sardunyam tarafından postalanan herşey
-
Sevdiğim ve Seçtiğim Şiirler
Hayatımın Şiiri sussam şiir olur sesim kanasam acıyı duyar yüreğin ve ben sana gül kokulu mektuplar yazarım dört duvar arasından dört duvar arasında hüzün silinip gidiyor sisli zemheri günlerinde yüzün ve ben sana işkence günlerim anısına kurumuş karanfiller yolluyorum gönül dolusu bizler yitik kentlerin çocuklarıydık onlar aşağı mahallenin zengin p*çleri aramızdan sen geçerdin paylaşamadığımız iki şeyden biriydin diğeri topumuz çoğul anlamlar katardın ismimize ve kimliğimize kalabalık duygular yaşatırdın bizlere yüreğimiz kabarık hala biz sana aşık sana aidiz Nazar yoksa yitirdiğimiz yalan mıydı seni yoksa sen mi geldin apansız bize çoğul anlamlar katardın sevmelerle gitmelerin çelişkisini birde seni katardık oyunlarımıza düşlerimize katardık seni seni oynardık hayat denen oyunda ama bizler figürandık sadece bu kanlı karanlık gecelerde kirli ve isli günlerde biz çoktandır oynamıyorduk sahi bir seni bölüşemezdik nazar değer diye bir seni söylemezdik birbirimize oysa yediğimiz lokma içtiğimiz su yattığımız yatak birdi bir sen ayrıydın bir sen ayırırdın bizi yoksa sen mi geldin öyle birdenbire öyle düşlerimizi aralayarak kanayan yanlarımıza merhem olarak yoksa sen mi geldin nazar kimimiz yolcu kimimiz hancı iken bu yitik kentte sen neciydin nazar neredeydin ne kadar vardın biz bunu hiç bilemedik ve de bilemeyeceğiz ne tufanlar atlatmıştık benim tabirimle ne badireler bir seni atlatamadık bir seni unutamadık nazar mayıstı kara günlerdi yine çoğumuzun şimdi hatırlamak istemediği günlerden biriydi seni yitirişimizin öyküsü yazılıyordu kara kaplı kitaplara bu kitapları sonra ne yaptılar bilmiyorum ama seni hala unutmadık bundan eminim nazar’ım... Ali Sevinç
-
hayatı en iyi ne anlatır?
Başucumda Müzik, Kürşat Başar Bazen kendimizi bir hayalin içinde sanırız ama aslında yaşadıklarımız gerçektir. Bazen de herşeyi gerçek sanırken aslında yalnızca hayal gördüğümüzün farkına varmayız. Bu kitapta yazılanların hepsi gerçektir. Ama aynı zamanda hepsi yalandır. Çünkü onu ben yazdım. Hatırlamak güzeldir derler. Hayır, değildir. Anılar bir an için bizi gülümsetse bile hemen sonra elimizi uzatıp tutmaya çalıştığımızda silinip giderler ve ne yaparsak yapalım ancak acı verirler. Siz ne isterseniz düşünün, ben yalanları severim. Hayalleri, düşleri, kimseye zararı olmayan yalanları... İnsan işte böyle bir evin içinde oturup bunca yıldan sonra yalnız gerçekleri düşünse ancak hayatının neden bu denli uzun olduğuna şaşabilir... Canı sıkılır. Hem kim bu hayatın bir rüya değil de gerçek olduğunu söyleyebilir ki? Bazı şeyler unutulmaz. Yanınızdayken bile özlediğiniz, yanınızdayken bile hatırladığınız biri gibi... Ve gerçekten de bazı rastlantılar alınyazısından, hayatın bize beklenmedik bir hediyesinden başka ne olabilir? Peki ama en azından bir yerde oturup, oynadığınız rolü değiştirebilir misiniz? Bu yalnızca cesaretle mi ilgili? Yoksa rastlantıları yönlendirdiğinizi sanırken aslında onlar mı belirliyor rolünüzü? Bu dünya üzerinde sağlam sandığımız hiçbirşey olamayacağını, hayatın hepimizden güçlü döngüsünün içinde savrulup gittiğimizi ve günün birinde farkında bile olmadan o döngünün dışına fırlatılacağımızı düşünüp vazgeçtim. Belki de insanları bir türlü anlamayışımızın, günün birinde en beklenmedik biçimde bizi şaşırtmalarının nedeni, hep bir bütün olarak bize verdikleri görüntüyle yetinip farklı parçalardan oluştuklarını unutmamızdır. Zaten aşk da yaramazlıktan başka nedir ki? (Fuat) Evet sözcükler güçlüdür. Ve eğer kadınların kalbine giden bir yol varsa, inanın bana sözcüklerden geçer. Çünkü biliyor musunuz, insanın neler yaşadığı çok önemli değildir. Önemli olan ne hissettiğidir. Ne olursa olsun hayatını durdurma! Durup hayata bakmaya başladığın zaman yaşamak zordur. Ben o gün anladım ki, iki insanın bedenleri birbirine değdiği zaman ya hemen tutuşan ve sonra sönen saman alevi gibi geçici bir zevk verir ya da ikinizin arasında hiç anlayamayacağınız sonsuz bir bağ kurulur. Sanki bir başkasına, bir yabancıya içinize girmesi, kimsenin gözle görüp elle tutamadığı cisimleşmemiş benliğinize dokunması, orada pervasızca gezip dolaşması için elinizde olmadan izin vermiş olursunuz. Sanki ne sizin ne de bir başkasının asla bilmediği incecik bir aralıktan geçip o gizli bahçeye girersiniz. Hayatta insanın başına gelebilecek en kötü şey, doğruları bilip yanlışları seçmek istemesi midir? Bu dar sokaklarda yürümeyi, eski evlerin pencerelerinde oturan yaşlı kadınlarla selamlaşmayı, balıkçıların pırıl pırıl tezgahlara doldurdukları lüferlerin, uskumruların arkasındaki o neşeli bağırışlarını, geç kalınca evin içinde dört dönmeye, sanki bir aşığın gelmesini bekler gibi pencerelere gidip gelmeye başladığım simitçinin akşamüstü seslenişini, beni uykumun arasında yoklayan anneannemin sesi gibi yakından gelen sabah ezanını, bütün bir gün oturduğunuz yerden yalnızca ışığın değişmesiyle her an yeni bir resme benzeyen manzaraya bakmanın verdiği hayreti, kıyıda oturduğumuz yaz akşamları neredeyse el uzatsak dokunacağımız kadar yakından geçen ve kimbilir nerelere giden o dev gemileri, sessizliğin içinde birdenbire başlayan ve birbirlerine gizemli bir dilde neler anlattıklarını asla bilemeyeceğimiz martıları, ayaklarımızı suya uzatıp oturduğumuz zaman çılgınca akıp giden denizi, bana hayatın ne olursa olsun benzersiz, akıl almaz bir mutluluk olduğunu söyleyen bütün bu görüntüleri, sesleri, kokuları başka hiçbir yerde bulamadım. Peki ama neden? Yalnızca böyle olması gerektiği için mi? Yalnızca başkaları üzülmesin diye mi? Bütün evlilikler mutlu ya da mutsuz sürüp gitmek zorunda olduğu için mi? Yoksa yıkılan şeylerin yerine yenilerini kurmaktan korktuğumuz ve günün birinde pişmanlık duyacağımızı sandığımız için mi? Hayatla tek başına başedemeyeceğimizi düşündüğümüzden mi yoksa? Birdenbire anladım ki, asıl hayal budur ve gerçekleşmesi imkansızdır. Ama ne yazık ki insan ve mutluluğu dünyaya aynı yerde ve aynı anda gelmiyor. İskelede pavurya satıyorlardı. Kalabalığın içinde yürürken İstanbul’u yeniden içime çektim, bütün bu birbirine karışmış kokular, sesler, itiş kakış, gökyüzüne vuran bu kızıllık, denizin üstündeki bakır titreşimleri... Anılar da yıldızlar gibi... Onlara bakarken nasıl aslında çok eski bir görüntülerini görüyorsak tıpkı öyle... Anılar da uzak yıldızlar gibi zamanın bir yerindeki görüntüyü ancak şimdi yollayabiliyor bize... Ben dokunmanın, bir başkasının tenindeki kokunun, dudaklarındaki şehvetin, kulağa gizlice fısıldanan sözlerin, erkekle kadının kendi benliklerinden ayrılarak ikisinden farklı yeni bir ruh haline gelmesini onunla öğrendim. ... sözcükler eskidir, yıpranmıştır, kirlidir. "İnsan bir düşü sevebilir mi?" diye sordu. "Evet", dedim hiç düşünmeden, "bence zaten en çok onu sevebilir, bir düşü..." Ne garip... Birini anlatmak için, birini tanımlamak için, birinin kim olduğunu çizebilmek için sözcükleri kullanıyoruz. Oysa onları asıl oluşturan şeyin sözcüklerle anlatılması imkansız anlar olduğunu bilmiyoruz. Yazık ki insan, hayatın, hızla ileriye sarılan bir görüntüler kuşağı, bir an sonra geriye bir kez daha bakmasına bile izin vermeden bitebilecek bir oyun olduğunu, ona verilmiş bu bilinmez zaman parçasında karşısına çıkan rastlantıların içinde onu en çok mutlu edenleri bulduğu an geriye kalan herşeyi boşvermek gerektiğini bilse de, yapamıyor. Dedim ya hayat işaretler verir diye... Ama okuyabilirseniz... Belki de bu rastlantılar, bu deniz kıyıları, bu bahçeler, bu sessizlikler, bu akşam alacası, bu gökyüzü yalnız kalmasın diye aydınlatan yıldızlar bize bir şey anlatmaya çalışıyordu. Hayatı oluşturan, bizi güçlü, huzurlu, mutlu kılan bir bütünlük var mı gerçekten? Eğer varsa ben onu hiçbir zaman bulamadım. Hepimiz fırtınaların içinde korku ve heyecanla yolculuk etmeyi severiz ama eğer sonunda bir limana sığınabileceimizi biliyorsak... Ve biliyorum ki hayat hep dağılır. Biz onu ne kadar bir düzen içine sokmaya çalışsak, kendimize göre yeniden oluşturmayı denesek de... ...oldum olası gerçekleri sevmedim. Hayatın gerçeği. Başkalarının gerçeği. Ama benim değil. Hem zaten anılar neye yarar ki? Yaşanmış şeylerin artık bittiğini, bir daha yaşanmayacağını, zamanın bir yerinde, ulaşılmaz bir parçasında kaldığını anlamaya mı? Ah, hayır, biliyorum, o makinayı yapamadılar...
-
Molla ’muta’ya teşvik ediyor
Şimdi bize net bir cevap verirmisiniz sayın Aslan? Muta'yı tasvip ediyormusunuz?
-
Erlerimiz savaşıyor, subaylarımız nerede?
Ya gerçekten insan ne diyeceğini bilemiyor... Öyle bir zihniyet ile karşı karşıyayız ki ne anlatsan anlamayacaklar... Emin Çölaşan ustanın emeğine ve aklına sağlık, ahlakına aykıca sağlık... Fitne fücür mekanızmasının dişlileri yine bulacaklar bir fesatlık... İyide gerçekler ortadayken insanda biraz olsun insaf olsa ne söyleyeceğini iki kere düşünür... Nerede Subaylar? Evet orada tabutun içindeler sayıları erlerin sayılarından azmı geldi acaba? Bundandamı rahatsız oluyorlar? Evet Rütbeliler TSK mensubu yani laik, demokratik Türkiye'nin koruyucuları erler başka birşeyimi temsil ediyor? Bu nasıl bir ard niyettir, nereye el atsalar orayı bulandırıyorlar... Tıpkı kendi beyinleri gibi...
-
Yazarlar... Çeşitlemeler...
Güzel katkından ötürü ben teşekkür ederim Nihat Genç'e bende güvenirim... SkyTürk'te ki programını izlemenizi tavsiye ederim... Kis Ikindisinin Evinde, Kursat Basar Disarda Kötülük Vardi Pencerelerden disari bakmak kötülüktü. Disarda kötülük vardi. Zaman - neresinde oldugumu hiç belirleyemedigim zaman - ama gökyüzü dünyamiza dahil degildir. Iste zaman böyle birseydi, hayatin düsmaniydi, ölümdü. Ama sevmenin de sürüp giden birsey olmadigini bilmiyordum. Keske bilmeseydim, bir yalanla yasayabilseydim, bu yalan benim varolusum olsaydi. Hem ölüm yeni birsey degildi ki, insanlar kadar korkutucu degildi ki... oysa son kibritim bu benim. Kis Ikindisinin Evinde Cehennemin, kisinin çirilçiplak yalnizligi oldugunu yeni anliyorum. "Tanri olmak istemiyorum artik!" Ask sihirli bir yolculuktu, yalnizca bir kez yapilacak bir yolculuk, geri dönülmeyen bir yolculuk. Ve sonraki tüm asklar o ilk coskunun yeniden hatirlanmasi, yeniden yasanmaya çalisilmasindan baska birsey degil. Simdi hayal meyal hatirliyorum: Tüm baharlar o günlerin acisiyla canli kaliyor ve yasam o güzel günlerin acili tortusu... Simdi yeniden arkama baksam incecik, görülüp yiten karaltilar belirecek. Ama geri dönmeyecegim, dönsem yitecekler. f a k a t n e d e n s e n y o k s u n ? sonsuza dek yasayacagim çünkü ölümüm ben Cem'in Günlüğünden Böylesi geç kalmasaydik, sönmekte olan atesin korlarina birkaç odun daha atsaydik, içimizde yükselen o kipirti özgür kalabilseydi - artik neye yarar - yüzlerimizi içimize degil birbirimize dönseydik böyle olmazdi. "Bu yaz birini sevdim ama yanimda yoktu." demisti Selin. Kimse sevdigine dokunamadi. Simdi uzagiz birbirimizden. "Ölümün ardindan yürüyoruz" zaman geçip gitti ellerimizin arasindan, çocukluk günleri bitti, bu, özgürlügün basladigi degil, korunagin yikildigi gün. Kül ve bakir. Bütün gündoguslarinda yitirilecek, bir daha hiç görülmeyecek bir sevgiliye, ama tüm gerçek asklar gibi tek basina sevilmis bir sevgiliye, bütün gündoguslarinda bakip da söyledigim bu! Nevit'in Yazdıkları Yazi makinamin yaninda duran saati ileri geri alarak ayarliyorum öykünün kurulusunu. Yuvarlak, beyaz kadrandaki zamani tüketmenin imkansiz oldugunu, bu tuhaf çeliskiyi uzundur biliyorum. Kisi yasamini ve kendini yine kendiyle paylasacak denli çogul degil ama. tüm bu yenilenmelerde, degismelerde büyülü birsey varsa: susuyoruz. Varolusumuzun, gerçekligimizin en belirgin özelligi bu. Elfe’ye bakiyorum. Birseylerin çoktan degistigini, asklarin, dostluklarin, durulmaz bir coskuyla birbirimizi çagirdigimiz aksamüstlerinin bittigini, artik kimi zaman o anlasilmaz yürek burkuntulariyla, gözyaslariyla animsanacak birer düsgünü gibi saydamlastigini, simdi dingin bir aciyla tüm bunlari günlük islerin bitimlerinde anlik bir gögüsgeçirmeyle unutacagimizi - söylenmeksizin - bilmezden geliyor. - birbirimize dokunarak, çünkü tenlerin iletisi olmadan insan iliskisi hep eksik kaliyor - hiç konusmadan, çünkü dagilan, bizi birbirimizden koparip uzaklara atan zamani baska nasil hissedebiliriz? "Her geçen yil sevdigimiz birini ardimizda birakiyoruz, bir daha karsilasmamacasina..." Bütün ölümlerin anlamsizligi, çaresizligi, zavalliligimiz, diye düsünmüstüm. Bir Ateş Sarayında Yine de bekleyisler olmali, yoksa bu soguk gölün yüzüne yansiyan agaçlara bakip, bir sonbahar yapragina bakip, onu bir baska seyle, onu bir baskasiyla, sonra bir baskasiyla sürekli anlamlandirmak imkansiz olurdu. Yasam, kafamiza sokulan o saçma sapan düsünce tuglalarindan, gözü kapali yargilardan, sürekli aci veren kisitlamalardan çok daha öte, çok daha güçlü anlamlar tasiyor, bilemiyorum, bunlari bir baskasina anlatabilecegimi sanmiyorum, tam bunlari anlatacagim an, söylediklerimin, yazdiklarimin tümüyle baskalasmasi gerektigini, yoksa yine anlatilmaz olanin önünde kalacagimi anliyorum. Bir yeralti galerisinde, yüzyillar sonra isigi görür görmez yitip giden duvar resimleri gibi, onu bir görüp bir yitirmemin nedeni ne, diye sormuyorum artik. "yarin" hiçbir zaman, hiçbir anlam tasimiyor, söylendiginin tam tersine.
-
Erbay
Allah Allah Erbay uşağım bende dua edeyim de neye dua edeyim onu anlamadım... Seni istemeyemi geliyorlar?
-
ÖZLEDİKLERİMİZ
bizde seni çok özledik bende çok özledim, bu hafta tatil geliyor sanırım daha az görüşücez bir süre...
-
AKVARYUM BALIKLARI
ya ben en çok pörtlek gözlülerini seviyorum hani siyah renkli yelpaze kuyruklu olanları varya adını bilmiyorum ama akvaryumda bitane var... benim camsil hala çok tırsıyor ya Kaan bunların cinsimi böyle oluyor? kalıcımı bu huy değişmezmi? kime çekti aceba? tamam buldum Frozenime, cadıma çekmiş oda benden tırsıyor...
-
Cem Uzan'ın yeni vaadleri
Taylan ben en çok buna gülmüştüm birde anımız var kızkardeşim bu diziden habersiz bu espiriyi duymuş Şehrazat bir gece kulübü sanmış girişler 1 ytl olcak zannetmiş buna daha bir koptum...
-
Frozen......
koltuk benim şeklimi aldı bikerem ben şekil almam çok sert bir maddeden imal edilmişim yontulmuyorum... özledik seni
-
diloş...
bir dahada rastlayamazsın zati ayrık otu işte adı üstünde birlikte bayılmasıda daha bir bayıltıcı oluyor doğrusu bu torun hayırsız torun nenesi ahanda kimleri görüyorum... dimek bizi seviyorsun ama hiç göstermiyorsun... alacağın olsun bizi çok hırpalıyorsun alınıyoruz
-
ஐ๑((-_-))๑ஐ๑ LEYLA ๑ஐ๑((-_-))ஐ๑
gecenin yarısı girmiş foruma günün güzel geçsin diyor sonrada bize kocamış bunlar diyor iyi geceler Frozenim canım benim seni ben pek çok pek çok severim
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
poz veriyorum... Aman yarabbiiiii kimler gelmiş nerelerdesiniz hanfendü gözümüz yollarda kaldı
-
sEn EsTiKçE bEn TiTrErİm...
güzel kızıma başarılar diliyorum... canım benim Allah kolaylık versin bitaneme...
-
BUNLARDAN NE KÖY OLUR NE KASABA
- Suç oranı en düşük şehir İstanbul..
Türkiye'de suç oranı Avrupaya göre düşük diyorlar... Bunu dile getiren vali İstanbul'un emniyetli bir şehir olduğunumu iddia ediyor? Bunu neden yapıyorlar belli değilmi güvenlik önlemleri yeterli arttırmaya gerek yok, cezalar yeterli düzenlemeye gerek yok bakın zaten suç oranı düşük... Türkiye terörle mücadele eden bir ülkeyken sokaklarında saatte onlarca kez kaçkaç ve gasp mağduru insanlar varken ve yasalar yetersizken bu istatistikleri hiç gerçekçi bulmuyorum... Polisin yetkileri Avrupa Birliği normlarına göre azaltıldı eve giren hırsıza müdahale edemeyeceksin, tecavüz suçluları 2 yılda serbest bırakacaksın ama suç oranı düşük öylemi? Avrupada yaşayan yakınlarımız var bir tanesi kuzenim orada hiç kapkaç saldırısına uğramadı ama buraya geldiği yaz tatilinde uğradı... Para, telefon, çanta kaptırmayan kaç kişi kaldı yada bunlar suç olarak listeye girmiyormu?- şehitler için anma
Taurusmutis haklısın haklı olduğun için burada tartışmayacağım... Sadece Jön kardeşime benim onun hakkında hiç öyle düşünmediğimi Yusuf Hayaloğlunun şiirlerini sevdiğimi, Yılmaz Erdoğan'ıda sevdiğimi söyleyeceğim... Tek bir ricam var lütfen şehitler üzerinden kimse kendisine prim yapmasın... Lütfen... Çanakkalede Soğanlıdere Şehitliğinde benim dedem yatıyor 27 yaşında... Yarın bu ülkede Allah göstermesin olurda savaş çıkarca kadın başımla korkmadan ölüme gidecek milyonlarca insandan biride benim... Birilerine göre biz vatan hainimiyiz sevdiğimiz şiirler ve şairler yüzünden, yazdığımız süslü yazılar yüzünden, boşversene Jönüm sen... bu şartlar altında askere gitmekten kaçan zenginlerin çocukları varken sen gönüllü gidiyorsun o pak alnından şeref duyarak öpüyorum... Allah sağ ve salim gelmeyi nasip etsin sana ve tüm Mehmetçiklerimize... Allah'a emanet ol...- ஐ๑((-_-))๑ஐ๑ LEYLA ๑ஐ๑((-_-))ஐ๑
bende seni seviyorum bitanem- SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
cemil cümlemiz şekerim, sayende bende pek bi keyifliyim şuan ağzım kulaklarıma kadar geldi... ahanda böyle nasıl oldu bende anlamadım ama insanın ağzı kulaklarına geliyormuş bi fotoğraf çekilebilirmiyiz hazır ağzımda kulaklarımdayken- diloş...
ayılana gazoz bayılana limonmuydu canem, ama kismeler ben gibi bayılamazki bak nasılda estetik bayılıyorum... şuh tombiliktim ben bak şincik duygulandım nerede benim rapunzelim cadım bidenem- SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
leylacım pek bi keyiflisin maşallah Allah daim etsin şekerim- diloş...
bende sana bayılırım... bak bayılıyorum yapıştır bi 50'lik- Frozen......
terk etti bizi Aloooooooooooooooooo cadııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııım nerelerdesin?- itiraf ediyom.......
Evet ya aşk acayip bişey hasta ediyor adamı hastayıda iyileştiriyor o ayrı...- hangi şarkıyı dinliyorsun?
Emre Altuğ/Olmuyor - Suç oranı en düşük şehir İstanbul..
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.