Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

DOĞA KANUNLARI “SİSTEM KANUNLARI”

 

Kur'an’da "SÜNNETULLAH" der. "Sünnetullah’ta asla değişiklik olmaz!" der.

“Sünnetullah”, Allah’ın yaratmış olduğu Sistem ve Düzendir!

"Sünnet", her ne kadar "âdet" kelimesiyle çevrilmişse de; bugünkü ifadede Sünnet, "SİSTEM"dir!

"Allah'ın yaratmış olduğu Sistem'de asla değişiklik olmaz!” olayı geçerlidir.

Zaten "Doğa Kanunları" denilen şey de "Allah'ın yaratmış olduğu bu Sistem ve Düzen"dir!

Gerçek din eğitimi demek, Allah'ın yaratmış olduğu bu Sistem ve Düzeni okuma eğitimi demektir!

 

DOĞA KANUNLARI, SİSTEMİN İŞLEYİŞ MEKANİZMASIDIR!

 

“Doğa kanunları” değil “Sistem kanunları” vardır.

Gerçek de “doğa kanunları “diye adlandırılan “Sistem’in işleyiş mekanizması”dır!.

Buna siz “Doğa Kanunu” veya ”Sistem Kanunu” adını verirsiniz.

 

DOĞA KANUNLARI EVRENSEL SİSTEM VE DÜZENİN YALNIZCA FARKEDEBİLDİĞİMİZ KADARIDIR!

 

“İslâm”, evrensel (gerçek anlamıyla) bir sistemdir ki; “doğa kanunları” denilen tüm kanunlar dahi bu sistemin bir parçasıdır!

Kurân, “Evrensel bir Sistem Ve Düzen olan İSLAM DİNİ”ni anlatır!

Allah, kâinatı bir sistem ve düzen içinde yaratmıştır.

Bu sistem ve düzenin parçası olarak da yer yer kaoslar mevcuttur!

“İnnel dine İnnallahe islam”

“Allah indinde din, İslâm’dır! “

Hükmü zaman kaydıyla sınırlanmaksızın; dünya, güneş, galaksi varolmadan evvelki devrelerden çok daha öncelerinden başlayarak dünya güneş ve galaksinin belki de yok olacağı zamanların çok çok ötesine gider bir zaman boyutlarını kapsar biçimde Allah indindeki Sistem ve Düzen’i vurgular!

Allah’ın yaratmış olduğu Evrensel Sistem ve Düzeninin adıdır, İSLAM DİNİ!

Bizim “Doğa Yasaları” adını verdiğimiz yasalar da bu Sistem ve Düzen’in anlayabildiğimiz farkedebildiğimiz kadarıdır!

 

DOĞA KANUNU MUTLAK KANUN KOYUCUNUN (SİSTEM OLUŞTURUCUNUN) DİLEDİĞİ BİÇİMDE HÜKMÜNÜ İCRA EDER!

 

"Doğa kanunu" da diyebileceğin Sistem, 0 mutlak kanun koyucunun, sistem oluşturucunun dilediği bir biçimde hükmünü icra eder.

 

DOĞA VE İNSAN BÜTÜNDÜR!

 

Bu toplumdan yayılan düşünce dalgaları, kara bulutlardaki yıldırımların oluşmasına yol açan dalgaları üreterek; paratonerlik yapıyorlar demektir yeryüzünde!. Doğa ve insan bütündür; sürekli birbirini etkilemektedir!

Dolu inerken, iyi-kötü ayırımı yapmaz tüm bölgeye yağar!.

 

DOĞAYI HİKMETLE DEĞERLENDİREBİLİRSİN!

 

Doğayı duygularında değil, hikmetle değerlendirebilirsin. Öyle ise, hikmet sahibi ol!.

 

KİM DOĞA KANUNLARINI DİKKATE ALMAZ VE DEĞERLENDİRMEZSE SONUÇTA PİŞMANLIK İÇİNDE BU DAVRANIŞININ SONUCUNA KATLANIR!

 

İnsanların çoğu ile; "Din"in kelimelerinde, dış anlamlarında, mecâzında kalmış din adamlarının hepsi "tanrı"ya inanır, onu savunur ve onun adına insanları yönetmeye kalkar! Akıl-izan sahipleri de böyle bir şeyin olamayacağını idrâk ettikleri için tanrıya inanmazlar ve din adamlarına da kulaklarını tıkarlar!

 

"ALLAH" kavramına dayalı "Din" anlayışı ise, bütün tasavvuf ehli ve evliyâ tarafından paylaşılan bir gerçektir! Ne yazık ki, insanların pek azı bu gerçeği farketmiştir!

 

Bu gerçeği açıklayan Kur`ân-ı Kerîm’e göre, "Allah", evreni ve varolarak algılanan her şeyi, kendi ilminde, kendi kudretiyle ve kendi güzel isimlerinin özellikleriyle yaratmıştır.

 

Bu sebepledir ki, doğa kanunları ve evrensel düzen dediğimiz şey, gerçekte ALLAH DÜZEN ve SİSTEMİ`nden başka birşey değildir! Bu gerçek nedeniyle de, insan ötesinde bir tanrıya tapınmak yerine; ÖZÜNDEKİ "ALLAH"ı farketmek ve ötesindekine değil, özündekine yönelmek zorundadır!

 

“Doğa kanunları” denilen farkettiğimiz; ya da farkedemediğimiz tüm kanunlar ve prensipler, gerçekte “Allah düzeni ve sistemi”dir; kim bunları değerlendirmezse veya dikkate almazsa sonuçta pişmanlık içinde bu davranışının neticesine katlanır!

 

"İslâm Dini, zamanüstü evrensel sistem ve düzendir Allah indindeki”

 

Bütün Nebiler bu zamanüstü evrensel sistem ve düzeni, kendi toplumlarına, anlayabilecekleri değişik şekillerde açıklamışlar; bundan da çeşitli kavim veya Nebiler adına göre değişik dinler varmış zannı doğmuştur!

 

"Sünnetullah" denilen “zamanüstü evrensel sistem ve düzen”, asla yenilenmez ve değişmez! Dünya varolmadan ne ise, bugün de odur; kıyâmetten sonra da aynıdır! Biz bunun, algılayabildiğimiz kadarına "doğa kanunu" da deriz!

 

alıntı

  • Cevaplar 75
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:
DOĞA KANUNLARI “SİSTEM KANUNLARI”

 

Kur'an’da "SÜNNETULLAH" der. "Sünnetullah’ta asla değişiklik olmaz!" der.

“Sünnetullah”, Allah’ın yaratmış olduğu Sistem ve Düzendir!

"Sünnet", her ne kadar "âdet" kelimesiyle çevrilmişse de; bugünkü ifadede Sünnet, "SİSTEM"dir!

"Allah'ın yaratmış olduğu Sistem'de asla değişiklik olmaz!” olayı geçerlidir.

Zaten "Doğa Kanunları" denilen şey de "Allah'ın yaratmış olduğu bu Sistem ve Düzen"dir!

Gerçek din eğitimi demek, Allah'ın yaratmış olduğu bu Sistem ve Düzeni okuma eğitimi demektir!

 

Sayın sardunyam;alıntı yaptığınız Ahmet hulusi,kuranda geçen bir kavramı,kendi anlayışına göre çarpıtmış.Kurandaki ''Sünnetullah'' kavramının geçtiği ayelteride vermemiş. Peki bu yazıyı okuyan insanlar onun doğru söyleyip söylemediğini nasıl test edecekler?

 

Şimdi ''sünnetullah'' kavramının geçtiği iki ayeti bağlamları içinde görelim bakalım Ahmet hulusinin dediği gibi mi, yoksa başka bir şeyden mi bahsediliyor.

 

 

Fetih suresi

 

18- Andolsun o ağacın altında (Hudeybiye'de) sana bey'at ederlerken Allah, müminlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş onlara güven indirmiş ve onları pek yakın bir fetih ile mükâfatlandırmıştır.

 

19- Allah onları elde edecekleri birçok ganimetlerle de mükâfatlandırdı. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

 

20- Allah size, elde edeceğiniz birçok ganimetler vaad etmiştir. Bunu size hemen vermiş ve insanların ellerini sizden çekmiştir ki bu, müminlere bir işaret olsun ve Allah sizi doğru yola iletsin.

 

21- Bundan başka sizin güç yetiremediğiniz, ama Allah'ın sizin için kuşattığı ganimetler de vardır. Allah herşeye kâdirdir.

 

22- Eğer kâfirler sizinle savaşsalardı arkalarına dönüp kaçarlardı. Sonra bir dost ve yardımcı da bulamazlardı.

 

23- Allah'ın öteden beri gelen kanunu(sünnetullah) budur. Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.

 

Şimdi savaşlardan ve ganimetlerden bahseden bu ayetlerden,doğa kanunları anlamını çıkarmak mümkünmü. Bu olsa olsa doğa değil,dağ kanunu olur.

 

 

Ahzap suresi

 

57- Şüphesiz ki Allah'a ve Resulü'ne eziyet verenlere Allah hem dünyada, hem ahirette lânet etmiştir. Onlara *******yıcı bir azab hazırlamıştır.

 

58- Mümin erkeklere ve mümin kadınlara yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler de bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir.

 

59- Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına hep söyle de cilbablarından (dış elbiselerinden) üzerlerini sımsıkı örtsünler. Bu onların tanınmalarına, tanınıp da eziyet edilmemelerine en elverişli olandır. Bununla beraber Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

 

60- Andolsun ki, eğer münafıklar ve kalblerinde bir hastalık olanlar ve Medine'de dedikodu yapanlar, bu yaptıklarından vaz geçmezlerse, mutlaka seni onlara musallat ederiz. Sonra seninle orada az bir zamandan fazla komşu kalamazlar.

 

61- Melun olarak nerede bulunurlarsa yakalanırlar ve öldürülürler.

62- Allah'ın bundan önce geçenler hakkındaki kanunu (sünnetullah) budur. Ve sen Allah'ın kanununu değiştirmeye asla çare bulamazsın.

 

Peki bu ayetlerde varmı doğa kanunları ile bir konu.Peygamberin taraftarlarına eziyet edenlerin öldürülmelerinden bahsediyor değilmi. O zaman bu ayete görede allahın her peygambere, eziyet edenleri öldürün diye emretmiş olduğu anlamı çıkıyor.

 

Size tavsiyem, islamdan bahsedip ayet vermeden yorum yapanlara pek itibar etmeyin.

Gönderi tarihi:

Kuran'ın manasını anlayanlara ve açıklayanlara hemen etiket hazır "çarpıtıyor"... nerede çarpıtıyor? Siz Kuran'ı anlayamadınız diye anlayanları çarpıtmakla itham edemezsiniz... Allah kelamında herkese hitap eder ama herkese kendi ilmi ve vicdanı ölçüsünde hitap eder... Kuran'ın hikmetlerinden biride budur, kıyamete kadar süregenliğindendir... İlim ve akıl geliştikçe inananlar O'nda ki manaları dara derin anlıyorlar... 100 yıl sonra kim bilir ne hikmetleri görülecek... Bunu kabul etmenizi zaten beklemiyorum...

 

Buna inananlar ile inanmayanlar arasındaki görüş farkı diyebilirsiniz... Ama siz böyle demez ancak işlerine geldiği gibi yorumluyorlar dersiniz... Aslında bizde sizin için öyle düşünüyoruz...

********************************************************************************

 

ENTROPİ VE DÜZENLİLİK

 

Evrendeki düzenin anlamını kavramak için, öncelikle evrenin en temel fizik yasalarından biri olan, Termodinamiğin İkinci Kanunu'ndan söz etmek gerekir.

 

Termodinamiğin İkinci Kanunu, evrende kendi haline, doğal şartlara bırakılan tüm sistemlerin, zamanla doğru orantılı olarak düzensizliğe, dağınıklığa ve bozulmaya doğru gideceğini söyler. Aynı gerçek "Entropi Kanunu" olarak da ifade edilir. Entropi, fizikte bir sistemin içerdiği düzensizliğin ölçüsüdür. Bir sistemin düzenli, organize ve planlı bir yapıdan düzensiz, dağınık ve plansız bir hale geçmesi o sistemin entropisini artırır. Bir sistemdeki düzensizlik ne kadar fazlaysa, o sistemin entropisi de o kadar yüksek demektir.

 

Bu gerçek hepimizin yaşamları sırasında da yakından gözlemlediği bir durumdur. Örneğin bir arabayı çöle götürüp bırakır ve aylar sonra durumunu kontrol ederseniz, elbette ki onun eskisinden daha gelişmiş, daha bakımlı bir hale gelmesini bekleyemezsiniz. Aksine lastiklerinin patlamış, camlarının kırılmış, kaportasının paslanmış, motorunun çürümüş olduğunu görürsünüz. Ya da evinizi "kendi haline" bırakırsanız, her geçen gün daha düzensizleştiğini, dağıldığını, tozlandığını görürsünüz. Ancak bilinçli bir müdahale ile (yani evi temizleyip düzenleyerek) bu süreci geriye çevirebilirsiniz.

 

Termodinamiğin İkinci Kanunu ya da diğer adıyla Entropi Kanunu, doğruluğu teorik ve deneysel olarak kesin biçimde kanıtlanmış bir kanundur. Öyle ki yüzyılımızın en büyük bilimadamı kabul edilen Albert Einstein, bu kanunu "bütün bilimlerin birinci kanunu" olarak tanımlamıştır. Amerikalı bilimadamı Jeremy Rifkin, Entropy: A New World View (Entropi: Yeni Bir Dünya Görüşü) adlı kitabında şöyle der:

 

Entropi Kanunu, tarihin bundan sonraki ikinci devresinde, hükmedici düzen şeklinde kendini gösterecektir. Albert Einstein, bu kanunun bütün bilimlerin birinci kanunu olduğunu söylemiştir; Sir Arthur Eddington ondan, bütün evrenin en üstün metafizik kanunu olarak bahseder.(1)

 

İşin ilginç yanı ise, entropi kanununun, evrenin her türlü doğaüstü müdahaleye kapalı bir madde yığını olduğunu iddia eden materyalizmi kesin biçimde geçersiz kılmasıdır. Çünkü evrende çok belirgin bir düzen vardır, ama evrenin kendi kanunları bu düzeni bozmaya yöneliktir. Bundan iki sonuç çıkmaktadır:

 

1) Evren materyalistlerin iddia ettiği gibi sonsuzdan beri var olamaz. Çünkü eğer böyle olsa, Termodinamiğin İkinci Kanunu, şimdiye kadar çoktan evrendeki entropiyi maksimum düzeye çıkarmış olurdu ve evren, hiçbir düzene sahip olmayan tekdüze (homojen) bir madde yığını haline gelirdi.

 

2) Big Bang'in ardından evrenin hiçbir doğaüstü müdahale ve kontrol olmadan şekillendiği iddiası da geçersizdir. Çünkü Big Bang'in ardından ortaya çıkan evren, sadece düzensizliğin hüküm sürdüğü bir evrendir. Ama bu evrende giderek düzenlilik artmış ve evren bugünkü düzenli yapısına kavuşmuştur. Bu, doğa kanunlarına (entropi yasasına) aykırı bir biçimde gerçekleştiğine göre, demek ki evren doğaüstü bir yaratılışla düzenlenmiştir.

 

Bu ikinci maddeyi bir örnekle açıklayalım. Evreni, içinde yığınla taşlar ve kayalar olan dev bir mağara olarak düşünelim. Bu mağarayı doğal şartlara bırakır ve milyarlarca yıl beklerseniz, ilk halinden bile daha düzensizleştiğini (taşların ufalandığını, birbirleriyle karışıp tekdüze ve şekilsiz bir yapı haline geldiklerini) görürsünüz. Ama eğer milyarlarca yıl sonra mağaranın içinde bu taşlardan yapılmış ve ince ince işlenmiş heykeller bulursanız, bu düzenliliğin doğa kanunları ile açıklanamayacağına hemen karar verirsiniz. Yapılabilecek tek açıklama, bu mağaranın bir "akıl" tarafından düzenlenmiş olduğudur.

 

İşte evrende hüküm süren düzen de, bizlere evrene hakim olan üstün bir Aklın varlığını gösterir. Nobel ödüllü ünlü Alman fizikçi Max Planck, evrendeki bu düzeni şöyle açıklar:

 

Özetlemek gerekirse, pozitif bilimler tarafından doğanın dev yapısı hakkında bize öğretilen her şey, kesin bir düzenin hüküm sürdüğünü göstermektedir—bu insan zihninden bağımsız bir düzendir. Algılarımızla tanımlayabildiğimiz kadarıyla, bu düzen ancak amaçlı bir düzenleme sayesinde ortaya çıkmış olabilir. Dolayısıyla evrenin bilinçli bir düzene sahip olduğuna dair açık kanıt vardır.(2)

 

Evrenin sonsuzdan beri var olduğunu ve hiçbir biçimde düzenlenmediğini savunan materyalizm, evrendeki büyük denge ve düzen karşısında büyük bir açmazdadır. Paul Davies, bunu şöyle ifade eder:

 

Evrende nereye bakarsak bakalım, en uzaktaki galaksilerden atomun derinliklerine kadar, bir düzenle karşılaşırız... Bu düzenli, özel evrenin merkezinde "bilgi" kavramı yatmaktadır. Yüksek derecede özelleşmiş olan ve organize edilmiş bir düzenleme sergileyen bir sistem, tarif edilebilmek için çok yoğun bir bilgi gerektirir. Ya da bir başka deyişle bu sistem yoğun bir "bilgi" içermektedir...

 

Bu durumda çok merak uyandırıcı bir soru ile karşı karşıya geliriz. Eğer bilgi ve düzen, sürekli olarak yok olmaya yönelik doğal bir eğilime sahiplerse, Dünya'yı çok özel bir yer kılan bütün o bilgi ilk başta nereden gelmiştir? Evren, zembereği yavaş yavaş boşalan bir saate benzemektedir. Öyleyse ilk başta nasıl kurulmuştur?(3)

 

Einstein ise, evrendeki söz konusu düzenin "beklenmedik" bir şey olduğunu ve aslında bir "mucize" sayılması gerektiğini şöyle açıklamıştır:

 

Açıkçası, a priori (önkabul) olarak, Dünya'nın, ancak bizim onu düzenleyici aklımızla düzenlediğimiz takdirde kanunlu (düzenli) hale gelebileceğini beklememiz gerekir. Bu, bir lisandaki kelimelerin alfabetik dizilimi gibi bir düzen olacaktır... Ama maddesel Dünya'da, a priori olarak beklemememiz gereken çok yüksek seviyede bir düzen vardır. Bu bir "mucize"dir ve bilgimizin gelişmesine paralel olarak daha da güçlenmektedir.(4)

 

Kısacası evrende var olan ve büyük bir "bilgi" içeren düzen, tüm evrene hakim olan üstün bir Yaratıcı tarafından oluşturulmuştur. Daha açık bir ifadeyle, tüm evren, Allah tarafından yaratılmıştır, düzenlenmiştir ve O'nun tarafından bozulmaya uğramaktan korunmaktadır.

 

Nitekim Allah Kuran'da göklerin ve yerin ancak Kendi kudreti altında iken bozulmaya uğramadığını şöyle bildirmektedir:

 

Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri zeval bulurlar diye (her an kudreti altında) tutuyor. Andolsun, eğer zeval bulacak olurlarsa, kendisinden sonra artık kimse onları tutamaz. Doğrusu O, Halim'dir, bağışlayandır. (Fatır Suresi, 41)

 

Evrendeki bu İlahi düzen, materyalistlerin ortaya attığı "evren başıboş bir madde yığınıdır" iddiasının saçmalığını da açıkça ortaya koymaktadır. Allah, bunu bir başka ayetinde şöyle açıklar:

 

Eğer hak, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve her şey) bozulmaya uğrardı... (Müminun Suresi, 71)

 

(alıntı)

Gönderi tarihi:
Kuran'ın manasını anlayanlara ve açıklayanlara hemen etiket hazır "çarpıtıyor"... nerede çarpıtıyor? Siz Kuran'ı anlayamadınız diye anlayanları çarpıtmakla itham edemezsiniz... Allah kelamında herkese hitap eder ama herkese kendi ilmi ve vicdanı ölçüsünde hitap eder... Kuran'ın hikmetlerinden biride budur, kıyamete kadar süregenliğindendir... İlim ve akıl geliştikçe inananlar O'nda ki manaları dara derin anlıyorlar... 100 yıl sonra kim bilir ne hikmetleri görülecek... Bunu kabul etmenizi zaten beklemiyorum...

 

Buna inananlar ile inanmayanlar arasındaki görüş farkı diyebilirsiniz... Ama siz böyle demez ancak işlerine geldiği gibi yorumluyorlar dersiniz... Aslında bizde sizin için öyle düşünüyoruz...

 

Pes vallahi sayın sardunyam. Bende doğrusunu gösterdiğim için teşekkür edeceğinizi sanmıştım.Ahmet hulusini,nerde ve nasıl çarpıttığını,ayetlerin bağlamından koparmadan gösterdim. Bu mantıkta olan birisiyle açmış olduğunuz diğer başlıktaki konuları tartışmanın hiç bir anlamı yoktur.Siz yine aynı önyargı ile beni çarpıtmakla suçlayacaksınız.

 

 

Bende yıllarca kafamda,zihnimde tasarladığım güzellikler dolu,bilime ve mantığa uygun bir din kuranda aradım ama bulamadım.Bende zamanında ayetleri sağa sola çekerek,eğip bükerek kafamdaki islama uyarlamaya çalıştım ama nereye kadar?

 

Yoksa yok, bu kadar zorlamanın mantığıda yok.Peki bu durumda,kuranı lastik gibi sağa sola çekmek,dürüstlükmüdür? Zaten olmadığı için herkesin,her mezhebin kendine göre farklı bir islam anlayışı var.Birileri bunu istediğiniz kadar zenginlik olarak kabul etsin ama,öyle olmadığını,bunun ne kadar pahalıya mal olduğunu görerek şahit oluyoruz.

 

Iraklı müslümanlar işgal altında düşmana karşı savaşacakları yerde mezhep anlayışları yüzünden birbirlerini boğazlıyor,sünni ve şiiier. Hakeza ruslar gittikten sonra afganistanda da aynı şeyler yaşandı.

 

İşte müslümanların yapmaya çalıştıklarıda bu. Kuranda olanı değil,kendi istediklerini kuranda varmış gibi göstermek.Ama ne yaparsanız yapın,zihninizdeki o güzelllikleri asla ve asla kurana bulamayacaksınız.

 

Kıral çıplak,sayın sardunyam,ne acı değilmi ?

Gönderi tarihi:
ENTROPİ VE DÜZENLİLİK

 

Evrendeki düzenin anlamını kavramak için, öncelikle evrenin en temel fizik yasalarından biri olan, Termodinamiğin İkinci Kanunu'ndan söz etmek gerekir.

 

Termodinamiğin İkinci Kanunu, evrende kendi haline, doğal şartlara bırakılan tüm sistemlerin, zamanla doğru orantılı olarak düzensizliğe, dağınıklığa ve bozulmaya doğru gideceğini söyler. Aynı gerçek "Entropi Kanunu" olarak da ifade edilir. Entropi, fizikte bir sistemin içerdiği düzensizliğin ölçüsüdür. Bir sistemin düzenli, organize ve planlı bir yapıdan düzensiz, dağınık ve plansız bir hale geçmesi o sistemin entropisini artırır. Bir sistemdeki düzensizlik ne kadar fazlaysa, o sistemin entropisi de o kadar yüksek demektir.

 

Bu gerçek hepimizin yaşamları sırasında da yakından gözlemlediği bir durumdur. Örneğin bir arabayı çöle götürüp bırakır ve aylar sonra durumunu kontrol ederseniz, elbette ki onun eskisinden daha gelişmiş, daha bakımlı bir hale gelmesini bekleyemezsiniz. Aksine lastiklerinin patlamış, camlarının kırılmış, kaportasının paslanmış, motorunun çürümüş olduğunu görürsünüz. Ya da evinizi "kendi haline" bırakırsanız, her geçen gün daha düzensizleştiğini, dağıldığını, tozlandığını görürsünüz. Ancak bilinçli bir müdahale ile (yani evi temizleyip düzenleyerek) bu süreci geriye çevirebilirsiniz.

 

H.Y namlı, "Kendi bilgi ve niteliklerini veya mallarını överek karşısındakini kandıran, dolandıran biri" nin, ülkemizde bilimsel ve nesnel düşünce yapısında açtığı tahribatların nasıl ve ne sürede kapatılabileceğini bilemiyorum. Tek bildiğim, bu zatın saf insanları kandırmak için zırvalar ürettiği, bilgisiz/eğitimsiz insanımızın ise düşünmeden bu zırvaları kabullendiğidir. Asıl üzüldüğüm nokta ise, eğitimsiz insanlarımızın yanında, belli bir birikime sahip insanlarımızın da sorgusuz-sualsiz, doğruluğunu teyid etmeden bu şahsın safsatalarını kabullenmesi ve kendi inançlarına dayanak olarak bunları önümüze sürmesidir. Daha da vahim olanı, bu safsataların geçersizliğini gösterdiğimiz halde, koyu bir taassub içerisinde bir sonraki sefer yine aynı şeylerle karşılaşabilmemizdir.

 

Oysa ki ne kadar da çok isterdim burada bilimsel verilerin ışığında bazı şeyleri tartışabilmeyi. Ancak maalesef insanımız, bilimsel verileri kaynağından almak yerine, ne idüğü belirsiz, kerameti kendinden menkul insanların saçma sapan safsataların peşinden koşmaktadır. Bunu da bilmek/öğrenmek/anlamak adına yapmadığı aşikar; tek amacı, kendi inancına dayanak gösterebilmek.

 

Termodinamiğin İkinci Kanunu ya da diğer adıyla Entropi Kanunu, doğruluğu teorik ve deneysel olarak kesin biçimde kanıtlanmış bir kanundur. Öyle ki yüzyılımızın en büyük bilimadamı kabul edilen Albert Einstein, bu kanunu "bütün bilimlerin birinci kanunu" olarak tanımlamıştır. Amerikalı bilimadamı Jeremy Rifkin, Entropy: A New World View (Entropi: Yeni Bir Dünya Görüşü) adlı kitabında şöyle der:

 

Entropi Kanunu, tarihin bundan sonraki ikinci devresinde, hükmedici düzen şeklinde kendini gösterecektir. Albert Einstein, bu kanunun bütün bilimlerin birinci kanunu olduğunu söylemiştir; Sir Arthur Eddington ondan, bütün evrenin en üstün metafizik kanunu olarak bahseder.(1)

 

Dünya'da kaç tane metafizik kanun vardır ki, entropi bunlardan en üstünü olsun. Arthur Eddington'un ağzından verilmiş sözleri

arama motoruna yazıp "bul" dediğimde, karşıma yalnızca H.Y siteleri çıktı. Bu sözleri kabullenip buraya taşıyanlara sorarım: Eddington kaç tane metafizik çalışmaya imza atmıştır?

 

İşin ilginç yanı ise, entropi kanununun, evrenin her türlü doğaüstü müdahaleye kapalı bir madde yığını olduğunu iddia eden materyalizmi kesin biçimde geçersiz kılmasıdır. Çünkü evrende çok belirgin bir düzen vardır, ama evrenin kendi kanunları bu düzeni bozmaya yöneliktir. Bundan iki sonuç çıkmaktadır:

 

1) Evren materyalistlerin iddia ettiği gibi sonsuzdan beri var olamaz. Çünkü eğer böyle olsa, Termodinamiğin İkinci Kanunu, şimdiye kadar çoktan evrendeki entropiyi maksimum düzeye çıkarmış olurdu ve evren, hiçbir düzene sahip olmayan tekdüze (homojen) bir madde yığını haline gelirdi.

 

Zaten şu an (içinde bulunduğumuz) evrenin sonsuzdan beri var olduğu iddia edilmiyor. İçinde bulunduğumuz evren 13,5 milyar yıl önce Big Bang denen bir patlama ile genişlemenin sonucudur. Ancak bu genişleme yoktan varolma şeklinde değil, halihazırda mevcut olan sonsuz yoğunluktaki bir enerjinin çevresine doğru genişlemesidir. Ancak bu enerjinin nereden gelmiş olabileceğine ilişkin veriler tamamen spekülatiftir. Kesin olan, Big Bang'in bir "yoktan varolma" olmadığıdır.

 

2) Big Bang'in ardından evrenin hiçbir doğaüstü müdahale ve kontrol olmadan şekillendiği iddiası da geçersizdir. Çünkü Big Bang'in ardından ortaya çıkan evren, sadece düzensizliğin hüküm sürdüğü bir evrendir. Ama bu evrende giderek düzenlilik artmış ve evren bugünkü düzenli yapısına kavuşmuştur. Bu, doğa kanunlarına (entropi yasasına) aykırı bir biçimde gerçekleştiğine göre, demek ki evren doğaüstü bir yaratılışla düzenlenmiştir.

 

Bu cümleler ancak ilkokul talebelerini kandırmaya yönelik olabilir. Fizikten az çok anlayan biri için yukarıdaki ifadeler safsatadan öte bir anlam taşımaz. Bugün evrenin envanteri içerisindeki pek çok gök cisminin oluşum aşamalarını biliyoruz. Az çok merak edip araştıran biri, kolaylıkla bu oluşumların doğaüstü bir yaradılış düzenlemesi değil, binlerce/milyonlarca/milyarlarca yıllık fiziksel süreçlerin eseri olduğunu görebilir.

 

Bu ikinci maddeyi bir örnekle açıklayalım. Evreni, içinde yığınla taşlar ve kayalar olan dev bir mağara olarak düşünelim. Bu mağarayı doğal şartlara bırakır ve milyarlarca yıl beklerseniz, ilk halinden bile daha düzensizleştiğini (taşların ufalandığını, birbirleriyle karışıp tekdüze ve şekilsiz bir yapı haline geldiklerini) görürsünüz. Ama eğer milyarlarca yıl sonra mağaranın içinde bu taşlardan yapılmış ve ince ince işlenmiş heykeller bulursanız, bu düzenliliğin doğa kanunları ile açıklanamayacağına hemen karar verirsiniz. Yapılabilecek tek açıklama, bu mağaranın bir "akıl" tarafından düzenlenmiş olduğudur.

 

Şu yukarıdaki satırları yazan, ya da buraya taşıyan hiç mağara görmüş mü acaba? Mağaradaki sarkıtların büyüleyiciliğine şahit olmuş mu? Eğer oldu ise, bu sarkıtların tanrının eliyle mi olduğunu, yoksa yüzlerce, belki de binlerce yıllık kimyasal süreçlerin eseri olduğunu mu düşünüyor? Acaba her biri sanat eseri gibi görünen bu sarkıtlar bir düzensizliğin eseri midir?

 

Devam edecek....

Gönderi tarihi:

sevgili yam_yam

 

detaylı yazınıza detaylı cevap vereceğim ama şu son cümlenize cevabım şudur, evet bu yazıyı buraya taşıyan ben mağara gördüm... üstelik Türkiye'nin ikinci büyük mağarasını gezdim sarkıtlar muhteşem görünüyorlardı, şimdi işin göreceli kısmına geçeceğiz... o sarkıtların oluşmasına sebep olan etkenlerin en başında su geliyor... içeriden geçen hava akımı da şekillenmede etkin... bunlar düzensizlikten kaynaklanmıştır diyorsunuz ama o koşulları sağlamak için öncesinde bir düzen belirlemek şart... Evrende tesadüfen meydana gelen bir düzenlilik yok...

 

Bir meyvanın çekirdekten yetiştiğini hepimiz biliyoruz ama o çekirdeğin nasıl oluştuğu sorusuna düzensizlik düzen getirmiştir deniyorsa bunda mantık ya da bilimsel düzeyde açıklanma denemez...

 

bende devam edeceğim...

 

selamlar

Gönderi tarihi:

kainatta hiçbir şey düzensiz olmaz düzenli olmaz diyemeyiz bu olsa olasa dengedir

 

herşey belli bir sisteme göre hareket eder ama bize düzensizmiş yada düzenliymiş gibi görünür

 

bi bardak suyu yere döktüğünüzde, o su düzensizmiş gibi dağılır, ama her bir molekül belli bir enerjiye göre birbirinden uzaklaşır savrulur, yani rastgele olmaz, biz onu darmadağın su birikintileri halinde görürüz ama onlar darmadağın değil öyle dengede durdukları için o halde görünürler.

 

bir akarsu dağların arasında düzenli bir şekilde akarmış gibi görünür ama burada o denge faktörü önemlidir, akarsu o dengeye göre kendine bir yol edinmiştir ve milyonlarca yıl o dengeye göre değişim göstermiştir

 

kainatta böyledir, bütün gezegenler oluşumlar düzensizlikten düzen oluşturmamışlardır

 

büyük patlama neticesinde savrulan parçalar şu an gördüğümüz şekilde dengede durmuşlardır

 

bu denge bize düzenliymiş gibi görünür ve bu denge sürekli değişim halindedir, bu 1 saniyedede olabilir 1 trilyon yıldada olabilir

 

bir çiçek tohumu, atomların bu dengesel özelliklerine göre meydana gelmiş olabilir

 

biz buna düzenli diyemeyiz, düzensizde diyemeyiz, o atomlar o şekilde karşılık gelmişler ve geldikten sonra değişim geçirmişlerdir

 

bir canlıda bu şekilde denk gelmiştir o dengeden sonra gelişim göstermişlerdir

 

yani burada tesadüfler değil denge faktörü önemlidir

 

hiçbir şey tesadüfen olmamıştır, bu dengesel özelliklerle başlayıp farklılaşmıştır

 

bilimsel teori olarak durum böyledir

Gönderi tarihi:
sevgili yam_yam

 

detaylı yazınıza detaylı cevap vereceğim ama şu son cümlenize cevabım şudur, evet bu yazıyı buraya taşıyan ben mağara gördüm... üstelik Türkiye'nin ikinci büyük mağarasını gezdim sarkıtlar muhteşem görünüyorlardı, şimdi işin göreceli kısmına geçeceğiz... o sarkıtların oluşmasına sebep olan etkenlerin en başında su geliyor... içeriden geçen hava akımı da şekillenmede etkin... bunlar düzensizlikten kaynaklanmıştır diyorsunuz ama o koşulları sağlamak için öncesinde bir düzen belirlemek şart... Evrende tesadüfen meydana gelen bir düzenlilik yok...

 

Bir meyvanın çekirdekten yetiştiğini hepimiz biliyoruz ama o çekirdeğin nasıl oluştuğu sorusuna düzensizlik düzen getirmiştir deniyorsa bunda mantık ya da bilimsel düzeyde açıklanma denemez...

 

bende devam edeceğim...

 

selamlar

 

Sayın sardunyam ;

 

".....bu düzenliliğin doğa kanunları ile açıklanamayacağına hemen karar verirsiniz. Yapılabilecek tek açıklama, bu mağaranın bir "akıl" tarafından düzenlenmiş olduğudur."

 

ifadesini alıntılayan sizdiniz. Ben de size soruyorum :

 

Sarkıtlarla oluşmuş düzenliliği (minerallerin bir araya gelmesi) doğa kanunları ile açıklamak mümkün müdür, değil midir? Siz bu sarkıtların doğal süreçlerle değil de, bir akıl tarafından oluşturulduğunu mu düşünüyorsunuz? Eğer doğal süreçler minerallerin biraraya gelmesiyle sarkıtlar oluşturabiliyorlar ise, yukarıdaki alıntıladığınız cümle akademik düzeyde bir safsata özelliği sergilemiyor mu?

Gönderi tarihi:
âİslâmâ, evrensel (gerçek anlamıyla) bir sistemdir ki; âdoğa kanunlarıâ denilen tüm kanunlar dahi bu sistemin bir parçasıdır!

Kurân, âEvrensel bir Sistem Ve Düzen olan İSLAM DİNİâni anlatır!

:stuart:

 

Evrensel Düzen, Kozmik Denge ne demek, Dinsel Düzen ne demek ve kaynağı ne? Bakalım.

Başka bir başlıkta yazmıştım, ama kaynadı gitti. Belki yeri burası.

 

Mısır'da "Ma'at" adı verilen bir kavram vardı.

Bu kavram "gerçeklik, doğruluk, adalet, kozmik denge" anlamına geliyordu.

Bugün dilimizde "ilahi adalet" veya "evrensel ahlak" olarak adlandırdığımız kavram idi kısacası.

Eski Mısır'da Bu kavrama, ilahlar dahil, insanlar ve bütün mevcudat uymakla yükümlüydü.

 

Ölümden sonra hem ilahların, hem fravunların, hem de sıradan insanların "ma'at" a uyup uymadıkları konusunda yargılanacaklarına inanıylıyordu. Orada yapılan yargılamayı geçen ebedi huzura ulaşıyordu, geçemeyen yok oluyordu.

 

Sonraları bu kavram bir kadın figürü ile sembolleştirildi, Tanrıça Maat olarak sembolleştirildi. Ama bu tanrıça'nın diğer ilahlara göre konumu hep farklı idi. Hiyerarşiye tabi değildi. İlahların üstünde değildi, ama yaratıcı ilah dahil, bütün ilahlar da maat'a uymakla yükümlüydüler.

 

Firavunlar ve idaresi de maat'a uyulmasını sağlamakla yükümlü idi.

 

...

 

Maat kavramının ve sonradan tanrıça figürü ile sembolleştirilen Maat'ın konumu eski mısırda bu idi.

 

Teorik olarak bir insanın maat'a (ilahi adalete, evrensel ahlaka) uygun yaşayabileceğine inanılıyordu.

 

Ancak tecrübe gösterdi ki, maat'a uyulmasını sağlamakla yükümlü olanların bile maat'ı ihlal ettikleri anlaşıldı.

 

İnsan mükemmel değildi. Bu nedenle maat'a uygun yaşaması mümkün değildi.

 

Bu durumda ne olacaktı ? Yani hiçkimse ebedi huzura kavuşamayacakmıydı? Bir çözüm olmalıydı.

 

Bu durumda Yaratıcı Tanrı'nın, "dilediğini" ebedi huzura kavuşturabileceği inancı yayıldı.

 

Bu gelişme inanç sisteminde bir kırılma noktası oluşturdu.

 

Zira önceden ilahlar dahil, herkes, maat'a uymakla yükümlü iken, ebedi huzura kavuşmanın tek yolu maat'a uygun yaşamak iken, artık insanlar "maat"a uyup uymamalarına göre değil, Tanrı'nın rızasına, takdirine göre ebedi huzura kavuşabilme olanağına kavuştular.

 

Bu inancın tamamlayıcısı da maat'a uyma yeteneğinin doğuşta Tanrı taafından insanlara verildiğine veya verilmediğine ilişkin inançtı.

Bu inançla birlikte, insanın ölümden sonra huzura kavuşmasının tamamen Tanrı'nın elinde olduğu anlayışı hakim duruma geldi.

 

Bu gelişme kırılma noktası oluşturdu çünkü, bundan sonra Yargılamayı yapan İlah veya ilahların "beğenisi kazanmak" ön plana çıktı.

 

"Tanrı'ya ibadet etmek, Tanrı'yı memnun etmek" ebedi huzura kavuşmanın tek yolu haline geldi. Tanrı'nın isteği, dileği, edebi huzura kavuşmanın başlıca, hatta tek yolu oldu.

 

Böylece insanın bu dünyada başarılı sayılması ile maat'a uyum arasındaki bağ koptu, yerine Tanrı'nın arzusuna uymak, Tanrı'nın arzusuna göre yaşamak insanın dünyadaki başarısının ölçütü haline geldi.

 

Evrensel Düzen'e Mısırlılar Ma'at derdi.

Ma'at'a uygun yaşamak pratik olarak mümkün olmadığından, insanlar "Dini Düzen"i oluşturdular, yani Maat'ın adaletinden kaçmayı mümkün kılan düzeni. Yani "Yargıç"a yalakalığın ön plana çıktığı düzeni.

 

İslam da, evrensel düzen olmayıp, insanların oluştruduğu o "Dini Düzen"in devamıdır.

 

Saygılar.

Gönderi tarihi:
Sayın sardunyam ;

 

".....bu düzenliliğin doğa kanunları ile açıklanamayacağına hemen karar verirsiniz. Yapılabilecek tek açıklama, bu mağaranın bir "akıl" tarafından düzenlenmiş olduğudur."

 

ifadesini alıntılayan sizdiniz. Ben de size soruyorum :

 

Sarkıtlarla oluşmuş düzenliliği (minerallerin bir araya gelmesi) doğa kanunları ile açıklamak mümkün müdür, değil midir? Siz bu sarkıtların doğal süreçlerle değil de, bir akıl tarafından oluşturulduğunu mu düşünüyorsunuz? Eğer doğal süreçler minerallerin biraraya gelmesiyle sarkıtlar oluşturabiliyorlar ise, yukarıdaki alıntıladığınız cümle akademik düzeyde bir safsata özelliği sergilemiyor mu?

 

sevgili yam_yam

 

Bu alıntıladığım yazı bir yorumdur, bende o yoruma katılıyorum... Bana göre düzenin ya da dengenin bir yapıcısı vardır...

 

Sarkıtlarla oluşan güzel şekilleri doğa kanunları yapar, zaten başlık yorumumuzda bu, doğa kanunları değişmez... Yani herşey bir kurala dayalıdır... Siz bu kuralları ya da düzeni yada dengeyi olağanlığa bağlıyorsunuz bizse bir gücün bütün bunları programladığına inanıyoruz... Asıl tartışılması gereken konu budur...

 

Ve hangi kişinin ne söylediği ile ilgilenmek yerine söylenenle ilgilenmek gerektiğine inanıyorum... Eğer akla uygun ve üzerinde düşünce üretilebilir bir fikir varsa bunu kimin söylediği beni alakadar etmiyor... İsterse benim görüşüme aykırı olsun içinde mantıksal bir açıklama varsa ilgimi çeken odur...

 

Evreni geçtim yaşadığımız dünyada ki ahenk ve çeşitlilik herhangi bir şekilde kendiğinden mi oluşmuştur? Eğer böyle ise nasıl oluşmuştur? Yeryüzünde ilk çekirdek nasıl meydana gelmiştir? Ve sonra bu çekirdek nasıl bu kadar çeşitlenmiştir? Sonra o çeşitlilik neden bir noktada durmuştur?

 

İnsanın saçları sürekli uzarken neden kirpikleri ve kaşları bir yerde durur? Kirpik ve kaşa durması gereken yeri ayarlamayı ne sağlamıştır? Elbette sorguladığımız herşeyde eğer kendiliğinden oluşmuştur dersek işin kolayına kaçmış oluruz...

 

Maddenin potansiyel madde halinden öncesi ile sonrası arasında gelişen bu düzen herhangi bir etki olmaksızın bu hale gelebilir mi? Big Bang öncesinde bir hazırlılık mevcuttu... Ama o patlamanın bile kontrolsüzlüğü söz konusu olsaydı bu şekilde bir oluşum gerçekleşir miydi? Bu ihtimal varsa yüzdesi nedir? Herhangi bir bölgede bir patlama yapıldığında o patlama kontrolsüzlükten dolayı kargaşaya sebep olur... Big bang ise patlama sonrası milyarlarca yılda düzene dönüşmüştür... Bu kadar büyük çaplı bir patlama ve yayılma kontrolsüz olabilir mi?

 

H.Y meselesine gelince bende nette araştırma yaparken googledan soruyorum, karşıma çıkan yazıları okuyorum okurken kimin yazdığı ile ilgilenmiyorum içeriği ilgimi çekerse devam ediyorum ve üzerinde soru geliştiriyorum... yoksa özellikle aramıyorum...

 

Adı geçen bilim adamlarının dünya çapındaki saygınlığı tartışılmaz... Kaldı ki onlar ortaya görüş koyuyorlar ve hepsi bilimsel veri içeriyor... Anlayamadığım görüşünüze ters geldiği için mi kişileri reddediyorsunuz? Bilimsel olarak aksini ispatlamış bir bilim adamı ve tespiti varsa onuda paylaşabilirsiniz, kişiler üzerinden tartışmaktansa fikirler üzerinden tartışmak çok daha faydalı olacaktır sanırım... Ki sevgili yam_yam, her ne kadar fikir ayrılığında olsakta kişisel olarak sana çok büyük bir saygı duyduğumu sen biliyorsun, pek çok kişide biliyor... Bunuda ifade etmek isterim... Eğer ben seninle aynı görüşte olmadığım için senin bütün ifade ettiklerine kulak tıkasaydım kendi gelişimime sekte vururdum... Öyle yapmıyorum, kişilik olarak ve birikim olarak saygı duyuyorum...

 

Aristoteles:Temel İlkeleri: Aristoteles'in bir filozof olarak en önemli özelliği, onun sağduyuya olabildiğince yakın bir düşünür olmasıdır. Hem Platon'un İdealarına ve hem de Demokritos'un maddi atom görüşüne karşı çıkan Aristoteles, hem ahlaki değerleri teminat altına alacak bir teori ve hem de bilimsel doğruları ortaya koyacak bir kuram, bilime ve ahlaka hakkını verebilmek için, atomlar veya İdealar benzeri gözle görülemez varlıkların varoluşunu öne sürmeyecek bir teori arayışı içinde olmuştur. Onun bulduğu çözüm töz öğretisidir. Buna göre, tözler tüm özellikler için dayanak olan nihai gerçeklik ve öznelerdir. Söz konusu nihai gerçeklikler somut şeylerdir ve somut şeyler için de Aristoteles'in gözde örnekleri biyolojik bireylerdir. Tözler nihai gerçekliklerdir, zira tözler varolmadığı takdirde, başka hiçbir şey, tözün özellikleri olarak tümeller de varolmayacaktır.

 

Bu varlık öğretisiyle Aristoteles, Platon'un İdealarının, onun yanlışlıkla bireyler olarak gördüğü tümeller olduğunu öne sürer. Tümeller gerçekten de vardırlar, fakat onlar varoluşları için tikel nesnelere, bireysel şeylere bağlıdırlar. Gerçekten varolanlar tümeller değil de, ağaçlar ve kediler benzeri, dış dünyada karşılaştığımız nesnelerdir.

 

Mantık: Aristoteles, mantık alanında, mantık çalışmalarına ondokuzuncu yüzyıla kadar temel olmuş bir mantık sistemi kurmuştur. Mantığı her türden bilgi edinme süreci için bir araç olarak gören Aristoteles'in mantığının en önemli yönü, 'belli şeyler kabul edildiğinde, başka şeylerin onlardan zorunlulukla çıktığı' bir konuşma olarak tanımlanan tasımdır. Aristoteles, bir önermedeki öznenin, yüklemine on farklı şekilde bağlandığını gösteren on kategoriden söz eder. Onun mantığı yalnızca insan zihnindeki düşünce faaliyetlerini betimlemekle ve dile ilişkin gramatikal bir analiz sağlamakla yetinmeyip, aktüel şeyler arasındaki ilişkilerle ilgili bir kuramı ifade eder.

 

Bilgi: Aristoteles'e göre, bilgi tümel olanın, formun bilgisidir, bu nedenle yargıda dile getirilebilir olan bir bilgi, formlar arasındaki özsel bağlantılara ilişkin bir kavrayıştan meydana gelir. Aristoteles'in gözünde bir şey hakkında doğru bir bilgiye sahip olmak, o şeyi türler ve cinsler hiyerarşisi içinde bir yere, bir tür ve cins içine yerleştirebilmek ve dolayısıyla neyin onun için özsel olduğunu bilebilmektir; bu ise, özsel tanım yoluyla olur. Aristoteles'e göre, bir şeyin özünü vermek, o şeyin nedenine ilişkin bir açıklama ortaya koymaktır. Bundan dolayı, Aristoteles bir şeyin nedenini ortaya koyabildiğimiz zaman, ilk elden, gerçek bilgimiz olduğunu söyler. Bir şeyin nedenini vermek ise, o şeyin özünün ilk ilkelerden başlayarak tanıtlanmasını içerir; bilimin işlevi budur.

 

Bunlarda görüş...

Gönderi tarihi:
Evreni geçtim yaşadığımız dünyada ki ahenk ve çeşitlilik herhangi bir şekilde kendiğinden mi oluşmuştur? Eğer böyle ise nasıl oluşmuştur? Yeryüzünde ilk çekirdek nasıl meydana gelmiştir? Ve sonra bu çekirdek nasıl bu kadar çeşitlenmiştir? Sonra o çeşitlilik neden bir noktada durmuştur?

 

Allah yaratmıştır

 

Böylece olay çözülmüştür, kainatın sırrı KESİN ortaya çıkarılmıştır,

 

Artık nasıl oluşmuştur diye bakmaya gerek yoktur.

 

Hadi evli evine köylü köyüne, herkes rahat etsin artık !!!

 

Böyle mi düşünmemiz gerekiyor ?

Gönderi tarihi:
sevgili yam_yam

 

Bu alıntıladığım yazı bir yorumdur, bende o yoruma katılıyorum... Bana göre düzenin ya da dengenin bir yapıcısı vardır...

 

Sarkıtlarla oluşan güzel şekilleri doğa kanunları yapar, zaten başlık yorumumuzda bu, doğa kanunları değişmez...

 

İnanın sizi anlayamıyorum....

 

Hem "doğa kanunları yapar" diyorsunuz , hem de ".....bu düzenliliğin doğa kanunları ile açıklanamayacağına hemen karar verirsiniz" alıntısına yer verip bu yoruma katıldığınızı belirtiyorsunuz?

 

 

Yani herşey bir kurala dayalıdır... Siz bu kuralları ya da düzeni yada dengeyi olağanlığa bağlıyorsunuz bizse bir gücün bütün bunları programladığına inanıyoruz... Asıl tartışılması gereken konu budur...

 

Ve hangi kişinin ne söylediği ile ilgilenmek yerine söylenenle ilgilenmek gerektiğine inanıyorum... Eğer akla uygun ve üzerinde düşünce üretilebilir bir fikir varsa bunu kimin söylediği beni alakadar etmiyor... İsterse benim görüşüme aykırı olsun içinde mantıksal bir açıklama varsa ilgimi çeken odur...

 

Bakın sayın sardunyam ;

 

Beni sizin inanıp inanmamanız ilgilendirmiyor. Sizin yaptığınız, eğitimsiz insanları kandırmak amacıyla bilimsel verileri çarpıtan ve bilimi murdar etmeye çalışan birine bu amacında ortaklık etmektir. Adım gibi eminim ki, termodinamik kanunlarının ne anlatmaya çalıştığı konusunda bir fikir sahibi değilsiniz. Bu konuyu yalnızca inancınıza destek olduğunu zannettiğiniz için buraya alıntıladınız. Halbuki Termodinamik kanunları hiç bir zaman Big Bang'in doğal şartlarda bugüngü evrenin oluşamayacağından bahsetmez. Hatta termodinamiğin 1. yasası sizin yoktan varolma inancınızı yalanlar. Bu yasa deneysel gözlemlere dayanarak enerjinin var veya yok edilemeyeceğini, ancak bir biçimden diğerine dönüşebileceğini vurgular. Ancak nedense sizin alıntı kaynaklarınızda bu konudan bahsedilmemekte, yalnızca 2. yasanın çarpıtılmışlığına yer vermektedir.

 

Size bu konuyu bir örnekle açıklamaya çalışayım,

 

Öncelikle bu yasanın dışarıdan enerji alışverişi bulunmayan, kapalı sistemler için geçerli olduğunu bilmeniz gerekiyor. Örneğimize gelirsek, 30 cm3 lük kapalı bir tüp düşünün. Bu tüp içerisindeki içerisinde bir çeşit gaz bulunan 10 cm3 lük kısım, bir kapak ile diğer bölümden ayrılmış olsun. Eğer aradaki kapağı kaldırırsanız, bu gaz tüpün diğer kısımlarına dağılacaktır ve bir daha 10 cm3 lük kısma geri toplanması ihtimal açısından imkansıza yakındır. (Bilimde imkansız diye bir şey yoktur. Küçük de olsa böyle bir ihtimal her zaman vardır)

 

Entropi kısaca böyle özetlenebilir. Ancak sevgili sardunyam, seni temin ederim ki, bu kanun Big Bang'in içinde bulunduğumuz evreni doğal şartlarla oluşturamayacağından kesinlikle ve kesinlikle bahsetmez. Mağara örneğini de bu yüzden geri örnekledim size. H.Y denen zat, sözde zırvalarını desteklemek için mağaradaki heykellerden bahsetmiş. Halbuki heykelleri boşverin, sarkıtlar çok güzel bir örnektir. H.Y'nin entropi çarpıtmasına göre her biri birer sanat eseri gibi görünen sarkıtların oluşması da imkansız olmalıdır. Halbu ki siz, bu sarkıtların doğal süreçlerle oluşabileceğini kabul ediyorsunuz (ki etmelisiniz. Zira öyledir) ama, entropiye göre evrenin doğal süreçlerle oluşamayacağı yorumuna katılıyorsunuz öyle mi? Eğer öyle ise ya kendi içinizde çelişmektesiniz, ya da koyu bir taassub içinde bu konuda bilimle inatlaşıyorsunuz.

 

Evreni geçtim yaşadığımız dünyada ki ahenk ve çeşitlilik herhangi bir şekilde kendiğinden mi oluşmuştur? Eğer böyle ise nasıl oluşmuştur? Yeryüzünde ilk çekirdek nasıl meydana gelmiştir? Ve sonra bu çekirdek nasıl bu kadar çeşitlenmiştir? Sonra o çeşitlilik neden bir noktada durmuştur?

 

İnsanın saçları sürekli uzarken neden kirpikleri ve kaşları bir yerde durur? Kirpik ve kaşa durması gereken yeri ayarlamayı ne sağlamıştır? Elbette sorguladığımız herşeyde eğer kendiliğinden oluşmuştur dersek işin kolayına kaçmış oluruz...

 

Dünya'daki ahenk ?? !!!

 

Şiddetli fırtınalar, şiddetli depremler, volkanik patlamalar, çölleşme, sel baskınları, ozon tabakasındaki delinme, küresel ısınma, atmosferdeki karbondioksit oranının 150 yıl öncesine göre neredeyse 2 katına çıkması... Bunlar bir ahengin neticesi midir?

 

"Çeşitlilik" demişsiniz.. Bu çeşitliliğin kaynağı nedir sizce? Neden kambriyen döneminden önce yaşamış bir tavşan fosiline rastlamıyoruz? Ya da neden o dönemdeki pek çok canlı türüne günümüzde rastlamıyoruz? Daha önce tanrının tüm canlıları günümüzde oldukları gibi yarattığına inanılırdı. Ancak artık biliyoruz ki, canlıların pek çoğu dünya tarihinin çok kısa bir döneminde oldukları gibi kalmışlardır.

 

"Saç" , "kaş" , "kirpik" demişsiniz... Bunlar genetik olarak programlanmışlardır. Ama sen "bu programı tanrı yapmıştır" dersen, neden o zaman yaş ilerledikçe bu programda bozulmalar oluyor ve neden yaşlılarda kaşlar normalden daha uzun oluyor? Tanrı bu programı bozulmayacak şekilde ayarlayamamış mı? Tanrı neden saçlara sinir hücresi koymamıştır da, saç kökleri uzunluğa dair bir bilgiye sahip olamadığı için saçlarımız sürekli (uzama ömrü sonuna kadar) uzamaktadır.

 

Maddenin potansiyel madde halinden öncesi ile sonrası arasında gelişen bu düzen herhangi bir etki olmaksızın bu hale gelebilir mi? Big Bang öncesinde bir hazırlılık mevcuttu... Ama o patlamanın bile kontrolsüzlüğü söz konusu olsaydı bu şekilde bir oluşum gerçekleşir miydi? Bu ihtimal varsa yüzdesi nedir? Herhangi bir bölgede bir patlama yapıldığında o patlama kontrolsüzlükten dolayı kargaşaya sebep olur... Big bang ise patlama sonrası milyarlarca yılda düzene dönüşmüştür... Bu kadar büyük çaplı bir patlama ve yayılma kontrolsüz olabilir mi?

 

"Maddenin potansiyel madde halinden öncesi" demekle neyi kastettiğinizi anlayamadım. Enerji zaten potansiyel maddedir. Bunun öncesi diye bir durum da söz konusu değildir. Bu tamamen yoktan varolma inancına özgü bir varsayım olabilir. Üstelik lütfen bana Big Bang öncesi hazırlığın (her ne demek istediyseniz artık) fiziksel süreçlerinden bahsedebilir misiniz?

 

Big Bang'in patlama şiddetini ya da patlama anındaki yayılma hızı hakkında bir bilgimiz yok. Zira patlama anı için tüm fiziksel denklemler geçerliliğini yitiriyor. H.Y denen zat atıp tutacağına, insanlığa bir hizmeti olsun da, patlama anındaki şiddeti ve yayılma hızını gösteren bir denklem geliştirsin. O zaman görürüz bu patlama kontrollü müymüş, değil miymiş ; şiddeti ve hızı "n" kadar değiştiğinde evren olabilir miymiş, olamaz mıymış... Ancak bu zat tüm bunları bilmeden atıp tutmaktadır... Yazık ki, insanımız da bilimsel konularda bir fikir sahibi olmadığı için bu zatın zırvalarına inanmaktadır...

 

H.Y meselesine gelince bende nette araştırma yaparken googledan soruyorum, karşıma çıkan yazıları okuyorum okurken kimin yazdığı ile ilgilenmiyorum içeriği ilgimi çekerse devam ediyorum ve üzerinde soru geliştiriyorum... yoksa özellikle aramıyorum...

 

Bu zat neredeyse tüm web'i ele geçirmiş durumda. Ne yazarsan yaz, karşına bu zatın zırvalarıyla dolu siteler çıkmaktadır. Bunun finansmanı için de büyük paralar harcamaktadır. Sizce bu değirmenin suyu nereden gelmektedir?

 

Adı geçen bilim adamlarının dünya çapındaki saygınlığı tartışılmaz... Kaldı ki onlar ortaya görüş koyuyorlar ve hepsi bilimsel veri içeriyor... Anlayamadığım görüşünüze ters geldiği için mi kişileri reddediyorsunuz? Bilimsel olarak aksini ispatlamış bir bilim adamı ve tespiti varsa onuda paylaşabilirsiniz, kişiler üzerinden tartışmaktansa fikirler üzerinden tartışmak çok daha faydalı olacaktır sanırım... Ki sevgili yam_yam, her ne kadar fikir ayrılığında olsakta kişisel olarak sana çok büyük bir saygı duyduğumu sen biliyorsun, pek çok kişide biliyor... Bunuda ifade etmek isterim... Eğer ben seninle aynı görüşte olmadığım için senin bütün ifade ettiklerine kulak tıkasaydım kendi gelişimime sekte vururdum... Öyle yapmıyorum, kişilik olarak ve birikim olarak saygı duyuyorum...

 

H.Y denen zatın alıntı kaynaklarını nasıl çarpıttığı ve değiştirdiği defalarca ifşa edilmiştir. O yüzden ihticaca sahih değildir. Yani adı geçen bilim adamları büyük ihtimalle yukarıdaki sözleri söylemediler.

 

Fikirsel tartışmalara her zaman açığım ve zevkle katılırım. Ancak iş insanlığın bugüne kadar elde ettiği en büyük değer olan "bilim" i mundar etme noktasına geldiğinde, söyleyecek sözlerimiz de olmalı...

Gönderi tarihi:
İnanın sizi anlayamıyorum....

 

Hem "doğa kanunları yapar" diyorsunuz , hem de ".....bu düzenliliğin doğa kanunları ile açıklanamayacağına hemen karar verirsiniz" alıntısına yer verip bu yoruma katıldığınızı belirtiyorsunuz?

 

Doğa kanunları yapar demek ile o kanunları oluşturan, ayarlayan ve tasarlayan bir gücün var olduğu konusuna değiniyorum... Bir kanun kontrolsüz oluşmaz... O yüzden düzenden bahsediyoruz...

 

Bakın sayın sardunyam ;

 

Beni sizin inanıp inanmamanız ilgilendirmiyor. Sizin yaptığınız, eğitimsiz insanları kandırmak amacıyla bilimsel verileri çarpıtan ve bilimi murdar etmeye çalışan birine bu amacında ortaklık etmektir. Adım gibi eminim ki, termodinamik kanunlarının ne anlatmaya çalıştığı konusunda bir fikir sahibi değilsiniz. Bu konuyu yalnızca inancınıza destek olduğunu zannettiğiniz için buraya alıntıladınız. Halbuki Termodinamik kanunları hiç bir zaman Big Bang'in doğal şartlarda bugüngü evrenin oluşamayacağından bahsetmez. Hatta termodinamiğin 1. yasası sizin yoktan varolma inancınızı yalanlar. Bu yasa deneysel gözlemlere dayanarak enerjinin var veya yok edilemeyeceğini, ancak bir biçimden diğerine dönüşebileceğini vurgular. Ancak nedense sizin alıntı kaynaklarınızda bu konudan bahsedilmemekte, yalnızca 2. yasanın çarpıtılmışlığına yer vermektedir.

 

 

bende kimsenin inanıp inanmaması ile ilgilenmiyorum... bu sözleriniz ağır itham... bende sizin gibi okuyorum, araştırıyorum, düşünüyorum... konu hakkında bilgi sahibi olup olmadığım tartışırken ortaya çıkar... ne siz ne de ben uzman değiliz amatör olarak ilgileniyoruz... bu konu hiç birimizin uzmanlık alanı değil... Termodinamiğin birinci yasası yoktan var oluşu yalanlıyor olabilir, madde biçim değiştir elbette bunu azda olsa fizik bilgisi olan herkes bilir... Ancak şu soruda kafaları kurcalar... Madde bugün ki biçimini kazanmadan önce gaz haliyle nerede ve nasıl bulunuyor du? kütlesi ne kadar dı? ve o kütleden ortaya çıkan enerji bu ölçüde devasa evreni nasıl oluştur du?

 

Size bu konuyu bir örnekle açıklamaya çalışayım,

 

Öncelikle bu yasanın dışarıdan enerji alışverişi bulunmayan, kapalı sistemler için geçerli olduğunu bilmeniz gerekiyor. Örneğimize gelirsek, 30 cm3 lük kapalı bir tüp düşünün. Bu tüp içerisindeki içerisinde bir çeşit gaz bulunan 10 cm3 lük kısım, bir kapak ile diğer bölümden ayrılmış olsun. Eğer aradaki kapağı kaldırırsanız, bu gaz tüpün diğer kısımlarına dağılacaktır ve bir daha 10 cm3 lük kısma geri toplanması ihtimal açısından imkansıza yakındır. (Bilimde imkansız diye bir şey yoktur. Küçük de olsa böyle bir ihtimal her zaman vardır)

 

Entropi kısaca böyle özetlenebilir. Ancak sevgili sardunyam, seni temin ederim ki, bu kanun Big Bang'in içinde bulunduğumuz evreni doğal şartlarla oluşturamayacağından kesinlikle ve kesinlikle bahsetmez. Mağara örneğini de bu yüzden geri örnekledim size. H.Y denen zat, sözde zırvalarını desteklemek için mağaradaki heykellerden bahsetmiş. Halbuki heykelleri boşverin, sarkıtlar çok güzel bir örnektir. H.Y'nin entropi çarpıtmasına göre her biri birer sanat eseri gibi görünen sarkıtların oluşması da imkansız olmalıdır. Halbu ki siz, bu sarkıtların doğal süreçlerle oluşabileceğini kabul ediyorsunuz (ki etmelisiniz. Zira öyledir) ama, entropiye göre evrenin doğal süreçlerle oluşamayacağı yorumuna katılıyorsunuz öyle mi? Eğer öyle ise ya kendi içinizde çelişmektesiniz, ya da koyu bir taassub içinde bu konuda bilimle inatlaşıyorsunuz.

 

İhtimaller her zaman söz konusudur... Bilimin yaptığı araştırmalar nedenleri sorgular... sorgusuz bilim bilim değildir... Entropi bundan bahsetmese bile kendi yapmış olduğu deneyim ile varılan sonuç mantıkla bu olmalı... Yayılan gaz bir daha geri toplanmaz ihtimaline karşı bir etki söz konusu olduğunda bunun olmayacağını söyleyemeyiz...

 

Sarkıtları oluşturan doğal etkenler de sonuçta bir etken yani göreceli olarak bir yerde kendiliğinden oluşmuş gibi görünürken bir yerden de suyun, havanın yani doğalda olsa bir kaç etkenin neticesinde oluşur... Etkisiz ya da etkensiz oluşum mümkün müdür? Evrenin kendisinde bir doğallık ve olağanlık söz konusu gibi görünsede sonuçta bir genişleme ve yayılma devam ediyor, işte ben o oluşumu doğallıkla ve kanunla yaratan bir etkenin varlığına inanıyorum... Yani düzen o düzeni olağanlıkla yaşar devam ettirir ama bunun kurallarını belirleyen var... kanaatim budur...

 

Dünya'daki ahenk ?? !!!

 

Şiddetli fırtınalar, şiddetli depremler, volkanik patlamalar, çölleşme, sel baskınları, ozon tabakasındaki delinme, küresel ısınma, atmosferdeki karbondioksit oranının 150 yıl öncesine göre neredeyse 2 katına çıkması... Bunlar bir ahengin neticesi midir?

 

"Çeşitlilik" demişsiniz.. Bu çeşitliliğin kaynağı nedir sizce? Neden kambriyen döneminden önce yaşamış bir tavşan fosiline rastlamıyoruz? Ya da neden o dönemdeki pek çok canlı türüne günümüzde rastlamıyoruz? Daha önce tanrının tüm canlıları günümüzde oldukları gibi yarattığına inanılırdı. Ancak artık biliyoruz ki, canlıların pek çoğu dünya tarihinin çok kısa bir döneminde oldukları gibi kalmışlardır.

 

Fırtınalar, deprem, volkanik patlamalar tamamen doğal afetler... Ama çölleşme, ozon tabakasının delinmesi, küresel ısınma, atmosferdeki karbondioksit oranının artması insan etkenli afet... Dünya kendi olağanlığında bu hale gelmezdi, en azından süre bu kadar hızlı ilerlemezdi... dünyaya insan eli ile müdahale edilmesi onda ahenk olmadığını kanıtlamaz... Doğal afetlerinse dünya yüzeyi için etkileri biliniyor...

 

"Saç" , "kaş" , "kirpik" demişsiniz... Bunlar genetik olarak programlanmışlardır. Ama sen "bu programı tanrı yapmıştır" dersen, neden o zaman yaş ilerledikçe bu programda bozulmalar oluyor ve neden yaşlılarda kaşlar normalden daha uzun oluyor? Tanrı bu programı bozulmayacak şekilde ayarlayamamış mı? Tanrı neden saçlara sinir hücresi koymamıştır da, saç kökleri uzunluğa dair bir bilgiye sahip olamadığı için saçlarımız sürekli (uzama ömrü sonuna kadar) uzamaktadır.

"Maddenin potansiyel madde halinden öncesi" demekle neyi kastettiğinizi anlayamadım. Enerji zaten potansiyel maddedir. Bunun öncesi diye bir durum da söz konusu değildir. Bu tamamen yoktan varolma inancına özgü bir varsayım olabilir. Üstelik lütfen bana Big Bang öncesi hazırlığın (her ne demek istediyseniz artık) fiziksel süreçlerinden bahsedebilir misiniz?

yaşlandıkça hormonal değişiklik olması da olağan sonuçta vücut eskiyor... Allah yaşlılığı yaratmaya da bilirdi ama maddeye ömür veren O'dur... Ben ayarlayamamış demiyorum buna deformasyona uğramak maddenin kaderi... yani kural... sonuçta ölüm var ölümde bir maddi değişim... bildiğimiz olağanlıkta değil...

 

Maddenin potansiyel madde halinden kastım, bugünün bilimi ile tanımladığımız şeklinden ve halinden öncesi... big bang öncesi ortada bulunan kütlenin içeriği ve öncesinin halini bilemediğim için öyle adlandırdım... hazırlık dememde şundan ben sonuçta bir Yaratıcı ya inandığım için bu oluşumu meydana getirmeden önce bir hazırlık söz konusudur bana göre... Allah hiç bir sistemi ve kuralı düzensiz yaratmamış... hepsinin bir hesabı var... doğanın kanunlarıda o yüzden değişmiyor... Yani yaratıcı güç öyle proglamlamış... kanaatımce...

 

Big Bang'in patlama şiddetini ya da patlama anındaki yayılma hızı hakkında bir bilgimiz yok. Zira patlama anı için tüm fiziksel denklemler geçerliliğini yitiriyor. H.Y denen zat atıp tutacağına, insanlığa bir hizmeti olsun da, patlama anındaki şiddeti ve yayılma hızını gösteren bir denklem geliştirsin. O zaman görürüz bu patlama kontrollü müymüş, değil miymiş ; şiddeti ve hızı "n" kadar değiştiğinde evren olabilir miymiş, olamaz mıymış... Ancak bu zat tüm bunları bilmeden atıp tutmaktadır... Yazık ki, insanımız da bilimsel konularda bir fikir sahibi olmadığı için bu zatın zırvalarına inanmaktadır...

Bu zat neredeyse tüm web'i ele geçirmiş durumda. Ne yazarsan yaz, karşına bu zatın zırvalarıyla dolu siteler çıkmaktadır. Bunun finansmanı için de büyük paralar harcamaktadır. Sizce bu değirmenin suyu nereden gelmektedir?

H.Y denen zatın alıntı kaynaklarını nasıl çarpıttığı ve değiştirdiği defalarca ifşa edilmiştir. O yüzden ihticaca sahih değildir. Yani adı geçen bilim adamları büyük ihtimalle yukarıdaki sözleri söylemediler.

 

Fikirsel tartışmalara her zaman açığım ve zevkle katılırım. Ancak iş insanlığın bugüne kadar elde ettiği en büyük değer olan "bilim" i mundar etme noktasına geldiğinde, söyleyecek sözlerimiz de olmalı...

adı geçen bilima adamlarının o sözleri gerçek ise yorumunuz ne olacak... bunu öğrenmek için daha güvenilir kaynak bulmak zor değil... HY denilen zat kişisel olarak benim için bir şey ifade etmiyor, ancak sorgulamalarımda paralellik bulduğum noktalar yakalarsam bunu on kişinin ifade etmiş olması beni bağlamıyor...

 

selamlar

Gönderi tarihi:
Doğa kanunları yapar demek ile o kanunları oluşturan, ayarlayan ve tasarlayan bir gücün var olduğu konusuna değiniyorum... Bir kanun kontrolsüz oluşmaz... O yüzden düzenden bahsediyoruz...

 

Sayın sardunyam;

 

Alıntıladıklarınızın arkasında durmuyorsunuz. Size bunların yanlışlığını gösterdiğim halde bana düzenden bahsediyorsunuz. Siz ne alıntılamıştınız :

 

"Termodinamiğin İkinci Kanunu, evrende kendi haline, doğal şartlara bırakılan tüm sistemlerin, zamanla doğru orantılı olarak düzensizliğe, dağınıklığa ve bozulmaya doğru gideceğini söyler"

 

Sözde bu yasaya istinaden Big Bang'in içerisinde bulunduğumuz evreni oluşturmasının mümkün olmadığı, bu evrenin ancak doğaüstü bir güç ile oluşabileceği zırvalığını alıntıladınız. Şimdi de bu kısma hiç değinmiyor, doğal süreçlerin bir tanrının eseri olduğunu söylüyorsunuz. Halbu ki bakın alıntıladığınız kısım doğal süreçlerin entropi yasası gereği içinde bulunduğumuz evreni oluşturamayacağınından bahsediyor.

 

Benim karşı olduğum nokta sizin bu süreçleri tanrıya bağlamanız değildir. Bu düşüncenizi anlayışla karşılayacağımdan emin olabilirsiniz. Benim karşı olduğum, çarpıtılmış verileri alıntılayarak inancınıza delil göstermeye çalışmanız, dolayısıyla bilimin murdar edilmesine alet olmanızdır.

 

bende kimsenin inanıp inanmaması ile ilgilenmiyorum... bu sözleriniz ağır itham... bende sizin gibi okuyorum, araştırıyorum, düşünüyorum... konu hakkında bilgi sahibi olup olmadığım tartışırken ortaya çıkar... ne siz ne de ben uzman değiliz amatör olarak ilgileniyoruz... bu konu hiç birimizin uzmanlık alanı değil... Termodinamiğin birinci yasası yoktan var oluşu yalanlıyor olabilir, madde biçim değiştir elbette bunu azda olsa fizik bilgisi olan herkes bilir... Ancak şu soruda kafaları kurcalar... Madde bugün ki biçimini kazanmadan önce gaz haliyle nerede ve nasıl bulunuyor du? kütlesi ne kadar dı? ve o kütleden ortaya çıkan enerji bu ölçüde devasa evreni nasıl oluştur du?

 

Ağır itham olduğu sizin düşünceniz. Ben yalnızca bir tespitte bulundum. Bu tespitimi de itham etmek için değil, konuyu vurgulamak açısından yaptım. Sizin bu konuları öğrenmek, anlamak için (doğayı, evreni anlama çabası içerisinde, nesnel olarak) okuduğunuza değil, tamamen inancınıza bir destek olarak gördüğünüz için okuduğunuzu düşünüyorum. Zira başvurduğunuz kaynaklar oldukça manidar. Halbu ki aksi olsaydı, bunu kaynaklarınızdan anlayabilirdik. "Ben kimin söylediğine bakmam" diyorsunuz ama, sahtekarlığı defalarca ifşa edilmiş bir adamın sözlerini yine de buraya taşıyabiliyorsunuz... Oysa ki ben sizden inancınızı destekleme adına bilimsel verilerinizi uzantısında "edu.tr" olan sitelerden, ya da bilimsel yayın ve dergilerden almanızı beklerdim; bir sahtekardan değil...

 

Eğer termodinamiğin birinci yasası yoktan varolmayı, yani sizin kutsalınızın iddiasını yalanlıyor ise, ikinci kanun nasıl olur da sizin kutsalınızı destekleyebilir hiç düşündünüz mü?

 

Patlamadan sonra madde gaz halinde değildi. Madde, "kuark ve glüon plazması" denen bir haldeydi. Yani ortam henüz kuarkların glüonlar yardımıyla bir araya gelemediği kadar sıcak bir durumdayken (Bu süre yaklaşık olarak Büyük Patlama'dan sonraki ilk saniyenin birkaç milyonda biri kadar)... Daha sonra giderek soğuyan evrenin enerjisi, glüonlar ile kuarkların serbest halde dolaşmasına izin vermemiş ve bunlar madde parçacıklarının içerisine hapsolmuşlardır. Şu anda parçacık fiziği labaratuvarlarında da parçacıklar ışık hızına yakın hızlarda çarpıştırılarak bu durum gözlemlenmeye çalışılmaktadır.

 

Kuarklar ve glüonlar çeşnileri (türleri) ne göre proton ve nötronları oluşturmuş, proton ve nötron da atom çekirdeğini... Artı yüklü Proton, eksi yüklü elektronu kendine çekmiş böylece hidrojen atomu oluşmuştur. Hidrojen gazları yıldızları oluşturmuş, bu yıldızlar da kimyasal tepkimeler sonucu bir madde fırını işlevi görerek daha ağır atomların oluşmasına neden olmuştur. Bu daha ağır atomlar da süpernova patlamaları, ya da yıldızın dış kabuğunu uzaya salınması ile diğer gök cisimlerinin hammaddesini oluşturmuştur. O günkü enerji ile bugünkü enerji , enerjinin korunumu ilkesine göre birbirine eşittir.

 

Şimdi son paragrafta kısaca evrenin oluşumunu gördünüz. Burada bir tanrıya yer var mı? Eskiden "Bak şu evrene, nasıl varolmuş olabilir." diye sorulmuş, karşıdakinin verebileceği bir cevap olmadığı görülünce de, "Bunları Allah yaratmıştır" denilerek sözde Allah'a kanıt gösterilmiştir. Halbu ki artık evrenin ve evrendeki gökcisimlerinin nasıl oluştuklarını biliyoruz. Karşısındakinin "nasıl varolmuş olabilir" sorusuna artık bir cevap verildiği için, teizm bilinmeyenlere çekilmiştir.

 

İhtimaller her zaman söz konusudur... Bilimin yaptığı araştırmalar nedenleri sorgular... sorgusuz bilim bilim değildir... Entropi bundan bahsetmese bile kendi yapmış olduğu deneyim ile varılan sonuç mantıkla bu olmalı... Yayılan gaz bir daha geri toplanmaz ihtimaline karşı bir etki söz konusu olduğunda bunun olmayacağını söyleyemeyiz...

 

Kabul edin ya da etmeyin, entropi, evrenin doğal süreçler ile oluşamayacağını kesinlikle ve kesinlikle söylemez. Entropi, alıntı yaptığınız kaynak tarafından kasıtlı olarak çarpıtılarak evrenin bir tanrı tarafından oluşturulduğuna kanıt gibi sunulmaktadır. Ne yazık ki siz de bu konunun doğrusunu bilmediğiniz için bu çarpıtmalara alet oldunuz ve entropiyi kendi inancınızın bir kanıtı gibi sunmaya çalıştınız.

 

Yayılan gaz elbette bir etki ile ilk yerine toplanabilir. Ancak daha önce size entropinin kapalı sistemler için geçerli olduğunu söylemiştim. Yani dışarıdan bir enerji girişi olmadığı durumlarda. Sizin alıntı yaptığınız kaynak evrim için de aynı çarpıtmayı öne sürmüştü. Sözde entropi yasası gereği Dünya'da entropiyi azaltacak bir durum söz konusu olmamalıymış. Bu da canlılık oluşumuna engel bir durummuş. Ancak hazret Dünya'nın kapalı bir sistem olmadığını, dış uzaydan ve Güneş'ten sürekli enerji aldığı gerçeğini okuyucu (!) larından gizlemiştir.

 

Anlayacağınız, entropi konusu sizin kaynağınızın bahsettiği gibi bir durumu öngörmez.

 

Sarkıtları oluşturan doğal etkenler de sonuçta bir etken yani göreceli olarak bir yerde kendiliğinden oluşmuş gibi görünürken bir yerden de suyun, havanın yani doğalda olsa bir kaç etkenin neticesinde oluşur... Etkisiz ya da etkensiz oluşum mümkün müdür? Evrenin kendisinde bir doğallık ve olağanlık söz konusu gibi görünsede sonuçta bir genişleme ve yayılma devam ediyor, işte ben o oluşumu doğallıkla ve kanunla yaratan bir etkenin varlığına inanıyorum... Yani düzen o düzeni olağanlıkla yaşar devam ettirir ama bunun kurallarını belirleyen var... kanaatim budur...[/b]

Fırtınalar, deprem, volkanik patlamalar tamamen doğal afetler... Ama çölleşme, ozon tabakasının delinmesi, küresel ısınma, atmosferdeki karbondioksit oranının artması insan etkenli afet... Dünya kendi olağanlığında bu hale gelmezdi, en azından süre bu kadar hızlı ilerlemezdi... dünyaya insan eli ile müdahale edilmesi onda ahenk olmadığını kanıtlamaz... Doğal afetlerinse dünya yüzeyi için etkileri biliniyor...

 

Tekrar ediyorum sayın sardunyam ;

 

Evrendeki oluşumları ve düzeni (!) bir tanrıya bağlamış olmanıza bir şey diyemem. Ancak sizin alıntıladığınız kısım, sizin yukarıda söylediklerinizi söylemiyor. Açıkçası bunun farkında mısınız, değil misiniz onu bile anlayabilmiş değilim. Zira size sürekli bunu söylemeye çalışıyorum. H.Y denen zat, entropi yasasını göstererek mağaradaki heykellerin doğal şartlarla oluşamayacağını ileri sürmüş. Aynı mantıkla ben de diyorum ki ;

 

"Öyleyse her biri birer sanat eseri gibi görünen sarkıtların da doğal şartlarla oluşmaması gerekir. Halbuki biz bu sarkıtların doğal şartlarla oluşabileceğini biliyoruz."

 

Sonra siz benim bu söylediğimi kabul edip, benden farklı olarak bunu bir tanrıya bağladığınızı söylüyorsunuz. Tamam, buna saygı duyarım. Ama ne olur hem benim söylediklerimi kabul edip, hem de "o alıntıya katılıyorum" demeyin. Zira ya ben haklıyım, ya da H.Y... Ya "sarkıtlar doğal süreçlerle oluşamaz" diyeceksiniz, ya da H.Y'nin zırvaladığını kabul edeceksiniz. İkisinin ortası yok....

 

yaşlandıkça hormonal değişiklik olması da olağan sonuçta vücut eskiyor... Allah yaşlılığı yaratmaya da bilirdi ama maddeye ömür veren O'dur... Ben ayarlayamamış demiyorum buna deformasyona uğramak maddenin kaderi... yani kural... sonuçta ölüm var ölümde bir maddi değişim... bildiğimiz olağanlıkta değil...

 

Yine aynı yere geldik... Siz bu durumu doğal bir süreç görüyor ve bu sürecin arkasında bir tanrı olduğunu iddia ediyorsunuz. Ben de "Neden bir tanrı olsun ki?" diye soruyorum. Biz bu süreçleri (kısmen) biliyoruz, ve bilmediklerimizi de zaman içinde öğreniyoruz. Şimdiye kadar hiç bir zaman da yeni öğrendiklerimizin içinde bir tanrının izine rastlamadık. Bundan sonra neden rastlayalım? Bilim sizin sorduklarınızı açıklamış :

 

Saçlarda sinir hücreleri olmadığından saç kökleri uzumanın seviyesini algılayamıyor ve saçlar uzama ömrü boyunca uzuyorlar. Kaş, kirpik gibi kılların boyları da genetik olarak programlandığından belli bir uzunlukta duruyor. Siz bunu tanrının eseri olarak görebilirsiniz. Ama bu durumu tanrının kanıtı gibi gösteremezsiniz...

 

Maddenin potansiyel madde halinden kastım, bugünün bilimi ile tanımladığımız şeklinden ve halinden öncesi... big bang öncesi ortada bulunan kütlenin içeriği ve öncesinin halini bilemediğim için öyle adlandırdım... hazırlık dememde şundan ben sonuçta bir Yaratıcı ya inandığım için bu oluşumu meydana getirmeden önce bir hazırlık söz konusudur bana göre... Allah hiç bir sistemi ve kuralı düzensiz yaratmamış... hepsinin bir hesabı var... doğanın kanunlarıda o yüzden değişmiyor... Yani yaratıcı güç öyle proglamlamış... kanaatımce...

 

Maddenin Big Bang öncesi halini biz de bilmiyoruz. Yalnızca sonsuz yoğunlukta bir enerji, bir tekillik olarak tanımlayabiliyoruz. Big Bang sonrası süreci de size kısa olarak yukarıda açıkladım. Ancak tekrar ediyorum, bilimin bugün bilmediği bir konu tanrının kanıtı olarak gösterilemez. Zira bugünün bilineni de, dünün bilinmeyenidir. Bizim bugün bildiklerimizin içinde de bir tanrıya yer yoktur.

 

adı geçen bilima adamlarının o sözleri gerçek ise yorumunuz ne olacak... bunu öğrenmek için daha güvenilir kaynak bulmak zor değil... HY denilen zat kişisel olarak benim için bir şey ifade etmiyor, ancak sorgulamalarımda paralellik bulduğum noktalar yakalarsam bunu on kişinin ifade etmiş olması beni bağlamıyor...

 

selamlar[/b]

 

H.Y size kişisel olarak bir şey ifade etmiyor ise, neden hala sahtekarlığı defalarca ifşa edilmiş birini kaynak olarak önümüze getiriyorsunuz. Lütfen bunun da yanıtını düşünün....

Gönderi tarihi:

sayın yam_yam

 

iletinin ardında durmak için alıntılamadım... o fikri yakaladım ve ekledim üzerinde tartışabilmek için... sizde az da olsa öyle olmadığını ifade ettiniz... az da olsa diyorum çünkü genelde kimin söylediği ile ilgilendiniz...

 

"Termodinamiğin İkinci Kanunu, evrende kendi haline, doğal şartlara bırakılan tüm sistemlerin, zamanla doğru orantılı olarak düzensizliğe, dağınıklığa ve bozulmaya doğru gideceğini söyler"

 

kanuna göre böyle olması gerekiyor diyor ama evrensel düzenlilik dağınıklığa ve bozulmaya gitmiyor... milyarlarca yıldır (ki bu zaman madde için çok uzun bir ömür) düzenlilikle devam ediyor... kanuna göre düzensizleşmesi muhtemel olan evren neden böyle devam ediyor... bu Termodinamiğin 2. kanununa aykırı değil mi? yani bu düzenlilik kontrolsüz müdür?

 

değerli arkadaşım ben anladım neye karşı olduğunu o yüzden rica ediyorum o kişiler hakkında değil karşılıklı olarak ortaya konan fikirler üzerinden devam edelim... ben bir tez ortaya atıyorum sen elinde olan bilgilerle bunun böyle olmadığını açıklayabilirsin... eğer öyle ise...

 

inancıma destek gördüğüm her bilgi ile ilgilenirim sevgili arkadaşım... herkesin yaptığı gibi... ben hiç bir ihtimali göz ardı etmiyorum, o kadar ki kendi inancımla ya da bugüne kadar edindiğim bilgi ile çelişse bile başka bakış açıları yakaladığımda aklıma uygunluğunu buluyorsam ilgileniyorum... Müslüman bir insanım, Allah'a inancım sonsuz ama aynı inancı paylaştığım pek çok insandan farklı düşünüyorum... ne onların o şekil inanışları beni ilgilendiriyor nede ben onlara doğru olanın benim ki olduğunu anlatıyorum... herkes nasibi ölçüsünde bilgiye ve görüşe sahip... (yani ilgilendiği, düşündüğü, araştırdığı, sorguladığı, öğrendiği) kadar... insanların beyinleri aynı işliyor ama farklı ilgi alanları var... farklı eğilimleri, düşünce tarzları, algıları var... dünyayı senin gözünle ya da bir başkasının gözü ile göremem... pencereler farklı... görüşler farklı...

 

"kuark ve glüon plazması" halinde ise bu bildiğimiz bir maddi hal değil... çünkü o şiddette ve sıcaklıkta bir ortamı hiç deneyimlemedik... o yüzden acabalarımız ve belkilerimiz karşılıklı olarak mevcut... inanç denilen olguda bu bilinmezler adına yapılan tercihlere göre değişiyor...

 

patlama öncesi ve sonrası gelişen olayların sebepleri ve sonuçları size göre olağan ama bana göre değil... Evet bana göre bu ihtişamın ardında bir Yaratıcı Kudret var... Aksini düşünemiyorum... insan aklı henüz evrenin içinde bulunduğu kendi galaksisini çözümleyecek bilgiye sahip değilken bu kadar az bilgi ile bu düzenlilik maddenin olağan hali ile kendiliğinden gelişmiştir demek bana göre tercihtir... net bir tespit değil... zaten net tespiti yapmak için bilgimiz yetersiz...

 

bilim insan hücrelerini açıklıyor bugüne kadar elde etmiş olduğu tespitler kadar... yarın başka veriler de elde edebilir... ama bütün bunlar neyi açıklıyor, ben zaten biliminde insan için Allah'ın yarattığına inanıyorum... Aklı veren onu işletmeyide öğretir... Benim inandığım Allah hiç bir şeyi kendi haline bırakmamıştır... ve hiç bir şey kuralsız, nizamsız, kontrolsüz değildir... bilimde dahil...

 

dünya güneşe bu mesafede bulunmasaydı ve atmosferi oluşmasaydı canlılık olması söz konusu olamazdı değil mi? yada bildiğimiz anlamda bir canlılık olmazdı... su, hava, ısı ve ışık uygun koşulları meydana getirmiş... canlılık başlamış... ben bütün bunları bir Yaratan var diyorum... sizde ben bunlarda bir Yaratıcı bulamadım diyorsunuz, o zaman açıklarmısınız bütün bu uygun koşullar nasıl oluşmuştur? türleri oluşturan ve durduran nedir?

 

bilimin ışığında Allah kavramı çok daha net açıklanacaktır... Zira insanlık ister bir Yaratıcıya inansın ister inanmasın Allah kavramını idrak edebilmiş değil... çoğu insanda Yaratıcıya inanma sebebi benzerlik gösterir ölüm.... oysa ölüm bir değişimdir ve insan olarak yaratılmak çok başka bir şeydir... inancıma göre Allah dileseydi inanmayan olmazdı, ibadet için yaratsaydı ibadet etmeyen olmazdı... oysa insan en iyi yapacağı şeyi yapmalı... düşünmeli... insan bu dünyaya kendi gelişimi için yaşamı deneyimlemeye gönderilmiştir... Aksi olsaydı inanmak ya da inanmamakla sınanmazdık... bu bize doğuştan verilirdi...

 

son satır kişisel görüşümdür...

Gönderi tarihi:

inancıma destek gördüğüm her bilgi ile ilgilenirim sevgili arkadaşım... herkesin yaptığı gibi... ben hiç bir ihtimali göz ardı etmiyorum, o kadar ki kendi inancımla ya da bugüne kadar edindiğim bilgi ile çelişse bile başka bakış açıları yakaladığımda aklıma uygunluğunu buluyorsam ilgileniyorum... Müslüman bir insanım, Allah'a inancım sonsuz ama aynı inancı paylaştığım pek çok insandan farklı düşünüyorum... ne onların o şekil inanışları beni ilgilendiriyor nede ben onlara doğru olanın benim ki olduğunu anlatıyorum... herkes nasibi ölçüsünde bilgiye ve görüşe sahip... (yani ilgilendiği, düşündüğü, araştırdığı, sorguladığı, öğrendiği) kadar... insanların beyinleri aynı işliyor ama farklı ilgi alanları var... farklı eğilimleri, düşünce tarzları, algıları var... dünyayı senin gözünle ya da bir başkasının gözü ile göremem... pencereler farklı... görüşler farklı...

 

bilimin ışığında Allah kavramı çok daha net açıklanacaktır... Zira insanlık ister bir Yaratıcıya inansın ister inanmasın Allah kavramını idrak edebilmiş değil... çoğu insanda Yaratıcıya inanma sebebi benzerlik gösterir ölüm.... oysa ölüm bir değişimdir ve insan olarak yaratılmak çok başka bir şeydir... inancıma göre Allah dileseydi inanmayan olmazdı, ibadet için yaratsaydı ibadet etmeyen olmazdı... oysa insan en iyi yapacağı şeyi yapmalı... düşünmeli... insan bu dünyaya kendi gelişimi için yaşamı deneyimlemeye gönderilmiştir... Aksi olsaydı inanmak ya da inanmamakla sınanmazdık... bu bize doğuştan verilirdi...

 

son satır kişisel görüşümdür...

:clover:

Gönderi tarihi:
Allah dileseydi inanmayan olmazdı, ibadet için yaratsaydı ibadet etmeyen olmazdı... oysa insan en iyi yapacağı şeyi yapmalı... düşünmeli... insan bu dünyaya kendi gelişimi için yaşamı deneyimlemeye gönderilmiştir... Aksi olsaydı inanmak ya da inanmamakla sınanmazdık... bu bize doğuştan verilirdi...

 

Bu ne demek bu? Demek Allah diliyor inanmamayi, oyle mi? Neden Allah kendine karsi gelecek kullar yaratsin ki o zaman? Kedi fare oyunu mu oynuyor bizlerle? Hem sonra din dedigin oyle insanin dusunmesini falan istemez, istese de "dusun ama dusunceni kendine sakla" der. Birsey daha var: Artik oyle inanip inanmamizla sinanmiyoruz, sinandigimiz seyler bu iki kavramin cok daha otesinde. Dusun belki cevabini bulursun sardunyam.

Gönderi tarihi:
kainatta hiçbir şey düzensiz olmaz düzenli olmaz diyemeyiz bu olsa olasa dengedir

 

Tebrikler Sayın Tarafsız...

İşte hep en çok bunu söylüyorum ben, bilmiyorum farkettiniz mi? :)

 

Varlık ve Oluş kesinlikle ve kesinlikle "Tasadüf/Rastlantı" ile açıklanamaz...

 

Mesela Evrim teorisi, temellerini "Tesadüf"e dayandıracaksa, çürümekten başka bir sonu olamaz.

Çünkü hiç bir şey "Tesadüf" sonucu olmuyor...

"Denge" ve "Dengelenme" sonucunda oluyor.

"Diyalektik/Etkileşim"de bunu gerektiriyor.

Gelişimin ve Değişimin temel nedeni bu: Denge...

 

Madde ve Canlılar kendi bünyelerinde bir denge sağlıyorlar,

Diğer bir Madde ve Canlının dengesi ile çelişiyor ve değişim tetikleniyor...

En basit ve anlaşılır formülü budur...

 

Bing Bang'de bunun sonucudur, bir "Dengelenme Oluşumu ve Süreci"nin sonucudur...

 

Bunun açıklamasını yapardım ancak belki konu dağılır diye yapmıyorum.

Ve belki de uzun sürer...

 

Ancak her şeyin bir nedeni vardır mutlaka...

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:
Bu ne demek bu? Demek Allah diliyor inanmamayi, oyle mi? Neden Allah kendine karsi gelecek kullar yaratsin ki o zaman? Kedi fare oyunu mu oynuyor bizlerle? Hem sonra din dedigin oyle insanin dusunmesini falan istemez, istese de "dusun ama dusunceni kendine sakla" der. Birsey daha var: Artik oyle inanip inanmamizla sinanmiyoruz, sinandigimiz seyler bu iki kavramin cok daha otesinde. Dusun belki cevabini bulursun sardunyam.

 

Evet herşey Allah'ın dilemesiyle mümkün... Dilememesinde ise size ve bize verdiği özgür iradeye bir etki yok... yaptığımız seçimlerde özgürüz... İnsanın yaratılma sebebi ise asla tabir ettiğiniz gibi kedi fare oyunu değil... insan kainatta yaratılmış en özel varlık öyle donatılmış... en gelişmiş bilgisayarlardan daha gelişmiş bir düşünce ve idrak gücüne sahip... bu dünyaya gönderilmemiz deneyim ve öğretidir... öğrendiğimiz kadar biliyor, deneyimlediğimiz kadar kavrıyoruz... bundan ötesi bizi aşıyor...

 

Artık inanıp inanmamakla sınanmıyoruz demek sizin kişisel görüşünüz... aksine bence inanıp inanmamakla deneyimliyoruz... sınanmanın özüde bu... geri kalan herşey bu deneyimin birer parçası... insanları doğruya ulaştıran yolları kendi seçtikleri yollardır... kimisi tali yoldan, kimisi anayoldan, kimisi patikadan, kimisi yamaçlardan gider... ama o yol nereye çıkar ancak yolun sonunda anlaşılır...

Gönderi tarihi:

Tengeriin Boşig

 

Tebrikler Sayın Tarafsız...

İşte hep en çok bunu söylüyorum ben, bilmiyorum farkettiniz mi?

 

evet, farkettim, o zaman bendende tebrikler

 

Bing Bang'de bunun sonucudur, bir "Dengelenme Oluşumu ve Süreci"nin sonucudur...

 

Bunun açıklamasını yapardım ancak belki konu dağılır diye yapmıyorum.

Ve belki de uzun sürer...

 

Konumuz doğa kanunları zaten, yani konu dağılmaz

 

ama ben anladım ne demek istediğinizi ve kesinlikle katılıyorum

 

 

Evet herşey Allah'ın dilemesiyle mümkün... Dilememesinde ise size ve bize verdiği özgür iradeye bir etki yok... yaptığımız seçimlerde özgürüz...

 

sardumyam, şu mantıktan vazgeçmenizi dilerim

 

gerçekten çok tutarsız

 

Her dilediği olan bir insan düşünün, diyelimki ben senin kafir olmanı diliyorum ve ben dilediğim için sen kafir olacaksın bunu senin değiştirmeye imkanın yok, o yüzden özgür olamazsın, kendini özgür sanırsın ve bilmeden günaha girersin, ama bu senin suçun değil benim suçum, çünkü öyle olmasını ben diledim. Sen belki mümin olmayı tercih edeceksin ama bunu ben dilemedikçe hiçbir şekilde başaramayacaksın. Çünkü benim dilediğim şey katidir.

 

Mantık olarak durum böyledir, ve bunu yanlışlayacak bir durumun yoktur alıntı yaptığım cümlelerine göre. Yanlışlayacaksan o cümlelerinle çelişirsin.

Gönderi tarihi:
sayın yam_yam

 

iletinin ardında durmak için alıntılamadım... o fikri yakaladım ve ekledim üzerinde tartışabilmek için... sizde az da olsa öyle olmadığını ifade ettiniz... az da olsa diyorum çünkü genelde kimin söylediği ile ilgilendiniz...

 

"Termodinamiğin İkinci Kanunu, evrende kendi haline, doğal şartlara bırakılan tüm sistemlerin, zamanla doğru orantılı olarak düzensizliğe, dağınıklığa ve bozulmaya doğru gideceğini söyler"

 

kanuna göre böyle olması gerekiyor diyor ama evrensel düzenlilik dağınıklığa ve bozulmaya gitmiyor... milyarlarca yıldır (ki bu zaman madde için çok uzun bir ömür) düzenlilikle devam ediyor... kanuna göre düzensizleşmesi muhtemel olan evren neden böyle devam ediyor... bu Termodinamiğin 2. kanununa aykırı değil mi? yani bu düzenlilik kontrolsüz müdür?

 

Entropi, maddenin uymak zorunda olduğu yasaları gözardı ederek bir yargıda bulunmaz sayın sardunyam. Örneğin bir hidrojen atomunu "düzenlilik" olarak adlandıracaksak, H.Y'nin iddiasına göre bu atomun da kendi halinde oluşması Entropi'ye göre mümkün değildir. H.Y'ye göre proton ve elektronu kendi haline bıraktığınızda düzensizliğe, dağınıklığa gideceklerdir.

Halbuki entropi bundan bahsetmez. Zira artı yüklü proton ve eksi yüklü elektron uygun ortamda birbirlerini çekerek bir hidrojen atomunu oluşturmaları kaçınılmazdır ; tıpkı iki hidrojen ile bir oksijenin birleşerek suyu meydana getirmesi gibi.

 

Peki entropi neyden bahseder? Evrendeki enerjinin tüm hareketliliğe rağmen sabit kaldığını, buna rağmen kullanılabilir enerjinin zamanla kararlı hale gelerek kullanılamaz duruma geleceğini söyler. Örneğin,sıcaklıkları aynı olan iki madde arasında ısı alışverişi gerçekleşmez. Zira ısı yalnızca sıcaktan soğuğa doğru hareket eder. Dışarıdan enerji alışverişi olmayan kapalı bir sistemde, aynı sıcaklıktaki iki cismin, potansiyel enerjileri olmasına rağmen bu enerjileri kullanılabilir durumda değildir.

 

Yani ısının hareketi tek yönlüdür ve tersinmezdir. Ancak entropi, tüm bu süreçler içerisinde maddenin düzenli yapıları oluşturamayacağını iddia etmez. Entropinin iddiası, kullanılabilir enerjinin tersinemez özelliğinden dolayı evrenin eninde sonunda ısı ve ışık ölümüne gideceğidir. Yani evrendeki ısı alışverişi neticesinde evrendeki ısının bir dengeye ulaştığı, enerji alışverişinin bulunmadığı dingin bir evren modeli.

 

Entropiye göre evrende bir düzenin (nasıl bir düzenden bahsediliyor ise artık) oluşamayacağı iddiası, yalnızca çarpık bir zihniyetin çarpık bir iddiası olabilir...

 

değerli arkadaşım ben anladım neye karşı olduğunu o yüzden rica ediyorum o kişiler hakkında değil karşılıklı olarak ortaya konan fikirler üzerinden devam edelim... ben bir tez ortaya atıyorum sen elinde olan bilgilerle bunun böyle olmadığını açıklayabilirsin... eğer öyle ise...

 

Bakınız, buraya bilimsel olduğunu iddia ettiğiniz bazı verilerle gelerek inancınıza kanıt ya da destek getirdiğinizi düşünüyorsunuz. "Kanıt" dediğiniz şeyin en büyük özelliği "geçerlilik" olgusudur. Ancak siz, elinizin altında yığınla kaynak var iken, ihticaca sahih olmayan, dahası bilimsel verileri her fırsatta çarpıtarak düzenbazlık yaptığı defalarca ifşa edilen birine ait kaynakları getirerek bunların geçersizliğini göstermemi istiyorsunuz. Hay hay... Göstereyim de, bu kaynakların düzenbazlık eseri olduğunu anlayabilmeniz, bu kaynaklara güvenilemeyeceğini görebilmeniz için daha ne kadar uğraşmamız gerekecek? Benim bu konuda bu derece hassas olmamın nedeni, karşımıza "Yahu bu adam böyle söylüyor ama acaba öyle midir" şeklinde değil de, "Ahanda bu böyledir, bu da inancımızın kanıtıdır" şeklinde gelmeniz. Yani bu adamın her söylediğinin doğru olduğu ön kabulü ile karşımıza çıkmanızdır.

 

inancıma destek gördüğüm her bilgi ile ilgilenirim sevgili arkadaşım... herkesin yaptığı gibi... ben hiç bir ihtimali göz ardı etmiyorum, o kadar ki kendi inancımla ya da bugüne kadar edindiğim bilgi ile çelişse bile başka bakış açıları yakaladığımda aklıma uygunluğunu buluyorsam ilgileniyorum... Müslüman bir insanım, Allah'a inancım sonsuz ama aynı inancı paylaştığım pek çok insandan farklı düşünüyorum... ne onların o şekil inanışları beni ilgilendiriyor nede ben onlara doğru olanın benim ki olduğunu anlatıyorum... herkes nasibi ölçüsünde bilgiye ve görüşe sahip... (yani ilgilendiği, düşündüğü, araştırdığı, sorguladığı, öğrendiği) kadar... insanların beyinleri aynı işliyor ama farklı ilgi alanları var... farklı eğilimleri, düşünce tarzları, algıları var... dünyayı senin gözünle ya da bir başkasının gözü ile göremem... pencereler farklı... görüşler farklı...

 

"Ben hiç bir ihtimali göz ardı etmiyorum" sözünüzde samimi olduğunuza inanmıyorum sayın sardunyam. Aksi olsaydı, malum kaynakların, çok büyük ihtimalle "yalanlar" ile dolu olduğu ihtimalini de göz ardı etmez, bilimsel verilerle karşılaştırma ihtiyacı hissederdiniz.

 

Ben bile buraya bir bilimsel veri aktarırken birkaç kaynaktan birden doğrulamaya çalıştığım halde, karşımdakilerin yalnızca duymak istediklerini söylediği için bir yazıyı buraya copy-paste etmesi beni ziyadesiyle rahatsız ediyor. Daha fazla rahatsız olduğum nokta ise, "okudum/araştırdım" denmesi. Ne kadar da samimiyetsizce....

 

"kuark ve glüon plazması" halinde ise bu bildiğimiz bir maddi hal değil... çünkü o şiddette ve sıcaklıkta bir ortamı hiç deneyimlemedik... o yüzden acabalarımız ve belkilerimiz karşılıklı olarak mevcut... inanç denilen olguda bu bilinmezler adına yapılan tercihlere göre değişiyor...

 

Eğer çekinceleriniz deneyimlemek ise, siz Dünya'nın tamamen sular altında kaldığı bir ortamı deneyimleyerek mi Nuh Tufanı'na inanıyorsunuz? Ya da bir melekle karşılıklı bir deneyiminiz mi oldu da bu fizikötesi varlıklara (!) inanıyorsunuz. Yoksa kuark ve glüon plazması için bu çekinceleriniz deneyimlemekten değil de, inancınıza bir destek sağlamadığı ya da yanlışladığından mı kaynaklanıyor?

 

patlama öncesi ve sonrası gelişen olayların sebepleri ve sonuçları size göre olağan ama bana göre değil... Evet bana göre bu ihtişamın ardında bir Yaratıcı Kudret var... Aksini düşünemiyorum... insan aklı henüz evrenin içinde bulunduğu kendi galaksisini çözümleyecek bilgiye sahip değilken bu kadar az bilgi ile bu düzenlilik maddenin olağan hali ile kendiliğinden gelişmiştir demek bana göre tercihtir... net bir tespit değil... zaten net tespiti yapmak için bilgimiz yetersiz...

 

Siz bu ihtişamın arkasında bir "Yaratıcı Kudret" olduğunu iddia ediyorsanız eğer, bunun için de geçerli bir dayanağınız olması gerekir. Eğer bu ihtişam size göre olağan değil ise, burada olağan olmayanın ne olduğunu belirtmeniz gerekir. Ancak bu "ne" yi belirtirken, ortaya gerçekle alakası olmayan, çarpıtılmış verileri değil, günümüz bilinenlerini ve kabullerini koymanız gerekir.

 

Daha önce de belirttiğim gibi sizin tek dayanağınız henüz bilinmeyenlerdir. Ancak günümüz bilinenlerini de inancına destek (!) gösterebilme adına küçümsemeye çalışmak da, insanın binlerce yıllık birikimlerine ihanetten öte bir anlam taşımaz. İnsanoğlu bugünün bilinenlerini binbir çabayla, özveriyle elde etmişken, 1400 yıl önce kerameti kendinden menkul birinin iddialarına sarılarak bugün gelinen noktayı küçümsemenin adı başka ne olabilir? Bu olsa olsa, insanoğlunun evreni tanıma adına attığı adımlardan, gösterdiği çabadan duyulan rahatsızlığın ifadesidir. Zira insanoğlunun evren hakkında bildikleri arttıkça, dinin dayanakları azalmaktadır.

 

"..bu düzenlilik maddenin olağan hali ile kendiliğinden gelişmiştir demek bana göre tercihtir" ifadeniz, zaten insanoğlunun evren hakkında bildiklerinden sizin ne kadarını nasiplendiğinizi gösteriyor. Bunun nedenini de defalarca belirtmeme rağmen tekrar etmekte bir beis görmüyorum. Bunun nedeni, evreni, doğayı tanıma/anlama adına nesnel bir çaba göstermemiş olmanız, yalnızca inancınıza uygun gördüklerinizi doğru oldukları önkabülü ile yaklaşmış olmanızdır.

 

bilim insan hücrelerini açıklıyor bugüne kadar elde etmiş olduğu tespitler kadar... yarın başka veriler de elde edebilir... ama bütün bunlar neyi açıklıyor, ben zaten biliminde insan için Allah'ın yarattığına inanıyorum... Aklı veren onu işletmeyide öğretir... Benim inandığım Allah hiç bir şeyi kendi haline bırakmamıştır... ve hiç bir şey kuralsız, nizamsız, kontrolsüz değildir... bilimde dahil...

 

Allah'ın bilimi insan için yarattığı iddianıza karşılık sizden tek bir örnek istiyorum sayın sardunyam... Bana Allah'ın bugüne kadar Bilim için göstermiş olduğu tek 1 (yazı ile "bir") lütfu örnek olarak gösterebilir misiniz? Örneğin insanoğluna bir teleskop, bir mikroskop vermiş midir Allah? Ya da gönderdiğini iddia ettiğiniz kitabında tek bir bilimsel yöntemden bahsetmiş midir? Ya da evren hakkında tamamen yanlış/yanıltıcı bilgiler vermek yerine, insanoğlunun bilmediği, yol gösterici tek bir nokta göstermiş midir Allah?

 

dünya güneşe bu mesafede bulunmasaydı ve atmosferi oluşmasaydı canlılık olması söz konusu olamazdı değil mi? yada bildiğimiz anlamda bir canlılık olmazdı... su, hava, ısı ve ışık uygun koşulları meydana getirmiş... canlılık başlamış... ben bütün bunları bir Yaratan var diyorum... sizde ben bunlarda bir Yaratıcı bulamadım diyorsunuz, o zaman açıklarmısınız bütün bu uygun koşullar nasıl oluşmuştur? türleri oluşturan ve durduran nedir?

 

Bu konuda ilgili bilimsel yayınları okumanızı öneririm. Zira bilim bu konuyu bilinenler ölçüsünde açıklamaya çalışmıştır. Ancak farzedinki biz bunları bilmiyoruz. Peki siz bana anlatabilir misiniz canlılığın nasıl başladığını? Örneğin, insanın ortaya çıkması için neden 13,5 milyar yıl geçmesi gerektiğini? Ya da Dünya'nın ilk bir milar yıl sonrasında yalnızca basit canlılar var iken, neden kambriyen patlamasından sonra canlılığın çeşitlendiğini? Ya da insan denilen canlının, Dünya denen bir gezegende imtihan edilebilmesi için neden 75 milyar ışık yılı genişliğinde bir evrene gereksinim duyulduğunu ve bu imtihan için neden 13,5 milyar yıl beklendiğini...

 

Siz tüm bunları cevaplayabilir misiniz? Eğer tüm bunları açıklayabiliyor iseniz, işte o zaman "bunları bir yaratan var" diyebilirsiniz.. Aksi takdirde yalnızca dogmatik söylemlerde bulunmuş olacaksınız.

 

bilimin ışığında Allah kavramı çok daha net açıklanacaktır... Zira insanlık ister bir Yaratıcıya inansın ister inanmasın Allah kavramını idrak edebilmiş değil... çoğu insanda Yaratıcıya inanma sebebi benzerlik gösterir ölüm.... oysa ölüm bir değişimdir ve insan olarak yaratılmak çok başka bir şeydir... inancıma göre Allah dileseydi inanmayan olmazdı, ibadet için yaratsaydı ibadet etmeyen olmazdı... oysa insan en iyi yapacağı şeyi yapmalı... düşünmeli... insan bu dünyaya kendi gelişimi için yaşamı deneyimlemeye gönderilmiştir... Aksi olsaydı inanmak ya da inanmamakla sınanmazdık... bu bize doğuştan verilirdi...

 

son satır kişisel görüşümdür... [/b]

 

Bu son söylediklerinize yorum getirmek istemiyorum. Kişisel görüşleriniz içerisinde nesnel, dogmatik olmayan bir ifadeye rastlayamadığım için nesnel bir yorum da getiremeyeceğim...

Gönderi tarihi:
Entropi, maddenin uymak zorunda olduğu yasaları gözardı ederek bir yargıda bulunmaz sayın sardunyam. Örneğin bir hidrojen atomunu "düzenlilik" olarak adlandıracaksak, H.Y'nin iddiasına göre bu atomun da kendi halinde oluşması Entropi'ye göre mümkün değildir. H.Y'ye göre proton ve elektronu kendi haline bıraktığınızda düzensizliğe, dağınıklığa gideceklerdir.

Halbuki entropi bundan bahsetmez. Zira artı yüklü proton ve eksi yüklü elektron uygun ortamda birbirlerini çekerek bir hidrojen atomunu oluşturmaları kaçınılmazdır ; tıpkı iki hidrojen ile bir oksijenin birleşerek suyu meydana getirmesi gibi.

ENTROPİ NEDİR?

Ele aldığımız belli bir sistemde ancak, enerji yoğunluğunda bir düzgünsüzlük varsa, enerji işe dönüştürebilir. Böyle bir sistemde enerji, yoğunluğunun daha düşük olduğu noktaya doğru, her şey denkleşinceye kadar akma eğilimi gösterir.

Bu akıştan yararlanarak enerjiden iş elde edebilirsiniz.

 

Bir nehrin kaynağında su daha yüksektedir ve nehrin ağzındaki suya göre daha fazla potansiyel enerjisi (yer çekiminden dolayı) vardır. Bu nedenle sular nehir aşağı, denize doğru akar. (eğer yağmur yağmasaydı, karalardaki tüm sular tepelerden aşağı denizlere doğru akar gider ve denizlerin seviyesi hafifçe yükselirdi. Böylece toplam potansiyel enerji - gravitasyonal enerji - aynı kalırdı ama, daha düzgün dağılmış olurdu.

 

önce bu bilgiyi verdim ki faydalanan arkadaşlar hangi konu üzerinde tartıştığımızı anlasınlar... Buna göre atomun oluşumu ise bu şekilde...

 

Atomun Oluşumu: Patlamanın her anındaki sıcaklık, atom parçacıklarının sayısı, o anda devreye giren kuvvetler ve bu kuvvetlerin şiddetleri çok hassas değerlere sahip olmalıdır. Bu değerlerin birinin bile sağlanamaması durumunda, bugün içinde yaşadığımız evren var olamazdı. Kastettiğimiz değerlerin herhangi birinin matematiksel olarak "0"a yakın bir miktarda dahi değişmesi, bu sonu hazırlamaya yeterlidir.

 

Yani atomun oluşumunda gerçekleşen etkenler onu oluştururken uygun koşul ve uygun değerlerinin aynı anda bulunmasını şart koşuyor... Bu ihtimalde birinin eksik olması oluşumu engelliyor... yani bu uygunlukların bir araya gelmesi ve gerçekleşmesi tesadüf üzeridir...

 

Peki entropi neyden bahseder? Evrendeki enerjinin tüm hareketliliğe rağmen sabit kaldığını, buna rağmen kullanılabilir enerjinin zamanla kararlı hale gelerek kullanılamaz duruma geleceğini söyler. Örneğin,sıcaklıkları aynı olan iki madde arasında ısı alışverişi gerçekleşmez. Zira ısı yalnızca sıcaktan soğuğa doğru hareket eder. Dışarıdan enerji alışverişi olmayan kapalı bir sistemde, aynı sıcaklıktaki iki cismin, potansiyel enerjileri olmasına rağmen bu enerjileri kullanılabilir durumda değildir.

 

Yani ısının hareketi tek yönlüdür ve tersinmezdir. Ancak entropi, tüm bu süreçler içerisinde maddenin düzenli yapıları oluşturamayacağını iddia etmez. Entropinin iddiası, kullanılabilir enerjinin tersinemez özelliğinden dolayı evrenin eninde sonunda ısı ve ışık ölümüne gideceğidir. Yani evrendeki ısı alışverişi neticesinde evrendeki ısının bir dengeye ulaştığı, enerji alışverişinin bulunmadığı dingin bir evren modeli.

 

 

"Entropi Kanunu, evrimin bu gezegendeki yaşam için mevcut olan tüm enerjiyi dağıtacağını söyler." bu kanun bilimsel, eğer kainat oluşumuna başlarken bütün bu kanunları ve nizamı tamamen kontrolsüz yapıyorsa, değişmezliğini idrak etmesi için evrenin kendisinin akıl ediyor olması gerekmez miydi? Kuran'da evrenin dağıldığından bahsediyor... yayılıyor, genişliyor ve yine hesaplanmış bir zamanda toplanacak... bilimde bu dağılmanın bir sonu olacağına mutlak gözü ile bakıyor... Kuran'ın dili bunu anlatırken bilimsel düşünmeyen insanların o günki şartlarda anlayabilmelerine uygundur, bugünde daha detaylı bilgi ile ondaki ayrıntıyı görmek mümkün oluyor... O yüzden 1400 yıl önce yazılan kitap uydurma olamaz... bugünün biliminin vardığı sonucu o zaman açıklamış... Eğer Hz.Muhammet (s.a.v) bunu uydurmuş olsa bunları nasıl akıl etmiş olabilir?

 

Rahman suresi:

5. Güneş ve ay bir hesaba göre hareket etmektedir.

6. Otlar ve ağaçlar (Allah’a) boyun eğerler.

7. Göğü yükseltti ve ölçüyü koydu.

 

her şeyin bir ölçüye göre yaratıldığına işaret eden örnek ayet...

 

Şura suresi:

29.Gökleri, yeri ve bu ikisi içinde yaydığı canlıları yaratması, O’nun varlığının delillerindendir. O, dilediği zaman, onları bir araya getirmeye de gücü yetendir.

 

dağılan gökleri, yeri ve içindekileri tekrar toplanacağına işaret eden ayet...

 

Entropiye göre evrende bir düzenin (nasıl bir düzenden bahsediliyor ise artık) oluşamayacağı iddiası, yalnızca çarpık bir zihniyetin çarpık bir iddiası olabilir...

Bakınız, buraya bilimsel olduğunu iddia ettiğiniz bazı verilerle gelerek inancınıza kanıt ya da destek getirdiğinizi düşünüyorsunuz. "Kanıt" dediğiniz şeyin en büyük özelliği "geçerlilik" olgusudur. Ancak siz, elinizin altında yığınla kaynak var iken, ihticaca sahih olmayan, dahası bilimsel verileri her fırsatta çarpıtarak düzenbazlık yaptığı defalarca ifşa edilen birine ait kaynakları getirerek bunların geçersizliğini göstermemi istiyorsunuz. Hay hay... Göstereyim de, bu kaynakların düzenbazlık eseri olduğunu anlayabilmeniz, bu kaynaklara güvenilemeyeceğini görebilmeniz için daha ne kadar uğraşmamız gerekecek? Benim bu konuda bu derece hassas olmamın nedeni, karşımıza "Yahu bu adam böyle söylüyor ama acaba öyle midir" şeklinde değil de, "Ahanda bu böyledir, bu da inancımızın kanıtıdır" şeklinde gelmeniz. Yani bu adamın her söylediğinin doğru olduğu ön kabulü ile karşımıza çıkmanızdır.

"Ben hiç bir ihtimali göz ardı etmiyorum" sözünüzde samimi olduğunuza inanmıyorum sayın sardunyam. Aksi olsaydı, malum kaynakların, çok büyük ihtimalle "yalanlar" ile dolu olduğu ihtimalini de göz ardı etmez, bilimsel verilerle karşılaştırma ihtiyacı hissederdiniz.

 

Entropinin düzensizlik kavramıyla birlikte verilmesinin başlangıçta belli olayları kavramaya yardımcı olabileceği düşünülse bile ‘düzen’ ya da ‘düzensizlik’ kavramlarıyla entropi kavramına yüklenen mananın hepsinin verilemediği ya da yanlış anlaşılmalara sebebiyet verdiği bilinen bir gerçektir. Düzensizlik kelimesinin günlük hayattaki anlamıyla karıştırılıyor olduğu gerçeğini de gözönünde bulundurarak, entropinin düzensizlikten ziyade; makro düzeyde tanımlamak gerektiğinde sistemin toplam enerjisinin mevcut tanecikler arasındaki dağılımının bir ifadesi olarak, mikro düzeyde (moleküler düzeyde) ki tanımlamalarda ise mikro hallerin sayısındaki artışla tanımlanmasının daha yararlı olacağı düşünülmektedir.

 

Evrende bulunup çıplak gözle görebildiğiniz noktaya kadar baktığınızı varsayın... düzen mi göreceksiniz, düzensizlik mi? göktaşları, meteorlar, yeni oluşan yıldızlar, sönen yıldızlar bütün bunların bile kendi düzenlilikleri var... ihtimale göre dünya yüzeyinden geçmekte olan meteorların dünyaya büyük çapta zarar vermesi gerekirken atmosfer bir çoğunu yakarak yok ediyor... bu bile bir ayarlamayı göstermez mi? ve bu ayarlama yine tesadüfen mi oluşmuştur?

 

Ama burada siz yine kişiye takıldınız, bugün nette bahsettiğiniz sitelerden başka yerleri de dolaştım... Ve iddia ettiğiniz gibi entropi ya da termodinamiğin kanunları gibi verdiğim örneklerde bir çarpıtma görmedim... hemen hepsinde bahsedilen aynı... zaten sonuçta ispatlı bir bilimsel kanıt varsa o nasıl çarpıtılabilir ki? somut olan çarpıtılmaz, soyut yorumlar çarpıtılır... bunu siz de biliyorsunuz, benim samimiyetime inanıp inanmamanız da benim için çok önemli değil... bu konuda kendimi ispatlama çabasına girmeyeceğim... zira bu güne kadar bende tavır olarak ne sergilediğimi görmüş olmanız gerekirdi... ihtimalleri göz ardı etmiyorum bu konuda iddialıyım... dilerseniz inanmayın...

 

Ben bile buraya bir bilimsel veri aktarırken birkaç kaynaktan birden doğrulamaya çalıştığım halde, karşımdakilerin yalnızca duymak istediklerini söylediği için bir yazıyı buraya copy-paste etmesi beni ziyadesiyle rahatsız ediyor. Daha fazla rahatsız olduğum nokta ise, "okudum/araştırdım" denmesi. Ne kadar da samimiyetsizce....

Eğer çekinceleriniz deneyimlemek ise, siz Dünya'nın tamamen sular altında kaldığı bir ortamı deneyimleyerek mi Nuh Tufanı'na inanıyorsunuz? Ya da bir melekle karşılıklı bir deneyiminiz mi oldu da bu fizikötesi varlıklara (!) inanıyorsunuz. Yoksa kuark ve glüon plazması için bu çekinceleriniz deneyimlemekten değil de, inancınıza bir destek sağlamadığı ya da yanlışladığından mı kaynaklanıyor?

 

bunları aşmış olduğumuzu sanıyordum, anladığım kadarıyla hala aynı nıktadayız... şu ana kadar aktardığım copy/pasteler (bu cevapta) bulunan bahsettiğiniz şahsın sitelerinden alınmadı... dilerseniz kaynak aldığım site isimlerini veririm... bu konuda ki hassasiyetinizi gördüğüm için özellikle adı geçen kişinin web sitelerini atlıyorum... ama bu da size samimiyetsizce gelebilir... bu konuda yapacağım fazla bir şey yok...

 

 

Siz bu ihtişamın arkasında bir "Yaratıcı Kudret" olduğunu iddia ediyorsanız eğer, bunun için de geçerli bir dayanağınız olması gerekir. Eğer bu ihtişam size göre olağan değil ise, burada olağan olmayanın ne olduğunu belirtmeniz gerekir. Ancak bu "ne" yi belirtirken, ortaya gerçekle alakası olmayan, çarpıtılmış verileri değil, günümüz bilinenlerini ve kabullerini koymanız gerekir.

 

siz bu zamana kadar elde ettiğiniz verilerle bu sonuca vardığınızı iddia ediyorsunuz, ama sizin gibi düşünmeyen ve sizden çok daha bilimsel tespite sahip bilim adamları aynı kanıda değil... eğer onlar ilgilendikleri bilim dallarında bir Yaratıcı'ya rastlamamış olsalardı inanırlar mıydı? bu konuda sizden ve benden daha çok çalıştıkları malum... örneğin:

 

Roger Bacon (1220-1292)

Francis Bacon (1561-1626)

Galileo Galilei (1564-1642)

Johannes Kepler (1571-1630)

Isaac Newton (1642-1727)

Johannes Baptista von Helmont (1579-1644)

Blaise Pascal (1623-1662)

John Ray (1627-1705)

Robert Boyle (1627-1691)

Antonie von Leeuwenhoek (1632-1723)

John Flamsteed (1646-1719)

John Woodward (1665-1728)

Carolus Linnaeus (1707-1778)

Jean Deluc (1727-1817)

Sir William Herschel (1738-1822)

William Paley (1743-1805)

Georges Cuvier (1769-1832)

Humphrey Davy (1778-1829)

Adam Sedgwick (1785-1873)

Michael Faraday (1791-1867)

Samuel Morse (1791-1872)

Joseph Henry (1797-1878)

Louis Agassiz (1807-1873)

James Prescott Joule (1818-1889)

George Gabriel Stokes (1819-1903)

Rudolph Virchow (1821-1902)

Gregory Mendel (1822-1884)

Louis Pasteur (1822-1895)

William Thompson (Lord Kelvin) (1824-1907)

J.J. Thomson (1856-1940)

Sir William Huggins (1824-1910)

Joseph Clerk Maxwell (1831-1879)

John Strutt (1842-1919)

George Washington Carver (1865-1943)

Sir James Jeans (1877-1946)

Albert Einstein (1879-1955)

 

Daha önce de belirttiğim gibi sizin tek dayanağınız henüz bilinmeyenlerdir. Ancak günümüz bilinenlerini de inancına destek (!) gösterebilme adına küçümsemeye çalışmak da, insanın binlerce yıllık birikimlerine ihanetten öte bir anlam taşımaz. İnsanoğlu bugünün bilinenlerini binbir çabayla, özveriyle elde etmişken, 1400 yıl önce kerameti kendinden menkul birinin iddialarına sarılarak bugün gelinen noktayı küçümsemenin adı başka ne olabilir? Bu olsa olsa, insanoğlunun evreni tanıma adına attığı adımlardan, gösterdiği çabadan duyulan rahatsızlığın ifadesidir. Zira insanoğlunun evren hakkında bildikleri arttıkça, dinin dayanakları azalmaktadır.

 

"..bu düzenlilik maddenin olağan hali ile kendiliğinden gelişmiştir demek bana göre tercihtir" ifadeniz, zaten insanoğlunun evren hakkında bildiklerinden sizin ne kadarını nasiplendiğinizi gösteriyor. Bunun nedenini de defalarca belirtmeme rağmen tekrar etmekte bir beis görmüyorum. Bunun nedeni, evreni, doğayı tanıma/anlama adına nesnel bir çaba göstermemiş olmanız, yalnızca inancınıza uygun gördüklerinizi doğru oldukları önkabülü ile yaklaşmış olmanızdır.

Allah'ın bilimi insan için yarattığı iddianıza karşılık sizden tek bir örnek istiyorum sayın sardunyam... Bana Allah'ın bugüne kadar Bilim için göstermiş olduğu tek 1 (yazı ile "bir") lütfu örnek olarak gösterebilir misiniz? Örneğin insanoğluna bir teleskop, bir mikroskop vermiş midir Allah? Ya da gönderdiğini iddia ettiğiniz kitabında tek bir bilimsel yöntemden bahsetmiş midir? Ya da evren hakkında tamamen yanlış/yanıltıcı bilgiler vermek yerine, insanoğlunun bilmediği, yol gösterici tek bir nokta göstermiş midir Allah?

Bu konuda ilgili bilimsel yayınları okumanızı öneririm. Zira bilim bu konuyu bilinenler ölçüsünde açıklamaya çalışmıştır. Ancak farzedinki biz bunları bilmiyoruz. Peki siz bana anlatabilir misiniz canlılığın nasıl başladığını? Örneğin, insanın ortaya çıkması için neden 13,5 milyar yıl geçmesi gerektiğini? Ya da Dünya'nın ilk bir milar yıl sonrasında yalnızca basit canlılar var iken, neden kambriyen patlamasından sonra canlılığın çeşitlendiğini? Ya da insan denilen canlının, Dünya denen bir gezegende imtihan edilebilmesi için neden 75 milyar ışık yılı genişliğinde bir evrene gereksinim duyulduğunu ve bu imtihan için neden 13,5 milyar yıl beklendiğini...

 

özür dilerim beni sınava tabi tutacağınızı bilseydim dersime daha iyi çalışırdım... :)

bakın benim bilim konusunda bir iddiam yok bildiğim kadarıyla yetinmiyorum belki sizden daha az bilimsel kaynak okuyorum ama şuana kadar gördüğüm kadarıyla siz de savunduğunuz kadar bilgiye sahip değilsiniz...

 

ilginç bir açıklama yapmışsınız Allah'ın misyonu değil ki sanılarınız... Zaten o değindiğiniz gibi olsaydı ben inceledim araştırdım ve bir Tanrı'ya rastlamadım diyemezdiniz... Oysa Allah'ın insandan istediği ona verdiği akılla ve vicdanla düşünerek Allah'a varması ve O'nu bilmesidir...

 

İnsanın teleskopu bulması, icat geliştirmesi, çabalaması, araştırması insanı bir Yaratan olmadığını mı gösterdi size? Ya da siz inanmak yerine görmek ve tanımlamaktan yana olduğunuz için mi olaya nesnel bakıyorsunuz?

 

Siz tüm bunları cevaplayabilir misiniz? Eğer tüm bunları açıklayabiliyor iseniz, işte o zaman "bunları bir yaratan var" diyebilirsiniz.. Aksi takdirde yalnızca dogmatik söylemlerde bulunmuş olacaksınız.

Bu son söylediklerinize yorum getirmek istemiyorum. Kişisel görüşleriniz içerisinde nesnel, dogmatik olmayan bir ifadeye rastlayamadığım için nesnel bir yorum da getiremeyeceğim...

 

ben kanıtlayamam ama sizde kanıtlayamazsınız... şuan yeryüzünde bulunan hiç kimse de... ancak inanır ya da reddederiz...

 

selamlar

Gönderi tarihi:

bir ileti içinde çok fazla konuya değinip, çok uzun cevaplar veriyorsunuz, yukardan aşağıya inerken bile başımız dönüyor, zaten ne olduğunu da anlayamadık, bir yığın mısırı ateşe koyarsınız ya patlar patlar 20-30 katına çıkar ! burasıda öyle olmuş.

 

neresinden tutup,insanlarlara nasıl yardımcı olacağımızı da şaşırmış durumdayız.

 

saygılar, sevgiler

Gönderi tarihi:
DOĞA KANUNLARI “SİSTEM KANUNLARI”

 

Kur'an’da "SÜNNETULLAH" der. "Sünnetullah’ta asla değişiklik olmaz!" der.

“Sünnetullah”, Allah’ın yaratmış olduğu Sistem ve Düzendir!

 

Sünnetullah değişmez ise mucizeler yok demektir. Şayet mucizeler var ise sünnetullah değişir demektir. Allah kendi insiyatifi ile sünnetullahı değiştiriyor ise, "sünnetullah asla değişmez" demenin bir anlamı kalmıyor olmaz mı?

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.