Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

BlackWhite

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    147
  • Katılım

  • Son Ziyaret

BlackWhite tarafından postalanan herşey

  1. esiniz, sevdikleriniz, arkadaslariniz, hayalleriniz..... HAYATIMIZDAKI BUYUK TASLAR Profosor sinifa girip karsisinda duran, dunyanin en secilmis ogrencilerine kisa bir sure baktiktan sonra, Bu gun zaman yonetimi konusunda deneyle karisik bir sinav yapacagiz dedi.Kürsünün altindan kocaman bir kavanoz cikarip ardindan yumruk büyüklüğünde taslari alip buyuk bir dikkatle taslari kavanozun icine yerlestirmeye basladi.Kavanozon daha fazla tas almayacagindan emin olduktan sonra ogrencilere döndü ve bu kavanoz doldumu? diye sordu.Ogrenciler hep bir agizdan doldu diye cevapladilar. Profosor oylemi? dedi ve kursunun altina egilerek bir kova micir cikarti.Miciri kavanozun agzindan yavas yavas doktu sonra kavanozu sallayarak micirin taslarin arasina yerlesmesini sagladi.Sonra ögrencilere dönerek bir kez daha bu kavanoz doldumu? diye sordu.Bir ögrenci dolmadi heralde diye cevap verdi.Dogru dedi. Profosor yinekürsünün altina egilip bu defa bir kova kum cikartti ve kumu kavanoza bosaltarak taslarin ve micirlarin arasina yerlesmesini sagladi.Tekrar ögrencilere kavanozun dolup dolmadigini sordu ogrenciler hayir diye cevapladilar.Guzel dedi ve bu defa bir surahi su alarak kavanoza bosaltti.Sonra ögrencilere donerek bu deneyin amaci ne? diye sordu.Uyanik ogrencilerden biri zamanimiz ne kadar dolu görünürse görünsün aslinda ayirabilecegimiz zamanimiz mutlaka vardir diye yanitladi. Hayir dedi Profosor bu deneyin esas amaci Eger buyuk taslari bastan yerlestirmezsen kucukler girdikten sonra buyukleri asla kavanozun icine yerlestiremezsin gercegidir. Profosor devam etti nedir hayatimizdaki büyük taslar?Cocuklariniz, esiniz, sevdikleriniz, arkadaslariniz, hayalleriniz, sagliginiz, egitiminiz vs vs.. buyuk taslariniz belki bunlardan biri belki bir kaçı belkide hepsi.Bu aksam uyumadan once iyice dusunun sizin buyuk taslariniz hangileri iyice karar verin. Bilinki buyuk taslarinizi kavanoza ilk basta yerlestirmezseniz bir daha asla yer bulamazsiniz ...
  2. Bu ülkeyi sevmek nasıldır? Herkes ülkesini farklımı sevmeli. Ortak yolmu bulmalı yoksa herkes ayrı teldenmi çalmalı... Çalıp çırpıp sonra milliyetçi olmakmıdır sevmek. Yoksa islami, dini, şeriat düzenci fikirlerle mi sevmeli, Sev yada terk et gibi tehditlerle bölmeli, Yoksa Nazım gibi, Yılmaz Güney gibi, Ahmet Kaya gibi uzaktan sevmeye mahkum mu olmalı? Birbirimizi kırmadan saldırmadan hakaret etmeden. Bu ülkeye karşı olan saygımızı yitirmeden konuşmayı deneyelim..
  3. İçlenme, tabiattaki yekpâre kederden, Yas tutma, dağılmış diye kuşlarla çiçekler; Onlar dönecektir gine gittikleri yerden, Onlarla giden günlerimiz dönmeyecektir.
  4. Hesabın yanlış yoldaş, sen bize lazımsın! Yanlış hesap yapıyorsun yoldaş, Bana ne gerek var dediğinde. Yanlış hesap yapıyorsun yoldaş, Ben olsam da olur, olmasam da dediğinde Bir kişi az olmuş, fazla olmuş ne farkeder dediğinde! "Yeter artık, hep benim nerede olduğumu, Ne yaptığımı sormayın; Ben ha olmuşum, ha olmamışım, ben kimim ki?" dediğinde hesabın yanlış yoldaş, sen, tam da sen lazımsın bize! Yanlış hesap yapıyorsun yoldaş, Bana ne gerek var dediğinde... Bu grevde Ben olmuşum, ya da olmamışım, Ne farkeder dediğinde; Grevin zaferi Bana bağlı değil dediğinde Ben sizinle olsam ne olacak, Bana gerek yok, bensiz de olur dediğinde Hesabın yanlış yoldaş, Sen, tam da sen Lazımsın bize! Yanlış hesap yapıyorsun yoldaş, Bana ne gerek var dediğinde... "Binlerce insan sokaklara döküldüğünde Ben de yürüsem ne olur, yürümesem ne olur, bensiz de olur; dediğinde İki bacak daha fazla, ya da daha eksik olmuş farketmez" dediğinde Yanlış hesap yapıyorsun yoldaş, Bana ne gerek var dediğinde... Hesabın yanlış yoldaş, Tam da, bugün lazımsın sen, tam da sen lazımsın bize! Yanlış hesap yapıyorsun yoldaş, Bir kişiye bağlı değil bu iş Olsam da olur, olmasam da dediğinde Sen, tam da sen lazımsın bize, Eğer sen yürümezsen, Sen evinde oturup Diğerlerinin senin gibi düşünmediğini düşünürsen O zaman yapılmasını gerekli gördüğün iş yarım yapılacaktır. Sen, tam da sen yoldaş, lazımsın bize! Yanlış hesap yapıyorsun yoldaş, Hesap sana karşı bir hesap. Bu hesap, sen, bensiz de olur dediğinde Çarşıya uymaz bir hesap. Bu hesap Bağdat'tan dönüp Senin önüne ödetilmek üzere Konulacak bir hesap yoldaş. Bugün henüz vakit çok geç değil. Bugün yanlış hesabı düzeltebilirsin henüz. Yoldaşlar, Her biriniz, tek tek lazımsınız bize. Sen, sen, sen, sen, hepiniz. Olmaz sizsiz!
  5. İKİ YABANCI Yazdan kalma bir günden Ya da "Çölde Çay " filminden Bir sahne var aklımda, oyuncular sanki biziz Mutsuzuz, ikimiz; Kimi aşklar hiç bitmezmiş Bizimkisi bitenlerden Sevmeye yeteneksiz İki yabancı Birlikte ama yalnız İki yabancıyız Hani o güneşin batışı Bizi tanrıya inandırışı Su an o akşam aklımda Ama çok zaman önceydi, yaralarımız ağır değildi Yine de bağışladım ben hepsini Hem seni, hem de kendimi O kadar yoktun ki Yazdan kalma bir günden, ya da "Çölde Çay " filminden Benim de sahneler aklımda, seninkilerden farklı ama N'olur kendini kandırma Yoktur üstüne senin, güzeli çirkin yapmakta Suçuysa dünyaya atmakta Neyin bildin ki değerini Benimkini bileceksin? Bunu da tabii mahvedeceksin Düet:Şebnem Ferah & Teoman
  6. BlackWhite

    YüReĞiMDeN DuYuLaN SeSLeR

    giderken en çok neyi götüreceğim acaba cebimde? sadece cebime sığacak kadar küçük bir şey götürmem gerek.. yumruğum kadar olmalı büyüklüğü.. gidiyorum tüm yaşadıklarımla ve yaşayamadıklarımla herkes hoş kalsın güzel kalsın bıraktığım gibi kalsın neler bekliyor acaba beni gittiğim yerde? neler bekliyor beni acaba kaldığım yerde, diye bu kadar düşünmemiştim şimdiye kadar, tuhaf. halbuki kalırken de bir yerde, bir şeyler bekliyor bizi. demek giderken aklına geliyor insanın beklenenler bekleyecekler.. birileri de bekleyecek mi acaba beni? az da olsa özleyecek mi acaba? burada olsa da , ne yapsa denir acaba benden için? gittiğim yerden size soğuk havalar getireceğim, şimdilik tek o'sunu biliyorum gidilen yerin. belki daha ılık şeyleri de vardır onları da armağan ederim size o zaman , şayet benimle gelirlerse. ilk defa uçacağım kendi içime kendimle.. gerçekten, ilk defa yalnız kalacağım yalnızlığımla.. bir kabileye esir düşmek gibi'den çok daha farklı olacak bu eminim, belki orda bile daha iyi ağırlanabilecekken burada hafife alınacağım belki de.. tüm bunları kendi özgür irademle yapıyorum kendime, diye bir yazı imzalamam gerekir mi acaba, dengeler kaybolursa sorumlusu yine ben olmak için? size başka bir de anı getireceğim oralardan anı biriktireceğim yine, pişmanlıklardan arıtılmış anılar.. süzülerek geçecek o anılar benim belleğimden ki pişmanlıklar hep kalburun diğer tarafında kalsın diye. tüm bunları hissetmek için gitmek var çünkü, pişmanlıklar acılar burada da baki yoksa.. giderken en çok neyi götüreceğim acaba cebimde? sadece cebime sığacak kadar küçük bir şey götürmem gerek çünkü,, görmesin kimse ne götürdüğümü.. ara sıra çıkarıp cebimden bakıp dalmalıyım, biri aniden gelecekken hemen telaşlanıp tekrar saklamalıyım cebime, yumruğum kadar olmalı büyüklüğü, yusyuvarlak bir yumru gibi.. o yumruğum kadar olan şey açılınca yüreğim kadar olacak kocaman olacak. evet evet! ben cebime sığabilecek ve yumruğum büyüklüğünde bir şey götüreceğim sadece yanımda! koklamak için tüm hasretimi.. ağlamak için, için için , içime .. her şeyi yaşamalıyım çünkü gittiğim yerde , eksik kalmamalı hiç bir acı da keyf de! belki sarhoş olup cebime bakarken nemli nemli kimse anlam veremeyecek.. yada bir yandan çorba içip bir yandan iç çekerken.. belki bir garsona anlatacağım tüm hüznümü özlemimi, yaşadığım güzellikleri göz ardı ederekten .. şaşkın ve anlam verilemeyen bir bakış alarak çıkacağım belki o yerden ama içim çok daha rahat bir şekilde. acıyamadı bana teselli edemedi,teselli olmak isteyen kim ki zaten, teslim olmak gibidir teselli olmak. olmam teslim! acımı da çekerim kahrolurum sefamı da sürerim keyf olurum, diyeceğim belki ve bir an fark edeceğim en sevmediğim bu sesi bile özlediğimi.. sonra annemi arayacağım tüm gücümü toplayarak kocaman gülümseyerek açacağım telefonu canım annemmm!!! diye sesimi sesine geçireceğim nasıl mutlu olur beni duyunca, ben de mutlu olacağım dakikalarca .. sıkmayacağım kendimi ağlamamak için anlar yoksa o da ağlar.. sanki zırt pırt arayıp, n’apıyosun anne? dediğim iş yerini arar gibi arayacağım bu yüzden.. babama sevgi sözcüklerimi daha mı kolay sarf edeceğim acaba? kardeşime de okulunu ve antrenmanlarını soracağım o da bana, iyi! diyip ona ne aldığımı soracak hemen çocuk saflığıyla .. metazori oluşan kocaman bir gülümseme pinokyo’nun perisi tarafından gerçeğe dönüşecek sanki, sonra iç huzurumla birlikte 'evime' gideceğim ve yarın olacak...
  7. YAK BÜTÜN BEN NEHİRLERİ... Demir parmaklıkların ardında, esarete gün bağlayan sararmış kelimelerdeydim. Susturmak istedim susmalarımı. Suskunlaşan gözlerimin harfsizliğiyle daldım cümle deryalarına. Her yanımı dingin bir lügat kokusu kapladı apansız. Sevgili!Seni susuşlarım değseydi kanatlı mavilerin tüllenişine, yaralanırdı tekmil kelimesiz çırpınışlarım. Dinlemedim seni!Oysa sen beni ne çok çağlardın, sendeki ırmak bilerek. Dinmezdin... Bense; kirpikleri kangren satır aralarına bırakıp gözlerini, gittim. Parmaklarımın soyulmuşluğuna yürümeden, peyderpey bulutların göz ıslaklığıyla düştüm peşinden. Anla beni!Düşlerimi sende tehir etmekten, düşüm olmuştu düştüğüm dış'lar. Yataklık yapamazdım artık, bendeki kör aşkın lal soluğuna. Gitmeliydim!Gitmelerin uçurumluğunda seni düşmek bile olsa yar'lıktan, gitmeliydim. Bağışla beni. Hiçkimseyi sever olmuştum gayrı... Şimdi sen, ''Çöllerden korkmayan Mecnun'luk varsa hala, bana Leyla yüreğinde; gel... Ordaysan, gel... '' diyorsun. Evet burdayım. Beni bıraktığım yerde, Yusuf gibi kuyulardayım. Sevgili!Geleceksem; ömrümün süzgeçten geçmemiş, vasiyetsiz yıl yığınlarıyla hesaplaşıp gelmeliyim. Geleceksem; kötürüm yüzümü musalla taşlarında boğup gelmeliyim. Geleceksem; ben'siz gelmeliyim, sende Züleyha olmak için... Biliyorum!Sen sehpaların karanlık kıyısında aşk grevindesin. Sıcak iniltileri içerek dayanabiliyorsun var yok'luğuma. Uzak bana yaslanıp, tetiğini düşüyorsun katliam yüzlü gidişlerimin. Gözlerin yağmur kardeşliğini ilan etmiş. İnan sevgili, bende sende farklı değilim. Diz üstü çökmüş çarelerim. Asaletimin çarmıha gerilişine dökülüyorum. Tek hücreli hayatlarda, saat kulesi çalınan zamanlardayım. Zamansızım... Zaman; sızım... Döküldüm benden takvim yapraklarıyla, gelemem!.. Konuşsana!Tsunami yıkıntılarının iç götürmezliğiyle neresine yürüyeceksin içimin?Yürünecek yol mu bıraktım içimde sanki?Soru işaretlerinin çengelleriyle astım, ruhumu sömüren kukla soruları. Acıyınca kanayan katilliğimi, cesedime gizledim. Gözbebeğimden çekilir mi cinayetlerim şimdi?Hangi tabut üstlenir rezilliğimi taşımayı?Ölmekten başka olmak yok bu diyarlarda... Gelemem! Üstüme düşen gökyüzünün baygın gökkuşağından, cellat kırmızısı hayatlar beğeniyorum. 365 kez yanından geçtiğim yanmışlığım, yanık kokularını dolduruyor iç cebime. Irak Ülkesi'nin umatlarına ırak düşen çocuklarına benziyor sana ırak'lığım. Gittiğim her sen Felluce, döndüğüm her ben Bağdat. Bekleyemem sana gelmeyi. Din artık sağanak beni... Giyotinden geçmiş uykularımın üzerini ölümle ört. Ezilmiş ezgilerin ezik notları ıslıklansın dudağında. Topal bir inşirahın cansızlığında dağıt can parçalarımı. Sevgili!Gelsem sana, kendimde getiremem bana dargın kalbimi. Gelemem... Yak bütün ben nehirleri, savur küllerini sana. Ne de olsa sen, küllerimden de doğarsın, yeniden.Bu sensizlik susmasın beni SEVDİĞİM!..
  8. İnsanların sevgileri, aşkları apayrı… Aşkı aşk yapan nedir diye soruyorum çoğu zaman kendime. Vazgeçilmez kılan nedir? Mazoşistçe, sadistçe bir duygu değil mi aşk? Kanatmıyor mu? Acıtmıyor mu? Ahmet Altan’ın “Kristal Denizaltı”sında bir hikâye çarptı gözüme, bir soru; “İnsan hiç görmediği Tanrı’yı sever gibi bir insanı sevebilir mi?” Sever… Bazen Tanrı’dan çok sevmeyi bile becerebiliyor aslında insanoğlu bir başka insanı. Aşk bir hastalıktır. Ona kapılmayı istediğiniz kadar istemezsiniz de… O yokken onun için ağlanması bile büyülü gelir. Göklere bir kadeh kaldırıp, şarkılarla ağlamanın, bir yüzü, bir dudağı anımsamanın hazzı inanılmaz gelir. Sevilmediğin ve sevemediğin bir dünya boşluk gibidir. İçi doldurulamayan bir çukurda gibisinizdir. Oysa ne zaman aşk gelip kapıyı çalsa, şarkılar hüzünleriyle geri gelseler, o zaman, düşleriniz korkutmaya başlar sizi. Ne büyük bir egoistliktir bir insanın başka bir insanı her şeyiyle istemesi… Tüm vücudunu, tüm duygularını, hayallerini, hayatını istemek bir insandan, ne büyük bir bencilliktir… Aşk geldiyse eğer sevişmek bile büyür gözlerde. Dokunabildiğiniz tüm eller kolay ve acıklı olur bir anda. Aşkın hastalığına düşmemek için savaşırsınız, aslında hasta olduğunuzu bilmeden. Başka bir kolda aşkınızı acıtırsınız. Âşık olunanın yüzü gitmez gözlerinizin önünden. Bir başkasının aşkını, kendi aşkınızla acıtırsınız. Aslında ağladığınız kendinizdir. Sevdiğinizle rüyalarınızı yaşamaktan korktuğunuz için başkasıylasınızdır. Nasıl olsa başkaları kolay kolay üzemez, acıtamaz sizi. O başkaları için hiç ağlanmaz. Onların elleri hiç düşlenmez. Omuzlarında uykulara dalınmaz. Onların sıradan bir sözü tüm acılarınızı dindiremez.Onlar kaybedildiğinde ufak bir boşluk hissedersiniz sadece. Oysa; aşkınız gitse, rüyalarınızı kaybedersiniz,en saf en temiz hayallerinizi, yarınlarınızı, umutlarınızı… Hastalık sarmıştır tüm bedeni ve tedavisizleşmiştir.Şimdi ne yapmak lazım? Gururunu ayaklar altına alıp, “Aslında tek, bir tek seni seviyorum” demek değiştirir mi bir şeyleri? Yada korktum demek anlatır mı karşımızdakine en sade haliyle “seni sevdim aslında” yı … Ne zaman bir adama korkuyorum desem bu; “ seni her şeyden fazla istiyorum,herkesten çok seviyorum” dememin öbür yüzüdür. Hiçbir zaman anlamaz sevilen neden korktuğumu…Böylesine kendine hakim fütursuz bir kadın neden korkabilir ki? Tabi ki aşktan ! Oysa, “ korkma ben hep buradayım” dense dökülür yaşlar gözlerden… Tutuşuverir eller… “Hiç kimseler sevmese de seni, ben yine de tapabilirim sana” denir… Söze gerek yok aslında… Korktuğum şeyin altında gizli en çok istediğim… Hayat bizi o kadar çok aza tamaha alıştırdı ki ; unuttuk tutkuları, unuttuk sevdaları …. Oysa aşk geldi mi tutkusuyla gelir. Dört bir yana yayar kısmetlerini …Daha bir başarılısındır işinde, daha bir istekli okulunda, daha bir duyarlı dünyaya… Aşk, senin gözlerini kendinden başka şeylere de döndürmeni sağlamıştır…. Yazdım işte aşkı …peki ya gelsin mi ? Ben, “ korkuyorum” dedim bir adama. O anladı mı hiç bilmiyorum…Zaten anlamazsa anlamı yok ki paylaşmanın …Hiç görmeden de sevebilir, düşlenebilir… Dokunamama yan etkili güçlü bir aşk …Düşlerimden çıkıp yeniden bana gelse, yeniden “korkuyorum” mu derdim? Sarılır mıydım düşlerime? Korkardım herhalde… Ya hastalığa yakalanır ve ilaç bulamazsam…Ya şarkılar yıllar boyu aynı yüze çevirirse melodilerini… Ortada kalmak belki de en iyisi. Ben seçemedim henüz. Siz seçin! Özgür bırakın sevginizi..Korkmak da ne demek!
  9. Aslında her şey kendi karısını ve çocuklarını öldürmesiyle başladı. Karanlığın gücünü tadan Efradar, tüm evrenlerin koruyucuları olan büyücülerle yaptığı savaşta öldürüldü. Son Büyücü ve Ruh Kapanı Efradar’ın son savaşı olacaktı bu. Kaosun Lordu Graon onunla üç bin yıl önce bir anlaşma yapmıştı. Anlaşmaya göre, Lord’a yaşayan bütün büyücülerin ruhlarını getirecekti. Böylece kendi ruhuna tekrar sahip olacaktı. Kalbinin derinliklerinde kaybolmuş yüzlerce duygunun tekrar ortaya çıkmasını sağlayacaktı. Bir gölge, bir hayalet olmaktan öteye gidecekti... Aslında her şey, kendi karısını ve çocuklarını öldürmesiyle başladı. Karanlığın gücünü tadan Efradar, tüm evrenlerin koruyucuları olan büyücülerle yaptığı savaşta öldürüldü. Aslında kendisi de bir büyücüydü ve o kadar aradığı güç onu ölüme sürüklemişti. Bunu önceden göremediği gerçeğiyle karşı karşıya kaldığında ve mutlak cehennem boyutlarında sonsuz acılara mahkum edildiğinde, karanlık gücün kendisinde olan kısmının yeterli olmadığını anlamıştı. Onda ki bu büyük öldürme arzusunu fark eden, Kaosun Lordu ona ikinci bir şans vermişti. Düzenin bozulması için, onu ayakta tutanları yok edecekti ve böylece hem kendi ölümünün intikamını almış hem de kendisine bahşedilmek üzere aldığı yeni üçleri kullabilecekti. Efradar, üç bin yıl boyunca bütün evrenleri dolaşmıştı. Şimdi ise, çapraz evrenlerin kesiştiği ve düzenin en sağlam olduğu Ordearon’daki son savaşı karşısındaydı. Akronan, yaşayan son büyücüydü. Bir çok büyücü kulesini yok etmiş olan Efradar’a büyü işlemiyordu, çünkü bedeni varla yok arasındaydı. Mavi bedeni, elleri ve gözleri ile havada süzülerek çok hızlı hareket ediyordu. Görünüşte bir hayaletten farksız gibiydi ama güçleri inanılmazdı. Merhamet ve acıma gibi duygular hissetmiyor, gözünü hiçbir şey görmüyordu. İçinde nefret bile yoktu. İnsani denilen ve zayıflık veren duygulardan arındırılmıştı tamamen. Yarı ölümsüz ve yarı insandı. Kaos Lordu onu Renvera haline getirmişti ve tek şartı vardı. Kurbanlarını öldürürken asla büyü kullanmamalıydı, onunla son konuşmaları üç bin yıl önce ateşin içinden olmuştu. Şimdi ise Ölüm Ormanında hızla uçarak ilerliyordu. Duyuları insanlara göre çok gelişmişti. Asla uyumaz, asla huzuru son bulmazdı Efradar’ın. Ona bütün görevlerinde en çok yardımı olan silahı (Ruh Kapanı) elindeydi. Silah, kırmızı ışıktan yapılmış bir asaydı. Ruhları içine çekerek kullanan kişiye inanılmaz güçler sağlıyordu. Renvera onunla bir sürü büyücünün bedenini kurutmuştu ve bu silah sayesinde yüzlerce kez ölümden dönmüştü. Karanlıkta hızla kaçan cüppeli ve kara bir şekli fark etti. “Sen! Büyücü! Kaçacak yerin yok!” dedi Efradar bağırarak. Konuştuğunda çaldığı on binlerce ruhun sesi de onunla birlikte konuşuyordu. Yukarıya baktı. Gökyüzü hala kapkaranlıktı, bunu Efradar sağlamıştı. Lexmar taşıyla bu gezegenin üzerini kapkara bir çamurla kapatmıştı. Çünkü, ışıkta güçleri azalıyordu. Böylesi onun için çok iyiydi. “Geri çekil Renvera!” dedi Ormanın karanlığından bir ses. “Ölmek istemiyorsan- Bu sırada Efradar, korkunç bir kahkaha atarak onun sözünü kesti. Bu büyücü çok acemiydi, anlaşılan. “Senin yapacağın hiçbir şey beni öldüremez” dedi Efradar zalimce. Soğuk sesi yine bir sürü başka sesi barındırıyordu. “Teslim ol ve acı çekmeden bitsin” Efradar, birden kendini ışıklar içinde buldu ve ayaklarının yere bastığını hissetti. Fazla ışıktan gözbebeği olmayan mavi gözleri kamaştı. Akronan denen büyücü, büyük asasının ucundaki taştan bembeyaz bir ışığı ona yolluyordu. Kalın dikenli yaprakları olan ağaçların üzerinde duruyordu. Dizlerinin üstüne çöken Efradar’ın, ölümlü yanı, can çekişiyordu. Işıklı asası elinden düşerek, geriye doğru yuvarlandı. Büyücü kocaman ağacın tepesinden atladı ve yere düşerken, cüppesinin etekleri havalandı ve yerçekimine emir verirmiş gibi yavaşladı. Kapkara yüzü ve bedeniyle ve yine aynı siyah gözlerle ona bakan Akronan bir iki adım yaklaştı. “Senin bütün zayıf yönlerini biliyorum, Renvera” dedi ona. “Ölümsüz değilsin, yani ölebilirsin” Kara cüppesinin cebinden, bir hançer çıkardı ve daha da yaklaşarak, bıçağı onun boğazında bir süre bekletti ve “Biz bir orduyuz, Renvera. Bizi durduramazsın. Ölümün hepimiz için bir huzur olacak” diye fısıldadı. Efradar, sonunun geldiğini anladı, kurtulmak için tek şansını kullandı ve bütün vücudu gibi şeffaf görünen masmavi elini kaldırdı ve ağaçlardaki yaprakların hepsini, büyü yoluyla Akronan’a hızla gönderdi. Akronan, bunu beklemiyordu. Vücuduna ve kapkara yüzüne çarpan dikenlerden kaçmak için geri çekilmek zorunda kaldı. Asasından gelen ışık kesilince, Efradar geriye doğru yuvarlandı ve görünmez oldu. Bu Renvera’nın bir özelliğiydi. Büyücü, dikenlerden kurtulunca, geri çekildi ama, Efradar’ı karşısında göremedi. “Sen de bir büyücüsün” dedi Akronan hayrete düşmüş halde. Geriye doğru adımlar atarak asasıyla etrafını kolluyordu. Gözlerini kısınca yüzü kasılmış gibi göründü. “Sen de bizden birisin. Neden?” Efradar hemen arkasında ortaya çıktı ve elindeki Ruh Kapanını onun belinden içeri sokarken “Sen kalan son büyücüsün. Ordunuzu yok ettim bile. Artık sizden biri değilim” diyerek kahkahalarla güldü. Kapkara bir ışık parlaması oldu ve kırmızı ışıklı Ruh Kapanı, Akronan’ın ruhunu içine çekerken, büyücünün bedeni titremelerle sarsıldı. Beyaz ışık asaya girince, kıpkırmızı parlayan asa bir süre sonra normal haline döndü ve büyücü yere düştü. Sonunda bitmişti. Binlerce yıllık ölüm, huzura erememe, kayıp ruh olmak artık sona ermişti. “Lordum!” diye bağırdı Efradar. Artık ağzından çıkan seslere Akronan da katılmıştı. “Yüce Graon! Sana sesleniyorum, beni duy!” Biraz bekledi ama cevap gelmeyince tekrar bağırdı. Sesi ormanın içinde uzaklara kadar gidiyordu artık. “LORDUM!” diye bağırdı tekrar. Eğildi. Ölen büyücünün cüppesinden, bir ateş tozu aldı ve onu yere fırlattı. Bir süre bekledi. Yerde alev alev yanmaya başlayan ateşin içinden bir kahkaha geldi. Ses, Renvera’nın içini dışına çıkarmış gibi oldu. “Başardın!” dedi Kaos Lordu. “Ama şartımı hiçe saydın, ölümlü” “Ne şartı?” diye sordu Efradar, diz üstü yere çökerek. “Büyü kullandın! Ruhun hala bana ait” diye cevapladı ateşin içinden gelen ses. “Hayır!” diye karşı çıktı Efradar. “Ruhumu geri ver!” “Bana emir veremezsin. Ben senin efendinim” diye bağırdı Graon. “Bana hizmet etmeye devam etmezsen, ruhunu asla geri vermem” “O zaman sana hizmet etmiyorum” dedi Efradar ayağa kalkarak. Hırsıyla bağırdı: “Benimle yüzleş!” Derinden bir kahkaha geldi. Git gide daha çok uzuyordu. Birden yer sarsılmaya başladı ve kapkaranlık göğü delerek geçen bir şey ormanın üzerine düştü. Efradar, daha önce onunla hiç karşılaşmamıştı. Ateşten yapılmış bir bedendi ve yürüdüğü yerler onunla birlikte yanıyordu. Kara ormanı yakarak üç metrelik dev şekil üzerine geldi. Yaklaşmasını sabırla bekledi. “Seni aptal!” diye kükredi aynı ses karşısına geçince. “Seni ben yarattım. Anlaşmaya uymadın” “Binlerce yıl geçti” dedi Efradar. “Hepsini yok ettim” “Anlaşmaya- “KES SESİNİ!” diye bağırdı Efradar ona. Artık sabrı kalmamıştı çünkü. Graon, ona ateşten eliyle vurunca Efradar hızla göğe fırladı. Kendisini neredeyse kaybetmek üzereydi. Çamurdan gökyüzünde sersemlemiş halde asılı kalmıştı. Gözlerini açtığında, ateşten Graon tekrar üzerine uçtu ve ona tekrar vurdu. Efradar bu sefer yaklaşık yüz metre yukarıdan aşağıya düştü ve yere çakıldı. Tekrar gözlerini açtığında, az önce ruhunu aldığı büyücünün yanına düştüğünü gördü. Graon yine karşısındaydı. Bu kadar hızlı hareket eden bir şey görmemişti, Efradar. Etraflarındaki ağaçlar yanıyordu. “Sonun geldi” dedi Graon yanan dev eliyle onu havaya kaldırarak. “Bana karşı gelmenin cezası!” Ona bir yumruk daha vurdu. Bu sefer Efradar, hemen arkasındaki ağaca çarpıp yere düştü. Bir anda, yerde duran kırmızı ışıklı asasını gördü. Ruh Kapanı orada, öylecene yatıyordu. Onu hemen eline alarak ayağa fırladı. Kaos Lordu, az önce durduğu yerdeydi ve kahkahalarla güldü. “Seni aptal ölümlü!” dedi yine aynı korkunç sesiyle. “Kendi silahımı bana karşı kullanabileceğini mi sanıyorsun, Renvera?” Efradar ne yapması gerektiğini anladı ve “Hayır” dedi yavaşça. “Ama silahını kırarak ruhların serbest kalmasını sağlayabilirim” der demez kırmızı ışıktan oluşmuş asayı kuvvetle yere vurdu. Asa parçalarına ayrılırken, bir güç dalgası Efradar’ı geriye doğru fırlattı. “HAYIIIIR!” diye kükredi Graon. Efradar, tekrar bir ağaca çarpıp durunca, dizlerinin üstüne çöktü. Kırılan asadan binlerce beyaz ışık fırladı. Hepsi süratle Graon’un üzerine gitti. Bunlar, Efradar’ın tahmin ettiği gibi, çaldığı ruhlardı. Graon’un çevresini sardılar. Hızla etrafında dönüyorlardı. Graon onları elleriyle kovalamak ister gibi ateşli kollarını salladı, ama hiçbir işe yaramıyordu. Lord’un bağırışları ve alevleri biraz sonra son buldu ve ışıklar da yok oldu. Lord, kapkara bir taş halinde yere çakıldı. İçinden çıkan binlerce ışık, kapkara göğe doğru uçtular. Ancak, geride kalan bir ışık onun ilgisini çekmişti. Işık, hızla Efradar’ın üstüne uçtu ve bedenine girdi. Sert bir rüzgar esmeye başlarken, Efradar ellerine baktı, masmavi şeffaf elleri yine, normale dönüyordu. Binlerce uğultu kulaklarında yankılanıyordu. İçinde bir şeylerin kopup, başka şeylerin ortaya çıktığını anladı. Nefreti ve diğer duygularının hepsi geri gelmişti. Az sonra, nefes alabildiğini hissetti. Çırılçıplak vücuduna ellerini bastırdı ve kalbinin attığını duydu. Tekrar insan olmuştu. Sonunda azabı ve huzursuzluğu sona ermişti. Dizlerinin üstünde göğe baktı ve on binlerce beyaz ışığın, gökteki kapkara çamuru yok ettiğini gördü. Yüzü, üç ayrı yıldızın ışığıyla aydınlanırken, artık gülebildiğini fark etti. Ayağa kalktı ve ellerini,bacaklarını ve bütün bedenini tekrar inceledi. Ödülüne kavuşmuştu artık. Sonra, gökten gelen binlerce ses ona doğru “Sen artık son büyücüsün! Hepimizi kurtardın. Evrenleri tekrar düzene sokmak, senin yeni görevin” diye bağırdılar. Efradar o kadar mutluydu ki; başını eğerek “Seve seve” dedi.
  10. Sen çok açık bense çok kapalı Karanlık çıkmaz bir sokak anlayacağın Tabela yok iz yok hiçbirşey yok Dönüşü unutmuşum Bir çadır kurmuşum gidip geliyorum O kadar kötü arasından iyiyi bulup içime çekiyorum Sonra boğulacak oluyorum vazgeçip bırakıyorum Bildiğim biryere belki döner alırım diye Bilmiyorum belki budur seni vazgeçilmez kılan Mantığıma sus diyip gururumu öfkelendiren Baksana şu halime gece 3-4 arası bende arabesk havası Gözlerim bir uzak bir yakın bakıyor Net olamıyor bulanıyor Çift oldu artık her şey Kalp atışları düet yapıyor,gölgeler birbiriyle yarışıyor Hayallerde seni oynatırken uykumda bilincim benle oynuyor Pulbiber olmuştun benim için genede korkup kaçmadım Şimdiyse limon kabuğu içim bi garip tekrar denemeye korkuyorum Nasıl birşey niye böyle anlamak mümkün değil İnci gözümün önünde parlıyor,etrafımda uzun gümüşten bir zincir Sense boncuklar takınmış geziyorsun Yol uzun teker teker dökülürler Geriye yalnızca ipi kalır boynuna bağlı alnına yakın yazısında baş harfim Ancak ölünce kaybolur belki bulunur cennette Gözüm açık mı gidicem bu dünyadan Yoksa o gün sen mi gelip kapatacaksın Boşver rahatını bozma gece uzun hayat kısa Zamanı gelir yeni hikayelere karışır Kalemimin ucu bitene kadar da yazarım
  11. ne o şimdide senmi sarışın oldun anlamıyorsun
  12. şiiii sakın aman ha şaka ile hakareti ayırmak gerekiyor birbirinden değilmi
  13. Bence sazan akını vardır
  14. cık cık cık aip ama kırıldım benim gibi bir kıza karga de sen Ben gidiyom
  15. saçlarımı siyaha boyarım bende birde esmer beyni bulup beyni yeniledimmi temem
  16. onu anlamak için belirli bir alt yapıya ihtiyaç var oda sende yok hadi ben sarışınımm sana ne oluyorda anlayamıyon
  17. Allahım hala konuşuyor biri şunu sustursun anlamıyorum anlamıyorum alllahım sarışınmıyım neyim yoksam
  18. Bak şimdi oldu abim benim saçlarına yıldız düşmüş olayına girdin ya ölde sen öleyim : konuşmalarını anlamayıp küfür ettiğini düşündüğüm için kendimden nefret ediyom artık abimsin :D
  19. Kimsenin aynı şeyleri yaşamaya kesinlikle tahammülü yoktur ne yaşanılanlar unutulur nede unutturulur!!!
  20. yaw abi yapma gözüne kurban ne diyon hey şitt arkadaşlar tercüman bulun getirin bu abi bana küfediyo ya
  21. Elimden geldiğince yanıt vereyim sana alaturka Bu ülkede kürtler yıllardır ikinci sınıf insan muamelesi görmüş ve kendilerinden başka dostları olmamıştır.toplum içinde bile ezilmeye çalışılmış garip garip yakıştırmalara maruz bırakılmış cahil kro dağdan gelmiş vs vs vs gibi bir çok yakıştırmalarla karşı karşıya kalmış ister istemez bizden olayına girmişlerdir.Foruma biraz göz atma fırsatı buldum da henüz kürtleri kardeş gözüyle bile görmeyen bir çok insan var.Ayrıca bu bizden sizden meselesi bir tek kürtlerde yokturki Bu ülke de kız verirken bile mümkün mertebe kendi memleketlisine veren bir çok insan var.Şimdi bir laz bir kürde kız veriyormu kolay kolay ((tamam gençler elbet bir yolunu bulur sevince o ayrı )) örneği memleketlere göre çoğalta bilirsiniz siz .Bu bizdenlik meselesi kürtlere has değildir. PKK nın hedefini açıklamak bana düşmez ama forumda bir çok yere yazılıp çizilmiş. Ayrıca PKK nın hedefinide burada sormak çok abes olmuyormu .İçimizde bu soruya yanıt verecek bir militan mı var 30 küsür senedir şarkılarımız dinleseydik kimliğimiz kabullenilseydi ne kaybederdi bu memleket. Bizlerle beraber lawik ler dinlenilseydi düğünlerimizde el ele bizlerle halay da saf tutulsaydı çokmu birşey kaybetmiş olunurdu sevgili alaturka.Gerçi bu türklük kompleksinden çıkmış önce insan demiş bir çok arkadaşım da var elbette sözüm meclisten dışarı. Almanyadan dağa gidenleri eleştirmişsin.Buna ancak bir mantık yürütebilirim oda şudurki kendisi almanyada belki refah içinde ama ailesini hala orada onları bırakmanın verdiği acıyla gitmiş olabilir.Yüreğindeki mezopotamya sevgisi ona bunu yaptırmış olabilir olabilirde olabilir alaturka ama madem yurt dışındasın çevrende böyle giden birisi var ise onun yakınlarına bir sor bakalım neden gitmiş sanırım onlar seni benden daha fazla aydınlatır. Valla hepimizi dağa çıkmaya davet etmişsin bu biraz yusuf yusuf ister herkes de bunu yapamaz alaturka. Ve yazının sonunda şunu yazmışsın ; Ama pesin konusiim arkadaslar terörü ve savasi savunacak hic bir gecerli mantik ve gerekce yoktur bana göre... e madem bu açıklamaları sallamicaktın canım neden sordunda yordun beni sen peşin peşin bir fikre inanmış sonra araştırma yapmak istiyorsun böyle ne ben seni yazdıklarımla tatmin ederim nede sen bunu anlayabilirsin
  22. BlackWhite

    SoNSuZLuĞu ARıYoRuM

    Sonsuzluğu arıyorum... Yıllar sonra aynı günün göz yaşları yüzüme damlıyor. Duygularım apansızca dağılmış odama. Nedeni yoktu belki, içimdeki çaresizliğin parlayıp isyan edişi... Sonsuzluğu arıyorum Deli divane olmuş yüreğim, zamanı nakavt etmeye çalışıyor. Ama gün, anlamsızca kaçıveriyor avuçlarımdan. Yinde boyun eymişliğimle övünüyorum. Belki sonrası belirsizdi. Ama tahminler beyni kemiriyor. Sözcükler kayıp... Sonsuzluğu arıyorum Hayaller ağır basada ben yinede imkansız bir yudumla buğazımı yakmak istıyorum... Ne kadar yok denilsede ben evet diyorum. Sonsuzluğu arıyorum Nerde, nasıl bulacağımı bilmesemde... Anlatmaya sözcükler az gelsede... Ben kendi ütopyamda, Sonsuzluğu arıyorum. - nesimi -
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.