TADI DAMAĞIMDA BİR KAÇAMAK
-Beni önce o denizi görebildiğin, blogunda bahsettiğin cafe'ye götür.(Starwars'a )Oraya önceden gitmiştik ama o bahsettiğin yere oturmamıştık.
-Starwars değil hahaha starbucks...
-Dilimiz sürçtü kızım ya,hem köylüyüm ben bilmiyon mu sen alla allaaaaaaa
Ne çare ki denizin göründüğü o köşeye oturmak kısmet olmuyor yine, denizi göremiyoruz bir türlü,hey allahım duyanda hiç deniz görmüyorum sanacak beni...
Kuru bir tahta sandalyenin üzerinde denizi görsem nolur görmesem nolur.Bi sağıma bi soluma yanlatıp yanlatıp oturuyorum zaten,gece yolda oturmuşum,gündüz gittiğim yerlerde oturmuşum.İsyan ediyorum en sonun da!
-Yumuşak bir yere oturmak istiyorum artık!!!
Bana göstere göstere kırık bir koltuğu gösteriyor hanfendü...Oturuyorum vallahi,hemide daha önce başka bir arkadaşının o koltuktan düştüğüne aldırmadan
Ve kalkıyoruz nihayet...Tam da tahmin ettiğim yere sürüklüyor beni.-ADA KİTABEVİ-Koşturuyor kitapların arasına.Bense oracıkta öle kasada put gibi kalıyorum,karşıdan bir çocuk kitabını zoom'layıp (Kedi Adası) oğlum için alıyorum.Aslında kendime de bir sürü kitap almak istiyorum,içimde korkuç bir okuma açlığı olmasına rağmen okuyamayacağımı bildiğimden almaya yeltenmiyorum bile.3 yıl öncesine kadar sabahlara kadar kitap okuyan biriyken nasıl böyle olduğumu düşünüp hayıflanıyorum.Annemin sözleri geliyor aklıma (kitaplığında bir sürü kitap var onunda,hepsini okumuş);
-Okuyamıyorum artık!
Neden ki derdim eskiden,yaşlanmakla mı ilgili,yoksa vakitsizlikle mi alakalı.Ben kendi nedeni mi buldum galiba;
3 yıldır kendimle konuşuyorum...Elif Şafak'ın "İçimdeki Sesler Korosu" diye adlandırdığı koro ile konuşuyorum.Değişim yaşıyorum,kendimi tanımaya ve anlamaya çalışıyorum,içimdeki sesler, işittiğim tüm sesleri bastırıyor...Hiçbir kitaba konsantre olamayışım bu yüzden.Bütün o işittiklerimi yazmak istiyorum bazen,yazamadığımda da her yerim karıncalanıyor.
Dönüşte terminale uğruyoruz,ertesi gün öğleden sonra gitmeyi planlarken sabahın körüne mecburiyetten bilet alıyorum hem de 43 numeroda.Önce isyan etsem de sonra olsun diyorum "yarın belki de yanıma hiç kimse oturmaz ve ben ayaklarımı uzata uzata giderim"
Eve varıyoruz ama ben elbette ki yatacağımı hayal bile etmiyorum.Zaten zeynep söylenip duruyor sadece bir gece kaldığım için,bir de yatacağım dersem üzerime panter gibi atlayacağına hiç kuşku yok.
Onun çok sevdiği terasına geçiyoruz,salıncağın üzerinde ki 50 kadar kitabı kaldırıp oturmak için yer açıyor.Sonunda yumuşak bir yer bulmanın heyecanıyla kendimi salıncağa atıveriyorum.Zeynep başlıyor anlatmaya,o anlatıyor ben dinliyorum...
-Kız sallama şu salıncağı uyuyacam bak!
-Napim anlatırken heyecanlanıyorum ondan sallıyorum...
Bazen onu susturup söylediklerine itiraz edecek oluyorum ama mıh gibi ağzımı kapayıp,kelimeleri isteksizce yutuyorum.O olsa şimdi on kere, bin kere bana söylenmeye başlamıştı.Ama ben kendimden biliyorum o ne kadar konuşsa da ben gene bildiğimi okuyorum.Onun da ne söylersem söleyeyim bildiğini okuyacağını bildiğimden susuyorum... Farklı yollar çizsekte geldiğimiz ve buluştuğumuz nokta onunla hep aynı ,ruhumuzda ki çizikler de belki de bu yüzden birbirine çok benziyor.
Sabah üstümde ki tüm yorgunluğa rağmen dinlenmiş ve uykumu almış açıyorum gözümü.Telaşlı telaşlı hazırlanıp kahvemi içmeyi de ihmal etmiyorum o aralıkta.Nasıl geçecek onca yol diye dertlenirken evin her yerinde ki kitaplara bakar buluyorum kendimi.Yemin ediyorum size Zeynep'in evinde banyoda tuvalet kağıtlarının altında Halil Cibran'ın kitabı var Ani bir hareketle elim kitaplıkta ki bir kitaba uzanıyor...(ELİF ŞAFAK-Siyah Süt...Bu kitabı seçmemin bir tesadüf olmadığını kitabı yolda okumaya başlayınca anlıyorum.)
Hiç sevmiyorum vedalaşmayı ama vedalaşıyoruz...O, ben otobüse binerken bile hala söyleniyor, az kalmışım diye...Ama unuttuğu veya gözardı ettiği bişey var.Haklı aslında, çünkü bunu ancak anne olduğunda anlayabilecek.Ben onunla mutlu anlar yakalamanın, onu kucaklamanın keyfiyle biniyorum otobüse.Zaman öyle acımasız ki, ha bir gün ha beş gün,en uzunu bile akıp geçmiyor mu sanki...
Dönüşü sonraya saklıyayım eniyisi,fazla uzun olmasın, bu kadarla kalsın şimdilik...
19 Yorum
Önerilen Yorumlar