Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Sevgili evrensel

 

Sizin gibi düşünmeyen farklı ve birbirine yakın görüşleri olan insanları bir grup olmak ile itham ederken birde kendinizi sorgulamanızı rica ediyorum. Forumda ya da günlük hayatımızda hepimiz aslında tek başımızayız. Kendimiz gibi düşünüyor kendimiz olarak algılıyoruz. Bir şekilde inanmayı seçmiş ve kendince haklı sebebleri olan insanları sadece bizim gibi düşünmüyor diye suçlayamayız. Eleştiremeyiz. Neden öyle düşünüyorsun diyemeyiz.

 

İnancını akıl yoluyla sorgulamış olanlar bilirler ki, Allah'a giden pek çok yol vardır. Bu o kişinin kendi yoludur. Kendi deneyimleri ve sorgulamaları ile vardığı sonuçtur. Siz istiyorsunuz diye eleştirmek zorunda değil hiç kimse. Kaldı ki asıl enteresan olan düşünce ve ifade özgürlüğünü savunmayı amaç edinmiş gibi görünen sizler yeri gelince bunlardan şikayet ediyorsunuz.

 

İletinizin başında söylediğiniz noktalara katılıyorum ve bende ona benzer şeyler ifade ettim dün yani bireysel düşüncenin değerlendirilmesinden çıkıp asıl konuya geri dönelim istedim taraf olmakla itham edildim. Bana taraf olduğumu söyleyenler ise beni eleştirirken benzeri şeyi yaptıklarını farkedemiyorlar sanırım.

 

Bunca tartışmaya rağmen hala bir arpa boyu yol alamadıysak burada hepimizin eksikleri var demektir. Şimdi itiraz edeceksiniz belki ama ben ve benim görüşüme yakın düşünceye sahip olanlar ne zaman ortak bir paydada buluşmak için bir adım atsak sürekli "ama aslında siz gerçekte şöyle düşünüyorsunuz, o düşünceniz yüzünden siz samimi değilsiniz" eleştirisi ile karşılaşıyoruz. Ardından grup olmakla suçlanıyoruz. Oysa bu forumda gerçek anlamda bir gruba dahil olmayan bir kaç kişiden biride benim. Şimdi yine eleştirileceğim ama düşüncemi söylemekten kendimi alıkoyamıyorum. Galiba iyi bir şey değil düşündüğünü söylemek istenilen yerlere çekilebiliyor.

 

Buradan bunu dünya görüşlerine bağlayalım, insanların yapısında var sanırım düşüncelerine taraf bulmak isteği. Bir fikri savunurken birilerini karşınıza alırsınız, birileride yanınızda yer alır. Bazen yanınızda yer alanlarda size sırt dönebilirler. Çünkü herkes kendi düşüncesini temel doğru sanıyor. Bazende çok başka insani duygular ortaya çıkıyor... Hele hele az biraz aykırılık varsa fikrinizde hemen absürt olmakla itham ediliyorsunuz hemde sözde sizin gibi düşünenler tarafından...

 

Dünyada "gerçek anlamda demokrasi ve ifade özgürlüğü" yok. Çünkü ifadeler birileri için rahatsızlık verici olabiliyor. Sonra o düşünceyi bastırmak için karşıt görüşler çeşitli eylemler yapıyor. Bunu her alanda görüyoruz. Siyasi meselelerde en başta. Ben bildiği ile yetinen ve şuana kadar edinmiş olduğum dünya görüşünün tek doğru olduğunu savunan biri değilim. O yüzden tartışmaların içindeyim. Toplumsal mutabakat sağlanmalı ve haklar eşit dağıtılmalı diyorum. Ama görünen o ki bizlerin o erdeme sahip olması için daha çok yol katetmemiz gerek...

 

Toplumsal meselelerde hiç bir yaptırım etkisi ve yetkisi olmayan bizlerin bir forumda tartışırken bile ortak paydada buluşamadığımızı görünce siyasi platformda daha da imkansız olduğunu düşünmeye başladım... Çünkü siyasilerin düşünceleri örgütlenme ile varmak istedikleri hedefe gitmek için daha kemikleşmiş "dünya görüşlerine" sahip olmaları gerekiyor. Ve öyle... O yüzden hiç kimsenin umurunda değil kendileri gibi düşünmeyenlerin uğradıkları haksızlıklar. Kendileri hedeflerine ulaşsınlar yeter. Bu uğurda da kahramanlık, demagoji, ajitasyon, hedef şaşırtma, maskeleme yolları ile bindikleri gemide hedeflerine doğru devam ediyorlar. Birileri gemisini yüzdürürken başka gemiler batıyor ve kimse farkına varmıyor.

 

Dünya görüşlerini hakim görüş kılmak için mücadele edenler ülkenin kamu mallarını, üstelik zarar etmeyenlerini, topraklarını, bankalarını, yani ekonomisini satıyorlar. Ve bu pek çok insan için sorun teşkil etmiyor. Dünyanın heryerinde banka ve kamu malları satılır, diyorlar. Oysa bizim satılan bütün bu şirketlere ve arazilere rağmen ne dış borcumuz azalıyor nede başka yatırımlar yapılıyor. İthalatımız artıyor, ihracatımız düşüyor. Ama cebindeki parası eksilmeyenler bunları umursamıyor ve o gemi hala yol alıyor...

 

Dünya görüşünü hakim görüş kılmak isteyenler yollarına devam ederken geri kalanlar sadece seyrediyor. Bir kısmı hayatla mücadele ederken, bir kısmı bananecilik yapıyor, bir kısmı algılamıyor bile... Bir maç varsa o maçın iki oyuncusu var demektir ama şimdilik bir taraf oynuyor diğer taraf kendi arasında çarpışıyor... :excl:

 

Selamlar

Gönderi tarihi:

Bunca tartışmaya rağmen hala bir arpa boyu yol alamadıysak burada hepimizin eksikleri var demektir.

 

Değerli dostum,

Doğal olanı da bu bence. Bu sadece "Turkish-media"da değil tüm dünyada böyle.

İşte buna toplumsal gelişimin, düşüncenin, görüşün diyalektiği deniyor. Yani kısaca değişimi.

Bir topicle, 3-5 insanı "genel doğrular"ın yanlısı yapabilmek sihirbazlık olmalı.

O, 3-5 insanda nicel de olsa birkaç çelişkinin oluşabilmesi, benim iyimser beklentilerimdendir.

İnsanlar parmağını şıklatıp bir anda dünya görüşlerini değiştiremiyorlar. Ya da değiştirilmesini sağlayamıyorlar.

Genel doğrular içerisindeki "laiklik" yada "insan haklarını"nın, bırakalım uygulanmasını, karşı çıkarak savaşımını yapanlar var.

Bu durumda nasıl olacak bir arpa boyu ilerleyiş, kolaymı, olabilirmi ?

Ben olamaz gözüyle bakmıyorum. İnsanlık görevimi yapmak durumundayım.

Toplum boyutlu olarak düşünüldüğünde elbetteki bir arpa boyu ilerleme olacaktır.

Ama olmayabilirde hatta geriye gidiş dahi olabiliyor.

"Diyalektik gelişim"in engebeli de olsa, tarihte sürekli olarak "olumlu" yönde gidişi bir gerçek.

Bu engebeli gelişimin sürecini etkileyecek olan, aydın ve ona engel olan kesimin mücadelesidir.

 

İnsan değerine ve onun mutlu yaşamına önem veren bir dünya görüşünü(bilimsel görüş) engelleyenler elbetteki olacaktır.

Bu tarihsel bir gerçektir.

Bu gerçek içerisinde emperyalizm'den başlayarak, yerel işbirlikçiler ve hatta aydınlanması gereken görüşlerin tutumlarının etkenliği de yadsınamaz.

 

Şimdi itiraz edeceksiniz belki ama ben ve benim görüşüme yakın düşünceye sahip olanlar ne zaman ortak bir paydada buluşmak için bir adım atsak sürekli "ama aslında siz gerçekte şöyle düşünüyorsunuz, o düşünceniz yüzünden siz samimi değilsiniz" eleştirisi ile karşılaşıyoruz. Ardından grup olmakla suçlanıyoruz. Oysa bu forumda gerçek anlamda bir gruba dahil olmayan bir kaç kişiden biride benim. Şimdi yine eleştirileceğim ama düşüncemi söylemekten kendimi alıkoyamıyorum. Galiba iyi bir şey değil düşündüğünü söylemek istenilen yerlere çekilebiliyor.

 

Söylemek istediğim bu. İnsanlar dünya görüşleri ile insanlığa ve topluma olumlu katkıda/etkide bulunmak istiyorsa önce "kendi doğrularının", "genel doğrular"la örtüştüğünden emin olmalıdırlar.

Emin değilse eğer, siyasi ve sosyal genel doğruları bilmek öğrenmek zorundadır.

Aksi takdirde olumlu/olumsuz katkıları ile sorumluluğu üzerlerine almış olmaktadırlar.

 

Nedir bu genel doğrular ?

"insan" değeri, onun yaşamdaki tüm gereksinimi ve mutluluğu için var olan siyasal ve sosyal değerler. Genel geçerliği olan kurallar.

Bir örnek:

"Tüm insanlar yaşamlarında din, dil, ırk, ve sınıf farkı (ekonomik) gözetmeksizin yaşamsal haklara sahiptirler.

Yönetimler ve yasalar, insanların bu tartışmasız haklarını tarafsız bir şekilde en ince ayrıntıları ile uygulak zorundadırlar."

İşte bu bir genel doğru.

Bu temel genel doğru bile, emperyalist zihniyetlerin kabul edilemezlerindendir.

 

Bahsettiğim gibi (ne yazıkki) önce emperyalizm, daha sonra da siyasetler/siyasetçiler, inançlar/inançlılar bir şekilde bu olumsuzluğa bilerek/bilmeyerek destek olmaktalar.

Bu çok önemli ve asıl mesele...

 

Birileri gemisini yüzdürürken başka gemiler batıyor ve kimse farkına varmıyor.

 

Dünya görüşlerini hakim görüş kılmak için mücadele edenler ülkenin kamu mallarını, üstelik zarar etmeyenlerini, topraklarını, bankalarını, yani ekonomisini satıyorlar. Ve bu pek çok insan için sorun teşkil etmiyor. Dünyanın heryerinde banka ve kamu malları satılır, diyorlar. Oysa bizim satılan bütün bu şirketlere ve arazilere rağmen ne dış borcumuz azalıyor nede başka yatırımlar yapılıyor. İthalatımız artıyor, ihracatımız düşüyor. Ama cebindeki parası eksilmeyenler bunları umursamıyor ve o gemi hala yol alıyor...

 

Dünya görüşünü hakim görüş kılmak isteyenler yollarına devam ederken geri kalanlar sadece seyrediyor.

Bir kısmı hayatla mücadele ederken, bir kısmı bananecilik yapıyor, bir kısmı algılamıyor bile... Bir maç varsa o maçın iki oyuncusu var demektir ama şimdilik bir taraf oynuyor diğer taraf kendi arasında çarpışıyor...

 

Bu güzel tespitlere bir tespit daha ilave etmek şart oldu.

Seyrediyorlar, bilerek bilmeyerek sebep oluyorlar, ya da karşı mücadele veriyorlar.

Zarar gören, insan ve değerleri oluyor ne yazıkki.

Ama ne varki bunun üstesinden gelecek olan yine dünya görüşleri.

Saydığın olumsuzlukların üstesinden gelecek olan, genel doğruları da içeren "bilimsel dünya görüşü"dür.

Başka alternatif gözükmüyor.

Sevgilerimle...

 

 

Not:Kısır döngüleşen ve benimde istemeyerek sebep olduğum bu konu hakkında özet görüşlerimdir.

Gönderi tarihi:

Değerli bilimselci

 

Yazında yine inceden sorumluluğu bu tarafa yükleme isteğin var gibi geliyor. Neden mi? Genel geçer doğruları benimsemiş olduğunuzu söylüyorken bunu yine bir tarafa mal ediyorsunuz, o tarafta bir inancın mensubu olmayanlar. Bu toplum neden bunca gerilim yaşıyor bence biliyor musun?

 

1) ezberletilmiş ve yarısı hurafeden oluşan bir dine bağlı olduklarını düşünüyorlar. ona karşı sorumlu olduklarını ve bu din uğruna mücadele etmeleri gerektiğini düşünüyorlar. ama ezberletilmiş ve hurafelerle/hakikatin birbirine karışmış olduğu dinde bir kesim insanlar bunu bir amaç olarak görüyor... ve kandırılıyorlar... birilerinin kuklası, müridi, üyesi oluyorlar sadece kendi inandıkları şekliyle kabul görmesini istiyorlar. benim burada katılmadığım nokta şu; din manevi bir tercihtir ve o tercihinize göre bir yaşam felsefesi geliştirirsiniz (manevi) gereken ibadetlerinizi inancınıza göre uygularsınız ama dini bir amaç olarak görmek yerine araç olarak görüp aradığınız içsel huzura ulaşmanın yolunu ararsınız.

 

2) bir zamanlar bir inancı olanlar zaman içerisinde sorguladıkları inançtan ayrılıp ateizmi tercih ediyorlar. o inançtan soyutlandıkları gibi inananlardan da soyutlanıyorlar/kendilerini soyutluyorlar. bir küçümseme ve alayla terk ettikleri görüşe inanmayı tercih edenler üzerinde manevi bir tahribat yapmaya çalışıyorlar. (bunun vicdani bir rahatlama ve bir hırstan kaynaklandığını düşünüyorum) o inancı terk etmelerine sebeb olan şey ne ise ordan yola çıkıp bu kez toplumda başka bir gerilim ortaya çıkartıyorlar...

 

3) inancını öyle ya da böyle devam ettirenlerde "laikliği" dinsizlik gibi algılamaya başlıyor. bu kez daha fazla örgütleniyorlar. din dünya görüşü olmaya başlıyor inanç olmaktan çıkıp ideolojiye dönüşüyor...

 

4) inanmayanlarda ise inançsızlık bir ideoloji oluyor. onlarda bu uğurda mücadele ediyor. kurallar ve değerler insan hayatının, özgürlüğünün, onurunun önüne geçiyor.

 

gelişim için bunları yaşamak şartmıdır bilmiyorum gözlemlemeye çalıştığım dünyada dini kullanan terör örgütlerinin varlığını görünce ürküyorum. ideolojik savaşlar yapanları birbirini düşüncesinden ötürü öldürenleri görünce kaybedenin hep masum insanlar olduğunu düşünüyorum. hiç kimsenin beni inancımdan ötürü küçümsemesini, samimiyetsizlikle suçlamasını, inandığım Atatürk ilke ve inkılaplarını savunmada inandırıcı bulmadığını söylemesini kabul etmeyeceğim gibi. inanmamayı seçen bir insanında sadece bununla değerlendirilip baskı görmesini de öyle kabul edemiyorum...

 

böyle düşünen pek çok insan var biliyorum. o insanların bir kısmı inançlı bir kısmı inançsız ama hala birbirimize güvenmeyi öğrenemiyoruz... toplumsal mutabakatta sorumluluk bir kesime yüklenemez, hep aynı kesimin taviz vermesi ve fedakarlık etmesi istenemez. laikliğin savunucusu gibi görünen ama asıl amaçladıkları dinden arındırılmış bir toplum var etmek olanlarda çok fazla... dini inancı "hak" olarak görmediklerinden insanı bundan arındırmaya çalışıyorlar. bir kesim dinsizliğe çekmeye çalışırken bir kesim dindar yerine dinci yapmaya çalışıyor. olan hep arada kalanlara oluyor.

 

manevi bir bağla gönülden inancına bağlı olanlar din baronları ve dinsizler arasında kalıyor ve bu iki tarafta onlara uymuyor. dinciler onları dindar bulmuyor, dinsizlerde samimi bulmuyor. toplum ikiye bölünüyorken bu kez üçe bölünmeye başlıyor. bir tarafta laiklik karşıtı dinciler, bir tarafta laikliği siper edip dinden arındırmak isteyen dinsizler, bir tarafta laik sistemde yaşamayı benimsemiş inancına bağlı kalmaya çalışanlar var...

 

bu şartlar altında bahsettiğin gelişme sanırım çok uzun zaman daha gerçekleşemeyecek...

 

selamlar :clover:

Gönderi tarihi:

Bir topicle, 3-5 insanı "genel doğrular"ın yanlısı yapabilmek sihirbazlık olmalı.

O, 3-5 insanda nicel de olsa birkaç çelişkinin oluşabilmesi, benim iyimser beklentilerimdendir.

İnsanlar parmağını şıklatıp bir anda dünya görüşlerini değiştiremiyorlar. Ya da değiştirilmesini sağlayamıyorlar.

Genel doğrular içerisindeki "laiklik" yada "insan haklarını"nın, bırakalım uygulanmasını, karşı çıkarak savaşımını yapanlar var.

Bu durumda nasıl olacak bir arpa boyu ilerleyiş, kolaymı, olabilirmi?

Ben olamaz gözüyle bakmıyorum. İnsanlık görevimi yapmak durumundayım.

Toplum boyutlu olarak düşünüldüğünde elbetteki bir arpa boyu ilerleme olacaktır.

Ama olmayabilirde hatta geriye gidiş dahi olabiliyor.

"Diyalektik gelişim"in engebeli de olsa, tarihte sürekli olarak "olumlu" yönde gidişi bir gerçek.

Bu engebeli gelişimin sürecini etkileyecek olan, aydın ve ona engel olan kesimin mücadelesidir.

 

"Genel Doğrular"dan kastımızın ne olduğu önemli bence... Yani savunmamızı istediğiniz Evrensel Değerler; "Kişi Hak ve Özgürlüklerine Saygı"yı niteliyorsa, bu değerlere sahip olunup olunamayacağını din ile bağdaştırmak mantıksız... Kaldı ki yalnızca belli bir zümre'yi de bu değerlere "Sahip" olarak nitelemek yanlış... Ayrıca şu var ki, bazı kalıpları "Bilimsel Değer" olarak ta niteleMemek gerekir... "Felsefe" olarak nitelemek gerekir. İnsan olan herkesin "İnsanlık" için çaba göstermesi kaçınılmaz olmalıdır... Evet aksini yapanlar var; Din adına, Demokrasi adına, Hukuk adına, Millet adına, Vatandaşlık Bağı adına, Cumhuriyet adına aksini yapanlar var tabi ki... Ancak bundan ne Demokrasiyi, ne Dini, ne Hukuku, ne Milliyetçiliği, ne Vatandaşlık Bağını, nede Cumhuriyet'i sorumlu tutamayız... Evrensel Değerlere sahip olup olmamak kişisel bir çabanın sonucunda olur. Kişi hazımsayabiliyorsa o değerlere sahip olabilir...

 

Söylemek istediğim bu. İnsanlar dünya görüşleri ile insanlığa ve topluma olumlu katkıda/etkide bulunmak istiyorsa önce "kendi doğrularının", "genel doğrular"la örtüştüğünden emin olmalıdırlar.

Emin değilse eğer, siyasi ve sosyal genel doğruları bilmek öğrenmek zorundadır.

Aksi takdirde olumlu/olumsuz katkıları ile sorumluluğu üzerlerine almış olmaktadırlar.

 

Peki bu noktada bir şey sormak istiyorum:

 

*İnançsız olmak şart mıdır bu noktada?

*Bir İnanca sahip olmamak, Dinsiz olmak gerekli midir?

*"Genel/Evrensel Doğrular"ı kabullenmek "İnançlı Olmayı" reddetmeyi mi gerektirir?

 

Nedir bu genel doğrular ?

"insan" değeri, onun yaşamdaki tüm gereksinimi ve mutluluğu için var olan siyasal ve sosyal değerler. Genel geçerliği olan kurallar.

Bir örnek:

"Tüm insanlar yaşamlarında din, dil, ırk, ve sınıf farkı (ekonomik) gözetmeksizin yaşamsal haklara sahiptirler.

Yönetimler ve yasalar, insanların bu tartışmasız haklarını tarafsız bir şekilde en ince ayrıntıları ile uygulak zorundadırlar."

İşte bu bir genel doğru.

Bu temel genel doğru bile, emperyalist zihniyetlerin kabul edilemezlerindendir.

 

Bir sorum daha:

 

*İnançlı bir insan, bu ve bunlar gibi Evrensel Genel Değerlere sahip olamaz mı?

*Olmasının imkanı yok mu?

 

Zarar gören, insan ve değerleri oluyor ne yazıkki.

Ama ne varki bunun üstesinden gelecek olan yine dünya görüşleri.

Saydığın olumsuzlukların üstesinden gelecek olan, genel doğruları da içeren "bilimsel dünya görüşü"dür.

Başka alternatif gözükmüyor.

 

"Bilimsel Dünya Görüşü"nden kastınızın "Materyalizm" olduğu konusunda anlaşmıştık sanıyorum... Bunu kastediyorsunuz... Bu surette de sizin yukarıdaki iki soruma vereceğiniz cevaplar bellidir:

 

*İnançsız olmak şart mıdır bu noktada? => Evet, İnançsız olmalıdır... Çünkü; İnançlar Evrensel İnsani Değerlere karşıdır...

 

*Bir İnanca sahip olmamak, Dinsiz olmak gerekli midir? => Evet, Dinsiz olmak ve bir İnanca sahip olmamak gerekir... Çünkü; İnançlar Evrensel İnsani Değerlere karşıdır...

 

*"Genel/Evrensel Doğrular"ı kabullenmek "İnançlı Olmayı" reddetmeyi mi gerektirir? => Evet, gerektirir... Çünkü; İnançlar Evrensel İnsani Değerlere karşıdır...

 

*İnançlı bir insan, bu ve bunlar gibi Evrensel Genel Değerlere sahip olamaz mı? => Hayır, olamaz... Çünkü; İnancı buna karşıdır...

 

*Olmasının imkanı yok mu? => Bir inanca sahip olduğu sürece olmasının imkanı yoktur...

 

Cevaplarınız kısaca bunlarsa eğer, şu demek oluyor ki; "İnançlı" insanlar "Evrensel İnsani Değerlere" sahip olamazlar. "Sahibim" demeleri onlarda bir "Çelişki" yaratır(tıpkı bende olduğu gibi!!!)... O yüzden "Evrensel Ahlaki Değerlere" sahip olan insanlar yalnızca "İnançlı Olmayanlar" yani Bilimsel Dünya Görüşlüler/Materyalistlerdir...

 

Bütün "Dünya Görüşleri" konusu hakkındaki iletilerinizin toplamı bu mudur?

 

Cevabınız "Evet"se, sonrası sizi ilgilendirmiyor.

Eğer cevabınız "Hayır"sa...:

 

*Bu söylediğiniz "Kalıplaşmak" değil midir? (yalnzca Materyalistleri meşru görmek açısından -ki eğer öyle düşünüyorsanız... ve ben öyle düşündüğünüzü biliyorum.)

*"İnançlı" insanların, eleştirdiğiniz "Ahlak Din Kaynaklıdır" düşüncelerinin KarşıKuramı/AntiTez'i değil midir? (bu açıdan da aynı kefededir.)

*Peki bizim "Etkileşimsel/Diyalektik" düzen içinde "Kuram/Tez x KarşıKuram/AntiTez = Sentez" dizgesine uymamız gerekmiyor mu?

 

Son sorum mucibince ben diyebiliyorum ki: İnançlı yada İnançsız her "Birey", "Evrensel Değerlere" sahip olabilir... Bu değerlere sahip olmak İnançlı yada İnançsız olmayı gerektirmez. Çünkü Evrensel Değerler en başta "İnançlara ve Fikirlere Saygı"yı gerektirir... Dolayısıyla hiç bir kimse "İnancından yada İnançsızlığından Dolayı" diğer bir insanı "Evrensel Değerlere Sahip Olmamakla/OlAmamakla" İtham edemez...

 

Bu sav'ıma karşı çıkmıyorsanız, sonrası yine sizi ilgilendirmiyor.

Eğer bu sav'a karşı çıkıyorsanız...:

 

Şöyle diyebilir miyiz peki: Sizin İnançlarla/İnançlılarla bir alıp veremediğiniz var?

 

Eğer bu da sizi nitelemiyorsa ben kendim için şunu söylemeliyim: "İnsani Değerlere", "Kişi Hak ve Özgürlüklerine", "Özgür Düşünceye ve Kişinin Özgür Düşünme İhtiyacına/Gerekliliğine", "Bireysel Farklılıklara", "İnsanların Yaşama Hakkına", "İnsanların Mal Edinme Hakkına", "İnsanı İnsan Yapan Bireysel ve Toplumsal Değerlere", "Kişinin Benlik Duygusuna", "Özgür Düşünceyi İfade Etme Hakkına" vs vs vs... Ne kadar saygı duyarsam duyayım, bu ilkeleri ne kadar benimsersem benimseyeyim bir İnanca sahip olduğum sürece "Evrensel Ahlak"a ve "Evrensel İnsani Değerlere" sahip olamam... Sahip olduğunu söylediğim sürece de Kimlik olarak bir "Çelişki" içersinde olurum... O yüzden ben şu an "Evrensel Ahlak"tan mahrum, "Evrensel İnsani Değerlerden" uzak bir yapıya sahibim...

 

Eğer böyle düşünüyorsanız artık, devamı yine sizi ilgilendirmiyor.

Ancak buna da karşı çıkıyorsanız...:

 

Dikkat ederseniz "İnanç Özgürlüğü"ne değinmedim o maddeler arasında. Zira bir inanca sahip olan kimse zaten otomatikman "Evrensel Ahlak"tan ve "Evrensel İnsani Değerler"den "Mahrum"dur. Yazılarınız hep bu anlamı niteliyor çünkü, kızmayın... Öyleyse bu insanların "Evrensel Genel Doğruların" kabul edildiği "Ütopik" bir Toplumda da yerleri yoktur: örnek olarak ben, bu toplumda yer almaması gereken bir "kımıl zararlısıyım" çünkü İnançlıyım ve İnançlar Evrensel Ahlak'ı kabul edemez, dolayısıyla size göre bir İnançlı olarak bende kabul edemem ve edememem gerekir... Doğal olarak o toplumda kişisel düzeyde bile olsa, bir "İnanç"da mevcut değildir. Öyle ise o toplumda "İnançlara Saygı"dan bahsedilemez çünkü "İnanç" denen kavram yok zaten... Materyalist Felsefenin iliklere kadar işlediği/işletildiği ve işletilmesi gerektiği ve bu yüzden İnançların olma ihtimalinin olamayacağı bir Ütopik Toplumda (ki siz böyle bir toplumun özlemi ile yanıp tutuşuyorsunuz?) "İnançlara Saygı"dan bahsetmek zaten çok büyük bir mantıksızlık olurdu... Öyleyse Bilimsel Dünya Görüşlü/Materyalist olması gereken "Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi"nde aslında şöyle bir maddenin olması gerekiyor:

 

***"Dinler ve İnançlar, Evrensel İnsan Haklarının Varlığına Karşı Olduğundan, Kabullenemediğinde ve Bu Yüzden Evrensel İnsan Haklarının, Evrensel Genel Doğruların, Evrensel İnsani Değerlerin Varlığına Tehlike Oluşturduğundan ve Zaten Tanrı Diye Bir Şey Olmadığından, Toplumun Salahiyeti İçin ve Evrensel İnsan Haklarına Saygının İlelebet Payidar Kalması İçin, Hiç Bir Birey Kişiselde Olsa Bir İnanca Mensub ve Sahip Olamaz..."

 

Böyle bir maddeyi yadsıyamazsınız... Çünkü öncelikle tüm iletileriniz bu anlamı niteliyor... Yadsımanız sizin çelişkiniz olur bu sefer... Ama sonralıkla; biliyorsunuz ki Demokrasi bile kendi varlığını tehlikeye düşürecek hiç bir oluşuma izin vermez. Demokrasi gereğidir diye "Nazi Felsefesi"ne sahip Siyasi oluşumlara izin verilemez... Öyleyse Bilimsel Dünya Görüşlü/Materyalist İnsan Hakları Beyannamesinde böyle bir maddenin olması kaçınılmazdır. Ve bu maddenin olması da bir çelişki doğurmaz, tabi ki Materyalizm açısından... Çünkü Materyalizm zaten inançları meşru, diğer Felsefeleri tam olarak Bilimsel görmez/göremez... Bu Felsefeyle var olmuş bir toplumda böyle bir yasanın olması son derece normaldir... Tıpkı Arenalarda; Yaşamları Önemsiz, Gereksiz ve Değersiz Bulunan ve Topluma karışamayacağı ve karışmaması gerektiği düşünülen İnsanların aslanlara yem edilmesinin normal olduğu, yani bu insanların ortadan kaldırıldığı Demokratik Roma Toplumunda olduğu gibi... Neyse İroni'ye son verip devam edelim...

 

Ve bunlar da şunu getiriyor; Anayasamız "Evrensel" ve "Bilimsel Dünya Görüşlü/Materyalist" (Bilimsel demiyorum dikkat ederseniz) bir anayasa değil ve "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi" de yine aynı özellikte değil, adındaki "Evrensel" nitelemesi, kendi hüsn'ü kuruntusu... Çünkü "İnançlara Saygı"yı kabul ederek, "İnançların Varlığını" tanımlıyor ve bunlara sahip insanların yine bir diğer inanca saygı duymasını gerekli kılıyor. "Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi" olarak, kendisini kabul edenlerin "İnançsız olması" ön koşulunu gerekli kılmıyor...

 

Yada gelin yine Etkileşim/Diyalektik ve asıl İnsani açıdan ve "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi"nin diliyle şöyle diyelim: Ben İnsan Haklarının Evrensel ve Ahlaki Değerlerini ve Özelliklerini dile getiriyorum. Bir kimsenin beni kabullenmesi için "İnançlı" yada "İnançsız" olup olmaması önemli değildir. Çünkü ben her ikisine de "Saygı" duymayı salık veriyorum...

 

Bence daha bir güzel ve Özgürlükçü oldu...

 

Şimdi bana İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine niye geldiğimi soracaksınızdır; malum her iletimde yeni bir kavramı getirdiğimden şikayetçisiniz. Hemen nedenini söyleyeyim: Sanıyorum ki Evrensel Ahlak'ı ve Evrensel İnsani Değerleri ve bu açıdan Evrensel Genel ve Bilimsel Doğruları tespit eden en önemli belge bu belgedir...

 

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi:

 

Madde 2- Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Ayrıca, ister bağımsız olsun, ister vesayet altında veya özerk olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülke yurttaşı olsun, bir kimse hakkında, uyruğunda bulunduğu devlet veya ülkenin siyasal, hukuksal veya uluslararası statüsü bakımından hiçbir ayrım gözetilmeyecektir.

 

Şimdi... Eğer bu yazım sizin iletinize ve iletilerinize cevap niteliğinde olmadıysa ve ben sizi yanlış anlamışsam; anlayışınızın yukarıdaki gibi olmadığını belirtebilir ve benim, sizden özür dilememi isteyebilirsiniz, ki o zaman haklılığınız ayan beyan ortada olur ve benim bu durumda Özür DileMEmem "Kişiliksizlik" olur...

 

Ama eğer söylediklerim sizi niteliyorsa, açıktır ki söyleyebilecek tek bir kelimem bile yoktur... Herşey açıkça ortadadır... Görüşünüzün neyi nitelediği kelime aralarında yatmaktadır; İnançlı İnsanların Aslanlara Yem Edilmesi... Yani Evrensel Bilimsel Dünya Görüşlü/Materyalist/Genel Doğrucu Bir Toplum...

 

Umarım bundan sonra daha açık olabiliriz...

 

Tüm uzun iletime vereceğiniz tek bir kısa cevap sizi niteleyecektir Sayın Bilimselci:

 

Ben hala "İnançlı" insanların Genel Doğruları, Evrensel Ahlakı, Evrensel İnsani Değerleri kabul edebileceğini, özümseyebileceğini, İnancının buna engel olmayacağını, bunları benimsemeninde inançlı olmaya engel olamayacağını düşünüyorum...

 

Eğer siz aksini düşünüyorsanız: "Hayır Ben Aksini Düşünüyorum..." demeniz yeterlidir ve uzun bir cevap yazmanıza ve açıklama yapmanıza gerek yoktur... Çünkü Mantığınız Herşey ortadadır...

 

Arkadaşımızda benim anladığım gibi anlamış sanırım: (Ancak sakın ha guruplaştığımı falan sanmayınız, zira cevabını beklediğimiz soru aynı diye alıntılıyorum yalnızca...)

Değerli bilimselci

 

Yazında yine inceden sorumluluğu bu tarafa yükleme isteğin var gibi geliyor. Neden mi? Genel geçer doğruları benimsemiş olduğunuzu söylüyorken bunu yine bir tarafa mal ediyorsunuz, o tarafta bir inancın mensubu olmayanlar.

 

Umarım bunun net bir cevabını alabiliriz artık...

 

Yazımın Uzunluğundan Dolayı Özür Dilerim...

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:

Alakanız için çok teşekkür ederim yalnız bir noktaya değinmem gerekecek; Zira gözden kaçırdığınız çok ufak ancak çokta önemli bir ayrıntı var:

 

-Gökten Suyun indiğini yani yağmurun yağdığını görmek...

-Gemilerin suyun üzerinde yürüdüğünü görmek...

-Kurumuş toğrağın çatladığını görmek...

-Gece ile Gündüzün birbirlerini takip ettiğin görmek ve bilmek...

-vs...

-vs...

-vs...

 

Sevgili Evrensel... Dikkatini çekerim bu bilgiler Gündelik Bilgidir.

Sevgili boşig,

Malesef yanılıyorsunuz, o bilgiler gündelik bilgiden ziyade, kalıcı bilgilerdir.

Çünkü:

1- Gökten daima su iner ve yağmur yağar.

2- Gemiler daima suyun üzerinde yüzer.

3- kurumuş toprak daima çatlar.

4- Gece ve gündüz daima birbirini takip eder.

 

Yani; bu bilgilerin hiçbirisi günden güne değişebilecek bilgiler değillerdir. Daima kalıcı olan, sabit bilgilerdir.

Ayrıca bu bilgilerin bilim konusuna girdiğide aşikardır.

Kuran tabiki bilim öğreten bir bilim kitabı değildir ama, bahsettiği konular bilimsel mantıkça iddia edilmiş konulardır.

Yani, "şu bilimsel olaylara bak ve Allahın ve kuranın gerçek olduğunu anla" diyerekten hitap eder.

Zaten "apaçık delil" demek bilimsel delil demektir. Sezgi ile alakası yoktur.

 

O Bilgilerin "Bilimsel" olabilmeleri için, en basitinden o Yağmur ile ilgili ayette şöyle bilgilerin yer alması gerekir: Hava olaylarının hangi gökyüzü katmanında ve kaç metre yükseklikte meydana geldiği, hangi ısı etmenlerinin etkisinde olduğu, Bulutların özellikleri (kümülüs, nimbus, kümülonimbus bulutları vs...)... Yani demek istediğimi anladınız siz...

Anladım ben onu :)

Ama dedim ya, kuran işin o kadar detayına girmez çünkü bilim öğreten bir kitap değildir.

Ancak, bilimin konusuna girecek iddiaları vardır.

Gökyüzü, yeryüzü, toprak, denizler vs. bunların hepsi bilimsel konulardır.

 

 

"İnançlı" arkadaşlara yaptığınız itham bir kışkırtma değil midir?

Merak etmeyin sevgili boşig, onları ne kadar kışkırtırsanız kışkırtın yinede kışkırmazlar. yeterki siz din savunun.

Gördüğünüz gibi, kışkırmıyorlarda.

onlar ancak bize kışkırır :)

Kışkıracaklarını bilsem kışkırtmazdım, merak etmeyin.

Yeterki onların tavuğuna kışt demeyin :)

 

 

Bunu "Gurupçuluk" ile ilgili yapılan yorumlardan dolayı söylüyorum.

Sevgili boşig,

Bu grupçuluk yorumunu ilk sizin ağzınızdan duydum. Ve daha sonrasında da bu kelimenin bize karşı kullanılan moda bir kelime olduğunu farkettim.

Yani bunun sizin fikirleriniz olduğu kesin ve zaten sizde bunu inkar etmiyorsunuz.

Ancak, bu fikirlerinizi kapan, gelip bize özellikle ateist ve/veya dinsizler olarak grupçuluk ithamında bulunuyor.

Yani konu burdan çıktı demek istiyorum.

 

Lakin görüyorum ki kaçınılmaz bir gerçek, her iki tarafta "gurup" anlayışına sahip zaten... Bunun yalan olmadığını pek ala biliyoruz... Ben bunu "Görüş Yakınlığı"na bağlamıyorum, kendi bilgisine güvenememeye bağlıyorum... Zira güvenen kimse böyle bir ihtiyaca yönelmez diye düşünüyorum...

1- Kaçınılmaz bir gerçek olduğu doğrudur.

2- Her iki tarafında grup anlayışına sahip olduğuda doğrudur.

3- Bu bir yalan değildir, buda doğrudur.

4- Bunu görüş yakınlığına bağlamaMAnız yanlıştır.

5- Kendi bilgisine güvenemeyen, grupçuluk ihtiyacı hisseder, buda doğrudur. Ancak görüş yakınlığıda ister istemez belli yakınlaşmalar doğurur.

 

Bir şey daha ekleyeyim; grupçuluk aşırıya kaçılmadığı sürece makuldür ve ister istemez ortaya çıkan, ve gördüğünüz gibi kimseninde inkar edemediği ve var olan bir unsurdur.

Fakat insanları aşırı grupçulukla itham etmek yanlıştır.

Bizler ateist ve/veya dinsizler olarak aşırı grupçu kişiler değiliz ve hatta çoğu zamanda sayıca az olduğumuzdan dolayı yanlızız.

 

Ayrıca mesela, forumda benim sevgili bilimselcimle, az bile olsa, karşılıklı tartıştığımız durumlarımızda olmuştur.

 

 

"İnançlı/İnançsız" ayrımına tutmam...

Sevgili boşig,

Lütfen bu inançlı inançsız ayrımı, grupçuluk, ve insanı insan olarak görmek takıntılarınızdan vazgeçin.

Zira:

1- Bu forumda aşırı grupçuluk yok. İster istemez görüş benzerliklerinden yada birliklerinden dolayı oluşan normal beraberlikler var o kadar. Hepsi bu.

2- İnançlı/İnançsız ayırımıda yok. zaten kimin ne yetkisi varki ayırım yapsın. Herkez sıradan üye. Yöneticilerimiz ise son derece demokrat ve ayırımcılık yapmayan kişiler. Bugünde gördüğünüz gibi başka forum yöneticileri bile buradaki demokrat yapıya şaşırarak, araştırmak için burada topic açmışlar ve bunun nasıl başarıldığını araştırmaktalar..

3- İnsanı insan olarak görme takıntınızı da boşverin. Kim her ne kadar sert bile olsa burada herkez herkezi inanınki seviyor.

Beni bile sevdiklerine göre, hesap edin bu forumdaki sevgiyi artık :)

 

 

Tanrı'nın Mantık, Bilim yerine Sezgiyle hissedilmesi...

İşte burdan sonra yavaş yavaş gitmek istiyorum (Önemli çünkü):

Tanrı'nın Mantık, Bilim yerine Sezgiyle hissedilmesi...:

 

Öncelike bir Soyut Kavramdan, yani gözle görülemeyen, Bilim'in konusu olmayan bir kavramdan söz ediyoruz.

İşte bu çok önemli, yani bilimle hiçbir alakası yok demek istiyorsunuz.

 

 

Tanrı Bilim ile açıklanabilseydi, dünyada en başta sizin inanmanız gerekirdi öyle değil mi?

Çok doğru bir tespit. teşekkürler.

 

 

Tanrı Bilim ile kavranamaz...

Bunada katılıyorum.

 

Bilim Tanrı ile ilgilenmez.

Şuna özellikle bir cevap istiyorum. Lütfen unutmayın. Bilim neden tanrıyla ilgilenmez?

 

Şunu da söylemek istiyorum, Tanrı ile olan Bağ "Kişisel"dir. Yani bu bağda insan kesinlikle ve kesinlikle "Tek Başına"dır.

Evet ama burda unuttuğunuz bişey yokmu?

Burası bir forum ve burda mecburen fikirler tartışıyor.

Ayrıca bunu söyleyen bir kişinin, bu tartışmalara girmemesi gerekmezmi?

 

 

Lakin ben varlığını hissediyorum. Kimileri bu hissi bastırma eğilimine girer ve yadsır...

Ancak ben İçimden yada Benliğimden gelen yani beni Ben yapacak olan bu tür duygularımı bastırmam...

Bende size zaten bunu sormuştum ne yolla hissediyorsunuz diye.

Ve sanırım bunu açıklamanızada imkan olmadığından bahsediyorsunuz.

 

O yüzden kimse yada en azından ben size "Tanrı"nın varlığını ispatlayamam. Ancak kendime ispatlarım...

Peki ama yazık olmadımı bunca iletiye sayın boşig,

Baştan söyleseydiniz ya ben tanrının varlığını kimseye ispat edemem diye, de bu topic gereksiz yere bu kadar uzamasaydı.

Sevgili bilimselci, yam yam, byxman ve ben burda hep bilimsel yollardan yokluğunu ispat etmeye çalıştık ama sizde bize karşı çıktınız.

Şimdide ben varlığını ispat edemem diyorsunuz.

 

Bende öyle tahmin etmiştim ama şükürki sonunda sonuca ulaştık.

 

En iyi dileklerimle sevgili boşig.

Gönderi tarihi:
Beni bile sevdiklerine göre, hesap edin bu forumdaki sevgiyi artık :)

Bile ne demek sevgili "bizim evrensel";

Sen bu forum'un gerçekten en sevilen insanısın. :clover:

Gönderi tarihi:

Tüm uzun iletime vereceğiniz tek bir kısa cevap sizi niteleyecektir Sayın Bilimselci:

Ben hala "İnançlı" insanların Genel Doğruları, Evrensel Ahlakı, Evrensel İnsani Değerleri kabul edebileceğini, özümseyebileceğini, İnancının buna engel olmayacağını, bunları benimsemeninde inançlı olmaya engel olamayacağını düşünüyorum...

 

Eğer siz aksini düşünüyorsanız: "Hayır Ben Aksini Düşünüyorum..." demeniz yeterlidir ve uzun bir cevap yazmanıza ve açıklama yapmanıza gerek yoktur... Çünkü Mantığınız Herşey ortadadır...

 

Sayın boşiq,

 

Söylediğin gibi kısa cevap vereyim emirlerin olur. :)

 

Bir kaç kez yazmama rağmen anlaşılmamış gözüküyor.

Ben yine yine yazmaktan usanmam.

Söylediğim gibi, evrensel doğruların yanlısı olmak benim insani görevim.

 

İnanan insanların genel doğruları, bilimsel gerçekleri kabullenmeleri, yaşamları gereğidir.

Yaşamın her alanında rastlayacağı bu değerlere, bilinçli/bilinçsiz "eli mahkum" olarak uymak zorundadırlar.

Tıpkı sen ve diğerleri gibi.

 

Ama özümseme işine gelince o değişiyor işte.

Özümsemek, kavrayıp pratiğe koymak demektir.

 

Bilinçli yada bilinçsiz şekilde bilimsel dünya görüşünün karşısında olanlar;

Sonuçta emperyalizmin, kötülüğün bilinçli yada bilinçsiz işbirlikçileri oluyorlar.

Tarihte bunların binlerce örnekleri var.

Yakın tarihteki Afganistan, Irak ve İran bunlara en açık örnekler.

Bu ülkelerde stadyumun içerisinde az kafalar uçurulmadı yüz binlerce.

Vinç kollarında az insanlar asılmadı yüz binlerce.

Halende devam ediyor her gün en az elli kişi, çoluk çocuk.

Sebebi inanç ve mezhep ayrılıkları gösteriliyor..

Emperyalizmin ekonomik çıkar kavgası, inançlıların bu bilinçli ve/veya bilinçsiz olarak genel doğruların karşısında olmalarından nemalanmaktadır.

 

İnanç hükümleri ile evrensel doğrular çelişmektedir.

Bu çelişmelerin ekonomik, sosyal ve ahlaki boyutları din başlıklarında yeteri kadar tartışıldı.

Bunu bilen tüm demokratik ülkeler, inançsal hükümlerin uygar yasaları etkilememesi konusunda "laik" önlemlerini aldılar.

Ama geri kalmış ülkelerde laiklik kavgaları sürmekte, bu da emperyalizmin işine yaramaktadır.

Tekrar söylüyorum, bu laiklik kavgası aslında, inanç hükümlerine sahip çıkma veya önlem kavgasıdır.

 

İnançlılar kendi hayallerini ve kurgularını sadece kendi içlerinde yaşayıp dursunlar.

Ama bunlarla en ufak şekilde yakınlarını ve toplumu etkilemesinler.

Aksini yapıyorlar. Binlerce örnek verilebilir.

 

Evrensel genel doğruların, bir gün özümsenip pratiğe konulabilmesi ümidiyle...

Gönderi tarihi:

Avrupa Birliği ülkeleri tam anlamıyla laik mi? Avrupa parlementosu Fener Rum patriği Barthalomeos'u Ekümunik başı olarak parlementoda konuşma yapmak üzere davet etti. Son derece gelişmiş ve medeni olduğu söylenen Avrupa laikliği başka dinlere karşı baskı unsuru olarak kullanıyor ama büyük çoğunluğu ortadoks ve katolik olan hristiyanlardan yana bir tavır alıyor. Bu birliğin parlementosunda konuşma yapacak olan patrik "dinden" soyutlanmış biri olarak mı görülecek? Türkiye sınırları içinde yaşayan ve görev yapan bu patrik parlementoda neleri dile getirecek... Yoksa bilimsel gerçeklerden mi bahsedecek? Bu durumda Avrupa Birliği laiktir diyebiliyor muyuz?

 

Türkiye'de yaşayan müslüman vatandaşlar bir şekilde bilerek ya da bilmeyerek nasıl emperyalizme hizmet ediyor?

Onlarla aynı ülkede yaşayan sosyalizm yanlısı dinsiz/ateist olanlar bu sosyal yapıda kendilerini nereye koyuyorlar?

Din hangi öğretisi ile emperyalizmi destekler ya da destekler mi?

İnsan hakları evrensel beyannamesini yasalaştıran ve uygulayanlar dinsizler midir?

Bu beyannameye göre "din" bir hak ise, inançsız insanlar bu haklarından inançlıları neden soyutlamak istiyorlar?

Bilimsel gerçeklerden kasıt nedir?

Din ile bilimsel gerçekler nerede çelişiyor?

 

Sömürge:Bir devletin kendi ülkesinin sınırları dışında egemenlik kurarak yönettiği ekonomik veya siyasal çıkarlar sağladığı ülke, sömürülen ülke, müstemleke, koloni.

 

Emperyalizm: Bir milletin sömürü temeline dayanarak başka bir milleti siyasi ve ekonomik egemenliği altına alıp yayılması veya yayılmayı istemesi, yayılmacılık, yayılımcılık.

Gönderi tarihi:

 

Eğer siz aksini düşünüyorsanız: "Hayır Ben Aksini Düşünüyorum..." demeniz yeterlidir ve uzun bir cevap yazmanıza ve açıklama yapmanıza gerek yoktur... Çünkü Mantığınız Herşey ortadadır...

 

Sayın boşiq,

...

Yaşamın her alanında rastlayacağı bu değerlere, bilinçli/bilinçsiz "eli mahkum" olarak uymak zorundadırlar.

Tıpkı sen ve diğerleri gibi.

 

Ama özümseme işine gelince o değişiyor işte.

Özümsemek, kavrayıp pratiğe koymak demektir.

 

Bilinçli yada bilinçsiz şekilde bilimsel dünya görüşünün karşısında olanlar;

Sonuçta emperyalizmin, kötülüğün bilinçli yada bilinçsiz işbirlikçileri oluyorlar.

Tarihte bunların binlerce örnekleri var.

Yakın tarihteki Afganistan, Irak ve İran bunlara en açık örnekler.

Bu ülkelerde stadyumun içerisinde az kafalar uçurulmadı yüz binlerce.

Vinç kollarında az insanlar asılmadı yüz binlerce.

Halende devam ediyor her gün en az elli kişi, çoluk çocuk.

Sebebi inanç ve mezhep ayrılıkları gösteriliyor..

Emperyalizmin ekonomik çıkar kavgası, inançlıların bu bilinçli ve/veya bilinçsiz olarak genel doğruların karşısında olmalarından nemalanmaktadır.

 

İnanç hükümleri ile evrensel doğrular çelişmektedir.

Bu çelişmelerin ekonomik, sosyal ve ahlaki boyutları din başlıklarında yeteri kadar tartışıldı.

Bunu bilen tüm demokratik ülkeler, inançsal hükümlerin uygar yasaları etkilememesi konusunda "laik" önlemlerini aldılar.

Ama geri kalmış ülkelerde laiklik kavgaları sürmekte, bu da emperyalizmin işine yaramaktadır.

Tekrar söylüyorum, bu laiklik kavgası aslında, inanç hükümlerine sahip çıkma veya önlem kavgasıdır.

 

İnançlılar kendi hayallerini ve kurgularını sadece kendi içlerinde yaşayıp dursunlar.

Ama bunlarla en ufak şekilde yakınlarını ve toplumu etkilemesinler.

Aksini yapıyorlar. Binlerce örnek verilebilir.

 

Evrensel genel doğruların, bir gün özümsenip pratiğe konulabilmesi ümidiyle...

 

Söylediğim gibi, Mantığınızı yanlış anlamamışım... Herşey ortada... Alacağım cevabı aldığımı düşünüyorum...

 

Kalıpları ve Önyargıları aşabilmek ümidiyle, sizin ümidinize iştirak ediyorum...

 

Başarılar dilerim...

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:
Baştan söyleseydiniz ya ben tanrının varlığını kimseye ispat edemem diye, de bu topic gereksiz yere bu kadar uzamasaydı.

Sevgili bilimselci, yam yam, byxman ve ben burda hep bilimsel yollardan yokluğunu ispat etmeye çalıştık ama sizde bize karşı çıktınız.

Şimdide ben varlığını ispat edemem diyorsunuz.

 

Bende öyle tahmin etmiştim ama şükürki sonunda sonuca ulaştık.

 

En iyi dileklerimle sevgili boşig.

 

Sevgili Evrensel, eleştirinizi anlıyorum ancak, yakaladığınızı sandığınız nokta yanlış... Şöyle ki:

 

-Ben buraya hiç kimseye "Tanrı"nın varlığını ispat etmek için yazmıyorum.

-Şimdiye kadar "Tanrı"nın varlığı yada yokluğu tartışmasına da girmedim. Zira niçin girmediğimi "Tanrı Yoktur" başlığında görebilirsiniz.

-Sizin amacınız insanları Ateist yapmak olabilir, İnanan insanların amaçları insanları "İnançlı" yapmak olabilir. Ancak ben böyle kaygıları çoktan aştığımı düşünüyorum. Ve öyle bir yeltenmem dahi olamaz...

-Burada iletilerimizin boşuna olmadığını düşünüyorum, zira ben "Bilim"e dayadığını iddia edip bir takım görüşleri "Doğmalaştıran" kimselerin bu hatasını belirtmek istiyorum...

-İnsanlara "Önyargı" ile bakılmaması gerektiğini anlatmaya çalışıyorum...

-İnsanların İnanmalarının "Bilim"i kabullenmelerine engel olamayacağını, yani Bilim'i savunmak için illa ki Materyalist olmaya gerek olmadığını anlatmaya çalışıyorum...

-İnançların hangi kavramlarının neyi nitelediklerini ortaya koymak istiyorum...

-Kimsenin "Benim inandığım şeylere inanmasının yada inanmamasını" umursamıyorum...

-"Tanrı" ile olan bağ her zaman söylediğim gibi "Bireysel"dir... Siz bir Tanrı'ya inanmıyorsanız bu sizi ilgilendirir... Sizi var olduğuna ikna etmek gibi bir kaygım ve amacım olamaz...

 

Yani, burada yazdığım hiç bir iletinin yada okuduğum hiç bir iletinin yanlış, gereksiz veya fuzuli olduğunu kesinlikle düşünmüyorum...

 

Lakin sizin, bana bakış açınız biraz hatalı gibime geliyor... Çünkü amaçlarım arasında "Misyonerlik" yok...

 

Saygılarımla...

Gönderi tarihi:

Arkadaşlar bende evrensel arkadaşım gibi bu başlığa yazık olduğunu düşünüyorum.Epeydir foruma girememekle birlikte zaman buldukça verilen cevapları takip etmeye çalıştım ve gördüm ki çok uzun bir süredir herkes aynı şeyleri tekrarlayıp durmuş ve sonuç olarak da konu bir hayli kısırlaşmış..

Öncelikle şunu belirtmek istiyorum .İnsanların bazı şeylere hoşgörü ile bakmayı öğrenmesi gerekiyor.Herhangi bir dini anlamanın yani inançlı olmanın boyutu aslında dünyaya hangi pencereden baktığımız ile oldukça alakalı bana göre.Burada görünen o ki inancı aslında manevi boyutta gören ve böyle yaşayan arkadaşlar bilime karşı değil.Bence asıl tehlikeli olan dinlerin tamamen metafizik boyutta algılanıp bunu yaşama tarzları ile de topluma empoze etmeye çalışmalarıdır.Gerek bu forumda gerekse de yaşadığım çevrede etrafımda gerçekten samimi olduklarına inandığım insanlarla makyavelist bir felsefe izleyerek yani diğer bir deyimle takkiye yaparak kendilerini farklı göstermeye çalışan bir çok insan mevcut.Çünkü onlara göre amaca ulaşmak için yapılan her şey mübahtır.Yapılan şeylerin evrensel doğrulara ve evrensel ahlaka ters düşüp düşmemesinin aslında bir önemi yoktur.

Sevgili sardunyam emperyalizmim ve sömürgenin anlamlarını vermiş ve yazısının bir yerinde şöyle sormuş:

 

Türkiye'de yaşayan müslüman vatandaşlar bir şekilde bilerek ya da bilmeyerek nasıl emperyalizme hizmet ediyor?

Onlarla aynı ülkede yaşayan sosyalizm yanlısı dinsiz/ateist olanlar bu sosyal yapıda kendilerini nereye koyuyorlar?

Sevgili arkadaşım bunun inançlısı inançsızı yok.İncelendiğinde hepimiz açık ve net görürüz ki ;bunlar tamamen amerikan emperyalizminin ayak oyunlarıdır.1969-70 lerde amerkanın yarattığı sahte sol ve sahte sağ ile bölündük.Sonra devir değişti hikaye aynı kalmakla birlikte kıyafetler değiştirildi.Sahte Atatürkçü,sahte dindar.Bunu anlamak için yakın tarihe bakmak yeterli.Örneklemek istersek dünün sıkı komünistleri bugünün sıkı sermayedarları olmuş çünkü ozaman işlerine gelen rol komünistlikti şimdi yeni dünya düzeni kapitalizm.Bunda, anlayacağınız hepimizin payı oldukça büyük aslında böyle bölünmekle hepimiz amerikan emperyalizmine hizmet etmiş oluyoruz.

 

Sonuç olarak evrensel ahlak ve doğrular dünyanın neresine giderseniz gidin aynı olmak durumundadır.İyi ve doğru inançlıya ve ateiste göre değişmemelidir.Burada fikir beyan eden arkadaşların hepsine teşekkür etmek gerekiyor ama görünen o ki konu kısırlaştığından ve aynı şeyleri tekrardan öteye gidemediğinden aslında konunun kapatılmasının iyi olacağını düşünüyorum.

 

Saygılar

Gönderi tarihi:
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum .İnsanların bazı şeylere hoşgörü ile bakmayı öğrenmesi gerekiyor.Herhangi bir dini anlamanın yani inançlı olmanın boyutu aslında dünyaya hangi pencereden baktığımız ile oldukça alakalı bana göre.Burada görünen o ki inancı aslında manevi boyutta gören ve böyle yaşayan arkadaşlar bilime karşı değil.Bence asıl tehlikeli olan dinlerin tamamen metafizik boyutta algılanıp bunu yaşama tarzları ile de topluma empoze etmeye çalışmalarıdır.Gerek bu forumda gerekse de yaşadığım çevrede etrafımda gerçekten samimi olduklarına inandığım insanlarla makyavelist bir felsefe izleyerek yani diğer bir deyimle takkiye yaparak kendilerini farklı göstermeye çalışan bir çok insan mevcut.Çünkü onlara göre amaca ulaşmak için yapılan her şey mübahtır.Yapılan şeylerin evrensel doğrulara ve evrensel ahlaka ters düşüp düşmemesinin aslında bir önemi yoktur.

 

Sevgili Gelincik Arkadaşım... Eğer bu yazınızda nitelediğiniz "Takıyyeci" kimlik Ben isem... Gerçekten hayal kırıklığına uğradım... Dini inançların "Topluma" dikte edilmesine karşıyım... Sanıyorum ki sizde buna karşısınız değil mi? Ancak aynı inancı içten yani bireysel olarak yaşadığımda ise "Takıyyeci" oluyorum... Yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem Sakal... Ne İsa'ya ne de Musa'ya yaranamıyoruz... Oysa yaranmak değil kaygım...

 

Sizin açınızdan İnancı toplumsal olarak yaşamak isteyenler "Şeriatçi" (ki bu konuda aynı düşünüyoruz), Ancak İçten/Bireysel yaşamak istediğimde de "Takıyyeci" oluyorum... Ne yapmamı önerirsiniz peki? Tek koşul size uymam mı? Yani inanmamam... E peki tek koşul bu ise, sizde "Şeriatçı"ların aynı amacını gütmüş olmuyor musunuz? Ve siz savunduğunuzda aynı amacı, bu "Aydın Olmak" mı oluyor?

 

Sanırım bir çok arkadaşımız gibi sizde ne yazık ki bir takım önyargılara sahipsiniz: "Evrensel Düşünce İçin İnançsızlık Şarttır..."

 

Yaklaşımım hiç bir şekilde "Takıyyecilik" değildir yine de ithamınız için sizi takdir ediyorum... Çok Sağolun... :clover: :clover: :clover:

 

İnançlı Olmak ile Madde'nin ayrımını çok iyi yapabildiğime inanıyorum... Sizin (insanlarla) ile olan ilişkimde "Din" penceresinden bakmıyorum... Bilim'e "Dini Kaygılarla" yaklaşmıyorum... Siyasi olarak "Dini Bir İdeoloji" gütmüyorum... Ve "Takıyyecilik" açısından ise İnancımı hiç bir şekilde "Gizlemiyorum", insanların inandıklarına dair hiç bir art niyet gütmüyyorum, sinsilik ve kurnazlık yapmıyorum... Ne olduğumu açık açık ortaya koyuyorum ve bunun "Tanrı ile olan bağ açısından" yalnızca beni ilgilendirdiğini açık açık belirtiyorum... vs vs vs... Ve bir çok şekilde nasıl bir yapıya sahip olduğumu defalarca yazıyorum... Ama sonuçta "İnanıyorum" ya!... "Takıyyeci" de oluyorum, "Evrensel Değerlerden Yoksun"da oluyorum, Forumu "Kısırlaştımış"ta oluyorum...

 

İletinizi "İstemeyerek"de olsa üzerime alındım... Bir Takıyyeci olarak benim artık "Maske"mi düşürdüğünüze göre yazacak tek bir şeyimin kalmadığını belirterek konudan ayrılıyorum... Sanıyorum ki bir çok arkadaşımızda bundan Fazlası ile Memnun kalacaklardır zaten...

 

Not: Takıyye => Terim olarak; bazı insanların şerlerinden korunmak için inancın saklanması, gerçekte benimsemiş olduğu görüş ve kanaatinin aksini izhar etmesi, karşı tarafa aynı inanç ve düşüncede imiş gibi görünmesi demektir.

 

 

Bilirsiniz; başınızı suya soktuğunuzda bağıramazsınız...

 

Tekrar Teşekkürler ve Saygılarımla...

Gönderi tarihi:

Sevgili Gelincik

 

Hemen hemen aynı şeyleri düşünüyoruz, emperyalizmin bütün dünyada kullandığı yöntem aynı böl/parçala/yönet değil mi?

Ve bu bölünmeye sebeb olan olacak olan herkes aynı şeye hizmet ediyor. O yüzden Atatürk ilke ve ınkılapları önem taşıyor. Ve o yüzden Atatürk'ün ilke ve ınkılapları dejenere edilmek isteniyor. Çünkü Atatürk'ün emperyalizme verdiği zarar ortada... Avrupa birliği Türkiye'de hangi kuruluşları destekliyor biliyor musunuz? Kendilerine azınlık diyenlerin ve bölünmeye hizmet edenlerin sivil toplum örgütlerini destekliyor fonlarla... Ve aynı Avrupa devlet kurumlarından Atatürk'ün resimlerinin kaldırılmasını istiyor. Aynı Avrupa devlet okullarında yazan TC yazısının silinmesini istiyor. Atatürk'ü ve kurduğu Cumhuriyeti yok saymak için, unutturmak için din, dil, ırk, ideoloji dahil bir çok şeyi kullanıyorlar.

 

Emperyalizme hizmet etmek isteyen bölünmeye hizmet eder. Ve nerede bir ayrılıkçılık varsa orada emperyalizm egemen demektir. Atatürkçünün sahtesini anlamak kolay bir insan ülkesinin bağımsızlığını önemsemiyor ve her anlamda Abd/Ab'ye hizmet ediyorsa onun Atatürkçü olması mümkün değil. Atatürk=Bağımsızlık demektir... Dindar olduğunu iddia eden samimiyetsiz de "millet olmak yerine ümmet olmak önemlidir" diyorsa oda sahtedir. Ümmetçilikten yola çıkanın bugün Irak'a bakması kafidir. Ümmetçiliğin ardından mezhepçilik gelecektir...

 

Bir zamanlar sol/sağ çatışmasını çıkaranlar o günleri düşündüğünde bu ülkenin ne kazandığını düşünüyorlar? bugün laik/antilaik çatışmasını çıkarmaya çalışanlarda aynı şeye hizmet edecekler.

 

Selamlar

Gönderi tarihi:
Sevgili Gelincik Arkadaşım... Eğer bu yazınızda nitelediğiniz "Takıyyeci" kimlik Ben isem... Gerçekten hayal kırıklığına uğradım... Dini inançların "Topluma" dikte edilmesine karşıyım... Sanıyorum ki sizde buna karşısınız değil mi? Ancak aynı inancı içten yani bireysel olarak yaşadığımda ise "Takıyyeci" oluyorum... Yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem Sakal... Ne İsa'ya ne de Musa'ya yaranamıyoruz... Oysa yaranmak değil kaygım...
Yaklaşımım hiç bir şekilde "Takıyyecilik" değildir yine de ithamınız için sizi takdir ediyorum... Çok Sağolun...

 

Arkadaşım yazım genel anlamda yazılmış bir yazıydı kimseyi hedef almadığım gibi hedef alsaydım da merak etmeyin bu kişiyi belirtmekte de hiç bir sakınca görmezdim.Takkiyyeci değilseniz bu yazıya alınmanız için bir neden yok nasıl ki sardunyam alınmadıysa çünkü onun samimi olduğuna ilişkin en ufak bir şüphem yok.Ama olayı böyle algılamak istiyorsanız o sizin bileceğiniz bir iş benim bu konuda yapabilecek fazla bir şeyim yok.

 

Saygılar

  • 4 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

 

Sayın Bilimselci, "Katısınız" derken "Bilim'i Savunmadaki" katılığınızı söylemedim elbette ki.

Oysa ki açıktı...

"Aydın olmak Ateist olmaktır, Ateist olmak Aydın olmaktır"

Katılığınız burada...

=>Yoksa "Bilim"i ve verilerini savunmada elbette katı olacaksınız (ki aslında dikkat ettiğiniz üzere bu mantıksız bir tanım, yani; ne demekse...), çünkü "Bilimsel Veriler" ortadadır, müspettir. Başka bir alternatif sunmazlar, kendilerini ispatlamışlardır... Bunu kastetmemiştim ben oysa ki... Yanlış anlamışsınız yada ben yanlış anlatmışım anlatmak istediğimi... (dikkat ederseniz, bazen iletişim kopukluğumuz oluyor)

Ve bakın tekrar ifade ediyorum:

"Katılığınız" konusunda "Bilim"i savunmanızı kast etmiyorum kesinlikle...

İfade ettiğiniz o görüşün Katılığını kastediyorum...

Yoksa "Bilim'i Savunmada Katı Olmak" gibi bir tanım, sizinde farkettiğiniz ve belirttiğiniz gibi mantık dışı bir tanım olurdu ve ben bunun farkındayım, merak etmeyin...

 

İletişim kopuklukları, dünya görüşü farklılıklarından oluyor elbette.

Zira farklı anlıyor, farkı cevap veriyoruz.

Kaldıki anladığın şekilde bile çelişki var;

Cümlenin bilimsel olduğunu iddia ediyorsam eğer,

Bu konuda yine "katı" olacağım elbette...

 

Sayılan öğeler elbette bilimseldir ancak "İnançlarla" çeliştiğini sanmıyorum. Bunu hep tartıştık.

Demokrasi: İnsan ürünüdür. Tanrısal değildir. Tanrı buna koşut yada alternatif bir sistem de sunmamıştır, çünkü gönderdiği (-ne inanılan) kitaplar Anayasa Kitabı değildir...

 

Bilimsel olan herşey inançlarla çelişir sayın boşig.

Sen işte bunun farkında değilsin.

Tanrı (inançalar) elbetteki demokrasiye alternatif getiremeyecektir.

Çünkü, diyalektik olalarak gelişmez ondaki sosyal anlayış.

İnançlar toplumların yaşamlarına tıpkı anayasa gibi yasalar koymuştur.

O zamanki yasaları ne ise, şimdikide o dur. Hiç değişmezler.

Bilimde ise yasalar, toplumun yeni gelişen ihtiyaçlarına göre değişirler.

Bu değişen/değişmeyen (çelişen) yasalar hakkında istediğin kadar misal verilebir.

Uzatmamak için sadece bir misal veceğim. Kadın hakları.

Din bölümünde yüzlercesi var.

Bunlar iki ayrı dünya görüşüdür ve çelişmektedir.

 

Bilim: Tanrı yanlışlığı yada doğruluğu ispat edilecek formüller yada tezlerde ve kuramlar falanda sunmamıştır... Günlük hayatta gördüğümüz, tanık olduğumuz şeyler anlatılmıştır sadece. Yağmurun yağması, rüzgarın esmesi...

 

Evet bilimsellik madde kaynaklı olduğundan her söylediğin/söylenilen konude da çelişkiler olacaktır.

Tanrı (inançlar) elbette formuller ve tezler sunamaz.

Sunduğu sanılan tezlerde bilimden kopyalanmıştır.

"Yağmur" ve "rüzgar" gibi.

Bilimden alır, doğa üstü güçlere yükler. Tabiat "melek"i gibi.

Mistizm den gelen bir inançtır.

Orada da doğa için ayrı bir tanrı vardı bunu biliyoruz.

Bunlar iki ayrı dünya görüşüdür ve çelişmektedir.

 

 

İnsancıllık: İnanç zaten bir vicdan meselesi olmakla ve olması gerekmekle birlikte artık toplumları şekillendiren bir unsur olmaktan çıkmıştır, çıkmaktadır ve çıkmalıdır zaten...

vs...

vs...

vs...

Ben bunların "Din" ile çeliştiğini değil de Din ile "İlgisi Olmadığını" düşünüyorum ve öyle olduğuna inanıyorum.

 

Sen öyle san, senin inandığın şekil gerçekleri yansıtmıyor maalsef.

Anadolu'da ve diğer islami ülkelerde toplumlar inanç hükümlerine göre hareket etmektedir.

Benim tanıdığım onlarca olay var, miras'ın inanç hükümleri ile, evliliklerin inanç hükümlerine göre olan.

İşin ilginç yanı ülkemizde inanç hükümlerinin toplumsallaşması için sürekli olarak, yönetimden de, inançlılardan da dayatma olmaktadır.

Bunlar iki ayrı dünya görüşüdür ve çelişmektedir.

 

 

Siz ise bir "Ateist" olarak, sadece Materyalist Felsefeyi meşru görüyorsunuz... Bunu niye böyle gördüğnüzü siz, niye görmemeniz gerektiğini defalarca tartıştık...

 

Ruhsal Bakış'ın "Bilim" ile çelişmesini açıklamanız gerekmektedir...

Ruh'u kabul etmek, Madde'yi yadsımayı gerektirmiyor ki?

Dikkat edip hiç okudunz mu bilmiyorum ancak bununla ilgili "Dikkat..! Allah Var, Madde Yok.." adlı tartışmada, özellikle "Madde"nin varlığının herşeyden önce kabul edilmesi gerektiğini ve öncelikle kabul ettiğimi de anlatmıştım...

Okumadıysanız, bir okuyun derim...

Tabi, en azından "Madde" ve "Ruh" ile ilgili görüşlerim bana aittir...

 

 

"Görüşlerinin sana ait olması gerektiği"ni bile, bu konularda çeliştiğinden dolayı vurguladığının farkındayım.

Çünkü sen, diğer iki dünya görüşü taşıyanlar gibi görüşleri birleştirmeye çalışanlardansın.

Yukarıdada anlattığım gibi her konuda mutlak çelişkiler vardır.

Çelişkileri uzlaştırmaya çalışmak çok sırıtıyor.

Bu çelişkiler topluma yada bireye direk yansımaktadır.

Görüşler etken bireyler edilgen olmaktadır.

İki ayrı dünya görüşü daha temelden çelişmektedir.

 

Yani bu açıdan kim "Tarihsel Materyalizm"e göre davranıyor biraz sorgulamak lazım aslında.

Toplumların gelişimine ve bu gelişim aşamalarına göre yargılamak lazım...

Çağına göre yargılamak lazım...

Çünkü 1400yıl öncesi toplumlarına/toplumuna ait kuralları, bugüne bakarak yorduyorsunuz,

Bu çok hatalı ve bilimdışıdır aslında...

Buna dikkat etmenizi temenni ederdim ve hep bunu söylüyorum...

O dönemin kabullerine göre yorumlamak lazım gelir Toplumsal Kuralları yada Öğütleri.

Yoksa en başta kendinizle çelişirsiniz.

 

Materyalizm tarihle gelişen bir felsefedir ve bilimdir.

1400yıl önceki yasalar o zamanın yasalrıdır. Bunu biliyoruz.

"Evrensel" olması iddiaları ile bugün de uygulanılması dayatmalarını görmemezliktenmi geliyorsun ?

Senin dışında bunların bir gerçek olduğunu herkes bilmekte.

İki ayrı dünya görüşleri olanlar da, senin gibi uzlaştırmaya çalışıyorlar.

 

Kendimi anlatmam ise, neye yordunuz bilmiyorum ancak "Ego Tatmini"ninden dolayı değildir.

Böyle bir ezikliğimin olduğunu düşünmüyorum...

 

Bunu sen daha iyi bilirsin elbette...

Sertleşmeden tartışmayı ümit ediyorum.

Selamlar.

Gönderi tarihi:

sayın bilimselci kişisel almazsanız size birşey sormak istiyorum kullandığınız takma ad bilimselci ve hep bilimden, bu yanlı dünya görüşünden söz ediyorsunuz, size katıldığım noktalarda var ancak forumun bilim bölümüne pek ilgi göstermiyorsunuz bunun sebebini sormak isterim.

 

bir çok yerde deneyler yaptığınızı anlatmıştınız burada neden bunları paylaşmıyorsunuz ve neden hep aynı konular üzerinde tartışıyorsunuz, ülkemizde cereyan eden olaylar bunlarla sınırlı değil ancak bazı arkadaşlar hep aynı meseleler ve hep aynı vukuatlar üzerinden tartışma yaratıyor ve bu malesef dışarıdan çok samimi gelmiyor bir dayatmacı zihniyet gibi görülüyor.

 

selametle

Gönderi tarihi:
sayın bilimselci kişisel almazsanız size birşey sormak istiyorum kullandığınız takma ad bilimselci ve hep bilimden, bu yanlı dünya görüşünden söz ediyorsunuz, size katıldığım noktalarda var ancak forumun bilim bölümüne pek ilgi göstermiyorsunuz bunun sebebini sormak isterim.

 

bir çok yerde deneyler yaptığınızı anlatmıştınız burada neden bunları paylaşmıyorsunuz ve neden hep aynı konular üzerinde tartışıyorsunuz, ülkemizde cereyan eden olaylar bunlarla sınırlı değil ancak bazı arkadaşlar hep aynı meseleler ve hep aynı vukuatlar üzerinden tartışma yaratıyor ve bu malesef dışarıdan çok samimi gelmiyor bir dayatmacı zihniyet gibi görülüyor.

 

selametle

 

Cevap vereyim arkadaşım.

 

* Kişisel alma diyorsun, kişisel soruyorsun.

Bu da yeni bir taktik galiba. :)

Mahsuru yok sorabilirsin....

 

* Her ne kadar sürekli felsefe bilimin dilidir dediksede ;

Gözünden kaçmış olabilir ama bunu böyle algıla lutfen.

 

* Ayrıca benim profesyonel uğraş alanım pozitif bilimlerin bir dalı.

Forum da da aynı şeyleri bahsetmek sıkabilir diye yazmak yada tartışmak istemiyorum.

Kaldıki pozitif bilimle meşgul bir insanın, felsefi görüşünün, hatta siyasi görüşünün olması sence doğal değilmi?

 

* Üstelik felsefi (bilimsel) bilgi alışverişi daha çok tercihim.

24125 din, 17680 güncel ve 1592 bilim yanıtları var forumda.

Sırayla 1039, 1712, ve sadece 102 adette başlık var bunlara ait.

Genel eğilim belli değilmi ?

 

* Pozitif bilimsel açıklamalar, akademisyenlik isteyen bir değerdir.

Bunun için de, bilim adamları tarafından onay görmüş olması gerekmektedir.

Ama haber niteliğinde ilgilenilebilir.

Gönderi tarihi:
Cevap vereyim arkadaşım.

 

* Kişisel alma diyorsun, kişisel soruyorsun.

Bu da yeni bir taktik galiba. :)

Mahsuru yok sorabilirsin....

 

* Her ne kadar sürekli felsefe bilimin dilidir dediksede ;

Gözünden kaçmış olabilir ama bunu böyle algıla lutfen.

 

* Ayrıca benim profesyonel uğraş alanım pozitif bilimlerin bir dalı.

Forum da da aynı şeyleri bahsetmek sıkabilir diye yazmak yada tartışmak istemiyorum.

Kaldıki pozitif bilimle meşgul bir insanın, felsefi görüşünün, hatta siyasi görüşünün olması sence doğal değilmi?

 

* Üstelik felsefi (bilimsel) bilgi alışverişi daha çok tercihim.

24125 din, 17680 güncel ve 1592 bilim yanıtları var forumda.

Sırayla 1039, 1712, ve sadece 102 adette başlık var bunlara ait.

Genel eğilim belli değilmi ?

 

* Pozitif bilimsel açıklamalar, akademisyenlik isteyen bir değerdir.

Bunun için de, bilim adamları tarafından onay görmüş olması gerekmektedir.

Ama haber niteliğinde ilgilenilebilir.

kişisel almayın dedim ki şu açıdan, herhangi bir ard niyet varsaymayın. bir eleştiri olarak alabilirsiniz.

 

açıklamalarınıza teşekkür ederim. ancak şu noktaya temas etmek isterim sizin kendinizi tanımladığınız sıfatınızla burada değindiğiniz konular zaman zaman zıt düşüyor evrensel düşündüğünüzü söylüyorsunuz ama değindiğiniz konular din, dindarlık, din ve bilimin zıtlığı. bu dar alandan çıkması gerekmezmi evrensel düşünen, evrensel sorgulayan, doğa sever bir bilimselcinin.

 

felsefe pozitif bilimin alanı olabilir peki pozitif bilimin felsefesi daha geniş açılardan bakmazmı?

burada çok başlık var bazıları çok daha önemli, örneğin su meselesi, küresel ısınma, ülkenin kutuplaştırılmaya çalışması.v.b.gibi ama aydın olduğunu söyleyen sizlerin, bir aydın gibi düşünüp, bir aydın gibi yaklaşmadığını düşünüyorum.

 

bunu açıklama gereği duydum çünkü insan sorguluyor pozitiflik, içinde ne kadar negatiflik taşıyabilir diye.

 

selametle

Gönderi tarihi:

kişisel almayın dedim ki şu açıdan, herhangi bir ard niyet varsaymayın. bir eleştiri olarak alabilirsiniz.

 

açıklamalarınıza teşekkür ederim. ancak şu noktaya temas etmek isterim sizin kendinizi tanımladığınız sıfatınızla burada değindiğiniz konular zaman zaman zıt düşüyor evrensel düşündüğünüzü söylüyorsunuz ama değindiğiniz konular din, dindarlık, din ve bilimin zıtlığı. bu dar alandan çıkması gerekmezmi evrensel düşünen, evrensel sorgulayan, doğa sever bir bilimselcinin.

 

felsefe pozitif bilimin alanı olabilir peki pozitif bilimin felsefesi daha geniş açılardan bakmazmı?

burada çok başlık var bazıları çok daha önemli, örneğin su meselesi, küresel ısınma, ülkenin kutuplaştırılmaya çalışması.v.b.gibi ama aydın olduğunu söyleyen sizlerin, bir aydın gibi düşünüp, bir aydın gibi yaklaşmadığını düşünüyorum.

 

bunu açıklama gereği duydum çünkü insan sorguluyor pozitiflik, içinde ne kadar negatiflik taşıyabilir diye.

 

selametle

 

Arkadaş seninkisi laf olasun torba dolsun.

Ağzından çıkanı kulağın duyuyormu ?

Nihayet ne yaptın ettin kişisel çekişmeye yönlendirdin beni.

Felsefede bilimdir diyorsun (ki onuda yanlış açıklamışsın pozitif diyerek), daha sonrada ;

Bilimin şu dalında yazma bu dalında yaz diyorsun. Bu mantıkmı ?

Kendini yönetici sanmayamı başladın ?

Ne yazacağımı, nasıl yazacağımı sana mı soracaktım ?

Oldu olacak bari gündelik işlerimi, atacağım adımları da sen yönlendiriver de rahatla.

 

"ama aydın olduğunu söyleyen sizlerin, bir aydın gibi düşünüp, bir aydın gibi yaklaşmadığını düşünüyorum."

"bunu açıklama gereği duydum çünkü insan sorguluyor pozitiflik, içinde ne kadar negatiflik taşıyabilir diye."

Benim yapımı eleştiren sen, yine bilinç altından "sizler" kelimesini söyleyivermişsin. Niyet yine belli.

Görüş farklılıkları...

Ben kimsenin fikirlerinden sorumlu değilim. Kimsede benim fikirlerimden.

Ayrıca ikinci cümleyi de becerememişin. Güncel genel doğrular, içerisinde olumsuzluk taşımazlar.

Eğer taşırlarsa genel kabul görmezler. Sorgulanan değerler, içerisinde çelişki taşıyanlardır.

 

Aydın olabilmenin kıstasları defaatlerce anlatıldı ;

"Toplumun evrensel gelişimine, demokratik yapısına engel olan gericiliğe karşı mücadeledir" şeklinde.

Bunun görünümünün de, inanç olumsuzluklarının topluma dayatmacılığı olduğu yine defaatlerce belirtildi.

Bunlar toplumun olduğu gibi benim de en acil sorunlarım.

 

Güncel yaşamımda yüzlerce kişiye pozitif bilimin bir dalı ile hizmet ettiğimi söylemiştim.

Sanırım özellikle görmezlikten gelmişsin.

Bundan böyle kime, neye, nasıl, ne şekilde karşı olacağımı, fikirlerimi de ne şekilde açacağımı sana sorarım merak etme.

 

Not: Çok uzunca sayılacak bir süre için forumdan uzak kalacağım.

İnsani değerleri birincil gören tüm arkadaşlarıma başarılar dilerim.

 

En iyi dileklerimle..

Gönderi tarihi:

güzel dost'a bişey soracaktım ama sanırım ara vermiş bir süre şimdilik sormuyorum ki cevap hakkı doğmasın...

 

hangi sebebten ötürü uzak kalacaksa o konuda da kolaylıklar diliyorum.

 

selamlar :clover:

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.