-
İçerik Sayısı
1.954 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
24
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
democrossian tarafından postalanan herşey
-
Ulusalcılığın Ateşle İmtihanı (Erdoğan'ı Kurtarmanın Vebali)
democrossian şurada cevap verdi: irinçköl başlık Politika Bilimi
Bu iki imam ortaklar, biri diğerini suçlayıp suçlarından sıyrılamaz. İkisi de ortak suçludurlar. Biri ile ittifak edip diğerini batırmak, ihanetin sürdürülmesi olacaktır. Ulusalcılık, tarihte görülmediği kadar önemli bir misyon üstlenmenin arefesinde duruyor. Çünkü eski Marksistler ikiye bölündü. Bir kısmı liberal ve dinci oldu, bir kısmı ulusalcı. Bu kimliği ile eskiden sağcı olsun, solcu olsun, bu yapay ve emperyalist eliyle yaratılmış bölünmüşlüklere bir sünger çekip, Atatürk devrimciliğinde ve vatanseverlikte birleşeceklerdir. Böylece bu sağ - sol saçmalığını tarihe gömeceğiz. Sağ sol diye bir şey yoktur. Vatanseverlik ve maşalık vardır. Hep öyleydi. Maşalar fırlatılıp atılınca vatanseverlik öne çıkacaktır. Sağcı solcu diye vatanseverlerin birbirini yemesi ve fırsatçı maşalara meydanın kalması, bu ülkenin sırtından atamadığı bir ayıptı. Gezi süreci bu sağ -sol ayrımını tarihe gömülmeye mahkum etti. Vatansever olduktan sonra sağı solu yoktur. Bu vatanı seven, bu vatanın hakkını cebine indirmez. İndirmeye kalkanı ulusalcı bilinç mutlaka ayıklamalıdır. Zaten bu vatanı en çok biz seviyoruz diye iddia edip kaymaklı yerlerini sevdikleri ortaya çıkanlar gezi sürecinde belli oldu. Solcularla veya ulusalcılarla veya Atatürkçülerle omuz omuza gelmeyiz diye geziden uzak durdular ya da kenardan pay kapmaya çalıştılar. Solcu sağcı davasının artık tarih olduğunun ya bilincinde değiller, ya işlerine gelmiyor. Ayrımcılık üzerinden rant yeme alışkanlıkları geçmemiş. Bir daha bu ülkede yok sen şu ırksın, yok ben şu ırkım, yok sen şu inançtasın, ben bu inançtayım şeklinde ayrımcılık üzerinden rantçı siyasete izin verilmemelidir. Misakı milli sınırları içinde yaşayan her vatandaş eşit ve hürdür. Olanlardan ders alıp eşitlikçi, adaletçi, sosyal demokrat ve laik Türrkiye'yi kurma vakti gelmiştir. Bu süreci baltalayan ve benlik davasına düşen herkes kamu vicdanında mahkum edilmelidir. Kimse bu ülkenin ayrıcalıklı ve üstün vatandaşı değildir ve olamaz. Atatürk'ten büyük lider yoktur ve Atatürkçülükten yüksek ülkü yoktur. Atatürk'ten büyük devrimci yoktur. Ulusalcılık, tek dünya ulusu inşa aşamasına gelinceye kadar en şerefli ve onurlu bayraktır. Dünya ulusu inşa edileceğinde ulusalcılık adına karşı durulmayacaktır. Yeter ki dünya o aşamaya gelsin. Buna hemen ve öncelikle varız. Ama kendi ulusal çıkarlarını dünyaya dayatan uluslar olduğu sürece biz de ulusalcılığmızdan vazgeçmeyiz. Kusura bakmasınlar, her şey karşılıklı... Bundan anlaşıldığı gibi ulusalcılık bir sonuç amaç değildir. Sadece bir araçtır. Bu araçtan inmeyi ve dünya ulusu aracına binmeyi asla reddetmeyeceğiz. Reddeden olursa devrimci ulusalcılık, onları dışlayacak ve ayrımcı, üstünlükçü borularını öttürmelerine izin vermeyecektir. Devrimcilerin ulusalcılara katılması, tarihi bir şanstır. Bu şansı mutlaka değerlendirmeliyiz. Irkın tanrı tarafından seçilmişliği ve bu hayali üstünlüğüne dayandırılan dogmatik ve din karışımlı ırkçı milliyetçiliğin artık sonu gelmelidir! -
"Ne olursan ol gel" sözü Mevlana'ya ait olmadığının çok yerde ifade edildiğini duymuştum. Bu tür yanlış ve yaygın başka bilgiler de var. Bir anket yapsanız, %98 şu cümlenin Kuran ayeti olduğunu onaylar: "Karşıma kul hakkı ile gelmeyin." Halbuki Kuran'da böyle bir ayet yoktur. İnsanlar öyle inatçı ki, bu iddiayı söylüyorlar, uyarıyorum, yanlış bilgi veriyorsun, böyle bir ayet yoktur diyorum, "ha öyle mi, tamam" diyor. Aradan bir süre geçiyor, yine aynı iddia. Artık dile pelesenk olmuş. "Ben sana ne demiştim, göster bakayım şu ayeti, numarasını ver" diyorum. Yan çiziyor: "Ayet değilse hadistir!" Ya bu insanlar hayatta olmaz ya! Olurlarsa da "ben göremeyeceeem! Ben göremeyecem!"
-
Elbette, illa ki... Din hakkındaki hiç bir görüş ve inanç, toplumsal hale getirilemez. Dine inanmak veya inanmamak, tanrıya inanmak ya da inanmamak tamamen kişisel kanaattir. Nasıl dini toplumsal yapılanmaya, devlete esas yapmak laikliğe aykırıysa, dinsizliği de temel yapmak aynı şekilde laikliğe aykırıdır. Laiklik tanrının olduğuna inananın da, olmadığına inananın da sigortasıdır. İkisinin bir arada, barış içinde yaşamasının yegane güvencesidir. Üstelik dindarların mezhep ayrılıklarına düşmemesinin de güvencesidir. Bitmedi, felsefi görüşler de kamusal bazda düzenlemelerde baz alınamaz. Çünkü sonuçta tanrı ve din de bir felsefi çıkarımdır. Bilimden başka hiç bir temelde kamusal yapılanma düzenlenemez. Bu laikliğin olmazsa olmaz koşuludur. Hatta yine bitmedi, yöneticilerin illa bilimci olması, toplumları bilimcilerin yönetmesi şeklinde bir şart da getiremeyiz. Bilimciler, halkı ve yöneticileri, bilimin gereklerine ikna etmek zorundadırlar. Buna gerek duymayıp, biz tepeye oturur, bilimin gereklerine göre yönetiriz diyemezler. Kalıplaşan ve espri konusu yapılan ama gerçeğin ta kendisi olan "eğitim şart" sözü bunu ifade eder. Bilimciler bilimi topluma yaymak zorundadırlar. Eğitim bu demektir. Seçenekleri kendisinin belirlediğini ve içinden seçilmesi gerektiğini iddia etmek yanlış bir yaklaşım olduğu için linklere bakma gereği duymadım.
-
Bu yüzden determinist ateist olmayı öneriyorum. Belirsizliğe ve rastlantıya inanan ateistlik olmasın daha iyi. Determinist nedenselliğe inanır, gerekirciliğe inanır ve belirlenimciliğe inanır. Bu da Florida'da kopan bir kasırgada Pekin'de kanat çırpan bir kelebeğin katkısı olduğu inancını getirir. Bu ise yaptığımız her işin nedensellik ağında yayılacağını, yansıyacağını ve geri döneceğini söyler. Bu da ahlakı geliştirir. Benim gündemimde din, tanrı, filan falan zaten yok. Bunların zaten yok olup tarihe karışacağına inanıyorum. Bunlardan bahsetmem, dayatıldıkları ve tepemize çıkarıldıkları için. Yoksa bahsini bile etmem. Benim davam, indeterminist, tesadüfçü bir ateizmin gelişmemesi. Yoksa tarihin karanlık dogma hayaletleri zaten yok olmaya mahkum. Bu gün değilse yakın zamanda. Sorun, ateizme determinizmin temel yapılmasında... Din dogmaları tarihin karanlıklarına gömüldüğünde, determinizm ile indeterminizm çarpışacaklar.
-
Seçiminizi Yapın: Bu On Kadından Hangisiyle Rakı İçerdiniz?
democrossian şurada cevap verdi: Admin başlık Üye Anketleri - Anketler
Doluca Safir'in 75 liği şu an 33,5 lira. İyi şaraptır. En azından bence yeterli düzeyde iyidir. Öğrendik ki rakının tarihi epey eskiymiş. Şarap ise kesin başlangıcı bilinemeyecek kadar eski. Sümer'de halk bira, saray ise şarap içermiş. Nuh da sıkı şarapçıymış! “Ravzatü’l-ulemâ” adlı kaynak İslami esere göre Nûh bir bağ dikmiş. Şeytân bağa üfürüp kurutmuş. Nûh niye böyle oldu diye üzülürken Şeytan gelip bağın tekrar yeşillenmesi için hayvan kesip kanını dibine akıtmak gerektiğini söylemiş. Nûh da izin verince Şeytân 7 hayvan kesip kanını üzüm kütüğüne akıtır. Bu 7 hayvan, arslan, ayı, kaplan, çakal, köpek, tilki ve horozmuş. Hemen bağ yeşillenmiş ve önce bir tür üzüm varken 7 tür üzüm bitmiş. Bu üzümlerin şaraplarını içen, arslan gibi cesur, ayı gibi kuvvetli, kaplan gibi öfkeli, çakal gibi uluyan, köpek gibi saldırgan, tilki gibi yalaka, horoz gibi diklenir olmuş. Bir başka kaynağa göre şarap daha da eski. Aynî adlı yazar da Sâkînâme’sinde (içki kitabı) şarabın icadını anlatırken ilk asmayı Âdem’in diktiğini, sonra Şeytân’ın gelip sırasıyla tavus kuşu, maymun, arslan ve domuz keserek kanlarını asmanın köküne akıttığını söyler. Tavus ne muhabbet anlamadım ama, neyse... Efsanelere göre Nuh keçi sayesinde şarabı keşfetmiş. Bakmış keçi pek neşeli, hoplayıp zıplıyor, takip etmiş ve üzüm yediğini görmüş. Üzümü sürekli bulabilmek için suyunu sıkıp saklamış, o da şarap olmuş. Şeytan Nuh'un neşesini çok kıskanmış ve üfürükle üzümlerini kurutmuş. Zâhir Nuh onca canlıyı kurtarıp bir oğlunu kurtaramadığının ve oğlum niye kurtulamadı diye sorunca tanrıdan sıkı bir azar yediğinin, üstelik karısı da tufanda boğulduğunun kederini şarap ile dağıtmış! Şeytan da "bu niye kederden helak olmaz, ne neşelenir bu?" diye kıs kıs kıskanmışmış! -
Normal... Kaos bilimcisi Feingebaum kuramlarını geliştirirken öyle dalgındı ki, polis tarafından şüpheli olarak görüldü. Ardından ABD hükümeti boş işlerle uğraştığı gerekçesiyle bilimci olmaktan doğan bazı haklarını iptal etti. Fraktal girdapları öngörmek için birtakım sıvıları cam depolara doldurup karıştıran ve bilgisayarla analiz eden bilimciler sonu olmayacak bir uğraşa girmek ve ödenekleri boşa harcamakla itham edildiler. Fakat sonuçta "Pekin'de kanat çırpan bir kelebeğin, Florida'da kopan fırtınada katkısı vardır" sözünü insanlık tarihine kaydettiler. Bu söz artık insanlık belleğinden hiç çıkmayacaktır ve tarihin ünlü sözleri arasında yerini almıştır.
-
Seçiminizi Yapın: Bu On Kadından Hangisiyle Rakı İçerdiniz?
democrossian şurada cevap verdi: Admin başlık Üye Anketleri - Anketler
Şöyle oluyor: Şarabın fermantasyonu, yani şekerin parçalanarak alkole dönüşmesi işlemi erken durdurulur ve şarap pastörize edilirse, şeker oranı yüksek, alkol oranı düşük kalmış oluyor. Buna tatlı şarap diyoruz. Eğer yarıda durdurulursa şekerin yaklaşık yarısı kalıyor, yarısı fermente olmuş oluyor. Dolayısıyla alkol oranı yükseliyor. Buna da dömisek diyoruz. Sek şarapta ise şekerin tamamına yakını fermente oluyor ve alkol oranı daha yüksek oluyor. Şarabın tatlı, dömisek ve ya sek olması şeker - alkol dengesine bağlı. Şeker yüksekse alkol düşüktür. Alkol yüksekse şeker düşüktür. Örneğin likörde şeker çok yüksek, alkol çok düşüktür. Tatlı şaraplar yemek öncesi içilebilir. Yemek sırasında kırmızı şarap tercih edilir. Sek şaraplar meze, dömisek beyaz şaraplar çerez ile iyi gider. Tatlı şaraplar meyve ile de iyi gider. Benim ağırlıklı tercihim dömisek beyaz... Bir de tabii rakı içenler arabesk dinliyor demedim. İki kültür özelliği arasında paralellik kurdum sadece... -
Seçiminizi Yapın: Bu On Kadından Hangisiyle Rakı İçerdiniz?
democrossian şurada cevap verdi: Admin başlık Üye Anketleri - Anketler
Arabesk özelliklerin dışında rakı kültürüne ait bir veri alamadım. Salakla içilmeyişi kendine has bir özellik değil. Salakla hiç bir içki zaten içilmez, hiç bir iş zaten yapılmaz. Bu rakı kültürüne özgü bir durum değil. Sadece hüzün vermeyişi de, insanın içindekini ortaya çıkarması da rakıya özel değil, alkolün özelliği. Ben 37,5 luk Safir'in yarısında çok neşeli olurum. Bitmeye yakın bir durgunluk gelir ve yavaşlarım. Bittiğinde sanki kapladığım hacmin daha bir bilincindeymişim, kendimi ve varlığımı daha iyi algılıyormuşum gibi olur. Kendimi rahatlığa bırakmayı sevmem. Alkolün beni uyuşturmasına asla izin vermem. Alkoldeki o kaloriyi yakmalıyım. Sızmaktan nefret ederim. Bir kere sızmıştım, nefret ettim ve bir daha olmadı. Bu geçişleri hissetmek için asla sek içmem. Daima dömisek... Sek içtin mi çabuk durgunluk çöker. 75 lik bir sek şişeyi bitirmek adamı mahveder, serer. Bu iş değil, ayyaşlık olur. -
Bu iyi olmuş! Celaleddin'in bu "ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol" sözünü ele alalım. Kısmen doğru. Ama ıskaladığı konular yok değil. Olduğun gibi görün kısmına hiç itirazım olamaz. Ama göründüğü gibi olmak iyi değil. İnsan vardır canavar gibi görünür ama altın bir kalp taşıyabilir. Madem canavar gibi görünüyorum, o halde canavarlık yapayım dememeli. Şrek filmi bu konuyu işliyor öyle değil mi? "Duygu ve düşünce dünyan ne ise, dünyadaki eylemlerin de aynısı olsun" deseydi çok daha iyi olurdu. Göründüğün derken kendini tanıttığın biçimi kastediyor elbet ama yanlış anlaşılabilir. "Kendini toplumsal aynaya olduğun gibi yansıt" da diyebilirdi. Göründüğün gibi olmak zorlamadır. Bunu kabul edemem. Varlıklı bir aileden geliyorsun, ailen parayla sana en iyi eğitimi aldırmış, ama kartvizitin bostanda yetişiyor! Kendini kibar ve görgülü mü göstereceksin olduğun gibi, yani iyi eğitimli görüneyim diye? Seçenek sunması iyi olmamış. Bu konuda seçenek yok. Tek seçenek var olduğun gibi görünmek. Eveeet, bu konu böyle. Sevgili Radya, alıntıladığın fotoğraflar üzerinde biraz daha durmak isterim. Milyarlarca yıllık evrimin ürünleri hakkında yorum yapmayacağım. Adı üstünde, milyarlarca yıllık eşsiz benzersiz bir evrim serüveninin hayranlık uyandıran harikaları... Ben bunların altında bunu görüyorum. O canlıların hepsini öz be öz soyumuz bir kardeşlerim olarak görüyorum. O desenlere ise fraktal deniliyor ve Kaos bilimcileri bunlarla fena halde ilgileniyorlar. Matematiğin zirvesi bu şekiller ve formülize etmek için kafayı yiyecek gibi olanlar oldu. Tabii bu desenleri yapmak kolay da, bu desenlerin kendiliğinden ortaya çıkması konusunda... Süper bilgisayarlar fraktal desenlerin bir planlama olmaksızın karmaşadan çıkabildiğini kanıtladı. Sorun, karmaşa halinde iken çıkacak deseni öngörmek. Henüz bilgisayarlar yokken Henry Poincare saatlerce köprünün üstünde durur, suya bakardı. Girdapların öngörülebilirliğine bakıyordu. Herkes onun kafayı yediğini sandı. Ama o modern determinizmin temellerini atıyordu. Çünkü determinizmin üç ilkesinden biri belirlenimciliktir. Örüntüyü öngöremiyorsan üç ayaktan biri olmayınca determinizm çöker. Tam değil ama olanaklar kadar tatmin edici bir belirlenim olması gerekir. Poincare'ın bilgisayar olmaksızın formülize ettiği karmaşık denklemlerin ve fraktal çizimlerinin modern determinizmin temeli olduğu sonradan anlaşıldı. Laplace klasik determinizmden modern determinizme geçişin kapısını aralamıştı. O kapıdan ilk giren Poincare idi. Süper bilgisayarlar halen karmaşadan çıkacak fraktal deseni tam olarak öngörecek kadar süper değil. Daima beklenenden farklı bir desen ortaya çıkıyor. Nano bilgisayarlar ve nano evrenin keşfi gerekiyor. Eğer illa İslam dünyasından bir bilge gösterilecekse Farabi derim. Farabi'nin yolunun yolcusu olmak bana onur verir. İbni Sina da bu yolun yolcusudur. Bu adamlara saygım sonsuz. Bu adamların aydınlığını Gazali karanlığı boğmasaydı, millet Gazali'nin masallarını değil Farabi'nin gerçeklerini dinleseydi islam dünyası bugün bu halde olmazdı.
-
Seçiminizi Yapın: Bu On Kadından Hangisiyle Rakı İçerdiniz?
democrossian şurada cevap verdi: Admin başlık Üye Anketleri - Anketler
Hiç bir içki kabını tokuşturarak kadehten çıkan tınıyı elde edemezsiniz. Sadece kadeh tokuşturulur. Nedeni, kadehin ayaklı olması ve sesi çıkaran hacimli kısmın bir çan gibi davranmasıdır. O zarif, hafif tınılı ve saniye geçmeden sönümlenen küçük çınlama sesi kadehe özgüdür. Parmaklarınınız ağırlıklı kadehin ayağını tutacak ki, üst kısım çan gibi serbest kalacak, tınıyı duyacaksınız. Kadeh tam doldurulmadığı için tını tam çıkar. Bardak tokuşturanlar tını için bardağın dibini diğer bardağın ağız kısmına vurur. Bunda ise eşitlik yoktur. Bardağını üstte tutan üstünlük ima eder. Bardağına vurulan, resesif tavır içindedir. Kadehin eşit tokuşturulması ile bunu kıyaslamak bile olmaz. Kadeh bu yüzden yuvarlak, dar ağızlıdır. Eşit biçimde, kafa kafaya tokuşturulsun diye... -
@@pach of neo, deizm durağında bir süre bekleme yapacağını görüyorum. Sonra agnostisizme kısa geçişler yapacak ve ordan ateizme atlayacaksın. İstikrarlı gidiyorsun... Tavsiyem, indeterminist bir ateist olmaman. Determinizmi izlemeni hararetle tavsiye ederim.
-
Bilimin ilkel başlangıcını belirlemek de olanaksızdır. Bilmenin çok basit şekilleri vardır. Zaten felsefe de bilgi kökünden gelir. Felsefeyi köken almamız, inanmak için de bilmek için de önce düşünmenin gerekliliği... Hayvan da şimşek çakınca korkar. O da inine kaçar. Bu refleks olduğu için hiç bir insanlık kültürünün temeli olamaz. Dinin olmadığı gibi bilimin de felsefenin de... Şimdi ilkel adam şimşek çakınca mağaraya kaçtı mı, kaçtı. Orada oturdu düşündü. Şimşeği üstün bir varlığın çaktırdığını düşünür, onun kızgınlığını gidermek için kendi yerine ona kurban filan adarsa işte dinin ilk temeli atılmış olur. Eğer daha önce bir elektrikli balık tarafından çarpılıp, yıldırıma da çarpılıp ölmezse, ancak bu durumda bilime basit bir başlangıç yapılırdı ama çok zor... Kürklerdeki statik elektriklenme ile şimşek arasında ilinti kurması da çok zor olduğu için, bilim çok geç ortaya çıktı. İnsan yeterli düzeyde düşünüp mantık kurabildiği anda felsefenin temeli atıldı. Felsefenin ilk çocuğu din, ikinci çocuğu bilim oldu. Aynı şekilde, obsidiyen taşı uygun biçimde kırabilme becerisi teknolojinin basit başlangıcıdır. Çünkü şempanzeler de ellerine taş alır ama kırarak biçim vermezler. İlk insanların ilk yaptıkları, obsidiyen taşı daha küçüklerine vurarak, uygun biçimde kırılanları seçmekti. Sonra ikinci üçüncü darbelerle daha uygun biçimleri çalışmaya başladılar. Bu teknolojinin ilkel temelidir.
-
Zaten buna determinizm diyoruz. Ama örümcek ağı konuyu pek iyi yansıtan bir benzetme olmuyor. İnternet ağı determinizmin birebir modeli gibi...
-
Korku karşısında ne yapması gerektiğini düşünmek de felsefedir. Karşımda beni korkutan bir şey var. Ne yapmalıyım? Al sana felsefe... Düşündüğün anda felsefe yaparsın. Felsefe için filan tarih diye bir başlangıç olamaz ve yoktur. "Şu zaman" diyeceğiniz her zamanın öncesinde, düşünmenin daha basit ve ilkel biçimi vardır. Günümüz anlamında felsefe kabul edilecek bir başlangıç ise elbette vardır. Günümüz anlamında bilim kabul edilecek bir başlangıç olduğu gibi. Şu an kurmuş olduğumuz felsefi ve bilimsel geçerli sistematiğin asgari şartını karşılayan bir oluşumu göreceli başlangıç olarak kabul ederiz. Yanılgı, "günümüz anlamında din" diye bir şey olmamasından kaynaklanıyor. En ilkel insan, şimşek çaksa da yere kapansa, al sana din oluyor. Dinin ilkesi, kuralı, sistematiği diye bir şey olmaması insanları yanıltıyor. Eğer din olgusuna bir standart getirilebilseydi, ona da bir başlama zamanı atanırdı. Bunun yapılamayışı, dini öncül zannettiriyor. Şöyle bir şey yapabiliriz: Dinin mevcut oluşunun asgari şartını, "ben taşı balta yapıyorum, o halde taşı da beni de yapan olmalı" şeklinde bir düz mantığı, dinin mevcut oluşunun ön koşulu sayabiliriz. Bu da ilk felsefe olur... Yine dini felsefe doğurmuş olur. Varsın ilkel, basit bir felsefe olsun. Ama felsefe... Ama şimşek çakınca mağaraya kaçıp saklanmayı din sayamayız. Şimşeği çaktırana yaranmak, zararından emin olmak için tapınma gerekiyor din olması için. Bu da düşünmeyi gerekli kılıyor.
-
Seçiminizi Yapın: Bu On Kadından Hangisiyle Rakı İçerdiniz?
democrossian şurada cevap verdi: Admin başlık Üye Anketleri - Anketler
Anlaşıldı, rakı kültürünün tek ögesi hüzün. Arabesk yani... Ben de öyle tahmin etmiştim... -
Seçiminizi Yapın: Bu On Kadından Hangisiyle Rakı İçerdiniz?
democrossian şurada cevap verdi: Admin başlık Üye Anketleri - Anketler
Rakı kültüründen bir iki ipucu alsaydık? Ben şarap kültürünün bir kaç ana hattını verdim. Sadece öğrenmek istiyorum. Bir rakı - şarap savaşı başlatma niyetinde filan değilim. Bu konuda duyduğum en komik söz: "Rakının tövbesi olur ama şarabın olmaz!" Açıkçası rakı kültürüne arabeske olduğu kadar antipatim var. Eyvah! Savaş başlatma niyetim yok dedim ama bu savaş ilanı galiba! Ama yok, sözümü tutacağım. Arada kıyaslama yapmayacağım. Sadece neymiş bu rakının kültürü, onu merak ettim... -
Asıl konu, olmayan bir şeyin ve ona bağlı bir çok şeylerin hayal aleminde halisünasyon görerek var edilmesi. Din tümüyle, tasavvuf ise aşırı biçimde halisünasyona, rüyalara, hayal alemlerine, uydurmalara dayalı. Gerçeklik yitimi, kişilik yitimi, paranoya riskini şiddetli biçimde getirirler.
-
Tekrar edeyim: İnsanın midesinin hazmetmesi, kalbinin atması, böbreklerinin süzmesi, pankreasının insülin salgılaması, sıcak bir cisme dokununca elini çekmesi, sivri bir cisme basınca ayağını kaldırması gibi omurilik ve omurilik soğanınca yönetilen davranışları hariç, beyin tarafından yönetilen en küçük eyleminin bile çok basit ve yüzeysel de olsa bir felsefesi vardır. Basit olması, sistematik olmaması, felsefenin basit biçimi olduğu gerçeğini değiştirmez. Maddeyi böle böle, en küçük parçasına ulaşamayacağımız gibi, felsefenin en ilkel ve en basit düzeyine ulaşamayız. Onun nerede ne zaman başladığı net olarak bilinemez. İnsanın ilk kez ne zaman insan olduğu, hayvan atalarından ayrıldığı net olarak bilinemez. Dil'i ne zaman geliştirdi, net olarak bilinemez. Hak huk da dese bir dildir. Etimolojik anlamda dil kabul edilmese de ilkel, basit bir dildir. Bu eğer böyle olmasaydı, ortaya ansızın ve öncesi olmaksızın pat diye insan, pat diye felsefe, pat diye dil, pat diye bilim, pat diye din çıkardı. Böyle bir şey ise olamaz, olabilirliğini düşünmek abesle zaman öldürmektir. Bu ancak dogmada olur. Dogmatikten başka hiç kimse, çok çok basitten, bilinemeyecek kadar basitten evrimleşerek olguların evrimleştiğini reddetmez. Peygamber geldi, hop, din çıktı! Aristo mu artık her kimse bir düşündü, pir düşündü, felsefe ortaya çıktı! Böyle bir şey yoktur. Evrimden başka hiç bir gerçek, yoktur! Tek gerçek, evrimdir. Bunu kavramak, devrimdir. Devrim, dogmaları yok eder. Dogma ile zehirlenmiş zihinleri ancak devrim, evrim ilacıyla tedavi eder. Dogmadan başka çıkış yolu, olanaksızdır.
-
Sanırsın insanlar yavru hayvan avlamazdı diyen olmuş! En ilkel insan atalarımız ağaçlarda uyurlardı. Daha önceki hayvan atalarımız gibi... Köpeğe filan hiç ama hiç ihtiyaçları yoktu. Uykuda bir yerlere tutunma refleksimizin evrimsel kaynağı budur. E o kadar da yırtıcılara da fırsat kalsın artık! Sabaha kadar ne var ne yok temizleyip çıkacak halleri yok. Yırtıcılarda avda başarı oranı aslanlarda bile çok düşüktür. Yüzde on yirmi arası. Beş on hayvana saldıracak da birini tutabilecekler. Atalarımızın ise peşine düştükleri avı kaçırmaları olasılığı çok azdı. Obsidiyen, bugün bile önemini kaybetmemiş son derece keskin bir araçtır. Bunun insana sağladığı üstünlük hiç bir tartışmaya açık değildir. Elinde obsidiyen balta var, yardımcı kurt murt hikaye gelir. Kabile arkadaşlarından başka yardımcı aklından bile geçmez... Tarkan filminden fırlamış değildi atalarımız! "Atıl kurt!"
-
Olmayan şey nasıl bulunur? Demek hayal aleminde halisünasyon görün diyor. Gerçek dünyadan kopun, uyuştukça uyuşun, mistikleştikçe miskinleşin, hiç bir şey görmeyin, sadece hayalden başka diyor. Daral gelir bana daral... Hayatta mistiklere bir saniye tahammül edemem.
-
Seçiminizi Yapın: Bu On Kadından Hangisiyle Rakı İçerdiniz?
democrossian şurada cevap verdi: Admin başlık Üye Anketleri - Anketler
Şarap ile kadeh ayrılmaz ikilidir, özdeşleşmişlerdir. Şarabı bardakta içmek oldukça komik olur. Rakıyı da kadehe koyup içmek hiç yakışmaz. Kadehin zerafeti ve şarapla özdeşleşmişliği bir başkadır. Çay bardağında rakı içmek ise tam bir felaket! Ona hiç değinmiyorum. Şarabın o billur altın sarısı rengini görmek ve kadehi elinden içmezken bile bırakmadan üç parmakla sapını, iki parmakla üst kısmını tutarak kokusunu içine çekmek bambaşka bir olay. Kadehi tokuşturmak zaten başlı başına bir fenomen! Bardak filan tokuşturulur mu yahu! O tutuş biçimi çok önemli! Dirsek masada, bilek kıvrık, parmaklar bükülmeden kadehi tutuyor ve tık! Kadehin daima yarım doldurulması, tam doldurmanın hoş olmaması ayrı bir kültür... Öyle ki dolu kadehe duble denir. Yarım kadeh aslında tektir. Duble doldurana hoşaf mı içiyorsun derler! Özetle, şarap gibisi yok... Ama öyle her akşam her akşam değil... Her hafta sonu bile değil... İçmek için iyi bir neden olacak, şöööyle mantarını pat diye açtın mı o aromayı özlemiş olacaksın... İçmeden mutlaka iyice kokusunu nefesime çekerim. Sonra öyle lık lık yooook! Tek yudum... Her seferde sadece tek yudum... Şimdi bir Safir açmak vardı ammaaa... Muskat ve semillondan yapılır. Yanına çerez ister.Ya da Anfora Zarif... Sultaniyeden yapılır. Yanına meyve ister. E ama muhabbet lazım... İçeyim diye içilmez ki... -
Yani... Hasan Sabbah da nerde ayyaş, esrarkeş, katil, tepe tepe kullanılıp beleşe harcanacak adam varsa cennetine buyur ediyormuştur zahir... Bunda bir keramet yok yani...
-
PENGUEN POLİS OPERASYONLARINI YORUMLADI
democrossian şurada cevap verdi: democrossian başlık Güncel Konular
Yani... Zaten ortada demokrasi filan yok. Olsa olsa biat temelli bir kabile devleti var. Körü körüne biat... Hahamın ise itirafları öyle böyle değil, kepazelik yani... Adam açıkça söylüyor, oramı buramı oynatmadan ifade versem hepsi çıkar dışarı diyor yahu, daha böyle bir kepazelik olur mu? İçeri atılmaları için düzgün ifade vermedim veya öyle ifade vermeye zorlandım demenin daha Türkçesi nasıl olur ben bilmiyorum artık! Kaynak, Kemal Kaplan’ın "Köstebek" adlı kitabı... Yalan olsa, böyle bir laf etmese herhalde dava açar, yazardan tazminat isterdi değil mi? Ben daha böyle bir kepazelik var mı bilmiyorum... -
Seçiminizi Yapın: Bu On Kadından Hangisiyle Rakı İçerdiniz?
democrossian şurada cevap verdi: Admin başlık Üye Anketleri - Anketler
Üzümlerin şahı muskattır. Anadoluda misket derler. Şarabı billur gibi altın sarısı ve benzersiz aromalı olur. Semillon da iyi üzümdür. Fakat taze sıkılmış üzümden şarap yaptıklarını pek sanmıyorum. Kurudan yapıyorlar. Fakat o yine neyse... Sen tut güzelim şarabı damıt, alkole çevir, sonra aroma vereceğim diye bir şeyler kat. Sonra içeceğinde tekrar sulandır. Olacak iş değil! Hayatta damıtma ürünü bu saçma icat içkileri içmem! Şarap öyle özeldir ki, havayla temas etse bile tadı bozulur. Şaraba mantar sıfır temas, havasız kapatılır. O mantar çıktığı anda şarap şaraplığından bir şeyler kaybetmeye başlar. O mükemmel aroma uçmaya başlar. Kokusunu bile boşa vermeyeceksin... -
Hocanın evleri, penci van yalıda, Hoca bir iş çevirmiş ki, düşman başına. Aman hoca Amerikalı hoca, iş işten geçti, Çevirdiğin fırıldaklar hoca, elliyi geçti. Yüksek odalarda, kızar köpürür, Allahı akıl versin, daha ne denir. Aman hoca Amerikalı hoca, iş işten geçti, Fırıldakları çevirirken aklın nerdeydi...