Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Atatürk'ün Demokrasisi - Şeriat karşılaştırması !


cdsa

Önerilen İletiler

Demokrasi: Bu sistemde halk; kendi yasalarını kendisi belirler ve bu yasaları idareci ve hakimler vasıtasıyla uygular. Yasalar milletin çıkarlarınca her daim değişebilir bir nitelik taşımaktadır.“Tüm güç halkta toplanır ve halktan gelir; yetkili kişiler halkın vekilleridir; halk için çalışırlar; halka karşı her zaman sorumludurlar.” (Virginia insan hakları bildirisi mad.2)

 

Şeriat: Demokrasinin tam tersine halkı Tanrı’nın yönettiği ve yasaları da Tanrı’nın koyduğu bir idare şeklidir. Bu sistemde itaat edilen ve kanunu belirleyen insan değil, Tanrıdır. "Diyorlar ki; hüküm verme işinde bize bir pay var mıdır? De ki; emrin ve hükmün tamamı yalnız Allah'a aittir."(Al-i İmran 154)

 

Demokrasi: Yönetici olan kimsenin Tanrı’ya ait olan yetkileri kendisinde bulundurma hakkı vardır ve bu yetkileri kendisini seçen halk çıkarlarınca kullanır; demokrasi de halkın üzerinde hiçbir güç olamaz. “Demokrasi prensibi, hakimiyete istismak eden ne olursa olsun, esas olarak milletin hakimiyete sahip olmasını ve sahip kalmasını icap ettirir.” (M.K.Atatürk)

 

Şeriat: Din ve devlet işleri birbirinden ayrılamaz nedeni ise; İslam’ın bireysel hayattan başlayarak devletler hukukuna kadar uzanan kanunlarıdır. Halkın üzerindeki tek yetki Allah’ındır ve bunu sadece kendi çıkarlarınca kullanır. “Şüphesiz ki hüküm ancak Allah'a aittir." (Enam : 57)

 

Şeriata göre insanlar kanun koyamaz çünkü insan nefis sahibidir ve acizdir. Eğerki kanun koyma işi insana bırakılırsa aynı cinslerin ilişki serbest olurki Allah'ın kanunu büyük bir cezai hüküm gerektirir; Hırsızlar ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşırki Allah ellerini Allah'tan bir azap olarak kesin der; Müslümanların dini nikah dışı ilişkisi serbest olur ama Allah'ın kanunu cezai hüküm gerektirir...vb Kuran'a inandım diyen biri bunlara da itaat etmek zorundadır bir kelimesini bu olmazsa iyi olur deyip değiştiren dinden çıkımıştır.. Bu ayetler ve daha niceleri yüzünden devlet ve din işleri islama göre birbirinden ayrılamaz... "Kim Allah'ın indirdiği ayetlere göre hüküm vermez ise onlar kafirlerin ta kendileridir. (Maide : 44)

 

(Demokrasi hakkında bilgi için vikipedi.com - Şeriat hakkında bilgi için cennetyolu.com 'a başvurabilirsiniz.)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tabiki her düzene karşı çıkanlar olduğu gibi laik düzene de karşı çıkanlar olmuştur olucaktır da.. Karşıt görüşlülere bir öneri olarak: (Elden geldiğince çok haramı bırakarak az haramı veya harama bulaşmış rızkı zorunlu olarak kullanmaktır. Katışıksız helal rızk sağlayacak geçim vasıtalarını bu düzen içinde yaşayarak elde etmek imkansızdır. Uygulama da haramın en az karıştığı yolu ve vasıtaları nasıl seçebileceğini ayarlamak sana bağlıdır.) [Mevdudi – cilt:1 – sayfa 75]

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

Öncelikle şeriatın lügat anlamının doğru yol demek olduğunu söylemekle başlamak isterim sözlerime. Dinsel manada konuştuğumuzda, şeriat teokratik yani tanrısal yol demektir. İslam konuşurken şeriattan bahsedilince, bu sefer Allah yolu manasına gelmektedir. Şimdi, bu kelime bugün şu söylediğim şekillerde kullanılmakta mıdır? Hayır,

 

Ya ne şekilde kullanılmakta? Kur’an’da verilmiş toplumsal kural ve kanunlar şeklinde kullanılmaktadır. Bu yanlış bir kullanım şekli, tabii ki değildir. Yanlış olan, Kur’an’daki kural ve kanunların, diğer bir deyişle şer’i hükümlerin insanımıza anlatılış biçimidir. Hal böyle olunca, beşer, genlerinde zaten var olan temel ahlak bilgilerini dinsel öğretilerle hatırlamış, ama hükümlerin kendisine yalan yanlış aktarıldığını hissederek toplum yönetimi için konulmuş o muhteşem ilkeleri yerinde bırakarak, kendi kendine veya “batı”dan esinlenerek beşeri ilkeler koymuş ve toplumu bu ilkelerle yönetmeye başlamıştır. Makro planda bu ilkeler, krallık, diktatörlük, monarşi, oligarşi, teokratik cumhuriyet-demokrasi, laik cumhuriyet-demokrasi gibi ilkeler olurken, mikro planda liderlerin kendi ilkelerine indirgenmişlerdir ki bunlara burada değinmeyeceğim. Türkiye’de ise ilkeler yeni kurulan Cumhuriyet ile beraber gelmiş, makro ilke olarak cumhuriyette laiklik kabul edilmiş, mikro ilkeler olarak da, halkın kültürünün yanı sıra, Atatürk’ün geriye kalan 5 ilkesi mikro plan ilkeler panteonuna yerleştirilmiştir. Dikkat edilecek olursa, beşer, hayatının her safhasında ilkelere ihtiyaç duymuştur, onun içindir ki bu ilkelerin adları Helen veya Roma devirlerinde değişik fonksiyonları olan Tanrı adlarıyla karşılanmış ve panteonlarında yerlerini almışlardır.

 

 

Tanrısal öngörü diyor ki, bir topluluk olarak bir araya geleceksin, bu bir araya gelen ve toplumu oluşturan bireylerin indirilmiş genel ahlaka aykırı olmamak kaydıyla, örf ve adetlerinin yanı sıra kendilerinin hemfikir olarak belirledikleri ilkeleri olacaktır. Bu bireyler, adlarını kendi koyacakları bir toplumu meydana getireceklerdir. Bu toplumun her bireyi örf ve adetlerin yanı sıra tüm ilkeleri kabul edeceklerdir. Kabul etmeyenler yandaki başka yerleşim birimine gidip orada yine aynı şekilde kendi toplumlarını kuracaklardır. Böylece toplumlar “medeni” olacaklardır. Yani diğer bir deyişle bir medeni toplumda her birey olmaz ise olmaz olan ilkelerini kayıtsız şartsız ve yüzde yüz bir oran ile kabul etmek durumundadır. Buna Kur’an’da “biat” denir (doğrudur, biat Kur’an’da peygambere yapılmıştır, ama artık peygamber yoktur ve sadece ilkeler vardır, bu da halkların kendi kendine oluşturması gereken ilkelere ilk örnek olan Kur’an hükümleridir. Bu daha sonra çeşitlenecek ve temeli genel –Kur’an- ahlakına dayalı değişik ve kabul edilen ilkeler olacaktır). Daha sonra insanlar aralarında tartışarak kendilerine bir yönetici seçeceklerdir. Bu tartışmaya Kur’an’da “şura” denir. Yönetici adayları adaylıklarını belirtecekler, kabul edilmiş ilkeler dâhilinde, her adayın kadrosu (partisi) vaatlerini açıklayacak, bireyler de kendi aralarında tartışarak bu adaylar arasından yöneticisini ve yönetici grubunu seçecektir. Zira yönetim erki halkın aynadaki bir yansıması gibi olmalıdır, yani şura yapmalıdır, bundan da görüldüğü üzere yönetim erki bir topluluk, bir “meclis” olmalıdır, olmalıdır ki halkın bir yansıması olabilsin. Meclis bireyleri emaneten aldıkları yönetim görevlerinde emanetlerine hıyanet etmeyeceklerdir (3:161).

 

Şimdi soruyorum size, bu nedir?

 

Bu, kelimenin tam manasıyla “Kur’an Demokrasisidir”, sadece demokrasi demiyorum, çünkü bu şekil bugün dünyada uygulanan demokrasileri aşmış bir yönetim şeklidir. Bugünkü şekilde, ilkelere uymayanların çekip gitme anlayışı, çekip gitme özgürlüğü yoktur. Onlar bir nevi “toplumu gerici” unsurlar olarak çıbanbaşları şeklinde toplumun ortasında öbek öbek dolaşıp durmaktadırlar.

 

Atatürk’ün demokrasisi Kur’an Demokrasisine en yakın şekildir kanısındayım. Zira yeni Cumhuriyet, ilkelerini koymuştur (Atatürk ilkeleri), bu ilkeleri içeren Anayasasını yapmıştır, bu anayasayı top yekûn kabul etmiştir, yani biat etmiştir, meclisini kurmuştur halkın bir yansıması olarak, öyle ki meclisindeki bireylerin adına “milletvekili” demiştir (bu adlandırma yanılmıyorsam başka hiçbir diğer dünya ülkelerinin meclislerinde kullanılan bir adlandırma değil), bu kişiler milletten vekâlet almışlardır ve milleti yönetmek için aralarında şura yapmaktadırlar (istişare şura’dan gelmektedir), aralarında bir yönetici seçerler ve bunun adına “başvekil” derler (ne kadar muhteşem, başbakan değil, başvekil diyorlar, vekâleti alanların başı; başbakan, sen neye bakıyosun kardeşim?), tekrar toplanırlar ve toplum için çok ama çok önemli olan Cumhuriyeti koruması için, Cumhuriyetin başı olacak “Cumhurbaşkanı”nı seçerler. Görevlerini de Anayasalarında tarif ederler.

 

Kur’an Demokrasisi ile tek farkı, biat etmeyen azınlık kitleyi toplumdan uzaklaştıramamasıdır. Veya o kitle biat etmiş gibi görünüp (çünkü Anayasayı, yönetime gelene kadar kabul etmiş görünüyorlar, yoksa parti tüzüklerini YSK kabul etmezdi) toplumda sanki muhalif bir duruş sergileyedurmuşlardır.

 

 

Bu noktadan hareketle sizin “kayıtsız şartsız din kurallarıyla işleyen devlet” nitelemenizdeki indirilmiş dinin kuralları işte bunlardır. Yoksa her meclis açılışında “Allahuekber” nidaları, Cuma günleri topluca namaza gitme, günde beş vakit yönetim erkiyle namaz kılma, v.s. değildir din kuralları. Bu sıraladıklarım uydurulmuş dinin kurallarıdır (neden uydurulmuştur onu da açıklıyalım; Cuma namazı kılmak için toplanmak illa ki fiziksel bir topluluk olmasını şart koşmaz, manevi toplanma da yeterlidir. Günde beş vakit değil üç vakit namaz vardır, ve her namaz için abdeste lüzum yoktur, abdest günde bir defa alınır, ve alınan abdesti de sadece uyku ve cinsel ilişki bozar, yani o koskoca dinin direği bir tek yellenmeyle yıkılmaz demek istiyorum, Allahuekber demek şirk koşmaktır, çünkü ekber kelimesi Arapçada “en büyük” demektir, sanki bir sürü büyük vardır da aralarında en büyüğü Allahtır manasına gelir, onun yerine sadece büyük demek için “kebir” kelimesi kullanılabilir, “Allahukebir” denebilir,vs vs vs). Eh, indirilmiş dini, hazır lop önümüze sunulmuş uydurulmuş din varken, öğrenmemeye yeminli bir toplum olarak, iyisi mi biz uydurulmuş şeriattan uzak duralım, fazla bulaşmayalım, anlamaya çalışmayalım, çok iş şimdi bütün bunları öğrenecen, anlayacan, uygulayacan!! Boş ver be’cilik oynamaya devam edelim.

 

 

Çünkü, özetle, indirilmiş İslam inanışı ve hakimiyeti altında bir şeriat düzeni ancak indirilmiş İslam öğretileri, toplumun çoğunluk kesimi tarafından özümsenir, anlaşılır ve benimsenirse, kabul edilebilir, yoksa bugünkü ve yaşamış olduğumuz 15 asırda olduğu gibi, şeriat, bir takım şarlatanların şeriatı ise, o kalsın, almayalım derim ben Üstat. Diğer taraftan, toplumumuzun indirilmiş İslam öğretisini benimsemesi ve anlayabilmesi de bana çoook uzak bir gelecekmiş gibi görünüyor.

 

Kur'an'a gore peygamberlik Muhammed Nebi ile birlikte son bulmustur. Bu sona erdirmenin anlami ve ozu, insanligin artik kendini, kendi gucleriyle yonlendirecek bir tekamul, bir gelismislik duzeyine erismis olmasidir. Artik, kitleleri Allah adina yonetecek, yonlendirecek kisiler devri son nebi ile kapanmistir, yani yonetim erkinin arkasinda ilahi, tanrisal ve kutsal dayanak goren anlayis, diger bir deyisle, teokrasi devri bitmis, $uuraaya dayali demokrasi donemi baslamistir. Bu ilke laiklik ilkesinden baska ne olabilir. Ama bu demokrasi donemi bir devlet sekli olarak algilanmamalidir Kur'an'da. Kur'an, yonetimde egemen olmasini istedigi ilkeler onermektedir, bir devlet sekli onermemektedir. Bu ilkeler acik denecek bir bicimde verilmistir. bunlarin bazilari biat, $uura, adalet, ehliyet, emanete saygi,kamu kaynaklarinin talan edilmemesi, baski ve manipulasyonun dislanmasi, emege saygi, paylasmak, en yakinlara yardim etmek, sadaka vermek gibi siralanabilirler.

Sonuc olarak peygamberlik bitmistir, o halde bugun Allah adina yonetme hakki kisiler yerine ancak ilkelerin olur. Aslinda hukuk devletinin manasi adalet devletidir. Adaletin tecelli etmedigi yerde hukuk devleti aramak yanlistir.”””

 

“””Ama asil ciddiye alinmasi gereken ehil ellere teslim edilmesi gereken sey, yonetim veya onun mevkiidir. Bizler bir sekilde yonetimi bu gunku yoneticilere emanet ettik, daha dogrusu yonetim sekil bozuklugu yuzunden, bugunku yoneticilerin ellerine gecti. Bugunku yoneticiler, kendilerini Allah yolunda olarak tarif eden yoneticiler. Bakin Allah ne diyor :

 

 

 

4(Nisa):58 Su bir gercek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasinda hukmettiğinizde adaletle hukmetmenizi emrediyor. Allah size bu sekilde ne guzel oğut veriyor. Allah Semi'dir, cok iyi duyar; Basir'dir cok iyi gorur.

 

 

 

Cunku yonetim avamin konu edildigi alandir. Yonetici halki yonetmektedir. Yaradanin tarif ettigi "demokrasi"de ilkeler vardir ve bu ilkeler Yaradan tarafindan degil avamin kendisi tarafindan belirlenir. Bu ilkeler temel olan ilkelerdir. Bu ilkelere uymayanlar, zorla uydurulmazlar (2:256), baska bir yerde kendi ilkelerini mesru kilmak uzere giderler. Ilkelere uyan ve yerinde yurdunda kalan kesim, aralarinda tartisarak ($ura), demokratik bir secim ile (Biat) yoneticiyi ve mualifleri secerler. Yonetici salt cogunlukla secilmis olur. Ilkeleri kabul orani ise boyle bir toplumda yuzde yuzdur. Taraflar her konu uzerinde tartisir, konusurlar, ama temel ilkeler uzerine tartisma konusma yoktur, olamaz da. Cunku o toplumda kalanlar zaten ilkeleri kabul etmis kimselerdir. Bu arada kendi ilkelerini mesru kilmak uzere gidenlerde de durum aynidir. Ilkeleri uzerine kavga yoktur, onlar da aralarinda demokratik bir secim ile kendi yoneticilerini ve mualiflerini secerler. Bu toplumda da yonetici salt cogunlukla secilmis olur.

 

Kur'an demokrasisi budur.

 

Bize gelince, bizde ilkeler vardir, bu ilkeler Ataturk ilkeleridir. Bu ilkelere uymak istemeyenler zorla uydurulmazlar,

 

BASKA YERE CEKER GIDERLER”””””

 

 

 

Hatırlatmak babındandı.

 

Saygılar sunarım,

 

Dr. Atil Derman

 

 

 

 

Demokrasi: Bu sistemde halk; kendi yasalarını kendisi belirler ve bu yasaları idareci ve hakimler vasıtasıyla uygular. Yasalar milletin çıkarlarınca her daim değişebilir bir nitelik taşımaktadır.“Tüm güç halkta toplanır ve halktan gelir; yetkili kişiler halkın vekilleridir; halk için çalışırlar; halka karşı her zaman sorumludurlar.” (Virginia insan hakları bildirisi mad.2)

 

Şeriat: Demokrasinin tam tersine halkı Tanrı’nın yönettiği ve yasaları da Tanrı’nın koyduğu bir idare şeklidir. Bu sistemde itaat edilen ve kanunu belirleyen insan değil, Tanrıdır. "Diyorlar ki; hüküm verme işinde bize bir pay var mıdır? De ki; emrin ve hükmün tamamı yalnız Allah'a aittir."(Al-i İmran 154)

 

Demokrasi: Yönetici olan kimsenin Tanrı’ya ait olan yetkileri kendisinde bulundurma hakkı vardır ve bu yetkileri kendisini seçen halk çıkarlarınca kullanır; demokrasi de halkın üzerinde hiçbir güç olamaz. “Demokrasi prensibi, hakimiyete istismak eden ne olursa olsun, esas olarak milletin hakimiyete sahip olmasını ve sahip kalmasını icap ettirir.” (M.K.Atatürk)

 

Şeriat: Din ve devlet işleri birbirinden ayrılamaz nedeni ise; İslam’ın bireysel hayattan başlayarak devletler hukukuna kadar uzanan kanunlarıdır. Halkın üzerindeki tek yetki Allah’ındır ve bunu sadece kendi çıkarlarınca kullanır. “Şüphesiz ki hüküm ancak Allah'a aittir." (Enam : 57)

 

Şeriata göre insanlar kanun koyamaz çünkü insan nefis sahibidir ve acizdir. Eğerki kanun koyma işi insana bırakılırsa aynı cinslerin ilişki serbest olurki Allah'ın kanunu büyük bir cezai hüküm gerektirir; Hırsızlar ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşırki Allah ellerini Allah'tan bir azap olarak kesin der; Müslümanların dini nikah dışı ilişkisi serbest olur ama Allah'ın kanunu cezai hüküm gerektirir...vb Kuran'a inandım diyen biri bunlara da itaat etmek zorundadır bir kelimesini bu olmazsa iyi olur deyip değiştiren dinden çıkımıştır.. Bu ayetler ve daha niceleri yüzünden devlet ve din işleri islama göre birbirinden ayrılamaz... "Kim Allah'ın indirdiği ayetlere göre hüküm vermez ise onlar kafirlerin ta kendileridir. (Maide : 44)

 

(Demokrasi hakkında bilgi için vikipedi.com - Şeriat hakkında bilgi için cennetyolu.com 'a başvurabilirsiniz.)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.