Zıplanacak içerik

Johnydoe

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Johnydoe tarafından postalanan herşey

  1. git diyorsun bana ateşini söndür öyle gel başka bir tende başka bir bedende kaybol sonra beni bul oluyormu öyle? aklına düşürdüklerin yazınca geçiyormu yoksa erteleniyormu başka gecelere sustukların büyümüyormu içinde? neresine saklanıyorsun geçmişinden biriktirdilerinin yoksa olmamış gibi kabullenip aldanıyormusun aldatıyormusun kendini? kurallarımız yoktu bizim, bu yaptığımı hafifletir mi? çırılçıplak iki yalnız gibi soyunmuşken birbirimize, hangi maske saklayabilirdi şehvetimizi? kızgınlığın kendine itiraf edemeyip sustuğun... bu kadar zormuydu, bu kadarmı bağlıydın kalıplarına bana bağlanmamak için gitmeme izin verdin ne bekliyordun bilmiyordum... bulduğun beklediğinmiydi? sanmıyorum... kime oynuyoruz bu çaresizliği, önce kim vazgeçecek, önce hangimiz umrumda değildi diyecek ve diğeri inanacak gitmek için... uyumuyorsun... aklındaki varlığım tahminlerimizin ötesinde az önce hissettiğin, aşk değilse, neden şimdi sana yazıyorum? neden şimdi, aklından ne geçiyor diye, ölesiye merak ediyorum.....
  2. nasıl da gelip, birşey olmamış gibi, dokunuyorsun tenime... ve tenim nasıl da hazır, bekliyor gibi seni, özlemiş, teslimiyetinden belli... aklımdan uzak tutmaya çalıştıkça, içine düşüyorum, sımsıkı kapıyorsun dudaklarını, esir etmek istermiş gibi bedenimi...
  3. bir şarkı seç kulaklarında çınlasın bırak kendini, adımların boşluğa atılsın her attığın adımda elbisendeki çiçekler açsın bakışlarını bakışlarımın üzerine bırak bir elim belinde, diğer elim avucunda, bedenin salınsın kendi etrafında dön, elbisenden renkler etrafımıza dagılsın saçların yüzüne çarpsın koluma sarılıp yaklaşırken bedenime tut kendini müziğin ritmiyle uzaklaş benden her adımın bana doğru, her adımın benden uzağa sarılmak isterken sana kapat gözlerini sadece çiçekleri düşün bir kır bahçesinde yalın ayak toprağa basarken yeşil çimenler, ıslaklığından belli nefesim boynunda, rüzgar gibi ve aç gözlerini bir elim belinde diğer elim avucunda bir adım uzağımda tut kendini eteğin dönüp kıvrılsın bacaklarına saçların gözlerinin önünde aralığından bana bakıyorsun nefes nefesesin tutabilirmisin kendini? müzik içinde yol alırken bir adım daha atıp içime girmeden? bir dizimi yere koyup, eğilip önünde, elimi tuttuğun elinden öpüyorum teşekkür ederim... bu dansı bana lütfettiğin için...
  4. engel dediklerimiz aklımızın bize oyunlarından ibaret degil mi? sana açık kapı göstermiyorum... buraya kadar kendin geldin... dizlerinin dibinde duruyorum... nefesin kadar yakın... sana nasıl kapıyı gösterebilirim ki? direndiğim yerleri anlıyorsun belki zorlamaman bundan...
  5. blöf yaptığımı göremeyecek kadar kaptırmıştın kendini, beni aldatma zevkine... öyle güveniyordun ki, seni terketmeyeceğime, kapıyı dışarıdan çekerken bile, sanki içerideymişim gibi, konuşuyordun benimle... en son ne söyledin hatırlamıyorum, ama bir 'hoşçakal' bile, çoktu sana... anılarımı bıraktım o evde, kabuslarımı ve rüyalarımı... nasıl vazgectim bilmiyorsun, sadece ceketini alıp çıkmak, nasıl birşey, bilmiyorsun! benden sonra ne yapacaksın, nasıl canın yanacak, uzanıp avutamayacağım seni mesela, çaresizliğin aklını başından alacak, bilmiyorsun! çok yorulduğunda, durup soluklanamamak, tek başınayken, bir ses aramak boş odalarda, ağlarken, sarılıp yastığına o el olmayacak sırtında! umudu ekip durma aklma, senden sonra alışkanlığım, seninle yorgunluğuma değer! seni bırakırken, olduğum herşeyden vazgectim ben...
  6. sonra gözlerini kaldırıp karşına bakıyorsun, sallanıyor sanki koca ev, anlıyorsun, olmuşsun... bir gülümseme yayılıyor dudaklarına.. sonra ağız dolusu küfür ediyorsun, anlayan anlıyor, anlamayan, kimin sikinde? sonra yağmurun sesi yankılanıyor, yalnızlığında, buna da şükür diyorsun, üşümüyorum ya! soğuktan titriyorsun oysa, çaktırma! sen yıkıldım demeden, inanmıyor kimse yıkıldığına... yalnızlığımdan naklen bildiriyorum! bu benim tercihim... sevdalanmayı bilirim, istediğim, arada bir uğrasın, sevdiğim... tahmin bile edemezsiniz, ne kadınlar sevdim ben, kokuları tenimde saklı, isimlerini unuttum... ne zaman sevişsek, bulur yolunu ellerim... aklınız almaz, nasıl da terkedildim. cevapsız çağrılarım, çağırdıklarım, korkar benden, rüyalarına girerim diye, kınından zamansız çekilmiş, bıçak gibiyim... saplansam ayrı dert, saplanmasam, sen okur içlenirsin, ben yazar, şair olurum...
  7. sana çok gördüğüm zamanımı, gecelere mi harcıyorum? yalnızlığımın nedenini, ah'ına mı yoruyorum? şimdi sen hayatın telaşına düşmüşken, ben tahayyüller meclisinde, kendimi mi avutuyorum? her sabah üzerine ne giyeceğini düşünürken, ben senin heyecanına vuruluyordum. hangimiz yanlış yapıyordu? en sevdiğim uykumun yarısında kalkıp, sersemce yürümeye çalışırken, nereye? diye sorduğunda, kendime gelip, yanına! diyordum... anlamıyordun... az sonra uyanacağını bilen bir aptaldım ben, rüya görürken... bu yüzden biraz ağzım bozuk her yeni sabaha... kaç sigara söndürüldü, gecenin koyusunda, balkon köşelerinde, kokusu sinmesin diye uyuduğun odalara, uyanma diye sen, dumanı soğuğa üflendi. şimdi 'nerdesin?'ler, sabah anımsanmayacak... gün boyu, yorulacak bedenler, gece alkol hükmünde, ayıklığın zehri karışmayacak, 'yoksun'larla kimse inanmayacak, kabul edilesi bir son değildi bu, sürdürülmesi daha zor, hangimiz daha çabuk yoruldu? alışkanlıklarım duruyormu hala? odada ışık olmadan uyuyabiliyormusun mesela? diğer yarısı boş bir yatakta... tuhaf... nasıl da dönüyor dünya, nasıl da insanlar birşey olmamış gibi, işlerine gidiyorlar... benim gibi....
  8. eğer okunurken nasıl göründüğünü biliyorsan, yazarken istediğini gösterirsin... belkide evlilik, birbirine güvenmeyen insanların, birbrilerini yasalarla güvence altına alması gibi bişidir sadece... ne zamandır hayatındayım senin? ya sen ne zamandır icimdesin? gördüğüm her boşluğa seni koyuyorum, hiçte sırıtmıyor gibisin... yanımda olmanın her haline kafiyeler uyduruyorum bu kadarmı hazırdın bana ben mi bu kadar bekliyordum seni şimdiye kadar neredeydin? anlamlandıramadığım bir düzgünlük var aslında hani bazen herşey yolunda gider kolayına gelir insanın şüpheye düşer bu kadar güzel olmasından oradasın d'mi? çünkü her satırımda öpüyorum seni... yarın ne yapacaksın? ölesiye merak ediyorum aslında bilmek istediğim, yarınki hayatının neresinde ben olacağım? sabah kalkacaksın, yürüyeceksin belki, sonra kursa gideceksin, belki eve gelip birşeler yapacaksın, belki nete gireceksin, belki hiçbiri... sıradan bir akşam üstü ziyareti, birileri gelecek. sonra... neresinde kalacağım bunların? yada kalmayacağım... seni aklımın neresine koymalıyım emin değilim aslında sanki yıllarıdr içimdesin de, ben görmezden geldim... oysa bugüne dek yazmadığım her satırı, sana biriktirdim ben... şimdi hangisini önce yazsam kararsızlığında, hiçbirşey söyleyemiyorum... birazdan uyuyacaksın değil mi? aklını sarıp kelimelerime, bense tutunup sana, kendi ütopyamda, başka bir şehrin ikliminde seni özleyeceğim... sonra dönüp hayatıma bıraktığım yerden, devam edeceğim sıradan yaşantıma... her dokunuşun mavi bir pelerin vermiyor olsa da omuzlarıma, her kelimen başka bir umudun yelkenine nefes oluyor... üstüme alınıyorum yaptıklarını, söylediklerini içime... abartıyorsamda mahsuru yok, uzun zamandır hiç bu kadar güzel olmamıştı, taşıyamayacağı anlamlar yüklemek, yorgun kelimelere... bir türlü öptürmeyen tuhaf kadın'a...
  9. seninle her seviştiğimde, biraz daha uzaklaşıyorum senden... biraz daha siliniyor teninin, aklımın üzerindeki gölgesi. yazılmadık ayrıntın kalmıyor kaybolamıyorum artık tanıdık geliyor hayalini kurduklarım... seninle her seviştiğimde, tadın ezberimde sanki, nerene dokunsam, tutuşacaksın, nereni öpsem, kararacak gözlerin, biliyorum... bilmek ürkütüyor beni... tenin tenime değdiğinde, çarpmayacak sanki kalbim, o ilk gün, eline dokunduğumdaki gibi... durmayacak sanki dünya ağır çekimde sesler uğuldamayacak kulaklarımda nefesim tıkanmayacak korkmayacağım hatta, dokunduğumda incinirsin diye seninle her seviştiğimde sıradanlaşıyor dünya. yazdığım her kelime havada asılı kalıyor sanki her orgazm çığlığın içimdeki çocuğu korkutuyor büyüyüp adam oluyorum kollarında ama susuyor içimdek şair bırakıyor elinden kalemi yazamıyorum artık yazmak, kalıyor, ilk öptüğüm yerde seni tükenirken kollarında, içinde, yığılıp kalırken üzerine, tenine bıraktığım her nefes titretirken seni uzaklaşıyorum yanından bir uykusuzluk daha ekleniyor eskilerinin yanına, bir sakinlik ruhuma, beklemediğim, sanki az önce, öpmemişim gibi seni bir alışkanlık hali şehvetin parmakları dolaşıyor aklımda, sözlerim daha cürretkar belki, ama saf değil artık, özlemek, yokluğunun ilk gecesinde, kültablalarını doldurdu... beklemek, sığmadı içime, ve sevişmek, geçirmiyor artık sana susuzluğumu... yazmak hafifletmiyor... diğer kadınlar gibi oluyorsun her dokunduğumda, biraz daha, diniyor tenimin ağrısı, küserken içimdeki şair benim yazdığım kadın, bu değildi!
  10. bozulur büyüsü... çok film izlemekten oluyor bunlar, karıştırıyorsun birbirine, gerçeğin rotasından çıkamıyorsun işte... olmak istediklerinden uzakta, olduğundan fazlası değilsin işte! ne kadar uğraşsanda aynı şehrin sokaklarında uyanacaksın... aynı insanlarla gözgöze gelip, aynı yalnızlıkla yol alacaksın. kimi sevdiğin değilde, kimin tarafından sevilmediğin, yakacak canını... çok çalışacaksın belki, çok uğraşacaksın kaybetmemek için, bir gün sakındıkların ağır gelince ruhuna kabullenmeyi de öğreneceksin... vazgeçmeyi öğrendiğin gibi...
  11. neler oldu biliyormusun.. özlemek neydi biliyormusun... deniz kenarında... önce uzaklara dalıp arkanda şehir.. sonra gökyüzüne bakıp gözlerini kapatıp... sonra başını indirip gözlerini açınca belki dünya değişmiştir deyi seni aramaktı... sen yoksun..ben "yoksun"... geçmişe dalıp, mısralar çıkarıyorum... vurgun yemek, göze alınabilir bir risk değil mi? değmez mi? yoksa o kapı, hiç açılmamalı mı? sevda büyük diye mi? acıda büyük... kokun üstümden gitmesin diye olduğum yere yığılmıştım! adını neden söyleyemediğimi hiç öğrenemedim, neden öğretmedin? ve hiçkimseye "gözlerin ey yar, benim evimdir" dememiştim... g ö z l e r i n..nerde? benimle oyna..ama benimle değil...
  12. bazen sadece kabullenirsin... canın çok yanar, uyanmak istemezsin, geçmeyecek gibi nefesin bogazını yakar dursun istersin bıraksın seni durmadan yakalarından tutup seni sarsan eller başından gitsin istersin durmadan aynı sözleri tekrarlayan kara kuzgunlar teslim oldum! yetmiyor mu? dersin daha ne istiyor? geceleri uykularıma ipotek koyanlar... neresine imza atıyorduk? bu feragatnamenin? adalet istemiyorum! en ağır cezayı verin bana yeter ki bitsin artık... kabulleniyorum yazmayacağım artık, gittiğini satırlarıma... kimseye şikayet etmeyeceğim, isyankarlık bana göre değil. şimdi vadesini doldurmuş bir ihtiyar gibi rahat bırakın beni bazen sadece kabullenirsin, her bedele razı artık uyumak istersin...
  13. ne hayaller kurmuştuk yıllar önce, şimdi neresine düştük kurduklarımızın? hangi hayatı yaşadık? istediğimiz hangisiydi... yaşıyoruz diye şükür mü etmeliyiz? ne kadarı doğruydu seçimlerimizin? ödediğimiz bedeller, mutsuzluğumuzla ölçülebilir mi? kimleri kandırdık kendimizden başka? kimleri üzdük... kaç insan hayatını değiştirdi, bizi tanıdıktan sonra? kaç insan yoluna devam etti? hiç olmamışız gibi... o sihrin gerçek olamayacağını bile bile inanmak için zorlamadık mı? kendimizi... anı yaşayabiliyorduk biz, zevkini çıkartırken, şimdi ne değişti ruhumuzda? aynı heyecanlar yetmiyorken... ne değişti? sen ve ben mi? biz, zaman aşımından geçersiz mi sayıldı? özür dilerim! senden asla vazgeçmem deyipte, yıllar sonra anımsayamadıklarımdan... özür dilerim, heyecandan uyuyamadığım gecelerin, unuttuğum faillerinden.... özür dilerim, genç tutamadığım için, kayıp gitti sözlerim, ellerimden...
  14. sırtı dönük yalnızlık soğuk bir yatakta dokunsan hayaller üşüşür aklına dokunmasan sabah olabildiğince uzak durur senden gecenin karasında.. yorgunluk geçer, boş vakitlerin artar, beklentilerin azalırken... amaçlarının boşluğu karşısında açarsın gözlerini nereye kadar? günler gecelere geceler alkol şişelerine boşalır... anlık orgazmlarla uyuştururken bedenini, ayıldığında yazmak ayrılığı içini kanatır... itiraf etmek zor olduğu için mi kendine, yüzleşmekten kaçtığın için mi şimdi, kendini sıradan zevklere veriyorsun? dokunmak yetmiyor artık sana, sıradan bir sevdanın heyecanına ortak olamıyorsun. bu boşluk, kaç kadın daha atsan içine dolduramıyorsun...
  15. evet bildiğin gibiyim hala aynı kelimelere farklı anlamlar yüklemek telaşındayım... ve evet biliyorum buraya geldigin anda ilk önce ben ne yazmışım diye bakıyorsun... biliyorum vazgeçmedin benden sadece uzak durmayı öğreniyorsun... okuduğun her kelimeden yeni kurgular üretip ne yaşadığımı merak ediyorsun sormak yerine... çünkü sorarsan eğer yeniden aşık olacaksın bana tutamayıp kendini kaybolacaksın girdabımda yeniden ayağa kalkacak gücün yok teslim olursan bana gidemeyeceksin... bir gece ansızın veda bile etmeden gittiğin gibi...
  16. bir sakarlık parmaklarımın ucunda gittiğinden beri neye dokunsam kırılıyor... ne yazsam üzerinde durduğu gibi güzel durmuyor satırlarımda sonra siliyorum anlamak bu acıyı hafifletmiyor... doldurduğum her kadeh yaktığım her sigara uykusuzluk küfürle başlamak uyanınca uyumak bu kadar zor değildi saçmalamak tanımadığım insanlara şehrim istanbul kalbim ankara yükselenim sevda aklım fikrim yokluğunda... birlikte savrulamadık başına buyruk bir iklimin tahmin edilemez etkileri tenindeki tenimdeki boşluğun yazmakla geçmez... ne gidebildik kendi yolumuza ne cevaplarıyla yetindik sorularımızın yine de bulup birbirimizi seviştik her gece ezberledik göremediklerimizi kaç gece birlikte uyuduk hep tek başımıza uyandık kaç gece dokunduk başka kimsenin dokunmadığı yerlerimize... şimdi bu ürperti bu sarılmak yastığına duygusu bu bir filmi birlikte izlemek varken o filmi aklında tutup bir daha rastlamamak kaygısı nasıl da her kıvrımını bedeninin bilip hiç görememek... yaktığım ateşin sıcaklığını iliklerimde hissedip hiç ısınamamak... senin beklentilerin benim bağlanmakla ilgili sorunlarım çözeriz sanmıştık attığımız düğümler boğazımıza takılırken nefessiz kalmıştık... şimdi ne sen mutlusun ne de ben mutluymuş gibi yapıp gülümseyebiliyorum gözlerimizde donmuş renkleri hayatın her gün iki mutsuz uyanıyoruz nereye kadar tutup kendimizi, diğerimizi merak etmiyormuş gibi yapıp yaşıyormuş rolünü oynamaya devam edeceğiz?
  17. bir insanın canını gerçekten yakmak istiyorsanız, kaybetmesi kaçınılmazken, ona umut verin... en çok canımı ne sıkıyor biliyormusun sevgili? mutsuzsun, ve ben bunun bile nedeni değilim... bugünlerde içinde olduğum beden öyle dar geliyor ki, belki de bu yüzden heryerim ağrıyarak uyanıyorum uykumdan... saat ondan sonra içki satışı yasaklandığından beri içki tüketimini arttıran yalnızca ben miyim? bir çeşit satış taktiğimiydi bu yasak? lan antibiyotik ilaç verirde alkol alamam diye hasta olunca doktora gitmiyorum ben! benimle alkolün zararlarını tartışma istersen! senin palto giyip yüzünü şalınla kapattığın resmine bakıp ayak bileğinin şeklini hayal etmiş adamım ben! hayal gücümü sınama istersen! son kullanma tarihim çok kısıtlı bir süre benim... ağzımı açınca hemen tüketmen gerekiyor! sen bir de seni sevdikten sonra gör beni... öyle güzel susuyorum ki, doyamıyorsun yalnızlığa... hassiktirrr! kulanılabileceği en iyi yerde kullanıldı az önce!
  18. bazen genizini yakar ya alkol gözünden yaş gelir azalsın diye acısı bir yudum daha içersin... her defasında daha fazla kırılamam sanıyor insan işte tamda o anda soluğunu kesiyor daha büyük bir acı yutkunamıyorsun oysa bir saniye dayansan alışacaksın belki göğsünü yırtıyor sancısı zaman duruyor anlayamıyorsun sorular ve cevapların altında kalıyorsun bir şehir,cehenneme bürünüyor gece zebanileri pençelerini geçiriyor ruhuna sadece tamam diyorsun tamam! bu işkence bu ses kırılışı direncinin bu yorgunluk ellerin titrer boşluklarda bu çılgınlık! gözlerin kararır teslim olurken ölmek bile o an ölmekken erkekçe izin vermez hayata baglar seni ayağa kalkmak istersin dizlerinin üzerinde bir köpek gibi sürünürken koparıp atar kirli siyah yalanları düşüşünü izler bir anlık tatmini için hayatını siker atar gıkın çıkmaz... nasıl acınası nasıl rezilce üzerinde takım elbisen içinde fahişe ruhun ırzına geçerken dudaklarını ısırıp bitsin artık derken bitsin... bana ne yaptın? neden? bunu niye yaptın? mutlumusun? değilsen söyleme sakın! yok yere harcandığımı bilmiyeyim...
  19. bazen bir kadının kokusunu alıyorum aklıma yazılmamış satırlar düşüyor geçer diyorum ve bir kadeh daha dolduruyorum sadece geçiştiriliyor... kül tablasında yanarken bırakılmış bir bardak çay şekeri atılmış ama karıştırılmamış ansızın bir haber gelmiş durmuş zaman başka bir gerçekliğe sığınırken bir düş yoldan geçen insanların yüzleriyle boyanmış tam alışıyorken bu hayata aklına gelmiş sigaran neyse'lerine yenisini eklemişsin... durduğu yerde zamanı yakalayamışsın teninde gri lekeler soluksuz çıktığın merdivenler intikamını almaya başladığında bedeninden ne çok 'keşke'ler dilinin ucuna gelirde yediremezsin kendine ve susmak! tek zırhındır artık acımasızca akıp giden zamandan değil belki ama bulduğunda canını yakacak cevaplardan korur seni... kültablasında yarım bırakılmış kendi kendine sönen bir sigara kadar tek başımayım şimdi...
  20. kırılganlıklarımızı özenle saklar, farkettikçe görmezden gelmeyi de öğrendik biz... daha iyi oyuncular olamadık belki öfke kontrolündeki başarısızlıklarımız, kıskançlık nöbetleri olarak yaraladı ruhlarımızı kim daha çok sevdi'yi yarıştırırken umrumuzda olmayanları sıraladık... sonra umurumuzda değildi artık 'biz'... sen ve ben denklemini bir türlü eşitleyememiştik... bilinmeyenlerin yerine ne koyduysak, ikimizden birini siliyordu... belki de bu yüzden, susmak, en acısız ayrılık yoluydu... bir şehir dökülür bu gece ellerine gözlerine hüzün okudukların benim değil, yazdıklarım ütopyasında bir sevdanın akıl almaz gerçekliğin... metalik bir tad damağında sanki az önce namlusunu çıkarmışsın ağzından ayrılığın soğuk şakasının eskisi gibi olmaz seviyormuş gibi dokunmaların naif bir ürkeklikle geldim sana günahlarımı çıkarırken bir bir aklımın dehlizlerinden korkmuyordum anlardın beni yargılamadan... kimsenin inanmadığı hayallerim vardı benim kendimin bile belki de bu yüzden en önce sen uzaklaştın benden...
  21. gecenin yarısı oturduğunda masanın başına, çöker yorgunluk... karşında boş bir sandalye ve dolu bir kadeh rakı... içindeki boşluktan aşağı düşmemek için, aklının önüne alkolden duvarlar örmeye başlarsın... içindeki boşluktan aşağı düşmemek için, aklının önüne alkolden duvarlar örmeye başlarsın... biriktirdiklerin zorlar seni, zamanında söylenmemiş sevgi sözlerin, en zayıf yerinden yakalar sesini çıkaramaz çaresizliğini meze yapar yutkunamazsın... bir terkediş daha batar gözlerinin içine açamazsın.. açsan kapanmaz yaraların kaçsan nereye kadar? o alkol de bitecek işte! ayılacaksın yine ertesi gece yine boş bir sandalye karşısında oturup başlayacaksın yazmaya: bugünde ölmedim ama, sen yaşadım sanma!
  22. acının bir sonraki evresindeyim artık... yokluğun bedenimin bir parçası, gelsen bu saatten sonra, bünyem kabul etmez, sen etsende... benim gibilere birşey olmayacak, ömrümüzü sonuna kadar yaşayacak ve bileceğiz lanetimiz bu bizim değiştirememek gelecekleri...
  23. boşluk dolduran olmaktan yoruldum... tehlike anında kırılması gereken bir cam parçası olmaktan... kırılmış, hor kullanılmış her kadının, sığındığı liman olmaktan, kendini aydınlatmaktan aciz bir fener gibi dönüp durmaktan yoruldum... o geri dönünceye dek sever gibi yapma bana sevme yeter en azından bileyim nerede duracağımı bırak yatağını ısıtayım, teninde fırtınaların aklında kaçamakların faili duymak istediklerinin şairi olayım... ama sevmiş gibi davranma bana... aşık olduğun adama sakla en güzel sözlerini kulaklarımda harcama.... bir fahişe gibi her istediğinde koynuna al beni bedenimi kullan işin bittiğinde tanıma! sevmiş gibi, kollarımın arasında uyuma... uyu şimdi hicbirsey olmamış gibi, her gece koynuma girmemiş gibi uyu şimdi yarın gece unuttuğun yerde olacağım gelip almazsan yeniden isteyene kadar, dokunuşlarını saklayacağım tenimde tek başına yalnız kaldığında içindeki boşluğa sarılacağım...
  24. sana şiir yazabilecek kadar çok uzun süre, yalnız bırakma beni... sonra yazdıklarım alıyor içimden, sana söyleceklerimi...
  25. bir şişe şarapla sarhoş olmazdım ben, yanında yokluğun meze olmasaydı kalbime... gelsen bir dert, gelmesen... o konuyu hiç açmayalım istersen! bende bu gece başka bişi arama, sen yoksun işte, yetmez mi? sonra aşağıya doğru bükülür dudaklarının kenarları... gözlerindeki ışıltılar, kaşlarının gölgesinde soluverir... sadece susarsın...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.