Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Dünya Hayatı Beynimizde Yaşanır


By_Rock

Önerilen İletiler

Yaşadığımız dünyaya ait her türlü niteliği, her özelliği ve bildiğimiz herşeyi duyu organlarımız aracılığıyla öğreniriz. Duyu organlarımız aracılığı ile bize ulaşan bilgiler, bir dizi işlem sonucunda elektrik sinyallerine dönüşür ve bu sinyaller beynimizin ilgili noktalarında yorumlanır. Beynimizin bu yorumları sonucunda biz, örneğin bir kitap görürüz, çileğin tadını alırız, ıhlamur ağaçlarını koklar, ipek bir kumaşın dokusunu bilir veya rüzgarda sallanan yaprakların hışırtısını duyabiliriz.

 

Aldığımız telkinle, hep bedenimizin dışındaki kumaşa dokunduğumuzu, bizden 30 santimetre uzaklıktaki kitabı okuduğumuzu, metrelerce uzaktaki ıhlamur ağaçlarının kokusunu aldığımızı ve çok yükseklerdeki yaprakların hışırtısını duyduğumuzu zannederiz. Oysa, bu saydıklarımızın hepsi bizim içimizde gerçekleşen olaylardır. Derginin görüntüsünden yaprakların hışırtısına kadar herşey içimizde, beynimizde meydana gelir.

 

Bu noktada şaşırtıcı bir gerçekle daha karşılaşırız: Beynimizde, gerçekte ne renkler, ne sesler, ne de görüntüler vardır. Beynimizde bulabileceğiniz tek şey elektrik sinyalleridir. Bu, felsefi bir görüş değildir; algılarımızın işleyişi ile ilgili bilimsel bir açıklamadır.

 

Şimdi bu büyük mucizenin nasıl gerçekleştiğini, yani "dünyayı nasıl algılıyoruz?" sorusunun cevabını tüm algılarımız için tek tek inceleyelim.

 

 

Gören Gözlerimiz Değildir, Görüntü Beynimizde Oluşur!

 

Hayatımız boyunca aldığımız telkinle, tüm dünyayı gözlerimizle gördüğümüzü zannederiz. Oysa, görmenin bilimsel açıklamasına göre biz gözlerimizle görmeyiz. Gözlerimiz ve gözlerimize bağlı olan milyonlarca sinir hücremiz, sadece "görme olayının" gerçekleşmesi için beyne mesaj ileten kablo görevine sahiptirler. Görme olayının nasıl gerçekleştiğini hatırlayacak olursak bu gerçeği daha kolay fark edebiliriz.

 

Bir cisimden gelen ışık, göz merceğinden geçer ve gözün arka tarafındaki ağ tabakanın üzerine baş aşağı ve iki boyutlu bir görüntü bırakır. Ağ tabakadaki çubuk ve koni hücreler, bazı kimyasal işlemlerden sonra bu görüntüyü elektriksel akıma dönüştürür. Bu elektriksel akımlar, göz sinirleri aracılığı ile beynin arka kısmında yer alan görme merkezine götürülür. Beyin ise bu gelen sinyali anlamlı ve üç boyutlu görüntüler haline getirir.

 

Burada çok yüzeysel olarak anlattığımız görme, gerçekte son derece olağanüstü bir işlemdir. Işık demetleri anında ve kusursuz şekilde elektrik sinyallerine dönüştürülmekte ve sonra bu elektrik sinyalleri, üç boyutlu, rengarenk, ışıl ışıl bir dünya olarak bize görünmektedir. Tüm bunlar bizi hep aynı gerçeğe götürmektedir: Biz hayatımız boyunca, dünyayı bizim dışımızda zannederiz. Oysa, dünya herşeyiyle bizim içimizdedir. Biz, dışımızda sandığımız dünyayı aslında içimizde, beynimizdeki küçücük bir noktada yani görme merkezimizde görürüz.

 

 

Bütün Sesleri Beynimizde Duyarız!

 

Duyma işlemi de aynı görme gibi gerçekleşir. Diğer bir deyişle dış dünyaya ait görüntüleri nasıl beynimizin içinde görüyorsak, sesleri de beynimizin içinde duyarız. Dış kulak, çevredeki ses dalgalarını kulak kepçesi ile toplayıp orta kulağa iletir. Orta kulak ise aldığı ses titreşimlerini güçlendirerek iç kulağa aktarır. İç kulak da bu titreşimleri sesin yoğunluğuna ve sıklığına göre elektrik sinyallerine dönüştürerek beyne gönderir. Beyinde birkaç konaklamadan sonra mesajlar, son olarak bu sinyallerin işleme koyulup yorumlandığı duyma merkezine iletilirler. Böylece duyma işlemi de beyindeki duyma merkezinde gerçekleşir.

 

Beynimizin dışında sesler değil, ses dalgaları olarak bilinen fiziksel titreşimler vardır. Bu ses dalgalarının sese dönüştüğü yer ise dışarısı veya kulağımız değil, beynimizin içidir.

 

 

Tüm Kokular Beynin İçinde Meydana Gelir!

 

Bir insana kokuları nasıl hissettiği sorulur ise, muhtemelen "burnumla" diyecektir. Oysa çoğu insanın kesin bir gerçek olarak gördüğü bu cevap doğru değildir. Yale Üniversitesi'nden nöroloji profesörü olan Gordon Shepherd "Burnumuzla kokladığımızı düşünürüz, ama bu sanki 'kulak memesi ile duyuyoruz' demek gibi bir şeydir" sözleriyle bunun doğru olmadığını açıklamaktadır.

 

Burnumuzun dışarıdan görünen bölümünün görevi sadece bir kanal gibi, havadaki koku moleküllerini içeri almaktır. Vanilya veya gül kokusu gibi uçucu moleküller, burnun epitelyum denilen bölgesindeki titrek tüylerde bulunan alıcılara gelir ve bu alıcılarda etkileşime girer. Koku moleküllerinin epitelyum bölgesindeki etkileşimleri beynimize elektrik sinyali olarak ulaşır. Bu elektrik sinyalleri ise beynimizde koku olarak algılanır. Ses ve görüntüde olduğu gibi koku algısında da beyninize ulaşan yalnızca elektrik sinyalleridir.

 

 

Tüm Lezzetler Beyinde Oluşur!

 

Tat alma algısı da diğer duyu organlarına benzer şekilde açıklanabilir. İnsan dilinin ön tarafında dört farklı tip kimyasal alıcı vardır; bunlar tuzlu, şekerli, ekşi ve acı tatlarına karşılık gelir. Tat alıcılarımız bir dizi işlemden sonra bu algıları elektrik sinyallerine dönüştürür ve beyne iletirler. Ve bu sinyaller de beyin tarafından tat olarak algılanır. Bir pastayı, yoğurdu, limonu ya da sevdiğiniz bir meyveyi yediğinizde aldığınız tat, gerçekte elektrik sinyallerinin beyin tarafından yorumlanmasıdır. (HY, Hayalin Diğer Adı Madde)

 

Beyninizde oluşan bir pasta görüntüsüne beyninizde oluşan şeker tadı eklenir ve pasta hakkında herşey sevdiğiniz hale gelir. Siz pastanızı yediğinizde aldığınız tat aslında elektrik sinyallerinin beyninizde oluşturduğu bir etkiden başkası değildir. Beyniniz dışarıdan gelen uyarıları nasıl yorumlarsa siz ancak onu bilirsiniz. Yoksa dışarıdaki nesneye asla ulaşamazsınız; örneğin çikolatanın kendisini göremez, koklayamaz ve tadamazsınız. Ya da beyninize giden tat alma sinirleri kesilse, o an yediğiniz herhangi bir şeyin tadının beyninize ulaşması mümkün olmaz; tat duyunuzu tamamen yitirirsiniz.

 

 

Dokunma Duyusu Beyinde Oluşur!

 

İnsanların, yazıda anlatılan gerçeklere, yani görme, duyma, tat alma gibi hislerin tamamının beyinde oluştuğu hissine kanaatlerinin gelmesini engelleyen en önemli etkenlerden biri dokunma hissidir. Örneğin bu dergiyi beyninde gördüğünü söylediğiniz bir insan, dikkatli düşünmediği takdirde, "beynimde görüyor olamam, bak elimle dokunuyorum" diyecektir. Bu insanların anlayamadıkları veya anlamazlıktan geldikleri gerçek şudur: Diğer tüm duyu organlarımız gibi, dokunma hissi de beyinde oluşur. Yani siz bir cisme dokunduğunuzda onun sert, yumuşak, ıslak, yapışkan veya ipeksi olduğunu beyninizde algılarsınız. Parmak uçlarınıza gelen etkiler, beyninize yine elektrik sinyali olarak ulaştırılır ve beyninizde bu sinyaller dokunma hissi olarak algılanır.

 

 

Beynimizde Oluşan Dünyanın Aslına Asla Ulaşamayız

 

İnsan, beynindeki ekranda izlediği, anlamlı şekilde biraraya getirilen algılarının tamamına "yaşantım" der ve bu izlediğimiz ekranın dışında maddenin gerçeği nasıldır, bunu hiçbir zaman bilemeyiz. Gerçeği de bizim gördüğümüz gibi mi, örneğin bir yaprağın yeşili dışarıda da böyle mi, bilemeyiz. Veya yediğimiz şekerin tadı gerçekte bu şekilde mi yoksa beynimiz mi onu böyle algılıyor, bunu kesinlikle öğrenme imkanımız yoktur.

 

Biz hayatımız boyunca bize gösterilen kopya algılarla yaşarız. Ancak bunlar o kadar gerçekçidir ki, hiçbir zaman kopyalarını yaşadığımızı fark etmeyiz. Her insan, beynindeki hücresinin içinde yaşar ve algılarının kendisine gösterdikleri dışında hiçbir şey yaşayamaz. Algılarının dışındaki dünyada, neler olduğunu hiçbir zaman bilemez. Bu nedenle "dışarıda asılları var" demek büyük bir ön yargı olur, çünkü hiçbir insanın buna getirebileceği tek bir delil dahi bulunmamaktadır. Kaldı ki dışarıda asılları olsa dahi, insan yine bu "asıl"ları beyninde görecektir, yani yine beyninde oluşan hayal ile muhatap olacaktır. İnsan sadece beynindeki algılar dünyasını izler. Maddelerin asılları ile hiçbir zaman karşılaşamaz. Bir Kuran ayetinde şöyle buyurulur:

 

"O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir; ne az şükrediyorsunuz." (Mü'minun Suresi, 78)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Gören Gözlerimiz Değildir, Görüntü Beynimizde Oluşur!

 

gören gözlerimizdir, maddenin aslını bize aktarır, bizde onun hayalini yansımasını beynimizde algılarız

 

Bütün Sesleri Beynimizde Duyarız!

 

maddenin aslının sesini duyan kulaklarımızdır, gerçek sesi hayali olarak beynimize yansıtır

 

Dokunma Duyusu Beyinde Oluşur!

 

asıl maddenin halini bize algılatan dokunma duyumuzdur, maddenin aslını beynimize yansıtır

 

Beynimizde Oluşan Dünyanın Aslına Asla Ulaşamayız

 

Beynimizde oluşan dünya hayalidir, ama duyu organlarımın algıladığı şey maddenin aslıdır.

 

Kısacası bizim algıladığımız kainat herşey gerçektir ve maddenin aslıdır, yani hayali hiçbir şey yok, sadece beynizde gerçek maddenin yansıması vardır.

 

"O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir; ne az şükrediyorsunuz."

 

ne alakaysa artık !!!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kısacası bizim algıladığımız kainat herşey gerçektir ve maddenin aslıdır, yani hayali hiçbir şey yok, sadece beynizde gerçek maddenin yansıması vardır

Bunu ıspat edemedin..

Çünkü maddenin sadece yansımalarıyla muhatapsın, aslının ne olduğu hakkında en küçük bir bulgu ve belirti yok olamazda..

Çünkü beynimize gelen şeyler kaynaktan beynimize iletilen, kaynağın elektirik sinyalerine dönüştürülmüş verilerden başka birşey değildir..

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Çünkü beynimize gelen şeyler kaynaktan beynimize iletilen, kaynağın elektirik sinyalerine dönüştürülmüş verilerden başka birşey değildir..

 

evet doğru, beynimizdeki oluşum öyledir

 

ama duyu organlarımızla algıladıklarımız maddenin aslıdır. Yani beynindeki elektirik sinyalleri maddenin aslından oluşur. İspatıda maddeyi duyu organlarımızla algılayabilmemizdir. Olmayan şeyin algısıda olmaz varki elektrik sinyali olarak algılıyoruz. Ben senin beynindeki maddeyi algılıyor muyum ? hayır !!! çünkü maddenin aslıyla muhatap değilim, örneğin bana beynindeki masayı değilde aslını gösterirsen senin algıladığın maddenin aslını bende algılarım, yani maddenin aslıyla muhatap olurum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...
evet doğru, beynimizdeki oluşum öyledir

 

ama duyu organlarımızla algıladıklarımız maddenin aslıdır. Yani beynindeki elektirik sinyalleri maddenin aslından oluşur. İspatıda maddeyi duyu organlarımızla algılayabilmemizdir. Olmayan şeyin algısıda olmaz varki elektrik sinyali olarak algılıyoruz. Ben senin beynindeki maddeyi algılıyor muyum ? hayır !!! çünkü maddenin aslıyla muhatap değilim, örneğin bana beynindeki masayı değilde aslını gösterirsen senin algıladığın maddenin aslını bende algılarım, yani maddenin aslıyla muhatap olurum.

 

Arkadaşları doğru anladıysam eğer demek istedikleri biz o masayı beynimizde işlendiğiyle biliriz; yani bizi bağlayan algı, duyuya doğrudan ulaşamıyoruz; aslıyla muhatap olmak ise duyudan algıya geçişin katıksız olmasını bilebilmekle güvenilirlik kazanır yani...

 

Neyse her işi ehline bırakmak lazım; daha iyi bilenlerin yazması iyi olur...

 

:zorro:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Nedense yorumlarınızdan öte bir şey göremedik daha; laf yetiştirmekle bilgi sunmak aynı şey değil

 

Zaten genellikle yorumlardan öte bir şey göremezsiniz, yorumlar alınan bilgilerin ve tecrübelerin özetleridir, size düşen yorumların doğruluğunu yada yanlışlığını anlamak, yada yanlışlığını bizlere göstermek yada anti tezler sunmak.

 

yorumları eleştirmektense (gördüğüm kadarıyla hep öyle yapıyorsunuz) yorumlara kendinizce katkılarda bulunmanızı tavsiye ederim.

 

 

saygılar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Zaten genellikle yorumlardan öte bir şey göremezsiniz, yorumlar alınan bilgilerin ve tecrübelerin özetleridir, size düşen yorumların doğruluğunu yada yanlışlığını anlamak, yada yanlışlığını bizlere göstermek yada anti tezler sunmak.

 

yorumları eleştirmektense (gördüğüm kadarıyla hep öyle yapıyorsunuz) yorumlara kendinizce katkılarda bulunmanızı tavsiye ederim.

saygılar

 

 

Bulundum; merak etmeyiniz, bir daha okuyunuz yazılanları...

 

:zorro:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Size bir şey diyeyim, buradan bir yere ulaşamazsınız. Adamlar bunun filmini yaptı, (matrix) orada bu konuda söylenebilecekler söylendi.

 

Felsefe yapmak istiyorsanız, bilim neden evreni deterministik kabul ediyor, bu kabulden çıkmanın bir yolu var mı, onu araştırın. Ben size ipucunu vereyim: Bilimsel determinizmi yıkmak için iki yol öneriliyor: Kaos ve kuantum.

 

Kuantumun biraz cılkını çıkardılar, eski Hint felsefeleriyle filan bağdaştırdılar, çok speküle oldu. Bilim bu kadar da ayağa düşmemeliydi. Ama kaos kuramı daha az bilinen ve genele malolmamış yepyeni bir alan açıyor.

 

Bana kalsa determinizmin yıkılması söz konusu değil, çünkü inanıyorum ki sadece evren deterministik değil, evren çok daha büyük, kapsamlı ve eski bir deterministik sürecin (görece) küçük bir ürünü. Kanıt derseniz o ayrı, evrenin deterministik olduğunu bile tam olarak kanıtlamanın bir yolu yok. Bilimden çıkıp felsefe alanında gezinirseniz, "inan" konuları gündemdedir artık.

 

Bilim "istisna" arar. Hiç bir istisna bulamadığı bir konuyu evrensel geçerli kabul eder. Kütleçekimden etkilenmeyen bir cisim bulunamadığı sürece kütleçekim yasası evrenseldir. Bilmem ne kuasarında bilmem ne elementi var olabilir, kütleçekimden etkilenmiyor olabilir, bunu bilemeyiz. Sadece bir tür nötrinonun kütleçekimden etkilenmediği varsayılabiliyor. Fakat bu da, başka bir konuyu gündeme getiriyor. Ölçüm araçlarımızın yetersiz kaldığı sınırı... Bu nötrinonun kütlesi öyle küçük ki, ölçemiyoruz. Dolayısıyla kütleçekimden etkilendiğini gösteren çok küçük sapmayı da ölçemiyoruz.

 

Bilimden felsefeye hemen geçmekte de bu kadar hevesli olmak iyi değildir, bilimde öğrenilecek çok veri var. Bir iki veriden hemen felsefi sonuçlar üretilemiyor. Felsefede ayağınızın sağlam basması için bilimi iyi özümsemiş olmak gerek. Hele bilimsel bir kaç veriden din alanına geçmek hiç sağlıklı değildir.

 

Bilimi iyi özümseyeceksiniz ve bilimin felsefesinin determinizm olduğunu görerek felsefeye geçeceksiniz. Sonra acaba determinizmi ihlal eden bir istisna var mı diye araştırmaya gireceksiniz. Kuantum veya kaos... Determinizmi ihlal eden bir bulgu üretebilirse bu gerçekten büyük bir olay olur yani, bilim dünyasını sallar. Kitaplar çöpe atılıp yeniden yazılmaz ama, büyük bir sansasyon olacağı kesin.

 

Ben ihtimal vermiyorum. Neden vermiyoruma girersem çok uzar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

demirefe

 

"izm " le felsefedir ve gerçeği göstermez

 

determinizm gerçeği bulabilmek yada kanıtsız gerçeği değerlendirmek için bir yoldur ama herzaman boşa çıkma ihtimali olabilieceği için ancak bilim felsefesiyle değerlendirilebilir ve buda dolayısıyla bir kaos yaratır. Örneğin Quantum fiziği de bir teoridir big bang de bir teoridir ve biz bu teorilerle maalesef gerçeği kesin olarak öğrenemiyoruz, bu nedenle bilimsel gerçekler izm lerle değil kanıtlarla gösterilmelidir diye düşünüyorum. Zaten modern bilim, artık felsefe yapmakran uzaklaşmaya başlamıştır incelediğim kadarıyla.

 

saygılar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bilim ile felsefe yaklaşık 16.yüzyıla kadar iç içe idi.Bu tarihten itibaren ayrılma başlamıştır.Elbette bu iş kolay olmamıştır.

Bıgün için bilimin henüz (dikkat:henüz) açıklığa kavuşturamadığı konular felsefe alanına giriyor.Zaten Big-Bang,sonsuzluk

gibi konularda bu sitede yaptığımız da bu.Ama bu tip konuların bugünden yarına hemen çözüleceği kesin olmadığından bizler

bol bol tartışmalarımıza devam edeceğiz.Çok çok ileri tarihlerde ne olur bilemem,ama bugün için durum böyle.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kesinlikle haklısınız. Bilim ile felsefeyi ayırmak zaten modern bilimin bir yöntemi ve olmazsa olmaz gereğidir. Anlatamamışım. Yorumuma zaten "Felsefe yapmak istiyorsanız" kaydıyla başlamış ve bu anlam doğrultusunda da bitirmiştim.

 

Yalnız tabii ki "bilim felsefesi" diye bir şeyden bahsettim. Bu da determinizmdir.

 

Hiç bir şey felsefesiz olmaz. Her davranışımızı düşünerek yaparız. Nefes almak, kalbimizin atması, midemizin sindirmesi...vb. hariç. Bir çalışmanın temel aldığı felsefe biçimi başka, genel ve tümel anlamda düşünme yöntemi olarak felsefe başka konudur. Bilim felsefesinden kastım, ne tarz bir yöntemle, ne amaçlayarak, ne mantıkla bilim yaptığımızdır.

 

Beslenmenin, aşkın, sporun, eğlenmenin, dinlenmenin felsefeleri vardır. Felsefe insandan soyutlanamaz.

 

Hatta başka başlıklarda özellikle bilim-felsefe-din üçlüsü arasındaki ayrımsamalara dikkat çekmiştim. Bunlar arasındaki direk geçişlerin sağlıksızlığından bahsetmiştim. Bu yorumda da bunu anlattım ama demek iyi anlatamamışım.

 

Çok kısa özetlemek gerekirse: Bilim, belirlilik alanını çizer, sınırı teorilerdir. Teorilerden sonra felsefe başlar ve bu alan ise belirsizlik alanıdır. Teoriler sınır taşlarıdır. Din de felsefenin bir yan ürünü olarak ortaya çıkar. Felsefede saplanılan çıkmazlara çok daha kestirme çözüm önerileri sunar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Çok kısa özetlemek gerekirse: Bilim, belirlilik alanını çizer, sınırı teorilerdir. Teorilerden sonra felsefe başlar ve bu alan ise belirsizlik alanıdır. Teoriler sınır taşlarıdır. Din de felsefenin bir yan ürünü olarak ortaya çıkar. Felsefede saplanılan çıkmazlara çok daha kestirme çözüm önerileri sunar.

 

Bakın dini biraz daha irdelerseniz yan ürün olmadığını anlarsınız...

 

Aksine hayat görüşü olarak temele oturur dini bakışımız; sizin din tanımınızı yanlış bulduğumu tekrarlıyorum...

 

Dinsizlik dahi bazı disiplinlerden kalan boşluğu çağ anlayışıyla doldurup kendi dini görüşünü oluşturur...

 

Din hayattır...

 

:zorro:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Çok kısa özetlemek gerekirse: Bilim, belirlilik alanını çizer, sınırı teorilerdir. Teorilerden sonra felsefe başlar ve bu alan ise belirsizlik alanıdır. Teoriler sınır taşlarıdır. Din de felsefenin bir yan ürünü olarak ortaya çıkar. Felsefede saplanılan çıkmazlara çok daha kestirme çözüm önerileri sunar.

 

demirefe, katılıyorum

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

Madem dış dünya beynimizde ise,

Nasıl oluyor da aynı şartlar altında aynı olaylar aynı sonucu veriyor. Bilimadamları aynı deneylerde aynı sonuçları ve ölçümleri alabiliyorlar

 

Bu zaten bilimsel düşüncenin temelidir. İnsan zihninden bağımsız gerçek bir maddesel dünya olmasa idi, bilim diye bir şey de olmazdı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yerinde ve güzel bir değinme...

 

İşte bilimi anlamış ve özümsemiş bir düşünce yapısı. Çok memnun oldum. Rastlantıyı nasıl tanımlayarak link seçtiğinizi bilmiyorum. Petronius'un "Rastlantının nedenleri vardır" sözünü belki duymuşsunuzdur.

 

İyi bir referanstır...

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.