Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

*N O S T A L J İ K Ö Ş E S İ *


diloş

Önerilen İletiler

bugün bir kavak ağacının altından geçtim…ardımızdan ıslık çalan kavaklar… -_-

 

küçüklüğümde evimizin bahçesinde bir kavak ağacı vardı…gölgesi balkonumuza vuran…yaz aylarımız balkonda geçerdi bizim…sohbetlerimiz orda olurdu…çayımızı o kavağın içli nameleri eşliğinde içerdik :) …o ağacın arkasından gündüzleri güneş,geceleri ay gülümserdi…ve ben ona bakarak ne hayaller kurardım… :wub: sanırım anlardı beni…gülümserdi yapraklarını titreterek…kimi zamanda aynı kavak ağacına bakarak ağlardım…üzülür halime savururdu kendini ordan oraya :( …ıslığı keskinleşir acılı bir hale dönüşürdü…arkadaşım…dostum...sırdaşım kavaklar…şimdi mevsimlerden kış…ben üşüyorum,onlarda üşüyorlar… -_-

 

Ah kavaklar, ah kavaklar…

Bedenim üşür yüreğim sızlar

 

Beni hoyrat bir makasla

Ah eski bir fotoğraftan oydular

 

Ah kavaklar,ah kavaklar

Ardımdan ıslık çalar… :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 604
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

kavak dedin de aklıma geldi.. -_-

 

benim doğduğum ev..ahşap iki katlı..eski bir evdi..önünde büyük bir havlu..ve ikinci katında genişçe bir tahtadan sofası(teras diyorlar şimdi) vardı..ev eski bir rum mahallesindeydi..komşularımızın çoğu rum du..halada dururlar..o şirin ilçede..havlunun büyük demir bir kapısı vardı..babam akşamları zincirle kitlerdi..ve biz içeriden zincirin sesini duyardık..akşamın o sessizliğinde..sabahlarımız çok güzel olurdu..ev güney-bat-doğu cepheliydi..güneş sanki bizim evde doğar..sonrada batardı.. :) ..havlu aynı zamanda da bir bahçe gibiydi..içinde bi kaç meyve ağacı vardı..bide çeşme..ama nasıl çeşme..sanki yol kenarı bir hayrat gibi..mahmutoğulları hayratı :)şu etrafında yalak olanlardan...sabah ilk işimiz kalktıkmı kardeşlerimle havluya çıkardık..biri kedisini sever..biri tahtadan arabasını onarmaktadır..diğeri çıkmıştır dut ağacına ziftlenmektedir..dut ta ne dut hani..şiresi pekmezimsi..annemde mutfaktan bağırır..oğlum dökersen o dutları yere..sırtında kırarım oklavayı.. :P ...kardeşim..yoka ana yaa..döktüğüm yer midem.. :lol: ..haylaz..bense tavuklarıma bakardım..en büyük sevincim..anaç olan tavuklarımı gurk oturtmaktı..onlar için yumurta toplardım..geldimi gurk zamanı..hemen folunu hazırlardım..13-15 yumurta..selesine girer..yirmibir gün sabırla beklerdi..tabi bende..yirmi birinci gün olduğunda..bildiğimden doğacak civcivleri gözlerdim kümesi..ne sevindirici bir an..civ civ yumurtasını kırmaya başlar..tık..tık..tık..sonra küçük bir delikten sana bakar :unsure: ..annesi..nasıl gururludur..civcivlerim benim..diye..kabartır tüylerini..bazıları yumurtasını kıramaz ben yardımcı olurdum..heheyt..ebeliğinide yaptık..tavukçukların.. :) ..çıktığında hepsi..annesi alır onları..dut ağacımızın altına götürürdü..koşarlardı peşinden..bir renk cümbüşü..

 

bide babamın..biberleri meşhurdu..süs biberi..hemde yediveren cinsinden..annemde kurardı turşusunu..yemeklerde eksik olmazdı..ve çiçekler..evin havlusu duvarla çevriliydi..ve duvarımızın üstünde..japon karanfilleri..horoz ibiği..ortanca..sümbül..hanımeli..zambak..neler neler..haftada iki kez sulama işi bana verilirdi..hele açtığında güllerimiz..şu tas gülü denilenlerden..kocaman kocaman açardı..vişne renginde..ve yaz akşamları oturmak bizim bahçede alemdi..komşular gelirdi..büyükler..büyüklerle..biz küçüklerse küçüklerle geçirirdik zaman..

 

**ve iki yıl önce babam satmıştı o evi..vay be..sanki geçirmişliğim orda zaman..yalan gibi.. -_-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

yalan olan neydi?...bizler miydik, zaman mı? yoksa bir yanılsamadan mı ibaretti herşey?

 

kardeşimin doğduğu günü anımsıyorum...daha dün gibi...oysa 8 yaşındaydım daha...tek çocuk olmanın yükü ağır gelmiş olacak ki bir kardeş fikri çok ama çok hoşuma gitmişti...hiç kıskanmadım onu...hatta görür görmez sevdim...babam "çok çirkin yahu" dediğinde babama küsüp ağladım bile...miniğimin yüzünde her daim bir gülümseme olurdu...ağlamazdı hiç...uyumadan önce ablasına şarkılar söyletirdi...huzurlu ve mutlu rüyalara dalardı hep...evimizin KÜÇÜK EFE'siydi o!...gün geldi...gün geçti...küçük Efe'miz büyüdü...miniminnacık beden şekil değiştirdi..o sürekli gülümseyen gözlere bir buğu oturdu...artık olur olmaz şeylerden mutlu olmuyordu...zaman öğütüyordu onu da...ve bugün... o bir Mehmetçik ...bir zamanlar sert esen rüzgardan bile sakındığımız o küçük beden, elinde tüfek vatanımızı koruyacak...içimde bi yerler dalgalanıyor...zamanın bu hızla geçişine şaşkınım...ne de çabuk büyüdün Küçük Efem!...bi yanım gururlu...bi yanım buruk...ne de yakışıklı olacaksın kimbilir o bahriyeli üniformanla...unutma...ablan çok seviyor seni...söyleyemese de... biliyorsun değil mi? :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

yalan olan neydi?...bizler miydik, zaman mı? yoksa bir yanılsamadan mı ibaretti herşey?

 

diloşum..canım..forumdaşım.. :clover: ..

 

dersin ki neydi yalan..geçenlerde bir arkadaş topluluğu oturuyorduk bir kafede..nedense konu..bu tür bir olaya gelmişti..yaşamlar içre.. doğru-yanlış..gerçek -yalan..hakikat..falan aklına ne gelirse..aslında diloşum herkez herşeyin farkında..da..işlerine gelmez..bir dünya işte yaşıyoruz..istesekte..istemesekte..haa..bi laf var..derki..yanlış bir hayat doğru yaşanmaz....bu laf..kaybettiğini zannedenlerin lafıdır..aslında kazanan odur..gruptaki bir bayan arkadaş dediki..ya arkadaşım..ben kitap okumayı çok seviyorum..ve kitap almaya gidiyorum..çok pahalı..o yüzden korsan kitap alıyorum..ama kitap yazan insanlar neden ucuz yapmaz kitabı..ne gerek var 1. sınıf hamura..süslü püslü kaba..bana içeriği lazım kitabın..sonra da şikayet ederler..kitaplar korsan basılıyor..yada türkiyede kitap okuma alışkanlığı yok diye..paramız yok kardeşim napalım dedi..

***aslında haklı yan ları vardır..doğru söyler bayan arkadaşımız..sinema içinde aynı..tiyatro içinde..müzik sektörü de..aslında hepsi bir emektir..olmamalı parasız..ama bazen haddini aşıyor..sonra da insanımız sanat ve edebiyat yoksunu diye hayıflanılıyor..etik değerler uğruna mücadele veren insanlar..bence (hepsi için demiyorum) etiği satıyor..yaşamıyor..ve hakikat bir çelişki olarak karşımıza çıkıyor..yani bazılarınca yakınılan bir durum..aslında tapındığı bir hal..bence çok kitlenmemek lazım..insan gelgitlerle yaşıyor..bazen yanlışın içinde..bazen doğrunun..değilizki mükemmel..ama..yaptığın bir yanlış karşısında da farkında olunmalı..ve bir daha yapmamak için çaba gösterilmeli..neysem dağıtmayarak tan konuyu fazla..

---yanılsama konusuna gelelim..daha öncesinde şunu belirteyim..zaman bir gerçek..hatta bizi bile içine almış bir gerçek..bizim se anımız gerçek..geçmişimiz ve geleceğimiz..hengamesel..yalan olabiliyor..ama bizim yalanımız..kimsenin yalanı diğer bir kimseyi bağlamıyor ..kimki kandıran kendini..kandıramazsın kendini..ve bir düşünürde şöyle demiş..yaşamsal bir gerçek için..yaşam: doğumdan öncesi sonsuzlukla, ölümden sonraki sonsuzluk arasındaki ince bir kıvılcımdır.. der..yani o..bir an için..yanıp sönmüş olan kıvılcım..bizim yaşamımızdır..yaşadığımız..yada yaşadığımızı zannettiğimiz..ve kendimiz..

aslında bu iki sonsuzluk arasında sonsuzkere süregelen..bir durumu ihtiva eder..yani yaşanılmış..yada yaşanan..veya yaşanacak olan ne varsa.. geçmiştede ve gelecektede olmuştur..yada tekrardan olacaktır..ilginçtir..ve yine döndük başa..neydi hakikat..ben yine unuttum.. :lol: ...kal sağlıcakla..sıyırıcam şimdi..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

yaşam; doğumdan öncesi sonsuzlukla, ölümden sonraki sonsuzluk arasındaki ince bir kıvılcımdır. :clover:

 

bu durumda birer kıvılcımız yani...ama ince... öyle mi? :) inceden inceden...yanan ve sönen...madem sönücez...kayan bir yıldız gibi... ince bir kıvılcım olmamalı hayatımız...heryanı aydınlatan ve yanarken hiç sönmiyecekmiş gibi duran haşmetli bir ateş olmalı insan...zaman zaman küllerinden doğan...güçlü bir ateş...ardında iz bırakan... -_-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hani bir yerden bir yere taşınırız ya…sadece eşyalar mıdır toplanan?...oraya buraya saçılmış onca anı…onca yaşanmışlığı kolileyip kaldırırırız…içiniz acır bazılarına dokunurken…bir eşya değil bir semboldür çoğu…sallanan koltuk…babanızdır misal…alnınızdaki eldir…güvendir…masa örtüleri annenizdir…fedakarlıktır…emektir…

Sonra duygularımızı somutlaştıran eşyalarımız vardır…bir duygunun kuşatmasında alınan kasetler..şiir kitapları…umutlarımızdır çoğu…ve gerçekleşmemiş hayallerimiz… -_-

 

Kardeşim… :wub: hani şu askere gideli birkaç gün olan…bu dünyaya ait olmayan biri daha…sert halinin gerisinde balmumundan bir yürek…25 yaşında şimdi…aşık oldu iki kere…sevdi... sadece ve sadece yüreğiyle,dokunmadan…ilkini hatırlıyorum…bir gül goncası ellerinde titriyordu yaprak gibi…sahilde yolunu bekleyip verecekti…dikenlerini tek tek kesmişti sevdiğinin eline batmasın diye… -_- yapma dedim..olma bu kadar…elimde değil dedi…böyleyim ben…cesareti kırılıp veremedi o dikensiz gülü…savurmuş denize gözyaşlarıyla beraber… :( yıllar sonra İzmir’de üniversiteyi kazandığında biz başka bir şehirden yolcu ettik onu…bir yaz tek sırdaşı bana geldi gözlerinde yıldızlar uçuşarak…aşıktı yine… :) bir daha olmaz sanıyordum dedi… arkadaşlarıyla eve taşınacaktı…beraber alışveriş yaptık…o süre zarfında hayaller kuruyordu…iki kişilik hayaller…bardak,tabak alırken gözümüze iki küçük yumurtalık ilişti…birbirlerine yaslanmış duruyorlardı…ikimizde aynı şeyi düşündük gülümseyerek…ve aldık hiç sormadan…evi yerleştirirken annem bu iki küçük ve sevimli yumurtalığa bir anlam verememişti…oğlum senin vardı ya…çok güzeller ama ne gerek vardı?

Annemin elinden kapıp dolapta kimsenin ilişemiyeceği bir noktaya koydum onları, yan yana…koyarken tertemiz bir hayali okşadım sessizce… kardeşim bu aşkı üç yıl taşıdı yüreğinde…ta ki onu bir başkasını kollarında görene kadar…kimbilir belki hala da taşıyordur…

 

Bir ay kadar önce okul bitip eşyalarını toplamaya gittiğimizde dolapta bu iki küçük yumurtalığı gördüm…orada birbirlerine yaslanmış,öylece duruyorlardı…bıraktığım gibi…

Yalnız elime aldığımda ıslanmış olduklarını fark ettim…ya onlar ağlıyordu ya da ben!...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hani bir yerden bir yere taşınırız ya…sadece eşyalar mıdır toplanan?...oraya buraya saçılmış onca anı…onca yaşanmışlığı kolileyip kaldırırırız…içiniz acır bazılarına dokunurken…bir eşya değil bir semboldür çoğu…sallanan koltuk…babanızdır misal…alnınızdaki eldir…güvendir…masa örtüleri annenizdir…fedakarlıktır…emektir…

Sonra duygularımızı somutlaştıran eşyalarımız vardır…bir duygunun kuşatmasında alınan kasetler..şiir kitapları…umutlarımızdır çoğu…ve gerçekleşmemiş hayallerimiz… -_-

 

Kardeşim… :wub: hani şu askere gideli birkaç gün olan…bu dünyaya ait olmayan biri daha…sert halinin gerisinde balmumundan bir yürek…25 yaşında şimdi…aşık oldu iki kere…sevdi... sadece ve sadece yüreğiyle,dokunmadan…ilkini hatırlıyorum…bir gül goncası ellerinde titriyordu yaprak gibi…sahilde yolunu bekleyip verecekti…dikenlerini tek tek kesmişti sevdiğinin eline batmasın diye… -_- yapma dedim..olma bu kadar…elimde değil dedi…böyleyim ben…cesareti kırılıp veremedi o dikensiz gülü…savurmuş denize gözyaşlarıyla beraber… :( yıllar sonra İzmir’de üniversiteyi kazandığında biz başka bir şehirden yolcu ettik onu…bir yaz tek sırdaşı bana geldi gözlerinde yıldızlar uçuşarak…aşıktı yine… :) bir daha olmaz sanıyordum dedi… arkadaşlarıyla eve taşınacaktı…beraber alışveriş yaptık…o süre zarfında hayaller kuruyordu…iki kişilik hayaller…bardak,tabak alırken gözümüze iki küçük yumurtalık ilişti…birbirlerine yaslanmış duruyorlardı…ikimizde aynı şeyi düşündük gülümseyerek…ve aldık hiç sormadan…evi yerleştirirken annem bu iki küçük ve sevimli yumurtalığa bir anlam verememişti…oğlum senin vardı ya…çok güzeller ama ne gerek vardı?

Annemin elinden kapıp dolapta kimsenin ilişemiyeceği bir noktaya koydum onları, yan yana…koyarken tertemiz bir hayali okşadım sessizce… kardeşim bu aşkı üç yıl taşıdı yüreğinde…ta ki onu bir başkasını kollarında görene kadar…kimbilir belki hala da taşıyordur…

 

Bir ay kadar önce okul bitip eşyalarını toplamaya gittiğimizde dolapta bu iki küçük yumurtalığı gördüm…orada birbirlerine yaslanmış,öylece duruyorlardı…bıraktığım gibi…

Yalnız elime aldığımda ıslanmış olduklarını fark ettim…ya onlar ağlıyordu ya da ben!...

 

:clover: Gönlüne,eline sağlık arkadaşım.Sanki ben yaşamışım gibi hissettim..

 

Yaşlandım herhalde gerçekten.Biraz önce Ferdi ÖZBEĞEN çıktı bir yarışma programında ve 2 parça söyledi.İlki ''Vefa arıyorum'' ikincisinin adını bilmiyorum,''Ah o eski günler'' diyeyim onada.Koptum zamandan,seneler öncesine gittim.Ayağımda bir şort,abimin müzik mağazasında tezgah üzerinde oturmuş ayaklarımı da aşağıya sallandırmışım.Pikapta Ferdi ÖZBEĞEN'in plağı çalıyor..

 

Günışığında yola koyuldum

Elimde kandil,gözümde mendil

 

Vefa arıyorum,

Aşk arıyorum,

Şefkat arıyorum,

Dost arıyorum..

 

...

 

Küçücüktüm,ama öyle işlemiştiki bu sözler içime şimdi ne zaman duysam melankolikleşirim..:crying: Ama beni asıl kopartan parçası ''Dilek Taşı''dır.Allah ona uzun ömürler versin öldüğünde çok etkileneceğim sanatçılardan biri de odur..

 

Sevgiler..:clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ayşeeee Emineee Fatma Bacıııı gomşular huuuu!!! Hazırlanın cumaya sahreye(piknik) gedicik.. Ne güzel anlatırdı babaannem;günler öncesinden hazırlıkar başlar herkes ne pişireceğine karar verir cuma sabahı erkenden herşey kap ,kacak ,yiyecekler, koca torbalara doldurulup ağzı bağlanırmış.O gün için kiralanan at arabası gelince ;yarısı torba ile dolu arabaya ayaklar sallandırılarak oturulur bebeler kucakta hoplaya zıplaya kavaklığın yolu tutulurmuş..Kilimler serilir yenir içilir daha sonra köfte yoğrulan leğen darbuka niyetine kullanılıp kurtlar da dökülürmüş.Kavaklığın ortasından bir dere geçer,kazara buraya düşen çocuklar üstüne iki de şaplak yiyip;gözü kör olmıyasıca dizimin dibinden neenn ayrıldın yanımda başga asbapda yok şindi saa ne geydiricim feryatları birbirine karışırken aynı at arabası dönüş için tekrar beklenirmiş...Bu arada Fatma Bacı : biiii bacım nerde galdı bu arabacı gözün körola herif adam galır galır da bu gadar mı geç galır?Tekeri patlıyasıca..Yok bacım yokkk artım Mamet Aganız beni sahreye mahreye göndermez çok geç galdık çok!!!(Bu arada Mehmet Amca dönüşte ne dedi acaba

 

 

( Gaziantep şivesiyle nostalji de böyle oluyor :stuart: )

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

:clover: Gönlüne,eline sağlık arkadaşım.Sanki ben yaşamışım gibi hissettim..

 

Yaşlandım herhalde gerçekten.Biraz önce Ferdi ÖZBEĞEN çıktı bir yarışma programında ve 2 parça söyledi.İlki ''Vefa arıyorum'' ikincisinin adını bilmiyorum,''Ah o eski günler'' diyeyim onada.Koptum zamandan,seneler öncesine gittim.Ayağımda bir şort,abimin müzik mağazasında tezgah üzerinde oturmuş ayaklarımı da aşağıya sallandırmışım.Pikapta Ferdi ÖZBEĞEN'in plağı çalıyor..

 

Günışığında yola koyuldum

Elimde kandil,gözümde mendil

 

Vefa arıyorum,

Aşk arıyorum,

Şefkat arıyorum,

Dost arıyorum..

 

...

 

Küçücüktüm,ama öyle işlemiştiki bu sözler içime şimdi ne zaman duysam melankolikleşirim..:crying: Ama beni asıl kopartan parçası ''Dilek Taşı''dır.Allah ona uzun ömürler versin öldüğünde çok etkileneceğim sanatçılardan biri de odur..

 

Sevgiler..:clover:

 

Nostalji köşesinin vazgeçilmezi Taurus.. :):clover:

Yazdıklarımı yaşamış gibi hissetmenin nedeni duyarlı ve sevgi dolu bir yürek taşımandır…ve ben o yüreğin farkındayım…

Ferdi Özbeğen’i bende seyrettim o gece…ve mest oldum…içimden lütfen kandil’i söylesin diye dua ederken…eskilerden o bildik ezgi doldurdu tüm odayı…vefa…dost…şefkat… ve aşk aramak için gözünde mendil, elinde kandil dolaşan bir an için ben oldum…devamını da ben yazmak istiyorum müsaadenle…

 

Vefa uzaklarda kalan bir his...

Dost, eski şarkılardan bir iz...

Şefkatse bardaki sarışın kız...

Dizlerimde derman, kandilimde yağ bitti

Bulamadım..bulamadım gitti... -_-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bir yıl daha bitiyor...biraz daha büyümüş..biraz daha öğrenmiş...biraz daha yorgunuz şimdi...aklımdan geçirdiklerimin çoğunu Murathan Mungan şiire dökmüş...herzaman ki gibi... -_-

 

BİR YILIN SON GÜNLERİ

 

I.

bir yıl daha bitiyor

İşte bu kadar duru,bu kadar yalın

bu kadar el değmemiş

sıradan bir gerçeği daha

kolları bağlı hayatımızın

bir şiire nasıl dahil edilir bir yılın son günleri

her sonda her başlangıçta ve her defasında

alır gibi bir başkasını karşımıza

perdeler çekip,ışıklar söndürüp

oturup yatağın içine bir başımıza

sorgulamak kendimizi

öğrenmek ikizin anadilini,ikinci belleğimizi

öğrenmek kendimizle hesaplaşmanın buzul ilişkilerini

bu aynaların dehlizlerinde gezinirken görürüz

karanlık günlerimizin kenar süslerini

 

biterken bir yılın son günleri

biliyoruz takvimler belirlemez değişimin mevsimlerini

gençlik ikindilerini

 

kargınmış bir çocuktuk büyüdüğümüzden beri

 

II.

bir yıl daha bitiyor

düşlerim,tasarılarım,yarım kalmış onca şey

her yıl biraz daha kısalıyor öncekinden

bana mı öyle geliyor

yoksa daha mı hızlı ilerliyor zaman

insan yaşlanırken?

 

III.

kırdım mı incittim mi birilerini

kimleri kazandım,yitirdiklerim kimler?

kendimi yineledim mi yazdıklarımda?

yeniden düşünmeliyim

dostluklarımı,ilişkilerimi

dağınık yatağım,mutsuz yatağım

çoğalttın mı eksiklerimi

gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı

yitirdim mi yoksa masumiyetimi?

borçlarımı ödedim mi?

doğru seçtim mi soruların fiillerini?

tırnaklarım kesilmiş,dişlerim fırçalanmış,saçlarım taranmış,

giysilerim ütülü,odam düzenli mi?

ödünç aldığım kitapları geri verdim mi?

geri verdim mi aldıklarımı:

aşkları,dostlukları,sevgileri,güvenleri,bağları

kitaplara,sayfalara,satırlara borcumu ödedim mi?

yokladım mı duygularımı

hala sevebiliyor muyum insanları?

ovmalı gümüşlerimi,bakırlarımı,cila geçmeli ahşaplarıma

ovmalı umutları

saklı tutumalı gelecek inancını,yarınları,eksik etmemeli ağzımızdan

hançer kıvamındaki karamizah tadını

şimdi oturup uzun bir hasretlik mektubu yazmalıyım Yavuz'a

sonra köşe başından bir demet çiçek alıp öyle başlamalıyım akşama

yeni bir yıla

ama nedense her şeyin tadı dağılıyor ağzımda

bir sap çiçek mi taşısam yoksa ağzımın kıyısında

aydınlık rengi vursun diye gözlerimdeki buluta...

 

MURATHAN MUNGAN.... :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

Bugünlerde çılgınlar gibi kitap okuyorum...öyle ki kimi zaman sonunu görmek için uyumuyorum...niye acaba?

belki unutmak...belkide unutmamak için... -_-

 

unutmak ...kalbimizde yanmış ateşin közlerini küllendirme çabası...böylece anlamsızca boşlukta asılı kalmak... eksilerek...

unutmamak...bir başkaldırı...o ateşle büyüyerek...tüketmek kendini anılarda...hergeçen gün biraz daha delirerek...

 

hangisi daha fena?

 

iki kitap bitirdim iki günde...biri Marguerite Duras'tan Hiroşima Sevgilim...öteki kitabı sırf arka yüzünde yazan cümle için aldım;aşk lunapark trenleri gibidir;önce yükselir,sonra birden iner,sonra tekrar çıkar,geri iner ve sonunda içine kusarsınız! -sanki bu cümleye daha önce biyerlerde rastlamış gibiyim :) -yazar Frederic Beigbeder.. Romantik Egoist...ilginç bir kitap bu...yazarıda öyle...bununla beraber bu kitapla ilgili yorumlarımı bir sonraki yazıma erteliyorum..

 

İşte size Ahmet Orhan ve Özge Çelikaslan'ın yorumlarıyla HİROŞİMA SEVGİLİM...ayrıca benim yorumlamama gerek kalmayacak kadar güzel anlatmışlar...

 

Alain Resnais "Hiroşima Sevgilim"i çektiğinde atom bombası faciasının üzerinden tam ondört yıl geçmişti. Aşkınsa tarihi sayılamayacak kadar eskiydi. Hiroşima'da barış üzerine bir filmde oynamaya giden bir Fransız kadınıyla, bir Japon erkeğinin aşkları, inatla felsefenin sınırlarında, hem de Fransızca, gezinir. Aşk kadını Nevers'de yakalamıştır ilk olarak, savaş yıllarında bir Alman askerine aşık olarak "vatan hainliği" yapmıştır, işbirlikçidir. Oysa Alman askerin bir direnişçi tarafından vurulmasından sonra tutku, kadını kapatıldığı mahzende aşkın kollarından devralacaktır. Saçlarının kazınmasına, günışığından uzak kalmasına rağmen ona, delilikle bilinçlilik hali arasındaki çizgide durabilmeyi sağlayan, tırnaklarını mahzen duvarlarına sürtüp parçalarken hayatta kalmasını sağlayan şey tutkudur. Mahzenden bırakılıp Paris'e yerleştiği gün atom bombasının Hiroşima ve Nagazaki'nin tepesine bırakıldığını öğrenir. Onun için bu haber tuhaf bir ferahlıkla karşılanacaktır; Çünkü bütün o kötü günlerin bittiğinin sembolüdür artık Hiroşima.

 

Kadın bir kez de Hiroşima'da karşılaşır aşkla, ama bu kez "unutuş" olarak. Bu unutuşla ilk kez o gece aldatır öldürülen Alman sevgilisini. Bu unutuşa varan bir geriye sayımdır.

 

Kadın: Seninle tanışmıştım. Seni hatırlıyorum. Sen kimsin?

....

Kadın: Ellerini bile doğru dürüst hatırlamıyorum... Acıyı, acıyı hala hatırlıyorum biraz.

Erkek: Bu gece mi?

Kadın: Evet, bu gece, hatırlıyorum. Ama bir gün, artık hatırlamayacağım. Hiç. Hiçbir şeyi.

Erkek: Birkaç yıl içinde, seni unuttuğum zaman, bu çeşit başka hikayeler geçince başımdan, aşkın unutuluşu olarak anacağım seni. Unutmanın korkunçluğu olarak düşüneceğim seni. Şimdiden biliyorum bunu.

Kadın: Tıpkı aşkta olduğu gibi bir sanı beliriyor insanın içinde, hiç unutamayacağı sanısı, ben de hiç unutamayacağım sanmıştım Hiroşima'yı bu yüzden. Tıpkı aşkta olduğu gibi...

 

Herşey en ince ayrıntısına dek unutulsun diye önce birbir hatırlanır: Hiroşima'da ne görmüştür kadın? Herşeyi ya da hiçbirşeyi. Önce Hiroşima hatırlanır. Sonra Nevers, sonra yine Hiroşima. Herşey birbir hatırlandıktan sonra unutulmamaları için hiçbir neden yoktur. İki metaforik dizge olarak aynı yıkıcılığa sahip olan aşk ve savaş, son kertede, yine de unutuşa izin vermeyecektir. Çünkü kan ve gözyaşıyla malüldürler bir kez.

 

Oysa, unutmak belleğin, benliğin başarısızlığıdır, bir tür hastalık gibidir. Savaş ve aşk iki karşıtlıktır ama acıları benzerdir. Kadının, Hiroşima'yı bildiğini, oradaki her şeyi gördüğünü iddia etmesinin nedeni oradaki acının benzerini yaşamış olmasıdır. O da savaşı yaşamıştır. Savaş, aşkını ve aklını almıştır elinden. Hiroşima'da, Nevers'de ya da tüm dünyada olduğu gibi yaşadıklarını unutur, doğrusu unuttuğunu sanır çünkü geçmiş onu çağrıştıran nesneyle şimdiye taşınacaktır. Kadının Hiroşima'da hatırladığını gören erkek, gelecekte kendisinin de onu hatırlayacağını bilir. Hiroşima Sevgilimde geçmiş, gelecek ve şimdi eş zamanlı olarak yaşanır. Karakterlerin yaşadıkları bilinç akışı "süre"dir, bu süreyi belirleyense bellekleri yani geçmişleridir.

 

Hiroşima'nın sokakları Nevers'in sokaklarıdır. Japon sevgili, savaşta ölen Alman sevgilidir. İkisinin de adı yoktur.

 

Kadın: Hi-ro-şi-ma. Senin adın bu.

Erkek: Senin adın da Ne-vers.

 

Birbirlerine kentlerinin, yani geçmişlerinin adlarını verirler. Çünkü geçmişimiz benliğimizdir.

Unutuş anlamını yitirmiştir artık.

.....................

evet...bu yazının bu köşede ne işi var diye düşünenlere cevabımdır;canım öyle istedi :w00t: korkarım şu romantik egoist

kitabının tesiri altındayım... :lol:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

zaman...

 

kaplayan...kavrayan...içinde yok eden...silip süpüren...bir yok edicisin sen...

 

hainsin sen hain!!!

 

Duman söylüyor...dumanlı dumanlı...

 

Nereye gider başını alıp sorarsın

Kimbilir durmadan nasıl susarsın

Bilmeden boşuna atıp tutarsın

Su gibi akıp geçer zaman...

 

Gezdin tozdun aman aman aman

Sazdın sözdün aman aman aman

Giderek üzdün bizi zaman

Yazdın çizdin aman aman aman

İncecik izdin aman aman aman

Sıraya dizdin bizi zaman

 

Hep kaçıp yeni bir adım atarken

Dibine kadar çileye batıp çıkarken

İçine atıp atıp yoluna basıp giderken

Su gibi akıp geçer zaman...

 

giderek üzdün bizi zaman...-_-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Gittin...

Ben, arkandan sadece baktım.

Oysa; söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki...

"Gidersen iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini.

Gidersen sönecek içimdeki ateş

ve bir daha hiç kimse yakamayacak.

Gidersen karanlığa mahkum edeceksin günlerimi

O karanlıkta yolumu kaybedeceğim" diyecektim sana.

Konuşamadım...

 

Gittin...

Gidişini görmemek için gözlerimi kapattım

Öylesine acıdıki içim, tutup koparsalardı kolumu

bacağımı bu kadar acı duymazdım.

Acım yaş olup akmalıydı gözlerimden.

Ağlayamadım...

 

Gittin...

Seni delicesine bir tutkuyla seviyordum oysa

Tutkum seninle olmaktı, tutkum teninde erimek,

tutkum hayatı seninle sadece paylaşmaktı.

Anlatamadım...

 

Gittin...

Gidişini önlemek için tutmak vardı ellerinden

Ellerim değil miydi her dokunuşumda seni ürperten?

Ürperdin yine biliyorum.

Bir kez dokunsam, bir kez tutsam ellerini

Gitmek için biriktirdiğin bütün cesaretin kaybolurdu.

Tutamadım.

 

Gittin...

Bir yıkım gibiydi gidişin

Sen adım adım uzaklaşırken benden

Çöküp kaldı bedenim olduğu yere

Nice terk edişlere dayanan yürek bu kez yenilmişti

Bu kadar zayıf değildim ben kalkmalıydım.

Kalkamadım...

 

Gittin...

Oysa geldiğin gün gideceğini biliyordum

Hazırdım gidişine,

Kaçak zamanları yaşıyorduk

Zaman bitecek ve sen gidecektin

Bense, gidişinin ertesi günü

Hayatıma kaldığım yerden yeniden başlayacaktım.

Başlayamadım...

 

Gittin...

Bir şey söyledin mi giderken?

"Kal" dememi istedin mi?

Son bir kez "seni seviyorum" dedin mi?

"Bekle beni döneceğim" diye umut verdin mi?

Beynim öylesine uğulduyorduki.

Duyamadım...

 

Gittin...

Nereye gittiğin önemli değildi

Binlerce kilometre uzakta da olsan,

iki metre ötemde de farketmiyordu.

Artık yoktun ve asıl bu düşünce beni felç ediyordu.

Kurtulmalıydım senden,

bu yokluk duygusundan kurtulmalıydım.

Kurtulamadım...

 

Gittin...

Unutulanların arasına katılmalıydım

Anıları bir sandığa koyup

hayatı bir yerinden yakalamalıydım.

Bu aşk noktalanmalıydı, bu sevdadan vazgeçmeliydim.

Yapamadım...

 

Gittin...

Bir okyanusun ortasında

tek küreği kaybolmuş sandalda

Dev dalgalarla boğuşan bir denizciyim şimdi.

Bil ki; sevmekten vazgeçmedim seni,

Bil ki; seninle birlikte sevdanı da taşıyacağım yüreğimde,

Bil ki; seni Unutamadım...

 

Mehmet Coşkundeniz...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

çok güzel değil mi diloşum

ilk okuduğumda o kadar etkilendim ki 15 dakika kaldım öylece... nasıl bir etkilenişti o öyle, nasıl bir ifadeydi... hayran kaldım... Mehmet Coşkundeniz'i geçen yıl keşfettim o günden beri Murathan Mungan gibi benimsedim... beni en çok etkileyen satırlar...

 

Gittin...

Oysa geldiğin gün gideceğini biliyordum

Hazırdım gidişine,

Kaçak zamanları yaşıyorduk

Zaman bitecek ve sen gidecektin

Bense, gidişinin ertesi günü

Hayatıma kaldığım yerden yeniden başlayacaktım.

Başlayamadım...

 

Gittin...

Bir şey söyledin mi giderken?

"Kal" dememi istedin mi?

Son bir kez "seni seviyorum" dedin mi?

"Bekle beni döneceğim" diye umut verdin mi?

Beynim öylesine uğulduyorduki.

Duyamadım...

 

ne güzel şey değil mi hala böyle yoğun duygular taşıyanların varlığını bilmek... maddeleşmiş dünyada kalbi hala bir başkasının kalbiyle atabilenlerin kaldığını bilmek... bu şiirin üzerine söylenecek kelimeler gerçekten kifayetsiz kalıyor...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Buraya eski kek tencerelerini yazacaktim..(firinim hala bozuk da kek yapamayinca aklima gelmisti)

 

Ama diger siirlere ilaveten bu siir parcaladi beni Sardunyam..insana yasadigi duygulari,anlari tekrar ayni yogunlukta yasatip,aski,onu nasil hayatin icinde onemsiz birsey gibi erteleyip, hatta belki kaybettigini yuzune vuruveriyor..ve daha ifade edemedigim neleri neleri hissettirdi bana..kelimeler dedigin gibi kifayetsiz..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

canım leylacım bu şiirden en az benim kadar etkileneceğini bildiğim iki kişi vardı biri diloş biri sen ve umduğum gibi oldu. ikinizinde çok hassas olduğunuzu ve kelimeleri süzgeçten geçirip öyle anladığınızı biliyordum... gidene dur diyemediğini ve tüm diyemediklerini böyle ifade eden birine hiç rastlamadım.

 

senin tencere hikayeni merak ettim paylaş bizimle canım kardeşim...

 

bende size komik bir anımı anlatayım çocukluğumdan... 10 yaşındaydım annem çalışıyordu babannem ve dedem bizimle kalıyordu. yılbaşıydı ve annem, babam ve diğer iki kardeşim amcamlara gittiler ben benim ufağım kızkardeşim dedem ve babannemle evde kaldık. Babanneciğim yılbaşı kutlamazdı, tv'de izlemezdi haberler dışında. ama biz kardeşimle yılbaşı programını izlemek istiyorduk. babannem tv'yi kapattı ve sizde yatın dedi tamam dedik ama tabi onun uyumasını bekledik... neyse bir zaman sonra babannem uyudu. bizde usulca kalktık ve tv'yi açtık o zamanlar regülatörler vardı tv'lere bağlı... biz hem zıplıyoruz hem usul usul şarkı söylüyoruz aman babannem duyup gelmesin diye. biranda odanın kapısı açıldı babannem başı ağrıyınca bir yazma ile sımsıkı sarardı kafasını öyle sarmış odaya girdi biz kaldık ayakta. neyse söylendi bize yine tv'yi kapattı gidip yattı, biz dururmuyuz yine açtık saatte 12 olmak üzere Nesrin Topkapı çıkacak tv'de izlemezsek olurmu? :D olmaz!!! :P

 

biz tv'yi açtık saat 12 oldu Nesrin Topkapı çıktı dans etmeye başladı e bizde ona bakıp ne yaparsa yapmaya çalışıyoruz derken babannem yine kapıda göründü... söylene söylene bizde hemen tv'yi kapatalım anlamadan yatalım dedik ama tam kapatırken regülatörden kıvılcımlar sıçramaya başlamazmı :huh: saatte 12 bu arada ve bizim odanın içinde havai fişekler atıyor... :grin: biz kardeşimle ne halt edeceğimizi bilemiyoruz yaptığımız en akıllıca iş derhal yatağa girip uyumuş numarası yapmaktı. :shifty: babannem odaya girdi manzara muhteşem ama biz uyuyoruz tabi regülatörden haberimiz yok... :whistling: babannem hemen fişini çekti ışığı yaktı sonra yorganı çekip yüzümüze baktı ve bişey demeden odadan çıktı... zaten o korku bize yetmişti ve hayatımızın ilk havai fişeklerini patlatmıştık... :w00t:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Cok guldum Sardunyam ablam,birsey olmamis iyi ki.Neden boyle oluyorsa,ben de arkadasimla annemden izinsiz,o uyurken (o yasta ocaga dokundurtmuyordu beni) tost tavasi ile tost yapmak istemistim,maksat isguzarlik.Ve tup alev almisti,panik ve korku ile bagirdik elbet ve annem gelip,once ocagi kapatip,tupun alevini bezlerle sondurmustu..Verilmis sadakamiz varmis.

 

Kek tencereniz var miydi bilmiyorum,ben kucukken konar gocer bir hayatimiz vardi,degisik sehirlerde..Esyamizin bir kismini tasimiyorduk,firin dahil.Yemekler kucuk tupte pisiyordu ve kek tenceremiz vardi,ortasi delik,altinda yavas pisirmesi icin kul tabagi olan..Annecim sevdigimiz icin mahrum etmezdi,cok yapardi,uzumlu kekleri,ama o tencerede kekin tadi bir baska oluyordu.Firinlarda pisirdigimiz keklerde o tadi bulamadim hic.Keske alsaydim onu annemden.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

canım leylacım bu şiirden en az benim kadar etkileneceğini bildiğim iki kişi vardı biri diloş biri sen ve umduğum gibi oldu. ikinizinde çok hassas olduğunuzu ve kelimeleri süzgeçten geçirip öyle anladığınızı biliyordum... gidene dur diyemediğini ve tüm diyemediklerini böyle ifade eden birine hiç rastlamadım.

 

senin tencere hikayeni merak ettim paylaş bizimle canım kardeşim...

 

bende size komik bir anımı anlatayım çocukluğumdan... 10 yaşındaydım annem çalışıyordu babannem ve dedem bizimle kalıyordu. yılbaşıydı ve annem, babam ve diğer iki kardeşim amcamlara gittiler ben benim ufağım kızkardeşim dedem ve babannemle evde kaldık. Babanneciğim yılbaşı kutlamazdı, tv'de izlemezdi haberler dışında. ama biz kardeşimle yılbaşı programını izlemek istiyorduk. babannem tv'yi kapattı ve sizde yatın dedi tamam dedik ama tabi onun uyumasını bekledik... neyse bir zaman sonra babannem uyudu. bizde usulca kalktık ve tv'yi açtık o zamanlar regülatörler vardı tv'lere bağlı... biz hem zıplıyoruz hem usul usul şarkı söylüyoruz aman babannem duyup gelmesin diye. biranda odanın kapısı açıldı babannem başı ağrıyınca bir yazma ile sımsıkı sarardı kafasını öyle sarmış odaya girdi biz kaldık ayakta. neyse söylendi bize yine tv'yi kapattı gidip yattı, biz dururmuyuz yine açtık saatte 12 olmak üzere Nesrin Topkapı çıkacak tv'de izlemezsek olurmu? :D olmaz!!! :P

 

biz tv'yi açtık saat 12 oldu Nesrin Topkapı çıktı dans etmeye başladı e bizde ona bakıp ne yaparsa yapmaya çalışıyoruz derken babannem yine kapıda göründü... söylene söylene bizde hemen tv'yi kapatalım anlamadan yatalım dedik ama tam kapatırken regülatörden kıvılcımlar sıçramaya başlamazmı :huh: saatte 12 bu arada ve bizim odanın içinde havai fişekler atıyor... :grin: biz kardeşimle ne halt edeceğimizi bilemiyoruz yaptığımız en akıllıca iş derhal yatağa girip uyumuş numarası yapmaktı. :shifty: babannem odaya girdi manzara muhteşem ama biz uyuyoruz tabi regülatörden haberimiz yok... :whistling: babannem hemen fişini çekti ışığı yaktı sonra yorganı çekip yüzümüze baktı ve bişey demeden odadan çıktı... zaten o korku bize yetmişti ve hayatımızın ilk havai fişeklerini patlatmıştık... :w00t:

Sardunyam...o kadar keyifsizim ki...anlatılır gibi değil...buna rağmen yılbaşı gecesi saat 24.00'te regülatörden fırlayan havai fişek gösterisi...sizin şaşkınlığınız..ve tabi ki başı bağlı babaannenin durumu beni gülümsetmeyi başardı...sağolasın canım :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Cok guldum Sardunyam ablam,birsey olmamis iyi ki.Neden boyle oluyorsa,ben de arkadasimla annemden izinsiz,o uyurken (o yasta ocaga dokundurtmuyordu beni) tost tavasi ile tost yapmak istemistim,maksat isguzarlik.Ve tup alev almisti,panik ve korku ile bagirdik elbet ve annem gelip,once ocagi kapatip,tupun alevini bezlerle sondurmustu..Verilmis sadakamiz varmis.

 

Kek tencereniz var miydi bilmiyorum,ben kucukken konar gocer bir hayatimiz vardi,degisik sehirlerde..Esyamizin bir kismini tasimiyorduk,firin dahil.Yemekler kucuk tupte pisiyordu ve kek tenceremiz vardi,ortasi delik,altinda yavas pisirmesi icin kul tabagi olan..Annecim sevdigimiz icin mahrum etmezdi,cok yapardi,uzumlu kekleri,ama o tencerede kekin tadi bir baska oluyordu.Firinlarda pisirdigimiz keklerde o tadi bulamadim hic.Keske alsaydim onu annemden.

gülbeşekerim :) ...eskiden olan neyin tadı kaldı ki günümüzde ..kekin olsun... -_-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Cok guldum Sardunyam ablam,birsey olmamis iyi ki.Neden boyle oluyorsa,ben de arkadasimla annemden izinsiz,o uyurken (o yasta ocaga dokundurtmuyordu beni) tost tavasi ile tost yapmak istemistim,maksat isguzarlik.Ve tup alev almisti,panik ve korku ile bagirdik elbet ve annem gelip,once ocagi kapatip,tupun alevini bezlerle sondurmustu..Verilmis sadakamiz varmis.

 

Kek tencereniz var miydi bilmiyorum,ben kucukken konar gocer bir hayatimiz vardi,degisik sehirlerde..Esyamizin bir kismini tasimiyorduk,firin dahil.Yemekler kucuk tupte pisiyordu ve kek tenceremiz vardi,ortasi delik,altinda yavas pisirmesi icin kul tabagi olan..Annecim sevdigimiz icin mahrum etmezdi,cok yapardi,uzumlu kekleri,ama o tencerede kekin tadi bir baska oluyordu.Firinlarda pisirdigimiz keklerde o tadi bulamadim hic.Keske alsaydim onu annemden.

 

şimdi anılarımızda gülümsetiyor bunlar bizi... ve bu yüzden öyle özgürce güldüğüm, ağladığım, yaramazlıktan korkmadığım çocukluğumu çok özlüyorum...

 

bizim kek tenceremiz yoktu biz yayvan tepside davul fırında yapardık kekimizi hep bir yanı kabarır bir yanı iner kekimiz olurdu ve hatta bu bizim aramızda espiri konusuydu beceremediğimiz keke kılıf bulmuştuk... bizim evde kek büyüsü vardı... :)

 

Sardunyam...o kadar keyifsizim ki...anlatılır gibi değil...buna rağmen yılbaşı gecesi saat 24.00'te regülatörden fırlayan havai fişek gösterisi...sizin şaşkınlığınız..ve tabi ki başı bağlı babaannenin durumu beni gülümsetmeyi başardı...sağolasın canım :clover:

 

bugün aynıyım bende öyle keyifsizim ki anlatamıyorum... ve seni çok iyi anlıyorum şuan... eğer gülümsetebildiysemde ne mutlu bana şuan Cem Yılmaz gelse karşıma en fazla tebessüm ettirir beni... -_-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

taşınması ne zor..ne ağır yükler yüklüyoruz kalbimize farkındamısınız?

 

bunca acı..keder..bunca duygu..bunca aşk..sevgi..o içimizdeki kuş kafesinden kaçıp kurtulmak istiyor bazen..taşıyamıyor bunca yükü...

 

anlıyormuyuz halinden??..sanada yazık...alıyım birazını üstünden..hafifletiyim seni...rahatla biraz...diyormuyuz...hayır!!...o kuş kendi kendine çırpınıp..hatta kendini yaralayıp..bazende tükenip kalıyor içimizde...kalbimiz...en çilekeş parçamız...

 

kardeşim...küçük efem...sende yordun değil mi?...ama çok erken be bitanem...daha dur...ne yaşadın ki??...daha taşıyacak çok yükün var senin...

 

Allah benim kalbimin bütün kudretini...bütün dirayetini sana versin...ne kadar kaldıysa artık... -_-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

demiyoruz..yukluyoruz alabildigine..bazen bunu nasil kaldirabilir diye dusundugumde,hayati cilelerle,acilarla gecmis insanlari aliyorum gozonune..demek ki,kalbimiz bize bir armagan,guclu bir lutuf diyorum,belki o yuzden belli bir omru var insanin,ancak o kadar dayaniyor,sonunda durmasi o yuzden belki.

 

demistim ya iste,ablaliktan mi olur,yoksa boyle bir kategori insan mi var,en yakinlarinin acilarini,duygularini belki ondan cok daha fazla hissedersin kalbinde,bir de onu yuklersin,ne yapsin zavalli kalp..Allah acilari hafifletsin,illa ki yasanacak ama..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

kalbinden rahatsızlanmış bir babanın evladı olarak ne kadar zor bir şey olduğunu biliyorum...

diloşum kardeşine/kardeşimize acil şifalar diliyorum Allah kalbini güçlendirsin, şifa versin ve uzun bir ömür nasip etsin...

sevenlerine, sevdiklerine onlarla daha çok paylaşılacak zamanlar versin... Ve inşallah verecektir...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

demlendiğinizde dertlerinizle...acıyı ikinci bir ten gibi giymişseniz üstünüze...ve o ağırlıkla düşmüşse eliniz kolunuz...taşıyamıyorsanız bedeninizi...ruhunuz bin parçaya bölünmüş...ve yapacak hiçbirşeyiniz yoksa...durup düşünmeyi...düşünüp acı çekmeyi...kaldıracak gücünüz kalmamışsa...alıp başınızı gidesiniz gelir...nere olursa...ama bilirsiniz ki nereye gitseniz...oraya kendinizi de sürüklersiniz...bütün yükünüzle beraber...o halde yapılacak tek şey kalmıştır;işi deliliğe vurmak!

 

ve ben...işte bunu yapıyorum... -_-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.