Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Johnydoe

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    257
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    26

İletiler gönderen: Johnydoe

  1. sonra gözlerini kaldırıp karşına bakıyorsun,

    sallanıyor sanki koca ev,

    anlıyorsun,

    olmuşsun...

    bir gülümseme yayılıyor dudaklarına..

     

    sonra ağız dolusu küfür ediyorsun,

    anlayan anlıyor,

    anlamayan,

    kimin sikinde?

     

    sonra yağmurun sesi yankılanıyor,

    yalnızlığında,

    buna da şükür diyorsun,

    üşümüyorum ya!

    soğuktan titriyorsun oysa,

     

    çaktırma!
    sen yıkıldım demeden,
    inanmıyor kimse
    yıkıldığına...

     

    yalnızlığımdan naklen bildiriyorum!
    bu benim tercihim...
    sevdalanmayı bilirim,
    istediğim,
    arada bir uğrasın,
    sevdiğim...

     

    tahmin bile edemezsiniz,
    ne kadınlar sevdim ben,
    kokuları tenimde saklı,
    isimlerini unuttum...
    ne zaman sevişsek,
    bulur yolunu ellerim...

     

    aklınız almaz,
    nasıl da terkedildim.
    cevapsız çağrılarım,
    çağırdıklarım,
    korkar benden,
    rüyalarına girerim diye,

     

    kınından zamansız çekilmiş,
    bıçak gibiyim...
    saplansam ayrı dert,
    saplanmasam,
    sen okur içlenirsin,
    ben yazar,
    şair olurum...

  2. sana çok gördüğüm zamanımı,
    gecelere mi harcıyorum?

    yalnızlığımın nedenini,
    ah'ına mı yoruyorum?

    şimdi sen hayatın telaşına düşmüşken,
    ben tahayyüller meclisinde,
    kendimi mi avutuyorum?

    her sabah üzerine ne giyeceğini düşünürken,
    ben senin heyecanına vuruluyordum.
    hangimiz yanlış yapıyordu?

     

    en sevdiğim uykumun yarısında kalkıp,
    sersemce yürümeye çalışırken,
    nereye?
    diye sorduğunda,
    kendime gelip,
    yanına!
    diyordum...

     

    anlamıyordun...
    az sonra uyanacağını bilen bir aptaldım ben,
    rüya görürken...
    bu yüzden
    biraz ağzım bozuk
    her yeni sabaha...

     

    kaç sigara söndürüldü,
    gecenin koyusunda,
    balkon köşelerinde,
    kokusu sinmesin diye
    uyuduğun odalara,
    uyanma diye sen,
    dumanı
    soğuğa üflendi.

     

    şimdi 'nerdesin?'ler,
    sabah anımsanmayacak...
    gün boyu,
    yorulacak bedenler,
    gece
    alkol hükmünde,
    ayıklığın zehri karışmayacak,
    'yoksun'larla

     

    kimse inanmayacak,
    kabul edilesi bir son değildi bu,
    sürdürülmesi daha zor,
    hangimiz daha çabuk yoruldu?

     

    alışkanlıklarım duruyormu hala?
    odada ışık olmadan uyuyabiliyormusun mesela?

    diğer yarısı boş bir yatakta...

     

    tuhaf...
    nasıl da dönüyor dünya,
    nasıl da insanlar birşey olmamış gibi,
    işlerine gidiyorlar...
    benim gibi....

  3. eğer okunurken nasıl göründüğünü biliyorsan,

    yazarken istediğini gösterirsin...

     

    belkide evlilik,

    birbirine güvenmeyen insanların,

    birbrilerini yasalarla güvence altına alması gibi bişidir sadece...

     

    ne zamandır hayatındayım senin?
    ya sen ne zamandır icimdesin?
    gördüğüm her boşluğa seni koyuyorum,
    hiçte sırıtmıyor gibisin...

     

    yanımda olmanın her haline kafiyeler uyduruyorum

    bu kadarmı hazırdın bana

    ben mi bu kadar bekliyordum seni

    şimdiye kadar neredeydin?

    anlamlandıramadığım bir düzgünlük var aslında

    hani bazen herşey yolunda gider

    kolayına gelir insanın

    şüpheye düşer

    bu kadar güzel olmasından

    oradasın d'mi?

    çünkü her satırımda öpüyorum seni...

     

    yarın ne yapacaksın?

    ölesiye merak ediyorum

    aslında bilmek istediğim,

    yarınki hayatının neresinde ben olacağım?

    sabah kalkacaksın,

    yürüyeceksin belki,

    sonra kursa gideceksin,

    belki eve gelip birşeler yapacaksın,

    belki nete gireceksin,

    belki hiçbiri...

    sıradan bir akşam üstü ziyareti, birileri gelecek.

    sonra...

    neresinde kalacağım bunların?

    yada kalmayacağım...

     

    seni aklımın neresine koymalıyım emin değilim aslında

    sanki yıllarıdr içimdesin de,

    ben görmezden geldim...

    oysa bugüne dek yazmadığım her satırı,

    sana biriktirdim ben...

    şimdi hangisini önce yazsam kararsızlığında,

    hiçbirşey söyleyemiyorum...

     

    birazdan uyuyacaksın değil mi?

    aklını sarıp kelimelerime,

    bense tutunup sana,

    kendi ütopyamda,

    başka bir şehrin ikliminde

    seni özleyeceğim...

    sonra dönüp hayatıma bıraktığım yerden,

    devam edeceğim sıradan yaşantıma...

    her dokunuşun mavi bir pelerin vermiyor olsa da omuzlarıma,

    her kelimen başka bir umudun yelkenine nefes oluyor...

    üstüme alınıyorum yaptıklarını,

    söylediklerini içime...

    abartıyorsamda mahsuru yok,

    uzun zamandır hiç bu kadar güzel olmamıştı,

    taşıyamayacağı anlamlar yüklemek,

    yorgun kelimelere...


     

    bir türlü öptürmeyen tuhaf kadın'a...

  4. seninle her seviştiğimde,

    biraz daha uzaklaşıyorum senden...

    biraz daha siliniyor teninin,
    aklımın üzerindeki gölgesi.
    yazılmadık ayrıntın kalmıyor
    kaybolamıyorum artık
    tanıdık geliyor

    hayalini kurduklarım...

     

    seninle her seviştiğimde,
    tadın ezberimde sanki,
    nerene dokunsam,
    tutuşacaksın,
    nereni öpsem,
    kararacak gözlerin,
    biliyorum...

    bilmek ürkütüyor beni...
    tenin tenime değdiğinde,
    çarpmayacak sanki kalbim,
    o ilk gün,
    eline dokunduğumdaki gibi...

    durmayacak sanki dünya
    ağır çekimde sesler uğuldamayacak kulaklarımda
    nefesim tıkanmayacak
    korkmayacağım hatta,
    dokunduğumda
    incinirsin diye

     

    seninle her seviştiğimde
    sıradanlaşıyor dünya.
    yazdığım her kelime
    havada asılı kalıyor sanki
    her orgazm çığlığın
    içimdeki çocuğu korkutuyor

    büyüyüp adam oluyorum kollarında
    ama susuyor içimdek şair
    bırakıyor elinden kalemi
    yazamıyorum artık
    yazmak,
    kalıyor,
    ilk öptüğüm yerde seni

     

    tükenirken kollarında,
    içinde,
    yığılıp kalırken üzerine,
    tenine bıraktığım her nefes
    titretirken seni
    uzaklaşıyorum yanından

    bir uykusuzluk daha ekleniyor
    eskilerinin yanına,
    bir sakinlik ruhuma,
    beklemediğim,
    sanki az önce,
    öpmemişim gibi seni

    bir alışkanlık hali
    şehvetin parmakları dolaşıyor aklımda,
    sözlerim daha cürretkar belki,
    ama saf değil artık,

    özlemek,
    yokluğunun ilk gecesinde,
    kültablalarını doldurdu...
    beklemek,
    sığmadı içime,
    ve sevişmek,
    geçirmiyor artık
    sana susuzluğumu...

    yazmak hafifletmiyor...
    diğer kadınlar gibi oluyorsun her dokunduğumda,
    biraz daha,
    diniyor tenimin ağrısı,
    küserken içimdeki şair

    benim yazdığım kadın,
    bu değildi!

  5. bozulur büyüsü...

    çok film izlemekten oluyor bunlar,

    karıştırıyorsun birbirine,

    gerçeğin rotasından çıkamıyorsun işte...

    olmak istediklerinden uzakta,
    olduğundan fazlası değilsin işte!
    ne kadar uğraşsanda
    aynı şehrin sokaklarında uyanacaksın...

    aynı insanlarla gözgöze gelip,
    aynı yalnızlıkla yol alacaksın.
    kimi sevdiğin değilde,
    kimin tarafından sevilmediğin,
    yakacak canını...

     

    çok çalışacaksın belki,
    çok uğraşacaksın kaybetmemek için,
    bir gün sakındıkların ağır gelince ruhuna
    kabullenmeyi de öğreneceksin...

     

    vazgeçmeyi öğrendiğin gibi...

  6. neler oldu biliyormusun..

    özlemek neydi biliyormusun...

    deniz kenarında...

    önce uzaklara dalıp

    arkanda şehir..

    sonra gökyüzüne bakıp

    gözlerini kapatıp...

    sonra başını indirip gözlerini açınca

    belki dünya değişmiştir deyi seni aramaktı...

    sen yoksun..ben "yoksun"...

     

    geçmişe dalıp,
    mısralar çıkarıyorum...
    vurgun yemek,
    göze alınabilir bir risk değil mi?
    değmez mi?
    yoksa o kapı,
    hiç açılmamalı mı?

     

    sevda büyük diye mi?

    acıda büyük...

     

    kokun üstümden gitmesin diye olduğum yere yığılmıştım!

    adını neden söyleyemediğimi hiç öğrenemedim,

    neden öğretmedin?

    ve hiçkimseye "gözlerin ey yar, benim evimdir" dememiştim...

    g ö z l e r i n..nerde?

     

    benimle oyna..ama benimle değil...

  7. bazen
    sadece kabullenirsin...
    canın çok yanar,
    uyanmak istemezsin,
    geçmeyecek gibi
    nefesin bogazını yakar
    dursun istersin
    bıraksın seni

    durmadan yakalarından tutup seni
    sarsan eller
    başından gitsin istersin
    durmadan aynı sözleri tekrarlayan
    kara kuzgunlar

     

    teslim oldum! yetmiyor mu? dersin
    daha ne istiyor?
    geceleri uykularıma
    ipotek koyanlar...
    neresine imza atıyorduk?
    bu feragatnamenin?

     

    adalet istemiyorum!
    en ağır cezayı verin bana
    yeter ki bitsin artık...
    kabulleniyorum
    yazmayacağım artık,
    gittiğini satırlarıma...

     

    kimseye şikayet etmeyeceğim,
    isyankarlık bana göre değil.
    şimdi vadesini doldurmuş bir ihtiyar gibi
    rahat bırakın beni

     

    bazen
    sadece kabullenirsin,
    her bedele razı
    artık uyumak istersin...

  8. ne hayaller kurmuştuk yıllar önce,

    şimdi neresine düştük kurduklarımızın?

    hangi hayatı yaşadık?

    istediğimiz hangisiydi...

    yaşıyoruz diye şükür mü etmeliyiz?

    ne kadarı doğruydu seçimlerimizin?

    ödediğimiz bedeller,

    mutsuzluğumuzla ölçülebilir mi?

    kimleri kandırdık kendimizden başka?

    kimleri üzdük...

    kaç insan hayatını değiştirdi,

    bizi tanıdıktan sonra?

    kaç insan yoluna devam etti?

    hiç olmamışız gibi...

    o sihrin gerçek olamayacağını bile bile

    inanmak için zorlamadık mı?

    kendimizi...

    anı yaşayabiliyorduk biz,

    zevkini çıkartırken,

    şimdi ne değişti ruhumuzda?

    aynı heyecanlar

    yetmiyorken...

    ne değişti?

    sen ve ben mi?

    biz,

    zaman aşımından geçersiz mi sayıldı?

    özür dilerim!

    senden asla vazgeçmem deyipte,

    yıllar sonra

    anımsayamadıklarımdan...

    özür dilerim,

    heyecandan uyuyamadığım gecelerin,

    unuttuğum faillerinden....

    özür dilerim,

    genç tutamadığım için,

    kayıp gitti sözlerim,

    ellerimden...

  9. sırtı dönük yalnızlık
    soğuk bir yatakta
    dokunsan
    hayaller üşüşür aklına
    dokunmasan
    sabah olabildiğince uzak durur senden
    gecenin karasında..

     

    yorgunluk geçer,
    boş vakitlerin artar,
    beklentilerin azalırken...
    amaçlarının boşluğu karşısında
    açarsın gözlerini
    nereye kadar?

    günler gecelere
    geceler alkol şişelerine boşalır...
    anlık orgazmlarla uyuştururken bedenini,
    ayıldığında
    yazmak ayrılığı
    içini kanatır...

     

    itiraf etmek zor olduğu için mi kendine,
    yüzleşmekten kaçtığın için mi şimdi,
    kendini sıradan zevklere veriyorsun?

    dokunmak yetmiyor artık sana,
    sıradan bir sevdanın heyecanına ortak olamıyorsun.
    bu boşluk,
    kaç kadın daha atsan içine
    dolduramıyorsun...

  10. evet

    bildiğin gibiyim

    hala aynı kelimelere

    farklı anlamlar yüklemek telaşındayım...

     

    ve evet biliyorum

    buraya geldigin anda

    ilk önce

    ben ne yazmışım diye bakıyorsun...

     

    biliyorum

    vazgeçmedin benden

    sadece

    uzak durmayı öğreniyorsun...

     

    okuduğun her kelimeden
    yeni kurgular üretip
    ne yaşadığımı merak ediyorsun
    sormak yerine...

     

    çünkü sorarsan eğer
    yeniden aşık olacaksın bana
    tutamayıp kendini
    kaybolacaksın girdabımda

     

    yeniden
    ayağa kalkacak gücün yok
    teslim olursan bana
    gidemeyeceksin...

     

    bir gece ansızın
    veda bile etmeden
    gittiğin gibi...

  11. bir sakarlık parmaklarımın ucunda

    gittiğinden beri neye dokunsam

    kırılıyor...

    ne yazsam
    üzerinde durduğu gibi güzel durmuyor
    satırlarımda
    sonra siliyorum
    anlamak
    bu acıyı hafifletmiyor...

     

    doldurduğum her kadeh
    yaktığım her sigara
    uykusuzluk
    küfürle başlamak uyanınca
    uyumak bu kadar zor değildi
    saçmalamak
    tanımadığım insanlara

     

    şehrim istanbul
    kalbim ankara
    yükselenim sevda
    aklım fikrim
    yokluğunda...

     

    birlikte savrulamadık
    başına buyruk bir iklimin
    tahmin edilemez
    etkileri tenindeki
    tenimdeki
    boşluğun
    yazmakla geçmez...

     

    ne gidebildik kendi yolumuza
    ne cevaplarıyla yetindik
    sorularımızın
    yine de bulup birbirimizi
    seviştik
    her gece
    ezberledik
    göremediklerimizi

     

    kaç gece birlikte uyuduk
    hep tek başımıza uyandık
    kaç gece dokunduk
    başka kimsenin dokunmadığı yerlerimize...

     

    şimdi bu ürperti
    bu sarılmak yastığına duygusu
    bu bir filmi birlikte izlemek varken
    o filmi aklında tutup
    bir daha rastlamamak kaygısı

     

    nasıl da her kıvrımını bedeninin bilip
    hiç görememek...
    yaktığım ateşin sıcaklığını iliklerimde hissedip
    hiç ısınamamak...

     

    senin beklentilerin
    benim bağlanmakla ilgili sorunlarım
    çözeriz sanmıştık
    attığımız düğümler
    boğazımıza takılırken
    nefessiz kalmıştık...

     

    şimdi ne sen mutlusun
    ne de ben mutluymuş gibi yapıp
    gülümseyebiliyorum
    gözlerimizde donmuş renkleri hayatın
    her  gün
    iki mutsuz uyanıyoruz

     

    nereye kadar tutup kendimizi,
    diğerimizi merak etmiyormuş gibi yapıp
    yaşıyormuş rolünü oynamaya
    devam edeceğiz?

  12. bir insanın canını gerçekten yakmak istiyorsanız,

    kaybetmesi kaçınılmazken,

    ona umut verin...

     

    en çok canımı ne sıkıyor biliyormusun sevgili?

    mutsuzsun,

    ve ben bunun bile nedeni değilim...

     

    bugünlerde içinde olduğum beden

    öyle dar geliyor ki,

    belki de bu yüzden

    heryerim ağrıyarak uyanıyorum

    uykumdan...

     

    saat ondan sonra içki satışı yasaklandığından beri

    içki tüketimini arttıran yalnızca ben miyim?

    bir çeşit satış taktiğimiydi bu yasak?

     

    lan antibiyotik ilaç verirde alkol alamam diye

    hasta olunca doktora gitmiyorum ben!

    benimle alkolün zararlarını tartışma istersen!

     

    senin palto giyip yüzünü şalınla kapattığın resmine bakıp

    ayak bileğinin şeklini hayal etmiş adamım ben!

    hayal gücümü sınama istersen!

     

    son kullanma tarihim çok kısıtlı bir süre benim...

    ağzımı açınca hemen tüketmen gerekiyor!

     

    sen bir de seni sevdikten sonra gör beni...

    öyle güzel susuyorum ki,

    doyamıyorsun yalnızlığa...

     

    hassiktirrr!

    kulanılabileceği en iyi yerde kullanıldı az önce!

  13. bazen genizini yakar ya alkol

    gözünden yaş gelir

    azalsın diye acısı

    bir yudum daha içersin...

     

    her defasında
    daha fazla kırılamam sanıyor insan
    işte tamda o anda
    soluğunu kesiyor
    daha büyük bir acı

    yutkunamıyorsun
    oysa bir saniye dayansan alışacaksın belki
    göğsünü yırtıyor sancısı
    zaman duruyor
    anlayamıyorsun

    sorular ve cevapların altında kalıyorsun
    bir şehir,cehenneme bürünüyor
    gece zebanileri pençelerini geçiriyor ruhuna
    sadece tamam diyorsun

    tamam!
    bu işkence
    bu ses
    kırılışı direncinin
    bu yorgunluk
    ellerin titrer boşluklarda
    bu çılgınlık!

    gözlerin kararır
    teslim olurken
    ölmek bile o an
    ölmekken
    erkekçe
    izin vermez
    hayata baglar seni
    ayağa kalkmak istersin
    dizlerinin üzerinde

    bir köpek gibi sürünürken
    koparıp atar
    kirli siyah yalanları
    düşüşünü izler
    bir anlık tatmini için
    hayatını siker atar
    gıkın çıkmaz...

    nasıl acınası
    nasıl rezilce
    üzerinde takım elbisen
    içinde fahişe ruhun
    ırzına geçerken
    dudaklarını ısırıp
    bitsin artık derken
    bitsin...

    bana ne yaptın?
    neden?
    bunu niye yaptın?
    mutlumusun?
    değilsen
    söyleme sakın!
    yok yere harcandığımı
    bilmiyeyim...

  14. bazen bir kadının kokusunu alıyorum
    aklıma yazılmamış satırlar düşüyor
    geçer diyorum
    ve bir kadeh daha dolduruyorum
    sadece geçiştiriliyor...

     

     

    kül tablasında yanarken bırakılmış
    bir bardak çay şekeri atılmış ama
    karıştırılmamış
    ansızın bir haber gelmiş
    durmuş zaman

    başka bir gerçekliğe sığınırken
    bir düş
    yoldan geçen insanların
    yüzleriyle boyanmış
    tam alışıyorken
    bu hayata
    aklına gelmiş
    sigaran

    neyse'lerine yenisini eklemişsin...
    durduğu yerde zamanı
    yakalayamışsın
    teninde gri lekeler
    soluksuz çıktığın merdivenler

    intikamını almaya başladığında bedeninden
    ne çok 'keşke'ler
    dilinin ucuna gelirde
    yediremezsin kendine
    ve susmak!
    tek zırhındır artık

    acımasızca akıp giden zamandan değil belki
    ama bulduğunda canını yakacak
    cevaplardan korur seni...

     

    kültablasında
    yarım bırakılmış

    kendi kendine sönen bir sigara kadar
    tek başımayım şimdi...

  15. kırılganlıklarımızı özenle saklar,
    farkettikçe
    görmezden gelmeyi de öğrendik biz...
    daha iyi oyuncular olamadık belki

    öfke kontrolündeki başarısızlıklarımız,
    kıskançlık nöbetleri olarak
    yaraladı ruhlarımızı
    kim daha çok sevdi'yi yarıştırırken

    umrumuzda olmayanları sıraladık...
    sonra
    umurumuzda değildi artık
    'biz'...

     

    sen ve ben denklemini bir türlü eşitleyememiştik...
    bilinmeyenlerin yerine ne koyduysak,
    ikimizden birini siliyordu...

    belki de bu yüzden,
    susmak,
    en acısız ayrılık yoluydu...

     

    bir şehir dökülür bu gece
    ellerine gözlerine hüzün
    okudukların benim değil,
    yazdıklarım ütopyasında bir sevdanın
    akıl almaz gerçekliğin...

     

    metalik bir tad damağında
    sanki az önce namlusunu çıkarmışsın ağzından
    ayrılığın soğuk şakasının
    eskisi gibi olmaz
    seviyormuş gibi dokunmaların

     

    naif bir ürkeklikle geldim sana
    günahlarımı çıkarırken bir bir
    aklımın dehlizlerinden
    korkmuyordum
    anlardın beni
    yargılamadan...

     

    kimsenin inanmadığı hayallerim vardı benim
    kendimin bile
    belki de bu yüzden
    en önce sen
    uzaklaştın benden...

  16. gecenin yarısı oturduğunda masanın başına,

    çöker yorgunluk...

    karşında boş bir sandalye

    ve dolu bir kadeh rakı...

    içindeki boşluktan aşağı düşmemek için,
    aklının önüne alkolden duvarlar örmeye başlarsın...

    içindeki boşluktan aşağı düşmemek için,
    aklının önüne alkolden duvarlar örmeye başlarsın...
    biriktirdiklerin zorlar seni,

    zamanında söylenmemiş sevgi sözlerin,
    en zayıf yerinden yakalar
    sesini çıkaramaz
    çaresizliğini meze yapar
    yutkunamazsın...

    bir terkediş daha batar gözlerinin içine
    açamazsın..
    açsan
    kapanmaz yaraların
    kaçsan
    nereye kadar?
    o alkol de bitecek işte!
    ayılacaksın yine

    ertesi gece yine
    boş bir sandalye karşısında oturup
    başlayacaksın yazmaya:
    bugünde ölmedim ama,
    sen yaşadım sanma!

  17. boşluk dolduran olmaktan yoruldum...
    tehlike anında kırılması gereken
    bir cam parçası olmaktan...

     

    kırılmış, hor kullanılmış her kadının,
    sığındığı liman olmaktan,
    kendini aydınlatmaktan aciz
    bir fener gibi
    dönüp durmaktan yoruldum...

     

    o geri dönünceye dek
    sever gibi yapma bana
    sevme yeter
    en azından bileyim
    nerede duracağımı

     

    bırak yatağını ısıtayım,
    teninde fırtınaların
    aklında kaçamakların faili
    duymak istediklerinin
    şairi olayım...

     

    ama sevmiş gibi davranma bana...
    aşık olduğun adama sakla
    en güzel sözlerini
    kulaklarımda harcama....

     

    bir fahişe gibi her istediğinde
    koynuna al beni
    bedenimi kullan
    işin bittiğinde
    tanıma!
    sevmiş gibi,
    kollarımın arasında uyuma...

     

    uyu şimdi
    hicbirsey olmamış gibi,
    her gece koynuma girmemiş gibi
    uyu şimdi
    yarın gece
    unuttuğun yerde olacağım

    gelip almazsan
    yeniden isteyene kadar,
    dokunuşlarını saklayacağım tenimde
    tek başına yalnız kaldığında
    içindeki boşluğa
    sarılacağım...

  18. Unutmuyoruz aslında!

    alttan alttan, dayatılırken bize ait olmayan yaşamlar,

    kırılıyoruz belki dizlerimizin üzerine çöküyoruz,

    ama eğilmiyoruz,

    eyvallah diyoruz

    ama unutmuyoruz

    biriktiriyoruz içimizde.

    öfke nöbetlerine kapılmadan,

    içten içe büyüyor bir yangın,

    korlanıyor ateşimiz,

    üzerimize gelindikçe

    derin bir iç çekip,

    nefesimizle canlandırıyoruz hafızalarımızı

    birimiz diğerine hatırlatıyor,

    diğerimiz başkasına,

    farkında değiller,

    böldüklerini sandıkça bizleri,

    birleştiriyorlar.

    din,dil,ırk,örf,adet ayrıştırmalarından sıyrılıyoruz her gün biraz daha

    her gün,

    aldığımız her darbede gözlerimiz biraz daha açılıyor.

    'insan' olmanın birleştiriciliğini farkediyor,

    tanımadığımız belkide bir daha asla görmeyeceklerimize

    karşılıksız yardımlar sunuyoruz...

     

    bölünmüyoruz aslında,

    bizi ayırdıklarını sanıyorlar,

    inandıklarımızla sorguluyorlar bizi,

    ihanetle suçluyorlar,

    geçmişimizi inkar ettiğimizi söyluyorlar,

    aşağılıyorlar

    gözlerimizin içine baka baka dalga geçiyorlar bizimle,

    sustukça

    sindik sanıyorlar...

    unuttuk sanıyorlar,

    belki de ilk defa ve en büyük hatayı yaptıklarını

    yeni yeni anlıyorlar...

     

    artık herşey için çok geç...

    satın aldıkları sevgi,

    kazandıkları nefreti örtmeye yetmiyor...

    kalemleri, sözcüleri, sanatçıları yetmiyor,

    korkularını ört bas etmeye...

    hergün biad eden birileri çıkıp bağlılıklarını gösterirken

    sadece komik oluyorlar...

    zafer nidaları atarken,

    çöküşlerinin sesini duyamıyorlar...

    ayak seslermizi duymaya çalışıyorlar,

    binlerce odalık saraylarının duvarları arasında,

    binlerce korumalarının ardında

    ayak seslerimize dikkat kesilip,

    ne kadar yaklaştığımızı merak ediyorlar...

     

    unutmuyoruz aslında,

    aklımızda, ruhumuzda, bedenimizde birikiyor

    dayatılan her zorbalık, her haksızlık,

    unutmadığımız her an bizi biraz daha yaklaştırıyor birbirimize,

    açlıkla korkutuyorlar bizi,

    yoksullukla, yalnız kalmakla,

    çare onlarmış gibi görmemizi istiyorlar,

    görüyoruz sanıyorlar,

    bildikleri her yolla bölmeye çalışıyorlar bizi,

    inanclarımızın,

    fikirlerimizin

    yaşam tarzlarımızın farklılığını kullanıp

    bizi bölmek istiyorlar, yetmiyor,

    cinsiyetlerimizin arasına fark koyup,

    biri diğerinden üstün deyip,

    insan olmamızı unutmamızı istiyorlar,

    cunku biliyorlar,

    biz ne kadar birlikte olursak

    o kadar kaybedecekler...

    biliyorlar,

    'insan' kalırsak,

    bizi birbirimize kırdıramayacaklar...

     

    unutmuyoruz aslında,

    farkındayız ve biliyoruz

    sonuna geldik bu kanlı oyunun,

    canlarımızı kaybettik,

    kanlarımızı akıttık adı konmamış bir savaşta,

    ama sonuna geldik

    her birimizin içinde bir yara açtılar,

    durmadan yolup, kanatmaya çalıştılar,

    onlar kanattıkça diğerimiz gelip tuttu ellerimizden,

    ve hatırlattık birbirimize

    'insan' olmak, 'insan' kalmak ne güzeldi...

     

    unutmuyoruz aslında,

    işçi cinayetlerini,

    ezilen, ayrıştırılan halkları,

    ailesi aç kalmasın diye,

    bir kaç işte çalışan emekçileri,

    sırf onların istediği gibi düşünmüyor diye,

    hayatlarının baharlarında öldürülen çocuklarımızı,

    nerdeyse saldırılmasının normal karşıladıkları

    kadınlarımızı...

     

    unutmuyoruz....

    biz hatırladıkça,

    öyle korkuyorlar ki,

    nasıl geldiklerini bir gün hatırlamayacağız belki,

    ama nasıl gittikleri,

    tarih boyunca hatırlanacak,

    bir halkın hafızasının,

    diktatörlere verdiği dersi....

  19. zamanlaması tutmuyorsa belki zorlamamak gerek...
    ben erteledikçe sen sabırsızlandın...
    senin telaşın,
    beni yordu.
    sonuç
    iki yalnız uyuduk...

     

    iki ayrı sevdanın yanlış taraflarındaydık ikimizde.
    neleri beklerken bulmuştuk birbirimizi
    hala bekliyoruz
    bulduğumuz ikimizede yetmemişti..

     

    bazen
    sadece varlığı yeter...
    sen sadece adını yazarsın,
    en güzel şiirin olur...

     

    bazen
    yorulup vazgecersin,
    kokusunu hayal edersin,
    sonra özlersin
    sığmaz kelimelerine
    bir sigara daha içersin...

     

    ne ben senindim
    ne de sen benim...
    sadece bir boşluğu paylasıyorduk
    hepsi bu...

     

    çok üstüne gelirsem
    sıkılıyordun,
    siktirediyordun beni...
    beni mi cekecektin?
    cekilecek onca adam varken...

     

    sen ona yazıyodun
    ben sana
    o geldiği anda
    beni silecektin
    gittiğinde
    sıkılınca yalnızlıktan
    yine beni isteyecektin...

  20. içinde geçmişinden kalma yara izleri olmayan bir kadın,

    neden ihtiyaç duysun ki bana...

     

    hala sıradan bir insan olma özlemim sürüyor...
    her ne kadar ukalalığımı,
    suratıma çarpıp ezsede beni hayat
    farkındalığım için...

    gördüklerimi inkar edersem,
    hafifletici olurmuydu?
    uysallığım,
    tanrının sofrasında
    bir yer bulurmuydu?

    bilmiyorum...

     

    yalnızlıktan,
    çekyatı açmadan uyuyan insanlarız biz,
    gece yarısı hissetmeyelim diye
    sırtımızdaki boşluğu...

     

    mülkiyet sorunumuz var bizim,
    sahiplenmek ve sahip olmak istemiyoruz.
    bu yüzden
    sığmıyoruz,
    hiçbir sağlıklı akla ve mantığa...

     

    sanıyorum ki bazen,
    diğer insanların kararlarını etkileyebiliyorum...
    gülümsüyor tanrım,
    sanki onun rolünü,
    ondan iyi oynuyorum...

     

    aşkı dibine kadar bilip,
    kimden saklıyoruz?
    kime saklıyoruz?
    sadece yazıyoruz...

     

    şimdi sevgili,
    ya artık seviş benimle,
    yada yorma artık beni,
    bırak uyuyayım...

     

    bu saatten sonra
    sevsem bile seni,
    içindeki 'acaba'ları,
    hangi şiirime yoracaksın?
    açtığım yaraları
    dokunuşlarımla mı
    saracaksın?

     

    bu kadar alkol kafi
    uyutmaya yetmiyorsa
    düşlerine alıp yeşil gözlerimi
    iç çekişlerinin acısını
    ısırdığın dudaklarından mı
    çıkaracaksın?

  21. aralanır kapısı sustuklarımın

    okursun diye yazıyorum

    anlarsın diye değil

    bil diye söylüyorum

    affet diye değil!

     

    gidenin amk!

    kalırsan mutlu olmayacaksın,

    yine de sen bilirsin..

     

    sevme beni!

    iyi değilim ben...

    karanlığım üstelik,

    yalnızlık kokar kelimelerim...

     

    bağlanma bana,
    mavi pelerinim yok!
    uzatınca ellerimi gökyüzüne,
    seni alıp kollarıma
    uçamam...
    daha derine çekerim seni...

     

    sevme beni!
    bulaştırma kendini yalnızlığıma,
    hala büyümedim ben,
    bir kadının sevgilisi olacak kadar...
    büyümedim ben
    ellerini
    tutacak kadar.

     

    nasılda yirmidört yaşında
    hayat doluydun
    benim boşalttığım yoksullukla
    kirlenmeyecek kadar
    saftın
    istedim diye seni
    affet...

     

    özür dilerim
    bir hayale ortak ettiğim için seni
    özür dilerim
    düştüğüm boşlukta
    sana sarıldığım için
    özür dilerim
    bu kadar
    istedim diye seni

     

    özür dilerim
    ama affetme beni...
    bakma yüzümdeki masumluğa
    iyi halime inanma
    kullan ve at beni
    şefkatine sarma
    isteyip durma tenimi...

     

    haketmiyorum seni...

  22. bir histeri sonrası
    korkup karanlıktan
    sığınmak yorganın altına
    saklanmak neye yarar
    nereye kaçar insan
    uyanınca gelecek canavarlardan...

     

    saf bir bebek gibi doğduk belki
    ama günahkar öleceğiz
    çok istedik diye
    affedermi tanrım bizi?

     

    duymak istemediklerini sustum diye
    daha mı beyaz gece?
    sevişmek istediğim için seninle,
    kızıyormusun bana?
    gideceğimi bile bile...

     

    bir şairi sevdin sen,
    şiirlerin oldu belki
    sözlerin,
    ben yazdım!
    ben kurdum kafiyesini
    sen
    direnemediğim...

     

    tüm zaaflarımla,
    ve zayıflığımla,
    ve çılgınlığım,
    yangınıma ortak ettim seni,
    suçuma mazeret,
    keşke,
    bu kadar güzel olmasaydın!

     

    keşke bu kadar,
    hayalimdeki gibi olmasaydın,
    terkedip gitseydin beni
    vazgecip...
    herkes gibi
    işin bitince benimle
    ardına bakmasaydın...

     

    çalışmadığım yerden geliyorsun üzerime
    boş bırakıp kağıdı
    çıkmak istiyorum
    kırılıyorsun
    'herkes gibisin!'
    diyorsun,
    herkes gibi,
    gidiyorsun

    herkez gibi
    olmak
    umrumda değil...
    herkez gibiysem
    neden simdi
    gecenin bir yarısı
    sana yanıyorum...

     

    sanki gidersem
    bırakıp kendimi
    vazgeçersem
    geçer sandım
    tutamadım
    kırıldığım yerde aradım seni
    bencilliğim için affet

    belki de düşündüğün kadar
    güçlü değildim...
    maskelerim korumuyordu beni
    duvarlarımın ardına saklasam kendimi
    bulunmam sanıyordum...

     

    olmuyormuş,
    ne kadar uzağa atarsan at,
    içinden çıkaramadığın,
    seninle kalıyormuş......

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.