-
İçerik Sayısı
532 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
53
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
Evrim tarafından postalanan herşey
-
@@simin hüzünlü eşini çok seviyor ve başlık için teşekürler
- 8 cevap
-
- 1
-
-
aslında çok uzun söze gerek yok. bu ülkede polis teşkilatının Hrant Dink cinayetine nasıl baktığı, bu katliamın onlara verdiği akıl almaz mutluluğu Ogün Samast'ın yakalanma görüntülerinden izlemiştik. dünde bugünde değişen bir şey yok. http://www.youtube.com/watch?v=W6xZuSNeX3Y
-
iyi haberler geliyor. daha iyi olması dileğiyle
-
Hrant Dink'in öldürülüşünün 7. yılında Birgün'den Gözde Bedeloğlu yazmış; Mutlu olmak için az, mutsuz olmak için çok neden var. Arsızlık, hırsızlık ve riyayla dolu çöp poşeti ayağımızın dibinde patladığından beri daha da çekilmez her şey. Göğsümüzün üzerinde öküz oturuyor gibi. Öyle bir nefessizlik, öyle bir tıkanma ki, bir evin arka odası kadar sanki koskoca dünya. Tutulacak yeri yok memleketin, çekip gitsem, ne de olsa bir kapının ardında asılı paltom, bir de küçük çantam var kapı girişinde, iki kitap, üç beş şiir aklımda, hem sonra anlımın teri var, ekmeğimin yanına bir çay katar o bana. *** De ki karanlık gideceğim sokak, şarkılarım var cebimde, ıslığım var, üşür müyüm, üşümem, omzuna bir hırka bırakılacağını bildiği yerde üşür en çok insan, nazının geçtiği yerde. Yok derim öyle biri, üşümem. Kokmam, bilsem ki arkamdan vuracaklar, dönüp de bakmam, dost mu kaldı ki derim, gittim ki ben, geride kaldı herkes, her şey, kim vurursa vursun, dost eli olmayınca o, düşsem de kalkarım. Kolum kanadım kırılmaz, yüzüm, sözüm acılaşmaz. Tutulacak, tutunacak bir yeri kalmadı memleketin, deyip çekip gitsem… *** Canımızdan can kopardılar, sonra, bir şey olmamış gibi yürüyüp gittiler. Ne kadar güzel insanımız varsa çaldılar, yerine kinlerini, karanlıklarını, insanlığa küfür gibi kendilerini bıraktılar. Aşka vurdular, sevmeyi öldürdüler; barışa vurdular, savaşa yürüdüler; kardeşi öldürdüler, düşmanlığı beslediler. Onlar ki, sözleri büyülü, dokunduğu yarayı iyileştirebilen, kini yok, sevdası çok, kolları, yürekleri geniş, dilinin ucundaki öfke gözünün yaşına denk, dağ gibi insanlardı… Küçücük tabutlarda, ellerimizle kazdığımız mezarlara koyduk. *** “Evet, biz Ermenilerin bu topraklarda gözü var. Var, çünkü kökümüz burada. Ama merak etmeyin, bu toprakları alıp gitmek için değil. Bu toprakların gelip dibine gömülmek için” demişti Hrant Dink. Öyle bir konuşuyordu ki, hiç kötü demeden, kötülüğü; hiç kin duymadan nefreti anlatıyordu. Buluşturuyordu, tanıştırıyordu, birleştiriyordu. Azsınız, diye köpüklü köpüklü bağıranlara, bir sor niye, diye soruyordu. Bıkmadan, usanmadan, inatla, sevdayla… *** Öldürdüler. Yedi yıl geçti. Katili bulan, adaleti kuran yok. Yoklukla, yoksunlukla Malatya’da başlayan hayatı, duvarındaki her bir taşta emeği olan yetimhaneden geçip Anadolu’yu dolaştıktan sonra, İstanbul’da kıytırık bir kaldırım taşında son buldu. Umuttu o, memleket sevgisiydi, dosttu, kardeşti, sevgiliydi, babaydı. Bu canına yandığım toprağın çocuğuydu. “Bizi sırtımızdan hançerliyorlar” dediğinde Cemil Çiçek, en çok onun içi yanmıştı. Doğduğu yerin yabancısı, hatta düşmanı sayılmak ağırdı. Hele o hançer… değil saplamak parmağının ucu değmemişti. *** Ölünce içine girebileceği bir karış toprakta gözü olan Hrant’a hain diyenlerin ceplerinden, bugün parçalaya parçalaya sattıkları toprakların kirli paraları dökülüyor. Ülkesine hakaret etmekle itham edilen Hrant’a, ben buna dayanamam, çeker giderim dedirten mahcubiyet onu hain yapıyor da; dağları taşları yiyip doymayan, kumpasın, yalanın içinde yüzüp de boğulmayan, Roboski’de, Afyon’da, Reyhanlı’da gölgeye saklananların yüzsüzlüğü ne yapıyor onları? Vatansever mi? *** Tutulacak yeri yok memleketin, çekip gitsem, ne de olsa bir kapının ardında asılı paltom, bir de küçük çantam var kapı girişinde, iki kitap, üç beş şiir aklımda… Ama işte, bir ülke nasıl sevilirmiş, bir toprak nasıl koklanırmış Anadolulu bir ahparig’den öğrendim ben. İstesem de gidemem ki artık. Kaynak: http://birgun.net/yazi-goster/gozde-bedeloglu/17-1-2014/ah-ahparig-gidemem-ki-artik-1694.html
- 39 cevap
-
- 3
-
-
ormantik insanlar dünyasında romantik havuçlar çok güzeller
- 1 cevap
-
- 1
-
-
Devamı: http://onedio.com/haber/sizden-daha-romantik-20-havuc--89994
-
biraz şişman olan bütün kedileri ofisteki arkadaşlar hamile sanıyor , ben de dahil şimdilik kimsenin bahçeye birşey ekeceğini sanmıyorum ama bahara doğru önerini dikkate alırız. ayrıca sizin kedi sevginiz benim de kimyamı bozdu habire gidip hareketlerini izliyorum valla bunlar serbest takılıyorlar. aralarında bu türden bi sosyal ilişki göremiyorum, muhtemelen bu kediler a politik : )
-
ofisimiz bir süre önce taşındı. taşındığımız yerin bahçesini görünce bütün ofis arkadaşları olarak çok sevinmiştik. ancak kedi istilası ile karşı karşıyayız. hergün bir yenisi geliyor hayvanları uzaktan seven hatta kedilerle pek anlaşamayan insanlar olaraktan bahçe umutlarımız havada kaldı. bir arkadaşımız çiçek böcek ekmişti onları da katletmişler istemedikleri hiçbirşeyi bahçede bırakmıyorlar. bi de üstüne bahar da yaklaşıyor herkes kara kara düşünmekte
-
ÖLMEDEN ÖNCE HANGİ BEY İLE RAKI İÇMEK İSTERDİNİZ?
Evrim şurada cevap verdi: simin başlık Havadan Sudan Konular
olur olur ama lütfen Ocak sonu gibi planlayın ben de gelebileyim -
Kardeş Türküler'den daymohk, nasıl ama nasıl güzel...
-
turancı hayallerle almanların peşine takılıp, 90 bin askeri yazlık kıyafetlerle tek bir kurşun atmadan donarak ölmesine sebep olmuş bir hareketin adı "zafer" komutanı nasıl "kahraman" olabilir. bu öylesine büyük bir acıdır ki savaşmaya gittiğiniz düşman on binlerce ölünüzü topluyor.
-
yaşamları cumhurbaşkanının insafına bırakılmış, ölüm sınırında bekletilen yüzlerce hasta tutsaktan bahsediliyor
-
ÖLMEDEN ÖNCE HANGİ BEY İLE RAKI İÇMEK İSTERDİNİZ?
Evrim şurada cevap verdi: simin başlık Havadan Sudan Konular
@@democrossian sizin liste çok arabeske kaymış sadece yakışıklı olmak yetmiyor maalesef. bana göre kadını da erkeği de güzel yapan bilgi, tutumdur. bunun kapsamadığı insanlarla değil rakı içmek varlıklarına bir dakika dayanmak bile elzem olabilir. ayrıca listenizdeki isimlerden bazıları bana göre dünyanın en çirkin erkekleri arasına dahil edilebilecek türde -
ÖLMEDEN ÖNCE HANGİ BEY İLE RAKI İÇMEK İSTERDİNİZ?
Evrim şurada cevap verdi: simin başlık Havadan Sudan Konular
sanki erkekler kendi aralarında sürekli değişen dünya konjektörünü konuşuyor sevgiler -
ÖLMEDEN ÖNCE HANGİ BEY İLE RAKI İÇMEK İSTERDİNİZ?
Evrim şurada cevap verdi: simin başlık Havadan Sudan Konular
efet oldukça yakışıklı ancak senin durum umutsuz, kendisi evliymiş racona ters -
ÖLMEDEN ÖNCE HANGİ BEY İLE RAKI İÇMEK İSTERDİNİZ?
Evrim şurada cevap verdi: simin başlık Havadan Sudan Konular
madem üfürüyoruz kendim olaraktan; sohbetin, dostluğun, şarkıların ve aşkın olduğu bir sohbetde Mert Fırat derim -
günaydın arkadaşlar bugün günlerden bir stadyumda polisler tarafından dövülerek öldürülen gazeteci Metin Göktepe. katilleri cezasız kaldı, sonra başka başka insanlar ve Ali İsmail Korkmaz dövülerek öldürüldü. katilleri yargılanmadığı, cezalandırılmadığı sürece yarın başka insanları da bulacak bu zulüm.
-
İSTANBUL "Sis" şairine ithaf edilmiştir. Salkım salkım tan yelleri estiğinde Mavi patiskaları yırtan gemilerinle Uzaktan seni düşünürüm İstanbul Binbir direkli Halicinde akşam Adalarında bahar Süleymaniyende güneş Hey sen güzelsin kavgamızın şehri Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde Bakışlarımda akşam karanlığın Kulaklarımda sesin İstanbul Ve uzaklardan Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul Plajlarında karaborsacılar Yağlı gövdelerini kuma sermiştir. Kürtajlı genç kızlar cilve yapar karşılarında Balıkpazarında depoya kaçırılan fasulyanın Meyvesini birlikte devşirirler Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul Et tereyağı şeker Padişahın üç oğludur kenar mahallelerinde Yumurta masalıyla büyütülür çocukların Hürriyet yok Ekmek yok Hak yok Kolların ardından bağlandı Kesildi yolbaşların Haramilerin gayrısına yaşamak yok Almış dizginleri eline Bir avuç vurguncu müteahhit toprak ağası Onların kemik yalayan dostları Onların sazı cazı villası doktoru dişçisi Ve sen esnaf sen söyle sen memur sen entellektüel Ve sen Ve sen haktan bahseden Ortaköyün Cibalinin işçisi Seni öldürürler Seni sürerler Buhranlar senin sırtından geçiştirilir İpek şiltelerin istakozların ve ahmak selameti için Hakkında idam hükümleri verilir Haktan bahseden namuslu insanları Yağmurlu bir mart akşamı topladılar Karanlık mahzenlerinde şehrin Cellatlara gün doğdu Kardeşlerin acısıyla yanan bir çift gözün vardır Bir kalem yazın vardır Dudaklarını yakan bir çift sözün vardır Söylenmez Haramiler kesmiş sokak başlarını Polisin kırbacı celladın ipi spikerin çenesi baskı makinesi Haramilerin elinde Ve mahzenlerinde insanlar bekler Gönüllerinde kavga gönüllerinde zafer Bebeklerin hasreti içlerinde gömülü Can yoldaşlar saklıdır mahzenlerinde Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul Bulutların ardında damla damla sesler Gülen çehreleri ve cesaretleriyle Arkadaşlar çıktı karşıma Dindi şakalarımın ağrısı Bir kadın yoldaş tanırdım Bir kardeş karısı Hasta ciğerlerini taşıdığı çelimsiz kemikli omuzları Ve hüzünlü çehresiyle bebelerini seyrederdi Cellatlara emir verildiği gün haramilerin sarayında Gebeliğin dokuzuncu ayında Aç kurtların varoşlara saldırdığı Tipili bir gece yarısı Sırtında çok uzak bir köyden indirdi Otuzbeş kiloluk sırrımızı Zafer kanlı zafer kıpkırmızı Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul Bekle bizi Büyük ve sakin Süleymaniyenle bekle Parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla Mavi denizlerine yaslanmış Beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle Ve bir kuruşa Yenihayat satan Tophanenin karanlık sokaklarında Koyunkoyuna yatan Kirli çocuklarınla bekle bizi Bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi Bekle dinamiti tarihin Bekle yumruklarımız Haramilerin saltanıtını yıksın Bekle o günler gelsin İstanbul bekle Sen bize layıksın Vedat TÜRKALİ
-
H3N2 virüsü genç yaşlı dinlemiyor, yatırıyor!
Evrim şurada cevap verdi: Smyrna başlık Sağlık (Genel)
soğuk algınlığı, benzer durumlar genelde ayakta bi şekilde geçiyordu. bu kez ne yaptıysam geçmedi. faranjit +gribal enfeksiyon geçirdiğimi söyledi doktor. genelde iyileştikten sonra doktor muaynesine gitmeyen biri olaraktan bu kez 3 kez kontrole gittim. antibiyotik dahil 1 torba ilaçla eve geldim. içmediğim ot çayı da kalmadı. 20 gün sürdü yeni yeni kendime geliyorum. aman dikkat -
Samimi olmayı vaadedebilirim; tarafsız olmayı asla GOETHE
-
Seçiminizi Yapın: Bu On Kadından Hangisiyle Rakı İçerdiniz?
Evrim şurada cevap verdi: Admin başlık Üye Anketleri - Anketler
rakı kültürünü bilen birinden nefis bir yazı. minumum 20 bin liraya satılan petrus şaraplarının olduğu bir dünyada rakıya dair bilinmeyenler : ) Bir rakı yazısıdır, buzlu. Şaşarım ömründe bir yudum rakı koklamamış birine... Rakı herhangi bir içki değildir. Rakının tarihi, kökeni pek çok içecek ve yiyecek kadar değerli ancak rakının çok önemli bir farkı var; adabı! En salaş meyhaneye de gitseniz, evinizin mütevazı masasına da kondursanız, ala bir restorana da gitseniz rakıyı asla tek başına içmezsiniz. Yanına ala mezeler de yakışır, balığı da, kebabı da... En şahanesi beyaz peynirle olanıdır, hele ki yanında kavunu da varsa... Rakı böyledir. Zengini de, fakiri de severse tam sever rakıyı. Rakı sosyal bir içkidir, sofrası paylaşılınca daha da güzeldir. Ben babamdan öğrendim ufak yudumlarla, ufak bir parça peynirle rakıya eşlik etmeyi... Sohbet illa derin olacak diye bir kural yok ama her rakı sofrasında memleket bir kere kurtarılmıştır değil mi! Adabı öğretme niyetinde değilim, o kıvama gelmedim henüz ama çabam iyi niyetimden, bu yazıyı karalama isteğim bu yüzden. Rakı çeşitli disiplinlerde tez konusu olabilecek kadar derin bir konu. Kimyası, psikolojisi, tarihi, kültürü... Benim akademik bir duruşum yok, keyfimden açtım kitapları, baktım; sevdiğimden... Rakı, damıtılmış bir içkidir. Üzümden yapılır. Çok kaba bir tabirle şarabın distile edilmiş hali desem... Tarihsel aşamalara bakarsak Anadolu’nun hası şaraptır. Rakının kökeni, bulunuşuna dair kesin bir bilgi yok. Çeşitli dönemlerde, bugünkü rakının tam karşılığı olmasa da “rakı” diye adlandırabileceğimiz içkiler var. Rakı kelimesinin kökeni Arapça “arak”tan geldiği ihtimali oldukça mantıklı. Türkçesi, “ter” demekmiş. Damıtılma işlemininin damla damla, ter gibi olmasını karşıladığı söyleniyor. Rakının Orta Asya Türkleri’nin kımızıyla hiç bir alakası yok. Kımız, at sütünün mayalanıp, fermente olmasıyla ortaya çıkan bir içki. Rakıyı elde edebilmemiz için imbik denilen alete ihtiyacımız var. İmbik, damıtılma işleminin yapılmasını sağlar. Bu alet İ.S 1. Yüzyılda İskenderiye’de yaşamış olan simyacı Maria tarafından keşfedilmiş. Rakının ilk yapımı ise kaynaklara göre İS. 9. yüzyılda Sicilya’da olabilir. Tutone denilen bu içki, üzüm şırasının damıtılarak içine anason eklenmesiyle yapılmış. Teknik olarak rakı yapmışlar. Bu araştırmaya aslında Osmanlı dönemindeki rakı tüketimini merak ettiğim için başlamıştım. Müslümanlıkta içkinin yasak olduğunu çok iyi biliyoruz fakat buna rağmen bugün, rakı nasıl bu kadar değerli ?! Öncelikle Konstantinopolis meyhaneleri bu kültürün taşınmasında büyük rol oynuyor. Bizans döneminde elbette meyhanelerde rakı yok, adı üstünde “mey-hane”. Osmanlı Dönemi meyhanelerinin sayıları ise şaşırtıcı derecede fazla. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’ne göre Müslüman bölgelerinde meyhaneler bulunmuyor ancak Rum ve Yahudi’lerin yaşadığı bölgelerde meyhane sayısı oldukça fazla. Meyhanelerin olduğu bölgelerde ise balık pazarlarının olduğu da belirtiliyor. Bizans’tan Osmanlı’ya, o dönemlerden de bugüne kadar gelen, sahiplenilmiş bir meyhane kültürü var. Genlerimize yerleşecek kadar köklü. Rakının gelişine bakıldığında kesin tarihlerle, kesin bilgi vermek zor gibi. Arak, rakı adı birbirlerine yakın dönemlerde karşımıza çıkmasına rağmen özellikle sakız rakısı ve anason içermeyen, üzüm dışındaki meyvelerden yapılmış fakat “rakı” olarak adlandırılan içkilerden bahsedilmesi kafa karıştırıcı olabiliyor. Erdil Zat’ın Rakı Kitabı’ında güzel bir çizelge var (sf .60) Bu zaman çizelgesine göre 14. yüzyılda, 2. Osmanlı Padişahı Orhan Bey döneminde rakının bilindiği ihtimali var. İkinci kısımda 16. yüzyılda Fuzuli’nin Beng ü Bade mesnevisinde rakıdan bahsedildiği belirtiliyor. 17. yüzyılda ise Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde belirtilen sayısız meyhanelerle birlikte arak-rakı isimli içkilerin olduğu bilgisi karşımıza çıkıyor. Rakı, Osmanlı’da farklı formüllerle, aromalarla meyhanelere giriyor anlayacağınız üzere... Zorlu yolculuğu çeşitli dönemlerdeki içki yasaklarıyla devam ediyor. Bunlardan ilki Yavuz Sultan Selim döneminde karşımıza çıkıyor. İlk Osmanlı Halifesi olan Sultan Selim, halifeliğin getirdiği şeriat kurallarıyla içki içmeyi yasaklıyor. Fakat kendisinin ara sıra içki içtiği söyleniyor. İçkiye karşı hoşgörüsüz olmamasının etkisiyle de içki yasağı Gayrimüslimler için kalkıyor. Elbette toplanacak vergilerin ekonomik getirilerinin de etkisi var. Ardınan Kanuni Sultan Süleyman da sadece Müslümanlar’ın içki tüketimine yasak getiriyor. Oğlu Selim tahta çıkıyor, içkiye olan düşkünlüğüne rağmen, serbestlik belli kurallar altında geliyor. Ardından 1. Ahmet tarafından içki tamamen yasaklanıyor ve tüm meyhaneler kapatılıyor. 4. Murat da içki içmeye düşkün olduğu söylenen padişahlardan olmasına rağmen halkın politik olarak örgütlendiği endişesiyle meyhaneleri ve kahvehaneleri kapattırıyor. Meyhanelerin varolmasının Osmanlı için en büyük artısı yüksek vergilerle, iyi bir gelir kaynağı olmasıydı. İçki üretimi ve satışı Gayrimüslimler tarafından yapılıyordu. Çoğu zaman Müslümanlar’ın meyhaneye gitmesi yasaklanıyordu. Tanzimat Fermanı’yla birlikte Osmanlı’nın modernleşmesi içki ve meyhanelere de yansıdı. Tanzimat öncesinde meyhaneler 3 gruba ayrılıyordu: Gedikli meyhaneler, koltuk meyhaneleri, ayaklı meyhaneler. Gedik, ruhsatı olan meyhanelere deniyordu. Ruhsat babadan oğula geçiyordu. Meyhanelere uygulanan verginin yüksek olması, ruhsatsız işletilen “koltuk meyhaneleri”nin açılmasına sebep oldu. Ayaklı meyhaneler ise, rakının gizli gizli satıldığı, seyyar satıcılara deniyordu. Hızlıca bir tek yuvarlanır, mezeye, sohbete gerek duyulmazdı. Özellikle meyhaneye gidemeyen Müslümanlar tercih edermiş. Kısa da olsa değinmek istediğim bir meyhane var, ben yetişemedim; 1980’lerde kapanmış. 1890’da Rum Barba (Meyhaneci) Kaptan Asteri tarafından açılmış Agora Meyhanesi. Agora, Kaptan’ın oğlu Stelyo’ya, ondan da torunu Kaptan Hrisyo’ya geçmiş. Agora Meyhanesi diye seslendirilen, herkesin az çok bildiği, tanıdığı şarkıyı her ne kadar, bizim Agora Meyhanesi için yazmasalar da aklımıza bir tek o gelir değil mi? Kaynak: http://www.deliciousnotdelicious.com/2013/07/bir-rak-yazsdr.html