Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Atatürk ve Muhalifleri


bozan

Önerilen İletiler

İbretle okuyalım, yorumlu......

 

bozan

 

 

 

Mustafa Kemal, kendisine, 'İzmir'i aldıktan sonra artık biraz dinlenirsiniz Paşam. Çok yoruldunuz' diyen Halide Edip'e şu yanıtı verir: 'Dinlenmek mi? Yunanlılardan sonra birbirimizle kavga edeceğiz, birbirimizi yiyeceğiz.' Bu öngörü doğru çıkar.

 

Mustafa Kemal'i Milli Mücadele liderliğine taşıyan tarihsel koşulları bir yana bırakırsak, yüksek zekâsının ve hırslı kişiliğinin bu yükselişte önemli payı olduğu açıktır.

 

Milli Mücadele'nin asker üyelerinden Fahrettin Altay'ın aktardığı bir hikâyeye bakılırsa, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin (İTC) güçlü adamı Enver, Çanakkale Savaşları sırasında, "Siz Mustafa Kemal'i benim gibi tanımazsınız. Vakıa çok değerli, fakat o nisbette de haristir. Emin olun, şimdi liva yaparız. Kolordu kumandanlığı ister. Onu yaparız, ordu kumandanlığı ister. Ordu kumandanı yaparız, başkumandanlık ister. Ona da peki desek, yine kâfi görmez. Daha büyüğünü ister. Çünkü hırsına hudut yoktur. Bu sebeple, onu azar azar vererek gayet maharetle idare etmek, hoş tutmak lazımdır" demiştir.

Bu konuşma Mustafa Kemal'e aktarıldığında "Ben Enver'in bu kadar zeki ve ileri görüşlü olduğunu bilmezdim" diyerek, hakkındaki yargıları adeta onayladığı bilinir.

 

Mustafa Kemal, yakın arkadaşı Yunus Nadi ile yaptığı bir sohbette, Mütareke döneminde Ahmet İzzet Paşa'nın oluşturacağı hükümette kendisine Harbiye Nazırlığı'nın verilmesi için çektiği telgraftan bahsederken "Kendisi bunu mansıp (rütbe, mevki) hırsı ile yorumlamış. Halbuki ben adamlarımızı biliyordum. Orada memlekette yapılacak hizmeti, en büyük salahiyetle ancak ben yapabilirdim. Eğer ben o kabinede bulunsaydım, işi daha İstanbul'un eşiğindeyken hallederdim..." diyerek, kendine olan aşırı güvenini anlatmıştır. Bu güven öylesine büyüktür ki, ileriki yıllarda, kendisine muhalefet eden herkesi teker teker saf dışı etmesinde hiçbir yanlışlık görmeyecektir.

 

'Emirlerin yerine getirilmesi'

 

Kendisine "İzmir'i aldıktan sonra artık biraz dinlenirsiniz Paşam. Çok yoruldunuz" diyen Halide Edip'e "Dinlenmek mi? Yunanlılardan sonra birbirimizle kavga edeceğiz, birbirimizi yiyeceğiz" diyen Mustafa Kemal'in öngörüsü doğru çıkmıştır.

 

Ancak, dava arkadaşlarının en büyük mücadelesi, onun liderliğini önlemek değil, diktatörlük eğilimlerini frenlemek yolunda oldu. "Onbaşı" diye hitap ettiği Halide Edip'e "Ben hiçbir eleştiri, hiçbir fikir istemiyorum. Yalnız emirlerimin yerine getirilmesi[ni istiyorum]" demesi ile Nutuk'ta, "Tarih, itiraz kabul etmez bir şekilde ispat etmiştir ki, büyük meselelerde muvaffakiyet için kabiliyet ve kudreti sarsılmaz bir Reis'in vücudu lazımdır" demesi eylemlerinin ardındaki mantığı açıklar.

 

Fevzi Paşa sevgisi

Yine de 1919'da Samsun'a doğru yola çıkmasıyla, 1926'da İzmir Suikastı Davası arasında kalan yedi yıl içinde Milli Mücadele'ye birlikte başladığı arkadaşlarından ikisi dışında hepsini tasfiye etmesini anlamak pek kolay değildir.

 

Bu iki kişiden biri olan Mareşal Fevzi Çakmak'a duyduğu sevgi hakikaten özeldir. Bazı araştırmacılar bunu Fevzi Paşa'nın siyasi hiçbir hırsı olmamasına bağlar. Paşa'nın isminin Osmanlıca'da 'kuzu' kelimesiyle benzer şekilde yazılmasından kalkarak yapılan 'Kuzu Paşa' esprisi bunu doğrular niteliktedir.

İkinci 'en çok sevdiği kişi' ise İsmet İnönü'dür. Falih Rıfkı'ya göre, Milli Mücadele'nin başında Anadolu'ya birlikte gitmeyi öneren Mustafa Kemal'e, 'yeni evlendim, beni biraz rahat bırak' diyen; 1920 yılı başında kısa süreliğine Anadolu'ya geçip hemen İstanbul'a dönen, en sonunda İngilizlerin çerçevesini çizdiği 'ya Malta, ya Anadolu' ikilemi yüzünden adeta harekete katılmak zorunda kalan İsmet İnönü'ye 6 Ağustos 1933'te çektiği bir telgrafta, "İsmet sen büyük adamsın. Hassas olduğun kadar his veren adamsın. Sen benim sözlerimi okurken gözlerin yaşarmış; ya ben seni okurken hıçkırıklarla ağladığımı söylersem, inanır mısın? Bu duygularımı sonradan değil, kimsenin yanında değil, yatak odama çekildikten sonra mahremimde yazıyorum. Sen beni muhakkak çok seviyorsun. Ya ben seni!" demesi, bu sevginin şaşırtıcı boyutlarını gösterir.

 

Ama, Mustafa Kemal'in sevgisini kazanmayı başaramayan, ya da muhafaza edemeyen diğer kişilerin örneğin Cavit Bey, Küçük Talat, Dr. Nazım Bey ve Kara Kemal gibi İttihatçı yoldaşlarının; Milli Mücadele'ye birlikte başladığı Çerkes Ethem, Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Refet Bele, Ali Fuad Cebesoy, Cafer Tayyar Eğilmez, Kazım Özalp, Ali İhsan Sabis Paşa, Rüştü Paşa, Mersinli Cemal Paşa gibi silah arkadaşlarının; Adnan Adıvar ve Halide Edip Adıvar gibi entelektüel dostlarının, Rıza Nur, Ali Şükrü Bey, Hüseyin Avni (Ulaş) Bey gibi siyasi şahsiyetlerin akıbeti hiç de iyi olmamıştır. Kimi görevden alınmış, kimi sürülmüş, kimi İstiklal Mahkemeleri'nde yargılanmış, kiminin siyasi hayatı ebediyen sona ermiş, kimi öldürülmüştür.

 

Bu yazı dizisinde, Mustafa Kemal'le muhalifleri arasında, kimi kişisel, kimi siyasal, kimi ideolojik nedenlere dayanan çatışmaların perde arkasına göz atmaya çalışacağız. Böyle mütevazı bir çalışmada, bugüne kadar genel kabul görmüş 'doğruları' tersyüz etmek gibi iddialı bir hedefin gerçekleşmeyeceğini biliyoruz. Sadece yeni sorular üretmeyi umuyoruz. Bu soruların yeni cevaplara neden olması ise, araştırmacıların olduğu kadar okuyucuların da çabasını gerektiriyor.

 

Büyük hayaller mi, gerçekçi hedefler mi?

Enver, geleceğin Gazneli Mahmut'u veya Cengiz'i olmak için Türkistan'a yürüyordu. Mustafa Kemal ise daha sınırlı bir hedefe, Anadolu'da kurulacak bir ulus-devlete odaklanmıştı

 

Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından sonra, 2/3 Kasım 1918 gecesi bir Alman gemisi ile İstanbul'u terk eden İttihat ve Terakki liderlerinden Talat, Kara Vasıf Bey ve Kara Kemal'e, 'Karakol' adlı bir örgüt kurmalarını ve Anadolu'da mücadeleye devam etmelerini önermişti.

 

Enver ise Teşkilat-ı Mahsusa'nın isminin, 'Umum Alemi İslam İhtilal Teşkilatı' olarak değiştirilerek eski faaliyetlerine devam etmesini istedi. Mustafa Kemal'in Anadolu'ya Karakol tarafından gönderildiğini, ancak daha Sivas Kongresi (4-11 Eylül 1919) sırasında Karakol'un faaliyetlerine karşı çıktığını biliyoruz. Karakol'un liderlerinden bir bölümünün, 16 Mart 1920'de işgal edilmesi sırasında tutuklanmasıyla örgüt iyice zayıflayacak ve Mustafa Kemal İTC vesayetinden biraz daha kurtulacaktı.

 

Ülkeyi terk ederken bile ayrı örgütler kurmayı düşünen İTC liderlerinin ilişkileri, sürgün yıllarında da iyi olmadı. Bazen aynı şehirde oturdukları halde aylarca görüşemeyen liderler, daha çok mektupla temas kurdular. Birçoğu Hüseyin Cahit (Yalçın), Cemal Kutay ve Şevket Süreyya Aydemir tarafından yayımlanan bu mektuplarda sürgünde yaşamanın zorlukları hissedilirken, kullanılan dilin duygusallık, kırgınlık, umut, öfke gibi değişik duygular arasında gidip gelmesi, parasal ve ailevi meselelerin sıkça siyasi meselelerin önüne geçmesi gibi hususlar dikkati çeker.

 

Stratejik farklılıklar

İkili, Mustafa Kemal'le yazışma işini Talat'a bırakmıştır. Cavit Bey, anılarında, Talat'ın 'Sarı Paşa' dediği Mustafa Kemal'e, hareketin başı edasıyla yolladığı mektuplara, o sırada yeterince güçlü olmadığı için, uzun cevaplar vermek zorunda kalan Mustafa Kemal'in, "Biz çabalıyoruz, Berlin'deki[ler] bizim yaptıklarımızı kendilerine mal ediyorlar" diye şikâyet ettiğini yazar.

 

Talat, önce Anadolu hareketini desteklemeyi, Anadolu'da başarı kazanıldıktan sonra bir siyasi parti kurarak iktidarı kontrol etmeyi planlarken, Enver, Anadolu hareketinin derhal başına geçmeyi ve ardından Asya içlerine yayılacak bir imparatorluk kurmayı hayal ediyordu. Ancak mektuplara bakılırsa, Talat'ın önerdiği strateji de Pan-İslamist ve Pan-Türkist boyutlar taşıyordu.

 

Hem İngilizleri hem de Rusya'yı karşısına alacağı belli olan bu stratejide, Talat, İngilizlere karşı Rusya'nın desteğinden medet umuyordu, ancak Rusya'nın desteğini nasıl sağlayacağı konusunda gerçekçi bir açıklaması yoktu.

 

Talat'ın ikinci planı Araplar ve Türkler bağımsızlıklarını elde ettikten sonra Avusturya-Macaristan örneğine benzeyen 'federatif İslam devleti' kurmaktı. 1. Dünya Savaşı'na girerken kendine Mısır krallığını seçen Cemal, Afganistan ve Hindistan'da İngilizler'e karşı bir İslam ihtilali yapmak için Rusların desteğini sağlamaya çalışırken, Enver, İngilizlerin icazetiyle, geleceğin Gazneli Mahmut'u veya Cengiz Han'ı olmak için Türkistan'a doğru yürüyordu.

 

Rusya'yla ilişki

Mustafa Kemal ise daha sınırlı bir hedefe, Anadolu'da kurulacak bir Türk ulus devletine odaklanmıştı. Gerçi Mustafa Kemal de Rusya'nın silah ve para desteğine güveniyordu. Hatta, Kazım Karabekir'in iddia ettiği gibi bu uğurda, 'Bolşevik prensipleri' kabul etmeyi bile düşünmüştü. Ancak askeri başarılar geldikçe, bu planı uygulamasına gerek kalmadı.

 

Nitekim, Ocak 1921'de, önce ülkedeki sol muhalefeti tasfiye etti, ardından Moskova'ya, "Anadolu Büyük Millet Meclisi Hükümeti namına hiçbir suretle mezun olmadıklarının Enver, Talat ve Cemal paşalara tebliği" konulu bir mektup yolladı.

 

Mustafa Kemal, Talat-Enver ikilisi ile arasındaki farkı, TBMM'de 1 Aralık 1921'de yaptığı konuşmada şöyle koydu: "Büyük hayaller peşinde koşan, yapamayacağımız şeyleri yapar görünen sahtekâr insanlar değiliz. Efendiler, büyük ve hayali şeyleri yapmadan yapmış gibi görünmek yüzünden bütün dünyanın husumetini, garazını, kinini bu memleketin ve bu milletin üzerine celbettik. Biz Panislâmizm yapmadık. Belki 'yapıyoruz, yapacağız' dedik. Düşmanlar da 'yaptırmamak için bir an evvel öldürelim' dediler. Panturanizm yapmadık. 'Yaparız, yapıyoruz' dedik ve yine 'öldürelim' dediler. (.) Bütün dava bundan ibarettir. (.) Haddimizi bilelim!"

 

Berlin ve Türkistan

'Haddini bilen' Mustafa Kemal ülkede olmanın avantajıyla ipleri yavaş yavaş elinde toplarken, sürgünde onun bunun himmetiyle hareket etmeye çalışan Talat, 15 Mart 1921'de Berlin'de bir Ermeni tarafından; Cemal, 21 Temmuz 1922'de Tiflis'te Rus veya İngiliz istihbaratı için çalışan Ermeni veya Gürcü eylemciler tarafından; Enver ise 4 Ağustos 1922'de Türkistan'da Kızıl Ordu tarafından öldürüldüler.

 

Mustafa Kemal, dikkatini içerideki muhaliflerine vermeye başladı. Sonuçta Mustafa Kemal'in 'gerçekçi' politikaları uygulandı. Bazı tarihçiler Rusya'nın Enver'i Mustafa Kemal'i kontrol etmek için kullandığını söylerken, bazı tarihçiler ise, Mustafa Kemal'in hiç de imkânsız olmadığı halde Musul'u bile bırakmasıyla sonuçlanan gerçekçiliğinin, İttihatçı önderlere duyduğu kişisel antipatiyle çizilmiş dar görüşlülük sınırında gezindiğini söylerler.

 

Onlara öre, Enver'in ütopik planlarının aslında İngilizleri ve Rusları, Mustafa Kemal'in 'gerçekçi' planına razı etmekte önemli bir rol oynamıştır. Kazım Karabekir de, farklı yollardan, benzer iddialarda bulunur.

 

Mustafa Kemal-Enver çekişmesi

Enver Paşa, Harbiye Nazırı Vekili'yken Naciye Sultan'la (üstte) evlendi. Sabiha Sultan'sa Mustafa Kemal'in evlenme talebini geri çevirmişti.

 

Mustafa Kemal'in bildiğimiz ilk muhalifi Enver'dir. Hırslı kişiliğine rağmen II. Meşrutiyet'in önderliğini Enver'e kaptıran Mustafa Kemal, 31 Mart Olayı'ndan sonra askerlerin siyasete karışmaması yolundaki tavsiyesi ile Enver'i kızdırınca, kendisine Trablusgarp yolu görünmüştü.

 

Balkan savaşları

Balkan Savaşları sırasında düşman, Edirne önlerinde boy gösterince, Mustafa Kemal İstanbul'a döndü ama Edirne'nin düşmana bırakılmasını önlemek için Mustafa Kemal'in itirazına rağmen Babıali Baskını'nı yapan ve bir süre sonra Edirne'nin geri alınmasıyla stratejisinin doğru olduğu anlaşılan Enver'in yıldızı tekrar parlayıp Harbiye Nazırı olduğunda, ilk işi, Edirne'ye ilk giren birliklerin başında bulunduğu için kıskandığı Mustafa Kemal'i pasif Sofya Askeri Ataşeliği'ne göndermek oldu.

 

Bir süre sonra Genelkurmay Başkanlığı'na talip olan Mustafa Kemal'e itiraz yine Enver'den geldi. Mustafa Kemal'in şansı ancak Sarıkamış faciasından sonra döndü, fakat Enver, Çanakkale ziyaretinde, Anafartalar'daki başarısından sonra bile Mustafa Kemal'in grubuna uğramadı.

 

Bu çekişmeye bir de, Mustafa Kemal'in Enver Paşa gibi padişah damadı olmak için Vahidettin'in kızı Sabiha Sultan'a talip olması, ancak reddedilmesinin yarattığı burukluğu eklersek, ikili arasındaki çekişmenin hiç de sıradan olmadığını tahmin edebiliriz.

Radikal

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

SAYIN HOCAM ELLERİNİZE SAĞLIK GÜZEL BİR YAZI OLMUŞ

bu arada müsadenizle bir tarihçi olarak bazı noktalara değinmek istiyorum

enver paşa ile m.k. Atatürk arasında tek fark Atatürkün gerçekçi ve akılcı bir zihniyetle hareket etmesidir

enver paşasa hayalci bir yapıya sahiptti elbetteki Turancılık va yahut Kızıl elma mefkuresi yüce Türk milleti için değişmez tek hedef olsada bu odönem için 2. planda düşünülmesi gereken fiildi.

çüğnkü önce kendi birliğimizi yani Anadolu birliğimizi sağlamalıyızki diğer Türk ve Türki devletlerle birlik olalım

zaten M.K. Atatürk bunu bir sözünde şöyle dile getirmiştir:

-Eğer ömrüm vefa ederse Kerküğü Türkiye sınırları içine katacağım

Ama maalesef önderimizin ömrü vafa etmemiş ve kumandanımız vafat etmiştir.

bu sebeple kısaca şunu çıkarabiliriz

Atatürk realist yani gerçekçiydi

Enver paşa ise aşırı ve zamansız idealistti yani hayalperesti ama dikkat edin zamansız olarak

saygılarımla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ataturk harbıye bakanı olmayı cok ıstıyordu.eger ıstedıgı zaman ataturku harbıye bakanı yapsalardı tarıh cok farklı yazılırdı.ataturk ne sevrı ımzalardı nede padısahın yaptıgı gıbı ulkeyı satardı.sınırlarımız dahada genıs olabılırdı kurtulus savası hıc yasanmayabılırdı.ataturk sevre karsı cıktıgı ıcın sevr anlasmasının hukumlerını uygulamayacagını padısaha ılettıgı ıcın padısah tarafından ordudan alındı.

ataturkle ıtthat arasındakı fıkır anlasmazlıgı vardı.ataturkun ıttıhat ve terakkıcılere soyledıgı ya orduda gorevınıze devam edın sıyasetı bırakın.yada sıyasete devam edın ordudan ıstıfa edın demesıydı.ıkısını bır arada yurutmeyın demesıydı.cunku orduda buyuk cıddıyetsızlıgın olacagını ve bı sonrakı savasta cok agır yenılgıye ugrarsınız demıs olmasıydı.ataturkun dedıgı cıktı ve balkan savasını cok gucsuz olan balkan devletlerıne karsı kaybettık.ataturkun bu sozunu cıddıye alan ve ordudan ıstıfa edıp sıyasete agırlık veren bır ıttıhatcı mılletvekılını ıse ıttıhat ve terakkı bulgarıstana cok onemsız bır gorev olarak atadı.ataturkte bu kısıyle bulgarıstana gıttı.

ataturkle ıttıhat ve terakknın fıkır ayrılıkları olabılır ama ıkısınınde vatan ve ulke sevgısı tartısılmazdı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

SLOGAN DEĞİL BİLGİ İSTEYEN VE

HER SIKIŞTIĞINDA ATATÜRKÜN GÖLGESİNE SIĞINAN SÖZDE ATATÜRK'ÇÜ ARKADAŞALARIMA..

 

Ey arkadaşlar! Tanrı birdir, büyüktür; tanrısal inanışların belirtisine bakarak diyebiliriz ki: İnsanlar iki sınıfta, iki dönemde incelenebilir, İlk dönem, insanlığın çocukluk ve gençlik dönemidir. İkinci dönem, insanlığın erginlik ve olgunluk dönemidir.

 

İnsanlık birinci dönemde tıpkı bir çocuk gibi, tıpkı bir genç gibi yakından ve maddî vasıtalarla kendisiyle meşgul olunmayı gerektirir. Allah, kullarının gereken olgunlaşma noktasına erişinceye kadar içlerinden vasıtalarla dahi kullarıyla meşgul olmayı tanrılık özelliğinin gereklerinden saymıştır. Onlara Hazreti Âdem Aleyhisselâm'dan itibaren bilinen ve bilinmeyen sayısız denecek kadar çok nebiler, peygamberler ve elçiler göndermiştir. Fakat Peygamberimiz aracılığıyla en son dini, uygar gerçekleri verdikten sonra artık insanlıkla aracı ile temasta bulunmaya gerek görmemiştir. İnsanlığın kavrayış, aydınlanış ve olgunlaşma derecesi,her kulun doğrudan doğruya, tanrısal ilhamlarla temas yeteneğine eriştiğini kabul buyurmuştur ve bu sebepledir ki,

Cenab-ı Peygamber, peygamberlerin sonuncusu olmuştur ve kitabı, en eksiksiz kitaptır.

M.kemal ATATÜRK

1922 (Nutuk III, s. 1241)

 

Din gerekli bir kurumdur. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur. Yalnız şurası var ki, din Allah ile kul arasındaki bağlılıktır.

1930

Kılıç Ali, Asker ve siyaset adamı 1920-1938 yılları arasında . Antep milletvekilli .

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

Bir arkadaşın isteği üzerine...........

 

 

Engin abinin meşhur bir itirafı vardır; mühim olan darbelere zamanında karşı çıkmaktır, 20 sene sonra ben darbeye karşıyım demek iş değildir diye...

 

Muhalif olmanın da bir zamanı vardır yani..Şimdi Hitlere karşı çıkan bir alman vatandaşını düşünün, yeniden nasyonel sosyalistler iktidara geldiğinde aynı yüreklilikle onlara karşı çıkabilecek midir? hiç sanmam..

 

Bu ülke tarihini bilmiyor;

 

İlgili ve bilgili olan herkese iki önemli soru soracağım;

 

1. I. Türk Tarih Kongresinde Fuat Köprülü'nün konuşması neden ıslıklanmış ve neden Köprülüye muhalefet edilmişir?

 

NOT; bilmeyenler için Fuat Köprülü Osmanlı devletinde bir sadrazam yahut da Türkiye Cumhuriyetinde bir şarkıcı değildir, bir bilim adamıdır...

 

2. Ahmet Zeki Velidi Togan neden Türkiye Cumhuriyetini terkedip gitmek zorunda kalmıştır?

 

NOT; bu kişiyi tanımayan zaten ortalık da gezmesin....

 

Yukarıdaki iki mesleyi çözen her vatan evladı Tarihin nasıl yazıldığını anlar, muhalif olmanın ne gibi sorunlara neden olduğunu anlar, zihni gelişir, perspektifi genişler....Buyurun bakalım....yanıtları bekliyorum

 

 

Bozan

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

YÜCE ATAMIZIN BU ÜLKEDE MUHALIFI YOKTUR,.,.,

 

Sahte peygamber üretenler mi olacak

Sahte bilim adami üretenler mi olacak

Sahte demokrasi üretenler mi olacak

Sahte üfürükcüler üretenler mi olacak

Sahte imamlar üretenler mi olacak

Sahte kahramanlar üretenlermi olacak

Sahte imam askeri üretenler mi olacak

 

ya anlamadigim bu topraklar bize darmi geliyo,.,.,bana göre nüfus ortalamasina göre Topraklarimiz masallah

iki katta da büyük.,.Artik devir o devir degil o bana bakti al orayi.,o yan bakti al orayi devri bitti,.,.

Bunu niye anlamakta zorluk cekiyoruz.,.tarihin,.hemde yalan kisimlarini cikarip halkin

MIDESINI BULANDIRMAYA CALISIYORUZ,.,.Sonra dogrusunu cikarip cikarip ne olacak

hangi perzektifi yakalamaya calisicagiz,.,KÜLTÜRLERI CIKARMAK O AYRI KONU,.,KENDIMIZI TANIMAK

O AYRI KONU...,.,bakarsak zaten görüyoruz kendimizi,.,Aksaclimi.,.,Kara saclimi..cembermi degilmi

zaten erip ermedigini kilik kiyafetinle anliyorsun.,hadi hep beraber aynaya bakalim

ama insanlarimiza dokunmazsak zaten o kültürü yasatiyo,.,,DERDIMIZ NE

Niye bu Ülkede fitne ficir muhalifler yaratalim,. yaratmak istiyorsak

Gercek bilim adamlari yaratalim.

 

Örnegin bir toprak reformun pesinden kosalim ufacik topragin üzerine 15.kat cikipta arsa parasindan

bahsetmiyelim.,.,.,!!!

Bu arsalarda sahte Toprakcilarin elinde.,.,.AYIPTIR ARTIK.,.,

 

Saygilar

 

:shuriken: yamyam frankfurt

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Selamlar...

 

Bilindiği üzere konuları takip ediyor, ancak cevap yazmıyordum....

 

Bu cevap bu konuya fazlasıyla ilgi duyduğum için :sweatingbullets: ve arkadaşların dikkatine bir defa daha arz edilmesini istediğim için verilmiştir...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...
Bir arkadaşın isteği üzerine...........

Engin abinin meşhur bir itirafı vardır; mühim olan darbelere zamanında karşı çıkmaktır, 20 sene sonra ben darbeye karşıyım demek iş değildir diye...

 

Muhalif olmanın da bir zamanı vardır yani..Şimdi Hitlere karşı çıkan bir alman vatandaşını düşünün, yeniden nasyonel sosyalistler iktidara geldiğinde aynı yüreklilikle onlara karşı çıkabilecek midir? hiç sanmam..

 

Bu ülke tarihini bilmiyor;

 

İlgili ve bilgili olan herkese iki önemli soru soracağım;

 

1. I. Türk Tarih Kongresinde Fuat Köprülü'nün konuşması neden ıslıklanmış ve neden Köprülüye muhalefet edilmişir?

 

NOT; bilmeyenler için Fuat Köprülü Osmanlı devletinde bir sadrazam yahut da Türkiye Cumhuriyetinde bir şarkıcı değildir, bir bilim adamıdır...

 

2. Ahmet Zeki Velidi Togan neden Türkiye Cumhuriyetini terkedip gitmek zorunda kalmıştır?

 

NOT; bu kişiyi tanımayan zaten ortalık da gezmesin....

 

Yukarıdaki iki mesleyi çözen her vatan evladı Tarihin nasıl yazıldığını anlar, muhalif olmanın ne gibi sorunlara neden olduğunu anlar, zihni gelişir, perspektifi genişler....Buyurun bakalım....yanıtları bekliyorum

Bozan

 

 

 

Yukarıdaki sorulara hiçkimse yanıt vermemiştir, zaten beyninin etrafı kendi ördüğü duvarlarla örülü olan büyük bir kısmı yanıt veremeyecektir.

 

Bir soru daha;

 

3. 1923 yılında mecliste yapılan cumhurbaşkanı seçimine 158 milletvekili katılmış ve hepsi de Atatürk’e oy vermiş ama, meclis genel kurulu üye tam sayısı 287...( N.güreliden aktaran engin abi)

 

Evet peki ya sizce neden?

Not ; o sıralarda Ankarada salgın bir hastalık yoktu, yani bu kadar adamın aynı anda hasta olması imkansız.....

 

bozan

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Güzel günler göreceğiz çocuklar...

"500 bin mi, 1 milyon mu rakamları bir yana... Böylesine duygu yüklü, böylesine kenetlenmiş, böylesine içten, böylesine yürekten, böylesine kararlı bir meydan görmedim.

Dün o meydanda, laik cumhuriyeti karşı devrimcilerin elinden geri almanın ilk adımı atıldı.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin, genel seçimlerin çok daha ötesinde bir mesajı vardı meydanın:

Bu millet; Atatürk devrimlerinin, gericilerin ayakları altında paspas yapılmasına izin vermeyecek.

Türkiye’yi ele geçirmiş ortaçağ özentileri farkında olsalar da, olmasalar da..."

 

a12.jpg

Artik Milyonlorin,.,binlere gösterdigi saygi .,.,Azalmistir.,.

Sayginin ölcüsünü kaciranlar,.,.,Bu Milyonlari göre biliyormu,.,

Bu Vatan Topragi ,.,SANAL TOPRAK DEGIL.,.,Tabikii tatli dögüsümüz olacaktir.,.,tatli dögüsün bittigi Ülke varmi

Tabiiki Tanrim Ülkemizi,.,karanlik.,.,ic savaslardan korusun.,.,Biz karanliklardan yana degiliz

Cuvalci,.,Hic degiliz,.,!!!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hocam sorduğunuz soru inanılmaz manidar bir soru. Cevabının bir kısmını Atatürk nutkunda vermiş.

 

Hocam ikimiz de cevabı biliyoruz ancak araştırma gereği duymayanlar için ben yazayım. Onlar okur mu bilmiyoruz ama zira cevaplar şartlanmış reflekslerle veriliyor doğru mu değil mi veya niye böyle olmuş hiç araştırılmıyor.

 

Yaklaşık 150 milletvekili o gün Ankara dışındadırlar. 334 milletvekili olduğu belirtiliyor Mecliste ancak 159-158 kişinin oyu alınarak Cumhuriyet ilan edilmiş. Geriye 175 milletvekili kaldı. Geriye kalan bu milletvekillerinin "Mevlid kandili münasebetiyle Meclisin Tatile Gireceği " söylentisi ile Ankara dışına çıktıkları biliniyor. Ankara da bulunan, ancak muhalif oldukları bilinen milletvekillerine haber vermeye lüzum görülmemişti. M.Kemal, "Nasıl olsa o arkadaşlar da benim gibi düşünüyor" demekteydi.

 

"Efendiler görüyorsunuz ki, cumhuriyet ilanına karar vermek için Ankara'da bulunan bütün arkadaşlarımı davete ve onlarla münakaşa ve müzakereye asla lüzum ve ihtiyaç görmedim. Çünkü, onların zaten ve tabiaten benimle bu hususta hemfikir olduklarına şüphe etmiyordum. Hulbaki o esnada Ankara'da bulunmayan bazı zevat, selahiyetleri olmadığı halde, kendilerine haber verilmeden ve rey ve muvafakatleri alınmadan, Cumhuriyetin ilan edilmiş olmasını vesile-i iğbirar ve iftirak addettiler. (gücenme ve ayrılık sebebi saydılar) (Nutuk, c.2, s.802-803)

 

Münakaşa ve müzakereye lüzum görülmeyen kişilerden Rauf Orbay ogün İstanbul'da, Kazım Karabekir Paşa Trabzondadır.

 

Kazım Karabekir Paşa'nın Cumhuriyetin ilanını öğrenmesine ilişkin Falih Rıfkı Atay'ın nakli:

 

"Trabzon mevki komutanı Kazım Paşa (Orbay) o gece top atarak Cumhuriyet ilanını kutlamak emrini almış ve yerine getirmişti. Trabzon'da bulunan Kazım Karabekir:

"Nedir bu toplar? diye sordu. Kazım Paşa, Cumhuriyet'in ilan edildiği cevabını verince:

"Neden bana sormadınız?" dedi.

"Sorsaydım top atmamaklığımı mı emredecektiniz?"

"Hayır ama...Biz bunu konuşmamıştık" dedi. (Çankaya, s.380)

 

Cumhuriyetin ilan edilmesi kararı salt çoğunlukla bile olmadan alınıyor ve meclisin büyük kısmı Ankara dışında. O günün izin olduğunu sanıyorlar. Ondan önceki güne kadar kimsenin Cumhuriyet'in oylanacağı hakkında bir bilgisi yok ve bir gün önce akşamleyin Mustafa Kemal Paşa bazı arkadaşlarına (bunların 7 kişi olduğu söyleniyor) yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz diyor ve o 7 kişi de diğer 150 kişiye haber veriyorlar. Oldu da bitti maşallah

 

Cumhuriyete karşı değiliz. Zannımca ilk defa Cumhuriyet ismini partisinin adı olarak belirleyen Kazım Karabekir de Cumhuriyet'e karşı değildi. Ancak, manidar olan bu tipten kararların hayli önemli bir sayıda olması. Ve hayli önemli konularda olması.

 

Bakalım bakalım başka cevap gelecek mi?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

5397.jpg

 

Bayrakları bayrak yapan, üstündeki kandır. Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır

 

ATAM sayen,de kafamiz yeri geldiginde Doguya dogru dönse bile.,.

 

Bu ülkede yasayan,.70.Milyonun ayaklari Batiya dogru gidiyor,.!!!

 

GERiSi HiKAYE

 

:shuriken: yamyam frankfurt

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.