Eylül
camdan sarayına gideli
ne kadar oldu eylül
siluetini çektiğinden beri üzerimden
kaç eylül geçti eylül
yokluğunda bir göz kaldı
içimin dışında sürrelist bir köz kaldı yalnızca.
gözlerime ateş şiirleri,
bilincime alev soruları düşürdüğünden beri
susuşum bile döndü yangın yerine.
varlığın koca bir düğüm
her soru içimde bir kördüğüm…
kimdin eylül?
nasıl da yarmıştın yüreğimi keskin bakışlarınla
nasıl da karmıştın ruhumu simsiyah nakışlarınla?
hangi düşün dışlanmış gerçekliği,
hangi masalın protest perisiydin
kanatlarında rakseden öykü
hangi ülkenin bilmecesiydi?
hangi adla anıyorlardı seni koca kitaplar
beatrice miydin, yoksa mona lisa mı?
neydi adın eylül?
boynunu hangi engizisyon giyotininden kurtarmış da
gelmiştin gizli bahçeme?
ya neden konuşmamıştın,
neden en sert şiirleri söylemiştin susuşunla.
sonra ansızın gitmiştin.
yitmiştin.
kimdi içimin kanyonlarında
gezinen kızıl atlı gezgin?
eylül,
hiçliğimin melikesi.
sorular sarkıyor hâlâ sakallarımdan,
ruhumun atardamarlarından
sapsarı bir eylül akıyor
gözlerimin kanıyla
sana adanmış bir gül çiziyorum
mahzenimin duvarlarına.
ve sana adanıyor kırık kanatlı gecelerim.
yılkılarım sana koşuyor.
eylül
hüznümün evrensel dilsizliği
bir öz gönder,
katran karası da olsa bir söz gönder.
hazan bahçemde kararsız karargâhım
bana bir sultan-ı yegâh gönder.
Necdet Karasevda