Φ figgaro Gönderi tarihi: 23 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 23 Kasım , 2007 mukicim..belki bunlarıda bilmek isteyen vardır.. --insan elinde baş parmak tırnağı çok yavaş..orta parmaksa daha hızlı uzar.. --insan dil izi, tıpkı parmak izi gibi..herkezin ki farklıdır.. --insan mide duvarı..iki haftada bir kendini yenilemektedir..yoksa kendi kendini hazmeder.. Alıntı
Φ muki Gönderi tarihi: 23 Kasım , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 23 Kasım , 2007 mukicim..belki bunlarıda bilmek isteyen vardır.. --insan elinde baş parmak tırnağı çok yavaş..orta parmaksa daha hızlı uzar.. --insan dil izi, tıpkı parmak izi gibi..herkezin ki farklıdır.. --insan mide duvarı..iki haftada bir kendini yenilemektedir..yoksa kendi kendini hazmeder.. Elbette sevgili figgaro, bilgi bilgidir. Alıntı
Φ figgaro Gönderi tarihi: 23 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 23 Kasım , 2007 --dünyanın en güzel yasası..yazılı olmayan olanıdır.. --doğa yasası.. --dünyanın dönüş hareketinden çıkan ses..müzik notaları arasında.. fa notasına denk gelmektedir.. --dünyada zamanla her şey bir yuvarlanmaya(küçülme) doğru gider.. korozyon söz konusudur..(mesela sahil kenarındaki ağaç parçacıklarına bakın..kenarları yuvarlağımsıdır..çakıl taşlarıda öyle..aklınıza bi çok şeyi getirebilirsiniz..insanlar mesela yaşlandıkça küçülür..vs.) ayy bi an kendimi gereksiz bilgiler veriyormuş gibi hissettim.. Alıntı
Φ muki Gönderi tarihi: 26 Kasım , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 26 Kasım , 2007 Bir haftada neden 7 gün var Birinci görüs: Bu görüşe göre haftanın 7 gün oluşu konusunda kesin bilgilere sahip değiliz. Ama büyük bir ihtimalle güneşin doğuşu ve batışı, ayın geçirdiği devreler ve kadınların adet görmelerindeki safhalar, haftanın 7 gün olarak belirlenmesinde rol oynayan mistk etkenlerdir. Annenin tanrıça olarak sevilip hürmet görmesini, hayatın sembolü olan doğurganlığını, babil ve asurların tanrıçası İştar da ve Mitolojinin diğer tanrıçaları Astrate, Demeter, Isıs ve diğerlerinde görmekteyiz. En eski bilgilere göre bile kadınların adet devreleri (Menstruationszyklus) ortalama olarak 29,5 gün olarak belirlenmektedir. Bir adet devresi dört bölüme ayrılır. Ve her bölümün kadının organizmasında yol açtığı kendine özgü belirli değişiklikler vardır. Bugünkü tıbbın verilerine göre Menstruum, Postmenstruum, Intervall ve Praemenstruum(türkçelerini bilmediğim için latince terimleri olduğu gibi alıyorum) diye adlandırılan bu bölümler yedişer gün sürmektedir. Bu düşünceden yola çıkarak Babillilerin haftayı yedi gün olarak belirledikleri ve babillerin kutsal sayısı 7 nin sonraları Yahudiler, Yunanlılar ve Romalılar tarafından benimsendiği öne sürülmektedir. Babillerde sene ilkbaharla başlıyor ve 12 veya 13 ay sürüyordu. Bir ayın başlangıcı olarak dolunay ın göründüğü ilk gün alınıyordu. Eski Mısır takvimi de bir seneyi 365 gün ve 12 ay olarak belirliyordu. Bir günün 12 eşit saate bölünmesini, dakikaları ve saniyeleride Sümerlere borçluyuz araştırmalara göre. Senelerin, ayların ve günlerin hesaplanması eski kültürlerde rahiplerin tekelindeki bir uğraşı idi bunun neticesi olarakta rahiplerin günlük yaşamda insanlar ve devletler üzerinde büyük etkileri vardı. İşin ilginç yanı birbirinden bağımsız olarak yürütülen takvim konusundaki belirlemelerde sistemler arasında büyük benzerliklerin bulunması. Bu benzerliklere rağmen bazılarının takvimi aya göre diğerlerinin güneşe göre hesaplamaları büyük karışıklıklara yol açıyordu. Ikinci Görüs: Romalıların haftası sekiz gündü. Her sekiz günde bir bütün işler durur ve Pazar kurulurdu. Köylüler bu Pazar günlerinde şehre gelir ve mallarını satarlardı. Belirli günlerin kendine has belirli özellikleri vardı. Pazarın kurulduğu gün belirli yerlere yeni yönetmelikler ve şehir idaresi konusunda ilanlar taş levhalara yazılırdı. Ay başlarında borçların ödenmesi gerekirdi ve faiz işlemeye başlardı. Belirli yıldızların ve yıldz takımlarının belirli zamanlarda görünmeleri ve bunlar belirli bir konstellsayona(birbirlerine karşı olan pozisyon ve durumları) geldiklerinde görülen kuraklık, yağmur, sıcaklık ve soğukluk gibi hava değişiklikleri insanları yıldızların dünya üzerindeki etkilerini araştırmaya yöneltti. Astrologların ve yıldız falcılarının saati. Yıldızlara atfedilen bu etki sonunda, milattan sonra ikinci yüzyıldan itibaren gezegenlere bağlı olarak 7 günlük hafta nın doğuşu başlıyor. Buna göre Hafta güneş günü (dies Solis - Sun – Sonne= Sunday- Sonntag) ile başlıyor, arkasından ay günü ( Luna- moon – mond= monday – montag) arkasından Mars, Merkür, Jüpiter, Venüs ve Satürn geliyor. Romalıların gezegenlere dayanarak yaptıkları isimlendirme sonradan hıristiyanlar tarafından da benimsenmiş. Almanlar bu gezegenler için onların karşılığı olan Cermen tanrılarının isimlerini kullanıyor. Sunday-Sonntag latince-dies solis (Güneş'in günü) (ya da Dominica) germence-Sonne-Güneş Monday-Montag latince-dies lunae (Ay'ın günü) germence-Mond-Ay Tuesday-Dienstag latince-dies martis (Mars'ın günü) germence-Siu, Ziu - Savaş Tanrısı Wednesday-Mittwoch latince-dies mercurii (Merkür'ün günü) germence-Wodan, Wotan, Odin - Rüzgarın Tanrısı Thursday-Donnerstag latince-dies iovis (Jüpiter'in günü) germence-Donar, Thor - Havanın Tanrısı (Şimşek, Dolu, Gökgürültüsü) Tanrısı Friday-Freitag latince-dies veneris (Venüs'ün günü) germence-Freia, Freya, Frija, Frigga - Güzelliğin, aşkın Tanrıçası, Wotan/Odin'in karısı Saturday-Samstag latince-dies saturni (Satürn'ün günü) (ya da Sabbata) babilonca-sabattu- Kalbe, dinlenmesi için verilen gün Türk’lerde günler, biriç ikinç, üçünç diye sıralanır. Pazar Farsça "bazar" dan Pazartesi "Pazar ertesi" Salı Arapça (üç) Çarşamba Farsça "cehar senbih" (dördüncü gün) Perşembe Farsça "penç şenbih" (beşinci gün) Cuma Arapça "cem" (toplanma) Cumartesi "cuma ertesi" Ay isimlerine gelince: Ocak: Eski Türkçe'den od(ateş)dan odak/ocak (ateş olan yer ateşlik)(Kaynak :Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul) Şubat: Süryanice'den, şabat/şobat.(Kaynak:Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul); Süryani dilinden, yılın ikinci ayı, ki yirmi sekiz (artık yıllarda yirmi dokuz) gün r.( Kaynak:Türk Dil Kurumu Sözlüğü,TDK Yayınları,1965,Ankara) Mart: Latince'den yılın üçüncü ayı.(Kaynak:Türk Dil Kurumu Sözlüğü,TDK Yayınları,1965,Ankara); Latince'den Mars(savaş tanrısı)tan martius (Mars'la ilgili olan,Mars ayı)(Kaynak:Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul) Nisan: Süryanice'den, nisanna (kökeni Akad. nisannus)dan(Kaynak:Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul); Süryanice'den yılının döndürcü ayı.(Kaynak:Türk Dil Kurumu Sözlüğü,TDK Yayınları,1965,Ankara) Mayıs: Latince'den, yılın beşinci ayı.(Kaynak:Türk Dil Kurumu Sözlüğü,TDK Yayınları,1965,Ankara); Latince'den, maius (magnus/büyük, maior/daha büyük, maius)tan mayıs..(Kaynak:Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul) Haziran: Süryanice'den hazaran/hazuran (sıcak, hazıran)dan haziran.(Kaynak :Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul); Süryanice'den.(Kaynak:Türk Dil Kurumu Sözlüğü,TDK Yayınları,1965,Ankara) Temmuz: Sümerce'den dummuzi'den, İbranice'de tammuz (efendi, bey anlamında).(Kaynak:Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul) Ağustos: Latince'den augustos (Roma İmparatoru Agustos'un adından) tan ağustos.(Kaynak:Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul); Latince'den, yılın otuz bir gün süren sekizinci ayı.(Kaynak:Türk Dil Kurumu Sözlüğü,TDK Yayınları,1965,Ankara) Eylül: Süryanice'den, aylul (eylül)dan, eylül (üzüm ayı). Hint-Avrupa dillerinde "eylül" ayının karşılığı yedi sayısıdır.(Kaynak:Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul); Yılın dokuzuncu ayı olup, otuz gün sürer.(Kaynak:Türk Dil Kurumu Sözlüğü,TDK Yayınları,1965,Ankara) Ekim: Türkçe, tarlaların ekildiği ay.(Kaynak:Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul) Kasım: Arapça'dan ayıran, bölen, kısımlayan anlamında.(Kaynak: Temel Büyük Türkçe Sözlük,Dr.Mehmet Doğan,Bahar Yayınları,1994,İstanbul.) Aralık: Türkçe, iki şey arasındaki boşluk.(Kaynak:Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü,İ.Zeki Eyyüboğlu,Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul) Alıntı
Misafir birce Gönderi tarihi: 27 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 27 Şubat , 2008 Gecende merak ettim.. durmadan birseyler satiliyor ve bircogumuzun ben' de dahil...neyimiz kaldi daha satilmadik diye sordugumuz oluyor, öylesine net sayfalarin da dolarsirken bu yaziya denk geldim.. yiktik yenisini yaptik..onarmak gelmez aklimiza.. yeni cağ, uymak gerek ? varin kiymetini bilemedik.. yavas yavas yok olanlari arar olduk bence Talan Edilen Mirasımız Şanlı Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazinin mübarek anası Hayme Hatunun Domaniç’teki türbesini ulu hakan Abdülhamid Han'ın, ecdadına hürmetinin ifadesi olarak büyük bir itina ile tamir ettirip pencerelerini atlas perdelerle kaplattırdığını ve zeminini de Hereke dokuması muhteşem bir halı ile, döşettiğini . . . Daha sonraları iş başına gelen Halk Partisi döneminde ise o muhteşem halının türbeden gasp edilerek, partinin İnegöl ilçe yöneticilerinin kapılarına paspas yapıldığını ve atlas perdelerinin de kaymakamlık binasında kullanıldığını biliyormuydunuz... Saygilar Alıntı
Φ gloria Gönderi tarihi: 2 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 2 Mart , 2008 Uçaklar Arkalarında Neden Bulut Bırakıyorlar? Bir bulutun oluşabilmesi için, havanın, yeryüzünden buharlaşan suyu absorbe edemeyecek, yani içine alamayacak kadar düşük sıcaklık ve basınçta olması, bir de bulutu oluşturacak su damlacıklarının etraflarında tutunabilecekleri toz parçacıklarının olması gereklidir. Yerden 10 bin metreden fazla yükseklikte uçan yolcu ve savaş uçaklarının uçtuğu bu yükseklikte normal şartlarda hava çok temizdir, hiç toz yoktur, yani bir bulutun oluşması için gereken şartlardan biri eksiktir. Bilindiği gibi jet uçaklarının motorları, ön taraflarından havayı alarak, yakıt ile yakar ve işlev tamamlandıktan sonra, arka taraflarındaki küçük çaptaki egzozdan büyük bir basınç ile dışarı verirler. Bu motorların aldıkları hava ile birlikte giren su buharı, motorun içinde daha da koyu hale gelerek dışarıdaki çok soğuk havanın üzerine püskürtülür. Buna teknik dilde ’sublime’ olma olayı denir. Yani buhar halindeki suyun, sıvı hale geçmeden, doğrudan donması, buz haline geçmesidir. Aslında uçakların arkalarında bıraktıkları bulut, insan yapısı bir buluttan başka bir şey değildir. Soğuk havada verdiğimiz nefes havada nasıl buharlaşıyorsa onun gibi bir şeydir. Deniz seviyesinde, yüksek sıcaklık ve basınçta buharlaşan suyu hava kolayca absorbe eder. Yükseklik arttıkça, hava sıcaklığı ve basınç düştükçe, hava artık su buharını içine alamaz hale gelir. Ancak bulutun oluşması için bir üçüncü şart daha vardı, yani toz parçacıkları. İşte burada toz parçacıklarının görevini, uçağın motorlarından egzost olarak çıkan yakıt parçacıkları yerine getirir. Bu sayede bir bulutun oluşması için üç şart da yerine getirilmiş olur ve motorların gerisinde uzun, ince bir bulut oluşur. Esasında alçak irtifada uçan uçaklarda da aynı şey oluşur, motorlardan su buharı salınır ama düşük ısı, nem miktarı, rüzgar yönü gibi etkenler tam oluşmadığı için uçakların arkasında beyaz bulut oluşmaz. İlave edelim ki, bu olayda uçağın ve motorlarının cinsi ve kapasitesinin hiçbir etkisi yoktur *** Mezara Niçin Çiçek Konulur? İlk olarak Mısır Firavunu Tutamkamon'nun milattan önce 1346 da öldüğünde mezarının çiçekten taçlarla kaplandığı saptanmıştır. Kuzey Avrupada ise M.Ö 2000 yıllara kadar mezara çiçek konduğu belirlenmiştir. O zamanlarda bu çiçeklerin amacı iyi ruhları çekme,kötü ruhları kovma amacıylaydı. Sonradan ise asıl amaç cesetler çürürken çıkan kokuyu kamufle etme amacını taşır. Servi ağacı da bu nedenle mazarlıklarda kullanılır. Ağacın yaprakları rüzgarı önler, kendine özgü ferah kokusu vardır. Cenaze törenlerinde siyah giyinmenin amacı da mezarlıklarda hayalletlerden sakınmak amacı taşımaktadır. *** Denize Hasret İki Ülke Dünyadaki tüm ülkeler içinde, kendisinin ve tüm komşularının denize kıyısı olmayan sadece iki ülke bulunmaktadır. Bu ülkelerden biri Liechtestein'dır.Orta Avrupa'daki bu küçük devlete sınırı olan ve denize kıyısı bulunmayan devletler İsviçre ve Avusturya'dır. Bahsettiğimiz özelliğe sahip diğer ülke de Özbekistan'dır. Komşuları;Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Afganistan ve Türkmenistan'dır ve denizleri yoktur.(Hazar göl kabul ediliyor). *** Bebeklerin Göz Renkleri Neden Değişir? Aslında yeni doğmuş bir bebeğin gözleri renkli değildir.Çünkü doğum esnasında bebeğin gözlerinde renk hücreleri bulunmaz.Bu nedenle bebeğin gözleri hiçbir ışığı yakalayamaz ve gelen ışığı geri yansıtır. Bu yansıyan ışığın rengide mavimsi bi renktir. Bu renk bebeğin gözüne vurduğunda gözünün lacivert görünmesine sebep olur. Bebekler 8-9 aylık olduğunda gerçek göz rengine kavuşur. -http://www.dersimiz.com/bilimsel/default.asp' den alıntıdır- Alıntı
Φ Radya Gönderi tarihi: 10 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 10 Ağustos , 2008 Bir ignliiz üvnisertsiniede ypalıan arşaıtramya gröe, keleimleirn hrfalreiinn hnagi srıdaa yzalıdkılraı ömneli dğeliimş. Öenlmi oaln brinci ve snonucnu hrfain yrenide omlsaımyış. Ardakai hfraliren srısaı krıaışk osla da ouknyuorumş. Çnükü kleimlrei hraf hraf dğeil bir btüün oalark oykuorumuşz. Bıakn nsıal da düügzn oudkuunz, iignlç dieğl mi? Alıntı
Misafir birce Gönderi tarihi: 13 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 13 Ağustos , 2008 İSTANBUL -OZEL- Gerçek dediler, gerçekçi gerekçelerle bizi inandırdılar ama hepsi gerçekdışı çıktı. Tıpkı Pekin'de gerçekleşen büyüleyici Olimpiyat açılışında aynı anda patlayıp nefis bir manzara oluşturan havayi fişeklerin bir kısmının bilgisayar yoluyla çoğaltılması gibi. Oysa ekranları başına kitlenmiş dünya, görkemli fişeklerin hepsinin gerçek olduğunu düşünmüştü. Gazeteportun haberine göre, sadece Olimpiyatlar'da yaşanan bu 'yapay havayi fişek' kurgusunun çok daha öncesinde de yine başka kandırmacalar olduğu ortaya çıkmıştı. -Perilerin olmadığına inanılsa da, 1900'lerin başında çekilen perili fotoğraf, Sherlock Holmes'un yazarı Arthur Conan Doyle'yi bile inandırmıştı. -Daily Mail gazetesinden Chris Spurling'in çektiği 'göldeki yaratık' fotoğrafı, herkesin bilinmeyen bir canlının yaşadığını sanmasına neden olurken, daha sonra o yaratığın oyuncak bir denizaltıdan başka bir şey olmadığı ortaya çıktı. -11 Eylül saldırılarını hatırlayın. Dünya Ticaret Merkez'inin en tepesinde, arkadaşının kamerasına poz veren bu genci ve arkasında yaklaşmakta olan 'katil' uçağı kim hatırlamaz? "Acaba mı?" dedirtecek ancak sonra inandıracak kadar gerçek bir fotoğraftı. Daha sonra bu fotoğrafın da gerçeği yansıtmadığı anlaşıldı. -İngiliz film yapımcısı Ray Santilli, 1947'deki film gösterimi sırasında UFO çarpışması sırasında parçalanan bir uzaylıyı 'gerçekmiş' gibi sundu. Ziyaretçilerin yoğun ilgisiyle karşılaşan uzaylı, aslında yönetmenin kendi yarattığı 'Yapay UFO'dan başka bir şey değildi. - Kendisini Shakespeare olarak tanıtıp dünyaya eserlerini pazarlayanlar da olmadı değil. 1796 yılında William Ireland'ın yazdığı 'sahte' Shakespeare oyunu o kadar kötü bulundu ki, İrlanda'da sadece bir kere oynandı. Ve daha niceleri, niceleri... Birçoğunu bilmiyor, ayakta uyuyoruz belki de. Uyutuluyoruz! "Bunlar da bir şey mi?" der gibisiniz, evet, kandırılıyoruz ama nerede, ne zaman, kimler tarafından, işte bunu her zaman bilemiyoruz! Alıntı
Φ godzilla Gönderi tarihi: 13 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 13 Ağustos , 2008 İSTANBUL -OZEL- Gerçek dediler, gerçekçi gerekçelerle bizi inandırdılar ama hepsi gerçekdışı çıktı. Tıpkı Pekin'de gerçekleşen büyüleyici Olimpiyat açılışında aynı anda patlayıp nefis bir manzara oluşturan havayi fişeklerin bir kısmının bilgisayar yoluyla çoğaltılması gibi. Oysa ekranları başına kitlenmiş dünya, görkemli fişeklerin hepsinin gerçek olduğunu düşünmüştü. Gazeteportun haberine göre, sadece Olimpiyatlar'da yaşanan bu 'yapay havayi fişek' kurgusunun çok daha öncesinde de Olimpiyatlar bittiğinde bize böyle bir şeyin olmadığını, kuş kafesi şeklinde bir stadın yapılmadığını, Türklerin aslında 38 tane altın madalya aldığını açıklarlarsa ....... gerisi yok. Alıntı
Φ bLeedinq_me Gönderi tarihi: 20 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 20 Eylül , 2008 Bir ignliiz üvnisertsiniede ypalıan arşaıtramya gröe,keleimleirn hrfalreiinn hnagi srıdaa yzalıdkılraı ömneli dğeliimş. Öenlmi oaln brinci ve snonucnu hrfain yrenide omlsaımyış. Ardakai hfraliren srısaı krıaışk osla da ouknyuorumş. Çnükü kleimlrei hraf hraf dğeil bir btüün oalark oykuorumuşz. Bıakn nsıal da düügzn oudkuunz, iignlç dieğl mi? burda ne yazıyo paylaşımlarınız için teşekkür ederim arkadaşlar hepinize Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.