü bölücüler,o dönem yazışmalarını ve tutanaklarını ileri sürerek,sanki Mustafa Kemal Kürtlere, (Leninizmin ve Stalinizmin Milli Meseledeki Ulusların kendi kaderlerini tayin etmesi ilkesi gereği) ''dilerseniz ayrı devlet kurarsınız'' demiştir. Ve onlara göre ''Erzurum ve Sivas Kongreleri Nizamname ve Beyannamelerinde,Amasya Mülakatı Tutanağında, ve Lozan Belgelerinde Mustafa Kemal, Kürtlere anayasal ilkeler çerçevesinde ayrı devlet,ayrı millet statüsü öngördüğü halde 1923 de Cumhuriyeti ilan ederek söz konusu anayasal ilkelerden çark etmiştir. Oysa Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919 da,Samsun'a çıktıktan hemen sonra, Haziran ayında, Amasya'dan Edirne 1.Kor.K.nı Cafer Tayyar Paşa'ya ilettiği talimata şu bilgileri ekler: '' Anadolu halkı baştan aşağı bölünmez bir bütün haline getirildi. İngiliz himayesi altında bağımsız bir Kürdistan kurulması ile ilgili propaganda ortadan kaldırıldı ve taraftarları yola getirildi.Kürtler Türklerle birleşti.'' ( Atatürk,NUTUK s.20) Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarını,mütareke dönemini ve Türk İstiklal Savaşı öncesi ve sonrası koşullarını değerlendirebilen kimseler,emperyalizmin ''böl ve yönet'' kuralının o koşullarda nasıl acımasızca uygulandığını iyi bilirler. O dönemlerin adeta şablonlaşmış emperyal oyunu (tıpkı bugün olduğu gibi) şu şekilde formüle edilmişti ; Etnik ve dinsel farklılıklar tahrik edilerek muhtelif bölgelerde isyanlar çıkarılacak. Merkezi otoritenin bu isyanları şiddetle bastırması ve kan dökmesi sağlanarak,yabancı ülkelerin müdahaleleri gerçekleştirilecek ve sorun uluslararası boyutlara taşınacaktır. Kurtuluş Savaşı koşullarında kafasında sadece Türk'üyle, Kürd'üyle tekmil milleti işgalden kurtarmak ve bağımsız bir yeni devlet kurmak fikri olan Mustafa Kemal'in ,emperyalistlerin elinden ''böl ve yönet''silahını almak için ,işbirlikçilerle, ayrılıkçılarla, mandacılarla, gericilerle, bolşeviklerle hatta emperyalistlerle nasıl bıçak sırtı bir taktik ve stratejik ustalık savaşımı yaptığı apaçık ortadadır.Mazlum ve masum millet emperyalistlerden,bölücülerden,mandacılardan,bolşeviklerden ve gericilerden kurtarılmıştır. Kemalistler, Mustafa Kemal'in vatanın bölünmezliği konusunda hiç bir ödün vermediğini,''Vatan bir bütündür parçalanamaz''diyerek bu kararlı tutumundan dost düşman herkesi ta başından itibaren haberdar ettiğini kesinlikle bilerek, vatan savunması mevzilerinde tavizsiz ve kararlı nöbetlerine devam etmeli ve hiç bir tahrif edilmiş argümana kulak vermemelidir. Kemalistler bölücülük konusunda geçmişten çok günümüze bakmak durumundadırlar.ABD ve AB emperyalizmi 80 yıl önce başaramadıkları işi bu kez satılmış taşeronları da kullanarak bitirmek istiyorlar.İçimizde ki hainleri ve emperyalizmin paralı uşaklarını kullanarak: a- Ortadoğu'da bölünmüş bir Türkiye olmasını, b- Dağdaki gerillaya dokunulmamasını c- Aynı ülkede iki silahlı kuvvetin olacağını d- Aynı ülkede iki bayrağın dalgalanacağını, e- Aynı ülkede iki vatan olduğunu, f- Genel afla Apo 'nun serbest bırakılmasını g- Türklerle Kürtlerin kurucu ulus olarak anayasaya yazılmasını h- PKK ve DTP ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin masaya oturmasını istiyoruz demektedirler. Bu siyasi ve askeri taleplerin dolaylı,dolaysız dile getirilmesi ve tırmandırılan ayaklanma provaları ,ABD nin Irak'daki konumu,önümüzdeki sürecin kısaldığının açık belirtileridir.Çapı ve yankıları çok büyük olan bir provakasyon tuzağı ile karşılaşmamız kuvvetle muhtemeldir. Kemalistler, Vatanın ve Milletin bölünmez bütünlüğünün en sağlam güvencesi olan Türk Silahlı Kuvvetlerimizin,vakur,uyanık,soğukkanlı ve kendisinden emin duruşuna bakarak,kendilerine yakışan tavrı seçebilirler. Kemal GÜRLEYEN
-
İŞÇİ PARTİSİ Gn.Bşk.na gecikmiş bir yanıt: DOĞU PERİNÇEK & TALAT PAŞA Aylık TEORİ Dergisinin Mart 2006 sayısında yayımlanan yazısında, İşçi Partisi Gn.Bşk.Sayın Doğu Perinçek ;''Ermeni soykırım yalanına karşı mücadelenin yükselişiyle birlikte,ülkemizde, Cihan Savaşı tarihine ilgide, özel bir yoğunlaşma görülüyor.''diyerek,1.Cihan savaşı,Talat Paşa ve Kurtuluş Savaşı konularında bize göre geçerli olmayan saptamalar da bulunmaktadır. Sayın Perinçek başyazısında ,Talat Paşa'nın yeniden keşfedildiğini , O'nun antiemperyalist ve devrimci bir önder,büyük bir teşkilatçı,büyük ahlak ve fedakarlık örneği bir insan olduğunu belirterek ,ve yazının sonunda da adeta bir yerlere gönderme yaparcasına ,ısrarla Talat Paşa'nın büyük devlet adamı ve büyük bir devrimci olduğunu ileri sürmektedir. Sayın Perinçek bütün dünyanın ve Türk Milletinin,sarsılmaz bir şekilde bildiği Türk İstiklal Savaşı'nın başlangıcı olan Mustafa Kemal'in Samsun'a çıktığı 19.MAYIS.1919 Tarihini, 1914 yılına götürerek, ve güya Çanakkale Savaşına da vurgu yaparak,İttihat Terakki dönemini ve Talat Paşa, yı ,Ulusal Kurtuluş Savaşımızın içine katmayı,Milletimize sindirtmeye çalışmaktadır.Ve büyük bir tarihi zorlama yaparak da,Talat Paşa'nın, sanki Mustafa Kemal'in Erzurum ve Sivas Kongrelerini 1919 da yapacağını ve 1922 de de İzmir'i kurtaracağını öngörerek ,doğu da O'na bir dayanak olsun diye Ermeni tehcirini gerçekleştirdiğini ileri sürmektedir. Sayın Perinçek bu tarihsel saptırmalarla da yetinmeyerek ; ''Namık Kemal ile Mustafa Kemal arasındaki devrimci halka,Talat Paşa'dır.'' ''Bugün Talat Paşa'ların vatan savunması mevzilerinde sağlam durmak,aslında Kurtuluş Savaşı zaferimizi ve Cumhuriyeti savunmak için şarttır.'' ''Talat Paşa'ları savunmak,yalnız Türkiye'nin tarihsel kazanımlarını değil,yarınlarını savunmak için de ertelenemez bir görevdir,''demek suretiyle de, Türk Milleti'ne adeta talimatlar yağdırmaktadır. Sayın Perinçek'den başka hiç kimse Talat Paşa'yı yeniden keşfetmemiştir.Osmanlı Tarihinin 20.yüzyıl ilk çeyreğini bilenler İttihat Terakki Cemiyetini, ileri gelenlerini,önder kadrosunu ve meşhur paşalarını(Enver- Cemal-Talat) çok iyi bilirler. Ve öyle anlaşılıyor ki,Perinçek'in ''Talat Paşa'lar''diye,çoğul yaparak kastettiği'' paşa''lar işte bu üç paşalar'dır... Önce şu saptamayı yapmak gerekiyor: 1909 İttihat Terakki 2.kongresinin yapıldığı ve tamamlandığı güne kadar Mustafa Kemal'de bir İttihat Terakki mensubudur.Hatta bu kongrede Trablus azası olarak riyaset divanındadır.Kongreye sunduğu şu öneriler reddedildiği için de, bu tarihten itibaren İttihat ve Terakki Cemiyetinden aktif ve şekli bağlantılarını fiilen koparır.Ve ondan sonra da sadece bir asker olarak olayların ve konuların içinde yerini alır : 1-Asker kişiler ya ordudaki görevlerine devam etmeli,ya da ordudan istifa edip siyasetle uğraşmalıdırlar 2-Cemiyet, partileşmelidir. 3-Örgütün masonlukla ilgisi olmamalıdır.(Örgüt lideri ise, bizzatihi mason olan Talat Paşa'dır.) 4-Cemiyet içinde gruplar olmamalı,eşitlik olmalıdır. 5-Hükümet işleriyle din işleri ayrılmalıdır. Mustafa Kemal'in 1909 da öne sürdüğü, ''ordunun siyasetin dışında kalması '' fikri kabul görseydi,1912 feci Balkan Savaşı yenilgisinin aşağılık kompleksi subaylarda bu kadar gelişmeyecek , yeni bir zafer ve prestij uğruna vatan evlatları,2.Balkan Savaşında,Sarıkamışta ve diğer cephelerde boş umutlarla yok edilmeyecekti.Bonapartizm hastalığına yakalanmış İttihat ve Terakki önderlerinden ,Enver ve Cemal Paşa'lar dan söz etmek ise bu yazının konusu değil. Sayın Perinçek,emperyalizme karşı yürütülen büyük bir savaşın devrimci önder kadrosunun başında yine Talat Paşayı göstererek, 1.Cihan Savaşında Osmanlı Devletinin baş müttefiki olan Alman Devletine haksızlık yapmaktadır(!)1870 lerde siyasi birliğini tamamladığından beri bütün hayali, İngiltere gibi sömürgeci bir devlet olmak olan ve diğer sömürgeci devletler tarafından paylaşılmış olan yeryüzünde, sömürülecek alanların kalmadığını görerek ve Osmanlı'nın da o güne kadar sömürgeci devletlerin aralarında anlaşamadıkları için henüz paylaşılmadığını saptayarak sömürgeciliğe aç olan Almanyanın ; önce, Padişah Abdülhamit dostluğu görünümüyle devletin içine sızdığı,II.Meşrutiyet'den sonra da Osmanlı' ve İttihat Terakki Paşaları vastasıyla orduya ve devlet yönetimine egemen olduğu bütün tarihçilerin bildiği sıradan gerçeklerdir.İttihat ve Terakki'ye paralel olarak kurulan Teşkilat-ı Mahsusa'ya ,teşkilatın ömrü boyunca 4 milyon Osmanlı lirası akıtan Almanya,Türkiyenin savaşa girmesi ve mehmetçiğin kanı karşılığında Osmanlı Devletine,üstelik % 6 faizle 5 milyon lira borç para vererek,galip geleceğini varsaydığı savaş sonunda Osmanlı Devletini sömürgesi yapmanın planlarını yapmıştır. Büyük emperyalist emelleri apaçık ortada ve Osmanlı'yı diğer emperyalist ülkelere kaptırmamakta kararlı olan Almanya'nın ; sanki emperyalizme karşı Osmanlı saflarında savaşan bir devletmiş gibi gösterilmeye çalışılması anlaşılır gibi değildir. Ve Sayın Perinçek Almanya'ya işte bu nedenle haksızlık etmektedir. Çünkü;İtilaf devletleri emperyalist ülkelerse ve bu emperyalistlere karşı Osmanlı ve Almanya Devleti aynı safta savaşıyorlarsa,bu antiemperyalist savaşın devrimci önder kadrosu Talat Paşa'lar değil,bu Paşa'ların, uzun zamandır kucaklarında oturdukları ve başlarında Osmanlı fesi taşıyan Alman Genelkurmayı'nın Paşalarıdır... Sayın Perinçek yazısının başlarında,''1914 - 23 yılları Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı Tarihidir .'' derken ,sonlarında ,''Türk Devleti 1914- 23 arasındaki büyük mücadele ile kurulmuştur.'' diyor ve bu söylemiyle de,hem çelişkiye hem de yanılgıya düşüyor. Herkesin bildiği gibi Türk'ler birçok kez devlet kurmuş ve devlet batırmışlardır.Ama batırdıkları en son devletin Osmanlı, kurdukları en son devletin de Türkiye Cumhuriyeti Devleti olduğu son derece kesindir.1914 den, l919 lara uzanan yıllar ve o yıllarda yapılan tüm çabalar,işler,savaşlar,her türlü mevzuat, hukuki ve fiili varlığını sürdüren Osmanlı Devletini kurtarma mücadeleleri tarihidir.Mustafa Kemal'in I9 Mayıs 1919 da Samsun'a çıktığı andan itibaren ise, artık Osmanlı Devletinin Kurtuluşu mücadelesi değil,Misak'ı Milli sınırları içinde kalan Türk Ulusunun Kurtuluşu ve yepyeni bir devlete gidecek yolun savaşımı başlar ve işte o savaş 9 Eylül 1922 de İzmir'de sonuçlanır. Mustafa Kemal '' Nutuk '' da, 29 Ekim 1923 de kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluş ve ulusun kurtuluşu savaşının başlangıç tarihini I9 Mayıs 1919 olarak verir. Mustafa Kemal'i bu Ulusun önderi olarak kabul eden ve Cumhuriyet'e bağlı bütün yurttaşlar, kendi önderinin saptamalarına mı, yoksa İşçi Partisi liderinin saptamalarına mı kulak vereceklerdir. Sayın Perinçek yazısında; ''Ermeni tehciri kararı alınmasının, Atatürk'ün 1919 yılında Erzurum ve Sivas Kongreleri'ni örgütlemesinin ve doğuda yaratılan dayanakla İzmir'i kurtarmasının önkoşullarını hazırladığını'' söylüyor. Ermeni tehciri tarihi 1915 ,Sovyet Ekim Devrimi tarihi ise 1917 dir.Ermeni saldırıları açısından,doğu bölgesideki nisbi rahatlık , Mondros Mütarekesine,yani 1918 yılına kadardır. ''Mütarekeden sonra da Ermeniler gerek Ermenistan içinde,gerekse sınırlarımızda ,Türk'leri toptan öldürmekten hiç vazgeçmiyorlardı.1920 sonbaharında Ermeniler iyice azıttılar. 9 HAZİRAN 1920 de Doğu'da geçici seferberlik ilan edildi.15.Kolordu K.nı Kazım Karabekir Doğu Cephesi Komutanlığına atandı. 20 Haziranda Ermeniler Oltu bölgesini ele geçirdiler. 14.Eylülde ise genel saldırıya geçtiler ve başarı kazandılar.Ordumuz 28 Eylülde saldırıya geçti. 29 Eylülde Sarıkamış'ı, 30 Eylülde Göle'yi, 30 Ekimde Kars'ı, 7 Kasımda ise Arpaçayı ve Gümrü'yü ele geçirdi. Ermeniler, bu durumda savaşı bırakmak ve barış istemek zorunda kaldılar. 3 Aralıkta Gümrü Antlaşması yapıldı ve böylece Ermeniler, 93 Harbinde(1877-78) Osmanlı'dan Ruslar'ın yardımıyla aldıkları yerleri, Ulusal Hükümetimize bırakmıştır. (Nutuk ,M.Kemal) ''Atatürk'ün bizzat ifadesiyle çok açık bir şekilde görülüyor ki, Talat Paşa'nın uygulattığı Ermeni Tehciri, Sayın Perinçek'in iddia ettiği gibi Milli Mücadele yıllarında Mustafa Kemal'e pek dayanak olmuş gibi gözükmüyor. Mustafa Kemal ve Milli Kuvvetler ,1915 Ermenı Tehcirine rağmen 1919 ve 1920 yıllarında Doğuda ermenilerle savaşmak zorunda kalmışlardır. Üstelik Sayın Perinçek'de çok iyi bilir ki, Ermeni Tehciri ister yapılsın ister yapılmasın, Mustafa Kemal yine de Samsun'a çıkar, yine de Erzurum - Sivas Kongrelerini yapar, yine de 9 EYLÜL 1922 de İzmir'i kurtarırdı. Sayın Perinçek bu konuda da tarihi zorlamalar yapıyor ve; ''Talat Paşa Ermeni Tehcirini yapmasaydı Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşını zor yapardı ''demeye getirerek, pek beğenip öne çıkarmaya çalıştığı Talat Paşa'yı , Kurtuluş Savaşında, Mustafa Kemal'in önüne koymaya ve bunu bizlere benimsetmeye çalışıyor. ''Namık Kemal ile Mustafa Kemal arasıdaki devrimci halka ,Talat Paşa'dır.Öncelikle büyük bir devrimcidir.'' diyor Sayın Perinçek. Ben bu yaşa geldim(62) ,bugüne kadar '' devrimci ''sıfatını, bu kadar kolay,bu kadar bol , önüne gelene dağıtan bir sol lider görmedim.Büyük Vatan Şairi olarak Ulusumuzun saygı duyduğu Namık Kemal, bir devrimci değildi. Namık Kemal,Osmanlı Devleti sınırları içerisinde yaşayan her ırktan insanın,Osmanlı vatanını sevmesini ve bir Osmanlı Milletini oluşturmasını isteyen,sonra da bu tür bir milliyetçilik olamıyacağını anlayınca İslamcılığa yönelmiş bir kimseydi.Bu nedenle,O'nun vatan sevgisini dile getiren şiirlerini,oyunlarını çok seven Mustafa Kemal'in, devrimcilik anlamında Namık Kemal'le aynı halkaya bağlanması çabaları,sonuçta, yine Atatürk'ü Talat Paşa'ya halkalamanın bir aracı olarak kullanılıyor ve ne yazık ki ''devrimci'' sözcüğü de sulandırıldıkça sulandırılıyor. Bütün solcular bilir ki;devrim, bir toplumda sömürülen yığınların işçi sınıfı öncülüğünde,ekonominin egemen sınıfının elinde bulunan devlet aygıtını el geçirerek üretim araçlarına el koyması ve kendi sınıf iktidarını kurması demektir. İşçi sınıfının iktidarı mücadelesini yapanlara da devrimci denir. Sanayi devrimini gerçekleştirememiş,işçi sınıfından yoksun ülkelerde yapılan Milli demokratik burjuva devrimleri ise ,devlet ve toplum yapısının köklü,hızlı ve kapsamlı bir değişim ve dönüşümünü, öngörerek , belirleyici olan antifeodal ve antiemperyalist karakteriyle , feodalizme,komprador burjuvaziye ve emperyalizme karşı mücadele eder.Bu mücadele içinde yer alan kimselere de devrimci denir. İttihat Terakki, ne kuruluş gayesiyle ilk yıllarında ,ne 1908 II.Meşrutiyetin ilanından1912 yılına kadar süren yarım iktidarında ,ne de 1913 den 1918 e kadar süren tam iktidarında yaptığı işlerle,mücadelelerle devrimci bir örgüt,hele de devrimci bir parti adını hak etmemiştir. Bu nedenle de bu örgütün mensuplarına,lider kadrosuna ve önderi Talat Paşa'ya devrimci sıfatı takılamaz.Takanlar varsa bile bu sıfatın ne kadar eğreti durduğunu onlar bile bilirler.Eğer yaşasaydı Talat Paşa,Sayın Perinçek'in kendisine taktığı bu sıfattan son derece rahatsız olur ve bu sıfatı reddederdi. Sayın Perinçek'in ,Türkiye'de Milli Demokratik Devrim stratejisini benimsemiş bir hareketin lideri ve bilimsel sosyalist bir devrimci olması nedeniyle,emperyalizme ve feodalizme karşı yürütülen her mücadeleyi,o mücadeleyi yürütenler yenilse bile sahiplenmesi anlaşılır bir şeydir. Ancak, merkezi feodaliteden bile çıkıp,merkeziyetsiz bir feodaliteye gerilemiş bulunan Osmanlı Devletinde,başlangıçtaki tek amaçları,kendilerinden 15-20 yıl önce yapılmış bir hareketi yinelemek olan ,yani 1876 Anayasasını geri getirmek olan İttihat ve Terakki Cemiyetini devrimci bir örgüt,yönetenlerini de devrimci olarak nitelendirmek pek anlaşılır bir şey değildir. İşçi Partisi lideri kendi örgütünün varoluşunun tarihini, Türkiye'de milli demokratik devrimler efsanesi yaratarak çok gerilere taşımak istiyor olabilir.Ama bilimsel anlamda buna fazla inananlar olmayacaktır. İttihat ve Terakki , kökleri tanzimata dayanan,düşünsel gıdasını hep batıdan arayan ve alan,batı özentili köksüz aydınlarla,devletin iyi yönetilmediğine inanan ve II.Abdülhamit'in despotizmine son vermek isteyen asker-bürokrat burjuvalardan oluşan kozmoplit bir örgüttür. Örgüt zaman içerisinde ülkenin ,düyun-u umumiye,reji gibi kurumlarla iktisaden sömürüldüğünü ve emperyalist devletlerin de, aralarında anlaşarak ülkeyi bölüp parçalayacaklarını anlayarak, yurtseverliklerini ; Ulusçuluk akımlarının gelişmesi ve kışkırtılmasıyla Osmanlı Devletine isyan edip bağımsızlıklarını kazanan Bulgar,Yunan,Sırp gibi Balkan milliyetlerinden de,Türklüklerinin farkına varıp Türkçü'lüklerini geliştirdiler.Bu sosyolojik ve psikolojik olumlu değişimlere rağmen yine de örgüt ve liderleri iktidar ve hizip kavgalarıyla zaman geçirip ne dünyayı ne de kendi devletlerini okumayı becerebilmişlerdir. Toplumsal değişime,dönüşüme yol açmayan ve yalnızca siyasal,ekonomik ve sosyal iyileştirme benzeri tutumlarla, sadece siyasal iktidarın el değiştirmesi sonucunu doğuran burjuva demokrat karaktere sahip hareketler, genellikle halkın istenci ve katılımı olmaksızın gerçekleşir ki buna da devrim denmez, darbe denir. İttihat Terakki hareketinde antifeodal bir duruş hiç olmamıştır.Taşra feodallarından yediği silleler nedeniyle örgüt, hiç bir programına,topraksız köylüye toprak verilmesiyle ilgili bir madde koyduramamıştır.Feodal kurumların ağababası olan padişahlığı ve hilafeti kaldırmayı hayal bile edememiştir.Milli burjuvazi yaratma çabaları bile, yoksul halkın karaborsa,vurgun ve soygun zulmü altında inletilmesine neden olmuş, vagon ticareti,iaşe işleri, komisyonculuk gibi yatırıma ve istihdama dönük olmayan bu hizmet sektörü işlerden bile, herhangi bir sermaye birikimine yönelik çaba görülmemiştir.Kazanılan paralar ise istif ve israf edilmiştir. Hürriyeti getireceğiz diye Abdülhamit istibdatına son veren İttihat ve Terakki Örgütü,yıktığı istibdattan daha ağır bir baskı ve terör iklimi yaratarak ve hiziplere bölünerek, ve hep birbirini kollayarak ülke için doğru ve tam bağımsız bir rota çizememiş,deyim yerindeyse ,emperyalist tavşandan kaçarken,emperyalist tazıya yakalanmıştır.Bütün devletlere mavi boncuk dağıtma,her biriyle ayrı ve gizli görüşmeler,İmparatorluğun artık tükenmiş olduğu gerçeğini kavrayamamak, hem kendilerini hem başkalarını ve hem de milleti kandırmak, örgüt liderlerinin başlıca uğraşı olmuştur. Artık hasta bir yük olduğu için ,İngiliz emperyalizmine kendisini pazarlayamayan Osmanlı ve İttihat Terakki yönetimi,son çare olarak Alman Emperyalizmine , Mehmetçiğin kanını pazarlayarak, % 6 faizli beş milyon lira borç karşılığı ülkesinin ve ordusunun yönetimini teslim etmiştir. Bu esaret demektir.Türk Ulusu ve Devleti, tarihinin hiç bir döneminde böylesine onursuz ve aşağılık bir duruma düşürülmemiştir.Bu apaçık olan durumu ,tarihi koşullar,savaş kapıda,ekonomik,askeri ve sosyal nedenler uygun değildi diye örtbas etmeye kalkışanlara cevabı biz değil Atatürk veriyor :'' Böyle bir millet yaşamasın ölsün,daha iyi....''. Talat Paşa ,1.Cihan Savaşına Osmanlı Devletini niçin sürüklediklerini şöyle açıklıyor : ''Devletin İÇ YÖNETİMİNİ TEŞKİLATLANDIRMAK,ticaret ve sanayiini geliştirip korumak,demiryollarını genişletmek,kısaca ;YAŞAYABİLMEK İÇİN,ÖTEDEN BERİ, DEVLET GRUPLARINDAN BİRİNE KATILMAK ÜZERE BİR İMKAN ARADIK,fakat devletlerden hiç biri buna yanaşmadı.Almanya'nın eşit şartlar altında bir anlaşma yapma isteği üzerine,BÖYLE BİR ANLAŞMA İLE VARLIĞIMIZI KORUYABİLECEĞİMİZİ ve gelişmemizi sağlayabileceğimize inandım.'' Sayın Perinçek'in ''devrimci önder'' diye payelendirdiği ve karakteri bağımsızlık olan Türk Milleti'nin Önderi Mustafa Kemal' e halkalamak istediği Talat Paşa,devletinin iç yönetimini ve dış savunmasını, emperyalist devletlerin insaf ve idaresine terketmekte hiç bir sakınca görmeyen teslimiyetçi ve mukadderatçı bir hükümet başkanıdır. Savaş sonunda yenilmiş devletini, cephelerde kırdırılmış askerini, yoksulluk ve kıtlık içindeki halkını kaderine terkederek ve yenilginin faturası olan Mondros Mütarekesini kendisinden sonrakilerin kucağına bırakarak ,bir Alman torpidosuyla ülkesinden gizlice kaçan da, yine Sayın Perinçek'in nitelemesiyle; büyük ahlak ve fedakarlık örneği Talat Paşa'dır. Mustafa Kemal'in önderliğindeki Milli Mücadele, iç isyanlarla,siyasal karşıtlarla,cephede de Yunan'lılarla bütün hızıyla sürerken İttihat Terakki'nin kaçak önderleri ,Anadolu'ya Almanya'dan ve Rusya'dan bile burunlarını sokmaktan geri kalmamışlardır.Büyük amacını gerçekleştirmek için tüm unsurları sadece son vatanın kurtarılması fikri etrafında toplamaya mecbur olan Mustafa Kemal , yurt dışında ki İttihat Terakki önderlerine nazik ama hep mesafeli durmuş ,yeri ve zamanı geldiğinde ise onların uzantılarını budamaktan hiç çekinmemiştir. Avrupa ya Londra Konferansı için 1921 başlarında gönderdiği Dış İşleri Bakanı Bekir Sami Bey'e Talat Paşa'nın çengel attığını,bizzat Talat Paşa'nın ağzından öğreniyoruz ; "İktidar ve mevkii tutkusunda değilim .Ancak olayların merkezindeyim .Mustafa Kemal'le bir anlaşmazlığım yok .Bugün Londra'da Bekir Sami Bey,şimdi burada benim söylediklerimi İngilizlere söyleyecek". Ve Mustafa Kemal, Londra'da İngilizlere Talat Paşa'nın kendisine dikte ettirdiklerini,Milli Meclisin görüşleriymiş gibi aktarıp kendi yetkisini aşan ve Ulusal Savaşa son verme anlamını taşıyacak anlaşmalara imza atan kendi dış işleri bakanını, bu davranışlarından ötürü kulağından tuttuğu gibi görevinden alacak ve bunu bütün dünyaya ajansla duyuracaktır. '' Kurtuluş Savaşını yöneten milli burjuvazinin, Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Teşkilatında örgütlendiğini ;bu teşkilatın İttihat ve Terakki önderleri ile ÇATIŞAN Anadolu teşkilatının devamı olduğunu,İTTİHATÇI LİDERLİĞİN DEVAMI OLMADIĞINI ; İttihat ve Terakki liderlerinin 1908 devriminden sonra ,kısa zamanda işbirlikçi burjuva haline geldiklerini ve eski Alman işbirlikçisi Enver Paşa'nın tüm çabalarına karşın, Anadolu'da ki Milli Kuvvetleri hakimiyeti altına alamadığını; gerek doğu halklarının ve gerekse Anadolu Hükümetinin ,İttihatçılara karşı mücadele ederek onların maskelerini indirdiklerini...'' Şefik Hüsnü'nün yazılarıdan alarak,'' Kemalist Devrim-1,Teorik Çerçeve '' isimli kitabında savunan Sayın Perinçek,şimdilerde ise ,İttihat ve Terakki Örgütü'nü,Türk Devrim Tarihinin kökündeki teşkilattır diye tanımlayarak, mensuplarını, özellikle de lideri Talat Paşa'yı yere göğe koyamıyor,getirip illa da Mustafa Kemal Paşa'nın yanına koyuyor.Ve elbette bu tavrıyla da, ''Devrimci semboller birkaç insanın çabasıyla yaratılamaz.Halk kitleleri ancak tarihsel olarak denenmiş ve artık toplumun maddesi haline gelmiş semboller etrafında birleşir.''diyen kendi saptamasına da ters düşüyor. Ancak şu kadarını da söylemek gerekirse;sözde Ermeni soykırımı meselesinde kendisinin ve partisinin bütün söylem ve eylemlerini çok doğru bulmama rağmen, Ermeni terör örgütlerince şehit edilen bunca Cumhuriyet dönemi şehitlerimiz varken ta Berlin'ler de Talat Paşa'nın peşine düşmeyi ve Talat Paşa'yı öne çıkarma gayretlerini sembol yaratma çabaları olarak değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.Kuşkusuz, Sayın Perinçek istediği kişiden ve nesneden sembol yaratabilir.Ama Mustafa Kemal'e, o kişi ve nesneyi halkalamamak koşuluyla... A.Kemal Gürleyen KAYNAKÇA: Sina Akşin ,Jön Türkler ve İttihat ve Terakki Doğu Perinçek,Kemalist Devrim -1 ,Teorik Çerçeve Feroz Ahmad ,İttihat ve Terakki Gazi M.Kemal Atatürk,Söylev F.Rıfkı Atay,Zeytindağı Ş.Süreyya Aydemir,Tek Adam Cengiz Özakıncı,Osmalı'dan Günümüze İslam Üzerinde Emperyalist Oyunlar Talat Paşanın Anıları,Alpay Kabacalı İzmir Suikastı,Kazım Karabekir