Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

BlackWhite

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    147
  • Katılım

  • Son Ziyaret

BlackWhite tarafından postalanan herşey

  1. ben onu sevmeseydim yahut o beni.. Ne bu kadar güzel şiirler olurdu ne uğruna anlatılacak hikayelerimiz Ne de dünyanın bu denli anlamı olurdu...
  2. fazla sevdim seni. fazla sakındım seni gözümden... fazla özledim, fazla bekledim, fazla dinledim seni. fazla anlattım sana.. derinliğim fazla geldi sana, fazla korktu gözün.. sense en kolayını seçtin: görmemezlikten geldin. çırpınırken sana, sense yaraladın beni her adımda. biliyordun çünkü heryerimi, herşeyimi.. bu acı fazla bedenime, ruhuma, kalbime... yüreğim fazla yaralandı, kırıldı... elinden gelenin en fazlasını yapsan da artık eskisi gibi olamaz ki.. zaten sende fazlasını yapmazsın ki... işte bende hayatımdaki tüm fazlalıkları temizliyorum. öncelikle en fazla yeri olan "seni" gönderiyorum hayatımdan. özgürsün artık, fazlalıklar ağır gelmeyecek sana.. bense temizlendikten sonra, fazlalıkları çıkarınca hayatımdan, ruhum eksilmiş, kaybolmuş ama ben çoğalmış olacağım bu hayata... doğru ya haklısın ben fazla geldim sana.. işte bu yüzden fazlasıyla bencillik yapıyorum ve terk ediyorum bu hayatı. öylece gidiyorum fazlasıyla yalnız fazlasıyla yorgun fazlasıyla kırgın fazlasıyla bıkkın ve fazlasıyla dönüşü olmayan imkansız diyarlara gidiyorum gerçi bu elveda da fazla sana ya neyse... elveda...
  3. Unutmak mümkün olsaydı, söyler ve unuturdum; unutmaya tutunurdum, hatırladıklarımda… Ne hatırlatır bir anda; yüreğimin orta yeri okyanus gölgesi, sahil tuz buz bir çakıl taşı nasıl da fırlatılır damarlarımın en kılcalına? Küçücük, minicik, seke seke koynumda beş yara beşi kendinle çarp kaç bela?.. Beynimin üçüncü sayfasında kelime beldesi harflerini vurmuşlar her birinin gözünde kana banmış bant "ah" bile diyememiş a h uzağında yatar elini de kırıp manşete savurmuşlar... Dilimi yaşamla çarp kaç ölüm?.. Ne hatırlatır o anda söylemekte unutmanın sesi sev, unutma öp, unutma saçlarından okşa bir aslanı parmak parmak tokalaş rüzgarın yelesinden yağmur iç deniz biç gözlerin harman iskelesinden... Ah şu olmayan liman vapurları sirenlerinde martı beklediğim sessizliğin müptelası kendini kendinle çarp kaç zulüm?.. Söyler ve unuturum. Ne şarap içerim hatıra sabahına, ne günü uğurlar hüzün bensiz... bir sessiz damladır bu damarın dalgasında bir an işte nedensiz bahçeyi bahçıvanlığımla çarp kaç karanfilim soldu ellerimde kaç gülüm?.. Haklısın, kafası her zaman karışıktır sözün oysa her sabah tazedir simitçide gülüş simitte güneş ne buğday unutur güvercin gagalarını ne güvercinler uçar buğdaysız serçeyi kanadıyla çarp kaç bilim?.. Unutmak mümkün olsaydı, söyler ve unuturdum; unutmaya tutunurdum, hatırladıklarımda…
  4. Odamda bir hayalet hasretin Duvarlara sinmiş gölgesi Lambalar ürkek, loş Pencereler uykulu, medhuş Vazodaki güller sonbahar, nisan ayında Anıları yaşamak isterken Ümidine kurban gitmiş Takvim yaprakları Titrek ellerimle tuttuğum kalem Sensizlikle sarhoş, Masama çizdiğim masum gözlerin. Duvardaki saat durmuş Bilmem gecenin kaçı Kaçıncı sigaram Sensizliğe içtiğim Göz yaşlarım Toroslarda Her damlasında bin pişmanlık Yüreğim buruk Yüreğim kısır Aynalar puslu, renklerin diline yabancı Odam karanlık Odam buz yatağı, bomboş Sensizlik kudurmuş Sensizlik kan kusturmuş Odamda bir sancı Dününü kaybeden, yarını meçhul Aynada bir yabancı Gözleri yaşlı Gözleri fersiz Gözleri kan çanağı
  5. Yaşamı Kafese Koymayanlara Zamanların birinde, parlak tüyleri, rengarenk kanatları olan bir kuş varmış. Bakanları büyüleyen, yaşam sevinci veren göklerde özgürce uçmak için yaratılmış bir hayvanmış. Günün birinde kadının biri bu kuşu görüp ona aşık olmuş, Kalbi yerinden fırlarcasına, gözleri heyecandan parlayarak kuşun uçuşunu seyretmiş. Kuş onu yanına çağırmış ve ikisi birlikte, anlatılamaz bir uyumla uçmuşlar. Kadın kuşa tapıyor, onu kutsal sayıyor, yüceltiyormuş. Ama günün birinde düşünmüş kadın: -Belki de uzak dağları keşfetmek ister" diye korkuya kapılmış. Aynı duyguyu başka bir kuşla yaşamayacağından korkmuş. Ve kıskanmış -kuşun uçabilme yeteneğini kıskanmış. Kendini yalnız hissetmiş. "Ona bir tuzak kurayım", diye geçirmiş içinden. "Bir dahaki sefer, kuş tekrar gelirse, artık gidemesin" demiş. Kadın kadar aşık olan kuş, ertesi gün tekrar sevgilisini görmeye gelmiş. Ne var ki, tuzağa düşmüş ve bir kafese hapsedilmiş. Kadın her gün gelip, kuşu seyrediyormuş. Vurgunmuş ona ve onu gösterdiği arkadaşları, "Ne şanslı bir insansın!" diye haykırıyorlarmış. Ne var ki, duygularında alışılmadık bir değişim baş göstermiş. Artık sahibi olduğundan, kalbini çalmasına ihtiyaç kalmadığından, kadının kuşa olan ilgisi azaldıkça azalmış. Uçamayan, hayatının anlamını dile getiremeyen hayvancık da sararıp soluyor, parlaklığını yitiriyor, çirkinleşiyormuş. Kadın da artık karnını doyurup kafesini temizlemekle yetiniyormuş. Günlerden bir gün kuş ölmüş. Kadın son derece üzülmüş. O andan itibaren sevgili kuşunu bir an bile aklından çıkaramamış. Ama kafesi hatırlamıyormuş bile. Aklında hep onu ilk kez, mutluluk içinde bulutlarla yarışırken gördüğü an varmış sadece. Kendinle başbaşa kaldığı yalnızlıkları artmış. Kuşun onu dış görünüşü ile değil, özgürlüğü, enerjisi ve sürükleyici tavrı olduğunu fark edermiş. Sevgilisinin yokluğunda kadının yaşamı da anlamını yitirdikçe, yitirmiş ve sonunda ecel gelmiş kapıyı çalmış. "Niye geldin?" diye sormuş kadın, ölüme. "Tekrar onunla birlikte göklere uçabilesin diye", yanıtlamış ölüm. "Neden ama ölüm?" diyebilmiş kadın. "Yaşamı özgür bırakabilseydin eğer, ona olan sevgin, bağlılığın ve hayranlığın artardı; ona kavuşabilmek onunla yeniden uçabilmek için artık bana muhtaçsın". ... Paulo Coelho "On Bir Dakika"
  6. Grup 84 (Hacettepe) Yar, ellerin nerde Ya beni de götür ya da gitme Bilirsin sensiz ben hiç yaşayamam ki Ölürüm hasretinle.. çok güzel parça bıkmadan dinnliyorum sürekli sürekli.....
  7. BlackWhite

    ISTANBUL

    Bu resimleri ben kendim çekmiştim kendi çalışmalarım Pier lotiden halic'e kuş bakışı İstanbul Evin içinde bir oda, odada İstanbul Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul Çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm Çekmeğe başladı, oltada İstanbul Bu ne biçim su, bu nasıl şehir Şişede İstanbul, masada İstanbul Yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık Bir yanda o, bir yanda ben, ortada İstanbul İnsan bir kere sevmeye görsün, anladım Nereye gidersen git, orada İstanbul. Yazan:Ümit Yaşar Oğuzcan
  8. valla arkadaşlar birilerine benzemek bazıları için hoş gelebilir insana ama benim pek hoşuma gitmezz ve imaları sevmiyorum açık olursanız sevinirim.. Ben içimden gelenleri yazıyorum ekliyorum herkes kendinden birer parça buluyor belki tıpkı benim bulduğum gibi ama amacım bunu yaparken birilerine benzemek yada benzetilmek değil lütfen daha dikkatli olun zira iyice sıkıldım imalardan....
  9. yahu bıraktığımda burdaydın geldim hala buradasın sen uyumazmısın hiç
  10. hümanisst arkadaşım tekrar hoş geldin.Allah neşeni bozmasın Kızlar iyi geceler sizlerede bende uyuyayım artık
  11. Arkadaşlar yenisi eskisi yok bizim başlık çekici Bütün kızlar toplandık alın işte toplandıkta ne oldu bakın başbaşa kalamıyoruz bi en iyisi bütün kızlar saklandık yapalım bu başlığı alaturka ne dersin
  12. Sigara içtiğimi nerden biliyorsun aman allahım medyum var forumda çok düşündüğümde doğru hamur işinide sevmediğim de Ya geleceğimide söyle lütfen
  13. Yafs bir rahat verdiğimi var bu perseusun rahat rahat dedikodu yapalım
  14. TANİA merdaneyi kap gel bende tava var Alaturka sende oklava yı al sıkımı gelsinler şimdi
  15. bak hakikaten güzel oluyor
  16. yafs yüklenmeyin adama Nerde kızlar orada erkekler bu dünyanın kuralı değilmidir
  17. Yolun zorunu yürümüştüm ben Tanıştığımız zaman Sen dalgalanmaktaydın elvan elvan O yüzden tam olarak Hissedemedin sen içimi Hâlâ kulağımda çınlıyor O alaycı kahkahan Haberin yoktu henüz cilvesinden aşkın Sarsılmıyordun hiç ay tutulmasından O kadar taşkın o kadar açtın ki Düşmen kaçınılmazdı arzın ortasından Pişman olduğun zaman Zevke doyduğun zaman Huzur bulduğun zaman Dönebilirsin Ben yine burda olacağım Yaralarını saracağım Seni anlayacağım Sezen Aksu
  18. erkeklerin bünye her akşam rakıyı kaldırır hadi biz napcaz her akşam rakı sonra da amatem
  19. Kelimeler Eksik Kelimeler eksik, kelimeler yarali. Kelimeler ciliz. Tasimiyor, anlatmiyor, tanimlamiyor bu duyguyu.Ben de... Çok baska bir sey. Sevginin ortasinda, derin acilar hisseder mi insan? Aydinlik gülümsemelerin içine, hüznü yerlestirir mi durup dururken? Gözlerine bugu,diline sitem, yüregine burukluk, çöreklenir kalir mi asirlarca? Gelmeyecegini bildigi mektup için, posta kutusunu hep ayni heyecanla açar mi? Dedim ya, baska bir sey bu. Ne kadar yalnizsam, o kadar seninleyim su günlerde. Belki de en basta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar. Kimseler ulasmasin diye, kimselerin bilmedigi, bulamayacagi yollara götürdüm seni. En derinlerde tuttum. Bana sakladim. Derine, hep daha derine... Seni yapayalniz, bir tek bana biraktim. Paylasamadim Yanlis yaptim. Sana ulasan yollari kaybettim diye bütün bu saskinliklar. Kendimi oradan oraya vurmam. Sagimda, solumda, ne zaman dikildigini bilmedigim duvarlara çarpmam, hiç görmedigim çukurlarla bogusmam. Denizlerin, gürültüyle gelip vurdugu dehlizlerin, acili duvarlari gibiyim. Duvarlarim yosunlu, duvarlarim kaygan, duvarlarimdan hiç tükenmeyen sular siziyor. Tutunamiyorum. Renklerim, gün içinde degisiyor. Soluyorum, soguyorum. Günes ulasmiyor içerilerime. Küfleniyorum, yaslaniyorum. Yalnizliklar pesimde. Dokundugum her islak duvardan, pis kokulu bir yalnizlik bulasiyor üstüme. Yapis yapis, vicik vicik bir yalnizlik bu. Biliyorum, bütün bunlar, hep benim suçum. Seni sakladigim yere ulasamaz oldum. Yollar, gitgide uzadi ve karisti. Ümidimi isitacak, parlatacak, kimildatacak bir seylere ihtiyacim var. Ah onun ne oldugunu biliyorum. Sonu sana geliyor her cümlenin. Her seyin basinda, içinde ve sonundasin. Bu degismiyor. öyle içimsin ki. Birden aklima geldi, tuttum sana bir mektup yazdim dün. çok mutluydum... Gün içinde neler yaptigimi, nelere kizip, nelerle mutlu oldugumu, tek tek anlattim. Mevsimlerin ve insanlarin nasil karisik ve beklenmedik olduklarini yazdim. "Yine zamansiz yagmurlar" dedim, "Daha önce, hiç bu kadar zayif degildi günes isinlari" dedim, "Gerçekten buradaki sarkilari hiç ögrenmeyecek, bilmeyecek, söylemeyecek misin?" dedim. Çok uzun bir mektup oldu.. Basindan sonuna kadar okudum da. Neler yazmisim diye merakimdan. Sonra çekmecemden bir zarf çikarip, Adini yazdim. Büyük harflerle, yalnizca adini. Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum. Mektup cebimde. Cebim yüregime yakin. Yüregim sende. Sen yüregime yakin. Öyleyse mektup sende. Bu kadar içimdesin iste.
  20. Gökyüzünde dünyayı yaşarken sonsuz özgürlüğümle birlikte, yaşamı arıyordum ne olduğunu bilemeden... Bir su damlasıydım, güneşin ışıklarında renklerle oynayan , karanlıklarda yıldızlarla konuşan... Mutluydum rüzgarla birlikte maviliğe savrulurken, mutluydum kuşlarla kanat çırparken, mutluydum gökkuşağı olup renkleri saçarken.... Takılmışken bir bulutun peşine, görürdüm yaşayanları yeryüzünde... Hepsi zamanla koşar gibi, hep birşeylerin peşinde.... Bazen bir kuşun kanadına karışır, uçardım onunla rüzgara karşı, çığlıklarla birlikte... Yaşamı sorardım kuşlara, nedir diye? Özgürlük derlerdi bana... Göklerde özgürce kanat çırpabilmek, rüzgara baş kaldırmak... Ama yağmur yağdığında özgürlükleri elinden alınır, ağırlaşan kanatları daha fazla çırpınamazdı damlalar karşısısında... Sığınırken bir kaya kovuğuna, özgürlüklerini teslim ederlerdi yağmura, sessizce... Karıştım bir gün yağmur damlalarının arasına, gücü hissedebilmek için... Toprağa karışmak istedim, çoğalmak istedim, azgın bir nehir olup akmak istedim, deniz olmak istedim, yaşamı bulmak istedim, yaşam olmak istedim... Terkettim gökyüzünü güneşe veda edemeden... Altımda gittikçe büyüyen yeryüzü beni kendine doğru hızla çekerken daha da büyüdüm, çoğaldım.. Koşmaya başladım bir an önce toprağa kavuşabilmek için... Yaşamı hissedebilmek icin.. Yaşam olabilmek icin.. Toprağa ilk dokunuş, ilk sarılış... Sıcaktı toprak, gökyüzünün olamadığı kadar.. Beni sarmaladı şefkatle, beni içine aldı sevgiyle... Sevdim onu... Seviyorum dedim yaşamayı seninle birlikte... Toprağın derinliklerinde, karanlık sıcaklıklarda güveni hissettim.. Zaman geçtikçe büyüdüm, çoğaldım... Yerimde duramaz hale geldim.. Güneşi özledim... Yıldızlara merhaba demek istedim.... Terkettim toprağı... Sıcaklığını, şefkatini.... Bir sabah çiçekler açarken gökyüzünü gördüm yeniden... Öylesine mavi, öylesine sınırsız, öylesine özgür... Aktım gittikçe büyüyerek.. Beni sarmalayan toprağa dokunarak aktım.. Nereye gittiğimi bilemeden... Sadece yaşamı öğrenebilmek için aktım.. Benimle çiçekler açtı ağaçlarda, topraktan otlar fışkırdı delicesine... Ben onlara yaşamı sunarken, cevap veremediler bana yaşam nedir diye sorduğumda... Büyümek istedim... Daha hızlı akmak, denize kavuşmak istedim.. Aktım gökyüzünün görünmediği ıssız ormanların arasından, yıllardır kımıldamaktan korkan taşları peşimde sürükleyerek, başkaldırırcasına ... Başakların rüzgarla dans ettiği ovalara geldiğimde duruldum.. Onları seyredebilmek için yavaşladım... Sordum uçuşan kelebeklere yaşamı... Rüzgarla dans mi diye?.. Cevap vermediler bana... Denizi aradım uzaklarda, görebilmek için köpürdüm, taştım ona bir önce dokunabilmek için.... Sonra bir sabah, daha güneş ışıklarını serpmeye başlamamışken dünyaya, uzaklarda maviliği gördüm... Gördüm orada canlılığı, başkaldırmışlığı, hasreti... Kavuşmak istedim bir an önce, sarılmak istedim.. Koynuna girmek istedim bir sevgili gibi.. Sevişmek istedim onunla... Yaşamı istedim ondan.. Dokunduğumda denize, balıklar kaçtı benden, suyum karıştı denize... Bir oldum onunla.. Ufacık bir damlaydım, bulut oldum, toprak oldum, deniz oldum, okyanus oldum.. Kapladım dünyayı canlılığımla... Dalgalarla oynarken derinliklere karıştım.. Derinliğin sessizliğinde güzellikleri buldum... Yaşam gizlenmiş güzellikler midir diye sordum denize... Cevap alamadım.. İnsan olmak istedim.. Yaşamın ne olduğunu öğrenirim diye.. Döl oldum genç bir erkeğin ateşli vücudunda.. Yıldızlı bir gecede can oldum bir dişiyle... Büyümeye başladım içinde olduğum insana farkettirmeden.. Büyüdüm, büyüdüm... Aynı toprak gibi sıcak ve karanlık bu yer bana güven verdi, huzur verdi... Zaman geçtikçe, yerime sığamaz hale geldim... Güneşe sarılmak istedim... Yıldızları görmek, denizle konuşmak istedim.. Yaşamı insanlara sormak istedim.. Işıkla tekrar kavuştuğumda özgürlüğümü hissettim yeniden.. Küçük bir su damlasıyken gezdiğim gökyüzünü yeniden görebilmek mutluluk verdi.. Büyüdüm zamanla... Diğer insanlarla birlikte, zamanla birlikte.. Sordum insanlara yaşam nedir diye?.. Cevap veremediler.. Bir gün aşık oldum birisine, neden diye sormadan kendime... Bir kuş gibi özgürce, bir nehir gibi delicesine akarak, bir deniz gibi sınırsızca sevdim birisini... O zaman anladım ki, yaşam sevgidir.. Sadece sevgi...
  21. özlemiştin ? anlamadım ama beğendiğine sevindim
  22. Yeryüzüne düşen ilk yağmur damlası vardı o gece.Hayallerim gözümün önünde dans etti.Düşlerimdi gökyüzünden bana göz kırpan,yıldızlar değil;yalnızlığımda...Oysa aşk iki kişilikti.Çayım vardı;bir elimde kupa,diğer elimde ise o gece yeryüzüne düşen ilk yağmur damlası. Çiseleyen yağmur bile ürpertemedi bedenimi,hayalin gibi... Bense yalnızdım yokluğunda.Sadece yalnızdım işte bu aşkta, oysa aşk iki kişilikti. Denizin dalgalarımıydı azan içimdeki volkanlar misali.Oysa içim azdıkça, sustu dudaklarım.Ben sustum, bulutlar haykırdı isyanımı. Şimşekler vardı yüreğimde ürkütücü!korkutan...Sadece ben duydum,ben hissetim içimdeki yalnızlığın sesini.Dudaklarım suskun gözlerimde yaş.Sen ise sadece yoktun!..Sadece yok! Oysa aşk iki kişilikti. Gökyüzü bir kızardı, bir kapkara oldu saçların gibi.Bak,o bile seni hatırlattı bana,gözlerinin karası gibi.Gözlerin gibi öfkeliydi yıldırımlar o gece.Yeryüzüne düşen ilk yağmur damlasıydı elimdeki,elimde hayallerim bile yitmişti.Umutlarımdı yanımda olan nicedir, hayallerim ve düşlerim... Ne zaman terk ettiler beni hiç bilemedim.Sense sadece yoktun,sadece yok! Oysa,yalnızlıktı tek başına yaşanan, aşk iki kişilikti. Ellerimdeki yağmur damlalarını bıraktım yere,özgürlüğe kavuşsun diye.Büyüdü ,büyüdü deniz oldu.Sonra deniz büyüdü,büyüdü okyanus oldu.Okyanuslar geçilmez, dağları aşılmazdı ve kırılmış kalbim bir düşman gibi seni andı. Sense sadece yoktun.Sadece yok! Bıraktım kalan son hayallerimi de özgürce gökyüzüne.Özgürce döndüler önce başımın üstünde,sonra uçtular semaya. Bir öpücük kondurdum her birine,kokumu sana taşısınlar diye.Duydun mu? Hissettin mi?"
  23. ADAM FISILDADI, "TANRIM KONUS BENiMLE" VE BiR KUS CIVILDADI AGACTA AMA ADAM DUYMADI. SONRA ADAM BAGIRDI "TANRIM KONUS BENiMLE!" VE GÖK YÜZÜNDE BiR SiMSEK CAKTI, AMA ADAM DiNLEMEDi ONU. ADAM ETRAFINA BAKINDI VE "TANRIM SENI GÖRMEME iZiN VER" DEDi. VE BiR YILDIZ PARILDADI GÖKYÜZÜNDE AMA ADAM FARKINA VARMADI. VE ADAM BAGIRDI, "TANRIM BANA BIR MUCiZE GÖSTER!" VE BiR BEBEK DOGDU BiR YERLERDE. AMA ADAM BUNU BiLEMEDi. SONRA ADAM CARESiZLiK iCiNDE SIZLANDI, "DOKUN BANA TANRIM VE BURADA OLDUGUNU ANLAMAMI SAGLA!" BUNUN ÜZERiNE TANRI ASAGI DOGRU SÜZÜLDÜ VE ADAMA DOKUNDU. AMA ADAM KELEBEGi ELiNiN TERSiYLE UZAKLASTIRDI VE YÜRÜYÜP GiTTi. GERCEKTENDE HiC BiRSEYiN FARKINA VARMADAN mı YASAYIP GiDiYORUZ ?
  24. ya aklıma geldi fakat acaba değilse yazıp rezil olmiyim dedim.. Saol ayrıca
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.