Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:
evet...bırak şifreli konuşmayı...yol yakınken benim için düşündüğün iyilik nedir? :lol:

uçurumdan mı yuvarlıyacaksın? :huh:

yoksa Gaffur gibi elektrik mi vericeksin? :o

çayıma fare zehiri? :w00t:

 

hııı...hangisi? :unsure:

ayrıca şu yolun sonunda ne var? -_-

 

bende seni öptüm :)

 

haddimemi diloşum.. :online2long: hani sen nam salmış bir silahşörsün ya..korktum gıss :unsure: öyle onikiden felan deyince...kaçalım bu kızın sağı solu belli olmaz dediydimde :stuart: şimdi sen yanlış anlamışsın.. :unsure: emrindeyim bacım..saygılar :whistling::w00t:

 

  • Cevaplar 1,8b
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

Hani bir ân gelir... Ve söylenmez sözler söylenir olur!

.....

Hani bir ân gelir...

Mutluluk pembe bir ipek mendil gibi savrulur loş odada!

.....

Hani bir ân gelir...

Bir ân gelir...

Hani bir göz bir göze gelir.

 

Hani, öyle bir ân gelir ki;

En “gelinmez” yollarla en “varılmaz” yolların, senle ben arasındaki yarda boyun büktüğünü görürsün...

Bu yar; iki yâr arasıdır! ..

Her yar iki yâr arasıdır! ..

Ve üstelik;

Yaralar yara benzer,

Her yar yaraya benzer!

Yar başında duruşum;

Yâre nâraya benzer! ...

 

Halbuki gök yerin...

Halbuki gök yarın...

Halbuki gök yârin içindedir bu mesafelerde! ..

.....

Veya gök, mavi bir hançer gibi dalıvermiştir de toprağın içine; şimdi toprak, kendi içindeki kocca bir yarayı yâr bilmiş... Kendini parçalayan kooskoca bir yar başına türbedar olmuştur! ! !

 

Halbuki hep...

Hep iki yârdır;

Bir yar başında duran...

.....

Her yar, yâri gördüğüm rüyadır! ..

 

Yolun biri gözlerinden başlaar senden içeri gider; diğeri gözlerimden, benden içeri...

Bir yar oluşur her yârin arasında kalan boşlukta! ..

Ben, yarın bir duvarı olup sana bakarım bu yandan... Sen yarın bir duvarı olur, o yandan bana bakarsın! ..

Ve en derinimden gelip en derinine gidebilecek olan yol ile, en derininden çıkıp en derinime inebilecek olan gökkuşağı “bakışlarımızda” kopar! ..

Biz, sarılmadıkça...

.....

Yarlar kaldıkça yârlar arasında! ..

 

Hani bir ân gelir...

Ve söylenmez sözler söylenir olur!

.....

Hani bir ân gelir...

Mutluluk pembe bir ipek mendil gibi savrulur loş odada!

.....

Hani bir ân gelir...

Bir ân gelir...

Hani bir göz bir göze gelir...

Hani bir ân gelir...

Bir ân...

Bakışlar düğümlenir;

Bütün yarlar silinir,

Sıra söylenmezlere gelir...

 

Muammer Erkul

Gönderi tarihi:

çok güzel bir yazı değil mi, beni çok duygulandırdı kelimeler çok yalın ve derin. o kadar içten ifade etmişki duygularını

 

 

Hani bir ân gelir...

Bir ân gelir...

Hani bir göz bir göze gelir...

Hani bir ân gelir...

Bir ân...

Bakışlar düğümlenir;

Bütün yarlar silinir,

Sıra söylenmezlere gelir...

 

harika ya,

Gönderi tarihi:
Öğrenmek için sabır gerekir,zaman gerekir.Tecrübelileri izlemek gerekir.Zaman kişiye göre kısalabilir ama,öğrenmenin esası değişmez..

 

İşte aşağıda yazacağım bu hikayede konu,öğrenmenin değişmeyen esasıdır..

 

Genç bir adam,değerli taşlara ilgi duyduğundan,bu işi yapmaya karar vermiş.

 

__Bu işi yapacaksam,değerli bir ustadan ders almalıyım..Diye düşünerek,o çevredeki en ünlü mücevher ustasını bulmuş ve yanına gitmiş.Usta bir süre sonra onu kabul etmiş..

 

__Anlat bakalım,seni dinliyorum..Demiş.Genç adam heyecanla;Bu işe gönül verdiğini,iyi bir mücevherci,taş ustası olmak istediğini anlatmış.Sükunet içersinde genç adamı dinleyen usta,hiçbir şey demeden gencin eline bir değerli taş koymuş ve;

 

__Bu taş YEŞİM taşıdır.Şimdi avucunu kapa ve 1 sene boyunca sakın ha açma.1 sene sonra yine gel..Demiş.

 

Genç adamın şaşkın bakışları altında yerinden kalkarak,odayı terketmiş.Evine dönen genç,merakla bekleyen anne babasına durumu anlatmış ve anlam veremediği bu duruma;

 

__Ya 1 sene nasıl böyle dururum,hem bana çok soğuk davrandı hem de böyle anlamsız,gereksiz birşey yaptırdı.Ustalık kaprisi buysa bari baştan yapmasaydı.. diye söylenmiş.Ama elini açmamış..

 

Her önüne gelene ustasını çekiştiriyor ama yinede avucunu açmıyormuş.Gece yarı uyanık şekilde yatıyormuşki taş avucundan düşmesin.Her işini tek elle yapmaya başlamış aynı nedenle.1 sene böyle büyük bir çabayla geçmiş ve gün gelmiş..

 

Ustasının yanına heyecanla gitmiş,birsüre sonra ustası onu kabul etmiş,genç adam heyecanla:

 

__Dediğini yerine getirdim usta,elimi hiç açmadım taş burada..Demiş.Elini uzatarak avucunu açmış,taşı göstermiş..Usta sakin bir sesle:

 

__Şimdi sana bir taş daha vereceğim ve bu taşıda 1 sene boyunca elinde taşıyacaksın..Demiş.Bunu duyan genç adamın sakinliği yerini öfkeye bırakmış ve bağırıp çağırmaya başlamış.Yaşlı ustayı bunaklıkla,hiçbirşey bilmemekle suçlamış.Kendinden yardım isteyen birine bukadar eziyet etmesinin delilik olduğunu söylemiş.Hastasın sen demiş..

 

O böyle bağırıp,hakaretler ederken,usta sessizce eline taşı sıkıştırıvermiş.Öfkeden yüzü kıpkırmızı olan genç taşı hissedince susmuş....Taşı biraz daha sıkmış ve:

 

__BU TAŞ YEŞİM TAŞI DEĞİL Kİ USTA..Demiş..

 

Evet hikayemiz burada bitiyor..:)

 

Anladık demi ne anlatılmak istenildiğini..;)

Taşın değerinden önemlidir,dokunduğumuzu hissedebiliyor olmak..

Ve hatırladık değil mi..

Herbirimizin ellerinde değerli taşlar var..

Aman!! Sakın açmayın ha süreler dolmadan

Benim de açmadığımı biliyorsunuz

Düşmeyesiniz diye avuçlarımdan.. :wub::hug::clover:

Defteri bu güzel öykünle daha bir anlamlı hale getirdiğin için teşekkür ederim Taurus... :clover:

gönül ister ki hiç açılmasın o parmaklar...dağılıp saçılmasın avucun içindekiler...ama işte olamayabiliyor bazen...

kaybettiğimiz değerlerle beraber bizde kayboluyoruz biraz... -_-

sen...dilerim hiç mi hiç kaybetmezsin avucundaki o güzellikleri...ve hatta her geçen gün yeni değerler yeni mutluluklar eklersin üstüne... :):clover:

Gönderi tarihi:
herkeze selam..sardunum..diloşa açmışsın defter..anı defteri..anı..bir tuhaf gelir bana..biz okul biteceği zaman açardık..anı defteri..şu an gecenin 12 si..ev arkadaşıma git çerez al..meyve al diye bozukluk falan verdim..gelmezde..gelmez..deli etti beni..üstümde yarı pijama..yarı kot..düştüm sokağa..internete girdim..bizim üçkeğatçı internette..ben beklerim evde..tövbe..tövbe.. :chris: ....ee nerde kalmıştık..naparsınız muhabbet bülbülleri..bitmezde bitmez enerjiniz..biraz yazdıktan sonra sürçer dilim..bulamamda fazla kelime..ama öğreniyorum ..gülüyorumda..frozen diloş sardunyam alemsiniz yaa..yukarıdaki yazdıklarınızı okudum..sanki yatılı bir okulun haylaz çocukları..amman ha dikkat gelir mahmut hoca..hadi kaçışın yataklarınıza.. :stuart::lol:

Figgaro...

anılar tuhaftır gerçekten...can acıtır -_-

Gönderi tarihi:

haddimemi diloşum.. :online2long: hani sen nam salmış bir silahşörsün ya..korktum gıss :unsure: öyle onikiden felan deyince...kaçalım bu kızın sağı solu belli olmaz dediydimde :stuart: şimdi sen yanlış anlamışsın.. :unsure: emrindeyim bacım..saygılar :whistling::w00t:

 

hah şöyle...yola gel :w00t: gözüm üstünde, haberin olsun... :zorro::P:laughing:

Gönderi tarihi:
çok güzel bir yazı değil mi, beni çok duygulandırdı kelimeler çok yalın ve derin. o kadar içten ifade etmişki duygularını

 

 

Hani bir ân gelir...

Bir ân gelir...

Hani bir göz bir göze gelir...

Hani bir ân gelir...

Bir ân...

Bakışlar düğümlenir;

Bütün yarlar silinir,

Sıra söylenmezlere gelir...

 

harika ya,

güzelde ne demek Sardunyam!...harika!!! :wub:

 

bazen diyorum ki kendi kendime...şu kelimeler..şu sözler..şu şarkılar olmasaydı yaşanmaz olurdu bu dünya...

 

bazende diyorum ki...Aragon'un dediği gibi...kelimeler zehirli hançer...kanatır yarayı...insafsızca... -_-

Gönderi tarihi:

çoktan unuturdum ben seni çoktan...

ahh bu şarkıların gözü kör olsun... :rolleyes:

 

 

sözlerin gülüm

sözlerin can acıtır, iç kanatır...

 

intikam almak gelir içimden...

kıyamam...

 

sevgim, öfkemden ağır gelir,

kelimeler boğazımda düğümlenir

 

ne çok yakmışsın canımı ne çok...

dönüpte bakınca ardıma kelimeler acımasız geliyor.

 

keşke korkmasaydın benden bu kadar

keşke bu kadar sakınmasaydın...

 

keşke canımı yakmak için

bu kadar hevesli davranmasaydın...

Gönderi tarihi:
çoktan unuturdum ben seni çoktan...

ahh bu şarkıların gözü kör olsun... :rolleyes:

sözlerin gülüm

sözlerin can acıtır, iç kanatır...

 

intikam almak gelir içimden...

kıyamam...

 

sevgim, öfkemden ağır gelir,

kelimeler boğazımda düğümlenir

 

ne çok yakmışsın canımı ne çok...

dönüpte bakınca ardıma kelimeler acımasız geliyor.

 

keşke korkmasaydın benden bu kadar

keşke bu kadar sakınmasaydın...

 

keşke canımı yakmak için

bu kadar hevesli davranmasaydın...

 

sen Sardunyam ...artık şuna eminim beynimi okuyorsun :unsure::P

bugün dilimde hep bu şarkı var...ah bu şarkıların gözü kör olsun...onu bildin...tamam :)

yabu şiir...buna ne demeli...hiç duymuşluğum yok...ama sanki...kimin bu söylermisin?

Gönderi tarihi:
hah şöyle...yola gel :w00t: gözüm üstünde, haberin olsun... :zorro::P:laughing:

 

:shifty: ne olcek ki vurcen mi :whistling::w00t:

 

 

 

GELME..

 

baktığın yerde karanlık bir tomurcuk bırakıyorum

çarşılar avuçlarında aykırı

sokakların lisanı adımlarında

gelme, geldiğinde her şey yitiriyor kendini

vurgun: ölümlerin en kostağı

vurgun ölümlerden kaçgun yanımız

konaklarda boğulmuş eski bir ana

şöyle buyurur:

 

sen seç kendine bir hayat

ve öylesine yaşa, nasılsa

kaldığın yerden vurgun sürdürür

ve hep bak kendine

birörnek aynalara asi bir suret bırak

baktıkça gözlerin

kendini öldürür...

 

MURATHAN MUNGAN

Gönderi tarihi:

küçük prensten küçük bir bölüm..umarım sizde benim kadar çok seversiniz... :)

 

 

 

“Günaydın” dedi tilki.

 

“Günaydın” dedi küçük prens kibarca. Ama etrafına baktığında kimseyi göremedi.

 

“Buradayım! Elma ağacının altında.”

 

“Sen kimsin? Çok güzel görünüyorsun.”

 

“Ben bir tilkiyim.”

 

“Gel, birlikte oynayalım. Öyle mutsuzum ki” dedi küçük prens.

 

 

 

 

 

“Seninle oynayamam” dedi tilki, “ ben evcil bir hayvan değilim.”

 

“Buna çok üzüldüm” dedi küçük prens. Ama biraz düşündükten sonra: ”Evcil ne demek?” diye sordu.

 

“Anladığım kadarıyla burada yaşamıyorsun” dedi tilki, “kimi arıyorsun?”

 

“İnsanları arıyorum,” dedi küçük prens, “ peki ama ‘evcil’ ne demek?”

 

“İnsanlar,” dedi tilki, “tüfeklerle dolaşırlar ve avlanırlar. Tam bir baş belasıdırlar. Bir de tavuk yetiştirirler. Tüm işleri bundan ibarettir. Sen de mi tavuk arıyorsun?”

 

“Hayır, ben arkadaş arıyorum. Ama ‘evcil’ ne demek?”

 

“Bu pek sık unutulan bir şeydir. ‘Bağ kurmak’ anlamına gelir.”

 

“Bağ kurmak mı?”

 

 

 

“Evet. Örneğin, den benim için sadece küçük bir çocuksun. Diğer küçük çocuklardan hiçbir farkın yok benim için. Sana ihtiyacım da yok. Aynı şekilde, ben de senin için dünyadaki yüz binlerce tilkiden biriyim sadece. Bana ihtiyaç duymuyorsun. Ama beni evcilleştirirsen eğer, birbirimize ihtiyacımız olacak Sen benim için tek ve işsiz olacaksın, ben de senin için.”

 

“Anlamaya başlıyorum” dedi küçük prens. “Bir çiçek var. Sanırım o beni evcilleştirdi.”

 

“Olabilir. Dünyada her şey mümkündür.” dedi tilki.

 

“Ama bu çiçek dünyada değil.”

 

Tilki şaşırmıştı. “Başka bir gezegende mi?”

 

“Evet.”

 

“Peki orada avcılar da var mı?”

 

“Hayır, yok.”

 

“Bu çok ilginç. Peki ya tavuklar?”

 

“Hayır. Tavuklar da yok.”

 

“Eh, hiçbir yer mükemmel değildir” dedi tilki içini çekerek. Sonra kendini anlatmaya başladı:

 

“Yaşamım çok monotondur. Ben tavukları avlarım, avcılar da beni.

 

 

 

Bütün tavuklar birbirine benzer. Bütün insanlar da öyle. Bu yüzden biraz sıkılıyorum. Ama beni evcilleştirirsen eğer, yaşamıma bir güneş doğmuş olacak. Senin ayak seslerin benim için diğerlerinden farklı olacak. Ayak sesi duyduğum zaman hemen saklanırım. Ama seninkiler, bir müzik sesi gibi beni gizlendiğim yerden çıkaracaklar. Şu ekin tarlalarını görüyor musun? Ben ekmek yemem. Buğday benim hiçbir işime yaramaz. Bu yüzden de bu tarlalar bana hiçbir şey hatırlatmazlar. Buna üzülüyorum. Ama sen beni evcilleştirseydin, bu harika olurdu. Altın renkli saçların var senin. Ben de altın renkli başakları görünce seni hatırlardım. Ve rüzgarda çıkardıkları sesi severdim.

 

Sustu tilki ve uzun bir süre küçük prensi izledi.

 

“Senden rica ediyorum. Lütfen beni evcilleştir!” dedi.

 

“Elbette” dedi küçük prens. “Ama pek fazla vaktim yok. Yeni arkadaşlar edinmem ve birçok şeyi anlayabilmem gerekiyor.”

 

“Sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki. “İnsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. Her şeyi dükkandan hazır alırlar. Ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. Eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!”

 

“Ne yapmam gerekiyor peki?” diye sordu küçük prens.

 

“Çok sabırlı olman gerekiyor. Önce çimenlerin üstüne, biraz uzağıma oturmalısın. Ben gözümün ucuyla seni izleyeceğim, sen hiçbir şey söylemeyeceksin. Sözcükler yanlış anlamalara neden olurlar. Ama her gün, biraz daha yakına gelebilirsin.”

 

Ertesi gün küçük prens yine geldi.

 

“Her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki. “Örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. Zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. Saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. Mutluluğun bedelini öğrenirim.

 

 

 

 

 

Ama günün herhangi bir vaktinde gelirsen, seni karşılamaya hazırlanacağım zamanı asla bilemem. İnsanın gelenekleri olmalıdır.

 

“Gelenek nedir?”

 

“Bu da çok sık unutulan bir şeydir” dedi tilki. “Bir günü diğer günlerden, bir saati diğer saatlerden ayıran şeydir. Örneğin, şu benim avcıların da gelenekleri vardır. Perşembeleri kızlarla dansa giderler. Bu yüzden de Perşembe benim için harika bir gündür. Üzüm bağlarına kadar yürüyebilirim. Ama avcılar dansa herhangi bir gün gitseydi, benim için hiçbir günün özelliği olmayacaktı ve asla tatil yapamayacaktım.”

 

Böylelikle küçük prens tilkiyi evcilleştirdi. Ve ayrılma vakti geldiğinde “Ah! Sanırım ağlayacağım” dedi tilki.

 

“Bu senin hatan” dedi küçük prens. “Ben sana zarar vermek istemedim. Seni evcilleştirmemi sen istedim.

 

“Doğru, haklısın” dedi tilki.

 

“Ama ağlayacağını söyledin!”

 

“Evet, öyle.”

 

“O halde bunun sana hiçbir yararı olmadı.”

 

“Hayır, oldu. Buğday tarlalarının rengini gördükçe seni hatırlayacağım. Şimdi git ve güllere bir kez daha bak. O zaman kendi gülünün evrende eşsiz ve tek olduğunu anlayacaksın. Sonra bana veda etmek için buraya geri döndüğünde, sana hediye olarak bir sır vereceğim.”

 

Küçük prens güllere bir kez daha bakmaya gitti.

 

“Hiçbiriniz benim gülüm gibi değilsiniz. Çünkü henüz hiçbiriniz evcilleşmediniz. Ve siz de hiç kimseyi evcilleştirmediniz” dedi onlara. “Siz tıpkı tilkinin benimle karşılaşmadan önceki hali gibisiniz. Dünyadaki binlerce tilkiden yalnızca biriydi o. Ama ben onunla dost oldum ve şimdi artık o özel bir tilki.”

 

Güller bu duyduklarına çok bozuldular.

 

“Evet, güzelsiniz. Ama boşsunuz. Sizin için kimse yaşamını feda etmez. Yoldan geçen herhangi biri, benim gülümün de size benzediğini söyleyebilir. Ama benim gülüm sizin her birinizden çok daha önemlidir. Çünkü ben onu suladım. Ve onu camdan bir korunakla korudum. Önüne bir perde gererek rüzgarın onu üşütmesini engelledim. Tırtılları onun için öldürdüm ( ama birkaç tanesini kelebek olmaları için bıraktım). Onun şikayetlerini ve övünmelerini dinledim. Ve bazen de suskunluklarına katlandım. Çünkü o benim gülüm.”

 

Bunları söyledikten sonra tilkinin yanına döndü.

 

“Elveda” dedi.

 

“Elveda” dedi tilki de. “Ve işte sırrım: Bu çok basit. İnsan gerçekleri sadece kalbiyle görebilir. En temel şeyi gözler göremez.”

 

“Temel olan şeyi gözler göremez” diye tekrarladı küçük prens. Öğrendiğinden emin olmak istiyordu.

 

“Senin gülünün diğerlerinden daha önemli olmasını sağlayan şey, ona ayırdığın vakittir” dedi küçük prens.

 

“İnsanlar bu en önemli gerçeği unuttular. Ama sen unutmamalısın. Evcilleştirdiğin şeye karşı her zaman sorumlusun. Gülüne karşı sorumlusun.

 

“Gülüme karşı sorumluyum” diye tekrarladı küçük prens, öğrendiğinden emin olmak için. Sonra yoluna devam etti.

Gönderi tarihi:

canımsın ya hikayeye bayıldım valla, sen beni evcilleştirdin biliyormusun artık benim için herhangi biri değilsin... :wub: çok özelsin, artık eline gülün dikeni batsa acır benim elimde... seninle aynı duyguları paylaşmaktan, seninle şakalaşmaktan, seninde beni sevdiğine gerçekten emin olmaktan dolayı çok mutluyum. gerçekten kızkardeşim gibisin sen... inşallah hiç bozulmasın bu hoş duygular... :clover::)

Gönderi tarihi:
sardunyam,psikom,uçan tekmem :rolleyes::blush:

 

bende seni çok seviyom :wub::wub::flowers: bak duygulandım şimcik :crying:

efet -_-

bana arkidişler aramızda Bruce Lee Sardunya derler :lol:

(nasıllll atmaksa buda) :P

çok mu duygulandın? allaalla sen duygulanabiliyonmu ki gıı? :unsure::P

Gönderi tarihi:

Aşk

 

 

Biliyor musun benden bir şeyleri anlatmamı istediler ve ben de seni anlatmaya karar verdim. Bakalım beğenecek misin. Ne olur bana kızsan bile çıkıp gitme hayatımdan. Biliyorsun beni, sensiz olmuyor. Şimdi ise sadece dinle...

Herkes bu güne kadar onu anlatmaya çalıştı ama nedense kelimeleri yarı yolda kaza yaptı. Çünkü hep yolun yanlı tarafından başladılar yolculuğa bu düşsel dünyada.

Aslında ben de nerden başlayacağımı bilemiyorum ama sanırım en doğrusu şu kelimelerle olur...

O hiç beklenmedik bir anda çıkar karşınıza. O kadar ani yakalar ki sizi neye uğradığınızı şaşırısınız. Ne kadar kaçsanız da o sizi kovalar durur. Sonbaharda dökülen bir yaprağın parça parça olmasıdır bazen, elinizden sadece ağlamak gelir onun rüzgarda sürüklenişini izlerken.

Bir mucizenin başlangıcı oluverir. Damarlarınızda dolaşan kan gibi hayat verir size en umutsuz anınızda ama belki de sonradan, verdiği canı fazlası ile alır gider uzaklara, karışır karanlığa, bul bulabilirsen...

Ama hayatınıza girdi mi bir kere, onsuz olmaz bir daha. Ne kadar acıtsa da batmamaya başlar bir süre sonra. Alışırsınız varlığına,kopamazsınız. Bir bakmışsınız vazgeçilmeziniz olmuş...

Ve yanlızlığın ta kendisidir o aynı zamanda da yanlızlığınızı paylaşandır. Nedense onun adı aşktır...

Gönderi tarihi:
küçük prensten küçük bir bölüm..umarım sizde benim kadar çok seversiniz... :)

“Günaydın” dedi tilki.

 

“Günaydın” dedi küçük prens kibarca. Ama etrafına baktığında kimseyi göremedi.

 

“Buradayım! Elma ağacının altında.”

 

“Sen kimsin? Çok güzel görünüyorsun.”

 

“Ben bir tilkiyim.”

 

“Gel, birlikte oynayalım. Öyle mutsuzum ki” dedi küçük prens.

 

 

 

 

 

“Seninle oynayamam” dedi tilki, “ ben evcil bir hayvan değilim.”

 

“Buna çok üzüldüm” dedi küçük prens. Ama biraz düşündükten sonra: ”Evcil ne demek?” diye sordu.

 

“Anladığım kadarıyla burada yaşamıyorsun” dedi tilki, “kimi arıyorsun?”

 

“İnsanları arıyorum,” dedi küçük prens, “ peki ama ‘evcil’ ne demek?”

 

“İnsanlar,” dedi tilki, “tüfeklerle dolaşırlar ve avlanırlar. Tam bir baş belasıdırlar. Bir de tavuk yetiştirirler. Tüm işleri bundan ibarettir. Sen de mi tavuk arıyorsun?”

 

“Hayır, ben arkadaş arıyorum. Ama ‘evcil’ ne demek?”

 

“Bu pek sık unutulan bir şeydir. ‘Bağ kurmak’ anlamına gelir.”

 

“Bağ kurmak mı?”

“Evet. Örneğin, den benim için sadece küçük bir çocuksun. Diğer küçük çocuklardan hiçbir farkın yok benim için. Sana ihtiyacım da yok. Aynı şekilde, ben de senin için dünyadaki yüz binlerce tilkiden biriyim sadece. Bana ihtiyaç duymuyorsun. Ama beni evcilleştirirsen eğer, birbirimize ihtiyacımız olacak Sen benim için tek ve işsiz olacaksın, ben de senin için.”

 

“Anlamaya başlıyorum” dedi küçük prens. “Bir çiçek var. Sanırım o beni evcilleştirdi.”

 

“Olabilir. Dünyada her şey mümkündür.” dedi tilki.

 

“Ama bu çiçek dünyada değil.”

 

Tilki şaşırmıştı. “Başka bir gezegende mi?”

 

“Evet.”

 

“Peki orada avcılar da var mı?”

 

“Hayır, yok.”

 

“Bu çok ilginç. Peki ya tavuklar?”

 

“Hayır. Tavuklar da yok.”

 

“Eh, hiçbir yer mükemmel değildir” dedi tilki içini çekerek. Sonra kendini anlatmaya başladı:

 

“Yaşamım çok monotondur. Ben tavukları avlarım, avcılar da beni.

Bütün tavuklar birbirine benzer. Bütün insanlar da öyle. Bu yüzden biraz sıkılıyorum. Ama beni evcilleştirirsen eğer, yaşamıma bir güneş doğmuş olacak. Senin ayak seslerin benim için diğerlerinden farklı olacak. Ayak sesi duyduğum zaman hemen saklanırım. Ama seninkiler, bir müzik sesi gibi beni gizlendiğim yerden çıkaracaklar. Şu ekin tarlalarını görüyor musun? Ben ekmek yemem. Buğday benim hiçbir işime yaramaz. Bu yüzden de bu tarlalar bana hiçbir şey hatırlatmazlar. Buna üzülüyorum. Ama sen beni evcilleştirseydin, bu harika olurdu. Altın renkli saçların var senin. Ben de altın renkli başakları görünce seni hatırlardım. Ve rüzgarda çıkardıkları sesi severdim.

 

Sustu tilki ve uzun bir süre küçük prensi izledi.

 

“Senden rica ediyorum. Lütfen beni evcilleştir!” dedi.

 

“Elbette” dedi küçük prens. “Ama pek fazla vaktim yok. Yeni arkadaşlar edinmem ve birçok şeyi anlayabilmem gerekiyor.”

 

“Sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki. “İnsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. Her şeyi dükkandan hazır alırlar. Ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. Eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!”

 

“Ne yapmam gerekiyor peki?” diye sordu küçük prens.

 

“Çok sabırlı olman gerekiyor. Önce çimenlerin üstüne, biraz uzağıma oturmalısın. Ben gözümün ucuyla seni izleyeceğim, sen hiçbir şey söylemeyeceksin. Sözcükler yanlış anlamalara neden olurlar. Ama her gün, biraz daha yakına gelebilirsin.”

 

Ertesi gün küçük prens yine geldi.

 

“Her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki. “Örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. Zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. Saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. Mutluluğun bedelini öğrenirim.

 

 

Ama günün herhangi bir vaktinde gelirsen, seni karşılamaya hazırlanacağım zamanı asla bilemem. İnsanın gelenekleri olmalıdır.

 

“Gelenek nedir?”

 

“Bu da çok sık unutulan bir şeydir” dedi tilki. “Bir günü diğer günlerden, bir saati diğer saatlerden ayıran şeydir. Örneğin, şu benim avcıların da gelenekleri vardır. Perşembeleri kızlarla dansa giderler. Bu yüzden de Perşembe benim için harika bir gündür. Üzüm bağlarına kadar yürüyebilirim. Ama avcılar dansa herhangi bir gün gitseydi, benim için hiçbir günün özelliği olmayacaktı ve asla tatil yapamayacaktım.”

 

Böylelikle küçük prens tilkiyi evcilleştirdi. Ve ayrılma vakti geldiğinde “Ah! Sanırım ağlayacağım” dedi tilki.

 

“Bu senin hatan” dedi küçük prens. “Ben sana zarar vermek istemedim. Seni evcilleştirmemi sen istedim.

 

“Doğru, haklısın” dedi tilki.

 

“Ama ağlayacağını söyledin!”

 

“Evet, öyle.”

 

“O halde bunun sana hiçbir yararı olmadı.”

 

“Hayır, oldu. Buğday tarlalarının rengini gördükçe seni hatırlayacağım. Şimdi git ve güllere bir kez daha bak. O zaman kendi gülünün evrende eşsiz ve tek olduğunu anlayacaksın. Sonra bana veda etmek için buraya geri döndüğünde, sana hediye olarak bir sır vereceğim.”

 

Küçük prens güllere bir kez daha bakmaya gitti.

 

“Hiçbiriniz benim gülüm gibi değilsiniz. Çünkü henüz hiçbiriniz evcilleşmediniz. Ve siz de hiç kimseyi evcilleştirmediniz” dedi onlara. “Siz tıpkı tilkinin benimle karşılaşmadan önceki hali gibisiniz. Dünyadaki binlerce tilkiden yalnızca biriydi o. Ama ben onunla dost oldum ve şimdi artık o özel bir tilki.”

 

Güller bu duyduklarına çok bozuldular.

 

“Evet, güzelsiniz. Ama boşsunuz. Sizin için kimse yaşamını feda etmez. Yoldan geçen herhangi biri, benim gülümün de size benzediğini söyleyebilir. Ama benim gülüm sizin her birinizden çok daha önemlidir. Çünkü ben onu suladım. Ve onu camdan bir korunakla korudum. Önüne bir perde gererek rüzgarın onu üşütmesini engelledim. Tırtılları onun için öldürdüm ( ama birkaç tanesini kelebek olmaları için bıraktım). Onun şikayetlerini ve övünmelerini dinledim. Ve bazen de suskunluklarına katlandım. Çünkü o benim gülüm.”

 

Bunları söyledikten sonra tilkinin yanına döndü.

 

“Elveda” dedi.

 

“Elveda” dedi tilki de. “Ve işte sırrım: Bu çok basit. İnsan gerçekleri sadece kalbiyle görebilir. En temel şeyi gözler göremez.”

 

“Temel olan şeyi gözler göremez” diye tekrarladı küçük prens. Öğrendiğinden emin olmak istiyordu.

 

“Senin gülünün diğerlerinden daha önemli olmasını sağlayan şey, ona ayırdığın vakittir” dedi küçük prens.

 

“İnsanlar bu en önemli gerçeği unuttular. Ama sen unutmamalısın. Evcilleştirdiğin şeye karşı her zaman sorumlusun. Gülüne karşı sorumlusun.

 

“Gülüme karşı sorumluyum” diye tekrarladı küçük prens, öğrendiğinden emin olmak için. Sonra yoluna devam etti.

 

evet,sorumluyuz gülümüze karşı...teşekkür ederim Frozen...çok güzeldi :original::clover:

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.