Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

sardunyam

Φ Süper Üye
  • İçerik Sayısı

    10.566
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    3

sardunyam tarafından postalanan herşey

  1. Hükümet düzenliyor ama ne kadar takip ediyor. Alım gücümüz arttı demişsiniz, akaryakıta zam geldiğinde nasıl oluyorda alım gücümüz artıyor. Akaryakıta zam demek aldığın her ürünün fiyatının artması demek. Ekmek, su ve tüp konusunda da yanılıyorsunuz, tüpün fiyatı 4 yıl önce ne kadar dı, şimdi ne kadar? Aldığımız tüm ürünlerin ayrıca listesini mi çıkarmalıyız? Neyi savunuyorsunuz sanırım sizin ekonomik anlamda 2002'den daha iyi bir konumda olduğunuzu düşünebiliriz. Ama çevremizde gördüğümüz insanlar için bunu söyleyemiyoruz. 2006 yılı içerisinde doğalgaza 3. zam geldi, geçtiğimiz yıl yaktığımız yakıtın aynı miktarını yakarsak ödeyeceğimiz fatura yarı yarıya artmış olacak. Mecburi tüketim mallarında şarküteri ürünlerinde gözle görülür bir artış var ancak çiftçinin ürettiği toprak mahsullerinde artış olmaması, hükümetin çiftçiye atmış olduğu kazıktan kaynaklanıyor. İnsanlar ürettikleri malı hakkınca satamıyorlar, ancak tüccar kazanıyor ama tüccar çiftçiden aldığı ürünü şehre getirirken onun üzerine kendi giderlerini de ekliyor. Bunun içinde benzin de var. Türkiye'de Akp'nin iktidara gelmesinden bu yana dolaşan bir sıcak para var ve bu parayı istedikleri an çekecek olan güçler iplerimizi ellerinde tutmak isteyenler var. Akp'nin almış olduğu ve alacağı tüm yanlış kararlarda bunun etkisi olduğu biliniyor. Ekonomide herhangi bir sarsıntı hükümetin işini anında bitirir ama siz bu sıcak paranın bizi kurtaracağını düşünmeyin. İstedikleri an çekerler.
  2. Bir başbakanın söyledikleri önemlidir. Ne söylediğinden çok ne söylemek istediğini anlamak daha önemlidir. Kuzey Irak'ta ülkemiz sınırında bir tehdit varken nedense oraya girmeye izin alamadığından BM'nin izin verdiği yere asker gönderebilmek için "askerlik yan gelip yatma yeri değildir" diyebiliyor. Asker yan gelip yatıyormu ki bu lafı sarfedebiliyor sayın başbakan? Savunun daha savunun siz bakalım ak'mı kara mı ortaya çıktığında ne diyeceksiniz. Çok az bir vakit kaldı neyin ne olduğunu anlayamayanların anlamasına.
  3. Ben de sizin yazınıza gülerim, buzağı bazen öküzün altına da kaçabilir. Reklam sektörü çok genişledi dediğiniz gibi Zeki Triko da barbieleri destekliyor olabilir. Her şey mümkün. Ancak şuna değinmeden edemeyeceğim, madem amaç çocuğa oyun oynatmak o halde oynadığı bebeğin kılık kıyafeti neden rahatsız ediyor birilerini de o bebeği tesettürlüyorlar?
  4. sardunyam

    arto 32

    Artos iyiki doğdun, iyiki varsın. Güzel insan Allah bahtını daima açık etsin. Hep mutlu kal...
  5. mutlu yıllar Aysum, uzun, sağlıklı ve güzel bir ömrün olsun...
  6. yemyeşim ve natalia çok teşekkür ediyorum canlarım bende sizi seviyorum.
  7. Sevgili Dipnot Hiç bir şey söylediğin kadar basit değil. Bizi yarattı, kader belirledi, sonra yaptığın hatalardan dolayı doğru cehenneme diye açıklayamazsın konuyu. Değişmez kader nedir biliyormusun sevgili Dipnot; Allah'a dönüştür. Yani Ölüm. Yani fanilikten, sonsuzluğa geçiştir değişmez kader. Bunu değiştirebilirmisin? Yoksa yaşamın boyunca yaptığın tercihler senin özgür iradenle seçtiğin yollardır. Allah adildir, adil olanı uygular seni yok yere suçlamaz, yok yere cezalandırmaz. Şu muhteşem evrende sen hiç gördünmü gayri ihtiyari ortaya çıkan bir şey. Her şeyin bir sebebi ve sonucu var onları yaşamımız da belirleyenler bizleriz. Sevgilerimle Bu arada çok hoşuma giden bir hikayeyi paylaşmak isterim. darwin baklavayı görse, oluşumu hakkında şu açıklamayı yapardı: Beyler bu gördüğünüz evet bir tepsi baklavadır. Bu nasıl olmuş merakmı ediyorsunuz. Görüyorsunuz etrafta un çuvalları var. Bidonun içinde de su var. Yine şeker çuvalıda kenarda duruyor. Fırında tam karşıda. Olay gayet açık. Gördüğünüz un çuvalı muhtemelen açık olan pencereden gelen hava cereyanı ile devrilmiş ve tepsinin içine akmış. Bu un çuvalı devrilirken yanındaki şeker çuvalına takılmış oda tepsinin içine akmış. Ani bir sarsıntı ile su bidonu yerinden kaymış ve tepsinin içine dökülmüş. Hava cereyanının verdiği ilk ivme ile kaygan zemin üzerinde duran tepsi ritmik hareketlerle gitmiş gelmiş, gitmiş gelmiş ve içindeki materyal hamur halini almış. Güçlü hava cereyanları ile yerinden kopan hamur parçacıkları masanın üstüne düşmüş. Kenarda duran oklava ise yerinden kayarak hamurun üstüne denk gelmiş ve hava akımının sağladığı mevcut ritmik hareketlere kapılarak ileri geri hareket etmeye başlamış ve bu esnada yufkalar incecik açılmış. Rüzgarlar yardımı ile yufkalar yerinden havalanarak tepsilerin içine düşmüş. O anda yine güçlü hava cereyanlarına maruz kalan ceviz parçacıkları yufkanın iç yüzeyine yayılmış. Hazır hale gelen tepsi karşıda duran ve ezelden beri yanık olan fırının içine muhtemel büyük bir sarsıntı ile düşmüş ve fırının kapağıda o esnada kapanmış. Belli bir süre sonra muhtemel zıt bir yer hareketi ile fırının kapağı geri açılmış ve içinden pişmiş tepsi dışarı düşmüş. Ve ortada gördüğünüz bu baklava tepsisi husule gelmiş. Durum gayet açık değil mi?
  8. Recep Tayyip Bey bir kuyuya taş attı... Ama bu taş kuyuya değil, Türk Milletinin yüreğine atıldı.Can evine değdi. Bazen şaşırmalar ve hatalar kaçınılmaz olur, SON un başlangıcı hem de süratle başlangıcı sürecine girilmiş olunur.Bu taş, işte bu sonun başlangıcıdır. Şimdi tüm AKP milletvekilleri dört koldan, il,ilçe, köy dolaşıp, Türkiye genelinde , şehit ailelerine "gönül alma turları" düzenleyeceklermiş..Buyursunlar...Rağbet edecek bir tek şehit ailesi bulamayacaktırlar...Türk Milleti balık hafızalı değildir...Hele topyekun bu konuya odaklanmışken ve konu bunca tazeyken hiç mümkünü yoktur... T.C Cumhuriyeti Hükümetinin bu dönem başbakanlık makamı dahil, diğer kadrolarını ve meclis koltuklarını hasbel kader ellerinde bulunduran bu parti, bardağı çoktan taşırmıştır. Recep Tayyip bey ağzından çıkanları kendi duymuyor olabilir, bu millet, duyacağını duydu... Danışmanlarının hazırladığı tekstler dahilinde değil de, böyle irticalen konuştuğu zaman, uslubu hep aynı, esas tavır bir anda öne geçiyor...Küçük dağları siz yaratmadınız... Siz öyle sanabilirsiniz ama, biz biliyoruz doğrusunu... Yüce Türk Milleti bu küstahlıkları asla ve asla affetmemiştir. Siz de bu affedilmeyenler listesinde ilk sıraya geçtiniz...Bu böyle biline... Sözler çarpıtılmış mış...Yok efendim...Kimsenin çarpıttığı yok hiç bir sözü...Halka açık, tartışma ve yorum gerektirmeyecek kadar net duyduk bu sözleri... Hiç kimse, yazılı ve görsel medyayı, sizin haricinizdeki siyasi partilerin özel-yerel kanallarından gazetelerinden izleyip yorum almadı...Ortada olan ve çoğu malum olan kuruluşların ekranlarından izledik...Değerlendirmesini yapacak kadar aklımız fikrimiz var çok şükür... Şimdi çıkıp hiç bir AKP linin, ŞEHİT CENAZELERİ ÜZERİNDEN SİYASET YAPIYORLAR yaygarası yapmaya asla hakkı yoktur...Fakat Türk Milletine, Türkiyeli diyenlerden, başka bir şey beklenmiyeceğinin idrakindeyiz. Onun için de, artık gerekenler yapılacaktır. Milletimiz, eli kanlı örgüte verilen primlerin, şımartılmaların, neredeyse Türk Hükümeti ile bir arada masaya oturmayı isteyecek hale getirilmeye zemin hazırlamalarının farkındadır... Bunu kimse aklından geçirmesin...Müttefikleriniz bize vız gelir. Verdiğiniz vaadler de, imzalarınız ve andlaşmalarınız da... Kıbrıs,Kandil dağı, Irak,Lübnan, toprak satışları ve özelleştirme peşkeşleri... Bütün bunlar aklı başında, vicdanlı ve çok şükür ki, imanı para ile satın alınamamış milyonlarca Türk evladı tarafından görülmektedir ve bu aymazlıklara isyanıyla, ortak bir harekete dönüşmek üzere yola çıkmıştır... Aynı, bu iktidarın vadesini doldurmaya zemin hazırlayan yanlışlarının yola ayan beyan çıkışı karşısında, bizim doğrularımızı çığ gibi indirecektir kentten köyden... O şehit fidanlarımızı ağzına almaya hiç hakkı olmayanlar hiç olmazsa susmayı öğrensinler... Yavuz hırsız ev sahibini bastırır tezi ile konuşmasınlar ulu orta...Konuştukça battıklarını göremiyorlar mı? Biz görüyoruz... Ceyda Görk (Kuvayimilliye Köşe Yazarı)
  9. Atatürk ve İslam’ı bütünleştirirsek BOP Projesi biter` “Atatürk, Hıristiyan emperyalizmine karşı savaş veren, onu mağlup eden ve o mağlup ettiği güçlere karşı ve onlara rağmen devlet kuran tek Müslüman liderdir. Bugün İslam dünyasında Haçlı pergeliyle sınırları çizilmemiş bir tane devlet var mı Türkiye Cumhuriyeti dışında...” “Atatürk, Hıristiyan emperyalizmine karşı savaş veren, onu mağlup eden ve o mağlup ettiği güçlere karşı ve onlara rağmen devlet kuran tek Müslüman liderdir. Bugün İslam dünyasında haçlı pergeliyle sınırları çizilmemiş bir tane devlet var mı Türkiye Cumhuriyeti dışında” “Bu tür belgeler, Türkiye’ye ihanet edenlerin tekrar devreye girmesiyle gündeme getiriliyor. Bunu zaman zaman yapıyorlar.” ATATURK ile ISLAM’ı bütünleştirirsek BOP planı biter!.. “Türkiye’nin başına Ermeni soykırımı yalanını saranlarla Atatürk’ün dinsiz olduğunu içeren sloganları üretenler, aynı adamlardır” Son günlerde sözde gizli din söyleşilerinin ortaya çıkmasıyla Atatürk’ün din konusuna koyduğu mesafenin varlığı iddiaları tekrar gündeme geldi. Atatürk ve İslam üzerine yazdıkları ile bilinen Halkın Yükselişi Partisi Genel Başkanı Yaşar Nuri Öztürk ile Atatürk hakkındaki iddiaları ve Atatürk’ün İslam’a bakışını konuştuk. * Atatürk ve din konusu bazı çevreleri neden rahatsız ediyor? Atatürk’ü anlamak ve dayatmak tabirine dikkat etmek gerekiyor. Türkiye’de iki şey dayatıldı, anlatılmadı. Bunlardan biri İslam’dır, anlatmadılar, dayattılar, birileri de Atatürk’ü dayattı. İkisi de insanımıza kahır çektirdi. Her iki dayatmada da Atatürk dinsiz gösterilmeye çalışıldı. Dinciler, O’nun gerçek dini öne çıkaran tarafından kaçtılar, dinin gerçeğine saygılı Atatürk’ten rahatsız oldular. * Atatürk’ün İslam dünyasındaki anlamını biraz açar mısınız? Atatürk, Hıristiyan emperyalizmine karşı savaş veren, onları mağlup eden ve onlara rağmen devlet kuran tek Müslüman liderdir. Bugün İslam dünyasında haçlı pergeliyle sınırları çizilmemiş bir tane devlet var mı ? Türkiye dışında. BOP coğrafyasını şekillendirmeye çalışan süper güç, iki kuvvetten çok çekiniyor; bunlardan bir tanesi Türkiye, diğeri İran. Bu nedenle Türkiye üzerinde tahrip operasyonları yapılıp, Türkiye devleti zayıflatılmak isteniyor. Bilinçaltı, içi boşaltılıyor. Bakın Atatürk’ün İslam dünyası ülkelerinde ortak bir adı vardı: “Müslümanların militan lideri.” Atatürk’e peygamberimizin kim olduğunu soruyorlar verdiği cevap şu: “Benim için esaret tanımamanın sembolüdür.” Kuran-ı Kerim de Peygamberi tanımlarken, “O müminlerin ayağına, boynuna vurulmuş bukağıları da parçalayan peygamberdir” diyor. Atatürk de bunu ifade ediyor. Mustafa Kemal de esaret tanımamanın sembolüdür. ‘Bağımsızlık benim karakterimdir’ diyor. Atatürk, Hz. Muhammed Mustafa’yı böyle anlıyorsa, burada emperyalist batı için çok ciddi bir sorun var demektir. Bu anlayış İslam coğrafyalarına eğer egemen olursa, 21. Yüzyıl batı için yok olmuş demektir. Arnold Toynbee, daha 1940’ların başında, ideolojilerin çökeceğini ve yerine dinlerin geleceğini, parsayı ise İslam’ın toplayacağını söylüyor. İslam’ın kana ve teröre bulaştırılmak istenmesinin altında bu yatıyor. Bunları yapacak olan batı için Atatürk en büyük engeldir. Mustafa Kemal emperyalizme karşı İslam dünyası için stratejik bir reçete ortaya koyuyor. Dincilerin Mustafa Kemal’i dinsiz göstermek için kullandığı bütün sloganlar, İngiliz gizli servisi tarafından üretilmiş. Türkiye’nin başına Ermeni Soykırımı yalanını saranlar ile Atatürk’ün dinsiz olduğunu içeren sloganları üretenler aynı adamlar. Batı, Atatürk’ün hazırladığı reçetenin İslam dünyasında yaratacağı etki konusunda önlemini aldı ve başarılı da oldu. * Türkiye’de durum ne oldu? Ama Türkiye’de, Atatürk’ün anavatanında başarılı olamadı. Ne zamana kadar, son çeyrek yüzyıla kadar. Siyasal İslam’ı sahneye sürene kadar. Önce Müslüman mısın, Türk müsün hezeyanını milletin içine sokana kadar. Müslü-man’san Laik olamazsın, laiksen Müslüman olamazsın hezeyanını devreye sokarak Batı siyasal İslamcıların sırtlarını okşadı, ellerine imkan, dilerine slogan verdi Türkiye’yi 3 Kasım seçimlerine getirerek AKP’ye teslim etti. * Bu tür belgeler neden belirli aralıklarla gündeme geliyor? Bu tür belgelerin gündeme getirilmesi Türkiye’ye ihanet edenlerin tekrar dev-reye girmeleridir. Bunu zaman zaman yapıyorlar. Zaman zaman filan dış gazete, yazar diyerek bunu oynuyorlar. Mustafa Kemal’in dini mektebe gitmediğinden bahsedilmekte. Ne olacak, Mustafa Kemal’in ilahiyatçı olması mı gerekiyor. Kaldı ki Mustafa Kemal İslam ilahiyatını bir çok uzman kişiden daha iyi biliyor. Mustafa Kemal’in hayatında yaptığı en uzun konuşma 18 sayfalık bir konuşmadır. TBMM konuşmasıdır bu. Onu iyice bir incelemek gerekiyor. 20’ye yakın Kuran ayetini orijinal metninden okumuş, tercümesini yapmış ve hadislerle de açılımını yaparak yorumlamış ve İslam dünyası için oradan reçeteler çıkarmıştır. O gün bu bi-lince ulaşmış ilahiyatçı bulmanız da zordu. Bunlar gizli kalmış belgeler değil, Atatürk’ü İslam dışı göstermenin belgeleridir. Atatürk’ün Arapça duaların Türkçesini halkın bildiğinde dinden tiksineceğini söylediği de iddiaların arasında...... Bunu mesela Süleyman Ateş için söyleseniz geçerli. Bazı duaların hurafe İslam dini tarafından Türk Halkına öğretildiğini söyleseniz, halk bunu anlar. Bu doğru bir cümle olabilir ama bunun için batılının şahadetine gerek bulunmamaktadır. Bunlar Mehmet Akif’de var, Süleyman Ateş’in kitaplarında, benim eserlerimde var. Utanmıyorlar, sıkılmıyorlar * İslam’ı din bilmekten bahsettiniz. Bunu Atatürk bakımından açar mısınız? Atatürk’ün açık beyanları ve icraatı var. Bazı dinin bütününden rahatsız olanlar, Atatürk’e iki yüzlülük isnad ederek utanmadan sıkılmadan şunu söylüyor: Bir dönemde Atatürk onları yaptı da sonradan değişti. Ben sizin Atatürk’ün ölümüne yakın din ile ilgili tespitlerini de ortaya koyarım. Atatürk başarıya ulaşıncaya kadar dini kullandı, sonra dine ters düştü diyenler Ata-türk’ü hiç anlamamıştır. Atatürk’ün din ile ilgili en güzel beyanları, başarıya ulaşıp, Cumhuriyeti kurup, Reis-i Cumhur olduktan sonradır. Atatürk ilahiyatçı da değildir. Bırakın da biraz nakiseleri olsun. Atatürk çok derinini bilmiyor ama yaptığı icraat budur. Bir de Atatürk’ü Tekke ve zaviyeleri kapatmakla suçlarlar. 19. Yüzyıl Türk Tasavvuf hayatı benim doktora tezim. Kuşadalı’yı inceledim. Kuşadalı 1845 yılında esas İslam adına tekkeleri ka-patan, İslam tarihinin devrimci adam-larından biri. Kuşadalı tekkelerin devrini doldurduğunu ve buralardan feyz gelmeyeceğini söylüyor ve bizzat kendi tekkesini kapatıyor. Bunları Atatürk değil Kuşadalı İbrahim söylüyor. Atatürk bunun resmi tescilini yapmıştır. Tekkeleri esas İslam adına Kuşadalı İbrahim kapattı. Bunları batı biliyor, ama bizim insanımız bilmiyor. Bizim insanımızın bilmesinden rahatsız olanlar ise dinin hakikatinden rahatsız olan dincilerle, dinin bütününden rahatsız olan dinsizler. Ortak çalışıyorlar. Şer farikasının ana karakteristiği budur. IMF kazığının arkasında bu kırılma var, AB ihaneti, tasallut ve şerrinin yerleştirilmesinin arkasında da bu var, GB esaret antlaşmasının arkasında da bu var, Türkiye’nin bölünmesi yönündeki ihanet planlarının arkasında da bu var. Bir uyduruk rapor daha Geçtiğimiz günlerde, Tarih ve Toplum dergisinde yayınlanan bir haber Batı’nın Atatürk’ten nasıl korktuğunu bir kez daha gözler önüne sermişti. Derginin son sayısında yayınlanan bir haberde Charles H. Sherrill’in 1933’te Atatürk’le din konusunda bir görüşme yaparak rapor hazırladığı ve ABD Dışişleri Bakanlığına gönderdiği iddia edilmişti. İddiaya göre, raporda, Atatürk’ün Kuran’ın Türkçeye tercüme edilmesiyle ilgili görüşleri ise şöyle anlatıldı: “Türk halkının ezberden okuduğu Arapça duaların manasını anladığı zaman tiksineceğini söylüyor. Kuran’dan Arapça bir bölüm okudu. Bu surede Hazreti Muhammed’in amcası ile amca kızının yaptıkları bir şeyden ötürü cehenneme gidecekleri yazıyor. (Tebbet Suresi) ‘Düşünen bir Türkün böyle bir duayı okumaktan elde edeceği dini ilhamı veya dine ilgi göstermesini tahayyül edebilir misin?’ dedi. O engizisyonu BİTİREN ADAMDIR * Batılılar sürekli bu konuda hamle mi yapıyor? Evet... Atatürk’ü İslam’la bağdaşır gösterdiğiz anda BOP çöker. BOP’un yok olmaması için Atatürk ile İslam koparılmak isteniyor. İslam dünyasının toparlanması için çare Atatürk’ün projesidir. * Artık bu tartışmaların bitirilmesi gerekmiyor mu? İki tane din var Mustafa Kemal bunların hangisine karşı. Gelenekçi hurafe dinine karşı. Taliban’ın temsil ettiği dine taraftar mıyız biz. Süleymaniye Camine haç takmak için gelmiş gemiler için buradan gidecekler diyene değil de, İngilizlere ve ABD’lilere teslim olalım, bunlar bu işi halleder diyerek bunu dinle bağdaştırmaya kalkan, Müslüman halk üzerine Şeyhülislam fetvasıyla, Yunan uçaklarıyla Kuvay-ı Milliyeciler aleyhine bildiri atanların din dediğine biz din diyor muyuz? Atatürk, İslam dünyasının Engizisyon dönemini kapatan adamdır. Atatürk’ün karşı olduğu hurafe ve gelenek dini. Batı bunu biliyor, bizdekiler bunu bilmiyor. * Mustafa Kemal’in dinleri daha çok ahlak ile bütünleştirdiği yargılarını nasıl değerlen- diriyorsunuz? Felsefecilerin hezeyanlarından biridir. Ahlakın kaynağı da dindir. Ahlakın arkasından Allah’ı alırsan ahlak diye bir şey kalmaz. Bunu Kant da söylüyor. Ama Kant ahlakı felsefe de Allah’ın varlığının en temel delillerinden biri olarak kullanıyor. Ben bu sözü böyle anlıyorum. Atatürk de bunu böyle anlıyor. Ama bunu ifade ederken ifade zaafına girmiş olabilir. Ama Atatürk’ün hayatını bütünüyle incelediğinizde benim söylediğim gibi anlaşılması gerekiyor.
  10. TSK'yı çözmek için düğmeye basan kuruluşlar! TESEV'in "Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim" başlıklı raporunu yazanlar, adından da anlaşılacağı gibi Türk Silahlı Kuvvetleri'nin de içinde olduğu vatan savunması görevini bir "sektör" olarak görüyor. Raporun editörü Prof. Dr. Ümit Cizre, söz konusu çalışmanın aslında tam bir Batı dayatması ürünü olduğunu kabul ediyor. Cizre, uluslararası örgütlerin gösterdiği doğrultuda asıl hedeflerinin Türk Silahlı Kuvvetleri olduğunu yazısında şöyle açıklıyor: "Hemen hemen tüm uluslararası örgütler (Avrupa Birliği, NATO, Avrupa Güvenlik ve işbirliği Teşkilatı, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, Avrupa Konseyi, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası gibi) Batının dış politika amaç ve çıkarlarını yükseltmek niyetiyle de olsa, denetimsiz militerleşen ve insani güvenliği ihlal eden ülkelerin gerek iç politikalarında gerekse bölgesel ve küresel ölçekte istikrarsızlığa neden olduğunu ve kendi ülkelerindeki iktisadi gelişmeyi dumura uğrattıklarını globalleşmenin zorlamasıyla keşfederek, muhatap aldıkları -özellikle bu kuruluşlara üyelik aşamasında olan ya da kredi talep eden- ülkelere güvenlik sektörlerinde yeniden yapılanmayı bir koşul olarak ileri sürmeye başladılar. Bu yeniden yapılanmanın olmazsa olmaz koşulu sektörün, şeffaflık ilkesi doğrultusunda, bilgi ve ilgi sahibi olarak duyarlılıklarını yükselten çok merkezli sivil aktörlerin sorgulama ve tartışmalarına açılmasıdır." "TSK, SİYASETİ VE POLİSİ ZAAFA UĞRATIYOR" İDDİASI Cizre, sunuş yazısında, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni siyaseti ve polis teşkilatını zaafa uğratmakla suçluyor: "Türkiye, bir yandan, Avrupa Birliğine tam üyelik nedeniyle askerin rolünü ciddi bir biçimde daraltma taahhüdüne girmiştir. TESEV, Güvenlik Sektörü Almanak'larını her yıl yayımlamak için büyük bir çaba sarf etmeye kararlıdır. Silahlı Kuvvetlerin siyasette oynadığı ağırlıklı rol, Türkiye'de yapışkan ve kalıcı bir hale dönüşen 'zayıf sivil siyaset'le birlikte başta polis olmak üzere askeri olmayan güvenlik birimlerinin de zaafiyetini besleyen bir damardır. Bu rolün geriye çekilebilmesi henüz geçerlik kazanmasa da, uzun vadede siyaset sınıfını damar sertliğinden kurtararak, güvenliği sağlayan kurumlarla birlikte siyasal etkinlik boyutuna geçmesini sağlayacak bir araçtır." ********* ÖNERİLER! TESEV'in raporunda, Ahmet Yıldız'ın "TBMM" başlıklı yazısında, asıl hedef Türk Silahlı Kuvvetleri: "Türkiye'de Askeriye, Milli Güvenlik Kurulu (MGK) ve medya aracılığıyla siyasette, vakıflar ve Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK) aracılığıyla sanayi ve ticarette, askerî yargı yoluyla da yargıda aktif roller üstlenmiş bulunmaktadır. Mevcut durumda, zorunlu askerlik, sivil demokratik bir kültür yerine askerî değerleri ve bu değerleri şekillendiren bir laiklik ve milliyetçilik anlayışını toplumsallaştırmakta, askerî harcamalar üzerinde parlamenter denetim tam olarak oluşturulamamaktadır. Güvenlik Sektörünün üst düzey yöneticilerinin (Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları, emniyet müdürleri, istihbarat örgütlerinin başkanları) atanmasında parlamentonun bir yetkisi bulunmamaktadır." Sanki dünyanın herhangi bir ülkesinde bu görevlileri parlamento atıyor, değil mi? Arslan Bulut (Yeniçağ Gazetesi)
  11. Benim aksini iddia edecek kanıt göstermeme gerek varmı aksini iddia etmedim olan biteni değerlendirdim. Neden rahatsız oldunuz? Yoksa sizde imammısınız ve herhangi bir açılışa davet edildiniz mi? Mevzu ünlülerle resim çektirme değil, siz oraya neden takıldınız da bir imamın 2 milyon$ a nasıl villa aldığını sorgulamadınız? Bunun aksini siz ispatlarmısınız? Sizin sanatçılarla çekilen resimleriniz herhangi bir yerin açılışına davet edilmeniz ile mi oldu. Yoksa devlet erkanı tarafından açılışlara davet edildiniz mi?
  12. Haklısınız sayın Seyrekler. Ben bu konuya şu açıdan bakmak istedim bu oyuncakları alanlar o sektöre para kazandırmak isteyenlerdir yani geleceğe kendi düşünceleri doğrultusunda yatırım yapanlar yani. Ancak sizin söylediğinizde doğru, yakın çevrelerini etkilemekte var bunun içinde. Selamlar
  13. Aysum'cum bana bu kalbin kadar temiz sayfadan bir yaprak ayırdığın için sana müteşekkir olduğumu belirtmek isterim. Seni seviyom ve sana şiir yazıyom. Armağanım olsun sana. NİYE SEVDİM SENİ BU KADAR... niye... niye sevdim seni bu kadar ne vardı neydi ne oldu da kazıdım ismini avuçlarıma ne oldu da dolandın saçlarıma batık bir tekneye tutunan yosunlar gibi kahretsin.. niye sevdim seni bu kadar niye söylermisin öldüremediler de bunca yıl kavgalarda çaprazlara alamadılarda ara sokaklarda seni mi yolladılar üstüme ne yaptılarsa düşeremedikleri o pusu sen misin niye sevdim seni bu kadar niye söyler misin zincir mi bu ayaklarıma doladığın yüreğimin hücresine ihanet pası bir kilit asıp dönüp gittin sesin bileklerimi kanatıyor kurtaramıyorum kendimi etime gömülen bir kelepçesin hak mı bu reva mı bu kahretsin çinko bir maşrapada uzatılan su bakır çalığı bir sahanda önüme atılan kuru ekmek gibisin hasretsin hasretsin biliyorum ama yoksun nerdesin nerdesin kahretsin niye sevdim seni bu kadar niye söyler misin delirmiş fırtınam kış basmış eylüllere hiç sormadan kırık camlardan dökülüyor içime mısraların hala yanında olsam eğer sigaranı yüreğimle yakardım yatıp dizlerine boğaziçini seyreder gibi gözlerine bakardım...diyen sen değilmisin kahretsin evet o hiç yatamadığın dizlerim kanıyor sigaramı parlayıp duran hasretin yakıyor ben bizi seyrediyorum gözlerini aradığım artık o çok uzak kıyılardan nerdesin niye sevdim seni bukadar niye söyler misin
  14. hemen defterini buluyom ve de sana da şiir yazıyom az bekle kız
  15. Gelmek isteyen bana özel ileti yollasın adresi vereyim. Gelmek istedinizde gelmeyin mi dedik yaww.
  16. Oyuncak silahla oynayan çocukların hemen hepsinin katil olması beklenemez tabiki ama en azından psikolojik ve ailevi sorunları olanların bundan etkilenebileceği gerçeğide var. Psikologlar oyuncak seçiminin çok önemli olduğunu vurguluyorlar. Çocuk hayal gücü ile oynar, oynadığı eşyasını gerçek olarak algılar ve hayal gücü ile onu gelecekte kullanmayı düşünür. Başörtülü barbielerin yapılış amacı belli bir açıdan para kazanıyorlar ve bir açıdan çocukların zihnini hayal gücünü kullanıyorlar onlar yarın büyüyecek ve tesettür sektörünün birer müşterisi olacaklar. Yani geleceğin pazarlamasını yapıyor bu oyuncakları yapanlar. Başörtülü bebekleri satın alacak aileler bellidir. Bu konuyu destekleyenler satın alır. Selamlar
  17. Yarım yüzyıllık AB serüvenimizin son bir yıllık dönemini AB’nin dayatmalarıyla uğraşarak geçirmekteyiz. Millet olarak bir yandan, Avrupa’nın Kopenhag kriterleri adı altındaki dayatmalarıyla , diğer yandan da ülkemiz içindeki bir kısım çevrelerin bu kriterlerin koşulsuz kabul edilmesi yönündeki teslimiyetçi tavırlarıyla bir yerlere sürüklenmek isteniyoruz. Türk Milleti nezdinde güvenlerini yitirmiş bir takım siyasiler ve başta haramzade zenginler kulübü olmak üzere bir takım sözde sivil toplum örgütleri yanlarına medyanın paralı askerlerini de alarak gayrı milli isteklerini milletimize dikte etmeye çalışıyorlar. Kopardıkları yaygarayı gören sanır ki söz konusu kriterleri yerine getirir getirmez AB üyesi olacağız. Milletin gözünün içine baka baka yalan söylemeyi zanaat haline getirmiş bu kendini bilmezler, en iyimser tahminle 2015 yılından önce AB üyesi olabilmenin imkansızlığı ortada iken, kimi kandırdıklarını zannediyorlar acaba? Yıllardır üzerinde bir kambur gibi durdukları bu milletin onlara zerre kadar inanmadıklarını bilmiyorlar mı? İnandırıcılıklarını kaybettiklerini biliyorlar ama, idam cezasını kaldırarak terörist başını kurtarma; anadilde yayın ve eğitimle milli bütünlüğü parçalama; Kıbrıs konusunda tavizler vererek yavru vatanı Rumlara peşkeş çekme hesaplarından vazgeçemiyorlar. Artık gün gibi ortaya çıkan bu hain hesaplar milli düşünen Türk gençliği tarafından da layıkıyla biliniyor, dahili ve harici düşmanlar karşısındaki en büyük güvence olan bu gençlik milli onur ve milli menfaatleri her şeyin üstünde tutmaktadır. Gayrı milli medya eliyle yapılan yönlendirmelerle değil, milli şuur düsturuyla meselelere yaklaşmakta ve milli doğrular çerçevesinde çözümler üretmeye çalışmaktadır. Planlı bir şekilde uygulanan yabancılaştırma ve yozlaştırma çalışmaları karşısında milli değerlere ve milli kültüre sahip çıkmaktadır. Türk milletinin bağımsızlığını ortadan kaldırarak sömürge haline getirmek isteyen yerli ve yabancı hainlere karşı tavrını milli bir ruhla ortaya koymaktadır ve koymaya da devam edecektir. Bu gençlik, gelişme ve ilerleme yolunda çözümü dışarıda değil kendi milli bünyesinde aramaktadır. Tarihin en büyük medeniyetlerini kurmuş ulu bir milletin torunları olarak yeniden ve büyük Türk medeniyetine giden yolun Türk birliğinden geçtiğine inanmakta ve bu inanışta mücadelesini sürdürmektedir. Çünkü, bu ülke Türk Gençliği’ne emanet edilmiştir. “Birinci vazifemiz Türk istiklalini Türk Cumhuriyeti’ni ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.” Kopenhag Kriterlerini savunmak, istiklalimizi başka milletlerin hegemonyasına bırakmak değil. UĞUR TARHAN Bunlara ek olarak Ab'nin yeni dayatmaları da belirlendi. Ermeni soykırımı yaptığımızı kabul edeceğiz, Pontus katliyamı yaptığımızı kabul edeceğiz. Ab'nin yolu bu kez bunları kabul etmekten geçiyor. Yani lafın kısası Ab yolu diye yer yok, dayatmalar var, onları kabul ederseniz yenileri var, onları da kabul ederseniz daha yenileri var......... Amaç Türkiye'yi Ab üyesi yapmak değil, amaç bütün bu yalanları kabul ettirmek. Kabul ettiğimiz ya da edeceğimiz her şeyin ardından yenisi gelecek bu Türkiye'nin dağılmasına kadar devam edecek. Bütün bu yalanları bize söyleyen Avrupalı kendi içinde olan bütün katliyamların üstünü örtmekte usta aynı zamanda Türkiye medeni Avrupanın yaptığı katliyamları masaya yatırmaktan aciz. Türkiye'de yapılan katliyamlardan biri de Çanakkale Savaşında olmuştur. Bir millet işgal edilmiştir ve kendi topraklarında dünyanın en ırkçı milleti İngiliz'lerin çeşitli tuzakları ile binlerce insanını şehit vermiştir. Ve hiç bir aklı selim bütün bunları sormayı akıl edememektedir. Dünyayı sömürmeye aç olan İngilizler ve Fransızlar kendi yaptıkları katliyamları unuttururken Ermenilere ne kadar da çok sahip çıkmaktadırlar. Bu gençlik dinlediği müzikten, kullandığı ithal ürünlere kadar kimlere, nasıl ve niçin para kazandırdığını iyi düşünmeli. Aksi takdirde kendi varlığımız yok olmaya mahkum olacak, hemde bizi yok edenlere para kazandıracağız. Nerede Atatürk'ün Cumhuriyeti emanet ettiği gençlik, nerede hiç bir şeyi umursamayan gençlik. Selamlar
  18. Artos'um canım arkadaşım doğum günün kutlu ve mutlu olsun. Biraz gecikmeli oldu lütfen beni affet. Seni çoooooooook sevdiğimi biliyorsun zaten. Allah seni ve sevdiklerini daima korusun. Mutlu bir ömür geçir inşallah.
  19. Sevdikleri arasına benide ekleyen arkadaşlarıma teşekkür ediyorum, eklemeyenlerede teşekkür ediyorum. Eklemeyenlere teşekkür etmemin sebebi acaba onlarla aramızda olumsuz bir elektirik mi oldu diye kendime sormam olmuştur. Mutlaka kendince haklı bir sebebi vardır herkesin. Benim listemde bu forumda iyiniyet gösteren fikri ne olursa olsun karşısındaki görüşe saygı duyabilen, hoşgörülü herkes. Sadece bir kaç kişi var sevemediğim geri kalanı seviyorum. Hepinize sevgiler...
  20. Allah; heryerde hazır ve nazır olan ve Ra'yı (Rab, Rahman, Rahim) 3 ayrı kıymetiyle zerrenin zerreliğinden önce potansiyel halde bulunduran, doğmamış, doğurulmamış, sonsuz, sınırsız, tek ezeli ve ebedi güç ve bilinç kaynağıdır. Her bilinç; sonsuz-sınırsız uzaydaki muhtelif yaşam boyutlarında muhtelif "bedensel" kalıpları vasıta olarak kullanan ve sonsuz-sınırsız hayat okyanusu da denilebilen sonsuz-sınırsız yoklukta hareket eden "hayat atomları" gibidir. Allah'ın evreni yaratmasından evveli ve sonrası sorgulanamaz, çünkü bu bilgi bizden eksiktir. Henüz varlığını tam ve doğru kavrayamadığımız Yaratıcı'nın öncesi ve sonrası bizim algımız ötesindedir. Allah'ın yaratması her-an dır. O bizleri tapınmamız için yaratmamıştır, varlığından haberdar edilmişlerin beynen ve bilincen kavrama kapasiteleri ölçüsünde, algılayabildikleridir Allah. Ancak her algının kendince anladığı kadar değildir Allah. Sadece nasibince kavrayabildiğine inanır ya da reddeder insan. Yarattığı herşeye nüfus eden, zerreden-evrene kadar varlığını aksettiren, insana "şah damarından" daha yakın olan, esmai hüsnada kendini tanıtan sıfatlarla anlaşılmasını kolaylaştıran, "Rahman ve Rahim olan" yarattıklarına benzemeyen, her aklı kendi bilgisi ölçüsünde sorguya çekecek olan, yeryüzünde insanları bir tohum gibi eken ve birbirinden doğmalarını sağlayan, Üstün ve Kudret sahibi olandır ALLAH. Kuran diliyle anlatılan ve insana misaller vererek anlamasına yardımcı olunan Ahiret aslında hiç tahmin edemediğimiz bir yer. Allah diyor ki; "iş sizin bildiğiniz gibi değil." İman edenler bu yüce güç karşısında acz içine düşerler, ancak sadece ve sadece O güç karşısında acze düşerler, O'nun yarattıkları karşısında ise eğilmezler sadece O'nun emriyle mütevazi ve hoşgörülü bakarlar diğerlerine. İman etmenin huzuruyla "Allah'a" kavuştuklarında yaşayacakları memnuniyet ve kazanmış olmanın gücü... İşte Cennet mutluluğu budur. İman etmeyenlere ise bu tuhaf gelir, namaz kılmak ağır gelir, Allah karşısında acze düştüğünü görmek ağır gelir. Oysa O'nun yaratmasından evvel bir hiçlikten geldiğini unutur. Dünyaya gelip beden kalıbına girenlerin pek çoğu Allah'ın huzurunda bir ahit imzaladıklarını unuturlar. Oysa kader dediğimiz şey olan kaçamadığımız son yani "Allah'a dönüş" gerçekleştiğinde bütün yaşamlarını sorgulayacaklar. İşte asıl cehennem odur. Selamlar
  21. Hz. İSA GELECEK Mİ? Tenevvür ve Tanassur’ başlığıyla başladığım yazıyı bu başlıkla sürdürüyorum. Meselenin özü şu soruda: Hz. İsa geri gelecek mi? Hiçbir peygamber geri gelmeyecektir. Peygamberlik, Kur’an’ın açık ifadesiyle bitmiştir. Hz. Muhammed ile noktalanmıştır. Kur’an’ın bu temel kabulünü çeşitli maskeler altında, çeşitli kaypak söylemlerle saf dışı etmek için çeşitli gayretler sergilenmiştir. ‘Biten nebiliktir, resullük bitmemiştir; resul gelebilir, bizim efendi de resuldür.’ diyerek yeni peygamberler türeten bedbahtlara rastlamışızdır. Onlarla uzun uzun mücadelelerimiz olmuştur. Anımsatalım ki, biz o mücadeleleri verirken bugünün ‘hızlı İsacılar’ı sessiz, sedasız keyiflerine bakıyorlardı. Bizim sakalsızlığımızı, bıyıksızlığımızı dillerine dolayarak bizi ‘sünnete aykırılık’la suçlayıp ‘sosyete hocası’ ilan ediyorlardı. Daha birkaç gün önce Ödemiş’te verdiğim bir konferansa çağrılanların bunlara mensup olanları, tertip heyetine şöyle söylemişlerdir: ‘Biz o sosyete hocasını dinlemeyiz...’ Bunlara sormak lazım: Sosyete dediğimiz insanların Allah’ı başka bir Allah mı? Yoksa sizin Tanrınız mı başka bir Tanrı? Daha ilginci, bunların tarîkatinden olmayanların konuştukları yer neresi olursa olsun, dinleyenler toptan ‘sosyete’ oluveriyor. Dinleyenler ‘sosyete’, konuşanlar ‘sosyete hocası’ ... Ödemiş, Hasankale, Biga, Bayburt, Çaykara... fark etmiyor. Ben, böyle bir zihniyeti tarihin ve halkın önünde nasıl adlandıracağımı bilemiyorum! Sakal, bıyık yoksa ve hele Beniisrail uydurmalarına karşı iseniz, bunların lügatinde ‘sünnete aykırı’sınız. Sünnete aykırılık ha! Şu yaptığınızın neye aykırılık olduğunu da söyler misiniz? İSLAM’A İFTİRADIR Hz. Muhammed’in son peygamber olduğu gerçeğini bulandırmak için bir yalan da Hz. İsa gibi muazzez bir peygamber kullanılarak sergilenmiştir. ‘Hz. İsa geri gelecektir’ deniliyor. Biz de yıllardır şunu söylüyoruz: Hz. İsa’nın tekrar geri gelceğini söylemeye kalkanlar Kur’an’a ve İslam’a iftira etmiş olurlar. Kur’an’da asla böyler bir şey yoktur. Bu iddia Hz. Peygamber’den sonraki zamanlarda İslam’ın içine sokulmuş ve bugün dünyanın her tarafında İslam’ı, devri tamamlanmış ilkel bir din olarak itham etmenin aracı halinde kullanılmaktadır. İslam’a sokulan bu Pavlus hurafesini dillerine dolayan Hıristiyan misyonerler, açık veya örtülü biçimde diyorlar ki: ‘Sizin inancınızın içinde Hz. İsa’nın tekrar geleceğine ilişkin kabul var. Siz niye ‘Hz. Muhammed son peygamberdir’ diye ısrar ediyorsunuz? Hz. Muhammed de büyük ve önemli bir insandı. Geldi, İsa Mesih’in gelişine hazırlık olarak bir görev yaptı. Buna saygı duyuyoruz. Fakat bu hazırlama dönemi bitti. Şimdi esas kurtuluşu ve barışı getirecek olan Hz. İsa gelecektir. Bunu sizin dininiz, dini cemaatleriniz de söylüyor. Siz niye buna karşı çıkıyorsunuz? Nitekim dünyanın bugünkü manzarasına bakarsanız bunda şaşılacak bir şey yok. İşte bakın, devri bitmiş İslamiyeti ve Hz. Muhammed’i öne çıkarmada ısrar ettiğiniz içindir ki dünyaya İslam adına kan ve şiddet dışında hiçbir şey veremiyorsunuz. Hiçbir ilerlemede imzanız yok, hiçbir üretimde imzanız yok, hiçbir barışta imzanız yok. Olduğunuz her yerde kan huzursuzluk, şiddet ve kavga var.’ GAK-GUK EDİYORLAR Söyle misiniz, misyonerlerin şu günlerde aralıksız tekrarladıkları şu sözlerle, anılan derginin söyledikleri aynı kapıya çıkmıyor mu? Yoksa yine, malum bahane ile kıvırma yoluna mı gidilecek: ‘Yanlış anlaşıldı, biz onu demek istemedik...’ Yani gak-guk, gak-guk... Bu gak-guk şarkısını yutacak birileri hâlâ var mı?... Burada bir şeyi daha irdelemek lazım. Senelerce ‘nur’ ve ‘tenevvür’ diye velvele koparanlara bu ‘özel sayı’ münasebetiyle sormak gerekiyor. Tenevvür mü, tanassur mu arkadaş? Açık konuş. Tenevvürse, Hz. Muhammed tenevvüre muktedir değil mi? Siz yıllarca, Hz. Muhammed için káinat onun hürmetine yaratıldı, o áhir zaman peygamberidir, varlığın efendisidir, insanın en mükemmel şeklini bulması onun sayesinde olacaktır diye konuşmadınız mı? Şimdi ne oldu da, Hz. Muhammed unutuldu, kilisenin tanıttığı İsa figürü son kurtarıcı olarak Müslümanların önüne çıkarılıyor? Anlaşılan o ki, bugün insanımız misyonerlerin çağırdığı tanassura çağrılır bir duruma getirilmiştir. Anılan dergi kapağı bir tenevvür simgesi değil, bir tanassur simgesidir. SONRADAN UYDURMA Bu ‘özel sayı’yı esefle karşılıyorum. Kur’an’a ve İslam’a aykırı olduğunu söylüyorum. Tövbeyi gerektiren bir günah olduğu kanaatini taşıyorum. Ben bunun Anadolu’yu Hıristiyanlaştırma gayretlerine tarih içinde verilmiş en büyük desteklerden biri olduğunu düşünüyorum. Kınıyorum, protesto ediyorum. Müslümanların da akıllarını başlarına almalarını diliyorum. Tam bu noktada şunu da söylemek gerekiyor: Hz. İsa’nın geri geleceğine ilişkin hadis diye öne çıkarılan sözlerin tümü sonradan uydurulmuştur. Kur’an, Hz. İsa konusuna çeşitli bağlamlarda sayfalarca yer vermiştir. Hz. İsa’nın tekrar geri gelmesi gibi konuda neden sessiz kalsın? Kur’an herhangi bir peygamberin tekrar dünyaya geleceği şeklinde bir fikre asla onay vermez. Hz. Peygamberin de Kur’an’ın onay vermediği bir şeyi söylemesi mümkün değildir. Hz. Peygamber ‘Hz. İsa tekrar geri gelip dünyayı düzeltecektir’ deseydi kendi anlam ve önemini inkár etmiş olurdu. Nitekim bugün Hz. Muhammed’in son peygamber olduğunu kabul etmeyenlerin dayandıkları ve öne çıkardıkları en büyük söylem Hz. İsa’nın tekrar dünyaya geleceği uydurmasıdır. Bu söylem Kur’an’a ve Hz. Muhammed’e açık bir iftira, Müslümanlara açık bir kötülüktür. Yaşar Nuri Öztürk Aynı zamanda diğer değerli aydın din alimlerimizinde konu hakkında görüşleri paraleldir.
  22. Köpekler ve Türkler Giremez -------------------------------------------------------------------------------- Ermeni rock grubunu Sytem Of A Down şarkısında Türkiye’ye ve Atatürk’e büyük hakaretler yağdırıyor.. Grubun konser biletlerinde ise, "Köpekler ve Türkler giremez" yazıyor.. Amerika"da 1993 yılında kurulan Ermeni Heavy Metal grubu System Of A Down, 2005 yılında çıkardığı Hypnotize albümündeki "Holy Mountains (Kutsal Dağlar)" isimli şarkıya klip çekti. Son çekilen klibi izleyen herkes şoke oldu.Grup şu anda internet üzerinde yayınlanana klipte ve konserlerinde Türklere karşı ağza alınmayacak küfür ettikleri için de bazı hayranlarından tepki çekmişti. Klipte sözde Ermeni soykırımı konusu işleniyor. Olay klipte başta Atatürk olmak üzere Enver Paşa, Talat Paşa soykırım mimarları olarak gösteriliyor. Sultan Abdülhamid ve Ermeni teröristler tarafından öldürülen Cemal Paşa için de "killer (katil)" deniliyor. Özellikle Mustafa Kemal Atatürk"ün portresi klipte gözüktüğü zaman fonda "katil", "yalancı" sözleri söyleniyor. TÜRK HAYRANLARI ŞAŞKIN Grubun hayranları, internet sitesinde yayınlanan klibin ardından büyük bir şok yaşarken, bazı hayranları görüntülere inanmak istemedi. Fun Club"ta görüşlerini belirten hayranları grubun başta Atatürk olmak üzere Enver Paşa ve Talat Paşa"ya yaptıkları haraketlere inanmak istemeyerek, "kulaktan dolma bilgi" olarak değerlendirdi. Ayrıca siteye yüzlerce hakaret maili atıldı. ABD"DE PROTESTO KONSERİ Grubun hayranlarının oluşturduğu Fan Club sitelerinde grubun İstanbul"da konser vermesi isteniyor. Grup üyeleri özellikle Türkiye karşıtı şarkıları nedeniyle İstanbul"a gelmeye yanaşmıyorlar. Grup ayrıca 2005 yılında MTV Avrupa"dan "En iyi alternatif müzik" ödülü almış. "System Of A Down"un temmuz ayında Kanada"dan başlayacak olan turnesi ABD"nin çeşitli eyaletlerinde ve Avrupa"da sona erecek. Bu arada grup üyelerinin Washington"daki Türk Büyükelçiliği önünde geçtiğimiz 21-25 Nisan tarihleri arasında 3 gün süren eylemlerde sahneye çıkarak sözde Ermeni soykırımını protesto ettiği de ortaya çıktı. "KÖPEKLER VE TÜRKLER GİREMEZ" Ünlü heavy metal grubu Slayer"ın bir yurtdışı konseri sırasında alt grup olarak sahne alan System Of A Down"un hazırladığı biletlerde, "Köpekler ve Türkler giremez" yazısı büyük tepki çekmişti. Slayer"ın 2004 İstanbul konserinde alt grup olarak Türkiye"ye gelmesi beklenen Systeam Of A Down, Türklerin tepkisinden korkutları için konsere gelmemişti. System Of A Down grubu Serj Tankian (vokal+keyboard) , Daron Malakian (gitar+vokal) ve Shavo Odadjian (bass) ve John Dolmayan"dan oluşuyor. Kadrosu ile 1993 yılında Soil adıyla çalmaya başlayan grup daha sonra 1995"te Daron Malakian"ın bir şiirinden esinlenerek, System Of A Down adını aldı. İŞTE OLAY ŞARKI Holy Mountains (Kutsal Dağlar) Onların akıldan çıkmayan görünüşlerini hissedebiliyor musun? Yalancı, Katil, Şeytan Aras Nehri"ne dön Birinin anlamsız bakışları kendini savaşta hissetti Yalancı, Katil, Şeytan Aras Nehri"ne dön Özgürlük, Özgürlük, Özgürüz, Özgürüz Kutsal dağları duyabiliyor musun? Yalancı, Katil, Şeytan Aras Nehri"ne dön Biri hepsini kana boyayın dedi... öldürün dedi onları Yalancı, Katil, Şeytan Aras Nehri"ne dön Özgürlük, Özgürlük, Özgürüz, Özgürüz Onların hepsi geri döndü Dağın yamacında dinleniyorlar Öğrendik ki sizde hiç gurur yokmuş, katiller, i.neler Aras Nehri"ne dönün Onların hepsi geri döndü Dağın yamacında dinleniyorlar Öğrendik ki sizde hiç Gurur yokmuş, katiller, i.neler Aras Nehri"ne dönün Özgürlük, Özgürlük, Özgürüz, Özgürüz klibin linki aşağıda http://www.youtube.com/p.swf?video_id=tyzsfHXq-c0&eurl
  23. VAZGEÇTIM SENDEN... bu, yazdigim son satirlar sana... artik, ne ismim, ne siirlerim, ne gölgem ,çikmayacak karsina hiç bir yerden... hiç bir sey, beni hatirlatan hiç bir iz kalmayacak ne günden, ne geceden... bir yas gibi siliyorum kendimi gözlerinden... duymayacaksin artik, ne ses ne nefes , ne sarki, ne sitem velhasil hiç bir sey kalmayacak maziden bana ait ne varsa yarali bir güvercin gibi, son bir çirpinisla uçacagim ellerinden ne lodos firtinalarim olacak artik seni rihtimalara sürüyen, ne de, poyrazlarimda aci sogum kalacak iliklerine dek isleyen ... hüzünlü eylüllerimi, kasvetli subatlarimi, kararsiz mayislarimi ve çorak agustoslarimi alip gidiyorum bu tasi topragi, havasi suyu sen olan sehirden.... sokak çocuklarinin kocaman kara gözlerine bakip ta, uzanan avuçlarina biraktigin bozuk para misali verdigin sevgiyi dagit simdi kime istersen derin bir nefes gibi içine çekip sonra biraktigin ben , vaz geçtim senden... hadi simdi git,nereye gidersen camlarda yol gözleyen telasli bir anne gibi merak eden, ve seni senden çok düsünen ben, vaz geçtim senden... gidiyorum, bu havasi, suyu, tasi, topragi sen olan sehirden.... vazgeçtim senden, vazgeçtim senden.... içimden geldi, bugün şiir günüm bu da sana armağan olsun.
  24. yumotem sana bir şiir yolluyorum içimden geldi... BU BİR ŞİİR DEĞİL... bu bir şiir değil, hele sevda şiiri hiç değil. bir daha yazarmıyım? sanmıyorum... sitem mi? değil... artık sitem de etmiyorum. kırılıp kırılıp parçalarımı topluyorum yerlerden ve her seferinde bir kırık kayboluyor yerimde boşluk bırakıyorum kelimelerle örüyorum eksilen yerleri biliyorum bu tamirat sana ağır geliyor yine de susmuyorum , susmayacak kederimin cümleleri, bitip tükenmeyecek bu sinsi ateş, ondan böyle soğumuyor yüreğim, yazıp duruyorum… neden böyle geveze bu kalem ? neden böyle, okşanmaya muhtaç bir öksüz gibi ağlamaklı yazdıklarım ? ben ağlamıyorum… kaskatıyım, hiç bir şey hissetmiyorum, yabanıl bir ot bürüyor o minik çiçeğimin etrafını göz göre göre, hırpalıyorlar, kesiyorlar gün aydınlığınla bağlarını mani olamıyorum. o ölüyor, ben can cekişiyorum… bez bebeği paralanmış bir küçük kız var içimde… ne saklambaç, ne kör ebe, ne evcilik oynamak istemiyor artık… evin en karanlık köşelerine sinip gizlice, sessiz sesiz ağladığını biliyorum… bir şey gelmiyor elimden, onu avutamıyorum... ne masallar anlatıyorum, ne komik hikayeler, ne yapsam yüzünü güldüremiyorum… sıkışıp kaldım bir zindan kapısına, ne içeri girebiliyorum, ne firar edebiliyorum… niye her seferinde kendimi suçlu hissettiriyorlar bana ? ben taşmıyım, duvarmıyım dediğimde, yanlış anlıyorsun, ne alıngansın demiyorlar mı, işte o zaman çıldırıyorum... ah...ben alıngan, huysuz, geçimsiz olaydım eğer hoşgörüme sığınırmıydı bunca dost yıllar yılı ? her sözden bir mana çıkarsaydım, bir küsüm, kırgınım olmaz mıydı genç yaşlı,kadın erkek, çoluk çocuk her bunaldıklarında, yanıma koşarmıydı bilmiyorum ? bir yerlerde bir hata var, cümle alem yanlış mı biliyor beni ben mi kendimi tanımıyorum ? zembereğinden boşalmış akrep gibiyim bu sıralar kendimden korkuyorum kopup gidiyorum yörüngemden geri dönemiyorum… sapla samanı ayırmak gibi basit, çirkinle güzeli ayırmak gibi aşikar, kılavuz istemeyen bir köy yolu gibi dümdüz ve sade iken beklediklerim… ben kötü bir şey demedim ki deyip te ey... vurup kapıyı giden !!! size diyorum... yüz yüze , yan yanalık yok ne teselli, ne ikna, ne gönül almak imkanı yok arada sıvanmayan çatlaklar yürüyor gitgide kırgın gönüllerin duvarlarında şaşkın, öfkeli, çaresiz gözler kalıyor camlarda ardından donup kalıyorum bir tüy gibi hafif, ve bir beton blok gibi ağırdır duygular kolay sanılır ama kolay taşınmazlar sevdim dedimse de, can dedimse de sana, bir izmarit gibi ezilmeyi haketmiyorum... bu bir şiir değil, hele sevda şiiri hiç değil, bir daha yazar mıyım ? tövbe etmiyorum fakat..... sanmıyorum....
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.