-
İçerik Sayısı
76.562 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
367
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
Admin tarafından postalanan herşey
-
Evet bunun yeri burası. Site tanıtımı olduğu için Web Sitesi tatıtımları altına giriyor iyi de oluyor. Dikkat edersen sitenin kimlere göre hazırlandığını tartışıyorsunu ki buda bu bölümün olması gereken özelliğidir. Sevgiler...
-
Hz. Muhammedin başına Hz otomatik olarak eklenmesi...
Admin şurada bir başlık gönderdi: Öneri ve Eleştirileriniz
Unutmayın, Neden öyle olsun diye açıklamanız gerekiyor... Bu nedenle neden karşı veya neden taraf olduğunuzu veya sizi neden ilgilendirmediğini açıkça yazmanızı istiyoruz... -
İş arayanlara ipuçları
Admin şurada bir başlık gönderdi: Ekonomi - İş Dünyası - Kariyer - İnsan Kaynakları
İş arayanlara ipuçları “Özgeçmişler kısa ve öz olmalı, dilbilgisi, yazım kuralları ve anlatıma dikkat edilmelidir” İşverenlerin artık, elemanlarda aradığı teknik özelliklere ilave olarak, işin içine psikoloji, kişilik analizi, iletişim becerileri ve davranış özelliklerini de kattığını belirten Öner, iş arayanların öncelikle iyi bir özgeçmiş yazmaları gerektiğini söyledi. Özgeçmişlerde kişisel bilgi, ulaşım bilgisi, iş deneyimi, eğitim durumu, beceriler, kariyer hedefi, yabancı dil ve bilgisayar bilgisi, referanslar ve hobilerin yer alması gerektiğini anlatan Öner, özgeçmişe yazılacak hobilere ilişkin olarak, “Hobilere genellikle kitap okumak, sinemaya gitmek, spor yapmak yazılır. Eğer hobiler yazılacaksa, ‘macera romanı okurum’, ‘belgesel film izlerim’, ‘dağcılıkla ilgilenirim’ gibi belirgin ifadeler kullanılmalıdır” dedi. Özgeçmişlerin kısa ve öz olması gerektiğini belirten Öner, dilbilgisi, yazım kuralları ve anlatıma da dikkat edilmesi gerektiğinivurguladı. Öner, özgeçmişlerde başvurulan pozisyonla ilgili olmayan özelliklerden bahsedilmemesi gerektiğinin altını çizdi. Özgeçmiş yazdıktan sonra, güvenilir bir kişiye okutulmasını tavsiye eden Öner, böylece, hataların ve eksiklerin daha iyi görülebileceğini söyledi. “GÖRÜŞMEYE ZAMANINDA GİDİLMELİ” İş görüşmesine gidenlerin, kendileriyle görüşecek kişinin ad ve pozisyonunu, görüşme yerinin adresi ile nasıl ulaşılabileceğini öğrenmeleri gerektiğine dikkati çeken Öner, ayrıca görüşmeye geç kalma durumu için, bir telefon numarasının edinilmesi gerektiğini dile getirdi. Görüşmelere zamanında gidilmesinin önemli olduğunu vurgulayan Öner, görüşmelerde aile üyeleri veya arkadaşlardan biriyle gidilmemesini tavsiye etti. Öner, iş görüşmelerinde ilk izlenim ve görünümün çok etkileyici olduğunu belirterek, görüşmeye giden kadınların parlak ve göz alıcı takılardan ve ağır makyajdan kaçınmaları, “parfüm şişesinden çıkmış gibi parfüm kullanmamaları” gerektiğine dikkati çekti. Öner, erkeklerin ise giysilerinin ütüsüne, ayakkabıların boyasına, saç ve sakal tıraşına dikkat etmeleri gerektiğini anlattı. DİĞER TAVSİYELER Öner’in, iş görüşmelerine ilişkin diğer tavsiyeleri şöyle: Görüşmeye birkaç dakika erken gidilirse, kişinin görünümünü düzeltmek ve kontrol için zamanı olacaktır. İyi bir başlangıç için, görüşmecinin eli uygun biçimde sıkılmalı ve abartıya kaçmadan gülümsenmeli. Ayrıca oturulacak yer gösterilmeden oturulmamalı. Otururken rahat olunmalı, el veya kucağa bir şey alınmamalı. Eller, vücut hareketlerine uyumlu ve doğal hareket etmeli. Görüşmenin başında işveren, havayı yumuşatmak için sohbet niteliğinde sorular sorabilir. İşverenin yaklaşımı ne kadar içten olursa olsun, bir iş görüşmesinde olduğu unutulmamalı ve gereken ciddiyet bozulmamalıdır. Sorulara, görüşmeyi yapan kişinin duymak istediği cevaplar ile karşılık vermenin, olumlu sonuç vereceği düşünülmemelidir. Çoğu görüşme soruları için “evet” veya “hayır” cevabı uygun değildir. Daha çok detay sağlanmalı ve mümkünse kişisel deneyimlerden örnekler verilmelidir. Görüşmede, deneyimli görüşmeciler başvuru yapanları mümkün olduğunca konuşturmak ve hakkında bilgi almak isterler. Görüşmelerde zamanın yüzde 70’i başvuru yapan kişiye aittir. Ancak devamlı konuşulmamalı, istenilen söylendiğinde konuşma bitirilmelidir. Görüşülen kişiye sadece ismi ile hitap edilmemelidir. Görüşme sırasında saate kesinlikle bakılmamalıdır. İşveren konuyu açmadan, ücret konuları sorulmamalıdır. Bilgi verirken iyi göz kontağı kurulmalı ve gülümsenmeli. Cevap vermeye istekli ve enerjik olunmalı. Görüşmecinin öğrenmek istediği başka bilgi veya başka aşamalar olup olmadığı sorulmalı. Eğer görüşmeci belirtmiyorsa, işe alınma kararının ne zaman verileceği sorulmalı. Görüşmeciye zaman ayırdığı için teşekkür edilmeli. -
Bana Bir Şeyhler Oluyor Yazan ve Yöneten: Yılmaz Erdoğan Yapımcı: Necati Akpınar Dekor: Ali Cem Köroğlu Kostüm: Sadık Kızılağaç Müzik: Metin Kalender Saç-Makyaj: Suzan Kardeş Yardımcı Yönetmen: Celal Tak Yönetmen Yardımcıları: Deniz Özerman, Derya Oyanay Oyuncular: Yılmaz Erdoğan,Demet Akbağ, Altan Erkekli, Zerrin Sümer, Sinan Bengier, Salih Kalyon, Bican Günalan, Caner Alkaya, Neslihan Yeldan, Celal Tak, Ayberk Attila, Deniz Özerman, Binnur Kaya, Tolga Çevik, Pelin Körmükçü, Özge Özberk, Nusret Karakuş Prodüksiyon Sorumluları: Seyfi İpek, Gülçin Özünal Prodüksiyon Yardımcıları: Berfin Erdoğan, Yağmur Akpınar, Ali Çika, Can Erkekli, Gürdal Tak Kostüm-Aksesuar sorumlusu: Cemile Çam Işık ve Ses: İlhan Demir, Murat Demir, Yücel Demirci Sahne Teknisyenleri: Nuri Karaköse,Yadigar Sevinçer, Ersin Korkut, Aykut Erdoğan Dekor Uygulama: Recep Özüpek, Arif Özüpek, Ali Yamaç, Ali Çevik, İbrahim Yel, Mehmet Şahin Fotoğraflar: Yücel Tunca, Bahadır Tanrıöver, Kemal İybar Barkovizyon: BKM Film Yönetmen: Ali Taner Baltacı Kameraman: Mithat İnandım Kurgu: Çağrı Türkkan Görsel Arşiv: Tuncay Özkan Ses Efekt: Erkan Altınok BEŞİKTAŞ KÜLTÜR MERKEZİ 2002 Bana Bir Şeyhler Oluyor “Anlatacaklarım var! Vaaz vermek değil niyetim, duyduğumu söylemek. Söylemeye değer şeyler duyuyorum zira. Belki hayatı daha yaşanır kılmak için ya da belki sade, ama sade anlatmak için... Sen anlat dedi Tanrı bana, anlaşılsın diye değil, hiçbir mükafat istemeden anlat... Çünkü bir mükafattır artık bir anlatıcıya doğru düzgün anlaşılmak! Sen anlat dedi... Sen sade anlat! Umudu hatırlatsın diye umutsuzluğu, çareye yol açsın diye çaresizliği anlat... Ders verme dedi kimseye, çünkü hoca denmez öğrenmesini bitirene. Çırakları olan bir çıraktır usta, olsa olsa... Sen anlat dedi bana Tanrı, sen sade anlat.... “ Yılmaz Erdoğan, “Bana Bir Şeyhler Oluyor” oyununun kahramanı Hilmi Duran’a söylettiği bu sözlerle, yazar olarak neden böyle bir oyun yazmak zorunda kaldığını açıklamakla kalmıyor, aynı zamanda kahramanının da kimliğini ele veriyor. Peki kimdir Hilmi Duran? Neden Yılmaz Erdoğan’ı ilgilendirmiş? Hilmi Duran’a benzer birçok adam yaşar yaşadığımız mahallerde. Halim selim, süklüm püklüm, girdiği hiçbir işte dikiş tutturamamış, bütün umudunu piyangoya, talih oyunlarına, at yarışlarına, bir yerlerden çıkıp gelecek bir mucizeye ve en önemlisi serbest piyasada olup bitenlere bağlamış küçük adamlar... Bir yerlerde küçük bir birikimleri varsa, üstüne karısının, annesinin kolundaki bilezikleri de satarak bir şeyler katmış ve hepsini borsaya yatırmış bu tür adamların başına gelen felaketler, çoğunlukla gazetelerin üçüncü sayfalarında küçük bir haberdir. Başka bir dünyadır o dünya, çoğumuzun içinde yaşadığı, ama bir o kadar yabancısı olduğumuz orta sınıf insanın yaşadığı... Düş kurarlar, üstelik kurdukları düşlerde de öyle ahım şahım şatafatlı bir hayat olmaz. En çok, kuracakları bir tezgahla, günün rızkını çıkarmayı diler onlar. Bugün veren Allah yarın Kerimdir desturuna sıkı sıkıya bağlı, azla yetinen, ama olsa da hiç fena olmaz diyen bu dünyanın insanı, bu memleketin mutsuz çoğunluğudur. Örneğin televizyon dizilerinin reytinglerini, kimin iktidara geleceğini onların oyları belirler, ama oralarda kazanılan paradan hemen hemen hiç pay almadıkları gibi, iktidarın da nimetlerinden yararlanamazlar. Şatafatlı hayatın seyircileridir onlar, başlarına gelen trajik hadiseleri de, onlara bir seyir dünyası kurmuş olanlar haber yapar. Yine aynı haberleri de bu kez kendileri tüketirler. Bir kısır döngüdür orta sınıf hayatların dünyası. Ne şehirli olabilmişler, ne de geleneksel hayatın dar kalıplarına sığmışlar. İki arada bir derede, çoğunlukla şehrin varoşlarında, “Viyadük altlarında” kurulmuş, “Yeni Mahalle” gibi sıfatlarla adlandırılmış yerlerde yaşarlar. İşte Hilmi Duran, böylesi bir mahallede yaşayan, ne memur, ne işçi, ne de serbest meslek sahibi olamamış bir küçük adamdır. Oyunda “şeytanı” temsil eden beyaz eşya tüccarı Adnan’ın teşvikiyle bütün parasını borsaya yatırmış, “kafasındaki rakama ulaştığı” anda da, “ev yemekleri” yapan bir lokanta açma ve bir “devre mülk” sahibi olmak düşü kuran, ama her birkaç yılda bir üzerimize gelen geleneksel ekonomik krizlerimizden birine tosladığı andan itibaren şoka giren, girdiği şokla birlikte ortaya yerde “kalakalan”, gelen “kal”dan ancak elektro şokla kurtulan, kurtuluşuyla birlikte o zamana kadar hiç duymadığı “uhrevi bir sesi” duymaya başlayan ve o andan itibaren anlattıkça anlatan bir adam... Tanrıdan duyduğu sesi insanlara anlatma vazifesini üstlenir Hilmi Duran. Bir süre sonra anlattıkları birçok insana dinlenebilir şeyler olarak gelmeye başlar. O anlattıkça dinleyenleri çoğalır. Amacı “yaralara merhem sürmek” değildir kelimelerle. O, “sadece anlatır”... Memlekette olup bitenleri, hayatı, düzensizlikleri, sakatlıkları, bu böyle olmamalı dediğimiz her şeyi... Kalabalıklar oluşur çevresinde. Ancak giderek görülür ki, “kalabalık arttıkça artmaya başlar yalnızlık”, bir kader gibi... Ve her Musa’nın bir de Firavun’u vardır. Para edecek her şey satılabilir zihniyetinin temsilcisi Adnan burada da devreye girer ve Hilmi’nin konuşmalarını dinleyenlerden para toplanan bir düzen oluşturur. Trajik bir hayat, daha büyük bir trajediye doğru yol almaya başlamıştır. Yılmaz Erdoğan, “Bana Bir Şeyhler Oluyor” oyununda, her gün televizyonlarda hikayelerini seyrettiğimiz, gazetelerde trajedilerini okuduğumuz insanları anlatıyor bir kez daha, o benzersiz bakışı ve üslubuyla... Bir de sözün gücünü gösteriyor yeniden... Hani en kadim kutsal kitap Tevrat’ta kayıt düşülmüş ya: “Önce söz vardı!” diye... Para etmeyen sözün söz olarak kabul görmediği bir çağda, “komik bir masal anlatıcısı”, bizi ağlayalım mı, gülelim mi ikileminde bırakan çok trajik, çok komik bir masal anlatıyor. Ama eşliğinde uykuya yatalım diye değil...
-
Hala birileri sanat adına çok güzel şeyler yapıyor. Lütfen BKM'yi izlemeye devam edin: http://www.bkmonline.net/
-
adam size kendi emailine sizin emailin sifresini gondermenizi istiyor... Tabi yapanlar varsa ne ala: O gun hackleneceksiniz ve sonra da bunun adi akilli hack olacak... neyse hadi konuyu kapatalim da baska birileri daha gondermesin...
-
SİTE YÖNETİCİLERİNİ KINIYORUM
Admin şurada cevap verdi: spartaküs başlık Dini Konular - Din - Dinler
Neyse noktayı ben koyayım dedim biraz despot bir yaklaşım olacak ama. Biz sitede herşeyin açıkça tartışılmasını istiyoruz. Bunu nasıl yapacağız: Ucuz olayların peşinde koşan insanlara 'al işte görüyorsun bu sitede şu bu yapılıyor' kozunu vermeden.... Bizim için düşüncenizin içeriği önem taşıyor. Semboller çok önemli değil siz zaten içerikte ne demek istediğinizi mesajınızı göndermek istediğiniz kitleye ulaştırıyorsunu. Böyle sembol kavgası ile neden onlara ilk bakışta okuma ha gördün senin sembollerine hakaret ettim diyorsunuz anlamıyorum (Öyle algılıyorlar)... Senin karşı çıktığınıa öteki taraftakite aynı şekilde karşı çıkıyor çünkü: iki tarafında anlama yetisi kısıtlı... İşte iki taraf: 1. Neden Hz. eklemek zorundayım? 2. Adam benim beygamberime hakaret ediyor? Bunlar arasında bir fark görüyormusunuz? Hayır. İki tarafta içerikten çok sembollerle uğraşıyor maksat tartışmak değil protesto edecek bir şeyler aramak... Sakın yanlış anlamayın... Proteste etmeye falan karşı değiliz ama site olarak ucuz edebiyatın peşine takılamayız.. Hepsi bu.... Sevgimizle... -
Eskiden bu forumun kontrolleri daha ergonomikti bence
Admin şurada cevap verdi: YuceL başlık Öneri ve Eleştirileriniz
Arkadaşlar bazan işimiz oluyor aslında uzun süre kalmaz ama bazan oluyor iki arkadaşın aynı anda tatile gitmesi bir süre sıkıntı yarattı ama şimdi herşey normal... mesaj gönderirseniz hemen silinir ve bakılır tabiki... -
Şirket - The Corporation (2004) Michael Moore Dünyayı kimlerin yönettiğini size acıda olsa gösterecek bir film. İsteklerimizin ve arzularımızın kimin denetiminden geçtiğini ve bazan acı olayların kimler tarafından ve nasıl paraya dönüştürüldüğünü size anlatacak çok çok acı bir belgesel. The corporation son zamanlarda seyretttiğim en güzel belgesellerden birisi diyebilirim. MUTLAKA Görmelisiniz.... Oyuncular: Michael Moore, Noam Chomsky ... Yönetmen: Jennifer Abbott ... Dizin: Belgesel This documentary charts the spectacular rise of corporations as a dramatic, pervasive presence in our lives. Filmmakers March Achbar and Jennifer Abbott present a timely, entertaining critique of global conglomerates as they chronicle the origins of corporations, as well as their inner workings, controversial impacts and possible futures. The pros and cons are weighed via interviews with social critics such as Noam Chomsky and Michael Moore. Starring: Michael Moore, Noam Chomsky ... Director: Jennifer Abbott ... Genre: Documentary
-
TROJANLARI silmek....
Admin şurada cevap verdi: wherthus başlık Security & Güvenlik & Virüs & Gizlilik
Sadece oneri burayı kontrol ederseniz göreceksiniz: http://www.turkish-media.com/sss/index.php...2&id=324&c=root -
Türkiye’nin süperbilgisayarı olacak ODTÜ, Türkiye’nin ilk süperbilgisayarını üretmek üzere kolları sıvadı. Dünyanın ilk 500 süperbilgisayarı arasına girecek makine, saniyede 4 trilyon işlem gücünde olacak. NTV-MSNBC VE AJANSLAR Güncelleme: 11:02 TSİ 03 Temmuz 2005 PazarANKARA - Türkiye’nin ilk süper bilgisayarını yapmaya hazırlanan Orta Doğu Teknik Üniversitesi, dünyanın önde gelen süperbilgisayar tasarımcılarından Prof. Yuefan Deng ile çalışacak. ABD’li bilim insanı Prof. Dr. Deng, ODTÜ’yü ziyaret ederek, üniversite rektörü Prof. Dr. Ural Akbulut ile görüştü. Prof. Dr. Akbulut, ODTÜ’nün yakın gelecekte State University of New York-Stony Brook işbirliği ile işbirliği Türkiye’nin ilk süper bilgisayarını üreteceğini açıkladı. Genetik, nükleer deneyler, fizik, tıp ve diğer birçok alanda kullanılan süperbilgisayarlar, bir ülkenin teknolojik gelişmişlik düzeyinin en önemli göstergelerinden biri. Süperbilgisayar arenasında ABD, Japonya ve Almanya arasındaki sıkı rekabete son yıllarda ekonomisi güçlenen Çin de katıldı. Gelişmiş ülkelerin bir prestij unsuru olarak algıladığı süperbilgisayar yarışında, Türkiye henüz varlık gösterememişti. Dünyadaki süperbilgisayarları değerlendirerek ve en güçlü ilk 500’ünü tasdikleyen Supercomputer TOP 500 listesinde, Türkiye’den bir makine bulunmuyor. Blue Gene/L, yine en hızlı bilgisayar ODTÜ’nin süperbilgisayarı saniyede 4 trilyon işlem yapacak ve yapımı iki yıl sürecek. TOP 500’DE İLK TÜRK MAKİNE ODTÜ’nün SUNY-Stony Brook ile birlikte yürüttüğü proje ile Türkiye’den bir makinede TOP 500 listesine girecek. ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Akbulut, söz konusu işbirliği ile ilgili olarak şunları söyledi: “Bu alanda önemli bir isim olan Prof. Deng’i üniversitemize davet ettik. Birkaç ay sonra Stony Brook rektörü de işbirliğini genişletmek için Ankara’ya gelecek. Öğretim üyesi ve öğrenci değişimi konusundaki işbirliğimizi süperbilgisayar teknolojileri alanında da genişletmek istiyoruz.” Rektör Prof. Dr. Akbulut, Türkiye’nin süperbilgisayar konusunda yolun başında olduğunu kaydederek, “Ulusal bilim ve teknolojiyi geliştirmenin yolu süperbilgisayarlardan geçiyor, bu yatırımın Türkiye’ye çok yararlı olduğuna inanıyorum. DPT, savunma sanayii veya TÜBİTAK’ın kaynaklarından yararlanarak, Prof. Deng’in de bilimsel desteği ile Türkiye’nin ilk süperbilgisayarını düşük bir maliyetle üreteceğiz.” diye konuştu. SÜPERBİLGİSAYAR UZMANI DR. DENG Bir konuşma yapan Prof. Deng, ilk süperbilgisayarını 1983 yılında Colombia Üniversitesi’nde fizik doktorası sırasında yaptığını ifade ederek, ilk tasarımını şöyle anlattı; “O gün için, 1983’te, 16 bilgisayarın kapasitesine eşit, 16 prosesörü birbirine bağlayan bir süperbilgisayar yapmıştık. O günkü süperbilgisayarlarla bazı teorik hesaplamalar 700 yıl alıyordu, artık bu süre son teknolojiyle 3,5 yıla indi.” Prof. Dr Deng’in Çin’de yürüttüğü bir başka süperbilgisayar projesi TOP 500 listesinde 42’inci sırada bulunuyor. Dünyanın en hızlı süperbilgisayarı, IBM’in ABD Enerji Bakanlığı için ürettiği ve nükleer araştırmalar için kullanılan Blue Gene/L adlı makine saniyede 136.8 trilyon işlem yapıyor. Not: Anadolu Ajansı’ndan yararlanılmıştır.
-
Eskiden bu forumun kontrolleri daha ergonomikti bence
Admin şurada cevap verdi: YuceL başlık Öneri ve Eleştirileriniz
Bu konuya bu kadar takılmanız bence çok anlamlı gelmiyor. Forum halka açık bir yer olduğu için bizim yansımamızı tam olarak göreceğiniz bir yerdir. Kendinizden farklı insanlarla birlikte olacaksınız, iyisi, kötüsü, cahili, akıllısı, kendini akıllı sananı, süper zeka olanı v.b. Önemli olan katılım unutmayın o iki satır yazanlar sizin yazılarınızı okuyorlar bu bir kazanımdır. Lütfen bu konuya çok takılmadan katılımızı artırın çünkü her yazdığınız yazı okunacaktır. Okundukça o iki satır yazanlarda bir şey öğrenecektir. Kendi düşüncelerini daha iyi anlatabilmek için sizden yararlandığını göreceksiniz. Uzun oldu değilmi? Hadi bakalım... -
KORO - The Chorus (2004) Les Choristes / Chorists Orijinali Fransızca olan bu güzel filmin İngilizce alt yazılısıda var. Bir müzik öğretmeni olan Clement Mathieu yetim ve kimsesiz çocuklardan oluşan bir yatılı okula atanır. Okul müdürünün çocuklara yaklaşımını hiç beğenmeyen Clement müdürle ters düşmeye başlar tabiki kendine çok kötü davranan çocukların güvenini kazanmayada çalışmaktadır. Bir süre sonra çocuklardaki müzik yetisini sezinleyen Clement bir koro oluşturmaya başlar. Müdürün bir sonra yasaklaması nedeni ile gizlice bu oluşumu devam ettirir. Çok enteresan bir film özellikle yatılı okul yaşamını bilen kişiler bu filmde kendilerinde bir parça bulacaklar ayrıca filmin doğallığıda ayrı bir tartışma konusu olabilir. İlk defa bir film yöneten Christophe Barratieri çok başarılı buldum. Film tam anlamı ile bir baş yapıt. MUTLAKA İZLEYİN DERİM:... Oyuncular: Gerard Jugnot, Francois Berleand Yönetmen: Christophe Barratier In this gentle French drama from first-time director Christophe Barratier, music teacher Clement Mathieu (Gerard Jugnot) lands a job at a boys' boarding school populated by delinquents and orphans -- and run by a martinet headmaster (Francois Berleand). Sensing potential in the rambunctious ruffians, Mathieu forms a choir to rein in his charges through the transforming power of song … even at the probable cost of his career. Starring: Gerard Jugnot, Francois Berleand Director: Christophe Barratier
-
Kör Kılıççı - The Blind Swordman: Zatoichi (2003) Zatôichi - Japonların Orta oyunu denilen Zatoichi karekterinin, kör bir masörün (Çok iyi kılıç kullanan) düşkünlere yardım etmesi üzerine kurulu epik tiyatro eserinin filme uyarlaması. Yönetmen Takeshi Kitano çok çok güzel bir sinema ortaya çıkarmış bazen komik bazen çok kanlı olan film bazen anlaşılması güç bir Japon orta oyununa dönüşüyor. Eğer Japon filmlerinden hoşlanmıyorsanız bu film hoşunuza gitmeyebilir. Ben çok hoşlandım, özellikle bir çete tarafından ailesi öldürülen biri erkek biri kız iki kardeşin geyşa tiplemesi çok başarılı... İZLEYİN derim... Orijinali Japonca ama İngilizce alt yazılısı bulunuyor... Oyuncular: Takeshi Kitano, Tadanobu Asano Yönetmen: Takeshi Kitano Zatoichi (a classic Japanese character and the subject of dozens of films) rises again in this feature directed by Takeshi Kitano. This time, he's a kindly, blind traveling masseur who conceals his prodigious skills as a swordsman. Upon entering a town in his usual low-key manner, Zatoichi finds it overrun with ruffians. After some prodding, Zatoichi agrees to help the Naruto sisters (two unscrupulous geishas) avenge the death of their parents. Starring: Takeshi Kitano, Tadanobu Asano Director: Takeshi Kitano
-
aslında korolasyon yaş la ilgili değildi ama neyse? Ben duyguların insanla ne derece epik oyun oynadığını anlatmak istemiştim...
-
Blog ismi tutmadı galiba - Türkçe'ye çevirelim
Admin şurada yorum gönderdi bir blog başlığı içinde Admin Blog (Günlüğü)
İsim annesi olarak istersen bir göz at bu linke: http://www.turkish-media.com/forum/index.php?automodule=blog Teşekkürler... -
Bence de çok çabuk büyüdük. 5 yaşındayken kendime baktığımda kendimi 15 görürdüm. 10 yaşındayken kendime baktığımda kendimi 20 görürdüm. 15 yaşındayken kendime baktığımda kendimi 18 görürdüm. 20 yaşındayken kendime baktığımda kendimi 20 görürdüm. ama şimdi kırk yaşındayım kendimi hiç bir şeye benzetemiyorum.. Acaba bir yanlış mı yapıyorum... ?
-
Motorsiklet Günlüğü - Motorcycle Diaries (2004) (Che Guevara)
Admin şurada bir başlık gönderdi: Sundance'de Ödül Alan Filmler
Motorsiklet Günlüğü - Motorcycle Diaries (2004) (Che Guevara) Bir arkadaşımın bana önerdiği fakat film hakkında bilgi vermeyi unuttuğu bi film, filmi izlerken filmin ne hakkında olduğunun farkına vardığım ve vücudumdaki bütün tüylerin ürperdiği anı hatırlıyorum. Ernesto Che Guevara nın kendi hatırlarından yola çıkılarak yapılan bir yaşama bakış açısının anlatıldığı vey dünyayı en derinden etkileyen insanın nasıl o hale geldiğini anlatan çok önemli bir yapıt. KAÇIRMAYIN diyorum çünkü film insan kokuyor, film Che kokuyor, film Latin Amerika kültürleri hakkında size hiç görmediğiniz duymadığınız anlatılar sunuyor. İki arkadaşın 8 ayda bitecek ve yolculuk öncesi ile yolculuk sonrası kendileri arasındaki farkı sizin nasıl fark ettiğinize şaşıracaksınız. Yaşama bakış açınız değişecek. Gael Garcia Bernal (Ernesto Che Guevara) nasıl oynadığını göreceksiniz onun hastalığı ile hasta olup onun bakış açısı yaşama bakma denemesi yapacaksınız. İŞTE BU KADAR KAÇIRMAYIN DİYORUM çünkü sinemayı değiştirecek bu film bir baş yapıt... Oyuncular: Gael Garcia Bernal, Rodrigo de la Serna, More Yönetmen: Walter Salles This film tells the incredible true story of a 23-year-old medical student from Argentina, Che Guevara (yes, that Che, played here by Gael Garcia Bernal), who motorcycled across South America with his friend Alberto Granado (Rodrigo de la Serna) in 1951-52. The trek became a personal odyssey that ultimately crystallized the young man's budding revolutionary beliefs. Based on Che's own diaries of the trip. Starring: Gael Garcia Bernal, Rodrigo de la Serna, More Director: Walter Salles- 9 cevap
-
- Motorcycle Diaries
- Motorsiklet Günlüğü
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Link ölmüş bu konuyu kapatalım artık....
-
Image tag is not working too...
-
Amerika'da - In America (2002) İrlanda'dan New Yorka babalarının oyunculuk kariyeri için göç eden irlandalı bir ailenin başından geçenlerin filmleştirildiği bir yaşam öyküsü. Küçük çocukların kaldıkları apartmandaki ilişkilerini ve arkadaşlıklarını ırk ve iletişim perspektifinden veren bu filmi herkese öneriyorum. MUTLAKA İZLEMELİSİNİZ.... Oyuncular: Samantha Morton, Paddy Considine Yönetmen: Jim Sheridan Academy Award-winning director Jim Sheridan brings authenticity and grit to this heartwarming drama about an Irish family starting life anew in early-1980s America. With their two daughters in tow, Johnny (Paddy Considine) and Sarah (Samantha Morton) leave Ireland and head to New York so Johnny can pursue an acting career. What follows is a series of adventures, both comical and terrifying, as they struggle to make the most of their new life. Starring: Samantha Morton, Paddy Considine Director: Jim Sheridan