Ali Sirmen
AKP’nin İstanbul Milletvekili Egemen Bağış’ın AB Başmüzakereciliğine getirilip, Devlet Bakanı da olması, doğrusu pek fazla kişinin dikkatini çekmedi.
Bu ilgisizlikte, Ergenekon Soruşturması ve de Filistin olaylarının etkisi olmuştur kuşkusuz.
Ama kim ne derse desin, ayrıca Türk kamuoyunun AKP’nin AB oyununun, AB’nin de AKP oyununun farkına varmış olması ilgisizliğin en önemli etkeni.
Aslında, Başbakan’ın Brüksel’dan Türkiye’ye dönmesinde havai fişeklerle kutlanan “Avrupa’ya giriş sürecinin başlangıcı!” kabul edilen Aralık 2004’te de AB bize bugünkü kadar uzaktı. 17 Aralık 2004 belgesinde imzası bulunan tarafların ikisi de, AB ve Türkiye, metnin bu işin olmazlığını açık bir biçimde ilan ettiğini gayet iyi bilmekteydiler.
Yine de sonuçtan her iki taraf da, son derecede memnundu. Tayyip Bey memnundu çünkü istediğini elde etmişti.. istediği tam üyelik değil, müzakere süreciydi. Onu da almıştı.
AB son derece memnundu; çünkü istediği, Türkiye’ye tam üyelik vermeden onu kendi çıkarlarına bağlamak, ona Kıbrıs’ta ve diğer konularda istediğini yaptırmaktı, sonu tam üyeliğe varmayan müzakere süreci bir amaca varmanın en elverişli yoluydu.
***
Gel zaman git zaman, Tayyip Bey’in ve de AKP’sinin gerçek yüzü gittikçe ortaya çıkmaya, bunların Türkiye ile ilgili gerçek niyetleri belli olmaya başlayıp, gündemin ön sıralardaki maddeler değişmeye koyulunca, AB konusu da gerçek yerini aldı. Bu durum Türkiye’deki Avsalaklar (yani Avro salaklar) ve Türkiye’ye dayatmalarının hepsini henüz yaşama geçirememiş olan AB tarafından Türkiye’nin “reform sürecini” gevşetmesi olarak algılandı.
Burada reform süreci üzerinde durmak istiyorum biraz. Reform sürecinin ne olduğunu merak edenlere tavsiyem, bu dört yıl içinde AKP’nin Türkiye’de laiklik karşıtlığının odağı olduğu yolundaki Anayasa Mahkemesi kararını okumalarıdır.
Gerçekler ortaya çıkmaya başlayıp,Tayyip Bey de, dikkatleri içerdeki sivil darbeden bir kez daha başka yere çekmeye niyetlenince, ikinci “sıkı müzakere” dönemi başladı.Yeni “avunma dönemi” için başka bir müzakereci bulundu: Egemen Bağış.
***
Yeni Başmüzakereci bu koltuğa oturur oturmaz, münasebetsizlik şaheseri bir açıklama yaparak “AB bizim için bir diyetisyen gibi; hepimiz sağlıklı olmak, zayıflamak isteriz ve bunun gerekliliğini biliriz, ama bunu bazen kendi irademizle yapmak zor olur” buyurdu.
Fevkalade hünerli bir Başmüzakereci biçemiyle, Egemen Bağış demek istiyor ki, “Ey ahali, ey Türk halkı, sağlıklı yaşamamız için bazı kurallara uymak zorundayız. Ama bizim gibiler bunu her zaman kendi iradeleriyle yapamazlar, onun için bir uzmandan yardım alırlar, o bize sağlıklı yaşam koşullarını öğretir ve uymamızı sağlar.”
Bu tümcenin kısaca özeti şudur: “Biz adam olmayız, AB bizi adam edecek.”
Bu açıklamayı görünce ne kadar isabetli bir Başmüzakereci seçtiğimizi de anlamış olduk herhalde...
Sevgili Okurlar, “Biz kendi başımıza adam olmayız, AB bizi adam edecek” diyebilen bir zihniyetin Türkiye tarafından Başmüzakereci olmasının anlamını herhalde hepimiz gayet iyi kavrıyoruz.
Şimdi “Zaten müzakereler, uyulacak kriterlerin sıralanmasından başka bir şey değil.. aslında gerçek müzakereler yok” zihniyetinden hareket edersek bir sonuca varamayız. Türkiye ile AB arasında diğer üyelik sürecindeki ülkelerle olmayan müzakere konuları da var. Ve bunlarda Başmüzakereci de, “Biz kendimiz adam olmayız.. AB eder” diyen Egemen Bağış. Ört ki, ölem!
Size bu gözle bakan bu “egemen”i sakın “bağışla”mayın e mi!
27.01.2009 Cumhuriyet
- Daha fazla oku...
- 1 yorum
- 662 görüntü