Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Sonunda beklenen oldu! AB nin yeni Türkiye raporu..


SimalyildiziNet

Önerilen İletiler

TSK, ABD den izin almadan operasyon bile yapamıyor öğlemi?

 

Mesela?

 

Son olarak K.Irak harekatından bahsediyorsanız, gerçekleri bilmediğinizden, malum basının lafına inanmış oluyorsunu.. kusura bakmayın!

 

Siyasiler, (hükümet) ABD ile istihbarat paylaşımı ve ortak operasyon kararı aldı, bunu hepiniz biliyorsunuz. Bilmediğiniz nokta ise, K.Irak harekatının çerçevesi...

 

Hükümet, 3.000 askeri personel ile K.Irak ta operasyon yapacağına dair ABD den İZİN aldı.... ABD bekliyordu ki, TSK bu personel, olumsuz kış şartlarında en az yarı yarıya zaiyatla, operasyonu elini yüzüne bulaştıracak, Türk Halkının gözünde madara olacaktı...

 

Ama TSK ince bir strateji sergiledi. Evet gerçekten 3.000 asker operasyona katıldı ama hiç bir personel 12 saatten fazla K.Irakta kalmadı. Toplamda 10.000 den fazla personel operasyona katılmış, tek bir zaiyat dahi verilmemiş, üstüne üstlük çapulculara da çok büyük darbe vurulmuştu... ABD bu ince lojistik desteği beklemediğinden ve 3.000 den fazla personelle operasyon yapılmasından dolayı sinirlendi ve basına bazı açıklamar yaptı... Neydi bu açıklamalar. Tam operasyon bitmesine 1 gün kala "çık oradan" dedi.. Oysa zaten operasyonun başlangıç ve bitiş tarihleri ABD ye bildirilmişti. Başarılı operasyonla leke atamadığı TSK yı böyle bir oyunla mat etmek istedi... Vahim olan, Bahçeli ve Baykal ayakta uyudu, ABD nin açıklamlarına inandı (ABD cilerden bir demek daha)...

 

Devlet yada TSK, ABD güdümlü değildir... Eğer oluşan darbelerden bahsediyorsanız; burada darbeyi hazırlayanlar ABD cidir, asker değil...

 

Ama bana desenizki "Türkiye deki hükümetler ABD ci" hah evet bunda çok haklısınız; ABD den icazet almadan başa geçen hükümet görmedim...

 

Kaldı ki Büyükanıt emperyalizmin merkezinde, tehdidin merkezinde bir açıklama yaptı! "Türkiyeyi hangi güç bölebilir???"... İzledinizmi?

 

İşte bu nedenle ABD nin ve YANDAŞLARInın her fırsatta saldırdığı kurum TSK dır... İyiki varlar... Bu sayede bile TSK nın ABD ci olmadığını anlayabiliriz!

Lütfen artik söyleyinde bizde bilelim siz bu "dogru" haberleri nereden aliyorsnuz? Hani biz "malum" basindan takip edebiliyoruz ancak ve elimizdeki bilgilerde bilidiginiz gibi cürük cikiyor. Operasyondan önce cumhurbaskaninin, genelkurmayin ABD ziyareti herhalde sadece özlem gidermek ve beraber yemek yemek icindi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 61
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Lütfen artik söyleyinde bizde bilelim siz bu "dogru" haberleri nereden aliyorsnuz? Hani biz "malum" basindan takip edebiliyoruz ancak ve elimizdeki bilgilerde bilidiginiz gibi cürük cikiyor. Operasyondan önce cumhurbaskaninin, genelkurmayin ABD ziyareti herhalde sadece özlem gidermek ve beraber yemek yemek icindi.

 

Bilgi kaynağımmı? Ben herkezle konuşurum! Yazılanları okurum! Açıklamaları ve sonraındaki adımları incelerim.....

 

Ama öncelikle "devlet duruşu" ve "askeri siyaset"i çok iyi bilirim ki; çoğu renk açıkça görünür...

 

Hava kapalı, bulutlar koyulaşmış, pis bir basıklık var... Hava birden soğumaya başladı! Yağmur ve dolu her an yağabilir değilmi? Hah işte durum bu!

 

Bu nedenle, sürekli söylüyorum, sizce AB-D bizim karakaşımıza, güzel gözümüzemidir tüm iltifatrları! Yoksa çıkarlarınamıdır?

 

"İngilterenin dostu yoktur, çıkarları vardır" bu yazı nerede yazıyor? İngiltere Avam Kamerası girişinde... Saygıyla!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bilgi kaynağımmı? Ben herkezle konuşurum! Yazılanları okurum! Açıklamaları ve sonraındaki adımları incelerim.....

 

Ama öncelikle "devlet duruşu" ve "askeri siyaset"i çok iyi bilirim ki; çoğu renk açıkça görünür...

 

Hava kapalı, bulutlar koyulaşmış, pis bir basıklık var... Hava birden soğumaya başladı! Yağmur ve dolu her an yağabilir değilmi? Hah işte durum bu!

 

Bu nedenle, sürekli söylüyorum, sizce AB-D bizim karakaşımıza, güzel gözümüzemidir tüm iltifatrları! Yoksa çıkarlarınamıdır?

 

"İngilterenin dostu yoktur, çıkarları vardır" bu yazı nerede yazıyor? İngiltere Avam Kamerası girişinde... Saygıyla!

Pekala biz ne diyoruz yillardan beri? " Türk'kün Türk'ten baska dostu olmaz" Ingiliz'ler hatali da biz cokmu dogruyuz. Igneyi önce kendine cuvaldizida sonra baskasina batir deriz demi. Yani siz herkesle konustugunuz icin bilgi kaynaklariniz dogru oluyor, ama digerlerininki yanlis oluyor, hani "malum" basin okuyorlarya.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Pekala biz ne diyoruz yillardan beri? " Türk'kün Türk'ten baska dostu olmaz" Ingiliz'ler hatali da biz cokmu dogruyuz. Igneyi önce kendine cuvaldizida sonra baskasina batir deriz demi. Yani siz herkesle konustugunuz icin bilgi kaynaklariniz dogru oluyor, ama digerlerininki yanlis oluyor, hani "malum" basin okuyorlarya.

 

Ben, benim dediğim doğrudur demiyorum! Sav larımı sizde okuyorsunuz. Bu savların yanlış olduğunu "yanlış" demekle ispatmış olmuyorsunuz. nedenlerini de yazacakasınız. Eğer yazmazasanız o halde hükmen benim dediğim doğru olur... Oysa siz sürekli "yargı" noktasındasınız. Fikir beyan etmeden sürekli "yanlış", "nereden biliyorsunuz" gibi şeyler söylüyorsunuz...

 

Siz beni anlamk istemiyor, kelimelerimden kelime seçiyorsunuz!

 

Eğer yazılarımı taki ediyor olsaydınız; 3 torba pirince, 5 çuval kömüre oy verenlere tüm bunlar müstehak, oh olsun dediğimide okudurnuz...

 

Ama tüm yazılarınıda tamamen devlet ve orduya tepkili oluşunuz, düşünce anlamında sabit olduğunuzu gösteriyor. eh bu dönemde de bu denli sabit olununca elbtte bilgi kaynaklarını da eleştirtir....

 

Neyse!

 

Siz yine yazılanlara tek kelime ile cevap verin.... Çünkü nasılsa biz yine okuyacağız, araştıracağız, kafa patlatacağız ama siz yinede "hayır" diyeceksiniz...

 

Saygılarımla

 

Not: Konu gereksiz yere polemikten başka bir fayda sergilemiyor.. Ya bilimsel/teknik konuşalım yazalım tez/karşıtez uygulamasına geçelim. Yada kişiliğime saldırı diye adlettiğim "kafatasçı" gibi yakıştırmalar yapmayalım... rica ederim!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben, benim dediğim doğrudur demiyorum! Sav larımı sizde okuyorsunuz. Bu savların yanlış olduğunu "yanlış" demekle ispatmış olmuyorsunuz. nedenlerini de yazacakasınız. Eğer yazmazasanız o halde hükmen benim dediğim doğru olur... Oysa siz sürekli "yargı" noktasındasınız. Fikir beyan etmeden sürekli "yanlış", "nereden biliyorsunuz" gibi şeyler söylüyorsunuz...

 

Siz beni anlamk istemiyor, kelimelerimden kelime seçiyorsunuz!

 

Eğer yazılarımı taki ediyor olsaydınız; 3 torba pirince, 5 çuval kömüre oy verenlere tüm bunlar müstehak, oh olsun dediğimide okudurnuz...

 

Ama tüm yazılarınıda tamamen devlet ve orduya tepkili oluşunuz, düşünce anlamında sabit olduğunuzu gösteriyor. eh bu dönemde de bu denli sabit olununca elbtte bilgi kaynaklarını da eleştirtir....

 

Neyse!

 

Siz yine yazılanlara tek kelime ile cevap verin.... Çünkü nasılsa biz yine okuyacağız, araştıracağız, kafa patlatacağız ama siz yinede "hayır" diyeceksiniz...

 

Saygılarımla

 

Not: Konu gereksiz yere polemikten başka bir fayda sergilemiyor.. Ya bilimsel/teknik konuşalım yazalım tez/karşıtez uygulamasına geçelim. Yada kişiliğime saldırı diye adlettiğim "kafatasçı" gibi yakıştırmalar yapmayalım... rica ederim!

Sizin tezlerinizin (tabii tez denilirse) ne kadar hayalcilik oldugunu ve ciddiye alinamayacagini defalarca yazdik. Sizin sabit düsünceniz bayagi agir basiyor. Ben size kendi yazilariniza karsilik bazi sorularda sordum ama nedense kendi yorumlarinizin bilimselmis gibi lanse ederek herhalde bir yere varacaginizi zannediyorsunuz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sizin tezlerinizin (tabii tez denilirse) ne kadar hayalcilik oldugunu ve ciddiye alinamayacagini defalarca yazdik. Sizin sabit düsünceniz bayagi agir basiyor. Ben size kendi yazilariniza karsilik bazi sorularda sordum ama nedense kendi yorumlarinizin bilimselmis gibi lanse ederek herhalde bir yere varacaginizi zannediyorsunuz.

 

 

En azından benim "hayallerim"in olmayacağını sunacak bir kaç satır dökmeniz gerekmezmiydi?

 

 

Hala sadece "hayalcilik" kelimesiyle tek cevap verip geçiyorsunuz! Hayal olduğunu ispat edin o halde! Eğer size göre hayalse, bunu açık açık yazmanız gerekli ki bende "a evet hayalmiş" diyebileyim....

 

Yılmaz Özdil in yazısını bir kaç kez okuyun! Ben yanlışım! Be kardeşim herkezmi yanlış?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sömürge Dili Olarak Din ve İslam Düşmanlığı

 

Özcan YENİÇERİ

 

 

 

Büyük güçler coğrafyaya hâkim olmak için kültürlere hâkim olmanın bir zorunluluk olduğunun hep farkındaydılar. Uzun süreli hâkimiyet peşinde koşanların hedef olarak inançları almalarının nedeni buydu. Bu yüzden papaz, tacir ve asker hep birlikte dünyanın dini, siyasi, ekonomik ve sosyolojik fethine çıkıyorlardı.

 

Coğrafyayı sömürebilmek için o toprak üzerinde yaşayan halkların sömürülmeye uygun hale getirilmesi gerekiyordu. Bunun için de halkların yaşadığı fiziki coğrafyadan daha çok inanç coğrafyaları hedef yapılmıştır.Kapitalizmin ruhunun Protestanlık olduğunu söyleyenler bir bakıma bu stratejiye katkı sağlamış oluyorlardı. Modernleşme, kalkınma, ilerleme, gelişme, insanileşme ve yükselme kapitalizme bağlıdır.

 

ABD'nin Sömürge Siyasetinde Dinin Rolü!

 

Kapitalizm varlığı Hıristiyanlığın bir formunun etkinliği ve yaygınlığıyla ilgilidir. Daha açıkçası onlara göre, çağdaş kapitalizm kaynağını Protestanlığın ruhundan almaktadır. Demek ki bu anlamda sorun modernleşme ve gelişme sorunu değil Protestan ruhuna sahip olmak sorunuydu. Tarihi süreç içerisinde Avrupalı sömürgeciler -bugünde ABD'li neocon'ların yaptığı gibi- kendi gibi inanmayanları kendi gibi inanır hale getirmek için onlarca kanlı savaşa girişmişlerdir.

 

Papaların, Haçlı seferlerini yönetenlerin, sömürge savaşlarının komutanlarının ve büyük kâşiflerin dili hep aynıydı. Günümüzde de tarih aynı düzlemde akmaktadır.

 

Amerikan yayılmacılığı meşru temellerini "Mesihsel" sözleşmeye dayandırır. Amerikalılarca 19. yüzyılda geliştirilen "Manifest Destiny" (Belirlenmiş Yazgı) teorisinde bu durum açıkça ifade edilmiştir. Buna göre "Amerikan tarihinde yer alan ve Amerikalıların seçilmiş ve kutsanmış bir halk olduğu ve dolaysıyla Tanrı tarafından vahşi milletlere uygarlık modeli oluşturmakla görevlendirildirilmişti." Bu algı bir çok ABD Başkanın ve düşünürünün yol haritasını belirlemiştir. William Allen White, Mevcut "Dünyada, dünya fatihleri olarak ilerlemek" Anglo-Saksonların "Apaçık Yazgısıdır" Onlar, yazgının, "denizin tüm adalarına sahip olmak" ve kendilerine boyun eğmeyen halkları "ortadan kaldırmak" görevine atadığı seçkin halktır der. A.J. Beveridge, bu anlayışı daha da ileri taşı*********** seçimi yapan "yazgı" değil, doğrudan doğruya "Tanrı" olduğunu söyler. Ona göre, Tanrı Tötonik halkları, "bu dünyanın kaos egemen olan bölgelerinde sistem kuracak olan efendi örgütleyiciler" olarak yaratmıştı. Onlara "Tüm yeryüzü topraklarında gerici güçleri yenecek" gelişme ruhu vermişti."Vahşi ve bunak halklar" üzerinde etkili bir yönetim gösterebilmeleri için, yönetmekte usta kişiler olarak yaratmıştı. Tüm Töton ırklar içinde Amerikan halkını, "sonunda dünyanın dinçleştirilmesine öncülük etmek üzere" seçilmiş ulus olarak göstermişti. Amerika'nın yüce görevi buydu. Beveridge çeşitli konuşmalarında şöyle diyecektir: "Amerikan Cumhuriyeti, tarihin en üstün ırkının kurduğu bir cumhuriyettir. Tanrı tarafından yönlendirilen bir devlettir... Bu cumhuriyetin liderleri de yalnızca devlet adamı değil, aynı zamanda Tanrı'nın peygamberleridir". Bugünkü ABD Başkanı Bush'un ifadelerinde de aynı üslup ve inanç hâkimdir. Başkan Bush "yıldızların ötesinden aldığı ilhamla" yönettiğinden söz etmiştir. Mücadelelerini bir çeşit "Haçlı Seferi" olduğunu da açıkça ifade etmiştir. Başkan Bush; ABD'nin "İslamcı faşistlerle savaş halinde olduğu açıkça görüldü" şeklinde sık sık açıklamalar yapmaktadır.

 

Dünyada yaşananlar ABD'nin dış politikasında katı ve mutlak dini figürlerin belirleyici olduğunu gösteren kanıtlarla doludur. Edvar Said şöyle der: "Amerika dünyanın alenen en dinsel ülkesidir. Tanrıya yönelik referanslar, bozuk paralardan binalara kadar ulusal hayatta kullanılan ortak deyimler bu minvalde nüfuz eder. Tanrıya çok şükür, Tanrının ülkesi, Tanrı Amerika'yı korusun ve böyle gider."

 

Soğuk Savaş Döneminde ABD'nin Stratejisi:

 

"Komünizme Karşı Din"

 

İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonra, ABD merkezli geliştirilen "soğuk savaş" stratejisinin 1980'li yıllara kadar olan sürece etkileri İslam dini yönünden irdelenmeye değerdir. 1947'de uygulamaya konan "soğuk savaş" planı, SSCB'nin ekonomik, dini, siyasi ve askeri olarak kuşatılarak etkisizleştirilmesini öngörüyordu.

 

Türkiye dahil bütün Ortadoğu'nun siyasi, dini ve tarihi yapısı dikkate alınarak, Sovyetler Birliği'ne karşı kullanılan İslam, "soğuk savaş" sürecinin en önemli ideolojik silahlarından biri oldu. ABD'nin politik stratejisyenlerince belirlenen ve yöneticileri tarafından uygulanmaya konulan 'yeşil kuşak teorisi'temeli de ideolojiye karşı din stratejisine dayanıyordu.

 

Rusya'daki Amerikan Büyükelçisi 1946'da şunları söylemiştir; "Manevi hayatımızı devlet adamlarından ziyade, büyük din adamlarının kılavuzluğuna borçluyuz...

 

Stalin'i durdurmakla iş bitmez. Tanrı'dan başka efendi tanımayan biz Amerikalılar... Bu mücadelede kullanılacak en meşru silah, manevi bir kuvvet olan dindir...

 

Musa, Buda, Konfiçyus, Muhammed, ayrı ayrı yollardan bizi ışığa çıkardılar. Düşmanımız Komünizm Tanrı'yı inkâr esası üzerine kuruludur. Din, komünist diktatörlüğü yok edecek ilahi kudrete sahiptir..." ABD'nin, Sovyetler Birliği'ne karşı geliştirdiği politikanın merkezinde din faktörü vardır. Dönemin tarihsel özgünlükleri içerisinde oluşturulan politikalarının merkezinde, dünyadaki belli başlı mevcut bütün dinler bulunmaktaydı.

 

İslam'ın Ayarını Düşürmek

 

Fuller, "dine başvurma zorunluluğu" adlı değerlendirmesinde şunları söylüyor; "Dünyada hiçbir lider, ne George Washington, ne Nehru, ne Lenin, ne de Gandi sonsuza kadar yaşayacak ürün vermemişlerdir. Oysa İncil ve Kuran veriyordu. Liderler ölüyor, önce bedenleri, sonra da zaman içinde düşünceleri siliniyordu.

 

Oysa Kur'an ve İncil yaşıyordu..." Brzezinski, SSCB'yekarşı mücadelede İslamcı muhalefetle birlikte hareket edilmesini bir zorunluluk olarak gördüğünü şöyle anlatır: "Bana öyle geliyor ki, şu an en önemli şey Sovyetler'e karşı İslâmi bir ittifak oluşturulmasıdır..." CIA, dini bütünüyle ideolojik mücadelenin en önemli araçlarından birisi haline getirmiştir. Amerikan eski Dışişleri Bakanı Dulles 1956'da Sovyetleri din faktörü ile tehdit etmektedir. "Din ile siyaset birbirinden ayrılmaz. Dünya meselelerini halletmek hususunda seçeceğimiz yol, dini görüştür. Ümit ediyoruz ki Sovyet liderleri iş işten geçmeden Allah fikrine bağlılığın vatanperverliğin beşeri haysiyet ve vakarın daima kalplerde yaşayacağına inansınlar..." Kısacası, ABD'nin devlet politikasının yürütülmesinde 'din'vazgeçilmez bir politik araçtı.

 

ABD, küresel hâkimiyetinin önünde, İslam dinini en büyük engel olarak görmektedir. Bu nedenle Amerika, İslam dinini alternatif olmaktan çıkarılması ve enerji kaynaklarını denetim altına alınmasını stratejisinin odağına yerleştirmiştir. Bu amaçla bir yandan medeniyetler arası çatışma tezi devreye sokulmuş diğer yandan da İslam ülkeleri arasında medeniyet içi çatışmalar da alabildiğine körüklenmiştir. Bugün Irak'lının Iraklıyı vurması ya da Şii/Sünni çatışmalarının bu tür provokasyonların ürünü olduğundan kimsenin kuşkusu yoktur.Soğuk Savaş sonrası Amerika, bütün operasyonlarını, projelerini ve kuvvetlerini İslam coğrafyası üzerinde yoğunlaştırmıştır. Amerika'nın Büyük Ortadoğu Projesi aslında küçük İslam; büyük İsrail Projesi anlamına gelmektedir. Amerikalının nezdinde terörle mücadele de İslam'la mücadeleye eşdeğerdir.

 

Lake, "Savaşmak için yeni bir düşman ideoloji arayan Amerika'nın hâlihazırdaki tek süper güç olması sebebiyle, İslâm üzerine yeni bir ıslah hamlesinde başı çekmeye kendini odaklaması gerektiği" ni vurgulamıştı. Onlara göre Komünizm sonrası İslam "Batı'ya meydan okuyan ve onun güvenliğini tehdit eden ikinci bir tehlike" dir. Nitekim dinler ya da kültürler arası diyalog bu tür amaçların yan ürünü olarak devreye sokulmuştur. Amaç Müslümanların kafalarının karışmasını sağlamaktır. Diyalog çalışmaları, iki farklı medeniyetin insanlığın ortak iyiliği için bir çıkış yolunun bulunması için değil, bir dinin, yani İslam'ın dönüştürülmesi, Batı'nın hazmedebileceği, kontrol edebileceği bir inanç sistemi haline getirilmesi amacına yönelik olduğu açıktır.

 

ABD, böyle bir politika ile bölgedeki egemenliğini pekiştirmek istemektedir. Lake, "bizim hedeflerimizin en önemlilerinden olan serbest pazarın oluşumu, demokratik alanın genişlemesi ve kitle imha silahlarının yayılmasına belli sınırlar getirilmesi gibi konularda bizimle tamamen aynı düşünen ılımlı Ortadoğu devletleri kurmaktadır" diyor. Bunun yolu da İslam'ın sulandırmak, ayarını düşürmek ve ılımlı hale getirmekten geçmektedir. Böylece Müslümanlar "vurana elsiz", soyana dilsiz hale getirilebilecektir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kaynak kişi olarak gösterdiğiniz Özcan Yeniçeri, Hrant Dink'i Türklüğe hakaret ediyorsun diye yargılamış biridir.

Sürekli AB ve ABD'nin bizi bölmek parçalamak istediğinden bahsediyorsunuz.Aynı bayrak, aynı toprak üzerinde yaşadığınız insanları da kamplara bölmek

en büyük bölücülük değilmidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kaynak kişi olarak gösterdiğiniz Özcan Yeniçeri, Hrant Dink'i Türklüğe hakaret ediyorsun diye yargılamış biridir.

Sürekli AB ve ABD'nin bizi bölmek parçalamak istediğinden bahsediyorsunuz.Aynı bayrak, aynı toprak üzerinde yaşadığınız insanları da kamplara bölmek

en büyük bölücülük değilmidir.

 

Nasıl yani?

 

Mecliste kürtçe konuşacağım diyor! (E.Ayna)

 

Bu ******* kan sizi yakar diyor (Rahmetli Dink)

 

Ne mutlu Türküm demek kafatasçılıktır; BOP eşbaşkanıyım; Sayın... diyor (Başbakan)

 

TSK ya rağmen AB nin silahlı güçlerine ihtiyacımız var diyor (B.Arınç)

 

Bu toprak üzerine yaşayan insanları biri birine saldıran zihniyet vatanını seven ve savunanmı? Yoksa AB-D güdümlü dış detskli olanlarmı?

 

Kim halkı kamplara bölüyor??

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

AL TAKKE VER KÜLAH AMERİKA

 

1946 yılında II.Dünya Savaşı sonrasında,medar-ı iftiharımız (!) İsmet İnönü paşanın bu savaş boyunca ,İngiltere Başbakanı Churchil'in talimatları doğrultusunda izlediği "aman savaşa girme,sizi savaş sonunda kurulacak uluslar arası bir yapılanmaya anca o şartla kabul ederiz" nasihatine uygun siyasetinin sonuçlarını İsmet Paşa o zamanki SSCB'nin Kars, Ardahan ve boğazları geri istemesi şeklinde alınca bir "yusuf yusuf " siyaseti başlar.

 

Almanların 24 saat içinde Yunanistan'ı işgal edip sınırlarımıza dayandığında korkudan,birden kurdeşen dökmeye başlayan İsmet paşa,Enver Paşayı, Atatürk'ü, Türkiyat araştırmaları konularını ve Turancılık siyasetini hatırlar ve Alman büyükelçisi Von Papen'in de yardımları ile hemen "Turancılık akımını" oluşturur.Bu akım önce Millet Partisi,CKMP ve günümüzün MHP'sinin temelini oluşturur.

 

Savaşı kaybedince de Rusya'yı kızdırma korkusu ile de oluşturduğu bu "faşist yapılanmanın" yöneticilerini toplar ve içeri tıktırır.Türkeş'in de tırnaklarının sökülmesi olayı bu zamana denk gelir.

 

Stalin'in ciddi tepkileri İsmet Paşayı yeni arayışlara iter.İngiltere'nin verdiği cesaretle Amerika'ya müracaat edilir.Gelişmeler üzerine Rusya tepkisini koyar ve Bulgarlar bir uçağımızı düşürür vs vs olaylar uzar gider,radyolarda millete piyano konçertoları,Mozartın bilmem kaçıncı senfonileri sabah sabah millete "Atatürkçülük" adı altında dinletilir.

 

Acilen İngiliz'in "Serbest demokratik siyaset" ilkesine sarılır ve Demokrat Parti ve diğerleri kurulmaya başlanır.

 

İsmet paşa Türkiye'si artık "Atatürk Türkiye'si" değildir.Ülkemiz, İngiltere'nin "Amerika Kıtası Şubesi" olan Amerika Birleşik Devletleri ile İngiltere İmparatorluğu'nun güçlü kollarına teslim olmuş,gevşek ****** bir devlet haline gelmiştir.

 

Sevr Antlaşmasında konulan "İslam ve hilafet yasağı"nı tanımayıp,Kuranı Türkçe'ye çevirten,Hadislerin hurafe olanlarını temizletip,Türkçe olarak Hadis kitabı yazdıran,Musul-Kerkük,Dış Türkler gibi "Misak-ı Milli ve OTİ siyaseti güden Atatürk gitmiş,yerine,İngiliz ******,Kürdistan'ın temelinin atan,Kürtleri eğitmek için yurt dışına gönderen,Türk yurtlarını işgal ettiren emperyalist ******* bir korkak,ürkek İsmet İnönü Paşa gelmiştir.

 

II.Dünya savaşının yarattığı bunalım halkı canından bezdirmiştir,halk yeni bir arayışla kendini bu sıkıntılardan kurtaracak diye Menderes'e sarılır.

 

Sarılır da ne olur?

 

İyi olacak diye askerimiz taaa Kore'lere gönderilir sonuç bir çok asker kaybı vs vs ardından 1958 yıllarına gelindiğinde Churchil'in dediği adı NATO olan bu birliğe Kore şehitlerinin kanları üzerine gireriz ve Amerikan askerlerini Rusya'ya karşı "koruyucu" olarak davet ederiz.

 

Ama bu adamların halkımıza,devletimize karşı işleyecekleri suçlara karşı tedbir olarak, hakkımız olan "ülkemizde yargılama hakkını " da anlaşmaya yazmayacaklarını söylemelerine rağmen imza atarız.

 

 

Anlı şanlı milletimiz Amerikancı İsmet Paşa'dan kaçıp Adnan Menderes'e sığınmış,iktidarda yine Amerika vardır.(1)

 

Amerikan askerleri,"bunlar yecüc mecüc" her gördüklerinde genelevlerini bizim için temizletip, bedava taksilerle geneleve bizi taşıyorlar,bu defa biz gidelim de onları zahmetten kurtaralım" diyerek (belki), İncirlik ve Samsun Radar üssü civarındaki kasabalara bir gece vakti ansızın dalıverirler ve halka toplu tecavüzler yaparlar.

 

İncirlikteki olayda tecavüz edilenler arasında bir bakanın karısı ve üç kızı da olduğu söylenir.Dünya tarihine "bağımsızlık Savaşı" ile nam salan "Türkiye" birden "Tecavüz Mağduru" Türkiye oluverir.

 

Fatura tabii ki Menderes'e kesilir,Menderes ve iki arkadaşı kelleyi verirler.1961 askeri müdahalesi olur.İhtilali yapanların önayak olanı Cemal Gürsel Paşa Cumhurbaşkanı iken ilaçlanır,hemen Amerika'ya gönderilir ve oradan da ölüsü gelir.Milliyetçi-Atatürkçü kadro İsmet tarafından tasfiye edilir.

 

İktidarda gene Amerika vardır.(2)

 

1971'e kadar sol hareket güçlenir,İsmet paşa bizzat solun güçlenmesinde ön ayak olur.Ama ,plan Rusya'nın değil Amerika'nın planıdır.Muhtıra verilir,solcu birkaç üniversiteli,tahrik edilmiş,ABD ajanlarınca bu işlerde yetiştirilmiş vatansever gençler idam edilir.Ardından iktidarda yine Amerika vardır.(3)

 

Tekrar sol güçlendirilir,önü alınamayacak diye korkudan İslamcı ve Ülkücü gruplar devlet eliyle desteklenir,komando eğitimleri verilir ve solcuların üzerine salınır.Baş edilemez,sol iyice güçlenir ve Amerikan güdümlü generaller yine 12.Eylül 1980 yönetime el koyarlar.

 

Sonuç, iktidarda gene Amerika vardır.(4)

 

"Orduyu Modernizasyon" adı altında PKK terör örgütü yaratılır,örgütün ileri gelenleri ve devletin bazı seçilen bürokratları Amerika'ya gönderilir.Kim bilir,bir odada Öcalan ve arkadaşları "terör nasıl çıkarılır" eğitimi alırken,ileride siyasi parti başkanı bile olacak birileri de "anti terör" eğitimi alırlar.Belki tenefüste birlikte çay

kahve bile içmişlerdir.

 

1991-94 arasında ordu içinde bu hareketin "orduyu modernize etmek" değil de "devleti bölme" siyaseti" olduğunu kavrayan bazı askerler bir direniş başlattıysa o zamanın Kürt kökenli baş komutanı tarafından pasifize edilirler.Şöhretli olan bir kaçı esrarlı cinayetlere kurban giderler.Hatta bir Cumhurbaşkanının da şaibeli ölümü olur.

 

Ardından gelen gene Amerika'dır.(5)

 

Yani Amerika'nın siyasetini güden iktidarlar gelir.O da yıpranır ve koalisyon gelir adı da Refah-Yol'dur.Bunlara karşı da "laiklik elden gidiyor" diye bir yaygara başlar ve birisi çıkar "Amerika da Avrupa da bizi istiyor " der ve Alman dünürü ile görüşüp Amerika'da derin devletten birilerini ikna eder,Ankara'da tanklar yürür ve ardından Alman dünürü olan adam Başbakan olur ve iktidarda yine Amerika vardır. (6)

 

03 Kasım 2002'ye kadar geçen zamanda Amerika ve Avrupa'nın çok sevdiği bu hükümet de yıpranır,yaptıkları dolandırıcılık ve hırsızlıktan sokağa çıkamazlar,arabalarını tamire götürdükleri sanayi sitelerinden ,esnaflarca kovulurlar.

 

Gelen iktidar AKP'dir iktidarda gene Amerika vardır.(7)

 

Şimdi AKP'de yıpranmış ve aleyhine kampanyalar ABD'nin değişmez işbirlikçisi olan sermaye kurumlarınca desteklenerek yapılmaktadır.AKP'ye alternatif olarak zaten içlerinden ayrılan biri "sigorta parti" olarak kurulmuştur.

 

 

Ardından gelecek yine Amerika'dır.(8)

 

Bence boşuna uğraşıyoruz.Başında dört tel saçı olan kelin düzelttireyim derken üçünü berbere yoldurmasından sonra "bırak dağınık kalsın" demesi gibi mi desem,"Allah sevdiği kuluna önce eşeğini kaybettirir üzer, sonra buldurup sevindirirmiş" mi desem yoksa,keloğlan filmlerinin değişmez tekerlemesi olan;

 

Al takke ver külah "İktidar = Amerika" mı desem nasıl isterseniz öyle yorumlayın ama hep Amerika çıkıyor be vatandaşlarım.

 

Ben sadece tarihimizden sekiz tane ciddi olayı aldım,aslında her kavgadan galip Amerika çıkıyor vesselam.

 

Koca dayağından baba evine sığınan kadının kocasının kapısına gerisin geriye atılması gibi bizi durmadan Amerikan kapısı önüne atıyor bu iktidarlar ve bürokratlar sayın vatandaşlarım.

 

Dünyanın her yerinde sihirbazlar var.Televizyonlarda,sirklerde seyrediyoruz.Şapkalarından tavşan,güvercin,kurdele gibi farklı şeyler çıkartıyorlar.Hatta adam çıkartanları da var.

 

Bizim siyasi ve askeri sihirbazların şapkasından da "daima Amerika" çıkıyor.

 

Değiştiremeyecek miyiz bu sihirbazları?

 

Aymayacak mıyız hala?

 

Boş işler cumhuriyeti diye boşuna mı yazıyorum ben?

 

Sağ,sol,alevi-sünni,Türk-Kürt,sivil-cunta derkeeeeeeen.........

 

Al takke ver külah, aaaaaaaaaaaaa Amerika!!!!!!!

 

Keykubat

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

'Amacımız bölmek ve hükmetmek olmalıdır.

Biz gerçek ideali dinmiş gibi davranacak,

çıkarcı bir grubu idareci olarak takdim etmeye çalışacağız.'

 

A.Ryan - Istanbul isgalinde Ingiliz yetkili - 1919

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

'Amacımız bölmek ve hükmetmek olmalıdır.

Biz gerçek ideali dinmiş gibi davranacak,

çıkarcı bir grubu idareci olarak takdim etmeye çalışacağız.'

 

A.Ryan - Istanbul isgalinde Ingiliz yetkili - 1919

 

MONTRÖ DEĞİŞTİRİLMEYE ÇALIŞILIYOR

Necmi ÖZNEY

 

 

Montrö Antlaşması Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli kazanımlarından biridir. ABD, BOP planı çerçevesinde ve bu işe NATO'yu da alet ederek, Karadeniz'de askeri güç bulundurmak için sözleşmenin değiştirilmesi veya sona erdirilmesi için çalışmalara başladı.

 

 

1936 yılında imzalanan Montrö boğazlar sözleşmesi, yakın bir savaş tehlikesinin varlığı halinde hem Türkiye'yi, hem de Karadeniz ülkelerinin güvenliğini de geniş anlamda garanti altına alan bir sözleşmedir.

 

 

Anlaşma Lozan barış antlaşmasının da Türkiye lehine perçinidir. Montrö boğazlar sözleşmesi imzalandıktan sonra, Lozan anlaşmasında bulunan Boğazlar idaresi komisyonu lağvedilerek bütün yetkiler Türk hükümetine devredilmiştir. Bu nedenle, Montrö sözleşmesi hem boğazlardaki Türk egemenliğinin kaleleşmesi hem de güvenlik bakımından Türkiye için özel bir anlam ifade eder. Bu sözleşme Büyük Atatürk'ün eşsiz sağduyusu ve ileri görüşü ile o dönemin şartları içinde tam bağımsızlık ve tam egemenlik için yapılmıştır.

 

 

ABD'nin Karadeniz'de askeri güç bulundurmasına Montrö engeldir. Amerika'nın Karadeniz'e sokmayı hayal ettiği gemilerin nitelikleri de Montrö boğazlar sözleşmesine uymamaktadır. ABD bu sözleşmede taraf değildir. Bunun için taraf ülkeleri kullanarak özel planlar yapmaya hazırlanıyor. Verilen resmin tümüne bakınca, kraliçenin harp gemisi ile gelip boğazın ortasına niçin demir attığını da görmüş oluruz.

 

 

ABD'nin bölgeye ilgisinin önemli bir bölümü enerji kaynaklarını ve taşıma yollarını kontrol ederek Rusya'nın Akdeniz yoluyla dünyaya satacağı petrolü kontrol etmek ve hem de bu yolla Rusya'yı güneyden de kıskaca almak ve BOP'un adını, Büyük Dünya Projesi olarak değiştirmek istiyor.

 

 

Amerika dünyada tek emperyalist güç olarak kalmak istiyor ama kendi yanı başındaki Latin Amerika ülkelerinin yaptığı ABD karşıtlığına da rejim değişikliklerine de ses çıkaramıyor ne hikmetse.

 

 

Rusya için de Montrö boğazlar sözleşmesi birçok bakımdan önemlidir. Dünya piyasalarına güvenle petrol sevkıyatı yapacağı tek çıkış yeri Türk boğazlarıdır. ABD yanlısı politikalar bölge ülkeleri için yeni düşmanlıklar yaratacaktır.

 

 

AB de yarın Karadeniz'de enerji yollarını kontrol etmek ve AB havucu uğruna Montrö sözleşmesinin sulandırılmasını isterse ulusal egemenliğimiz nasıl korunacak?

 

 

AB üyesi Güney Kıbrıs, Karadeniz'e girmek ve bölge ile ilgili bazı hedeflerini gerçekleştirmek isterse ne yapılacak?

 

 

Üç tarafı denizle çevrili olduğu halde Deniz bakanlığı olmayan Türkiye, Milletler arası deniz hukuku ile ilgili neler yapıyor? Bu konuda uzman hukukçularımız var mı? Fikirleri soruluyor mu ve daha doğrusu önemseniyor mu?

 

 

11 Eylül saldırılarından sonra ABD'nin Malaka boğazının güvenliğini sağlama numaraları Malezya ve Endonezya'nın büyük tepkisine neden olmuş ve bunu egemenliklerine bir saldırganlık nedeni saymışlardı. Bir sene önce pek modaydı, çok soruluyordu, Şimdi ben soruyorum. Türkiye bu konuda Malezya olamaz mı?

 

 

Türk boğazlarında egemenlik sahibi, Türk devleti ve Türk milletidir. Türk milleti, Türk devleti'nin varlık ve egemenlik tapusu olan Çanakkale ve İstanbul Boğazları için canını dahi vermeye hazır olduğunu 1915 yılında Çanakkale'de ispat etmiştir. Bunun bedeli yine ne olursa olsun şimdi de geçerli olduğunu dost düşman çok iyi bilmelidir.

 

 

ABD deniz kuvvetlerinin giremediği tek yer olan Karadeniz'de, önemsiz bir kuvvetle ve barış adına dahi olsa boy göstermesi, dünyada birçok şeyin olumsuz olarak değişeceğinin habercisidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.