Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Bilmem sizlerde nasıldır..annem eskiden beri çocuklara vermek için daha ucuzca şekerlerden,büyükler içinse çikolata alırdı..Ne kadar yanlış değil mi? Asıl sahiplerine verilmiyordu o canım şeyler! -_-

Bense bu bayram en pahalılarından içi fındıklı çok güzel çikolatalar aldım..onları çok hoş cam bir şekerliğin içine yerleştirdim ve merakla kapının çalması bekledim.. :)

İlk gün kapı hiç çalmadı..beklenen şey gelmez ya bi türlü… :unsure:

İkinci gün nihayet kapı çalındı..iki kız bi oğlan..kızlar küçük hanfendi ama oğlan tam bir afacan!Tiril tiril giyinmişler hep bir ağızdan bayramımı kutladılar..büyük bir özenle sadece onlar için hazırlanmış şekerliği uzattığımda oğlan gözleri fal taşı gibi açılaraktan;

-Vay anasını bea! diye bağırıp elini şekerliğe daldırdı.. :lol::lol: benimde bayramım böylece başlamış oldu.. :) ufaklıklar cıvıldaşarak uzaklaştılar..Onlardan sonra akşama kadar kapının zili hiç susmadı..anladığım kadarıyla öncü birlik diğerlerine zulanın yerini haber vermişti.. :w00t:

Günün sonunda şekerlik boştu ama benim içimde tarifsiz tatlı bir huzur vardı.. :):clover:

  • Cevaplar 604
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

Sizlerinde var mı anı kutularınız?

Benim var bi tane..

Dün gece çoktandır varlığını unuttuğum bu kutu, bambaşka bir şeyi ararken önüme çıktı-hep böyle olmaz mı zaten ..çok başka şeyler arar,çok başka şeyler buluruz!-_- -

Uzun zamandan beridir görmediğim çook eski bir dostu görmüşçesine sevindim onu bulduğumda..

Hemence kucaklayıp odama gittim ve kapımı kapattım,kimsenin ilişmesini istemediğim anılarım vardı onda..

Neler çıktı içinden bir bilseniz;

Kurutulmuş çiçekler..farklı ellerden farklı duygularla verilmiş.. :wub:

Adıma yazılmış şiirler..hele bir tanesi var ki..şairdi zaten..ağlattı beni..

Dostlarımdan gelen kartlar..sevgi dolu..

"Unutma beni"diye verilmiş küçük ama değerli hediyeler..

Kurumuş iki yaprak.. -_-

Ve tabi ki fotoğraflar..

Bana beni anlattılar yeniden..

Küçük bir kutu içine sığdırılmış bilmem kaç sene..kaç duygu..

Mutluysam bugün sebebim işte o kutu..

Tazeledi beni yeniden :):clover:

Gönderi tarihi:

Olmaz mi ani kutum..en degerli seylerimden biridir.icinde gorustugum,bir daha hic gormedigim hatta kaybedip bir daha gormeyecegim sevdiklerimden ani,belki bir siir,belki beceriksizce cizilmis bir otobus resmi,belki kuru cicek,mektup,not..

Hatta kendi anilarim,mektuplarim.cocuklugum,ilk gencligim,hic yasanmamis gibi gecen zamanin aslinda cok guzel ve dolu yasandiginin kaniti..ahh,zaman dursa ve geriye donebilsek,yeniden yasanabilse hersey.

Gönderi tarihi:

İnsan ırkının belkide başına gelebilecek en kötü şeylerden birisiydi 80'li yıllarda çocuk olmak. Ama yinede kendine özgü tadları yok değildi.

 

atari salonlarıyla ilk tanışma. Harçlığını jetonlara yatırma. Plastik toplarla maç, Voltran, Karaşimşek, Amerikan Güreşi, Alf, Uykudan önce (Yakari ve Musti), susam sokağı.

 

O zamanlar çocuklar dispanserlerde yada hastanelerde sünnet olmazdı genelde. Sünnetçiler vardı ( Fenni), evlere gelerek sünnet ederlerdi çocukları. Mahallenin sünnet çağındaki tüm çocukları okuma yazma bilmeseler bile sünnetçinin arabasını tanır plakasını ezbere bilirlerdi. Ve sünnetçinin arabası mahalleye girdiğinde, Afrika savanasında, aslanları gören ceylan sürüsündeki huzursuzluk ve sinir gibi, Mahallenin tüm çocuklarını bir endişe, bir asabiyet, bir acaba kaplardı :)

 

İlokul formaları siyah beyaz yakalarda karton kadar sert bir kumaştandı. İlkokul öğretmenelrinin masasında küllük bulunur ve derslerde sigara içerlerdi. Arı Maya silgileri, 80 li yıllarda ilokul okuyan herkes için kokusu ve tadı unutulmaz aromalardır. O silginin kokusu, çantanıza kalemliğinize sinerdi.

 

Yerli malı haftası diye bir olay vardı. Yerli Malı haftasının içeriği farklı olsada ilkokullarda bu hafta evden çeşitli yemekler getirip hep birlikte yemek şeklinde olurdu.

 

TRT radyoları haricinde birde Polis Radyosu vardı. Berberlerde, kahvehanelerde falan Polis Radyosu açık olurdu hep. Çünkü hafif ve batı müziği yayını olan tek türk radyosuydu.

 

Pazar günleri TRT de Cenk Koray'ın sunduğu bir program olurdu. İçinde adını hatırlayamadığım ama Neon larla yapılmış acayip bir şekilde konuşan çizgi bir kahraman. Harlem basketbol takımının şovları ve o haftanın lig maçlarının dönüşümlü yayını olurdu.

 

Her gece, TRT1 saat 24:00 da istiklal marşıyla kapanırdı.

 

Arabesk yıllardı. İş yerlerinde, minubuslerde falan , Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses, Küçük Emrah, İbo, Ceylan vs vb çalınırdı devamlı.

 

Derken Star 1 yayına başladı. Yükseltici olmayan evlerde çekmezdi.

 

Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla, yıllardır sadece fotoğraflarını gördüğün hikayelerini dinlediğin akrabalarının Türkiyeye ziyarete gelmeleri ve aylarca süren misafirlikleri tanışmalar, kaynaşmalar. O uzun gece elektrik kesintilerinde yaşıtın olan akrabalarından ata topraklarını dinlemeler.

 

Sonra doksanlar ve lise yılları. O zamanlar "çıkmak" kavramı yoktu, "konuşmak" kavramı vardı. "oğlum aysun, aliyle konuşuyormuş vs" denirdi yada bir kız için "onun konuştuğu varmış" denirdi.. Hatıra defteri denen bir olay vardı. Bu defteri sınıftaki herkese verir o klişe sorulardan ibaret anketi doldurttururdun. Bunun en yararlı yanı, etrafında sorti yaptığın kıza bu "hatıra defteri" denen şeyi verir. Onun neleri sevdiğini neleri sevmediğini kolayca öğrenir ona göre pike yapardın. "Konuştuğun" birinin olduğu dönem aynı zamanda saça limon sürme eylemininde başladığı dönemdi. Ve o limon öyle etkili bir şeydiki. The God Father filminde Al Pacino'nın saçındaki briyantin ve jole kaç para eder yanında.

 

Hayat kendi mahallenin sınırları içinde yoğun olduğu için "konuşacağın" kızıda başka bir mahalleden seçmeyeye özen gösterirdin. Çünkü, başka bir mahalleden bir çocuğun o mahallenin kızıyla "konuşması" o mahallenin akranlarına ana avrat küfür gibi geleceği için konuşurken görüldüğünde ağızlara layık bir dayak yeme ihtimalin olurdu. Zira sen 14-15 yaşında Parliament Cinema Club'ınn verdiği filmlerde özgür sevgilileri izlesende. New Jersey'de yaşamadığını hatırlaman gerekirdi.

 

ve şimdi 28 yaşına gelince, ".... biz erken doğmuşuz anasını satayım" dedirten yıllardı, 80'lerin nostaljisi.

Gönderi tarihi:

Olmaz mi ani kutum..en degerli seylerimden biridir.icinde gorustugum,bir daha hic gormedigim hatta kaybedip bir daha gormeyecegim sevdiklerimden ani,belki bir siir,belki beceriksizce cizilmis bir otobus resmi,belki kuru cicek,mektup,not..

Hatta kendi anilarim,mektuplarim.cocuklugum,ilk gencligim,hic yasanmamis gibi gecen zamanin aslinda cok guzel ve dolu yasandiginin kaniti..ahh,zaman dursa ve geriye donebilsek,yeniden yasanabilse hersey.

Leylacım..sana kısaca Feride yada Gülbeşeker-bak bu daha hoş!-diyebilirmiyim :P İkimizde aynı şeye müptelaymışız ya (Çalıkuşu)bu sebepten seni kendime yakın hissediyorum :) ..anlaşılan aşağı yukarı aynı duygulardan geçtik,geçiyoruz..

Demek senin de bir anı kutun var..al sana bir ortak nokta daha.. :)

Ne kadar hoş bir şey değil mi?

Bir kutu nerelere alıp götürüyor insanı..

Her anı yaşatıyor yeniden..

Dönmek..

Mümkün mü artık dönmek..

Keşke... :clover:

Gönderi tarihi:

İnsan ırkının belkide başına gelebilecek en kötü şeylerden birisiydi 80'li yıllarda çocuk olmak. Ama yinede kendine özgü tadları yok değildi.

 

atari salonlarıyla ilk tanışma. Harçlığını jetonlara yatırma. Plastik toplarla maç, Voltran, Karaşimşek, Amerikan Güreşi, Alf, Uykudan önce (Yakari ve Musti), susam sokağı.

 

O zamanlar çocuklar dispanserlerde yada hastanelerde sünnet olmazdı genelde. Sünnetçiler vardı ( Fenni), evlere gelerek sünnet ederlerdi çocukları. Mahallenin sünnet çağındaki tüm çocukları okuma yazma bilmeseler bile sünnetçinin arabasını tanır plakasını ezbere bilirlerdi. Ve sünnetçinin arabası mahalleye girdiğinde, Afrika savanasında, aslanları gören ceylan sürüsündeki huzursuzluk ve sinir gibi, Mahallenin tüm çocuklarını bir endişe, bir asabiyet, bir acaba kaplardı :)

 

İlokul formaları siyah beyaz yakalarda karton kadar sert bir kumaştandı. İlkokul öğretmenelrinin masasında küllük bulunur ve derslerde sigara içerlerdi. Arı Maya silgileri, 80 li yıllarda ilokul okuyan herkes için kokusu ve tadı unutulmaz aromalardır. O silginin kokusu, çantanıza kalemliğinize sinerdi.

 

Yerli malı haftası diye bir olay vardı. Yerli Malı haftasının içeriği farklı olsada ilkokullarda bu hafta evden çeşitli yemekler getirip hep birlikte yemek şeklinde olurdu.

 

TRT radyoları haricinde birde Polis Radyosu vardı. Berberlerde, kahvehanelerde falan Polis Radyosu açık olurdu hep. Çünkü hafif ve batı müziği yayını olan tek türk radyosuydu.

 

Pazar günleri TRT de Cenk Koray'ın sunduğu bir program olurdu. İçinde adını hatırlayamadığım ama Neon larla yapılmış acayip bir şekilde konuşan çizgi bir kahraman. Harlem basketbol takımının şovları ve o haftanın lig maçlarının dönüşümlü yayını olurdu.

 

Her gece, TRT1 saat 24:00 da istiklal marşıyla kapanırdı.

 

Arabesk yıllardı. İş yerlerinde, minubuslerde falan , Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses, Küçük Emrah, İbo, Ceylan vs vb çalınırdı devamlı.

 

Derken Star 1 yayına başladı. Yükseltici olmayan evlerde çekmezdi.

 

Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla, yıllardır sadece fotoğraflarını gördüğün hikayelerini dinlediğin akrabalarının Türkiyeye ziyarete gelmeleri ve aylarca süren misafirlikleri tanışmalar, kaynaşmalar. O uzun gece elektrik kesintilerinde yaşıtın olan akrabalarından ata topraklarını dinlemeler.

 

Sonra doksanlar ve lise yılları. O zamanlar "çıkmak" kavramı yoktu, "konuşmak" kavramı vardı. "oğlum aysun, aliyle konuşuyormuş vs" denirdi yada bir kız için "onun konuştuğu varmış" denirdi.. Hatıra defteri denen bir olay vardı. Bu defteri sınıftaki herkese verir o klişe sorulardan ibaret anketi doldurttururdun. Bunun en yararlı yanı, etrafında sorti yaptığın kıza bu "hatıra defteri" denen şeyi verir. Onun neleri sevdiğini neleri sevmediğini kolayca öğrenir ona göre pike yapardın. "Konuştuğun" birinin olduğu dönem aynı zamanda saça limon sürme eylemininde başladığı dönemdi. Ve o limon öyle etkili bir şeydiki. The God Father filminde Al Pacino'nın saçındaki briyantin ve jole kaç para eder yanında.

 

Hayat kendi mahallenin sınırları içinde yoğun olduğu için "konuşacağın" kızıda başka bir mahalleden seçmeyeye özen gösterirdin. Çünkü, başka bir mahalleden bir çocuğun o mahallenin kızıyla "konuşması" o mahallenin akranlarına ana avrat küfür gibi geleceği için konuşurken görüldüğünde ağızlara layık bir dayak yeme ihtimalin olurdu. Zira sen 14-15 yaşında Parliament Cinema Club'ınn verdiği filmlerde özgür sevgilileri izlesende. New Jersey'de yaşamadığını hatırlaman gerekirdi.

 

ve şimdi 28 yaşına gelince, ".... biz erken doğmuşuz anasını satayım" dedirten yıllardı, 80'lerin nostaljisi.

Gönderi tarihi:

İnsan ırkının belkide başına gelebilecek en kötü şeylerden birisiydi 80'li yıllarda çocuk olmak. Ama yinede kendine özgü tadları yok değildi.

 

atari salonlarıyla ilk tanışma. Harçlığını jetonlara yatırma. Plastik toplarla maç, Voltran, Karaşimşek, Amerikan Güreşi, Alf, Uykudan önce (Yakari ve Musti), susam sokağı.

 

O zamanlar çocuklar dispanserlerde yada hastanelerde sünnet olmazdı genelde. Sünnetçiler vardı ( Fenni), evlere gelerek sünnet ederlerdi çocukları. Mahallenin sünnet çağındaki tüm çocukları okuma yazma bilmeseler bile sünnetçinin arabasını tanır plakasını ezbere bilirlerdi. Ve sünnetçinin arabası mahalleye girdiğinde, Afrika savanasında, aslanları gören ceylan sürüsündeki huzursuzluk ve sinir gibi, Mahallenin tüm çocuklarını bir endişe, bir asabiyet, bir acaba kaplardı

 

İlokul formaları siyah beyaz yakalarda karton kadar sert bir kumaştandı. İlkokul öğretmenelrinin masasında küllük bulunur ve derslerde sigara içerlerdi. Arı Maya silgileri, 80 li yıllarda ilokul okuyan herkes için kokusu ve tadı unutulmaz aromalardır. O silginin kokusu, çantanıza kalemliğinize sinerdi.

 

Yerli malı haftası diye bir olay vardı. Yerli Malı haftasının içeriği farklı olsada ilkokullarda bu hafta evden çeşitli yemekler getirip hep birlikte yemek şeklinde olurdu.

 

TRT radyoları haricinde birde Polis Radyosu vardı. Berberlerde, kahvehanelerde falan Polis Radyosu açık olurdu hep. Çünkü hafif ve batı müziği yayını olan tek türk radyosuydu.

 

Pazar günleri TRT de Cenk Koray'ın sunduğu bir program olurdu. İçinde adını hatırlayamadığım ama Neon larla yapılmış acayip bir şekilde konuşan çizgi bir kahraman. Harlem basketbol takımının şovları ve o haftanın lig maçlarının dönüşümlü yayını olurdu.

 

Her gece, TRT1 saat 24:00 da istiklal marşıyla kapanırdı.

 

Arabesk yıllardı. İş yerlerinde, minubuslerde falan , Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses, Küçük Emrah, İbo, Ceylan vs vb çalınırdı devamlı.

 

Derken Star 1 yayına başladı. Yükseltici olmayan evlerde çekmezdi.

 

Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla, yıllardır sadece fotoğraflarını gördüğün hikayelerini dinlediğin akrabalarının Türkiyeye ziyarete gelmeleri ve aylarca süren misafirlikleri tanışmalar, kaynaşmalar. O uzun gece elektrik kesintilerinde yaşıtın olan akrabalarından ata topraklarını dinlemeler.

 

Sonra doksanlar ve lise yılları. O zamanlar "çıkmak" kavramı yoktu, "konuşmak" kavramı vardı. "oğlum aysun, aliyle konuşuyormuş vs" denirdi yada bir kız için "onun konuştuğu varmış" denirdi.. Hatıra defteri denen bir olay vardı. Bu defteri sınıftaki herkese verir o klişe sorulardan ibaret anketi doldurttururdun. Bunun en yararlı yanı, etrafında sorti yaptığın kıza bu "hatıra defteri" denen şeyi verir. Onun neleri sevdiğini neleri sevmediğini kolayca öğrenir ona göre pike yapardın. "Konuştuğun" birinin olduğu dönem aynı zamanda saça limon sürme eylemininde başladığı dönemdi. Ve o limon öyle etkili bir şeydiki. The God Father filminde Al Pacino'nın saçındaki briyantin ve jole kaç para eder yanında.

 

Hayat kendi mahallenin sınırları içinde yoğun olduğu için "konuşacağın" kızıda başka bir mahalleden seçmeyeye özen gösterirdin. Çünkü, başka bir mahalleden bir çocuğun o mahallenin kızıyla "konuşması" o mahallenin akranlarına ana avrat küfür gibi geleceği için konuşurken görüldüğünde ağızlara layık bir dayak yeme ihtimalin olurdu. Zira sen 14-15 yaşında Parliament Cinema Club'ınn verdiği filmlerde özgür sevgilileri izlesende. New Jersey'de yaşamadığını hatırlaman gerekirdi.

 

ve şimdi 28 yaşına gelince, ".... biz erken doğmuşuz anasını satayım" dedirten yıllardı, 80'lerin nostaljisi.

Teknik bir arıza oldu Cyrano..

Senden biraz büyük olmakla beraber aynı dönemin, 80'li yılların çocuklarıyız..

İçeriği çok keyifli olan anılarda nostalji gezintine neden karamsar bir şeklide başladığını anlayamadım.Bence 80'li yıllar hiçte fena değildi..

Mahalle sünnetçilerini nasıl unuturum..hadi ben unuttum diyelim,kardeşimin mıh gibi aklında tuttuğuna eminim! :lol: Bizim sünnetçi beyaz kafalı,çipil gözlü, suratsızın tekiydi..köşeden o uğursuz siyah çantasıyla gözüktümü mahallenin çocukları çil yavrusu gibi dağılırlardı..canlarım benim..hepsinin akıbeti aynıydı oysa :D bizim ufaklık o sıralar 3 yaşlarında sürekli gülümseyen,etini sıksan ağlamayan mülayim bir çocuktu..günlerden birgün yine sünnetçi İsa'yı görmüş olacak ter içinde rengi uçmuş bir şekilde eve saklandı amma velakin Freedy o gün arkasından gelmişti :shocked: Çipil gözlerini kısıp salon masasını işaret etti..annemle ben yan odaya geçip gözyaşlarına boğulduk..bizim ufaklık kenardan köşeden duyduğu bütün küfürleri derleyip dilinin döndüğü,gücünün yettiğince Sünnetçi İsa'ya sayıp döküyordu.. :w00t: gözyaşlarımıza kahkahalarımız karıştı o gün..zavallı kardeşim o kadar ağladı ki o günün sonunda şirin mi şirin bi kasık fıtığı armağan etti bize çipil gözlü Freedy! :angry:

Cenk Koray'ın progaramının adı Tele Kutuydu..ve o zamanlar televizyon o ciddi yüzlü üç askerin rap rap sesleriyle göndere bayrak çekmesi ve marşımız okunana kadar seyredilirdi..hatta zaman zaman melul gözlerle şu yazıyı seyrettiğimiz bile olurdu "Lütfen televizyonunuzu kapatmayı unutmayınız" :lol: İşte bu itiraf sanırım büyük bir özenle besleyip büyüttğüm karizmamanın sonu olacak..amaan kimin umurunda :P:lol:

Valla benim o yıllar"konuştuğum" biri yoktu :D

Sebebini sormayın lütfen

Uzundur... -_-

Gönderi tarihi:

Leylacım..sana kısaca Feride yada Gülbeşeker-bak bu daha hoş!-diyebilirmiyim :P İkimizde aynı şeye müptelaymışız ya (Çalıkuşu)bu sebepten seni kendime yakın hissediyorum :) ..anlaşılan aşağı yukarı aynı duygulardan geçtik,geçiyoruz..

Demek senin de bir anı kutun var..al sana bir ortak nokta daha.. :)

Ne kadar hoş bir şey değil mi?

Bir kutu nerelere alıp götürüyor insanı..

Her anı yaşatıyor yeniden..

Dönmek..

Mümkün mü artık dönmek..

Keşke... :clover:

 

Tesekkur ederim diloscugum,Feride de,gulbeseker de bayildigim iki isim,Calikusu'na muptela tanimlaman da cok dogru :)

Ortak yonlerimiz olmasina cok sevindim dogrusu,ortak yonum olan insan pek bulamiyorum,hele de Calikusu konusunda.Ben de seni kendime yakin hissediyorum,bir nedeni de bu artik.. :clover:

Gönderi tarihi:

Tesekkur ederim diloscugum,Feride de,gulbeseker de bayildigim iki isim,Calikusu'na muptela tanimlaman da cok dogru :)

Ortak yonlerimiz olmasina cok sevindim dogrusu,ortak yonum olan insan pek bulamiyorum,hele de Calikusu konusunda.Ben de seni kendime yakin hissediyorum,bir nedeni de bu artik.. :clover:

Leylacım..

Çalıkuşu hakkında bu nostalji topicinin başlarında yazdığım bir iletim var..okudun mu bilmiyorum..sanırım okusaydın aynı duyguları paylaştığımız için sende birşeyler karalardın..inan bana koca forumdan bi Allahın kulu Çalıkuşu hakkında yorum yapmadı..bu bana hem tuhaf hem üzüntü verici gelmişti..ama bak yalnız değilmişim..teşekkür ederim canım :):clover:

Gönderi tarihi:

---Yakın zamanda 2 deprem yaşadık,depremle ilgili anılarımı anlatayım biraz da:

 

 

---Henüz İlkokul 4 veya 5'e gidiyordum.İlkokul diyorum zira o zamanlar zorunlu eğitim 5 sene ve ortaokullarla ilkokullar daha birleşmemişti.Neyse,akşam bütün aile evde toplanmış yemek saatini bekliyorduk.Küçük abim kanepede uzanmış tv seyrediyor ablam mutfakta yemekle uğraşıyordu.Ben de kanepenin önündeki sehpanın üzerinde robot resmi çiziyordum.Birden yer sarsılmaya evdeki eşyalar çatırdamaya başladı.Muhteşem bir gürültü vardı.Merkezi Bursa olan 5.6 şiddetinde bir depremdi ve çok korkmuştum.O akşamüstü olan depremi çizdiğim robot resmiyle ilişkilendirmiş ve bir daha robot resmi çizmeye kalkarsam tekrar deprem olacağından uzun süre korkmuştum..:(

---Başka bir zaman dilimi ve biz rahmetli babamla köyümüze gittik.Beni çok severdi ve sık sık doğup büyüdüğü köyüne beni de yanına alarak giderdi.Çoğu zaman da 1-2 gece köyde kalırdık.Yine o gecelerden birinde,babam ve bana bir yatak hazırlandı.Dar uzun,içi saman doldurulmuş bir yastığı paylaşarak yattık.Gecenin bir yarısı bir ses ve sarsıntıyla uyandım.Sallanıyorduk ve ben çok korkmuştum.Babam bana sırtı dönük şekilde uyuyordu.Korktuğumu hissedecek olacak ki,hafifçe dönerek sakince:

 

---Korkma,hareket oluyor.Yat evladım dedi.O gece,o andan sonra bir daha depremden korkmadım..

 

---Ben babamı çok severdim.Aslında severdim demek zoruma gidiyor çünkü hala seviyorum ve bu yaşımda hala ona ihtiyaç duyuyor verdiği o güven duygusunu arıyorum.Umarım oğlum'da (Ege'm)beni bu kadar sever,umarım ben de oğluma bu kadar güven verebilirim ve umarım onu o kadar erken terketmem..

 

Sevgilerimle.. :clover:

Gönderi tarihi:

---Yakın zamanda 2 deprem yaşadık,depremle ilgili anılarımı anlatayım biraz da:

---Henüz İlkokul 4 veya 5'e gidiyordum.İlkokul diyorum zira o zamanlar zorunlu eğitim 5 sene ve ortaokullarla ilkokullar daha birleşmemişti.Neyse,akşam bütün aile evde toplanmış yemek saatini bekliyorduk.Küçük abim kanepede uzanmış tv seyrediyor ablam mutfakta yemekle uğraşıyordu.Ben de kanepenin önündeki sehpanın üzerinde robot resmi çiziyordum.Birden yer sarsılmaya evdeki eşyalar çatırdamaya başladı.Muhteşem bir gürültü vardı.Merkezi Bursa olan 5.6 şiddetinde bir depremdi ve çok korkmuştum.O akşamüstü olan depremi çizdiğim robot resmiyle ilişkilendirmiş ve bir daha robot resmi çizmeye kalkarsam tekrar deprem olacağından uzun süre korkmuştum..:(

---Başka bir zaman dilimi ve biz rahmetli babamla köyümüze gittik.Beni çok severdi ve sık sık doğup büyüdüğü köyüne beni de yanına alarak giderdi.Çoğu zaman da 1-2 gece köyde kalırdık.Yine o gecelerden birinde,babam ve bana bir yatak hazırlandı.Dar uzun,içi saman doldurulmuş bir yastığı paylaşarak yattık.Gecenin bir yarısı bir ses ve sarsıntıyla uyandım.Sallanıyorduk ve ben çok korkmuştum.Babam bana sırtı dönük şekilde uyuyordu.Korktuğumu hissedecek olacak ki,hafifçe dönerek sakince:

 

---Korkma,hareket oluyor.Yat evladım dedi.O gece,o andan sonra bir daha depremden korkmadım..

 

---Ben babamı çok severdim.Aslında severdim demek zoruma gidiyor çünkü hala seviyorum ve bu yaşımda hala ona ihtiyaç duyuyor verdiği o güven duygusunu arıyorum.Umarım oğlum'da (Ege'm)beni bu kadar sever,umarım ben de oğluma bu kadar güven verebilirim ve umarım onu o kadar erken terketmem..

 

Sevgilerimle.. :clover:

Taurus..

Yine oldukça duygulu ve bir o kadar da güzel uslubunla ne kadar güzel dile getirmişsin "baba sevgini" :)...

Oğlun Ege -ki oğlum olsaydı bende Efe ya da Ege ismini düşünürdüm her ikiside şahane- bence çok şanslı..sevgiyle ve güven duygusuyla büyüyen çocuklar,aynı duyguları kendi evlatlarına da yaşatabilme potansiyeli taşırlar..çünkü senin modelin Sevgili Babandı.. Farkında olarak veya olmayarak onu yaşatacaksın..

Birini sevmemiz için yanımızda olmasına gerek yok ..bana öyle geliyor ki babanda oralarda bi yerlerde seni sevmeye devam ediyordur.. :):clover:

Gönderi tarihi:

Her ne hikmetse çocukluğumda her yılbaşı kar yağardı...ve ben bütün kalbimle beklerdim onu...lapa lapa herşeyi kapatan,sanki temizleyen o beyazlığı...kar yağınca okula gitmek eğlence demekti...okulun kenarındaki yokuşta kaymak için oluşan çocuk çetesini daha önceden tanımanıza gerek yoktu onlarla bütünleşmeniz için...kendinizi kaygan zemine bırakmanız yeterliydi :P tekli,ikili,zincir şeklinde ve sayısız kere kayılmaktan zemin bir süre sonra buza dönüşürdü...altalta,üstüste yuvarlanırdık topaç gibi...saat mevhumu unutulurdu büsbütün...o beyazlık öylesine muhteşemdi ki akşam olsa da hissettirmezdi...eve gitmemizi sağlayacak tek şey iç çamaşırlarımıza kadar ıslanmamız olurdu çoğu zaman... :D

Soğuktan morarmış parmaklarımla titreyerek evin zilini çaldığımda annemin meraklı ve sinirli ifadesiyle karşılaşırdım...söylenerek çıkarırdı sırılsıklam olmuş kıyafetlerimi..sobanın yanında çözülmeyi bekleyen buzlar gibi alevleri seyrederdim...soğuktan moraran parmaklar sobanın sıcağıyla karşılaşınca uyuşurdu ilkin,hissedilmezdi...sonra sonra gelirlerdi kendilerine ...dışarlardan biyerlerden halen kara doyamamış çocukların cıvıltısı gelirdi kulaklarıma..aklım onlarda kalırdı yinede...ve her kar kaçamağımın sonunda grip olurdum...

Gönderi tarihi:

Nostalji denince…beni derinlerimden bi yerlerden etkilemiş ve unutulmayan izler bırakmış bir yapıtı ÇALIKUŞU’nu anmasam olur mu hiç?

Kare kare her anı belleğimdedir..hele o jenerik müziği..yıllarca aradım Esin Engin orkestrasının çaldığı başka bir Çalıkuşu çıktı karşıma…yok böyle bir ezgi..olmayacakta..

Çalıkuşu Feride’nin o ele avuca sığmaz delişmen halleri..sonrasında aşkın ehlileştirdiği,durulttuğu ve büyüttüğü mağrur ve yaralı muallime Feride…

Miralay Hayrullah Bey’le(Sadri Alışık) evlenmeden bir gece önce gözyaşları içinde günlüğüne şöyle yazmıştı;

“-Kâmran,bugüne kadar bir parça senindim” -O hiç kimsenin olmadığı zaman bir parça senin sayılır…-

Öylesine büyüleyiciydi ki…her anı..sanırım sonrasında “aşk” tanımımın büyük ölçüde şekillenmesine yardımcı oldu.. :clover:

İçinizde kaç kişi yaşayabildi bu güzelliği sorarım size???

Diloscugum,tabi ki bunu okumustum,hatta cevaba da yeltenmistim,ama niye yazmadigimi hatirlamiyorum.Benim de bunlara ilaveten,-sanirim filmde gecmiyor ama-evlendigi gece Feride'nin hatira defterine dustugu su not var unutamadigim:"Obur sabah baskasinin odasinda uyanacak olan genc kadinin,hayati bir parca nagme,bir kac damla gozyasindan ibaret olan Feride'yle ne ilgisi kalacak ki.."

 

Ben ayrica cocuklugumun kitaplarindan bahsetmek istiyorum.Herhalde herkesin bildigi kitaplardan okumadigim kalmadi.Babam bu konuda bizi hic mahrum birakmadi sagolsun,her ay elleri yeni kitaplarla dolu gelirdi,seri seri..Bir seriyi bir kac kez aldigi olmustur.Jules Verne ler,Guliver,Omer Seyfettin,Gulten Dayioglu aklima gelen bazi yazarlar ve klasikler,Seker Portakali,Cocuk Kalbi,Polyanna,Uc Silahsorler vs vs bir dolu..

Ama beni bunca kitabin icinde en cok etkileyen ve en sevdigim,bulsam hala tekrar tekrar okumak isteyecegim bir kitap var ki,okumayan ozellikle erkek cocuklar bir seyler kaybetmistir bence..PAL SOKAGININ COCUKLARI..cok guzel bir kitapti.Okumayanlara tavsiye ederim.

Gönderi tarihi:

Diloscugum,tabi ki bunu okumustum,hatta cevaba da yeltenmistim,ama niye yazmadigimi hatirlamiyorum.Benim de bunlara ilaveten,-sanirim filmde gecmiyor ama-evlendigi gece Feride'nin hatira defterine dustugu su not var unutamadigim:"Obur sabah baskasinin odasinda uyanacak olan genc kadinin,hayati bir parca nagme,bir kac damla gozyasindan ibaret olan Feride'yle ne ilgisi kalacak ki.."

Leyla...güzel arkadaşım... :):clover:

Feride o gece böyle düşünmüştü...ama düşündüğü gibi olmadı işte...ruhun başka birine aitken,bedeninin başka bir insanın yanında uyanmasının ne hükmü olabilir ki!ne değişebilir?bu kadar basit olsa keşke...

 

Bak,bir başka sahne daha geldi aklıma...bilirsin ,Gülbeşeker tatlısıyla meşhur bir ilçede güzelliğinden dolayı Gülbeşeker adını vermişlerdi Feride'ye..yıllar sonra teyzesinin yanında Kamran'la karşılaştı tekrar...aşkının tesiriyle içi yanan Feride gülümsemeye çalışarak bastırıyordu duygularını...

-Gel otur şöyle dedi...Kamran'a...biz ev hanımlarının çok sevdiği bir tatlı vardır adı Gülbeşeker..eniştende çok sever bunu...

Kamran bozularak ilişti gösterilen yere...

-Dur dedi Feride...Sen şimdi üşürsün de...şalını çıkararak Kamran'ın omuzlarına sararken..karşılaştı bakışları...iki sevdalı göz...Kamran;

-Feride...diyecek oldu ama kaçtı Feride...ve yaptığı tatlıdan ikram etti gülümseyerek..sordu sonra...

-Gülbeşekeri sevdin mi?

-Sevdim..dedi Kamran..Feride'nin gözlerine bir bulut geldi oturdu..

-Ne kadar sevdin..dedi Feride

-Çok sevdim dedi fısıldayarak Kamran...Feride dayanamadı;

-Ben Gülbeşeker'i çok sevdim de...

Kamran anlamıştı...

-Ben Gülbeşekeri çok çok çok sevdim Feride...Ben Gülbeşeker'i senin tahim edemeyeceğin kadar çok sevdim...

Feride'nin gözlerindeki bulut ağlamaya başlamıştı... -_-

Gönderi tarihi:

En sevdigim bolumlerindendir Dilos..hos her anini seviyorum.Beni nedense bunun kadar etkileyen baska bir kitap olmadi ve film..Ozlem duydugumuz oyle bir ask mi,hayat mi,hatta aci mi,bilemiyorum..

Ama ben yakin tarihi de ilginc buluyorum,o donemde yasamis olmayi isterdim.

Yazdigin icin cok tesekkur ederim,ozlemistim.. :)

Gönderi tarihi:

diloş

 

 

seksenli yıllar için hiçte fena değiş demişsin ama. bence gerçekten berbattı. Dünyada müzik dışındaki her alanda ( politika, sinema, edebiyat, tiyatro, moda, yaşam vs vs) kayıp yıllar olarak adlandırılan bu dönem. Türkiyede müzikte dahil olmak üzere kayıp yıllar bana göre.

 

giyim kuşam, özellikle kadınların giyim kuşamına girmek bile istemiyorum ve tanrıya o yıllarda genç olmadığım için şükretmekle yetiniyorum :)

Gönderi tarihi:

İnsan ırkının belkide başına gelebilecek en kötü şeylerden birisiydi 80'li yıllarda çocuk olmak. Ama yinede kendine özgü tadları yok değildi.

 

atari salonlarıyla ilk tanışma. Harçlığını jetonlara yatırma. Plastik toplarla maç, Voltran, Karaşimşek, Amerikan Güreşi, Alf, Uykudan önce (Yakari ve Musti), susam sokağı.

 

O zamanlar çocuklar dispanserlerde yada hastanelerde sünnet olmazdı genelde. Sünnetçiler vardı ( Fenni), evlere gelerek sünnet ederlerdi çocukları. Mahallenin sünnet çağındaki tüm çocukları okuma yazma bilmeseler bile sünnetçinin arabasını tanır plakasını ezbere bilirlerdi. Ve sünnetçinin arabası mahalleye girdiğinde, Afrika savanasında, aslanları gören ceylan sürüsündeki huzursuzluk ve sinir gibi, Mahallenin tüm çocuklarını bir endişe, bir asabiyet, bir acaba kaplardı :)

 

İlokul formaları siyah beyaz yakalarda karton kadar sert bir kumaştandı. İlkokul öğretmenelrinin masasında küllük bulunur ve derslerde sigara içerlerdi. Arı Maya silgileri, 80 li yıllarda ilokul okuyan herkes için kokusu ve tadı unutulmaz aromalardır. O silginin kokusu, çantanıza kalemliğinize sinerdi.

 

Yerli malı haftası diye bir olay vardı. Yerli Malı haftasının içeriği farklı olsada ilkokullarda bu hafta evden çeşitli yemekler getirip hep birlikte yemek şeklinde olurdu.

 

TRT radyoları haricinde birde Polis Radyosu vardı. Berberlerde, kahvehanelerde falan Polis Radyosu açık olurdu hep. Çünkü hafif ve batı müziği yayını olan tek türk radyosuydu.

 

Pazar günleri TRT de Cenk Koray'ın sunduğu bir program olurdu. İçinde adını hatırlayamadığım ama Neon larla yapılmış acayip bir şekilde konuşan çizgi bir kahraman. Harlem basketbol takımının şovları ve o haftanın lig maçlarının dönüşümlü yayını olurdu.

 

Her gece, TRT1 saat 24:00 da istiklal marşıyla kapanırdı.

 

Arabesk yıllardı. İş yerlerinde, minubuslerde falan , Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses, Küçük Emrah, İbo, Ceylan vs vb çalınırdı devamlı.

 

Derken Star 1 yayına başladı. Yükseltici olmayan evlerde çekmezdi.

 

Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla, yıllardır sadece fotoğraflarını gördüğün hikayelerini dinlediğin akrabalarının Türkiyeye ziyarete gelmeleri ve aylarca süren misafirlikleri tanışmalar, kaynaşmalar. O uzun gece elektrik kesintilerinde yaşıtın olan akrabalarından ata topraklarını dinlemeler.

 

Sonra doksanlar ve lise yılları. O zamanlar "çıkmak" kavramı yoktu, "konuşmak" kavramı vardı. "oğlum aysun, aliyle konuşuyormuş vs" denirdi yada bir kız için "onun konuştuğu varmış" denirdi.. Hatıra defteri denen bir olay vardı. Bu defteri sınıftaki herkese verir o klişe sorulardan ibaret anketi doldurttururdun. Bunun en yararlı yanı, etrafında sorti yaptığın kıza bu "hatıra defteri" denen şeyi verir. Onun neleri sevdiğini neleri sevmediğini kolayca öğrenir ona göre pike yapardın. "Konuştuğun" birinin olduğu dönem aynı zamanda saça limon sürme eylemininde başladığı dönemdi. Ve o limon öyle etkili bir şeydiki. The God Father filminde Al Pacino'nın saçındaki briyantin ve jole kaç para eder yanında.

 

Hayat kendi mahallenin sınırları içinde yoğun olduğu için "konuşacağın" kızıda başka bir mahalleden seçmeyeye özen gösterirdin. Çünkü, başka bir mahalleden bir çocuğun o mahallenin kızıyla "konuşması" o mahallenin akranlarına ana avrat küfür gibi geleceği için konuşurken görüldüğünde ağızlara layık bir dayak yeme ihtimalin olurdu. Zira sen 14-15 yaşında Parliament Cinema Club'ınn verdiği filmlerde özgür sevgilileri izlesende. New Jersey'de yaşamadığını hatırlaman gerekirdi.

 

ve şimdi 28 yaşına gelince, ".... biz erken doğmuşuz anasını satayım" dedirten yıllardı, 80'lerin nostaljisi.

 

 

 

gerçekten çok güzel bir anlatım şeklin var cyrano, zannımca aynı versiyon olmasakta yakın sayılırız herhal ama inan aynı anlattığın gibi yaşadım o günleri ve dediklerine eklenecek bişey bulamadım, eline sağlık.. :clover:

Gönderi tarihi:

Ne oldu da insanlar birbirlerine güvenmeyi bıraktı hiç düşündünüz mü..?

 

Hatırlıyorum,arkadaşlarımla oyun oynarken komşumuz Sevgi teyze seslenir:

 

__Hadi canım bakkaldan bana iki ekmek alıver derdi.

 

Ben oyunu bırakır,koşa koşa Ahmet bakkala gider,ekmeği alır Sevgi teyzeye götürüp verirdim,sonra da oyunuma dönerdim.Aslında bu kurduğum cümle daha birçok konu içeriyor ama onlarada biraz sonra değinelim.Şimdi anlatmak istediğim şu;Ne sevgi teyze bana para verirdi,ne de Ahmet amca para sorardı.Ne haftasonu veya aybaşında hesabı kapatacak olan Sevgi teyzenin kocası ''Acaba 4 ekmek fazla yazar mı'' diye kaygılanır,ne de Ahmet amca ''acaba öder mi'' diye düşünürdü.Çünkü o dönemler sözün senet sayıldığı zamanlardı.Şimdiki gibi bankaların asli görevinin icra takibi yaptığı dönemler değil.Şimdi bırakın sözü yapılan senetler ödenmiyor,ödeyeceğinize dair şahit aranıyor. İnsanlar artık birbirine güvenmiyor..:( Bibirimize daha dikkatli bakar olduk,hareketlerden vücut dillerimizden sözlerimizden ipuçları çıkartmaya çalışıyoruz devamlı ''acaba ne yapacak,nasıl davranacak'' diye.

 

Güvenmeyi nezaman bıraktık demiştim,bence bu Dünya'nın gördüğü 2 dünya savaşının bunda büyük payı var.Hadi 1.si yine nispeten o savaşların bile naif yapıldığı dönemlere yakın bir savaştı diyelim,ama o olmaz olası 2.Dünya savaşı tüm değerleri o atılan kocaman kocaman bombalarla beraber yoketti.İşte o zaman önce milletler sonra toplumlar sonra da insanlar birbirlerine kuşkuyla bakar olmaya başladı.Öyleki 3-4 hamle sonra ne yapacağının hesabını yapar olduk karşımızdakinin.Güvenmeyi unuttuk..:(

 

Ben oyunu bırakır,koşa koşa Ahmet bakkala gider,ekmeği alır Sevgi teyzeye götürüp verirdim,sonra da oyunuma dönerdim.Bakın bu cümle de daha neler var:

 

Dikkat ettiniz mi artık çocuklara bişey yaptırabilmek zorlaştı.Bırakın bakkala göndermeyi mutfaktan bir bardak su istediğimizde bile bir memnuniyetsizlik içerisinde getiriliyor artık.Aslına bakarsanız kendi adıma karakter gelişimi ve özgüveninin çabuk oluşması için 6 yaşındaki oğlumun bana cevaplar vermesine,benimle tartışabilmesine ve istediğim şeyi yapmak için kendi tercih hakkını kullanabilmesine ben izin veriyorum.Amam ne yalan söyleyeyim bazen dediğim şeyin hemen yapılmamasına da bozulmuyor değilim..:) Biz kuzu gibiydik,ne dense yapardık.Şimdi ki çocuklar öyle değil..

 

Bir de bakkal mevzusu var.Hani o ruhu olan küçük dükkanlar.Şimdiki gibi ruhsuz soğuk mega süper marketler değil.Hala birkaç tane var yaşamaya çalışan ama eskiden her mahallenin bir bakkalı vardı.İçeriye girdiğimizde adıyla selamladığımız,adımızla yanıt aldığımız.Yapılan alışverişin yanında hal hatır sorulan,küçükseniz minik ikramlarla sevindirilen o bisküvi,baharat kokan bakkallarımız.Oysa şimdi robot gibi doldurduğumuz alışveriş arabamızı kasaya götürüyor,yüzümüze bile bakmayan robotlaşmış kasiyerler tarafından aldıklarımızın barkotları okutulduktan sonra yine yüzümüze bile bakılmadan tutar söyleniyor ve ödeme alındıktan sonra kuru bir ''Kolay gelsin/iyi günler'' diyor çıkıyoruz ve ne kadar kar ettiğimizi düşünüyoruz.Acaba kar mı ediyoruz.. :unsure:

 

Sevgilerimle.. :clover:

Gönderi tarihi:

sevgili cyrano yazmış ya 80 leri.bende bir iki şey karalıyayım dedim.

o yıllarda süper marketler yoktu.en büyük süper market mahallenin

bakkalıydı bilgisayar internet,cep telefonu yoktu.Çınar altında bir sıcak

çay içip sohbet etmek.Bir yıl önceki yabancı filimleri yeniymiş heyecanıyla

izlemekti bazen.Küçük emrahın gündeme adını yazdırdığı,ve kendimize göre

sevgililerimizin ona hayranlık duymasına gıcık olamamızdı bir zaman.

Saryburnunda elele tutuşmak,eminönünde balık ekmek yemek,kocaman

tekel birasını bitsede çişimi yapsam dediğimiz günlerdi.Nazımın şiirlerini

babamızdan gizli okumaktı(babamız dindardı ve nazım bir koministti)

15 yaşın üstündeyseniz,arkanızda bir sivil polisin olduğuna şüphe götürmeyeceğiniz

şaşılası yıllardı.İyiki yaşadık yoksa bukadar çabuk kafayı sıyırmazdık :D

  • 2 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

Ne oldu da insanlar birbirlerine güvenmeyi bıraktı hiç düşündünüz mü..?

 

Hatırlıyorum,arkadaşlarımla oyun oynarken komşumuz Sevgi teyze seslenir:

 

__Hadi canım bakkaldan bana iki ekmek alıver derdi.

 

Ben oyunu bırakır,koşa koşa Ahmet bakkala gider,ekmeği alır Sevgi teyzeye götürüp verirdim,sonra da oyunuma dönerdim.Aslında bu kurduğum cümle daha birçok konu içeriyor ama onlarada biraz sonra değinelim.Şimdi anlatmak istediğim şu;Ne sevgi teyze bana para verirdi,ne de Ahmet amca para sorardı.Ne haftasonu veya aybaşında hesabı kapatacak olan Sevgi teyzenin kocası ''Acaba 4 ekmek fazla yazar mı'' diye kaygılanır,ne de Ahmet amca ''acaba öder mi'' diye düşünürdü.Çünkü o dönemler sözün senet sayıldığı zamanlardı.Şimdiki gibi bankaların asli görevinin icra takibi yaptığı dönemler değil.Şimdi bırakın sözü yapılan senetler ödenmiyor,ödeyeceğinize dair şahit aranıyor. İnsanlar artık birbirine güvenmiyor..:( Bibirimize daha dikkatli bakar olduk,hareketlerden vücut dillerimizden sözlerimizden ipuçları çıkartmaya çalışıyoruz devamlı ''acaba ne yapacak,nasıl davranacak'' diye.

 

Güvenmeyi nezaman bıraktık demiştim,bence bu Dünya'nın gördüğü 2 dünya savaşının bunda büyük payı var.Hadi 1.si yine nispeten o savaşların bile naif yapıldığı dönemlere yakın bir savaştı diyelim,ama o olmaz olası 2.Dünya savaşı tüm değerleri o atılan kocaman kocaman bombalarla beraber yoketti.İşte o zaman önce milletler sonra toplumlar sonra da insanlar birbirlerine kuşkuyla bakar olmaya başladı.Öyleki 3-4 hamle sonra ne yapacağının hesabını yapar olduk karşımızdakinin.Güvenmeyi unuttuk..:(

 

Ben oyunu bırakır,koşa koşa Ahmet bakkala gider,ekmeği alır Sevgi teyzeye götürüp verirdim,sonra da oyunuma dönerdim.Bakın bu cümle de daha neler var:

 

Dikkat ettiniz mi artık çocuklara bişey yaptırabilmek zorlaştı.Bırakın bakkala göndermeyi mutfaktan bir bardak su istediğimizde bile bir memnuniyetsizlik içerisinde getiriliyor artık.Aslına bakarsanız kendi adıma karakter gelişimi ve özgüveninin çabuk oluşması için 6 yaşındaki oğlumun bana cevaplar vermesine,benimle tartışabilmesine ve istediğim şeyi yapmak için kendi tercih hakkını kullanabilmesine ben izin veriyorum.Amam ne yalan söyleyeyim bazen dediğim şeyin hemen yapılmamasına da bozulmuyor değilim..:) Biz kuzu gibiydik,ne dense yapardık.Şimdi ki çocuklar öyle değil..

 

Bir de bakkal mevzusu var.Hani o ruhu olan küçük dükkanlar.Şimdiki gibi ruhsuz soğuk mega süper marketler değil.Hala birkaç tane var yaşamaya çalışan ama eskiden her mahallenin bir bakkalı vardı.İçeriye girdiğimizde adıyla selamladığımız,adımızla yanıt aldığımız.Yapılan alışverişin yanında hal hatır sorulan,küçükseniz minik ikramlarla sevindirilen o bisküvi,baharat kokan bakkallarımız.Oysa şimdi robot gibi doldurduğumuz alışveriş arabamızı kasaya götürüyor,yüzümüze bile bakmayan robotlaşmış kasiyerler tarafından aldıklarımızın barkotları okutulduktan sonra yine yüzümüze bile bakılmadan tutar söyleniyor ve ödeme alındıktan sonra kuru bir ''Kolay gelsin/iyi günler'' diyor çıkıyoruz ve ne kadar kar ettiğimizi düşünüyoruz.Acaba kar mı ediyoruz.. :unsure:

 

Sevgilerimle.. :clover:

GÜVEN! -_- çoook uzun zaman önce kaybettik onu...belki okul sıralarında, belki birtakım hesapların ortasında yitip gitti ...nerelerde buluruz onu, kimbilir?...biz büyürken oldu bu,buna eminim...çocukluğumda bütünüyle yanımdaydı çünkü...ne yaptıkta kaçırdık bilmiyorum...

şimdilerde şüpheli gözlerle bakar olduk çevremize...her an savunmadayız artık...kendimizi korumaya o denli daldık ki aynen bizim gibi hisseden diğerlerini göremez olduk...uzaklaştık birbirimizden büsbütün...bir an kalkanımızı üstümüzden çekip, el veresimiz geldiğinde, bir mızrak ucu gülümsüyor haince..biraz daha yalnızlaşıyor,daha bir uzaklaşıyoruz böylece...

kar mı dedin Taurus?... :) kaybediyoruz bence...

Gönderi tarihi:

Ne oldu da insanlar birbirlerine güvenmeyi bıraktı hiç düşündünüz mü..?

 

Hatırlıyorum,arkadaşlarımla oyun oynarken komşumuz Sevgi teyze seslenir:

 

__Hadi canım bakkaldan bana iki ekmek alıver derdi.

 

Ben oyunu bırakır,koşa koşa Ahmet bakkala gider,ekmeği alır Sevgi teyzeye götürüp verirdim,sonra da oyunuma dönerdim.Aslında bu kurduğum cümle daha birçok konu içeriyor ama onlarada biraz sonra değinelim.Şimdi anlatmak istediğim şu;Ne sevgi teyze bana para verirdi,ne de Ahmet amca para sorardı.Ne haftasonu veya aybaşında hesabı kapatacak olan Sevgi teyzenin kocası ''Acaba 4 ekmek fazla yazar mı'' diye kaygılanır,ne de Ahmet amca ''acaba öder mi'' diye düşünürdü.Çünkü o dönemler sözün senet sayıldığı zamanlardı.Şimdiki gibi bankaların asli görevinin icra takibi yaptığı dönemler değil.Şimdi bırakın sözü yapılan senetler ödenmiyor,ödeyeceğinize dair şahit aranıyor. İnsanlar artık birbirine güvenmiyor..:( Bibirimize daha dikkatli bakar olduk,hareketlerden vücut dillerimizden sözlerimizden ipuçları çıkartmaya çalışıyoruz devamlı ''acaba ne yapacak,nasıl davranacak'' diye.

 

Güvenmeyi nezaman bıraktık demiştim,bence bu Dünya'nın gördüğü 2 dünya savaşının bunda büyük payı var.Hadi 1.si yine nispeten o savaşların bile naif yapıldığı dönemlere yakın bir savaştı diyelim,ama o olmaz olası 2.Dünya savaşı tüm değerleri o atılan kocaman kocaman bombalarla beraber yoketti.İşte o zaman önce milletler sonra toplumlar sonra da insanlar birbirlerine kuşkuyla bakar olmaya başladı.Öyleki 3-4 hamle sonra ne yapacağının hesabını yapar olduk karşımızdakinin.Güvenmeyi unuttuk..:(

 

Ben oyunu bırakır,koşa koşa Ahmet bakkala gider,ekmeği alır Sevgi teyzeye götürüp verirdim,sonra da oyunuma dönerdim.Bakın bu cümle de daha neler var:

 

Dikkat ettiniz mi artık çocuklara bişey yaptırabilmek zorlaştı.Bırakın bakkala göndermeyi mutfaktan bir bardak su istediğimizde bile bir memnuniyetsizlik içerisinde getiriliyor artık.Aslına bakarsanız kendi adıma karakter gelişimi ve özgüveninin çabuk oluşması için 6 yaşındaki oğlumun bana cevaplar vermesine,benimle tartışabilmesine ve istediğim şeyi yapmak için kendi tercih hakkını kullanabilmesine ben izin veriyorum.Amam ne yalan söyleyeyim bazen dediğim şeyin hemen yapılmamasına da bozulmuyor değilim..:) Biz kuzu gibiydik,ne dense yapardık.Şimdi ki çocuklar öyle değil..

 

Bir de bakkal mevzusu var.Hani o ruhu olan küçük dükkanlar.Şimdiki gibi ruhsuz soğuk mega süper marketler değil.Hala birkaç tane var yaşamaya çalışan ama eskiden her mahallenin bir bakkalı vardı.İçeriye girdiğimizde adıyla selamladığımız,adımızla yanıt aldığımız.Yapılan alışverişin yanında hal hatır sorulan,küçükseniz minik ikramlarla sevindirilen o bisküvi,baharat kokan bakkallarımız.Oysa şimdi robot gibi doldurduğumuz alışveriş arabamızı kasaya götürüyor,yüzümüze bile bakmayan robotlaşmış kasiyerler tarafından aldıklarımızın barkotları okutulduktan sonra yine yüzümüze bile bakılmadan tutar söyleniyor ve ödeme alındıktan sonra kuru bir ''Kolay gelsin/iyi günler'' diyor çıkıyoruz ve ne kadar kar ettiğimizi düşünüyoruz.Acaba kar mı ediyoruz.. :unsure:

 

Sevgilerimle.. :clover:

GÜVEN! -_- çoook uzun zaman önce kaybettik onu...belki okul sıralarında, belki birtakım hesapların ortasında yitip gitti ...nerelerde buluruz onu, kimbilir?...biz büyürken oldu bu,buna eminim...çocukluğumda bütünüyle yanımdaydı çünkü...ne yaptıkta kaçırdık bilmiyorum...

şimdilerde şüpheli gözlerle bakar olduk çevremize...her an savunmadayız artık...kendimizi korumaya o denli daldık ki aynen bizim gibi hisseden diğerlerini göremez olduk...uzaklaştık birbirimizden büsbütün...bir an kalkanımızı üstümüzden çekip, el veresimiz geldiğinde, bir mızrak ucu gülümsüyor haince..biraz daha yalnızlaşıyor,daha bir uzaklaşıyoruz böylece...

kar mı dedin Taurus?... :) kaybediyoruz bence...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.