Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

manzara1rk7pe7.gif

 

Bazen tek bir melodi nasıl da sürüklüyor ruhlarımızı ardı sıra..içinden kimilir ne duygularla geçtiğimiz taç yapraklı bahçelere.. bahardan çalınmış günlere..sıcak yaz akşamlarına..

 

Yüreğimizin ucuna takılmış balon havalandırınca içimizi,mutluluktan kesilmişken nefesimiz, bir melodi eşlik etmedi mi.. kabarınca öfkemiz isyan şarkıları söylemedik mi.. tel tel çözülüp darmadağın olunca hayallerimiz, arabesk bir ezgi yerleşip oturmadı mı dudaklarımıza..kırılınca gururumuz aldırmazlık türküleri tutmadı mı ellerimizden sıcacık..aşık olunca biz..hele bir de imkansız olunca..yağmur olup akmadılar mı gözlerimizden..

 

Ben her hatıramı bir melodiyle hatırlarım bu yüzden..ruh iklimimi değiştirme gücüne sahiptir bazıları..şimdi birtanesi..öyle birtanesi..elimden tutup dansa kaldırdı beni..zaman mekan silindi.. kollarındayım şimdi..

  • Cevaplar 604
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

122079088f5dc3853ebrm9aq9.jpg

 

Yine gece ve ben başbaşayım anılarla

Beyaz bir kuş öyle canlı yine düşlerimde

 

Hey yıllar yenilmedim size

Umutlarım yine aynı

Sessizlik geceyi sarsada

Her gün bir yarın var ya

 

Hey yıllar yenilmedim size

Rüyalarım bile aynı

Bir tutku yaşıyorum yine

Aynı telaş içimde

 

 

Bilmez kimse nasıl geldi geçti yalnızlıklar

Kolaymıydı silip atmak sanki korkuları

 

Hey yıllar yenilmedim size

Benim için bahar aynı

Aynı o ılık rüzgar yine

Esiyor ellerimde

 

Hey yıllar yenilmedim size

Hatalarım bile aynı

Hep aynı sevgiye hasretim

Duygularım hep aynı

 

 

Bilmez kimse nasıl zordu gülmek zaman zaman

Uçup gitti hayat yavaş yavaş avuçlarımdan

 

Hey yıllar yenilmedim size

Benim için bahar aynı

Aynı o ılık rüzgar yine

Esiyor ellerimde

 

Hey yıllar yenilmedim size

Hatalarım bile aynı

Hep aynı sevgiye hasretim

Duygularım hep aynı

Gönderi tarihi:
manzara1rk7pe7.gif

 

Bazen tek bir melodi nasıl da sürüklüyor ruhlarımızı ardı sıra..içinden kimilir ne duygularla geçtiğimiz taç yapraklı bahçelere.. bahardan çalınmış günlere..sıcak yaz akşamlarına..

 

Yüreğimizin ucuna takılmış balon havalandırınca içimizi,mutluluktan kesilmişken nefesimiz, bir melodi eşlik etmedi mi.. kabarınca öfkemiz isyan şarkıları söylemedik mi.. tel tel çözülüp darmadağın olunca hayallerimiz, arabesk bir ezgi yerleşip oturmadı mı dudaklarımıza..kırılınca gururumuz aldırmazlık türküleri tutmadı mı ellerimizden sıcacık..aşık olunca biz..hele bir de imkansız olunca..yağmur olup akmadılar mı gözlerimizden..

 

Ben her hatıramı bir melodiyle hatırlarım bu yüzden..ruh iklimimi değiştirme gücüne sahiptir bazıları..şimdi birtanesi..öyle birtanesi..elimden tutup dansa kaldırdı beni..zaman mekan silindi.. kollarındayım şimdi..

 

o kadar haklısın ki, o kadar olur yani... :hug:

 

keyfimi kaçıran şeyler olduğunda dinlediğim müzik genelde çok duygusaldır ama eğer aynı sıkıntı ısrarla devam ediyorsa bu kez inatlaşıyorum o sıkıntıyla ve başlıyorum hoppidi şarkılar dinlemeye... :P

 

Ne çok şarkı vardır değilmi hepimize geçmişe dair anıları hatırlatan hatta yaşanan anın kokusunu dahi burnunda duymana neden olan... Çok güzel şeyler ifade etmişsin bitanem kendimi tutumadım yazdım... Yüreğinde o kadar güzel şeyler yaşatıyorsun ki, onların bir kısmı dışa yansıyınca böyle oluyor...

 

Kış Güneşi... Anısı olan bir şarkıdır benim için...

 

Artık çok geç yalvarma,

Dönüş yok o yıllara

Bilki sana bu son veda...

Yürekli olmadan

Meydan okunmadan

Yaşanmaz aşk...

 

Yanlış zaman, yanlış insan

Tutunmak imkansız

Bıktım yamalı sevdalardan

 

Yanlış bahar, kış güneşi

Yoruldum her bulduğumda

Kaybetmekten seni

 

Kıyamete kadar kapattım kalbimi

 

azar çoşar yine gönül

bu gözler ah neler görür

hasret bana göre değil

özlemin içimde yine seni büyütür

Gönderi tarihi:

ahucum sunay akın'ın tuncay terzihanesi adlı kitabının arka kapağında yazan bu yazı çok hoşuma gitti senin topice yazıyım dedim bende... :) inanılmaz bir anlatım tarzı var kitabı okumanı tavsiye ederim...

 

 

İlkokul birinci sınıfta okuyan çocuk, okuldan çıkar çıkmaz çırak olarak çalıştığı dükkâna gidiyor, yerleri siliyor, ustasına çay dolduruyordu... Gece geç dönüyordu evine Avluya açılan kapı bir şato kapısından farksızdı. Çocuk, ayak parmaklarının ucuna kalkıp mandala uzansa da dilini aşağıya çekecek güç cılız kollarında yoktu... Yorgun çırak, kapının eşiğine oturuyor ve sokaktan kendisine yardım edecek bir gece bekçisinin yada bir sarhoşun geçmesini bekliyordu... Zaman makinesi icat edilse ve bana tarihte yalnızca bir güne gitme hakkı verilse hiç düşünmeden o çocuğun önünden geçmek isterdim. Beni görünce sevinecek ve şunları söyleyecektir: "Abi, ben terzi çırağıyım. Ustam işten geç bıraktı... Gücüm yetmiyor... Şu kapının mandalını açsana!.." Gülümserdim... Saçlarını okşardım, diyeceğim ama başında mutlaka 5 numara traş vardır!.. Açardım kapıyı. O da "Sağ ol abi" der ve yorgun bedeniyle avlunun karanlığında kaybolurdu gözden.. Ben de derdim ki ardından: "Sen sağ ol baba!.. Hayatta bana açtığın tüm kapılar için asıl sen sağ ol!..” :crying:

Gönderi tarihi:
o kadar haklısın ki, o kadar olur yani...

keyfimi kaçıran şeyler olduğunda dinlediğim müzik genelde çok duygusaldır ama eğer aynı sıkıntı ısrarla devam ediyorsa bu kez inatlaşıyorum o sıkıntıyla ve başlıyorum hoppidi şarkılar dinlemeye..

Ne çok şarkı vardır değilmi hepimize geçmişe dair anıları hatırlatan hatta yaşanan anın kokusunu dahi burnunda duymana neden olan... Çok güzel şeyler ifade etmişsin bitanem kendimi tutumadım yazdım... Yüreğinde o kadar güzel şeyler yaşatıyorsun ki, onların bir kısmı dışa yansıyınca böyle oluyor...

 

Kış Güneşi... Anısı olan bir şarkıdır benim için...

 

 

Niçin kendini tutuyosun bitanem.. :unsure: tutsak alma kelimelerini..salıver gitsin.. :lol::kiss::hug:

 

ahhhhhhhhhhhhhhh..hangi bi şarkımı yazıyım şimdi..her anıma bir başkası eşlik ederken..birini yazsam ,diğerleri küsmez mi..? içimde kalsın o iç titreten melodileri.. :wub:

Gönderi tarihi:
ahucum sunay akın'ın tuncay terzihanesi adlı kitabının arka kapağında yazan bu yazı çok hoşuma gitti senin topice yazıyım dedim bende... inanılmaz bir anlatım tarzı var kitabı okumanı tavsiye ederim...

 

 

İlkokul birinci sınıfta okuyan çocuk, okuldan çıkar çıkmaz çırak olarak çalıştığı dükkâna gidiyor, yerleri siliyor, ustasına çay dolduruyordu... Gece geç dönüyordu evine Avluya açılan kapı bir şato kapısından farksızdı. Çocuk, ayak parmaklarının ucuna kalkıp mandala uzansa da dilini aşağıya çekecek güç cılız kollarında yoktu... Yorgun çırak, kapının eşiğine oturuyor ve sokaktan kendisine yardım edecek bir gece bekçisinin yada bir sarhoşun geçmesini bekliyordu... Zaman makinesi icat edilse ve bana tarihte yalnızca bir güne gitme hakkı verilse hiç düşünmeden o çocuğun önünden geçmek isterdim. Beni görünce sevinecek ve şunları söyleyecektir: "Abi, ben terzi çırağıyım. Ustam işten geç bıraktı... Gücüm yetmiyor... Şu kapının mandalını açsana!.." Gülümserdim... Saçlarını okşardım, diyeceğim ama başında mutlaka 5 numara traş vardır!.. Açardım kapıyı. O da "Sağ ol abi" der ve yorgun bedeniyle avlunun karanlığında kaybolurdu gözden.. Ben de derdim ki ardından: "Sen sağ ol baba!.. Hayatta bana açtığın tüm kapılar için asıl sen sağ ol!..?

 

Çekirdek babam..bam telime bastın yine.. -_-:crying::hug:

 

 

Bu adam..bu adam.. :wub:

 

 

Tik Tak

 

 

Ne kadar aradıysam

 

suyunda bulamadım tak'ları

 

zaman denilen kuyunun.

 

yüzümde bu yüzden

 

yalnızca tik'lerini taşırım

 

çocukluğumun..

 

 

 

Yarısını tuttum

 

çocuk doktoru

 

olmamı isteyen anneme

 

hasta yatağında verdiğim sözün.

 

doktor olamadım ama

 

çocuk kaldım..

 

 

 

İki çocuk

 

rahatlıkla oturduğumuz kapının eşiğine

 

kendi başıma zor sığıyorum bugün..

 

büyüdükçe insan

 

yalnız mı kalıyor ne ?

 

 

 

S U N A Y A K I N

 

 

 

  • 2 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

0ef1c68c29b84871e8218f0gd3.jpg

 

Bazen avutmak için naçar kalmış gönlünüzü olmayacak şeylerden medet umarsınız..bu özel saydığınız bir gün,hercai bahar, çıkılacak muhteşem tatil,hep beklenen o şey veya bir insan silueti olabilir.. daha o gelmeden ona milyonlarca anlam yüklemişsinizdir bile..hayaller kurarsınız üstüne..hayatınızı onun çevresinde şekillendirirsiniz..onun için konuşur,onun için gülersiniz..gözleriniz bulutlanırsa apansız, onun gelemeyeceğinden duyduğunuz endişedendir..ama kovarsınız hemen o melun düşünceyi beyninizden..hayır..o gelecek ve her şey anlamına kavuşacaktır..

 

Derken..çıkar gelir o beklenen gün,o tatil zamanı,beklediğiniz o bahar,o biri..karnınıza tuhaf bir ağrı girer heyecandan,kalbiniz kanatlanıp uçacak gibidir göğüs kafesinizden..oysa gerçek hiçte öyle düşündüğünüz gibi değildir..

 

Diğer günlerden ayrı çok ayrı tuttuğunuz o gün, tıpkı diğer alelade günlerden biri gibidir..ilkin kabul etmeseniz de,değiştirmek için çırpınsanız da öylesine bir gündür işte..24 saatlik rutinini tamamlar biter..

 

Bütün bir yıl hayal kurup çıktığınız o tatil tam bir fiyaskoyla sonuçlanır..yığın yığın ödenecek yüklü faturalar bırakarak arkasında..geçer gider..

 

Hep beklenen o şey ya hiç gelmez..ya da gelse de çok farklı şekillere bürünerek gelir..onu tanımazsınız bile..teğet geçersiniz çoğu zaman..ya da görmez üstüne basarsınız..yiter gider..

 

O insan silueti bir gün gelir..ama sadece bir siluettir..hayallerinizdeki gibi değildir hemde hiç..sesi o ses değildir..gülüşü o gülüş..bakışı o bakış değildir..ona yüklediğiniz bütün anlamları bir bir boşa çıkarır..ellerinizle yarattığınız kumdan kale devrilir gider..

 

Her bekleyiş nihayetinde bir yitişe..o yitiş te derin bir boşluğa dönüşür.. sonrasında açılan o kocaman yarı neyle dolduracağınızı düşünür durursunuz..neyle doldurmaya çalışırsanız çalışın bir yerlerde bir boşluk mutlaka kalır..işte orası..tam orası sızlar durur..bir daha hiçbir şeye gereğinden fazla değer yüklememeniz gerektiğini hatırlatır bir yara gibidir..

 

Hatıralar bu yaralardır biraz da..ama onları görmemezlikten gelmeyi tercih ederiz..bir yaradır sonuçta ve tedavisine kimimiz dost, kimimiz yar der, yine de bekleriz..

Gönderi tarihi:
Bazen avutmak için naçar kalmış gönlünüzü olmayacak şeylerden medet umarsınız..bu özel saydığınız bir gün,hercai bahar, çıkılacak muhteşem tatil,hep beklenen o şey veya bir insan silueti olabilir.. daha o gelmeden ona milyonlarca anlam yüklemişsinizdir bile..hayaller kurarsınız üstüne..hayatınızı onun çevresinde şekillendirirsiniz..onun için konuşur,onun için gülersiniz..gözleriniz bulutlanırsa apansız, onun gelemeyeceğinden duyduğunuz endişedendir..ama kovarsınız hemen o melun düşünceyi beyninizden..hayır..o gelecek ve her şey anlamına kavuşacaktır..

 

Derken..çıkar gelir o beklenen gün,o tatil zamanı,beklediğiniz o bahar,o biri..karnınıza tuhaf bir ağrı girer heyecandan,kalbiniz kanatlanıp uçacak gibidir göğüs kafesinizden..oysa gerçek hiçte öyle düşündüğünüz gibi değildir..

 

Diğer günlerden ayrı çok ayrı tuttuğunuz o gün, tıpkı diğer alelade günlerden biri gibidir..ilkin kabul etmeseniz de,değiştirmek için çırpınsanız da öylesine bir gündür işte..24 saatlik rutinini tamamlar biter..

 

Bütün bir yıl hayal kurup çıktığınız o tatil tam bir fiyaskoyla sonuçlanır..yığın yığın ödenecek yüklü faturalar bırakarak arkasında..geçer gider..

 

Hep beklenen o şey ya hiç gelmez..ya da gelse de çok farklı şekillere bürünerek gelir..onu tanımazsınız bile..teğet geçersiniz çoğu zaman..ya da görmez üstüne basarsınız..yiter gider..

 

O insan silueti bir gün gelir..ama sadece bir siluettir..hayallerinizdeki gibi değildir hemde hiç..sesi o ses değildir..gülüşü o gülüş..bakışı o bakış değildir..ona yüklediğiniz bütün anlamları bir bir boşa çıkarır..ellerinizle yarattığınız kumdan kale devrilir gider..

 

Her bekleyiş nihayetinde bir yitişe..o yitiş te derin bir boşluğa dönüşür.. sonrasında açılan o kocaman yarı neyle dolduracağınızı düşünür durursunuz..neyle doldurmaya çalışırsanız çalışın bir yerlerde bir boşluk mutlaka kalır..işte orası..tam orası sızlar durur..bir daha hiçbir şeye gereğinden fazla değer yüklememeniz gerektiğini hatırlatır bir yara gibidir..

 

Hatıralar bu yaralardır biraz da..ama onları görmemezlikten gelmeyi tercih ederiz..bir yaradır sonuçta ve tedavisine kimimiz dost, kimimiz yar der, yine de bekleriz..

 

:closedeyes: :closedeyes: :clover:

Gönderi tarihi:
0ef1c68c29b84871e8218f0gd3.jpg

 

Bazen avutmak için naçar kalmış gönlünüzü olmayacak şeylerden medet umarsınız..bu özel saydığınız bir gün,hercai bahar, çıkılacak muhteşem tatil,hep beklenen o şey veya bir insan silueti olabilir.. daha o gelmeden ona milyonlarca anlam yüklemişsinizdir bile..hayaller kurarsınız üstüne..hayatınızı onun çevresinde şekillendirirsiniz..onun için konuşur,onun için gülersiniz..gözleriniz bulutlanırsa apansız, onun gelemeyeceğinden duyduğunuz endişedendir..ama kovarsınız hemen o melun düşünceyi beyninizden..hayır..o gelecek ve her şey anlamına kavuşacaktır..

 

Derken..çıkar gelir o beklenen gün,o tatil zamanı,beklediğiniz o bahar,o biri..karnınıza tuhaf bir ağrı girer heyecandan,kalbiniz kanatlanıp uçacak gibidir göğüs kafesinizden..oysa gerçek hiçte öyle düşündüğünüz gibi değildir..

 

Diğer günlerden ayrı çok ayrı tuttuğunuz o gün, tıpkı diğer alelade günlerden biri gibidir..ilkin kabul etmeseniz de,değiştirmek için çırpınsanız da öylesine bir gündür işte..24 saatlik rutinini tamamlar biter..

 

Bütün bir yıl hayal kurup çıktığınız o tatil tam bir fiyaskoyla sonuçlanır..yığın yığın ödenecek yüklü faturalar bırakarak arkasında..geçer gider..

 

Hep beklenen o şey ya hiç gelmez..ya da gelse de çok farklı şekillere bürünerek gelir..onu tanımazsınız bile..teğet geçersiniz çoğu zaman..ya da görmez üstüne basarsınız..yiter gider..

 

O insan silueti bir gün gelir..ama sadece bir siluettir..hayallerinizdeki gibi değildir hemde hiç..sesi o ses değildir..gülüşü o gülüş..bakışı o bakış değildir..ona yüklediğiniz bütün anlamları bir bir boşa çıkarır..ellerinizle yarattığınız kumdan kale devrilir gider..

 

Her bekleyiş nihayetinde bir yitişe..o yitiş te derin bir boşluğa dönüşür.. sonrasında açılan o kocaman yarı neyle dolduracağınızı düşünür durursunuz..neyle doldurmaya çalışırsanız çalışın bir yerlerde bir boşluk mutlaka kalır..işte orası..tam orası sızlar durur..bir daha hiçbir şeye gereğinden fazla değer yüklememeniz gerektiğini hatırlatır bir yara gibidir..

 

Hatıralar bu yaralardır biraz da..ama onları görmemezlikten gelmeyi tercih ederiz..bir yaradır sonuçta ve tedavisine kimimiz dost, kimimiz yar der, yine de bekleriz..

 

Zaman hain bir merhemdir yaralarımızı sarar geçer aynada kendimize yabancılaştıkça biz, ne çok, ne uzun, ne yoğun şeyler yaşadık sanar beklemeye devam ederiz... Bile bile... -_-

 

Çok güzel bir duygu sağanağına yakalandım bu yazıyla kutlarım Diloşum... :wub::clover:

  • 2 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

1169633634simonehertel4mv0.jpg

 

 

ESKİDEN

 

 

Çember çevrilir,

 

Su musluktan içilir,

 

Ağaçlara tırmanılırdı.

 

Bebekler bezden, silahlar tahtadan,

 

Resimler kömür karasından yapılırdı.

 

Kızlara ninelerinin, erkeklere dedelerinin

 

İsimleri konulur

 

Saatli maarif okunurdu

 

Komşuda pişen, bize de düşer

 

Bizde pişen komşuya düşerdi

 

Geceler ayaz, sokaklar karanlık,

 

Yıldızlar parlak olurdu

 

Turşu, salça, mantı evde yapılır

 

Karpuz kuyuda soğutulurdu

 

Erik ağacının çiçeği pencere camımıza yaslanır

 

Güz yaprakları bahçemize düşerdi

 

Kardan adam yapılır, evlerde soba yakılır

 

Kış gecelerinde masal anlatılırdı

 

Merdiven çıkılır, aidat ödenmez, yönetici seçilmezdi

 

Evler badanalı, sokaklar lambasız

 

Mahalleler bekçili olurdu

 

Ajans radyodan dinlenir

 

Çizgili roman okunur

 

Defterlere kenar süsü yapılırdı

 

Hayat, arkası yarın gibiydi

 

Kesintisizdi

 

Her gün yaşanacak bir şey vardı

 

Herkes kendi düşünü kurar

 

Kendi hayatını oynardı

 

Şimdi

 

Hayat tek perdelik bir oyun

 

Stand-up bir yalnızlık gibi

 

Şimdi

 

Herkes

 

Yoğun

 

Yorgun

 

Ve

 

Tek başına

 

 

Can DÜNDAR

 

 

 

  • 2 hafta sonra...
Gönderi tarihi:
Gönderi tarihi:

1lo8ip9.png

 

 

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok güzel bir ülkede, mahalleler varmış.

 

 

Bu mahallelerin çocukları birbirlerini çok severlermiş. Dışarıdan gelen parolalı bir ıslığa uçarak aşağı iner, beraber olacakları anları iple çekerlermiş. Kavga da etseler kin tutmaz, her gün yeniden dünyalar kurarlarmış. Herkeste sevgi, paylaşma ve arkadaşlarını kollama duygusu yavaş yavaş gelişirmiş.

 

 

O zamanlar, çocuklar evden okula servis ile değil, buluşarak giderlermiş.

 

Onların yolunu gözlemezmiş; evdeki bilgisayar, şehrin en iyi dershanesi, hazırlık kursları.

 

Bilmezlermiş; hamburgeri, MTV'yi, internet'i, cep telefonunu,Tetris'i.

 

Bilirlermiş duvarların üzerinde sohbeti, anket defterleri doldurup, sevgileri keşfetmeyi,

 

Horoz şekercisini, elleri leş gibi macuncunun, tornavida ile koyduğu rengarenk macunu,

 

Eve gitmeyi unutmayı, hava kararınca dayak yemeyi, sonra da bir ıslıkla tekrar aşağıya, kukalı saklambaça kaçmayı

 

O hakkında türlü şeyler söylenen evdeki garip adamdan korkmayı,

 

Küsmeyi, aynı kıza asılmayı, torbalarla misket toplamayı, gıcır köstek ayırmayı, değiş tokuşu, kaybedince kapışı (o muhteşem "kapış"ı)

 

Teksas'ı, Tommiks'i, Konyakçı'nın dişlerini

 

Paramparça Red Kid'leri

 

İç içe konan naylon topları, taştan kale direklerini

 

Üç korner bir penaltıyı

 

Üzerine apartman yapılan top sahalarını, sonra o apartmana taşınan yeni dostları ve onları kapma yarışını

 

Taşınanların kırmızı kamyonlarını

 

İlk ergenliği, boyların ölçülmesini

 

Hey dergisini

 

Otobüsteki biletçinin lastik sarılı kalemini

 

Yoğurtçuyu, kalaycıyı, hallacı

 

Evlerin arkasındaki odun kömür depolarını

 

Yakan topun yakışını

 

Adam alırken, adım hesabını, iki çocuğu en iyi arkadaşla takası

 

Mantarlı gazoz kapaklarını, yaldız kazımayı

 

Yandaki mahalle ile alınan kavgayı, her kavganın çıkarttığı kahramanı – ödleği

 

Kan kardeşliğini

 

İp atlama, lastiğe basma, topaç virtüözlüğünü

 

Çelik çomağı, kırılan camları - toplanan paraları

 

Açık hava sinemalarını, frigo buzu

 

Silik seksek çizgilerini...

 

 

 

Sonra zamanla, bu güzel ülkede durumlar değişmeye başlamış. Yaşlar ilerledikçe, bu birliktelik, kollama, koruma duyguları, bu mahallelerin çocuklarının başlarına çok işler açmış.

 

Daha sonra işsizlik, enflasyon, köşeyi dönme, adamını bulma, malı götürme falan derken, herkes yüzünde soluk bir bakış, içinde hayatın yenilgisi, çaresizlikleri, tatminsizlikleri ile başbaşa kalmış.

 

 

 

Çocukları mı? Çocukları şimdi koca koca apartmaların arasında, nefes alınmaz bir havada, evlerinde, sanal bir dünyada, emniyet içerisinde yalnız yaşıyorlar.

 

Anneleri-babaları onları çok seviyor. Beta kapmasın diye kalabalık ortamlara hiç sokmuyor.

 

Hafta sonları hep beraber "Karum" ya da "Akmerkez"deler.

 

Okul servisi çocukları neredeyse yataklarından alıyor.

 

Çocuklar, trafik kaygısıyla, köşedeki markete dahi gönderilmiyor.

 

Babalar şirketlerin bilançolarını, çocuklar da dershane reytinglerini izliyorlar.

 

Hepsi birer test uzmanı, sayısal-sözel yuvarlanıp gidiyorlar.

 

Seksek oynamayı değil ama taban puanları çok iyi biliyorlar.

 

Hayata açılan pencereleri "Windows", onlar ekrana-ekran onlara bakıyor ve koca bir hayat dışarıda akıp gidiyor.

 

 

 

Ve şehrin dışında ağaçlar, tırmanacak, salıncak kuracak, kalp kazıyacak mahalle çocuklarını bekliyor.

 

 

 

Paylaşmayan,yalnız, bencil, kafesler içerisinde, gürbüz, güvenlikteki çocukları.

 

Hiç sopa yememiş, ağaçtan düşmemiş, topu yandaki bahçeye kaçmamış,

 

dizlerinde bir metrekare kabuklar olmamış çocukları...

 

 

 

Düş Hekimi-Yalçın Ergir

Gönderi tarihi:
1168041169633634simonehertel6ss6.jpg

 

Çocuktuk

 

küçük yüreklerle

koca sevdalar oynayan

yüreciklerinde

sevmekten başka

yüklemi bulunmayan

ve böyle bir dünyada

yaşamak zorunda olmaktan

başka suçu olmayan

başlarında güllerden

lalelerden,sümbüllerden

ve tertemiz sevdalardan

taçlar bulunan

bir yürek dolusu çocuktuk...

 

kış sonbaharı aşıp

serpiştirmeye başlayınca

eteğindeki karları

tahta kızaklarımızı

kız gibi süsler

sonra bırakıverirdik kendimizi

her kış aynı türküyü söyler

camdan bakan arapkızına el sallar

sonra birbirimize

karabasan hikayeleri anlatırdık

rüyalarımızın özeti olmaktan

ibaretti söylediklerimiz

gelecek,karların içinde

bir beyaz güldü bizler için

kimbilirdi ki içindeki

koca karanlığı

kim bilirdi....

 

yazları da

ham meyveleri koparmakla ve üzerine sadece

bir diş izi bırakmakla

geçerdi..

ağaçların üstünde..

kimimizin kolu bacağı kırılırdı

yeri boylayıp..

kimimizin de kalbi

içimizdeki kıpırtıyı

anlayamayan

büyüklere sebep...

 

 

Ömer Seydi Ekinci

Gönderi tarihi:

Flütümden Yansımalar...

 

Vay beee...

Ben hep büyümeyi hayal ederdim küçükken ama büyümenin ne kadar kötü bir şey olduğunu kavrayamazdım...

Ve hiç aklıma "Keşke hep çocuk olarak kalsam" demek gelmezdi ama şimdi ise aklımdaki bir kaç şeyden yalnızca birisi bu..

Keşke çocuk kalabilseydim...

 

Orta okula gidiyordum, kaç yaşında olmalıyım?

12-13'tü sanırım...

 

Ben küçükken anneanneme giderdik hep köye...

Oğlu varmış, Ahmet adlı...

Öldüğünde 16 yaşlarındaymış...

Ona benzermişim, zaten onun adını koymuşlar...

 

Kardeşim esmerce bir şeydi ve anneannem beni kayırırdı hep...

En güzel bademleri bana verirdi,

Eline gelen cevizleri kardeşime...

Bana iki yumurta kaynatırdı,

Kardeşime bir...

Ama ben elimdekilerin hepsini kardeşime verirdim...

Eşeğin semerine kardeşimi bindirirdim, ipine ben otururdum...

Belki bir inattı bu, bilemiyorum...

Bilmiyorum kaç yaşına kadar ama

Kardeşim hiç sırtımdan inmedi benim...

Nasıl desem, onu koruyabilecek tek kişi bendim sanki...

Yürümesinden bile çekinirdim, düşer belki diye...

Omuzlarımdayken onu hiç düşürmedim...

 

Biz sadece birbirimizdik...

 

Asıl anlatmak istediğim...

Birgün anneannem hastalandı...

Artık bizde kalmak zorundaydı...

Daha küçücüktüm o zaman yaaa...

Ölüm nedir nereden bileyim...

 

Uyku ile ölüm arasında ne fark var?

Terkedilmek ile Ayrılmak arasında ne fark var?

 

Anneannem birgün hafızasını iyiden iyiye yitirdi...

Annemi hala 5 yaşında görüyordu.

"-Hadi kızım, yürüyüver işte!" dedi...

 

Anneannemin gözleri hala canlı maviydi...

 

Birgün flütümü gördü anneannem, bir tek beni hatırlıyordu sanırım...

Ya da beni Ahmet dayım sanıyordu:

"-ne güzel kaval o öyle renkli renkli..."

 

Kırmızı bir flüttü, oysa ki sevmezdim kırmızıyı...

 

"-çalıversene oğlum?" dedi anneannem...

Çaldım...

Tekrar istedi...

Tekrar çaldım...

Zar zor doğruldu sonra:

"-ne güzel çaldın öyle?"

 

Çok güzel gülümsedi...

Mavi mavi gözleri vardı ve uzun zamandır bu kadar parlamıyorlardı...

 

Annem geldi mutfaktan sonra...

Annesini böyle gördü, gülümserken...

 

O gün çok sevinmiştim neden bilmiyorum.

Anneannemin verdiği tek bir şeyi kardeşimle paylaşamadım sanırım:

Sevgisini...

 

O gün akşam lambalar söndüğünde anneannem odasında yatıyordu,

Ben kardeşimle kendi yatağımdaydım.

 

O gece sabah biraz erken oldu...

 

Ben hiç ölü görmemiştim daha önce...

Sonraki hiç bir görüşümde de ağlamadım...

O günde ağlamadım...

 

Anneannem flütümün sesini ilk ve son kere duymuştu,

Ve sanıyorum hayatını verirken en sona buna gülümsemişti...

 

Uzun zaman oldu elime o kırmızı flütümü almayalı ama her alışımda aklıma bir tek anneannem gelir...

Uzun zamandır arıyorum ama flütümü bulamıyorum...

Acaba anneannem bizi terk mi etti diye düşünüyorum...

Beni ilk defa bu kadar duygulandıran şey bu oldu açıkçası...

Üzüldüm...

 

Kardeşimin askerden gelmesine bir hafta kaldı...

En fazla iki hafta sonra flütümü alacağım, binbir borç yapacağım...

Ama alacağım...

Ve çalacağım, emin olun ki çalacağım...

Anneannem için...

 

Bilmiyorum gittiği bir yer var mı ama,

Duymasını umuyorum...

 

Ben ona hiç beni bu kadar sevdiği için

Teşekkür etmemiştim...

Gönderi tarihi:

Yazını okuduktan sonra Tengeriin forumun fotoğraflar bölümündeki şu fotoğraf bana direkt seni ve yazdıklarını anımsattı..

1263941lgnq5qi9xc6.jpg

 

Kardeş ve anneanne sevgisini çok iyi bilirim..duygulandım o yüzden..

 

Anneanneciğinin mekanı Cennet olsun.. :clover:

 

Kardeşinle seni ise Allah ayırmasın arkadaşım.. :)

  • 2 ay sonra...
Gönderi tarihi:

İşte evimin en güzel köşesi..aslına bakarsan antreyi koridorları uçarak geçip sana gelmek istedim ilkin..nasıl da özledim..sana dair herşeyi..seninle paylaşılan her anı..ve bu köşenin kahramanlarını..

 

Savrulduk mu sonbahar yaprakları gibi..ama bak,ilkbahar şimdi..

 

Eskiden olsaydı emektar sobamızın bacaları çoktan çırpılıp kaldırılmış olurdu şimdiye..yerinde tuhaf bir boşluk bırakarak..her biten,her giden şeyin ardında bıraktığı gibi..onun çıtırtılarının yerini kuşların keyifli ötüşleri alırdı..ağaçların sevinçle gerinmesi,yeşile bezenmesi teskin ederdi ruhumuzu..her biten şeyin ardından başka bir güzelliğin geleceğine olan inancımız tamdı..

 

Ama tuhaftım ben..sobanın kaldırılışına içerlerdim..onun içime işleyen sıcaklığını özlerdim..yerine başka birşey koymak istemezdim..

 

İşte böyle Sevgili Nostalji Köşem..seninde yerine hiçbirşey koyamadım ben..o kadar sahici..o kadar samimi..o kadar başkasın ki..

 

Gönderi tarihi:
Diloş şimdi sen Semiha Yankının eurovisyona katıldığı tarihi hatırlıorsan

 

Arapçam olmadığı için ismini telaffuz edemeyeceğim sevgili arkadaşım ;Semiha Yankı'nın Seninle Bir Dakika isimli parçayla Eurovision'a katılış tarihi 1975..ben o zamanlar iki yaşındaymışım..buradan basit bir matematikle yaşımda ortaya çıkıyor.. :)

 

Umarım merakınızı giderebilmişimdir.. ;)

  • 4 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

06.jpg

Benim çocukluğumda soframıza kuşlar konar

rüyalarımıza melekler uğrardı.

Kapımızdan yoğurtçu

bahçemizden ishakkuşu

kalbimizden yeni çıkan şarkılar geçerdi.

 

kışın bir sobamız olurdu

sobanın yanında kedimiz

kedinin önünde yün yumağı

bir Hayat Bilgisi fotoğrafı gibiydik.

 

Yerli malı kullanan

yurdunun üç tarafı denizlerle çevrili

kuruincir üzüm fındık

tütün çay narenciye kavun-karpuz yetiştiren

kuruüzüm inciri satan

karşılığında

çamaşır makinesi radyo ve otomobil alan

bir toprağın fertleri...

Biraz yoksul biraz mütevekkil

biraz mahcup biraz kırılgan

biraz naif ama hep umutlu...

 

Özlerdik.

Memleketteki halamızı

ince doğranmış bir dilim pastırmayı

yurttan sesler korosunu

akşam komşuluklarını

radyo tiyatrolarını

sabah ezanını

kalaycıyı bozacıyı

münir nurettin şarkılarını

orhan boran yarışmalarını

kandil gecelerini

duvarlarımızın sarmaşıklarını

bakkalımızın utana sıkıla veresiye hatırlatmalarını

okulönü kozhelvalarını

akşam oturmalarını

ve hayatı...

 

Top oynardık

ip atlar kedi kovalar

taşlarla birbirimizin başını yarar

mahalle savaşları çıkarır

gece olunca da tutar babalamızın elinden

yazlık sinemaya gider

Sadri Alışık Vahi Öz

Belgin Doruk Cüneyt Arkın seyreder

Olimpos gazozlar içer

güler eğlenir bağırır çağırır

dönerken yıldızları sayardık.

Sıkı çocuklardık.

 

Hepimizin birer yıldızı vardı

onlara isim takardık

onlar da bize isim takardı

pus ve dumandan önce bu şehrin

geceleri gözkırpan ve isimler takılan yıldızları vardı.

 

Benim yıldızıma Mehlika adını vermiştik

biz kimseden yana değildik.

 

Kimsenin de kendinden yana olmasını istediği birileri

olmazdı.

Bir değirmendeydik

öğütülen

öğütülürken türküler söyleyen

buğday başaklarına benziyorduk.

Ben

çorbalardan tarhanayı

yemeklerden kurufasulyayı

sigaralardan harmanı

belki bunun için çok sevdim.

 

Yollar bozuk musluklar bozuk

ziller bozuk paralar bozuk

ama adamlar sağlamdı.

 

Bu şehrin yıldızları vardı.

Saçlarına kurdelalar takan

çivitle yıkanmış beyaz çoraplarına

leke bulaşmasın diye su birikintilerinden sakınan

gözleri önlerinde

yürekleri ve beslenme çantaları ellerinde

küçük çocukları vardı bu şehrin

bu şehrin yıldızları vardı.

 

Ben Fenerbahçeyi amcam Vefayı tutardı.

Konya tahıl ambarı Mersin muz cennetiydi.

Taksim'den Fatih'e troleybus kalkar

Şişhane'de mutlak raydan çıkardı.

Vallahi hayat zor ve fakat çok matraktı.

 

Muammer Karaca adına bir tiyatro binası yoktu

bizzat kendisi vardı.

 

Başımız ağrırdı komşumuz vardı

gönlümüz daralırdı komşumuz vardı

Çorbamızı umutlarımızı

memleket kadar kalbimizi paylaştığımız komşularımız

vardı.

 

Geceleri bekçimiz

gündüzleri sütçümüz

bizim kadar zayıf da olsa

nohuta makarnaya alışmış da olsa

Sarman adında bir kedimiz

ceperimizde kırık misketlerimiz

çamur bulaşığı ellerimiz

ve gülümseyen bir yüzümüz

göstermekten utanmayacağımız bir içimiz

bir araya gelerek çektirebileceğimiz

bir aile fotağrafımız vardı.

 

Bir sabah bütün iyi şeylerin

Ayvansaray iskelesinden

hayal ülkesine doğru demir alan

bir şirket-i hayriyye vapuru gibi

aramızdan ayrıldığını gördük.

Sonra Ayvansaray'ın suları çekildiğini yazdı

gazeteler

Süheyla hanımın Raci beyin

Melahat mehveş ablanın

Niko'nun Ercüment efendinin çekildiğini ise

yazmadılar nedense

Ama yok ama yoklar.

 

Ne harma sigarası kaldı geriye

ne olimpos gazozu

ne Sadri alışık.

 

Kalan bir tortuydu belki.

 

Belki kırık bir rüya denizi

belki suya düşürdüğümüz suretimizin

cep aynamıza nüktedan bir yansımasıydı herşey.

Herşey Maltepe sigarasının

her arandığında

her bakkalda bulunabilmesi ile

büyüsünü kaybetmişti belki de.

 

belki de biz bir rüya mı görmüştük?

 

Hadi hepsi yalandı.

Hadi hepsi hayaldi.

Hadi hepsini ben uydurmuştum

Ama rüyalarımızın melekleri

ve sofralarımızın daim konukları kuşlar?

Ya onlar?

Onları siz de görmediniz mi?

Sizin de sofranıza konup

rüyalarınıza uğramadılar mı?

Onlar da mı yalandı?

Ibrahim Sadri

Gönderi tarihi:

AĞAÇ (koca çınar) ve SARMAŞIK

 

Şiirin Hikayesi

 

Vaktinden sonra gelen ruh ikizinin,yarım kalıp tamamlanamamış ikinci baharı...

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

 

 

*************Bu gece gönül şehrimde hava değişti birden...

Rüzgar doğudan esmeye başladı..

Bütün bulutlarımı dağıttı..

Ve kısa sürede heryeri sis sardı.........

Defter ve kalemimi almadan önce,

Sevda bahçemi gezintiye çıktım.

Hala kuvvetli bir bora esiyor sanki içimde..

Giysilerimin içinden yüreğime girercesine..

Mecalsiz bir adımla senin sarıgül’ün yanına gittim;

Ve sağlık koşullarını gözden geçirdim!

Sen gideli bayağı keyifsizdi,boynunu bükmüştü!

Sonra sevdiğim ağaçları ve KOCA ÇINAR’ı

Selamlamaya gittim...

Oysa sen benim öylece durup,ağaçların,

Gövdelerini okşayıp,onlarla konuşmalarımla

Nasıl alay ederdin öyle değil mi?

 

************Bilmem anımsıyor musun hercai ?

 

 

************Benim için ağaç değişik bir canlıdır..

Filizlenmesinden ölümüne

Hep aynı yerde kalmaya mahkumdur..

Sanki, kökleriyle dünyanın yüreğine;

O büyük dallarıyla,gökyüzüne değer.

Yaşam kaynağı cansuyudur;

Yukarıdan aşşağıya,aşşağıdan yukarı dolaşır..

Yaşamak için günışığına göre yayılır ve toplanır..

Önce mevsimleri;

Sonra güneşi ve yağmuru..

Daha sonra,asilce ayakta ölümü bekler..

Yaşamak için gereksinimleri onun istekleriyle oluşamaz..

Bulunduğu yerde vardırlar o kadar..

 

 

***********Anlıyor musun şimdi?ağaçları okşamak neden güzeldir?

Uzun ve rahat derin solukları yüzünden..

İşte şu anda yanındayım çınar ağacının..

Bu ağacı çok seviyorum..

Hep bizim ilişkimizi düşündürüyor bana..

Aklımda çizilen görüntü oluyoruz!

Bir çınar ve onun gölgesinde ezilmiş bir sarmaşık!

Çınar daha yaşlı ve daha yüksek..

Uzun zamandır burada öylece duruyor ve kökleri çok derin..

Sarmaşık ise;

Onun ayakları dibinde..

Sadece bir mevsim açandır..

:) Sarmaşığınkine kök değil,

Anca iplik denilebilir.

Sonra minik kolları oluşuyor,

Ve ağacın gövdesine tutunuyor.

Tırmanmaya başlıyor boyunca...

Bir süre sonra ağacın yapraklarına kadar yükseliyor!

Mekan sahibi yapraklarını döksede,o genede yeşil duruyor..

Yayılıp,gürleşir ve serpilir..

Ağacı sarar sarmalar...

Besin kaynağı su ve güneş sadece sarmaşığa ulaşır.

Bu durumda ağaç sararır ,solar ve ölür..

Sadece kuru gövdesi kalır....

 

 

**********Kimbilir? neden basit gerçekler,

Anlaşılması zor olandır.

Ben önceleri,aşkın en önemli niteliğinin ,

Yaşamışlık ve güç olduğunu anlasaydım;

Şu an yaşadıklarımız,başka türlü çözümlenebilirdi....

Yaşam seni benden bütün gürültü ve patırtısıyla iterken,

Bu tür çözüm nasıl gerçekleşebilirdi,oda tartışılır..

 

*********Bu aralar sesini yükselten feryatlarım değilde RUHUM..haklıda..

..Artık senden ayrılmalıyım vakit tamam!

Ve ayrılırken nefret ettiğin edalarımla gitmeliyim..

Bu arada;

Bugece çıkan rüzgarda bir kurban verdik!

Gitmeye karar verdiğimde kalemimin ucunda buldum onu..

İsmi AŞK bizim aşkımız..

Çıkmazlara,güçlüklere kurban edilmiş..

Rahat ve metin ol!..

Sanırım sende artık gitmelisin...

 

HAZAN YAPRAĞI 17.05.2008

Gönderi tarihi:

AĞAÇ (koca çınar) ve SARMAŞIK

 

Şiirin Hikayesi

 

Vaktinden sonra gelen ruh ikizinin,yarım kalıp tamamlanamamış ikinci baharı...

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

 

 

*************Bu gece gönül şehrimde hava değişti birden...

Rüzgar doğudan esmeye başladı..

Bütün bulutlarımı dağıttı..

Ve kısa sürede heryeri sis sardı.........

Defter ve kalemimi almadan önce,

Sevda bahçemi gezintiye çıktım.

Hala kuvvetli bir bora esiyor sanki içimde..

Giysilerimin içinden yüreğime girercesine..

Mecalsiz bir adımla senin sarıgül’ün yanına gittim;

Ve sağlık koşullarını gözden geçirdim!

Sen gideli bayağı keyifsizdi,boynunu bükmüştü!

Sonra sevdiğim ağaçları ve KOCA ÇINAR’ı

Selamlamaya gittim...

Oysa sen benim öylece durup,ağaçların,

Gövdelerini okşayıp,onlarla konuşmalarımla

Nasıl alay ederdin öyle değil mi?

 

************Bilmem anımsıyor musun hercai ?

 

 

************Benim için ağaç değişik bir canlıdır..

Filizlenmesinden ölümüne

Hep aynı yerde kalmaya mahkumdur..

Sanki, kökleriyle dünyanın yüreğine;

O büyük dallarıyla,gökyüzüne değer.

Yaşam kaynağı cansuyudur;

Yukarıdan aşşağıya,aşşağıdan yukarı dolaşır..

Yaşamak için günışığına göre yayılır ve toplanır..

Önce mevsimleri;

Sonra güneşi ve yağmuru..

Daha sonra,asilce ayakta ölümü bekler..

Yaşamak için gereksinimleri onun istekleriyle oluşamaz..

Bulunduğu yerde vardırlar o kadar..

 

 

***********Anlıyor musun şimdi?ağaçları okşamak neden güzeldir?

Uzun ve rahat derin solukları yüzünden..

İşte şu anda yanındayım çınar ağacının..

Bu ağacı çok seviyorum..

Hep bizim ilişkimizi düşündürüyor bana..

Aklımda çizilen görüntü oluyoruz!

Bir çınar ve onun gölgesinde ezilmiş bir sarmaşık!

Çınar daha yaşlı ve daha yüksek..

Uzun zamandır burada öylece duruyor ve kökleri çok derin..

Sarmaşık ise;

Onun ayakları dibinde..

Sadece bir mevsim açandır..

:) Sarmaşığınkine kök değil,

Anca iplik denilebilir.

Sonra minik kolları oluşuyor,

Ve ağacın gövdesine tutunuyor.

Tırmanmaya başlıyor boyunca...

Bir süre sonra ağacın yapraklarına kadar yükseliyor!

Mekan sahibi yapraklarını döksede,o genede yeşil duruyor..

Yayılıp,gürleşir ve serpilir..

Ağacı sarar sarmalar...

Besin kaynağı su ve güneş sadece sarmaşığa ulaşır.

Bu durumda ağaç sararır ,solar ve ölür..

Sadece kuru gövdesi kalır....

 

 

**********Kimbilir? neden basit gerçekler,

Anlaşılması zor olandır.

Ben önceleri,aşkın en önemli niteliğinin ,

Yaşamışlık ve güç olduğunu anlasaydım;

Şu an yaşadıklarımız,başka türlü çözümlenebilirdi....

Yaşam seni benden bütün gürültü ve patırtısıyla iterken,

Bu tür çözüm nasıl gerçekleşebilirdi,oda tartışılır..

 

*********Bu aralar sesini yükselten feryatlarım değilde RUHUM..haklıda..

..Artık senden ayrılmalıyım vakit tamam!

Ve ayrılırken nefret ettiğin edalarımla gitmeliyim..

Bu arada;

Bugece çıkan rüzgarda bir kurban verdik!

Gitmeye karar verdiğimde kalemimin ucunda buldum onu..

İsmi AŞK bizim aşkımız..

Çıkmazlara,güçlüklere kurban edilmiş..

Rahat ve metin ol!..

Sanırım sende artık gitmelisin...

 

HAZAN YAPRAĞI 17.05.2008

Gönderi tarihi:

AĞAÇ (koca çınar) ve SARMAŞIK

 

Şiirin Hikayesi

 

Vaktinden sonra gelen ruh ikizinin,yarım kalıp tamamlanamamış ikinci baharı...

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

 

 

*************Bu gece gönül şehrimde hava değişti birden...

Rüzgar doğudan esmeye başladı..

Bütün bulutlarımı dağıttı..

Ve kısa sürede heryeri sis sardı.........

Defter ve kalemimi almadan önce,

Sevda bahçemi gezintiye çıktım.

Hala kuvvetli bir bora esiyor sanki içimde..

Giysilerimin içinden yüreğime girercesine..

Mecalsiz bir adımla senin sarıgül’ün yanına gittim;

Ve sağlık koşullarını gözden geçirdim!

Sen gideli bayağı keyifsizdi,boynunu bükmüştü!

Sonra sevdiğim ağaçları ve KOCA ÇINAR’ı

Selamlamaya gittim...

Oysa sen benim öylece durup,ağaçların,

Gövdelerini okşayıp,onlarla konuşmalarımla

Nasıl alay ederdin öyle değil mi?

 

************Bilmem anımsıyor musun hercai ?

 

 

************Benim için ağaç değişik bir canlıdır..

Filizlenmesinden ölümüne

Hep aynı yerde kalmaya mahkumdur..

Sanki, kökleriyle dünyanın yüreğine;

O büyük dallarıyla,gökyüzüne değer.

Yaşam kaynağı cansuyudur;

Yukarıdan aşşağıya,aşşağıdan yukarı dolaşır..

Yaşamak için günışığına göre yayılır ve toplanır..

Önce mevsimleri;

Sonra güneşi ve yağmuru..

Daha sonra,asilce ayakta ölümü bekler..

Yaşamak için gereksinimleri onun istekleriyle oluşamaz..

Bulunduğu yerde vardırlar o kadar..

 

 

***********Anlıyor musun şimdi?ağaçları okşamak neden güzeldir?

Uzun ve rahat derin solukları yüzünden..

İşte şu anda yanındayım çınar ağacının..

Bu ağacı çok seviyorum..

Hep bizim ilişkimizi düşündürüyor bana..

Aklımda çizilen görüntü oluyoruz!

Bir çınar ve onun gölgesinde ezilmiş bir sarmaşık!

Çınar daha yaşlı ve daha yüksek..

Uzun zamandır burada öylece duruyor ve kökleri çok derin..

Sarmaşık ise;

Onun ayakları dibinde..

Sadece bir mevsim açandır..

:) Sarmaşığınkine kök değil,

Anca iplik denilebilir.

Sonra minik kolları oluşuyor,

Ve ağacın gövdesine tutunuyor.

Tırmanmaya başlıyor boyunca...

Bir süre sonra ağacın yapraklarına kadar yükseliyor!

Mekan sahibi yapraklarını döksede,o genede yeşil duruyor..

Yayılıp,gürleşir ve serpilir..

Ağacı sarar sarmalar...

Besin kaynağı su ve güneş sadece sarmaşığa ulaşır.

Bu durumda ağaç sararır ,solar ve ölür..

Sadece kuru gövdesi kalır....

 

 

**********Kimbilir? neden basit gerçekler,

Anlaşılması zor olandır.

Ben önceleri,aşkın en önemli niteliğinin ,

Yaşamışlık ve güç olduğunu anlasaydım;

Şu an yaşadıklarımız,başka türlü çözümlenebilirdi....

Yaşam seni benden bütün gürültü ve patırtısıyla iterken,

Bu tür çözüm nasıl gerçekleşebilirdi,oda tartışılır..

 

*********Bu aralar sesini yükselten feryatlarım değilde RUHUM..haklıda..

..Artık senden ayrılmalıyım vakit tamam!

Ve ayrılırken nefret ettiğin edalarımla gitmeliyim..

Bu arada;

Bugece çıkan rüzgarda bir kurban verdik!

Gitmeye karar verdiğimde kalemimin ucunda buldum onu..

İsmi AŞK bizim aşkımız..

Çıkmazlara,güçlüklere kurban edilmiş..

Rahat ve metin ol!..

Sanırım sende artık gitmelisin...

 

HAZAN YAPRAĞI 17.05.2008

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.