Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Bilderberg Avcısı


Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:
Bilderberg avcısı Aksiyon'a konuştu

"Derin Dünya Hükümeti" olarak tanımlanan Bilderberg, 55. toplantısını İstanbul'da düzenledi. Yolları üçüncü kez Türkiye'ye düşen Bilderberg elitlerinin toplanma nedenlerini ve hedeflerini James Tucker Aksiyon'a anlattı.

 

 

 

Her şey 1954 yılında küçük bir Hollanda kasabası olan Oosterbeck'de başladı. Bu küçük kasabanın en lüks oteli Bilderberg'de buluşan bir grup seçkin, adını toplantının yapıldığı otelden alacak gizli bir oluşum için düğmeye bastı. Batı dünyasının en varlıklı, ekonomik ve politik açıdan en etkili insanlarından oluşan bu klik, her yıl dünyanın içinde bulunduğu durumu ve geleceği konuşmak üzere toplanma kararıyla ayrıldı söz konusu otelden. Bir 'bilgeler komitesi' tarafından yönetilen ve üyeleri arasında sanayiciler, bankacılar, politikacılar, devlet başkanları, başbakanlar, uluslararası kurumların (NATO, IMF, Dünya Bankası) üst düzey yöneticileri ile Merkezî Haberalma Örgütü (CIA) direktörünün de bulunduğu bu özel topluluk o günden itibaren "Derin Dünya Hükümeti" olarak tanımlanmaya başladı. 80 tanesi daimi üye, toplam 130 kişiyi bir araya getiren bu derin organizasyonun yolu 32 yıl aradan sonra yeniden Türkiye'den geçti. 31 Mayıs-3 Haziran tarihlerinde İstanbul Ritz Carlton Otel'de gerçekleştirilen 55. Bilderberg toplantısı diğer toplantılardan farklı geçmedi. Otelin çevresinde meraklı bakışlarla bekleyen gazeteciler, güneş gözlüklü gizli servis elemanları, bina çevresinde kuş uçurtmayan polisler ve siyah cipleri içinde meraklı gazetecileri fotoğraflayan CIA elemanlarından oluşan tablo ülkemizdeki toplantıda tekrarlandı. Kapalı kapıların ardında nelerin konuşulduğunu öğrenmek ise her zamanki gibi "Bilderberg Avcısı" olarak tanımlanan bir grup gazeteciye nasip oldu. Onlardan birisi olan American Free Press'in deneyimli gazetecisi James Tucker, 1983 yılından bu yana tüm toplantılarını yerinde izlediği örgütü İstanbul'da da yalnız bırakmadı! Sözlerine "Bilderbergçiler beni sevmez bunu biliyorum." diyerek başlayan Amerikalı gazeteci, bu nedenle gittiği her ülkede özel bir ekip tarafından izlendiğini anlatıyor. Buna rağmen içeride konuşulanları bir şekilde öğrenmeyi başardığını öne süren Tucker, toplantıda ilk gün nelerin konuşulduğunu şöyle anlatıyor. "İçerideki kaynaklarımın bana verdiği bilgilere göre ilk gün küresel ısınma konusu masaya yatırılmış. ABD'nin bu konudaki duyarsızlığının dünya dengesi ve ekonomisi için giderek büyüyen bir tehdit haline geldiğine dikkat çekilmiş. Bush yönetiminin bu fütursuz tavrının Çin ve Hindistan'a cesaret verdiğine işaret edilerek buna 2008 yılındaki başkanlık seçimleri öncesinde bir çözüm bulması istenmiş." Böylece ABD Başkanı George Bush'un küresel ısınmayla mücadele için uzun vadeli hedefler belirlenmesi çağrısının zamanlamasına dikkat çeken Tucker, "Almanya'da düzenlenecek G-8 zirvesinden önce yapıldığını düşünmeyin! Bilderberg sırasında yapıldığını düşünün o zaman daha iyi anlayacaksınız!"diyor. Bu gizemli organizasyonun gündeminin aylar öncesinden belirlendiğini kaydeden Amerikalı gazeteci izlenen süreci şöyle anlatıyor: "Toplantının gündemi o yılın ocak ayında belirleniyor. Gündeme göre üye ülkelerdeki temsilcilerden bir katılımcı listesi talep ediliyor. Önerilen katılımcıların listesi ocak ayında dolaşıma çıkıyor, adayların incelenmesinin ardından mart ayında kesin liste belli oluyor. Bilderberg yönetim kurulu, toplantının yapılacağı otelin ismini riskler nedeniyle son haftaya kadar gizli tutuyor." BİLDERBERG TÜRKİYE'NİN BAŞINDA KİM VAR? Amerikalı gazetecinin açıklamalarından bu yılki toplantıda ele alınan yeni dünya düzeni, Türkiye, Ortadoğu, Avrupa, ABD, demokrasi ve popülizm, nükleer silahların yayılmasının önlenmesi, bilgi teknolojileri ve iklim değişikliği gibi konuların aylarca öncesinden ajandaya işlendiği anlaşılıyor. Tucker kendisinden son derece emin bir şekilde içerideki prosedürün nasıl işlediğini anlatmaya devam ediyor: "Toplantılar kısa sunumlarla başlar, ardından genel müzakerelere geçilir. Her gün dört oturum vardır. Katılımcıların üçte ikisi zaten sürekli davetlidir. Dolayısıyla toplantılara her zaman hazırlıklı gelirler. Geriye kalanlar ise seçilen konularda bilgi sahibi profesyonellerdir. Bunlar daimi konuklardan farklı olarak, çağrıldıkları vakit gelirler ve karar verici konumunda değildirler." Tucker'a göre bu yıl yapılan toplantı birkaç açıdan önceki yıllardan farklılık arz ediyor. Dikkat çekici ilk husus genelde 120 kişinin katıldığı toplantılara bu yıl ilk kez 135 ismin davet edilmesiydi. Amerikalı gazeteci daha önceki toplantılarda ortalama 4 kişiyle temsil edilen Türkiye'nin bu sefer 13 katılımcı ile iştirak etmesinin de ilginç olduğunu düşünüyor. Tucker, "Bilderberg'e ülkeler dünya siyasetindeki etkinlikleri oranında katılırlar. Mesela Yunanistan ve Danimarka bu toplantılarda iki kişi ile temsil edilir. Türkiye de yakın zamana kadar üç veya dört kişi ile temsil ediliyordu ancak bu toplantıya 13 kişinin çağrılması içeride Türkiye'yi yakından ilgilendiren çok fazla konunun ele alındığını gösteriyor." değerlendirmesinde bulunuyor. Tucker'ın da dikkat çektiği ve basına yansıyan bu on üç kişilik listede şu isimler yer alıyor: Bilderberg Türkiye Daimi Temsilcisi Mustafa Koç, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan, UNDP Başkanı Kemal Derviş, TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ ile başkan yardımcıları Ümit Boyner ve Cem Duna, eski TÜSİAD Başkanı Erkut Yücaoğlu, eski Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Ayşe Soysal, Coca-Cola İcra Kurulu Başkanı Muhtar Kent, eski Dışişleri Bakanı ve Işık Üniversitesi Öğretim Üyesi Emre Gönensay, gazeteci Cengiz Çandar ve Mehmet Ali Birand. Peki, katılımdaki bu büyük artışı nasıl okumak gerekiyor? Bu artış Türkiye'nin büyüyen ekonomisinden mi yoksa artan stratejik öneminden mi kaynaklanıyor? "İkincisinin daha ağır bastığını düşünmemiz için yeterli nedenimiz olduğunu düşünüyorum." diyen Tucker, sözlerini şöyle sürdürüyor: "Türkiye son üç yıldır AB ile uyum konusunda çok somut adımlar atıyor. Bu da onlar açısından ülkenizi daha önemli hale getiriyor. Buna hiç şüpheniz olmasın. İkinci olarak 2002'den bu yana toplantıların gündeminde Irak var ve bu ülke sizin sınır komşunuz. Üçüncü önemli nokta ise İran'ın nükleer çabaları da onları çok yakından ilgilendiriyor. Büyük petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip Tahran'ın durumunu, oluşumun omurgasını oluşturan petrol şirketleri yakından izliyor." Dünyanın en büyük petrol şirketleri ve bankasının sahibi olan David Rockefeller, Avrupa'nın önde gelen üç kraliyet ailesinin (Hollanda, İspanya ve Belçika) mensupları, Henry Kissinger, Donald Rumsfeld, Paul Wolfowitz, Richard Perle gibi ABD dış politikasına yön veren isimlerle dünyanın en büyük 50 şirketinin üst düzey yöneticilerini aynı masa etrafında toplayan bu organizasyonu uzun yıllardır takip eden deneyimli gazeteciye son günlerin en çok merak edilen konusunu sormadan edemiyoruz: "Büyük Ortadoğu Projesi ile Bilderberg arasında nasıl bir ilişki var?" Gözlüklerini eline alıyor, kısa bir süre düşünüyor ve konuşmaya başlıyor. "ABD başkanı Nixon Arap ülkeleri ile İsrail arasında bir barış temin ederek, Ortadoğu'daki sorunları çözmeye çalıştı. Bunu yaparak yılda 7 milyar dolara ulaşan ve ABD vergi mükellefleri tarafından karşılanan yardımları içerideki sosyal sorunların çözümünde kullanmak istiyordu. Nixon Watergate skandalıyla gitti ve bir daha hiç kimse bu sorunu çözmeye çalışmadı. Nixon herkesin üzerinde mutabık kalacağı hakça bir çözüm istiyordu. Bugün gündeme gelen proje Donald Rumsfeld, Perle gibi İsrail lobisinin etkisindeki isimler tarafından hazırlanan bir projedir. Bu isimler Bilderberg projesinin daimi katılımcıları olduğuna göre projenin organizasyon bağlantısı olduğunu söyleyebiliriz. Hatta burada bile planlandığını söylemek mümkündür." Amerikalı gazeteci daha önceki toplantılarda ortalama 4 kişiyle temsil edilen Türkiye'nin bu sefer 13 katılımcı ile iştirak etmesinin çok ilginç olduğunu düşünüyor.

 

05 Haziran 2007, Salı

 

Zaman(Online)

 

Bilderberg'e dair önemli bir yazı;bize günümüz olaylarına farklı bazı pencerelerden bakmamız gerektiğini gösteriyor bence...

 

:zorro:

Gönderi tarihi:
55. Bilderberg toplantısı başladı

İstanbul'da düzenlenen 55. Bilderberg Toplantısı, çeşitli ülkelerden hükümet, finans, eğitim ve iletişim alanında üst düzey yetkililerin katılımıyla başladı.

 

Ritz Carlton Otelinde geniş güvenlik önlemleri arasında başlayan toplantıya Hollanda Kraliçesi Beatrix, İspanya Kraliçesi Sofia, Belçika Veliaht Prensi Philippe, Avusturya Başbakanı Alfred Gusenbauer, Yunanistan Ekonomi ve Maliye Bakanı George Alagoskufis, Portekiz'in eski Başbakanı Francisco Pinto Balsemao, eski Fransa Dışişleri Bakanı Michel Barnier, İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt, İsveç Maliye Bakanı Anders Borg, Hollanda Dış Ticaret Bakanı Frank Heemskerk, Finlandiya Maliye Bakanı Jyrki Katainen, eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Fransa Tarım Bakanı Christine Lagarde, İrlanda Adalet Bakanı Michael McDowell, IMF Başkanı Rodrigo De Rato, AB Komisyonunun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn ve ABD'nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson gibi yabancı konuklar katılıyor. Toplantının yerli katılımcıları arasındaysa Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, eski Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, BM Kalkınma Programı Başkanı Kemal Derviş, TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, eski TÜSİAD Başkanı Erkut Yücaoğlu, Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ayşe Soysal ve Coca-Cola Company İcra Başkanı Muhtar Kent'in yanı sıra Ümit Boyner, Cem Duna, Emre Gönensay, Cengiz Çandar ve Mehmet Ali Birand da bulunuyor. Çoğu Avrupa ve Kuzey Amerika'dan olmak üzere birçok ülkeden üst düzey yetkinin ağırlandığı toplantının katılımcıları arasında, hükümet ve siyasi parti temsilcileriyle finans, sanayi, iş dünyası, eğitim ve iletişim alanından tanınmış kişi de yer alıyor. Bu yıl 55'incisi İstanbul'da düzenlenen toplantıda yeni dünya düzeni, Türkiye, Orta Doğu, Avrupa, ABD, demokrasi ve popülizm, nükleer silahların yayılmasının önlenmesi, bilgi teknolojileri ve iklim değişikliği gibi konular ele alınacak. 55. Bilderberg Toplantısı 3 haziran pazar günü sona erecek.

 

01 Haziran 2007, Cuma

 

Zaman(Online)

 

Daha genişçe bir isim listesi var bu yazıda da...

 

İlerleyen günlerde bir kitaptan alıntı yapmayı da düşünüyorum;onca "çöp" konu ortalığa saçılırken çağımızın "olay" ve "olgu" larının merkezi ihmal ediliyor...

 

:zorro:

Gönderi tarihi:

Her yil Bilderberg toplantilarinda ele alinan konularin sonraki surecte kuresel bazda karsimiza ciktigi ve o dogrultuda siyaset belirlendigi dogrudur. Toplantilarda, dunyadaki sermaye cevrelerinin beklentileri dogrultusunda cozumler uretiliyor. Eski bir CIA ajaninin kaleminden cikan "Syriana" filmini izlediyseniz, sermayeyi elinde bulunduran guclerin dunya siyasetinde ne derece etkili olabildigini gormussunuzdur.

 

Bildirberg'den cikan sonuclar da bu acidan ele alinmali ancak buna dunya derin orgutu diye abartili bir gozle bakilmamali diye dusunuyorum. Bu toplantilarda daha cok, daimi uyeler haricinde, goruslerine onem verilen degisik ulkelerdeki siyasetci, gazeteci, isadami ve entellektuellerin fikirleri dinleniyor ve adeta normal bir konferans havasi icinde geciyor. Karar mekanizmasinin beyni degil, belki bilgi acisindan lojistik destek islevi goruyor.

 

Toplanti buyuk bir gizlilik icinde gerceklestiriliyor ama toplantiya katilan gazeteciler gorusulen konulari, isim vermeden, yazabiliyor. Yani aslinda o kadar da gizli degil. Ayrica burada kararlar alinmasi gibi bir durum da sozkonusu degil.

 

Daimi uyelerin hepsinin karar mekanizmasinin icinde bulundugu dusuncesi de son derece yanlis. Ama en etkili isimlere bakildiginda, saglanan lojistik destegin adresi de gorulebilir. Nitekim bazi daimi uyelerin son zamanlarda baslarinin belada oldugunu, yargilandiklarini ve itibarlarini yitirmeye basladiklarini goruyoruz. Bir alinti:

 

"2007 yılı Bilderberg'in çekirdek kadrosu için hayli sorunlu geçti. En önemli simalardan biri BP petrol şirketinin yöneticisi John Browne'dur Bilderberg'in; neredeyse David Rockefeller ve Henry Kissinger kadar etkilidir örgüt içinde. Yalnız BP'nin en tepe yöneticisi değildi Lord unvanına da sahip Browne, Goldman Sachs dahil pek çok şirketin de yönetim kurulu üyesiydi.

 

Bugün ise ******** bir kenara atılmışlık duygusu yaşıyor Lord Browne. Tarihin en büyük emeklilik tazminatını aldı, ama hayrını göremeyecek. Teksas'taki iki rafineri patlamasıyla ilintilendi; hakkında açılmış dâvâlar yüzünden uzun yıllar hapiste yatabilir.

 

Aynı durum Conrad Black için de söz konusu. Bir zamanlar 'dünyanın en büyük medya patronu' konumuna oynuyordu Lord unvanlı Bilderbergçi Conrad Black; bugün kendini Chicago'daki yargıçların merhametine teslim etmiş durumda. O da uzun yıllar hapis yatabilir…

 

Paul Wolfowitz'in bir gönül macerası yüzünden Dünya Bankası başkanlığından istifa etmek zorunda kaldığı haberi zaten taze; onun hakkında da dâvâlar açılabilir…"

 

Kisacasi, komplo teorilerinde bu orgutu cok da merkeze oturtmamak gerektigi gorusundeyim.

 

Selam ile..

Gönderi tarihi:

Bilderberg ve benzerleri,dünya sermaye piyasasini medyayi ellerinde tutan yönlendiren bir güctür,bunlari bir kenara birakamayiz,zararsizdir diye gözardi edemeyiz.Türkiyede TÜSIAT ne ise dünyada Bilderberg odur.Nasilki TÜSIAT kayitsiz sartsiz bir AB bagimliligi sempatizanligi istemektedir Bilderbergte üyelerinden kayitaiz sartsiz sadakat beklemektedir.Wolfowitz skandali tesadüf degildir,böyle basite indirgeyemeyiz olaylari.

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

Öncelikle her şey Bilderberg ile bitmiyor zaten;bunun bilincindeyim;ama ülkemiz ve Ortadoğu bu kadar önemli bir süreçteyse;toplantının önemli konusu Türkiye ise daha fazla gündemde olmalıydı bence...

 

Kişisel çıkar çatışmaları da benim her türlü konuya bakarken göz önünde bulundurduğum bir şey;tabi olarak ayrılıklar, ortağı alt etmeler yaşanıyor dünyada;bu asla o insanları "etkisiz" kabul etmemize sebep olmaz;sonuçta alt edilenler de bir günler bizim hayatımızı da içine alan oyunlarda değil miydi sonuçta.Bu dünya oyununun önemli parçalarından biri olmuştur Bilderberg.Şüphesiz, tartışılmaz ve kusursuz değiller ama bu demek değildir ki o kadar da önemli değiller...

 

:zorro:

 

Kaynak:Dünyayı Kimler Yönetiyor-Küresel İmparatorluğun Gizli Kurmayları

 

Mahir Kaynak/Ömer Lütfi Mete

 

Konuşan:Cem Küçük

 

 

 

Mahir Kaynak:

 

 

Hem Amerikan hem de dünya ekonomisi yönetiminde çok etkin olan bir örgüt var:CFR.Türkçesi, Dış İlişkiler Konseyi.Sizce CFR dünya üzerinde ne kadar etkindir?

 

CFR'nin etkinliği büyüktür.Küresel sermaye burada bir kabile oluşturamıyorsa bir devlet kuracaktır tabii.Kendi emellerini, hedeflerini ve dünya görüşlerini gerçekleştirmek, dünyaya yaymak için bir araya gelecekleri bir platforma ihtiyaçları vardır.

Bu platform bir dernek şeklinde olmaktadır.Bu bir zaruretten kaynaklanıyor.Çünkü onlarınki bir siyasi parti değil.Siyasi parti olduğu zaman bir sür insanı yan yana getirmeniz lazım.Milyonlarca üyeniz olması lazım.Halbuki aslında herkes bilir ki, bir ülkeyi halk değil, az sayıda insan yönetir.O az sayıda insan da bir partinin genel idare kurulunda olmak yerine oturup bir dernek şeklinde örgütlenmeyi tercih etmiştir.Bu bir tercih meselesidir ve iddia edilen doğrudur.Bunu bir komplo olarak düşünmek yanlıştır.

 

Mesela CFR dünya üzerinde ne yapabilir?

 

Dünya üzerinde çok şey yapabilir.Ve sermayenin hareketlerini kontrol eden önemli merkezlerden bir tanesidir.Devletler kadar etkili olduğunu söyleyebiliriz.

 

CFR kendisine üye seçerken hangi kriterleri göz önüne alır?

 

Herhangi bir şekilde kişinin soyuna sopuna bakmaz.İki şeye bakar:Birincisi, etkili olmasına;ikincisi, kendi ilkelerini benimsemiş olmasına...Şöyle de diyebiliriz:Katılımcının ekonomik olarak güçlü olması ve ülkesinin ekonomisine yön verici bir etkiye sahip olması gerekir.Ayrıca dünyanın küresel bir köy olması gerektiğine inanmış olması gerekir.Bu iki sıfata sahipseniz ister Müslüman ister Hrıstiyan ister Yahudi olun, hiç fark etmez.

 

Gelecek vaat eden parlak gençleri yakından takip edip, onlar üzerinde etkili olabilir mi?

 

Burada etkili olmak, ekonomik etkinlik anlamına geldiği için oraya alacakları insanın mutlaka ekonomiyi kontrol eden imkanlara sahip olması gerekir.30'lu yaşlardan itibaren takip ettikleri kişiler kullanacakları kişilerdir.Yani yetenekli insanları kendi kadrolarının vereceği görevler istikametinde kullanmak üzere yetiştirirler ve desteklerler.

 

CFR'yi bugün kim yönetiyor?Rockefeller, Henry Kissenger ya da başka biri mi?

 

Buna bir isim vermek yanlış olur.Çünkü burası bir örgüttür.Bu örgütün yönetici başkanları olabilir,ama bu, tıpkı bir ülkedeki başbakan gibidir.Yani o da bir gün gelir, bir başka gün gider.Bu krallık değildir ki babadan oğla geçen bir mevki olsun.O bakımdan kendi aralarında en uygun gördükleri kişiyi oraya tayin ederler, yani seçerler.Esas itibariyle bir kişiyle özdeşleştirmek yanlıştır.

 

CFR'nin bir de Foreign Policy isminde bir dış politika dergisi var.Ancak bu derginin hitap ettiği kesim azınlıkta kalıyor.Bu kadar güçlü bir örgütün elinde daha güçlü bir yayın organı olması gerekmiz mi, yoksa bir bildikleri mi var?

 

Burada bir şey yanlış anlaşılıyor.Onların çıkardığı Foreign Policy dergisi esas itibariyle çok küçük bir gruba hitap ediyor.Bu onları yönlendirir, fakat CFR'nin medya üzerindeki etkinliğini onunla sınırla tutmak son derece yanlıştır.Belki Foreign Policy'yi Türkiye'de 1000 kişi okur, ama onların kontrol ettiği televizyonu herkes seyreder.Yani Türkiye'deki kaç kanalın onlar tarafından kontrol edildiğini bilirseniz, onların medya üzerindeki etkinliğini bir dergiden ibaret olmadığını anlarsınız.Daha açık bir ifadeyle şunu söyleyeyim:Magazin programlarının ön plana çıkması haber programlarının kesilmesi onların tercihleridir.

 

George Orwell'in 1984 romanında dünyayı kontrol eden ve izleyen büyük birader CFR olabilir mi?

 

Hayır, bunun tersini de söylemek mümkün.Bu imkanlar sadece CFR'ye mahsus imkanlar değildir.Esas itibariyle teknolojideki bu gelişme birçok ülkeye bu imkanı vermektedir.Mesela CFR insanların her şeyini kontrol edebiliyorsa, belli noktalarda Rus gizli servisi başka bir yerden, İngiliz gizli servisi de başka bir yerden kontrol eder.Yani büyük ağabey bir

tane değildir.

 

 

 

 

 

Evet Mahir Kaynak'ın CFR hakkında söylediklerini alıntılamaya çalıştım;CFR'yi anlamak diğerlerini anlamakla yakinen ilişkili...

 

Yazım hatası yaptıysam özür dilerim...

 

:zorro:

Gönderi tarihi:

Bilderberg ve benzeri kuruluslari hafife alan zihniyet gercekleri görebilme yeteneginden yoksun veya gercekleri örtbas etme egilimi icindedir.

Böyle kuruluslari adim adim takip etmek yaptiklari her calismayi ince eleyip sık dokumak gerekir.ancak böylece bunlarin gercek amaclari ortaya cikarilabilir ve insanliga gereken cagri yapilabilir.

Tüsiat bütün gücüyle Türkiyenin AB yolunda her tavizi vermesinden yana bir siyaset takip etmektedir.Tavizin anlami cok genistir.Eger Tüsiat AB karsitlarini neredeyse vatana ihanetle suclayabilecek kadar AB yanlisi ise bunun altinda TÜSIATI olusturanlarin farkli cikarlarinin oldugu bilinmelidir.

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

ali0_1, alintiniz faydali ve ogreticiydi, tesekkur etmeden gecemem.. Bu soylesiyi okuduktan sonra, Turkiye'deki merkez medyanin Istanbul'da yapilan toplantiya neden bu denli ilgisiz kaldigini daha iyi anliyorum. Bu da sozkonusu orgutun tercihi olsa gerek...

Gönderi tarihi:

İki arkadaşa da bu konuya ilgi gösterdikleri için ayrı ayrı teşkkür ederim...

 

Aynı kaynaktan hemen devamındaki konuşmaları da aktarmak istiyorum:

 

 

Kaynak:Dünyayı Kimler Yönetiyor-Küresel İmparatorluğun Gizli Kurmayları

 

Mahir Kaynak/Ömer Lütfi Mete

 

Konuşan:Cem Küçük

 

 

Mahir Kaynak:

 

Her yıl dünyanın bir başka köşesinde Bilderberg toplantıları düzenlenir.Bilderberg adını Hollanda'daki bir otelden alıyor.Bu toplantılara genelde ülkesinde önemli konumda bulunan ya da gelecek vaat eden gazeteci, akademisyen, siyasetçiler vs katılır.Bazı iddialara göre bu toplantılara katılanlar kendi ülkelerinde önemli konumlara geliyorlar.Siz bu iddialara katılıyor musunuz?

 

Bilderberg toplantıları, esas itibariyle küresel sermayenin kendi görüşlerini, bu toplantılara katılan ve kendi ülkelerinde etkin olan kimselere yansıttığı yerlerdir.Birçoklarının söylediği gibi burada karar alınmaz, sadece önemi tartışılır.Esas itibariyle alınmış kararları tebliğ yeri olarak görebiliriz Bilderberg'i.Toplantıya katılanlar, zaten küresel sermayeyi yöneten zümrenin kararlarının ne olduğu ve bu kararları nasıl uygulayacakları konusunda bilgilendirilir.Bunun için her ülkeden kendilerine yakın, kendi görüşlerini benimseyen insanlar seçerler.Bunlar esas itibariyle iş dünyasının, devlet yönetiminin ve bir de medyanın etkin kişileridir.Fakat en iyi gazeteciyi çağırdıklarını söyleyemeyiz.Eğer kendi görüşleriyle aynı çizgide değilse, o gazeteci veya o kişi, toplumda istediği kadar yer tutsun, önemli değildir.Çünkü orası ne bilimsel bir kongredir ne de iyi yazarların bir araya getirildiği bir hayır kurumudur.Tamamen siyasidir.O bakımdan kendi cephelerinin bir toplantısı olarak telakki edilmesi lazımdır.

 

Bilderberg toplantılarında bugüne kadar tartışılan konular hiç kamuoyuna açıklanmadı.Sadece 2003 yılında o dönemde DYP'nin ikinci adamı konumunda bulunan ve Bilderberg'e katılan Mehmet Ali Bayar konuşulanları Ceviz Kabuğu programında açıklamıştı.Konuşulan konular niçin kamuoyuna açıklanmıyor?

 

Basına kapalı olmasının nedeni şudur:Orada konuştukları hususlar, politikalar karşı tarafın bilgisine ne kadar çok sunulursa, o kadar çok karşı tedbirler alınır.Yani Bilderberg toplantılarında konuşulanları gizli tutarak karşı tarafın eline çok fazla koz vermiyorlar.Ama şunu söyleyelim ki, bütün gizli servisler orada neler konuşulduğunu bilir ve konuşulanlara karşı da tedbir alır.

 

Ne konuşulduğunu nasıl bilirler?

 

Mutlaka dinlerler.İçlerinde adamları vardır, yani orada bulunan adamların içinde karşı grup tarafından angaje edilmiş hiç kimsenin bulunmadığını söylemek mümkün değildir.Mutlaka karşı taraf bulunur içinde.

 

Her yıl farklı bir yerde toplanmalarının bir anlamı var mıdır?

 

Hayır, sanmıyorum.Her yerde toplanabilirler.

 

Bunlara benzer olarak bir de Trilateral Komisyon var.Özellikle ekonomik kararların alınmasında çok önemli bir komisyon...Sizce bu komisyonun etkinliği nedir?

 

Bu da aynı grubun, aynı gücün sadece ekonomik konuları tartıştığı bir platformudur.Aynı çerçeve içerisinde mütalaa edilmesi lazımdır.

 

Peki, niçin Trilateral, CFR ve Bilderberg diye üçe bölünmüşler?Tek bir yerde toplanmaları yeterli değil mi?

 

Hayır...Hükümete baktığınız zaman bir sürü bakanlık vardır, Dışişleri Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı gibi...Bunlar aslında görev bölümüdür.Mesela Trilateral Komisyon'da sizin de söylediğiniz gibi ekonomik konular tartışılır, CFR'de siyasi konular ele alınır, Bilderberg ise hem Trilateral Komisyon'da hem de Bilderberg'de konuşulanları tebliğ eder.Böyle bir iş bölümü vardır aralarında.Onun için bunları üç ayrı kurum diye birbirleriyle rekabet eden güçler gibi görmek yalış olur.Bir nevi bir iş bölümü olarak algılamak daha doğru olur.

 

Farz-ı mahal bu komisyonların hepsi dağılıp yerine başka gizli cemiyetler gelebilir mi? Sizin söylediğinizden onu anlıyoruz çünkü.

 

Tabii...İhtiyaçlara göre her şey mümkün.Burada şunu söylüyoruz:Asıl olan hedefler, bu örgütler değildir.Hedefler değiştikçe örgütler değişebilir.Politikalar değişebilir.Oysa geçmişten beri devam eden birtakım örgütlere bakın.Bazıları bu birtakım örgütlerin hem çalışanları hem politikaları hem de kuralları aynıdır diyor.Bundan daha yanlış bir şey olamaz.

 

Bu üç örgütün -CFR, Bilderberg ve Trilateral Komisyon- daimi üyeleri var.Mesela Henry Kissenger, Zbigniew Brzezinski, David Rockefeller gibi.Ama mesela bu üç örgütten birine üye olup diğer ikisine üye olmayanlar da var.Bir kişinin üçüne birden üye olması sizce bir şey ifade ediyor mu?

 

Onların daha üst düzeyde olduğu ve uygulanacak politikaların her alanıyla ilgili oldukları anlamına gelir.Tıpkı bir Başbakan gibi...Başbakan herhangi bir Bakanın göreviyle ilgilenir.Ama o bir Bakan değildir.Bir Bakan ise Başbakanın görevini yapmaz.

Mesela diyelim ki İçişleri Bakanıysa sadece iç işleriyle uğraşır.Ama Başbakan hepsinin konularıyla ilgilidir.Çünkü Başbakanlık bir düzeyi ifade eder.Birçok komisyona girenler, yönetici konumundadırlar.

 

 

 

Konunun devamında IMF ve Dünya Bankası'nın konumları da ele alınıyor, bu tür oluşumlar hakkında genel bir soru da yer alıyor;onları da aktarmaya çalışacağım...

 

Bu kitabın ne kadar hoş olduğunu bir kez daha hatırladım aktarırken, tamamını okumakta fayda var...

 

Aktarmada yanlışlık yaptıysam özür dilerim...

 

 

:zorro:

Gönderi tarihi:

Evet;alıntıya devam...

 

Kaynak:Dünyayı Kimler Yönetiyor-Küresel İmparatorluğun Gizli Kurmayları

 

Mahir Kaynak/Ömer Lütfi Mete

 

Konuşan:Cem Küçük

 

 

Mahir Kaynak:

 

Bilderberg, CFR ve Trilateral Komisyon'da ekonomik ve siyasi her türlü meseleyi tartışıyor, uyguluyor ve ilgili yerlere, kişilere tebliğ ediyorlar.Burada IMF'yle Dünya Bankası'nın konumu nedir?

 

Bir kere şunu hemen söyleyeyim: IMF ve Dünya Bankası'nın bu üç örgütle herhangi bir ilişkisi yoktur.IMF ve Dünya Bankası, George Bush'un tayin ettiği bir yönetici tarafından yönetilmektedir. Ve onun imkanları da son derece sınırlıdır. IMF ve Dünya Bankası esas itibariyle çok büyük kaynaklara sahip değildir. Ayrıca görev alanı son derece sınırlıdır. Yani ülkelerin ödeme sorunları olduğu zaman onu çözmek gibi sınırlı bir görevi vardır.Herkesin zannettiği gibi IMF ülkelerin ekonomilerine yön veremez.

Bunların kaynakları ve faaliyet alanları da küresel sermayeye göre dardır.Yani bir ülkenin genel olarak ekonomisi üzerinde etkileri sınırlıdır bunların.Herhangi bir ülke IMF veya Dünya Bankası'ndan kredi almadan hayatını sürdürebilir.Oysa küresel sermaye aktiftir.Dünya Bankası ve IMF, ülkelerin talepleri istikametinde hareket ederken, küresel sermaye inisiyatifi kendi kullanır.Yani sizin herhangi bir talebiniz olması gerekmez, onun kendine ait bir politikası vardır.Konumu ülkelerden bağımsızdır.

 

IMF'nin görevi nedir?

 

Ödeme sıkıntılarınız vardır, bunun üzerine IMF'ye başvurursunuz. Adı üzerinde Uluslararası Para Fonu.Ödemeleri yapabilmeniz ve ne gibi ekonomik tedbirler alacağınız konusunda size tavsiyelerde bulunur. Yani hedefi ve amacı sınırlıdır. Ama onun uyguladığı politikalar para olaylarının dışına da taşar. Sizin bütçenizin belli bir büyüklükte olmasını isteyebilir,ama bu görünüş itibariyle parasal ilişkilerle ilgilidir. Sonuç olarak siz bütçenizin büyüklüğünü tayin ettiği zaman ekonomik politikanıza da yön vermiş olur.Bir ülkenin ekonomik politikalarına yön vermesi dolaylıdır. Doğrudan doğruya müdahale edemez.

 

Ama neticede IMF'yi çağıran, ekonomisi kötüye giden ya da acil para ihtiyacı olan ülkeler. Yoksa IMF durduk yere herhangi bir ülkeye gidip, "Sizin ekonominiz kötü. Gelin gerekli düzenlemeleri yapalım." demiyor.Mesela Türkiye her başı sıkıştığında IMF'ye başvurmadı mı?

 

Burada şöyle söyleyelim: IMF ve Dünya Bankası şüphesiz küresel sermayeden ve bunu temsil eden gruplardan tamamen bağımsız kalamazlar,onların etki alanlarında bulunmak zorundadırlar.Esas itibariyle IMF'yi yönlendiren, Amerika'daki hükümetlerdir.Eğer Amerika'daki hükümet, mesela Bill Clinton gibi küresel sermayenin bir uzantısıysa, o zaman IMF ve Dünya Bankası'nın politikalarının Bill Clinton'ınkinden hiçbir farkı olmaz.Ama bugün aynı paralelliği göremeyiz.Çünkü iktidarda George Bush vardır ve George Bush'un tayin ettiği kişi IMF'nin başkanıdır. O yüzden küresel sermayenin polikalarıyla pekala farklı bir çizgi izleyebilirler.

 

Bilderberg, Trilateral Komisyon ve CFR, dünya üzerinde somut olarak şu operayonu yaptılar diyebilir miyiz?

 

Bütün bunlar dünyanın geleceği hakkında birtakım kararlar vermektedirler. Yani dünyadan kendilerini sorumlu telakki etmektedirler.Bunların dünya üzerinde yaptıklarına şöyle bir örnek verelim:Sovyetler dağıldıktan sonra onun ekonomik çöküntüsünü tahrik etmekten çok ülkeyi ayakta tutmaya çalıştılar.Ama bu ayakta tutmak bir sempati veya sevginin eseri değildir.Sovyetler gibi bir ülke birden Rusya'ya dönüştü.Bu üçlü, Rusya gibi büyük bir ülkeyi kontrol altına almak istedi ve oraya büyük ölçekte sermaye transferinde bulundu.Bu sermaye transferiyle de Rusya ekonomisini kontrol altına aldılar. Tabii bu süreç içerisinde ABD başkanının Clinton olması da bir avantajdı.Çünkü Clinton'un politikalarıyla küresel sermayenin politikaları arasında bir fark yoktu.Her ikisi de Rusya'yı ekonomik olarak, parasal açıdan desteklediler ve Rusya'yı kontrol altına aldılar.Onun dışında şu anda gördüğümüz bazı olaylar, eski SSCB'nin nüfuz bölgelerindeki renkli devrimlerdir.Mesela Gürcistan ya da Ukrayna'daki devrimler onların eseridir.Bunun adına da herkes Soros der değil mi?

 

Gizli örgütlerin konumunu kısaca bir özetlerseniz...

 

Şimdi burada dünyanın genel olarak nasıl yönetildiğini açıklamaya çalışıyoruz ve bu örgütlerin etkilerinin ne olduğunu görüyoruz.Burada bir tasnife ihtiyacımız var, o da şudur:En yukarıdaki irade kimdir ve onun atında bulunan aktörlerin rolleri nedir?Sınırları nedir?Bugüne kadar kamuoyunda gizli diye tabir edilen birçok örgütün adlarını duyduk.Bunların dünyayı yönettiği iddia ediliyor, ama böyle bir şeyin söz konusu olmayacağını herkes biliyor. Dünya eğer onlarca örgüt tarafından ele geçirilmek isteniyorsa, o zaman zaten dünyayı kim yönetiyor sorusunun manası yoktur.Bir sürü grup karşılıklı olarak mücadele ediyordur. O halde yukarıdan başlayacağız.Evvela diyeceğiz ki, dünyada egemenlik iddiasında bulunan güçler kimlerdir ve ondan sonra adını saydığımız örgütlerin buradaki yerleri ve fonksiyonları nelerdir?Hemen şunu söyleyelim:Bana göre dünyada şu anda etkili olan üç tane büyük güç vardır.Bunlardan bir tanesi ABD'deki ulusal cephe, ikincisi Rusya, üçüncüsü de küresel sermayedir.Başka güç odakları da vardır.Mesela Çin'den bahsediliyor, Japonya'nın adı geçiyor,ama bunlar dünya üzerinde belirleyici konuma henüz gelememişlerdir. Onun için diyoruz ki, bu söylediğimiz örgütler,bunların altlarında yer alırlar.Kendi başlarına dünyayı yönetmek iddiasında değildirler.Böyle bir güçleri yoktur.İkincisi, şunu müşahede ediyoruz:Belirli dönemlerde bu örgütlerin yapıları değişmektedir.Daha açık bir ifadeyle,bazen aktif olanların adları hiçbir şekilde duyulmamaktadır.Bunun sebebi nedir sorusuna cevap bulmamız lazım.Aslında dünyadaki mücadelelerde araç olarak kullanılan sosyolojik unsurlar neyse ona göre birtakım örgütlenmeler yapılıyor.Mesela Soğuk Savaş döneminde kimse dini gruplardan söz etmezdi.Herkes sağcılar ve solcular olarak sınıflandırılırdı ve çatışmalar bu örgütler etrafında açıklanırdı.Şurada sol örgüt var, burada sağ örgütler var denir ve bunların arasında mücadelelerle dünyanın şekillendiği söylenirdi.Birden bire her şey değişti. Soğuk Savaş döneminin sona ermesi ile hepimiz gizli ve sağ sol olarak ifade edilmeyen başka örgütlerden ve özellikle de dini gruplardan söz etmeye başladık.Bunun mantığı şudur:Dünyada çatışan güçler, evvela hangi unsurları kullanarak halkları yönlendirebileceklerine karar verirler? Bu ideoloji olabilir. İdeoloji olursa hepimiz dini veya masonik örgütleri unuturuz, onun yerine çatışmaları sağ ve sol örgütlerle izah ederiz.Eğer onlar çatışmanın sağ sol yerine dini birtakım tarikat ve gruplar tarafından yapılması gerektiğine karar verirlerse, bunlar ön plana çıkar ve hepimiz başlarız bunların arkasında hangi örgütler var diye sorgulamaya.O halde şunu söyleyebiliriz:Bu, sizin gördüğünüz şeyler aldatıcıdır.Aslında mücadele tektir. Sadece araçları değişmiştir ve araçlar değiştikçe de bu araçları kullanan örgütler farklılaşır.Yani din, 2000 yıldır dünya üzerinde etkilidir, ama bazen ön plana çıkmakta, bazen arka plana itilmektedir.Bunun sebebi nedir sorusuna vereceğimiz cevap şudur:Halk yanılıyor, çatışmanın temel sebebi her zaman aynıdır. Dünya üzerindeki egemenliktir. Bu egemenliğe ulaşmak için halka verilen mesajlar değişmiştir sadece.Öyleyse bütün analizleri bu dünya üzerinde egemenlik iddiasında bulunan güçler açısından yapacağız.Söylediğimiz dini veya başka şekilde örgütlenmeleri de bunun bir alt ünitesi olarak göz önünde tutacağız.

Siz genel olarak gizli cemiyetlerin dünyayı yönettiğine inanıyor musunuz?

 

Hayır.

 

 

 

Mahir Kaynak'ın bu görüşlerini çok önemli buluyorum;gerçekten fazla hayalci ve tutsak yorumlardan uzak durmuş...

 

Yazım hataları için özür dilerim...

 

:zorro:

  • 4 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

Her şey 1954 yılında küçük bir Hollanda kasabası olan Oosterbeck’de başladı. Bu küçük kasabanın en lüks oteli Bilderberg’de buluşan bir grup seçkin, adını toplantının yapıldığı otelden alacak gizli bir oluşum için düğmeye bastı. Batı dünyasının en varlıklı, ekonomik ve politik açıdan en etkili insanlarından oluşan bu klik, her yıl dünyanın içinde bulunduğu durumu ve geleceği konuşmak üzere toplanma kararıyla ayrıldı söz konusu otelden. Bir ‘bilgeler komitesi’ tarafından yönetilen ve üyeleri arasında sanayiciler, bankacılar, politikacılar, devlet başkanları, başbakanlar, uluslararası kurumların (NATO, IMF, Dünya Bankası) üst düzey yöneticileri ile Merkezî Haberalma Örgütü (CIA) direktörünün de bulunduğu bu özel topluluk o günden itibaren “Derin Dünya Hükümeti” olarak tanımlanmaya başladı.

ABD başkanı Nixon Arap ülkeleri ile İsrail arasında bir barış temin ederek, Ortadoğu’daki sorunları çözmeye çalıştı. Bunu yaparak yılda 7 milyar dolara ulaşan ve ABD vergi mükellefleri tarafından karşılanan yardımları içerideki sosyal sorunların çözümünde kullanmak istiyordu. Nixon Watergate skandalıyla gitti ve bir daha hiç kimse bu sorunu çözmeye çalışmadı. Nixon herkesin üzerinde mutabık kalacağı hakça bir çözüm istiyordu. Bugün gündeme gelen proje Donald Rumsfeld, Perle gibi İsrail daha doğrusu yahudi lobisinin etkisindeki isimler tarafından hazırlanan bir projedir. Bu isimler Bilderberg projesinin daimi katılımcıları olduğuna göre projenin organizasyon bağlantısı olduğunu söyleyebiliriz.

Son yıllarda Bilderberg ve diğer birçok uluslararası kimilerine göre derin, kimilerine göre sığ olan sivil toplum kuruluşları Türkiye’de toplantılar yapıyorlar. Bu açık bir şekilde Türkiye’nin dünya muvazenesinde yavaş yavaş yerini aldığının bir göstergesi. Dünyanın her geçen gün enerji ihtiyacının artması enerji kaynaklarının merkezinde oluşumuz, ekonomik ve diğer evrensel değerleri yakalamamız ve bu yöndeki gayretimiz dikkatleri Türkiye üzerine çevirmiştir. I. Dünya Savaşı’ndan önce dünya muvazenesinde yer alan ülkelerden bugün tek olmayan Türkiye’dir. Bu ayak tamamlanmalı. Bir diğer önemli mevzu her alanda yetişmiş insanlarımızın varlığı.

Bu toplantıda ayrıca ülkemizin içinde bulunduğu seçim süreciyle birlikte, bölücü terör örgütünün Kuzey Irak'taki "Bak ben buradayım. Hadi gelsene” nevinden kışkırtmalarına karşı sabırlı ve soğukkanlı bir duruş sergileyen Türkiye’deki iktidarın, belli ki destekçileri ve senaristleri dışarıda bu örgütün, hazırlanan sona uygun hale getirmek için öngördüğü Türkiye’deki iktidar modeli nasıl bir model acaba ve kime işaret etti. Yoksa kışkırtıcı hainlikleri ile çileden çıkaran oyunlar içindeki bölücü terör örgütü yardımıyla hazırlanan son için bu sabırlı ve akıllı duruşu sergilemeye tahammülü olmayan, hadi hemen girelimci bir parti mi?

Sonuç itibari ile geldiler ve iktitidar modelini belirleyip gittiler.

Gönderi tarihi:

Ve maalesef yeterli ilgiyi göremden gittiler; gerçekten medyamıza güvenebiliyor muyuz bu konularda???Bence hayır...

 

İlgi için teşekkürler...

 

Saygılar...

 

:zorro:

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.