Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

İslami reform ancak bilimle mümkün...


Misafir bilimselci

Önerilen İletiler

Müslüman dünyada 10 yıldır reformdan söz ediliyor.

 

Müslüman düşünceyi özgürleştirmeyi hedefleyen 'gerekli reformu' savunanlar ile içinde İslam'ın ilkelerine ihaneti ve tehlikeli bir Batılılaşmayı barındırabileceği gerekçesiyle reforma karşı çıkanlar arasındaki tartışmalar yoğunlaştı ve çatışmalar yaşanıyor. Tüm dünyadaki Müslümanlar, çağdaş meydan okumalara uygun yanıtı bulmakta zorlanıyor: Müslümanların içinde bulunduğu dini, siyasi, bilimsel ve ekonomik krizler derin.

Bu bağlamda bir uyanış dayatılıyor ama bunun yöntemleri ve amaçlarına ilişkin ayrılıklarının içinden çıkılamıyor.

 

Tartışmalarda Kuran ve peygamber geleneğine eleştirel bakmak ve tarihi bir yaklaşıma olanak sağlamanın gereği sık sık yineleniyor. Ama, krizler sürüyor ve eğitim, bilim, demokratikleşme, kadın hakları ve diğer temel haklara saygı gibi alanlarda değişiklik olmuyor.

Çeşitli akımlardan Müslüman bilim adamları, İslami terminolojinin anahtar kavramlarının yorumlanması ve farklı biçimde tanımlanmasında anlaşamıyor. Şeriat, edebiyatçılar ve gelenekçiler için her türlü uyarlamayı, değişimi ve tarihi dikkate alan bakış açılarına karşı, kapalı ve değişmez evrensel bir yasalar topluluğudur. Reformcu gelenek ise şeriatı 'İslam'ın ilkelerine bağlılığın yolu' olarak tanımlar, uygulama aanları sosyal ilişkilerden ayrılır. Zaten, kutsal metinler de insanlar arası ilişkiler ve sosyal işlerde sağduyuya geniş hareket kolaylığı sunar.

Dünya ilerliyor, onlar izliyor.

Reformcu eğilim tüm Müslüman toplumlarda mevcut ve reform çağrıları sürekli yapılıyor. Ama son yüzyılda sonuçlar inandırıcı değil. Bunun önemli nedenlerinden biri şüphesiz reformcu yaklaşımın temelindeki eksiklik. Kutsal metinleri derinlemesine inceleyen ve yeni yorumlar öneren din bilginlerinin ortaya koydukları, 10 yıldan beri inceleniyor. Ama, çağa uygun yanıtlar bulmaya çalışan din bilginleri, sadece kutsal metinlere bağlı kalarak izleyici konumunda kalıyor. Dünya ilerliyor, onlar ise sadece izliyor. Onlara göre, ayetlerin içeriğinde reform yapmak, sadece çağın gereklerine uyarlama yapmaktan ibaret. Bu ayetlerin uzmanları, yargı yürüttükleri alanlar konusunda derin bilgiye sahip olmaksızın dünyayı tartışıyor. Sadece dünyaya uyum sağlamak için değil, sosyal adalet, eşitlik ve kişilik haklarına saygı gibi etiğin gerekleri ışığında dünyayı değiştirecek bilgiye sahip olmadan; ekonomik, müspet ve beşeri bilimler konusunda fikir beyan ediyorlar. Bilim adamları ve çağdaş Müslüman düşünürler, bu alanların hiçbirinde öneriler getirecek güce sahip değil.

Batı'nın katkısı olabilir.

Bir yandan da, bir otorite krizi söz konusu. Ulema arasında kimin karar vereceğine dair karmaşa var ve görüşler genellikle çelişkili. Kimse kime başvuracağını bilmiyor. Zaten ulema, yetkilerini kaptırmak istemiyor; 'din ile ilgisi olmadığı' söylenen bilimlerin uzmanlarının çağdaş Müslüman hukuk kurallarının hazırlanmasına katılmalarını tehlikeli bir bulaşma gibi hissediyorlar.

Gerçekte ayetler Müslüman hukukun tek kuralcı kaynağı değildir. Ama kainatın ayetlerle aynı paralelde olması gerekir. Yani, fizik, biyoloji, psikoloji ve tıp gibi deney-sel bilimler ile felsefe, sosyoloji ve ekonomi gibi beşeri bilimlerin uzmanlarının, çağdaş Müslüman etiğin hazırlanmasına katılması gerekli. Çağdaş bilimin çeşitli alanlarına hâkim olan uzmanlar, ulemanın düşüncelerini yönlendirebilir ve uyum yerine etik bir dönüşüm reformu gerçekleştirebilirler.

 

Onlara verilecek yetki ile Müslümanları uzlaştıran danışmaya dayalı içtihat alanları kurulabilir. Yapılması gerekenler ise sonsuz: Eleştirel eğilimin artırılması, eğitim reformu, Müslüman etik değerlerinin belirlenmesi, ekonomide alternatif öneriler sunulması, kadının konumunun radikal dönüşümünün sağlanması, demokratikleşme, sivil toplumun eğitimi ve şiddetin yönetimi bunlardan sadece bazıları. İslamı çağdaşlaştırmak için öneriler getirecek ve reform sürecini somutlaştıracak din adamlarına ihtiyaç var. Bu noktada Batılı aydınların rolü de büyük: Soru ve yapıcı eleştirilerle, Müslümanlar arasından yükselen seslere kulak verme kapasiteleriyle bu devrimin ortağı olabilirler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 89
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

İslamda bir yenilenmeye ihtiyaç var bencede. Fakat bu yenilenme yaşadığımız çağdan etkilenme, çağa ayak uydurma, Çağa uymayan bir takım İslami gereklerin tekrar değiştirilmesi, Kur-an ayetlerinin yaşadığımız topluma ve dünyaya uymayan ayetlerinin değiştirilmesi vs. şeklinde olamaz. Eğer bahsedilen yenilenme bu ise içinde art niyet aramaktan başka yapılabilecek birşey yoktur.

 

Biz mükemmel bir sistemden ve hakikatten bahsediyoruz. Kainatı yaratanın, meydana getirenin; insanı yaratıp dünyaya hakim kılanın, insan fıtratına ve toplumsal refaha en uygun yaşam tarzını sunduğuna inanıyoruz.

 

Arabistanda kadınlar araç kullanamıyorlarsa ve bu İslama mal ediliyorsa sorun İslamda değil, İslamı yorumladığını zannedenlerde ve bu rejimi destekleyenlerdedir.

Afganistanda kadınlar burka giymek "zorunda" bırakılıyorlarsa bu İsalmın sorunu değil, İslamı yorumlayanların sorunudur. ( İslamda kadın baştan aşağı kapalı olmak zorunda değildir, bugün çevrenizde gördüğünüz gibi eller ve yüzler görünebilir bunda bir sakınca yoktur. Önemli olan kadının kendini teşhir edecek şekilde giyinmemesidir. Bilmeyenlere duyurulur...)

 

Sorun İslamın temelinde özünde değil, İslamı uyguladığını söyleyen zihniyetlerdedir. Dolayısı ile reform ve değişim İslam ve Kur-an için değil insanlar için gereklidir.

 

Yaşadığımız çağın insan için en güzel yaşam biçimi olduğunu kim savunabilir ki Kur-an ayetlerinin yaşanılan çağa uydurulmasını isteyecektir?

 

En iyi reform bütün insanlığa İslam ın özünü anlatmaya çalışmaktır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

Güzel, araştırmaya iten, sorgulayıcı ve herşeyi ile tartışılması gereken ve tartışırken öğretebileceğine inandığım değerde olabileceği düşüncesiyle öncelikle bilimselci arkadaşıma teşekkürler...

 

Neyazikki genç Cumhuriyetimiz bunlara karşı kurulmuşken bakıyoruz bugün gerçekleri ve doğruları sadece kutsal kitaplarda arayan, sorunların çözümünü göklerden bekleyen bir beyin, ilerlemeyi gerçekleştirip çağdaş uygarlığı yakalayabilir mi, bu mümkün müdür?..

 

''Takdir-i ilahi...''

 

''Her şey Allah'tan...''

 

''Kem gözler kıskandı, nazar değdi...''

 

Ne yazıkki yıllardır toplumun bilincine kadercilik, tevekkül, boyun eğme, rıza gösterme gibi mistik değerleri aşıladılar. Atatürk 'ün deyişi ile ''Din daima siyaset aracı, menfaat aracı, istibdat aracı yapıldı. Bu hal Osmanlı tarihinde de böyle idi, Abbasilerde de, Emeviler zamanında.''

Oysa uygar, laik toplumlarda, ortaçağdan bu yana akıl, bilim ön plana geçtiğinden, din tartışmaları ve din güncelliğini yitirmiş, kimse kimsenin dini imanı ile uğraşmaz olmuştu. Bunun sonucunda Batı'da Kopernik 'ler, Eistein 'ler, Darwin 'ler topluma yön verip ışık saçarken bizde Derviş Vahdeti 'ler, Said Nursi 'ler, Fethullah Gülen 'ler pıtrak gibi çoğalıp, politikacılarla birlikte ülkemizi karanlığa gömdüler...

 

Doğru değilmi sevgili arkadaşlar?...

.......

Efendiiim...

.......

Duyamıyorum...

 

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İslamda bir yenilenmeye ihtiyaç var bencede. Fakat bu yenilenme yaşadığımız çağdan etkilenme, çağa ayak uydurma, Çağa uymayan bir takım İslami gereklerin tekrar değiştirilmesi, Kur-an ayetlerinin yaşadığımız topluma ve dünyaya uymayan ayetlerinin değiştirilmesi vs. şeklinde olamaz. Sorun İslamın temelinde özünde değil, İslamı uyguladığını söyleyen zihniyetlerdedir.

 

.........

 

Dolayısı ile reform ve değişim İslam ve Kur-an için değil insanlar için gereklidir.

 

Yaşadığımız çağın insan için en güzel yaşam biçimi olduğunu kim savunabilir ki Kur-an ayetlerinin yaşanılan çağa uydurulmasını isteyecektir?

 

En iyi reform bütün insanlığa İslam ın özünü anlatmaya çalışmaktır.

 

Hearten Arkadaş,

 

Şimdi ben merak ediyorum.

Şer'i kanunlardan aklıma gelen iki soru...

1- Miras: Kadına bir erkeğe ikimi ? Yoksa medeni kanundaki gibi mi olmalı ?

2- Kısas: Şer'i kanundaki gibi mi olmalı ? (Öldüreni öldür-Kan davası)

 

İyi dileklerimle...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bilimselci hırıstiyanlık ve islamın geldiği zaman roma impatorluğu hüküm sürüyordu bu hususda bilginiz varmı, her iki dinin gelişmesinde romalıların pozusyonu nasıldı bilginiz varmı merak ediyorum belki yam yamın da bilgisi vardır.

 

Sevgili Lena;eleştirmek kadar takdir etmeyi de bilmeli.Sorunuzu gerçekten çok beğendim,kutlarım..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bilimselci hırıstiyanlık ve islamın geldiği zaman roma impatorluğu hüküm sürüyordu bu hususda bilginiz varmı, her iki dinin gelişmesinde romalıların pozusyonu nasıldı bilginiz varmı merak ediyorum belki yam yamın da bilgisi vardır.

 

 

Sevgili lena,

 

Benim araştırma konularım doğa bilimleri.

Yam_yam arkadaşımız merak ettiğiniz konuyu,

dahada ayrıntılı yanıtlayacaktır eminim...

 

İyi dileklerimle...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bilimselci hırıstiyanlık ve islamın geldiği zaman roma impatorluğu hüküm sürüyordu bu hususda bilginiz varmı, her iki dinin gelişmesinde romalıların pozusyonu nasıldı bilginiz varmı merak ediyorum belki yam yamın da bilgisi vardır.

 

Sayın lena; aslında Hristiyanlığın çıkışında Roma'nın büyük etkisi vardı. Bilindiği üzere İsrailoğulları tarihi boyunca komşu ulusların saldırılarından ve egemenliğinden kurtulamamıştır. Roma'dan önce Filistin bölgesi Büyük İskender'in egemenliği altında bulunuyordu. Çoktanrılı inanca sahip olan B.İskender, İsrailoğullarının tektanrılı ve bencil (Malumunuz, Yahudilik için önemli olan tüm insanlar değil, yalnızca İsrailoğullarından gelenler ve gelecek olanlardı) inancına karşı kayıtsız kalmıştı. Onun ölümünden sonra yerine geçen, ve imparatorluğu aralarında bölüşen generalleri de Yahudiliğe karşı Büyük İskender gibi kayıtsız kaldılar.

 

Filistin daha sonra yine çoktanrıcı olan Romalılar'ın eline geçti. Ancak Romalılar egemenlikleri altında bulunan ulusların inançlarına pek saygılı davranmıyorlardı. Bu yüzden de inanç çatışmaları kaçınılmaz olmuştu. Hem romalılardan baskı gören, hem de kendi ahlak anlayışlarında yozlaşan yahudiler kurtuluşu tanrı tarafından gönderilecek bir krala bağlamışlardı. Kendisini büsbütün eski inançlara kaptıran Filistin halkı göklerden gelecek bir "ulu" yu beklemeye başlamıştı. Sonunda Romalı yöneticiler bu aldatıcı söylentileri çıkaranları aratmaya ve cezalandırmaya başlamışlardı ama söylentilerin yayılmasını önleyemediler. Beklenen kurtarıcının yakında geleceği inancı gün geçtikçe güçlenmişti. Tevrat'a göre kurtarıcı, kutsal görev verilmiş bir kişi, bir kraldı. Oysa yahudilerin bir bölümü gelecek olan kurtarıcının bir peygamber olacağını düşünmeye başlamışlardı. Hatta bu konu anlaşmazlıklara sebep oluyordu.

 

Gelecek kurtarıcının peygamber olacağını ileri sürenlerden biri de, aşırı dinci Yahya (Vaftizci Yahya olarak bilinir) idi. Ve Yahya çevresine, beklenen peygamberin doğmuş olduğunu, yakında ortaya çıkarak insanları kurtaracağını ve doğra yola kavuşturacağını yaymaya başladı. Bu söylemler iyice yaygınlaştıktan sonra İsa ortaya çıktı ve peygamberliğini açıkladı. İsa'nın peygamberliğini daha önceden bildiren Yahya'da çalışmalarını hızlandırıp, kendini İsa'nın habercisi olarak tanıtmaya koyuldu. Baskıdan ve toplumsal sarsıntıdan bunalmış olan Yahudi halkı da İsa'nın ortaya çıkışını Tevrat'ın bildirdiği nitelikte bir kurtuluş olayı diye yorumladı ve yavaş yavaş yeni peygamberin çevresinde toplanmaya başladı. Bu dönemde İsa daha çok gençti ve kendisine Yahya yardımcı oluyor, İsa'nın peygamber olduğunu her yerde anlatıyordu. İsa 30 yaşına geldiğinde de kendisi için zaten önceden hazırlanmış zemine oturuyor, bu defa kendisi her yerde peygamber olduğunu ilan ediyordu...

 

İlk konuşmalarında yoksulluktan, eziklikten, baskıdan,ahlaksızlıktan söz etmekle birlikte görüşlerinin sınırının Yahudi halkını aştığını açıklamaktan sakınması da Romalılar tarafından gerekli önemin gösterilmemesini sağlamıştı. Halk arasında efsane bir kişiliğe bürünmüştü artık. Hakkında bir çok iddia, bir çok mucize söylemleri anlatılmaya başlandı. Ancak daha sonra işler değişti... Ayrıntılar...Ayrıntılar...Ayrıntılar... İsa, Tevrat'ın özüyle çelişen aykırı söylemlerde bulunmaya başlayınca (Tanrının oğlu olduğu, "Tanrı ile ben biriz" demesi vs) yahudi din adamları tarafından dinsizlikle suçlanarak tutuklanmış ve Roma valisine teslim edilmiştir. Efsaneye göre de çarmıha gerilmiştir. Neden efsane diyoruz ? Zira tarih kaynakları İsa'nın kimliği, kişiliği konusunda kesin bilgi vermemektedir. Bu konudaki bütün bilgiler İsa'nın en yakın oniki arkadaşının (havariler) topladıkları anılardan ve anlattıklarından öğrenilmektedir.

 

İsa'nın çıkması için gerekli zemini hazırlayan, birazda baskı ve zulümleri ile Romalılar olmuştur. Romalılar da, B.İskender ve generalleri gibi Yahudiler'e kayıtsız kalsalardı Yahudiler içinden bir peygamber çıkması da oldukça gecikecekti. Dinler Tarihi de bugün İsa yerine büyük ihtimalle başka bir isim kullanacaklardı...

 

Roma'nın islamiyetin doğuşu ile bir ilişkisi ise olmamıştır. Zira Roma İmparatorluğu 395 yılında Batı ve Doğu Roma İmparatorluğu diye ikiye ayrılmış, Batı Roma da 476 yılında yıkılmıştır. Zaten yanlış hatırlamıyorsam (hatalıysam lütfen uyarınız) Romalılar Arabistan'a hiç girmemişlerdi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

Güzel, araştırmaya iten, sorgulayıcı ve herşeyi ile tartışılması gereken ve tartışırken öğretebileceğine inandığım değerde olabileceği düşüncesiyle öncelikle bilimselci arkadaşıma teşekkürler...

 

Neyazikki genç Cumhuriyetimiz bunlara karşı kurulmuşken bakıyoruz bugün gerçekleri ve doğruları sadece kutsal kitaplarda arayan, sorunların çözümünü göklerden bekleyen bir beyin, ilerlemeyi gerçekleştirip çağdaş uygarlığı yakalayabilir mi, bu mümkün müdür?..

 

''Takdir-i ilahi...''

 

''Her şey Allah'tan...''

 

''Kem gözler kıskandı, nazar değdi...''

 

Ne yazıkki yıllardır toplumun bilincine kadercilik, tevekkül, boyun eğme, rıza gösterme gibi mistik değerleri aşıladılar. Atatürk 'ün deyişi ile ''Din daima siyaset aracı, menfaat aracı, istibdat aracı yapıldı. Bu hal Osmanlı tarihinde de böyle idi, Abbasilerde de, Emeviler zamanında.''

Oysa uygar, laik toplumlarda, ortaçağdan bu yana akıl, bilim ön plana geçtiğinden, din tartışmaları ve din güncelliğini yitirmiş, kimse kimsenin dini imanı ile uğraşmaz olmuştu. Bunun sonucunda Batı'da Kopernik 'ler, Eistein 'ler, Darwin 'ler topluma yön verip ışık saçarken bizde Derviş Vahdeti 'ler, Said Nursi 'ler, Fethullah Gülen 'ler pıtrak gibi çoğalıp, politikacılarla birlikte ülkemizi karanlığa gömdüler...

 

Doğru değilmi sevgili arkadaşlar?...

.......

Efendiiim...

.......

Duyamıyorum...

 

.

.............

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hearten Arkadaş,

 

Şimdi ben merak ediyorum.

Şer'i kanunlardan aklıma gelen iki soru...

1- Miras: Kadına bir erkeğe ikimi ? Yoksa medeni kanundaki gibi mi olmalı ?

2- Kısas: Şer'i kanundaki gibi mi olmalı ? (Öldüreni öldür-Kan davası)

 

İyi dileklerimle...

 

Sevgili bilimselci,

 

Öncelikle şunu idrak etmeniz gerekmekte. Müslümanlar Allah’ ın kitabına karşı gelmezler. Eğer bir kişi ben müslümanım diyorsa Kur-an’ I Kerim in Allah kitabı olduğuna inanır ve ayetleri reddetmez. Bu bağlamda müslümanlar için kadına bir erkeğe iki kuralının hiçbir sakıncası yoktur. Bu kuralın sosyal sebepleri vardır, kadın ve erkeğin yaratılışı ile ilgili fizyolojik ve psikolojik sebepleri vardır. Eğer sizin iddia ettiğiniz gibi kadın bir hakla aşağılanıyor olsaydı yani İslam temelde kadını aşağılayan bir anlayış olsaydı cahiliye dönemindeki adetlere uygunluk gösterir, kadına bir hak yerine “0” hak verirdi. Kadın için son derece mükemmel bir devrimdir İslamın miras hakkı.

 

Kanuna gelince, Şer’ i kanun elbette müslümanlar içindir, siz uygulamak zorunda değilsiniz. İman etmediğin bir kitabın kurallarına uymak zorunda bırakılman pek bir mantıksız değil mi? siz bu kurallara uymak zorunda olmadığınıza göre neden müslümanlardan daha rahatsız olursunuz hak taksiminide anlamam doğrusu…

 

Ikincisi kısas… öncelikle kısas kan davası anlamına gelmez yanlış öğrenmişsin. Kasıtlı olarak cana kıyma, zarar verme karşısında uygulanan haklı bir davadır kısas. Kısasa tabi tutulan kadar haksızlığa uğrayanıda gözden geçiriniz. Hümanist olduğu zannedilen birtakım yaklaşımlar sonucunda ne olursa olsun kısas uygulanmamalı denilir. Bu görüşe sahib olanlar, haksız yere bir insan öldürülmüş olsa dahi katilin affedilmesi gerektiğini ve kısasa tabı tutulmaması gerektiğini söyler ve ilginç bir hoşgörü içerisine girerler. Aynı hoşgörüyü müslümanlar sözkonusu olduğu zamanda gösterebiliyormusunuz? Mesela ne olursa olsun başörtülü genç kızların eğitimlerine engel olunmamalı, ne olursa olsun müslümanların inançları ve peygamberlerine bu kadar hakaret edilmemeli, yada ne olursa olsun imam hatipli gençlerde diledikleri gibi okullarda eğitim görebilmeli önleri kesilmemeli…

Mesela bir Allah’ ın varolduğuna iman etmek, haksız yere bir adam öldürmekten dahamı büyük suçturki, adam öldürene sonsuz bir hoşgörüyle yaklaşırken Allah’ a inanana küfürle yaklaşılır??? Humanist ve hoşgörülü bir tavrı sergilemeye çalışmadan önce biraz bunları sorgulamanız gerekmekte diye düşünüyorum. Zira samimiyet “0”

 

 

Gelelim kısasa. Kısasta hayat vardır der Allahu Zülcelal.Kısas sakınmayı sağlar. Cezasının ölüm olacağını bilen kişi haksız yere kimseyi öldürmeyide düşünmez. Bundan ziyade ölen kişinin yakınları gözönünde bulundurulmalıdır. Haksız yere öldürülen anne, baba, kardeş vs. var ortada. Bu nasıl bir psikolojidir sizce yaşadınız mı? ama tahmin edebilirsiniz.

 

Küçük bir örnek vermek isterim. Bir arkadaşım öldürüldü daha 1.5 sene falan oldu. Öldürülme sebebi yok. Evet yok sebebpsiz ve suçsuz yere öldürüldü… 25 yaşındaydı, ailesinin direği denilebilecek bir ağırlığa sahipti ailesi içinde. Evde birçok iş onun sayesinde dönerdi. Ama birgün haksız ve sebepsiz yere öldürüldü gitti. Annesi hala bugün ağlıyor. Öldüren kişiye verilen ceza sadece 18 yıl. Adam 40 yaşında hapisten çıkacak güzel güzel yaşamına devam edecek. Bu mu adalet? Sen adaleti birde anneye sor…

Geçen gün 5 şehit verdik, o şehitlerin analarına sor bakalım teröristler ne olsun oğulların öldürülmesi sebebiyle…

 

Allah cinayet davalarında aileleride düşünmüştür gördüğün gibi. Herkese hakkını vermiştir. Ama bunu ailelerin rızasına bırakmıştır. Bu hakkı onlara vermiştir fakat uygulamak yine kendilerine bırakılmıştır. Eğer aileler kısas cezasını affederse sorun yoktur.

 

Bunlar çok geniş konular benim sana iki üç cümleyle anlatabileceğim konular değil. Dilersen daha iyi anlayabilmek için fıkıh kaynaklarını aç ve oku. Çünkü daha geniş anlatımlar vardır, suçlu bilerek yapmış olabilir, yanlışlıkla olabilir, zorla yaptırılmış olabilir vs. birçok sebebe bağlı olabilir buna göre değişir cezalar…

 

Sonuç itibarıyle önümüze iki seçenek koyarsanız şer imi yoksa şu anki hukuk sistemimi diye, kendi adıma kesinlikle şeri hukuk sitemini seçeceğimi belirtmek isterim. ( Hadi malzeme çıktı size, zaten bunun için savaşıyorumdur, rejimi değiştirmek için, açık açıkda öyledim ya ondan :D:D )

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hearten Arkadaş,

 

Şimdi ben merak ediyorum.

Şer'i kanunlardan aklıma gelen iki soru...

1- Miras: Kadına bir erkeğe ikimi ? Yoksa medeni kanundaki gibi mi olmalı ?

2- Kısas: Şer'i kanundaki gibi mi olmalı ? (Öldüreni öldür-Kan davası)

 

İyi dileklerimle...

 

Allah'ın koyduğu kanun, insanların koyduğu kanundan üstündür.

 

İnsanın değeri yine bir insandır, para ya da hapis cezası değildir. Kısas ayrıca kişilerin intikam duygularını teskin eder. Bununla beraber kısas tek alternatif değildir, mağdur taraf diyet de isteyebilir, affetmesi ise takvaya daha uygundur..

 

erkek evine karısına çocuklarına bakmakla sorumludur ve yükü daha ağırdır. Ayrıca sonuçta her karı kocanın mirastan aldığının toplamı üçte üç oluyor..

 

İslam adalet dinidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Allah'ın koyduğu kanun, insanların koyduğu kanundan üstündür.

 

 

Bir kere Allah'ın koyduğu kanun değil... Kısas hükümleri, Kur'an'dan çok önce Babil hükümdarı Hammurabi tarafından hazırlanan Hammurabi Kanunlarında da vardı. (Bknz: Dişe diş) Dolayısı ile bir insan tarafından hazırlanmıştı. (Bilmeyen olabilir, Hammurabi bir peygamber değildi)

 

Binlerce yıl öncesinin köhnemiş kurallarını, Allah'ın kanunları diye göstermeye kalkışmayın... Sonra biri kalkar, size Allah'ın değil, insanın koyduğu kurallar olduğunu söyler zor durumda kalırsınız...

 

İnsanın değeri, yine bir insanmış... Sanki Kur'an'da rüşvet karşılığı aftan bahsedilmezmiş gibi. Hiç olmazsa kendi inancınla çelişme...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kısas hükümlerinin İslam ile meydana çıktığını kim iddia etti?

 

Hamurabi musevileri katleden ilk kişidir benim bildiğim kadarıyla ve kendi yasalarını Tevrat yasaları ile meydana getirmiştir. Dolayısı ile Hamurabi yine Allah kelamını kullanmıştır kendi yasalarındada her ne kadar kendine ait ve mükemmel olan bir inanç kurmaya çalışsada...

 

Yani kısas Hamurabinin değil ilk olarak tevrattan gelmiştir. Tevrat ile Kur-an ın benzerliği son derece doğaldır. Nihayetinde ikisininde çıkış noktası aynıdır...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili bilimselci,

 

Öncelikle şunu idrak etmeniz gerekmekte. Müslümanlar Allah’ ın kitabına karşı gelmezler. Eğer bir kişi ben müslümanım diyorsa Kur-an’ I Kerim in Allah kitabı olduğuna inanır ve ayetleri reddetmez. Bu bağlamda müslümanlar için kadına bir erkeğe iki kuralının hiçbir sakıncası yoktur. Bu kuralın sosyal sebepleri vardır, kadın ve erkeğin yaratılışı ile ilgili fizyolojik ve psikolojik sebepleri vardır. Eğer sizin iddia ettiğiniz gibi kadın bir hakla aşağılanıyor olsaydı yani İslam temelde kadını aşağılayan bir anlayış olsaydı cahiliye dönemindeki adetlere uygunluk gösterir, kadına bir hak yerine “0” hak verirdi. Kadın için son derece mükemmel bir devrimdir İslamın miras hakkı.

 

Kanuna gelince, Şer’ i kanun elbette müslümanlar içindir, siz uygulamak zorunda değilsiniz. İman etmediğin bir kitabın kurallarına uymak zorunda bırakılman pek bir mantıksız değil mi? siz bu kurallara uymak zorunda olmadığınıza göre neden müslümanlardan daha rahatsız olursunuz hak taksiminide anlamam doğrusu…

 

Ikincisi kısas… öncelikle kısas kan davası anlamına gelmez yanlış öğrenmişsin. Kasıtlı olarak cana kıyma, zarar verme karşısında uygulanan haklı bir davadır kısas. Kısasa tabi tutulan kadar haksızlığa uğrayanıda gözden geçiriniz. Hümanist olduğu zannedilen birtakım yaklaşımlar sonucunda ne olursa olsun kısas uygulanmamalı denilir. Bu görüşe sahib olanlar, haksız yere bir insan öldürülmüş olsa dahi katilin affedilmesi gerektiğini ve kısasa tabı tutulmaması gerektiğini söyler ve ilginç bir hoşgörü içerisine girerler. Aynı hoşgörüyü müslümanlar sözkonusu olduğu zamanda gösterebiliyormusunuz? Mesela ne olursa olsun başörtülü genç kızların eğitimlerine engel olunmamalı, ne olursa olsun müslümanların inançları ve peygamberlerine bu kadar hakaret edilmemeli, yada ne olursa olsun imam hatipli gençlerde diledikleri gibi okullarda eğitim görebilmeli önleri kesilmemeli…

Mesela bir Allah’ ın varolduğuna iman etmek, haksız yere bir adam öldürmekten dahamı büyük suçturki, adam öldürene sonsuz bir hoşgörüyle yaklaşırken Allah’ a inanana küfürle yaklaşılır??? Humanist ve hoşgörülü bir tavrı sergilemeye çalışmadan önce biraz bunları sorgulamanız gerekmekte diye düşünüyorum. Zira samimiyet “0”

Gelelim kısasa. Kısasta hayat vardır der Allahu Zülcelal.Kısas sakınmayı sağlar. Cezasının ölüm olacağını bilen kişi haksız yere kimseyi öldürmeyide düşünmez. Bundan ziyade ölen kişinin yakınları gözönünde bulundurulmalıdır. Haksız yere öldürülen anne, baba, kardeş vs. var ortada. Bu nasıl bir psikolojidir sizce yaşadınız mı? ama tahmin edebilirsiniz.

 

Küçük bir örnek vermek isterim. Bir arkadaşım öldürüldü daha 1.5 sene falan oldu. Öldürülme sebebi yok. Evet yok sebebpsiz ve suçsuz yere öldürüldü… 25 yaşındaydı, ailesinin direği denilebilecek bir ağırlığa sahipti ailesi içinde. Evde birçok iş onun sayesinde dönerdi. Ama birgün haksız ve sebepsiz yere öldürüldü gitti. Annesi hala bugün ağlıyor. Öldüren kişiye verilen ceza sadece 18 yıl. Adam 40 yaşında hapisten çıkacak güzel güzel yaşamına devam edecek. Bu mu adalet? Sen adaleti birde anneye sor…

Geçen gün 5 şehit verdik, o şehitlerin analarına sor bakalım teröristler ne olsun oğulların öldürülmesi sebebiyle…

 

Allah cinayet davalarında aileleride düşünmüştür gördüğün gibi. Herkese hakkını vermiştir. Ama bunu ailelerin rızasına bırakmıştır. Bu hakkı onlara vermiştir fakat uygulamak yine kendilerine bırakılmıştır. Eğer aileler kısas cezasını affederse sorun yoktur.

 

Bunlar çok geniş konular benim sana iki üç cümleyle anlatabileceğim konular değil. Dilersen daha iyi anlayabilmek için fıkıh kaynaklarını aç ve oku. Çünkü daha geniş anlatımlar vardır, suçlu bilerek yapmış olabilir, yanlışlıkla olabilir, zorla yaptırılmış olabilir vs. birçok sebebe bağlı olabilir buna göre değişir cezalar…

 

Sonuç itibarıyle önümüze iki seçenek koyarsanız şer imi yoksa şu anki hukuk sistemimi diye, kendi adıma kesinlikle şeri hukuk sitemini seçeceğimi belirtmek isterim. ( Hadi malzeme çıktı size, zaten bunun için savaşıyorumdur, rejimi değiştirmek için, açık açıkda öyledim ya ondan :D:D )

 

İzin verirseniz bu konu hakkında ben de görüşlerimi belirtmek isterim...

 

Bir kere cahiliye döneminde kadına "0" hak diye bir şey söz konusu değil. Bunu daha önce de söylemiştim. Kimse bana asil bir aileden gelen Hatice'nin zenginliğinin kaynağını mirastan değildir diye açıklayamaz..

 

Bu Kur'an'dan...

 

4/12- Eğer çocukları yoksa, karılarınızın geriye bıraktıklarının yarısı sizindir. Eğer çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. (Bu paylaştırma, ölen karılarınızın) yaptıkları vasiyetlerin yerine getirilmesi, yahut borçlarının ödenmesinden sonradır. Eğer sizin çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Eğer çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır.

 

Bu da Hammurabi'den...

 

137. Bir adam kendisine bir çocuk veren karısından ya da kendisine bir çocuk veren kadından ayrılmak isterse, o zaman karısına çeyizini geri verir ve çocuklarına baksın diye tarlanın, bahçenin ve malların bir kısmının kullanım hakkını verir. Çocuklarını büyüttüğü zaman çocuklara verilenlerden bir parça, oğlanınkine eşit olan bir parça da ona verilir. Ondan sonra kalbinin erkeği ile evlenebilir.

 

180. Bir baba kızına- evlenilebilir olsun ya da bir fahişe olsun fark etmez- bir hediye verip de ölürse babasından kalan mirastan çocuklardan birinin payı kadar bir pay alır ve yaşadığı sürece onun kullanım hakkından yararlanır. Malları ise erkek kardeşlerine aittir.

 

Bu Kur'an'dan...

 

2/178- Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın kısas edilir. Ancak öldüren kimse, kardeşi (öldürülenin vârisi, velisi) tarafından affedilirse, aklın ve dinin gereklerine uygun yol izlemek ve güzellikle diyet ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra tecavüzde bulunana elem dolu bir azap vardır.

 

Bu da Hammurabi'den...

 

196. Eğer bir adam başka bir adamın gözünü çıkarırsa onun gözü de çıkarılır. (Göze göz)

197. Eğer bir kişi başkasının kemiğini kırarsa onun kemiği de kırılır.

199. Eğer bir adamın kölesinin gözünü çıkarırsa ya da kemiğini kırarsa onun değerinin yarısını öder. (Köleler de kurallar değişiktir. Tıpkı Kur'an'da olduğu gibi)

200.Bir adam kendisi ile eşit olan birinin dişini kırarsa onun da dişi kırılır. (Dişe diş)

229. Bir inşaatçı her hangi bir kişi için bir bina inşa eder ve bu binayı uygun bir şekilde yapmazsa ve onun inşa ettiği bina yıkılıp sahibini öldürürse inşaatı yapan öldürülür. (Yaşasın adalet...)

 

282. Bir köle efendisine “Sen benim efendim değilsin” derse ve onlar o köleyi suçlarsa efendisi onun kulağını keser..

 

Muhammed'de böyle birini veda hutbesinde lanetlemiştir...

 

Bu kurallar Kur'an'dan yaklaşık 2.500 yıl önce yazılmıştır. Uygulaması ise muhtemelen daha da eskilere dayanıyor... Siz şimdi hangi akla hizmet 4.000 yıl öncesinin kuralları ile yaşamak istiyorsunuz?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kısas hükümlerinin İslam ile meydana çıktığını kim iddia etti?

 

Hamurabi musevileri katleden ilk kişidir benim bildiğim kadarıyla ve kendi yasalarını Tevrat yasaları ile meydana getirmiştir. Dolayısı ile Hamurabi yine Allah kelamını kullanmıştır kendi yasalarındada her ne kadar kendine ait ve mükemmel olan bir inanç kurmaya çalışsada...

 

Yani kısas Hamurabinin değil ilk olarak tevrattan gelmiştir. Tevrat ile Kur-an ın benzerliği son derece doğaldır. Nihayetinde ikisininde çıkış noktası aynıdır...

 

 

Yanlış biliyorsunuz sayın hearten... Hammurabi M.Ö 18.yy da yaşamıştır. Tevrat, Hammurabi'den çooook sonra yazılmıştır.... Bilginize...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir kere Allah'ın koyduğu kanun değil... Kısas hükümleri, Kur'an'dan çok önce Babil hükümdarı Hammurabi tarafından hazırlanan Hammurabi Kanunlarında da vardı. (Bknz: Dişe diş) Dolayısı ile bir insan tarafından hazırlanmıştı. (Bilmeyen olabilir, Hammurabi bir peygamber değildi)

 

Binlerce yıl öncesinin köhnemiş kurallarını, Allah'ın kanunları diye göstermeye kalkışmayın... Sonra biri kalkar, size Allah'ın değil, insanın koyduğu kurallar olduğunu söyler zor durumda kalırsınız...

 

İnsanın değeri, yine bir insanmış... Sanki Kur'an'da rüşvet karşılığı aftan bahsedilmezmiş gibi. Hiç olmazsa kendi inancınla çelişme...

 

Senin köhnemiş dediğin kanunlar taptığın insanın kanunlarıdır..

ayrıca Kur'an vahiy ürünüdür, insan eseri değildir, senin söylemenle inananlar zor durumda kalmaz merak etme..Hammurabi'de bulunması da insan ürünü olduğu anlamına gelmez. Peki hammurabinin peygamber olmadığını kesin olarak söylemenin nedeni ne??

 

rüşvet karşılığı af ne?? açar mısın??

 

Hammurabi kanunlarının ilk olduğu kadar adil olarak tanınışının da altını çizerim..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Senin köhnemiş dediğin kanunlar taptığın insanın kanunlarıdır..

ayrıca Kur'an vahiy ürünüdür, insan eseri değildir, senin söylemenle inananlar zor durumda kalmaz merak etme..Hammurabi'de bulunması da insan ürünü olduğu anlamına gelmez. Peki hammurabinin peygamber olmadığını kesin olarak söylemenin nedeni ne??

 

rüşvet karşılığı af ne?? açar mısın??

 

Hammurabi kanunlarının ilk olduğu kadar adil olarak tanınışının da altını çizerim..

 

Hammurabi hakkında internetten çok kolay bilgi bulabilirsin. Siz isterseniz Hammurabi'yi de peygamberlerinizden biri sayabilirsiniz.. Ama emin olun ki öyle bir şey yok.

 

Rüşvet karşılığı af olayını yukarıda kısas ile ilgili yazdığım Kur'an ayetinden bulabilirsiniz. "Diyet" kelimesine iyi bakın...

 

Hammurabi Kanunları belki kendi dönemi için adil sayılabilirdi... Ama bugün için kalkıp da kimse günümüz koşullarına göre adildir diyemez... Siz de 1400 yıl öncenin kurallarını "adil" diye önümüze koymaya çalışmayın...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

KURAN geldiği dönem itibarıyle, bir dönemin bittiğini yeni bir dönemin başladığını anlatır. KURAN getirdiği hükümlerle cahiliye devrinin zihniyetinde büyük değişiklikler yapmıştır.

 

KURAN hükümlerinin bazıları değişmez, bazıları zamanın şartlarına göre değişebilir. Ve bu kurallar daima ilerlemeyi ister, mesela cahiliye devrinde pek çok sayıda kadınla evlilik yapılırken bu sayı 4 ile sınırlanmıştır ancak peşinden sizin için hayırlısı tek eşliliktir diye belirtilir, bu ne anlama gelir? bu sınır tanımayanlara belli bir sınır getirir ve bunun zamanla dahada düzenlenmesini emreder.

 

KURAN gelişimi emreder yerinde saymayı ya da gerilemeyi değil. İnsanları belli bir seviyeye getirip öyle kalınmasını istemez O muhteşem kitap daha da gelişip ilerlemeyi emreder... İnsanlar arasında adaleti emreder eğer bu adalet şartları zamanla değişiklik gözterirse buna karşı gelmez. O günlerin şartlarında getirdiği hükümler düzen sağlamıştır. Kan davasını emrettiğini sananlar peygamberin veda hutbesinde kan davasını yasakladığına dikkat etmelidirler. O KURAN la çelişen açıklamalar yapmamıştır. Kan davasını yasakladıysa bu KURAN la örtüşür.

 

Bugünkü anayasal hükümlerden kim memnun olabilir? Bir çocuğa tecavüz edip sonra öldüren birinin cezası ne olmalıdır? 7 yıl mı? af mı? bu kimi tatmin edebilir? Bence idam cezası geri getirilmelidir ceza kanununda ki boşluklar sebebiyle bugün suç oranı artmıştır. Hiç bir caydırıcılığı kalmamıştır.

 

saygılar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kur-an tek başına düşünelemez ve toplumu ve yaşamın içeriğini ayrı ayrı düşünmez.

 

Kur-an da anlatılan kısas sadece keseni kesin mantığı güderek anlaşılamaz, 4 eşe izin sadece harem kurma mantığı güderek anlaşılamaz, hırsızlık cezası sadece kendi içinde anlaşılamaz. Kur-an bütün ayetleri ile bir bütündür ve bütün üzerinde hareket etmek gerekir. parçalardan bir tanesi eksik olursa ortaya eksik çıkar. Ne demiş şair " Kırık aynada bütün aranmaz..."

 

Kur-an sadece bir tek birey almamıştır ele. Bütün toplum üzerinde hareket eder. Sadece kısasa uğrayan değil, suç işleyen, işleyenin ailesi, ölenin ailesi, yaşanılan toplum ve bütün dünya üzerindeki etki dikkate alınmıştır. Hak ve adalet kavramlarının temeline dikkat çeker.

 

Hiçkimse haksız yere, canı sıkıldığı için bir kimseyi öldüren kişiye verilen 18 aylık cezanın, kısastan daha adil olduğunu savunamaz.

 

Yakın zamanda hepimizin televizyonlardan izlediği bir olay vardı. Bir anaokulu öğretmeni ki daha çok çok genç 20 li yaşlarda, bir kaç .......... ilk önce kızcağıza tecavüz ediyor ve sonrada 10 üzerinde bıçak darbesi ile öldürüyorlar... ....... zannedersem 10 yılın altında yattı yada affa uğradıki haber yıllar sonra tekrar gündeme geldi. Öldürülen kızın annesi isyan ediyor ve ağlıyor çünkü kızı adice öldürüldü ve öldürenler bugün dışarıda keyif çatabiliyor artık. Kimse bu adalet yasasının kısastan daha adil olduğunu savunamaz.

 

Annenin .......... affetmesi asıl istenendir kısas olayında ama haklıya hakkı hakkıyla verilir İslama göre. Hak ve Adalet anlayışı budur... Dolayısı ile anneyede kısas uygulatma hakkını vermiştir. Karar kendisinin ya büyük bir vakarla, metanetle, sabırla yücelikle kişileri affeder yada kısas uygulatır...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bugünkü anayasal hükümlerden kim memnun olabilir? Bir çocuğa tecavüz edip sonra öldüren birinin cezası ne olmalıdır? 7 yıl mı? af mı? bu kimi tatmin edebilir? Bence idam cezası geri getirilmelidir ceza kanununda ki boşluklar sebebiyle bugün suç oranı artmıştır. Hiç bir caydırıcılığı kalmamıştır.

 

saygılar

 

Evet doğru bu anayasa hükümlerden memnun değilsiniz bunu anladık...

 

Peki ya bunlar nasıl anlatabilecek...

1__ Nisa Suresinin 34.ayeti erkeklere karıları dövme hakkı

2__ Recm; yani kadınları taşlıyarak öldürme

3__ Sadece erkeğin kadını boşama hakkı... (Yanlız müslüman ülkelerden Mısır 1 Mart 2000 tarihinde kadınların da boşama hakkını elde ettiler)

4__ Birleşik Arap Emirliklerinde Cep telefonu ile kadın boşanabileceği tartışıldı (Telefon mesaji iş şu;"boş ol", "boş ol", "boş ol".)

5__ Kadının kapanması.

6__ Irsızlık yapanın elleri kesilmesi (Düşünün birkere; TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ elsiz insanlar yüzünden oylama yapamaması ve yasa çıkaramamasını :))

7__ ........ Daha yüzlercesini sayabilirim... İstenen bunlar mı?........

 

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

hala anlamamakta kararlımısınız...

KURAN cezai hükümlerde yol göstericidir... her suçun bir bedeli vardır. KURAN daki cezalar size ağır geliyor olabilir, peki suç işlemekte ağır değil midir? ayrıca bir kişisel düşüncem var KURAN meallerinde bir kelimenin pek çok anlamı olduğunu biliyoruz, tercümeciler bu anlamların içlerinden kendilerince en uygun olanını seçiyorlar, şuan üç ayrı tercüme okuyorum y.nuri öztürk, süleyman ateş ve arabistan alimlerinin tercümeleri... üçünün arasında bazı anlam farklılıkları oluyor. özellikle arabistan tercümesinde nedense bazı kelimelerin en sert olanı tercih edilmiş. bu yorum meselesi, ama KURAN ın özünü anlamaya çalışırsak ALLAH ın kulları için zorluk değil kolaylık istediğini anlarız. öyle olunca da bizim kendi değerli alimlerimizin yorumlarını tercih ediyorum... bence dünyanın en iyi KURAN meallerini Türk alimleri yazıyor...

 

cezai hükümlere gelince yine söylüyorum KURAN yol göstericidir... ondan örnek alınarak hangi suça nasıl ve ne kadar ceza uygulanmalı tespit edilebilir. her milletin kendince bir yapısı vardır, bence... ona uygun olarak, Türkiye de ki cezaların arttırılmasını istiyorum. çünkü eğer siz KURAN daki cezaları ağır buluyorsanız bende Türk ceza kanunundaki cezaları hafif buluyorum derim...

 

dilku bir soruda ben sorayım o zmana sana . İslam kadına değer veren bir dinse neden kadının şahitliği erkeğe göre yarım sayılıyor. Sakın bana karın korumasız aciz gibi bir cevapla gelme günümüzde kimse korumasız değil Eskiden belki kadın aciz olabilirdi ama şimdi herkes eşit

 

dilkuya sormuşsunuz ama bende kendimce yanıtlamaya çalışayım... KURAN da değişmez hükümler vardır, bazı hükümler ise zamanın getirilerine göre değişiklik gösterebilir. kadın KURAN ın geldiği dönemlerde aciz ve ......., okuma yazma bilmezdi. böyle olunca da şahitlikleri pek güvenilir olmayabiliyordu... bugün kadınlarımız profesör, doktor, öğretmen, mühendis v.s. oluyorlar böyle olunca da erkeklerden ilmen bir eksiklikleri kalmıyor, işte 1400 önceden gelen kitap bunun kıyamete kadar böyle olmasını değil, zamana göre değişiklik göstermesini istiyor, çünkü onun geldiği dönemde kadının değil şahitlik etmesi harem odalalarından dışarı çıkması mümkün değilken KURAN yarım da olsa bir başlangıç yaparak kadına şahitlik edebilme hakkı vermiştir... şunu unutmamalıyız, KURAN insanlığı bir noktadan alıp başka bir noktaya getirmiştir, o getirdiği noktada kalmasını değil gelişerek ilerlemesini ister... çünkü ALLAH kullarının yerinde saymasını ya da gerilemesini değil ilerleyerek aklını işleterek doğruya ulaşmasını istiyor... :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

dilkuya sormuşsunuz ama bende kendimce yanıtlamaya çalışayım... KURAN da değişmez hükümler vardır, bazı hükümler ise zamanın getirilerine göre değişiklik gösterebilir. kadın KURAN ın geldiği dönemlerde aciz ve ........, okuma yazma bilmezdi. böyle olunca da şahitlikleri pek güvenilir olmayabiliyordu... bugün kadınlarımız profesör, doktor, öğretmen, mühendis v.s. oluyorlar böyle olunca da erkeklerden ilmen bir eksiklikleri kalmıyor, işte 1400 önceden gelen kitap bunun kıyamete kadar böyle olmasını değil, zamana göre değişiklik göstermesini istiyor, çünkü onun geldiği dönemde kadının değil şahitlik etmesi harem odalalarından dışarı çıkması mümkün değilken KURAN yarım da olsa bir başlangıç yaparak kadına şahitlik edebilme hakkı vermiştir... şunu unutmamalıyız, KURAN insanlığı bir noktadan alıp başka bir noktaya getirmiştir, o getirdiği noktada kalmasını değil gelişerek ilerlemesini ister... çünkü ALLAH kullarının yerinde saymasını ya da gerilemesini değil ilerleyerek aklını işleterek doğruya ulaşmasını istiyor... :clover:

 

Hiç cevap vermeseydiniz daha iyiydi sayın sardunyam... Böyle ............, abuk-subuk bir mazeret daha duyabileceğimi hiç sanmıyorum... Kadın ........., okuma yazma bilmiyormuş da, şahitliğine güven olmazmışmış.. Senin peygamberin de okuma-yazma bilmiyordu... Dahası sadece kadın değil, erkeklerin de çoğu okuma yazma bilmiyordu...

 

Hipotez 1 : Okuma-yazma bilinmiyor ise yalan söyleme ihtimali okuma-yazma bilene oranla daha fazladır.

Hipotez 2: Okuma-yazma bilenler yalan söylemezler...

Hipotez 3: Okuma-yazma bilmeyen kadınlar, okuma yazma bilmeyen erkeklere oranla 2 kat daha fazla yalan söylerler..

 

Allah kulların yerinde saymasını istemiyormuş da, ilerlemesini istiyormuş... SankiKur'an geldikten sonra dünya üzerinde en mükemmel hukuk ve adalet sistemi araplarınmış gibi...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.