Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

Ana ekranınızda anlık bildirimler, rozetler ve daha fazlasıyla tam ekran uygulama.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

sardunyam

Φ Süper Üye
  • Katılım

  • Son Ziyaret

sardunyam tarafından postalanan herşey

  1. hayırdır neyin var? bebeğim bugün ben çok keyifliyim bayram temizliği yaptım, kar yağdı, arabamı zor çalıştırdım, üzerindeki karları temizledim çocukları aldım. Arkadaşım geldi, kahve molası verdik. Şimdi Hüseyin geldi (oda benim evlatlarımdan biri) Silivride Üniversiyeye gidiyor okuldan çıkıp bizi ziyarete gelmiş... hamur kızarttık, ıhlamur kaynattık içtik. Çok mutlu edici bir telefon aldım, kızım şimdi "aşkıııımm baksana bana" şarkısını dinliyor ve göbek atıyor. keyfimi kaçıracak hiç bir şey olmadı şuana kadar Allah'a şükür şimdi seninde keyifli olmanı isteyebilir miyim? Hadi gülümse bakayım... Aşkımmm baksana bana aşkım aşkım ağlarım ama blebleblebleble
  2. Güzel dost Seninle tartışmayı özlemişim sanırım sende özlemişsin ki, tartışmak için birşey buluyorsun. Dünya görüşümüz aydın ve insancıl yanımız değildir bana göre, bu yanımız karakterimizle alakalıdır. Benim dünya görüşünden anladığım siyasi, sosyal, entellektüel bakış açılarımızdır. İnsancıllık ve aydın düşünce her siyasi görüşte, her sosyal bireyde ve her enttellektüel kişide olmayabilir. Kişilikler farklılıkları siyasi görüşlerinden kaynaklandığını sanabilirler bence bu karakterlerle alakalıdır. Aynı dili konuşan insanlardan çok aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilirler diye bir söz var. İşin özü budur. Sonuçta hepimiz Türkçe konuşuyoruz ama pek çoğumuz anlaşamıyoruz ne yazık ki!!! Çünkü beklentilerimiz, takıntılarımız, düşüncelerimiz farklı ve bizler bu farklılıkları tek doğru dünya görüşü kabul ediyoruz ve o yüzden de empati yapamıyoruz. Ve dünyanın en olağan şeyi oluyor yani, kavgalar, atışmalar, ısrar, ikna etme çabaları ile sürtüşmeler meydana geliyor. Sana bir kaç soru sormak istiyorum. İzninle. Bana Güzel dost diye hitap ettiğine göre senin dostunum, yok eğer bunu sempati olsun diye söylüyorsan (ki böyle olduğunu düşünmüyorum) o zaman bende değiştirmemi istediğin, kabullenemediğin şeyler var ve bunlar seni çok rahatsız ediyor? Dünya Barışı hakkında ne düşünüyorsun güzel dost? bunun mümkün olduğuna inanıyor musun? Senin dünya görüşüne yakın olan 10 kişilik bir grubunuz olsa sizler hiç tartışmaz mısınız yani arada farkılılıklar ortaya çıkmaz mı? Farklılıklar çıkınca dostlarını değiştirir misin? Selamlar
  3. çok özletme hakkatten canım teşekkür ederim...
  4. allam çok mu salladım yuksam yaww idare ediver hayal kuruyorum biraz kelebek oldum ben
  5. sardunyam şurada cevap verdi: paula başlık Anı Defteri - Defterleri
    vay beaa sonunda geldinmi bacım hoşgeldin bayramda nereye gideceksin? süle bakalım... bayramdan sonra daha sık görüşeceğiz inşallah seni özledik... sevgiyle kal arkadaşım
  6. Teşekkür ediyorum bu hislerimiz karşılıklı... Fikirlerimiz kimi zaman karşılıklı kimi zaman çok farklı, ben sana ve düşüncelerine saygı duymamış olsaydım bugün birbirimize "güzel dost" diye hitap ediyor olmazdık. Oysa birbirimizden öğrendiklerimiz kazanımdı ve öğreneceklerimiz bitmedi. Benimde sende gördüğüm aydın ve insancıl yanındır beni sana yakın kılan. Oysa dünya görüşleri ile alakalı olsaydı dostluklar sanırım hiç kimse % 100 kendi fikrine uygun dost bulamazdı. Yani kimsenin dostu olmazdı. Birbirimizi anlamamaya çalışırsak kazanacak hiç bir şeyimiz yok ama anlamaya çalışırsak çok daha gelişmiş fikirler çıkacak ortaya. Yeni bilimsel tespiti okumuşsundur insan beyni ulaşacağı en iyi noktaya ulaşmış yani gelişmiş şimdi artık gelişmesi gerekenler çok başka şeyler.
  7. Bir gün trenle seyahat eden birisi tesadüfen son derece huzursuz olan genç bir adamın yanına oturmuş. Bir sure sonra , genç adam , uzak bir hapishaneden henüz çıkmış bir mahkum olduğunu açıklamış. Mahkumiyeti ailesine o kadar utanç vermiş ki , ne ziyaretine gelmişler , ne de bir mektup yollamışlar. Ama fakir oldukları için seyahat edemediklerini , cahil oldukları için mektup yazamadıklarını umuyor ; her şeye rağmen kendisini affetmiş olmalarını hayal ediyormuş. Ailesinin işini kolaylaştırmak için , kendilerine mektup yazıp tren kasabanın eteklerindeki çiftliklerinden geçerken bir işaret koymalarını söylemiş. Ailesi kendisini affetmişse , raylara yakın bir elma ağacına beyaz bir kurdele bağlayacaklarmış. Eğer kendisinin geri dönmesini istemiyorlarsa , hiç bir şey yapmayacaklar , o da trende kalıp Batıya gidecek , belki de bir serseri olacakmış. Tren , kasabasına yaklaşırken heyecanı o kadar artmış ki , pencereden dışarı bakmaya cesaret edemiyormuş. Kompartıman arkadaşı kendisiyle yer değiştirip onun yerine elma ağacına bakacağını söylemiş. Bir dakika sonra elini genç mahkumun koluna koymuş , “ Şuraya bak ” demiş. Göz pınarlarında biriken yaşlarla gözleri parlıyormuş. “ Her şey yolunda , bütün ağaç bembeyaz kurdelalarla bezenmiş ”. O anda bir ömrü zehirleyen tüm acılar , adeta , birden dağılmış , kaybolmuş. "Affetmezseniz sevemezsiniz. Sevgisiz hayat ise anlamsızdır"
  8. ne kadar ucuza yaparsın bakalım. ama dikkat et kelebek kanatları hassas olur pul pul simlerim dökülmesin sonra
  9. sardunyam şurada cevap verdi: paula başlık Anı Defteri - Defterleri
    Aramızdan Biri Daha Gitti Aşk çoğu zaman oyun oldu bana ya saklambaç gibi geldi yada bir yakalamaç gibi bir fanus gibi camın içine aldı üzerinde delik yok ki hava alasın denizde çıktıktan sonra kurulanmamak olmaz üşürsün tek başıma gezdiğim zaman bunun değerini anladım tepenin ucundan yaptığım maketle uçmaya çalıştım senin evini üstten gördüm kus bakışı yol boyunca kuşlar arkadaşlık etti yere inince her şey eskisi gibi oldu beni ansızın bıraktı kuşlar uzanan yardım eli bile yok dost dediklerim bıraktılar beni eski dostluklar ölmüş derlerdi demek doğruymuş bahçemdeki tek dostlarım yere uzunca uzanmış beni bekleyen çimler ilgi ve şefkatin değerini iyi bilirler uçlarını bile kırpmaya kıyamıyor insan iki ağaç arasında kurduğum hamak bulutlar arsında el sallar ay dede domates yedim biraz yüzüme kan gelsin diye ekmek sepetindeki kurumuş ekmekleri kuşlara verdim kediler ise süte talim kedi ile köpek geçinemez derler ikisi de koyun koyuna vermiş kara inat küçük evlerinde uyuyor doğanın kanundan habersiz kedi fareyi yer derler ama burada o kanun geçmez tahta arasının önünde bekler tekir tehlike anında kerimi çağırsın diye aynı kaptan yerler peynirlerini aynı sudan içerler bilmez ki birbirlerine ne yapsınlar insanlardaki yapışık yumurta ikizlerini oynuyorlar sanki aslında birbirlerine tiyatro oynuyorlar bizlerden habersiz derim ya söz gider yazı kalır anlatılanlara kimse inanmaz ama doğa böyle düşman gibi davranıp dost olmak aslında durum öle değil çıkarcı olmuş herkes karga tilki masalına dönmüş dünya insanları eksik taraflardan vurmuşlar boş tankları bile bile savaşa göndermişler insanların öleceğini bildikleri halde dolu sokaklar boşalmaya başlamış herkesin nereye gittiği bilinmez sıra er yada geç bize gelecek o zaman bize ne olur bilmem ama kazanan her zaman kötüler her yerde torpil olur ama burada asla soruyorum kötü kötüye torpil yapsa ne olur ortada bir patlama kırmızılar içinde havai fişek kimse patlama oldu diye üzülmez aksine yeni doğmuş gibi sevinir ama neye bilmez ki aramızdan biri daha gitti diye...
  10. Arayış İnsan hayatı çoğunlukla arayışlarla geçer iyi bir iş iyi bir arkadaş çevresi iyi bir gelecek iyi bir eş gibi Arayışlar böylece sürüp gider birini yakalayınca birini kaybeder ötekine ulaşınca birini çoktan yitirir tam buldum işte bu dediğinde sonrasında istemediği bir sonuçla karşılaşınca yitirilen zamana acır insan Ve arayışlarla elde edilenler hiçbir zaman eşitlenmez sürekli bir arayış içerisinde sürüklenmeye mecbur kalırsın Umut tükenmeyen bir sermaye arayışlarda kullanılan yegane servettir. Umut bitmez bittiği yerde arayış bitmiş ölmüş yada yaşarken ölenlerden olmuşuzdur. Her nedense arayışlar her zaman bir sevgide toplanmış hak edilen hatta hak edildiği halde alınamayan bir sevgi arayışıyla süre gider hayat, ama ufuk geniş ve ülkü ulaşılamayacak kadar uzak değildir. Sevgi kutsal gizemli bir şekle girer sevgideki ilahiyatı bulabilmek ümidiyle birçok güçlük def edilir ve arayışlar devam eder. Arzulananlar alınıp arayışlar sonuçlandığında çekilen acılardan kurtulmak en azından acıları dindirmek üzere yalnızlık seçilir. İşte o an , gönül dağıma kurduğum bağ evine çekilir kendi yaralarıma kendim merhem olmaya çalışır türküler eşliğinde tan yerindeki ela gözlerle beni gözlediğini hisseder her daldığımda beni düşündüğünü hayal eder yaralarımı iyileştirmeye çalışırım. İşte o an tüm acılardan kurtulur yeniden doğar ve koynumda biriktirdiğim tüm ışıltıları serper gök yüzüne saçlarıma yağan yıldızlarla bütünleşir kuşlar kadar özgür olur kırardım esaret zincirlerini Dinen sızılar iyileşen yaralarla ama yara izleri bedenimdeyken dönerim hayata çarklar arasındaki yerimi alır büyük ve acımasız çarklar arasında yıpranmadan ve yok olmadan yaşamaya devam eder mutluluk oyunu oynarım. sahte göz yaşlarının tuzlu sudan başka bir şey olmadığını anladığım anda rüyamın pembeliği bozulur ve uyanırım. Tatlı ama acı veren uykumdan. Elde kalan sermayemle ilahi sevgiyi bulma ümidiyle devam ederim hayata ve arayışlarıma.
  11. Arkada bıraktığın şeyleri düşünme! Şimdiye kadar kazanmış olduklarını, bundan sonra kazanabileceklerini, vazgeçemeyeceklerini, yıllarca koruduklarını, daha yıllarca muhafaza etmek istediklerini... Arkada bıraktığın şeyleri düşünme! Herkesin yaşamak istediği bir kişisel hayatı vardır ve onu yaşayabilmesi için arkada bıraktığı şeyleri düşünmemesi gerekir. Bilmelidir ki o birçok şeyi istediği zaman bütün evren ona yardımcı olur. Herkes yüreğinin sesini dinlemeyi ve yüreğinin diliyle konuşmasını öğrenmek zorundadır. Arkada bıraktığın şeyleri düşünme! Bulduğun ve arkada bıraktığın için seni tedirgin eden aşk önünü kesmesin. Kişisel hayatını gerçekleştirmeni engellemesin. Yeter ki bulduğun ve arkada bıraktığın aşk ''saf madde''den yapılmış olsun. Üzerinden bin yıl geçmiş bile olsa, orada, o biçimde, senin bıraktığın haliyle duruyor olacaktır. Çürümeden, bozulmadan... Ve sen, nasılsa günün birinde oraya döneceksin. Arkada bıraktığın şeyleri düşünme! Korkularını, tedirginliklerini, kafa karışıklıklarını, beni seviyorumlarını, ben onu seviyorumlarını, onunla yaşayabilir miyimlerini... Arkada bıraktığın şeyleri düşünme! İhanet senin beklemediğin bir darbedir. Ama sen, yüreğini tanıyacak olursan, sana baskın yapmayı hiçbir zaman başaramayacaktır. Çünkü onun düşlerini ve arzularını tanıyacaksın ve onları hesaba katacaksın. Hiç kimse kendi yüreğinden kaçamaz. Bu nedenle, en iyisi onun söylediklerini dinlemek. Böylece kendisinden beklemediğin bir darbe indiremeyecektir kesinlikle, sana. Arkada bıraktığın şeyleri düşünme! Kendi yolunda yürü. Başını dik tut. Kendini yenilmiş hissetme. Kişisel hayatını yaşa. Kahramanı, baş rol oyuncusu sensin. Bu senin öykün. sen sadece yaşa. Yüreğinin sesini dinleyerek, yüreğinin diliyle konuşarak yaşa!
  12. AYNANIZ AĞLIYOR MU? Siz insanlar ne tuhafsınız. Olduğunuz başka, olmak istediğiniz başka. Aradığınız başka, bulduğunuzu sandığınız daha başka. Dört bucakta aradığınız huzurun yanı başınızda olduğunu inatla görmek istemeyen garip varlıklar. Bir gün ellerinizi şakaklarına dayayıp karşıma geçseniz... Düşünseniz... Kendi gözlerinizin içine baksanız derin derin. Her şeyin çaresini bulacaksınız. Huzurun, başarının, dostluğun, sadakatin, samimiyetin ta kendisini... Sorun da içinizde, çözüm de... Maskeyi yırtmanın yolu da bu... Bir kalem alıp elinize kendinizi çizseniz yüzünüzü nasıl çizersiniz. Masum çocukluğunuzun kaybolan hüznüyle mi? Ya benim halim?... Sizi her saniye görmek istediğiniz şekille resmetmek zorundayım. En zoru da; olmak istediğinizi anlamakta çekiyorum. Nelerinizi görmüyorum ki... Benden ayrı olduğunuzda yaptıklarınızı bile okuyorum yüzlerinizde. Bazen uyarmak istediğim oluyor sizi, olduğunuz gibi gösteriyorum. "Şimdi kötü görünüyorum" diyorsunuz. Yine de kötü olduğunuzu kabullenmiyorsunuz. Sizin üzdüklerinizi unutup, sizi üzmekten korkarak eski halime çekiniyorum. Az da olsa gözlerinizin içinin güldüğü oluyor. Bazen ilahi bir lütuf gibi samimice gözlerinizin yaşardığında sizi, ne çok seviyorum. Gerçek hayatta yaptıklarınızı romanlarda, hikayelerde, filmlerde bir başkasının yaptığını gördüğünüzde; sanki onları siz yapmamışçasına mağdur olandan yana olup sizi temsil edene kızıyorsunuz. Ne büyük çelişki?. Ben aynalığımdan utanıyorum. Ama siz... Kendinize böyle yabancı olmasanız... Biraz olsun ruhunuzu dinleseniz karşımda. Kendinizi sorgulasanız... İçinizden birinin dediği gibi Suçlarınız yüzünüzde görünseydi biz aynaları satın almazdınız' Yüzünüzde maske var. Yaşlanınca maskeyi bir parça çıkarıyorsunuz. Bu kez de, aynalar yalan söylüyor diye yalancılıkla suçluyorsunuz. Görmeyi bilseniz, görmek isteseniz, her biriniz bir ayna. Ama siyah gözlüklerle gizliyorsunuz gözlerinizi. Cenazelerde ağlamadığınız bilinmesin, dışarıda nereye baktığınız fark edilmesin diye. Merhametin yokluğu, kıskançlığın hakimiyeti belli olmasın diye. Yalan söyleyen dudaklarınızı boyalarla kapatıyor, kirlenen yüzünüzü fondötenlerle kremlerle örtüyorsunuz. İmrenilecek halinizde yok değil. Siz, yanlışlarınızı bana göre çok kısa hayatınızda kolayca taşırken, ben doğruluğu sonsuza yakın taşımak zorundayım. Fanilik bazen, ne güzel diyorum. Bir tırtılın kelebeğe dönüştükten sonraki ömrü, gül bahçesinde de geçse en fazla bir gün.. Sizlerin de atmış, yetmiş, nihayet yüz yıl... Bu süreler içinde yer, içer çoğalır; dilediğiniz gibi yaşarsınız. Her gün üzerime konan karasinekler bile 3 gün yaşar. Oysa ben büyüyemem, çoğalamam. Sekiz bin yıl önce Çatalhöyük'te var olan en eski atam bile sizin elinizde. Rahat bırakmamışsınız... Sizin toprak olma hakkınız var. Biz aynaların kuma dönüşme hakkımız yok nedense?" Ayna böyle söylüyor, kırılgan bir yürekle hayata tutunmaya çalışan insanlar gibi, beyaz duvara ufacık bir çiviyle tutunuyordu. Duvar bir gün "yeter" dedi. Çivinin prangasını çözdü. Ayna yere düştü. Kırıldı. Şimdi ayna bir köşede özellikle geceleri, son ışık da terk edip gittiğinde, sessiz sessiz ağlıyor. Her şeye rağmen kendi doğrularıyla var olmanın mutluluk gözyaşları bir yandan; eğilenlerin, bükülenlerin açması haline yönelik hüzün bulutları diğer yandan. Sahi sizin de aynanız var mı? Aynanız ağlıyor mu?
  13. Aşk Biliyor musun benden bir şeyleri anlatmamı istediler ve ben de seni anlatmaya karar verdim. Bakalım beğenecek misin. Ne olur bana kızsan bile çıkıp gitme hayatımdan. Biliyorsun beni, sensiz olmuyor. Şimdi ise sadece dinle... Herkes bu güne kadar onu anlatmaya çalıştı ama nedense kelimeleri yarı yolda kaza yaptı. Çünkü hep yolun yanlı tarafından başladılar yolculuğa bu düşsel dünyada. Aslında ben de nerden başlayacağımı bilemiyorum ama sanırım en doğrusu şu kelimelerle olur... O hiç beklenmedik bir anda çıkar karşınıza. O kadar ani yakalar ki sizi neye uğradığınızı şaşırısınız. Ne kadar kaçsanız da o sizi kovalar durur. Sonbaharda dökülen bir yaprağın parça parça olmasıdır bazen, elinizden sadece ağlamak gelir onun rüzgarda sürüklenişini izlerken. Bir mucizenin başlangıcı oluverir. Damarlarınızda dolaşan kan gibi hayat verir size en umutsuz anınızda ama belki de sonradan, verdiği canı fazlası ile alır gider uzaklara, karışır karanlığa, bul bulabilirsen... Ama hayatınıza girdi mi bir kere, onsuz olmaz bir daha. Ne kadar acıtsa da batmamaya başlar bir süre sonra. Alışırsınız varlığına,kopamazsınız. Bir bakmışsınız vazgeçilmeziniz olmuş... Ve yanlızlığın ta kendisidir o aynı zamanda da yanlızlığınızı paylaşandır. Nedense onun adı aşktır...
  14. Ama Çocuğun Hasreti İşitiyorum, güneş pek güzel,çay kenarında suyun üzerine doğru sarkan çiçeklerin manzarası pek latifmiş...Ve nazik öten kuşların,havai böceklerin,uçuşu da görülecek şeylerden imiş. İşitiyorum ki,geceleri gökyüzünde gizli ışıklar görünürmüş. Dalgaları göz yaşları gibi hazin olan deniz içinde dahi,beyaz yelkenli gemiler akıp gidermiş. İşitiyorum ki, çiçeklerin renkleri pek latif imiş. Dereler,dağlar, çayırlar, sular,ormanlar ve hususiyle fecir zamanları o kadar güzel, o kadar şirin imişler ki, bu kadar azamet ve ihtişama karşı insan,rabbine secdeler edermiş. Fakat ben, ne o gürültüsünü işitmekte olduğum denizi, ne o rengin çiçekleri, ne gökyüzünü, ne güneşi, ne o güzel meyveleri, ne kuşları, ne aydınlığı göremediğimden dolayı müteessir değilim. Hayır Allah’ım , hayır! Şu fani alemin güzelliklerinden hiçbirini arzu etmem. İlla!!. Heyhat..!. Anacığımı göreydim..!
  15. sardunyam şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Anı Defteri - Defterleri
    Anka Kuşu Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacı'nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş... Kuşlar Simurg'a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg'u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg'un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg'un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler. Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. Yorulanlar ve düşenler olmuş. Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp; papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş(oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış); Kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış; baykuş yıkıntılarını özlemiş, balıkçıl kuşu bataklığını. Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış. Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi "yokoluş"ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf Dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış. Simurg'un yuvasını bulunca ögrenmişler ki; "SİMURG ANKA - Otuz Kuş" demekmiş. Onların hepsi Simurg'muş. Her biri de Simurg'muş. Simurg Anka'yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yokoluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız. Şimdi kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır...
  16. Acılara Ben Kefilim Gözlerinin hasretinde yüregim bosluklarda sesini arıyor...Yankılansa sesin odama ve gözlerin geceme yıldız misali düşse yeter bana..Baska bir sey istemiyorum....Bir tek gülüsün tüm acılarıma iyi gelecek kadar güzel..Ve seninle yasayacagımız güzel günler tüm hayatıma bedel..Bos duvarlara ismini söylüyorum ve seni yıldızlara soruyorum acaba neler yaptı diye...Vurulmusum sana ,gözlerine yanıyorum bir alev topu giibi..Hasretin sanki volkan gibi kösebaslarinda patlıyor..Sensiz düsüncelere dalsam her fikrim kör kursunlara ispat ediyor...Gözlerinden mahrum gecelerim katrana boyanıyor ...Ucurtmalarimi senden haber alır mi diye omuzlarımdan kaldırdım..Yüregimi göcmen kuslarla sana yolladim..Bos gelmeyeceklerdi biliyorum...Yüregini ve gözlerini bırakacaklardı avuclarıma... Acıların yarınlarda müjde kokan ciceklerdi..Düsünsene karların altındaki citlenbikleri...Aylarca toprakla kar arasında kalırlar..Ama içlerinde hicbir zaman umutsuzluguna yenilmezler.Yaprakları hazani andırsa da icindeki umutlarını sererler dudaklarına..Bahar oldu mu nazlı bir gelin gibi günesin koynuna girerler.. Tüm umutlarını günesle sevda kokan yüreklere sererler...Aynı o misal sende hicbirseye yenilmeyeceksin..Yarınlarını bahar addedip icindeki sevgi yapraklarını yüregime sunacaksin..Her yapragıda ölümüne sevdanin naif durusunu, yalnızlıga karsi dik baslılıgını ve acılara karsı metanetini görecegim..Gördükce sımsıkı saracagım seni..Bırakmayacagim seni acıların kollarına ...Bu kadar kolay pes etmeyecektik fani yaralarımıza...İyilesmesi yılları sürecek acılarına ben her gün nefesimle merhem olacagim..Yavas yavas iyileseceksin...her güneste sana umutları bırakacagim ve gözlerin dünden daha iyi parlıyorsa o zaman daha cok saracagim iyilesmen icin...Tüm acılarina ben kefilim..Yeter ki sen mutluluklara gülümse.
  17. Ben Seni Görmeden Sevdim Ben seni görmeden sevdim Yorgun gecelerde titreyen bir yetim bir öksüz yüreğimde sevdim seni Ey gönül bahçemde büyüttüğüm nazlı çiçek Ey sevdamın adı, aşkın gerçek anlamı Bu hasret, bu gurbet söyle, söyle ne zaman bitecek Ben seni görmeden sevdim. Yolunu gözledim her gece her sabah Ellerimde güller, güller ki kokunu aldığım, kokunu alıp yandığım yanıp yanıp ağladığım. Ben seni görmeden sevdim Gözlerini gözlerime değdir, ellerini ellerime Sevmeyi senden öğrendim ilkin, sevilmesi gereken her şeyi senden Sevgi seninle mana buldu, buz çöllerini seninle aşdım Ben seni görmeden sevdim Seninle yasamak seninle ölmek, Ama en çok seni görmek istedim... Ben seni görmeden sevdim, konunu aldım güllerde, Ben seni görmeden sevdim, adini andım yürekte Adını hala bilmesem de Sevgili Sevgili en Sevgili Berk Korkmaz
  18. Durulsana Dalları bastı kiraz Yolları kesti kiraz Durulsana deli gönül Durulsana. Etin ne budun ne Üstüste çekilmiş fotoğraflara döndün zorun ne. Çırpına çırpına akıp gidersin Elbet bu gidişten bir gün bıkarsın Kirimi pasımı yuyup yıkarsın Eller kurumadan, Kollar çürümeden Durulsana deli gönül durulsana. Bedri Rahmi Eyüpoğlu
  19. konyaklı neskafemi nereye bıraktın bacım, vestiyerden asanı alda gel birazda sarayburnunda çaka satalım. poyrazlı sabahla beraber nefesimizin sıcak buharı karışırken havaya, biz senle sıcak bir çay, taze simit ve krem peynirle kahvaltı yapalım. sonra vapurları seyredelim boğazda, üşüsekte aldırmayalım. son kez bakarmış gibi sevgiliye, bakalım İstanbul'a da öyle... sonra gel bir türkü mırıldanalım Tanrıdan diledim... bu kadar dilek aman aman... bu kadar dilek... bana kısmet değil, dizinde yatmak aman aman... dizinde yatmak... sonra martılar eşlik ederler belki bize gözyaşının tuzu karışırken denize ve bir kez daha boşveeeerrr diyelim, yine gülüp geçelim kendi halimize... kanatlarımı havalandırdım, paslanmışlar sahiden, kuru temizlemeci temizlerim ama dedi pahalıya patlar size... varsın olsun dedim pahalıya patlasın... öyle değil mi hayatın kendisi pahalı...
  20. Sevgili güzel dost bu ayet ile benim söylediğim sözü nasıl karşı karşıya getiriyorsun dost edinmek başka birşey saygı göstermek başka birşey. Biz sadece dostlarımıza değil dost olmadıklarımızada ve onların anenelerine de, kendi değerlerine de saygı göstermek mecburiyetindeyiz. Bu o fikri benimsemek zorundasınız demek değil ki, saygı diyorum anlatamıyormuyum? Şimdi peygambere saygı duymuyorsunuz, söylemlerini benimsemiyorsunuz ben bunu anlayabiliyorum da, siz sevdiğime ve sevgime saygı duymakta neden bu kadar zorlanıyorsunuz? Sevgili by x man kendine ve inandığına güvenmek meselesi değil ki bu, bir kısım insanların opera ya da adına ne derseniz işte, öyle bir gösteride canları öyle istiyor diye milyonlarca insanın inandığı ve benimsediği, sevgi ile bağlandığı kişileri ve onlara bağlı olanları incitici gösteriler yapmasının kime ne faydası var. İnsanların özgürlükleri ve karşılıklı demokratik iletişimleri için saygı ve hoşgörüyü bir kenara bırakarısak bunun ardından hiç kimsenin hoşuna gitmeyecek gerilimler gelebilir. Benim peygamberime hakaret edilmesi ya da başkalarının inandığı kişileri eleştirmeleri onların değerinden hiç bir şey kaybettirmez. Benim inancımıda zayıflatmaz. Bakın bu forumda bile istediğimiz gibi yazamıyoruz birbirimize karşı hakaret içeren sözler kullandığımızda uyarı alıyoruz ya da uzaklaştırılıyoruz. Demek ki her şeyin bir kuralı var. Kimse canı öyle yapmak istiyor diye kalkıp burada uygunsuz yazılar yazamaz. En basiti bir internet ortamının bile kendi saygı kuralları var. Sizin söylediklerinizi beğenmiyorum diye sizinle alay edemem, sizde benimle alay edemezsiniz. Öyle değil mi? Selamlar
  21. çok tatlısın canım teşekkür ederim keyfimi kaçıracaktı az kalsın birileri siz geldiniz kaçmadı. Meleklerim benim. salsa mı dedin offf ne yinirdi beaa canım biraz öyle oluyor şimdi ben varım sen yoksun, az sonra gidicem sen geliceksin. bende seni özledim en kısa zamanda görüşeceğiz meleğim. meleklerim
  22. sayın onur ilk başta siz kişiselleştirdiniz, "sen öyle istiyorsun diyemi" diyerek. ben kendi fikrimi yazıyorum. sizin hoşunuza gitmeyebilir bugüne kadar yazılarımda hep birşeyler patlatıyorsam neden bana cevap verme gereği duyuyorsunuz. Ben özgürlüğün toplumlar arasında gerginlik yaratacak türde hassas konuların keyfi sanatsal oyunlarda olmaması gerektiğini düşünüyorum. Sanat gerçekçidir ve öyle olmalıdır peygamberlerin başının kesilmesi birilerinin hoşuna gidiyor diye birileri bunu görmek istiyor diye böyle bir rezaleti gösteremezler. Özgürlük keyfi hareket etmek demek değildir. Toplumların ahlaki, insani, vicdani, hukuki kuralları vardır ben bunları tanımıyorum diyemezsiniz. İnsanlar vahşi hayvanlar gibi her istediğini yapma hakkına sahip değildir. Bireysel olarak toplumu rahatsız edici şeyler yapmadığınız sürece kendi özel hayatınız size ait onu istediğiniz gibi yaşarsınız. Ama keyfi isteklerinize özgürlük diyerek dinime, inandığıma, peygamberime hakaret edemezsiniz. Ben böyle düşünüyorum siz bundan rahatsız oluyorsunuz, ben böyle istiyorum diye değişmez zaten hiç birşey ama anlayamadığım bu meseleden neden bu kadar rahatsız olduğunuz ve sanıyorum la boheme arkadaşında çok mutlu oluyor? Hislerine tercuman oluyorsun galiba. Ne garip bu gibi meselelerde ben fikrimi belirtiyorum sonra bir kaç kişi bir olup bana olan kişisel tutumlarını açıkça sergiliyorlar. Sanırım bir kaç kişinin damarına basıyorum. Hayatında değer verdiği hiç bir şeyi olmayanlar başkalarının değerini anlayamaz ve saygı gösteremezler. Ve ben söyldiğiniz sözlerin hiç birine katılmıyorum. ayrıca fikirlerin savunucusu olmak demek birazda o fikre hizmet etmek demektir. Ancak hizmetkar başka birşeydir.
  23. çok teşekkür ederim sedat... iyiki varsın
  24. bu da bir kendini tatmin yöntemidir kanımca. Utopik bir resim. Müslümanlardan ve bizlerin değerlerinden nasıl nefret duyduklarını ve neler hayal ettiklerinin resmidir. Ancak hayaller kursakta kalır bazen...
  25. arkadaşım, kendin söylüyorsun işte "bana kalırsa diyorum" yani fikrimi söylüyorum. Özgürlükten atıp tutuyorken sıra benim fikrimi belirtmeme gelince neden duruyorsunuz. Her yazımda bişey patlatıyormuyum? İşte 2006 yılının espirisi budur. tebrikler. diyafram diyorum hani bazen ordan konuşur bazı insanlar, içses denir hatta, hani diyorum ordan mı birisi yönlendiriyor sizi. Operanın sahnelenmesine karşıyım, itirazın mı var... Karşı olma hakkınada sahibim, izlememe hakkınada, hatta bunu burada yazma özgürlüğümde var. Ama korkmayın benim yazımı okuyupta Almanya'da bu operaya gitmekten cayanlar olmaz. Neden illaki kişiselleşiyor tartışmanız, söyleyecek söz bulamadığınızda meseleyi neden bireyselleştiriyorsunuz? ben karşı olduğumu söylüyorum, sizde olmadığınızı söylersiniz gerekçelerinizi söylersiniz. Hani bu yüzden kellemimi keseceksiniz demiştim ya, anlamayacağınızı biliyordum söyleyim: özgürlük bu ya, hoşunuza gitmeyen şeyler söyledim bir opera düzenlersiniz orada benim kellemin kesilmesi sahnesi oynarsınız... Özgürüz ya nasıl olsa... Seni kandırmak mı, mümkün değil... ben hep kendimi kandırırım sen bakma bana...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Tarayıcı push bildirimlerini yapılandırın

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.