Φ diloş Gönderi tarihi: 7 Aralık , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 7 Aralık , 2007 Bazen tek bir melodi nasıl da sürüklüyor ruhlarımızı ardı sıra..içinden kimilir ne duygularla geçtiğimiz taç yapraklı bahçelere.. bahardan çalınmış günlere..sıcak yaz akşamlarına.. Yüreğimizin ucuna takılmış balon havalandırınca içimizi,mutluluktan kesilmişken nefesimiz, bir melodi eşlik etmedi mi.. kabarınca öfkemiz isyan şarkıları söylemedik mi.. tel tel çözülüp darmadağın olunca hayallerimiz, arabesk bir ezgi yerleşip oturmadı mı dudaklarımıza..kırılınca gururumuz aldırmazlık türküleri tutmadı mı ellerimizden sıcacık..aşık olunca biz..hele bir de imkansız olunca..yağmur olup akmadılar mı gözlerimizden.. Ben her hatıramı bir melodiyle hatırlarım bu yüzden..ruh iklimimi değiştirme gücüne sahiptir bazıları..şimdi birtanesi..öyle birtanesi..elimden tutup dansa kaldırdı beni..zaman mekan silindi.. kollarındayım şimdi.. Alıntı
Φ diloş Gönderi tarihi: 12 Aralık , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 12 Aralık , 2007 Yine gece ve ben başbaşayım anılarla Beyaz bir kuş öyle canlı yine düşlerimde Hey yıllar yenilmedim size Umutlarım yine aynı Sessizlik geceyi sarsada Her gün bir yarın var ya Hey yıllar yenilmedim size Rüyalarım bile aynı Bir tutku yaşıyorum yine Aynı telaş içimde Bilmez kimse nasıl geldi geçti yalnızlıklar Kolaymıydı silip atmak sanki korkuları Hey yıllar yenilmedim size Benim için bahar aynı Aynı o ılık rüzgar yine Esiyor ellerimde Hey yıllar yenilmedim size Hatalarım bile aynı Hep aynı sevgiye hasretim Duygularım hep aynı Bilmez kimse nasıl zordu gülmek zaman zaman Uçup gitti hayat yavaş yavaş avuçlarımdan Hey yıllar yenilmedim size Benim için bahar aynı Aynı o ılık rüzgar yine Esiyor ellerimde Hey yıllar yenilmedim size Hatalarım bile aynı Hep aynı sevgiye hasretim Duygularım hep aynı Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 13 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 13 Aralık , 2007 Bazen tek bir melodi nasıl da sürüklüyor ruhlarımızı ardı sıra..içinden kimilir ne duygularla geçtiğimiz taç yapraklı bahçelere.. bahardan çalınmış günlere..sıcak yaz akşamlarına.. Yüreğimizin ucuna takılmış balon havalandırınca içimizi,mutluluktan kesilmişken nefesimiz, bir melodi eşlik etmedi mi.. kabarınca öfkemiz isyan şarkıları söylemedik mi.. tel tel çözülüp darmadağın olunca hayallerimiz, arabesk bir ezgi yerleşip oturmadı mı dudaklarımıza..kırılınca gururumuz aldırmazlık türküleri tutmadı mı ellerimizden sıcacık..aşık olunca biz..hele bir de imkansız olunca..yağmur olup akmadılar mı gözlerimizden.. Ben her hatıramı bir melodiyle hatırlarım bu yüzden..ruh iklimimi değiştirme gücüne sahiptir bazıları..şimdi birtanesi..öyle birtanesi..elimden tutup dansa kaldırdı beni..zaman mekan silindi.. kollarındayım şimdi.. o kadar haklısın ki, o kadar olur yani... keyfimi kaçıran şeyler olduğunda dinlediğim müzik genelde çok duygusaldır ama eğer aynı sıkıntı ısrarla devam ediyorsa bu kez inatlaşıyorum o sıkıntıyla ve başlıyorum hoppidi şarkılar dinlemeye... Ne çok şarkı vardır değilmi hepimize geçmişe dair anıları hatırlatan hatta yaşanan anın kokusunu dahi burnunda duymana neden olan... Çok güzel şeyler ifade etmişsin bitanem kendimi tutumadım yazdım... Yüreğinde o kadar güzel şeyler yaşatıyorsun ki, onların bir kısmı dışa yansıyınca böyle oluyor... Kış Güneşi... Anısı olan bir şarkıdır benim için... Artık çok geç yalvarma, Dönüş yok o yıllara Bilki sana bu son veda... Yürekli olmadan Meydan okunmadan Yaşanmaz aşk... Yanlış zaman, yanlış insan Tutunmak imkansız Bıktım yamalı sevdalardan Yanlış bahar, kış güneşi Yoruldum her bulduğumda Kaybetmekten seni Kıyamete kadar kapattım kalbimi azar çoşar yine gönül bu gözler ah neler görür hasret bana göre değil özlemin içimde yine seni büyütür Alıntı
Φ ERBAY Gönderi tarihi: 13 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 13 Aralık , 2007 ahucum sunay akın'ın tuncay terzihanesi adlı kitabının arka kapağında yazan bu yazı çok hoşuma gitti senin topice yazıyım dedim bende... inanılmaz bir anlatım tarzı var kitabı okumanı tavsiye ederim... İlkokul birinci sınıfta okuyan çocuk, okuldan çıkar çıkmaz çırak olarak çalıştığı dükkâna gidiyor, yerleri siliyor, ustasına çay dolduruyordu... Gece geç dönüyordu evine Avluya açılan kapı bir şato kapısından farksızdı. Çocuk, ayak parmaklarının ucuna kalkıp mandala uzansa da dilini aşağıya çekecek güç cılız kollarında yoktu... Yorgun çırak, kapının eşiğine oturuyor ve sokaktan kendisine yardım edecek bir gece bekçisinin yada bir sarhoşun geçmesini bekliyordu... Zaman makinesi icat edilse ve bana tarihte yalnızca bir güne gitme hakkı verilse hiç düşünmeden o çocuğun önünden geçmek isterdim. Beni görünce sevinecek ve şunları söyleyecektir: "Abi, ben terzi çırağıyım. Ustam işten geç bıraktı... Gücüm yetmiyor... Şu kapının mandalını açsana!.." Gülümserdim... Saçlarını okşardım, diyeceğim ama başında mutlaka 5 numara traş vardır!.. Açardım kapıyı. O da "Sağ ol abi" der ve yorgun bedeniyle avlunun karanlığında kaybolurdu gözden.. Ben de derdim ki ardından: "Sen sağ ol baba!.. Hayatta bana açtığın tüm kapılar için asıl sen sağ ol!..” Alıntı
Φ diloş Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2007 o kadar haklısın ki, o kadar olur yani... keyfimi kaçıran şeyler olduğunda dinlediğim müzik genelde çok duygusaldır ama eğer aynı sıkıntı ısrarla devam ediyorsa bu kez inatlaşıyorum o sıkıntıyla ve başlıyorum hoppidi şarkılar dinlemeye.. Ne çok şarkı vardır değilmi hepimize geçmişe dair anıları hatırlatan hatta yaşanan anın kokusunu dahi burnunda duymana neden olan... Çok güzel şeyler ifade etmişsin bitanem kendimi tutumadım yazdım... Yüreğinde o kadar güzel şeyler yaşatıyorsun ki, onların bir kısmı dışa yansıyınca böyle oluyor... Kış Güneşi... Anısı olan bir şarkıdır benim için... Niçin kendini tutuyosun bitanem.. tutsak alma kelimelerini..salıver gitsin.. ahhhhhhhhhhhhhhh..hangi bi şarkımı yazıyım şimdi..her anıma bir başkası eşlik ederken..birini yazsam ,diğerleri küsmez mi..? içimde kalsın o iç titreten melodileri.. Alıntı
Φ diloş Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2007 ahucum sunay akın'ın tuncay terzihanesi adlı kitabının arka kapağında yazan bu yazı çok hoşuma gitti senin topice yazıyım dedim bende... inanılmaz bir anlatım tarzı var kitabı okumanı tavsiye ederim... İlkokul birinci sınıfta okuyan çocuk, okuldan çıkar çıkmaz çırak olarak çalıştığı dükkâna gidiyor, yerleri siliyor, ustasına çay dolduruyordu... Gece geç dönüyordu evine Avluya açılan kapı bir şato kapısından farksızdı. Çocuk, ayak parmaklarının ucuna kalkıp mandala uzansa da dilini aşağıya çekecek güç cılız kollarında yoktu... Yorgun çırak, kapının eşiğine oturuyor ve sokaktan kendisine yardım edecek bir gece bekçisinin yada bir sarhoşun geçmesini bekliyordu... Zaman makinesi icat edilse ve bana tarihte yalnızca bir güne gitme hakkı verilse hiç düşünmeden o çocuğun önünden geçmek isterdim. Beni görünce sevinecek ve şunları söyleyecektir: "Abi, ben terzi çırağıyım. Ustam işten geç bıraktı... Gücüm yetmiyor... Şu kapının mandalını açsana!.." Gülümserdim... Saçlarını okşardım, diyeceğim ama başında mutlaka 5 numara traş vardır!.. Açardım kapıyı. O da "Sağ ol abi" der ve yorgun bedeniyle avlunun karanlığında kaybolurdu gözden.. Ben de derdim ki ardından: "Sen sağ ol baba!.. Hayatta bana açtığın tüm kapılar için asıl sen sağ ol!..? Çekirdek babam..bam telime bastın yine.. Bu adam..bu adam.. Tik Tak Ne kadar aradıysam suyunda bulamadım tak'ları zaman denilen kuyunun. yüzümde bu yüzden yalnızca tik'lerini taşırım çocukluğumun.. Yarısını tuttum çocuk doktoru olmamı isteyen anneme hasta yatağında verdiğim sözün. doktor olamadım ama çocuk kaldım.. İki çocuk rahatlıkla oturduğumuz kapının eşiğine kendi başıma zor sığıyorum bugün.. büyüdükçe insan yalnız mı kalıyor ne ? S U N A Y A K I N Alıntı
Φ diloş Gönderi tarihi: 24 Aralık , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 24 Aralık , 2007 Bazen avutmak için naçar kalmış gönlünüzü olmayacak şeylerden medet umarsınız..bu özel saydığınız bir gün,hercai bahar, çıkılacak muhteşem tatil,hep beklenen o şey veya bir insan silueti olabilir.. daha o gelmeden ona milyonlarca anlam yüklemişsinizdir bile..hayaller kurarsınız üstüne..hayatınızı onun çevresinde şekillendirirsiniz..onun için konuşur,onun için gülersiniz..gözleriniz bulutlanırsa apansız, onun gelemeyeceğinden duyduğunuz endişedendir..ama kovarsınız hemen o melun düşünceyi beyninizden..hayır..o gelecek ve her şey anlamına kavuşacaktır.. Derken..çıkar gelir o beklenen gün,o tatil zamanı,beklediğiniz o bahar,o biri..karnınıza tuhaf bir ağrı girer heyecandan,kalbiniz kanatlanıp uçacak gibidir göğüs kafesinizden..oysa gerçek hiçte öyle düşündüğünüz gibi değildir.. Diğer günlerden ayrı çok ayrı tuttuğunuz o gün, tıpkı diğer alelade günlerden biri gibidir..ilkin kabul etmeseniz de,değiştirmek için çırpınsanız da öylesine bir gündür işte..24 saatlik rutinini tamamlar biter.. Bütün bir yıl hayal kurup çıktığınız o tatil tam bir fiyaskoyla sonuçlanır..yığın yığın ödenecek yüklü faturalar bırakarak arkasında..geçer gider.. Hep beklenen o şey ya hiç gelmez..ya da gelse de çok farklı şekillere bürünerek gelir..onu tanımazsınız bile..teğet geçersiniz çoğu zaman..ya da görmez üstüne basarsınız..yiter gider.. O insan silueti bir gün gelir..ama sadece bir siluettir..hayallerinizdeki gibi değildir hemde hiç..sesi o ses değildir..gülüşü o gülüş..bakışı o bakış değildir..ona yüklediğiniz bütün anlamları bir bir boşa çıkarır..ellerinizle yarattığınız kumdan kale devrilir gider.. Her bekleyiş nihayetinde bir yitişe..o yitiş te derin bir boşluğa dönüşür.. sonrasında açılan o kocaman yarı neyle dolduracağınızı düşünür durursunuz..neyle doldurmaya çalışırsanız çalışın bir yerlerde bir boşluk mutlaka kalır..işte orası..tam orası sızlar durur..bir daha hiçbir şeye gereğinden fazla değer yüklememeniz gerektiğini hatırlatır bir yara gibidir.. Hatıralar bu yaralardır biraz da..ama onları görmemezlikten gelmeyi tercih ederiz..bir yaradır sonuçta ve tedavisine kimimiz dost, kimimiz yar der, yine de bekleriz.. Alıntı
Φ LeylaM Gönderi tarihi: 24 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 24 Aralık , 2007 Bazen avutmak için naçar kalmış gönlünüzü olmayacak şeylerden medet umarsınız..bu özel saydığınız bir gün,hercai bahar, çıkılacak muhteşem tatil,hep beklenen o şey veya bir insan silueti olabilir.. daha o gelmeden ona milyonlarca anlam yüklemişsinizdir bile..hayaller kurarsınız üstüne..hayatınızı onun çevresinde şekillendirirsiniz..onun için konuşur,onun için gülersiniz..gözleriniz bulutlanırsa apansız, onun gelemeyeceğinden duyduğunuz endişedendir..ama kovarsınız hemen o melun düşünceyi beyninizden..hayır..o gelecek ve her şey anlamına kavuşacaktır.. Derken..çıkar gelir o beklenen gün,o tatil zamanı,beklediğiniz o bahar,o biri..karnınıza tuhaf bir ağrı girer heyecandan,kalbiniz kanatlanıp uçacak gibidir göğüs kafesinizden..oysa gerçek hiçte öyle düşündüğünüz gibi değildir.. Diğer günlerden ayrı çok ayrı tuttuğunuz o gün, tıpkı diğer alelade günlerden biri gibidir..ilkin kabul etmeseniz de,değiştirmek için çırpınsanız da öylesine bir gündür işte..24 saatlik rutinini tamamlar biter.. Bütün bir yıl hayal kurup çıktığınız o tatil tam bir fiyaskoyla sonuçlanır..yığın yığın ödenecek yüklü faturalar bırakarak arkasında..geçer gider.. Hep beklenen o şey ya hiç gelmez..ya da gelse de çok farklı şekillere bürünerek gelir..onu tanımazsınız bile..teğet geçersiniz çoğu zaman..ya da görmez üstüne basarsınız..yiter gider.. O insan silueti bir gün gelir..ama sadece bir siluettir..hayallerinizdeki gibi değildir hemde hiç..sesi o ses değildir..gülüşü o gülüş..bakışı o bakış değildir..ona yüklediğiniz bütün anlamları bir bir boşa çıkarır..ellerinizle yarattığınız kumdan kale devrilir gider.. Her bekleyiş nihayetinde bir yitişe..o yitiş te derin bir boşluğa dönüşür.. sonrasında açılan o kocaman yarı neyle dolduracağınızı düşünür durursunuz..neyle doldurmaya çalışırsanız çalışın bir yerlerde bir boşluk mutlaka kalır..işte orası..tam orası sızlar durur..bir daha hiçbir şeye gereğinden fazla değer yüklememeniz gerektiğini hatırlatır bir yara gibidir.. Hatıralar bu yaralardır biraz da..ama onları görmemezlikten gelmeyi tercih ederiz..bir yaradır sonuçta ve tedavisine kimimiz dost, kimimiz yar der, yine de bekleriz.. :closedeyes: Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 25 Aralık , 2007 Gönderi tarihi: 25 Aralık , 2007 Bazen avutmak için naçar kalmış gönlünüzü olmayacak şeylerden medet umarsınız..bu özel saydığınız bir gün,hercai bahar, çıkılacak muhteşem tatil,hep beklenen o şey veya bir insan silueti olabilir.. daha o gelmeden ona milyonlarca anlam yüklemişsinizdir bile..hayaller kurarsınız üstüne..hayatınızı onun çevresinde şekillendirirsiniz..onun için konuşur,onun için gülersiniz..gözleriniz bulutlanırsa apansız, onun gelemeyeceğinden duyduğunuz endişedendir..ama kovarsınız hemen o melun düşünceyi beyninizden..hayır..o gelecek ve her şey anlamına kavuşacaktır.. Derken..çıkar gelir o beklenen gün,o tatil zamanı,beklediğiniz o bahar,o biri..karnınıza tuhaf bir ağrı girer heyecandan,kalbiniz kanatlanıp uçacak gibidir göğüs kafesinizden..oysa gerçek hiçte öyle düşündüğünüz gibi değildir.. Diğer günlerden ayrı çok ayrı tuttuğunuz o gün, tıpkı diğer alelade günlerden biri gibidir..ilkin kabul etmeseniz de,değiştirmek için çırpınsanız da öylesine bir gündür işte..24 saatlik rutinini tamamlar biter.. Bütün bir yıl hayal kurup çıktığınız o tatil tam bir fiyaskoyla sonuçlanır..yığın yığın ödenecek yüklü faturalar bırakarak arkasında..geçer gider.. Hep beklenen o şey ya hiç gelmez..ya da gelse de çok farklı şekillere bürünerek gelir..onu tanımazsınız bile..teğet geçersiniz çoğu zaman..ya da görmez üstüne basarsınız..yiter gider.. O insan silueti bir gün gelir..ama sadece bir siluettir..hayallerinizdeki gibi değildir hemde hiç..sesi o ses değildir..gülüşü o gülüş..bakışı o bakış değildir..ona yüklediğiniz bütün anlamları bir bir boşa çıkarır..ellerinizle yarattığınız kumdan kale devrilir gider.. Her bekleyiş nihayetinde bir yitişe..o yitiş te derin bir boşluğa dönüşür.. sonrasında açılan o kocaman yarı neyle dolduracağınızı düşünür durursunuz..neyle doldurmaya çalışırsanız çalışın bir yerlerde bir boşluk mutlaka kalır..işte orası..tam orası sızlar durur..bir daha hiçbir şeye gereğinden fazla değer yüklememeniz gerektiğini hatırlatır bir yara gibidir.. Hatıralar bu yaralardır biraz da..ama onları görmemezlikten gelmeyi tercih ederiz..bir yaradır sonuçta ve tedavisine kimimiz dost, kimimiz yar der, yine de bekleriz.. Zaman hain bir merhemdir yaralarımızı sarar geçer aynada kendimize yabancılaştıkça biz, ne çok, ne uzun, ne yoğun şeyler yaşadık sanar beklemeye devam ederiz... Bile bile... Çok güzel bir duygu sağanağına yakalandım bu yazıyla kutlarım Diloşum... Alıntı
Φ diloş Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 26 Aralık , 2007 Gökkuşağım.. Sarmaşığım.. Beklemek.. Belkide neyi beklediğini bilemeden beklemek.. Hoş bilsende değişmiyor gerçek.. Ya hayallerimiz çok uçuk.. Ya bizleriz büyümeyen bebek.. Alıntı
Φ diloş Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2008 ESKİDEN Çember çevrilir, Su musluktan içilir, Ağaçlara tırmanılırdı. Bebekler bezden, silahlar tahtadan, Resimler kömür karasından yapılırdı. Kızlara ninelerinin, erkeklere dedelerinin İsimleri konulur Saatli maarif okunurdu Komşuda pişen, bize de düşer Bizde pişen komşuya düşerdi Geceler ayaz, sokaklar karanlık, Yıldızlar parlak olurdu Turşu, salça, mantı evde yapılır Karpuz kuyuda soğutulurdu Erik ağacının çiçeği pencere camımıza yaslanır Güz yaprakları bahçemize düşerdi Kardan adam yapılır, evlerde soba yakılır Kış gecelerinde masal anlatılırdı Merdiven çıkılır, aidat ödenmez, yönetici seçilmezdi Evler badanalı, sokaklar lambasız Mahalleler bekçili olurdu Ajans radyodan dinlenir Çizgili roman okunur Defterlere kenar süsü yapılırdı Hayat, arkası yarın gibiydi Kesintisizdi Her gün yaşanacak bir şey vardı Herkes kendi düşünü kurar Kendi hayatını oynardı Şimdi Hayat tek perdelik bir oyun Stand-up bir yalnızlık gibi Şimdi Herkes Yoğun Yorgun Ve Tek başına Can DÜNDAR Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2008 Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2008 Diloşum, yine harika bir resim seçmişsin... şiirde kendimizden ne çok şey var değil mi? Şimdi Herkes Yoğun Yorgun Ve Tek başına Can DÜNDAR aynen öyle... Alıntı
Φ diloş Gönderi tarihi: 23 Ocak , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 23 Ocak , 2008 [/ Takvim yaprakları birer ikişer havalanıp gitti ömrümüzden..sarardı iki sayfa arasına sıkıştırdığımız yeşil yapraklar..fütursuzca harcadığımız zamanlar şimdilerde hesap sormakta bizden.. Hızlı çekimde yaşamak ve kaybettiğim zamanı geri kazanmak fikri asılıp kaldı beynimde..insanlar değişti..sokaklar değişti..ben değiştim ama..olsun..yine de.. Güneşin batışını bin bir değişik şekilde görmek istiyorum..heryerden farklı batar biliyorum..sonra..koşmak istiyorum uçsuz bucaksız yeşilliklerde..denizin her renginde yüzmek..başka diyarlardaki gökkuşaklarının altından geçmek istiyorum...birçok dağın zirvesine çıkmak ordan içim geçercesine aşağı bakmak,ürpermek istiyorum..ve ardında köpük köpük dalga bırakan bir gemiyle bilmediğim diyarlara gitmek istiyorum..ve bunu yaparken kimseye mendil sallamamak..her sabah başka bir dünyaya gözlerimi açmak..ve o dünyanın insanlarının gözleriyle tanışmak..daha önce hiç görmediğim bir bakış yakalamak..tanımadığım insanlara gülümsemek..gece yıldızların bana en yakın olduğu yeri bulmak..değişik ritimlerde dans etmek...o ezgilerle kendimden geçmek..yüksekçe bir yerden kollarımı açıp rüzgarı kucaklamak.. Oysa yetmiycek biliyorum..zaman izin vermiyecek..yaşarken yaşanmamış bunca şey bir tortu gibi çökecek yüreğimize..uzak bir noktaya takılmış gözlerimizde hep buğulu bir bulut olacak.. Alıntı
Φ diloş Gönderi tarihi: 29 Ocak , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 29 Ocak , 2008 Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok güzel bir ülkede, mahalleler varmış. Bu mahallelerin çocukları birbirlerini çok severlermiş. Dışarıdan gelen parolalı bir ıslığa uçarak aşağı iner, beraber olacakları anları iple çekerlermiş. Kavga da etseler kin tutmaz, her gün yeniden dünyalar kurarlarmış. Herkeste sevgi, paylaşma ve arkadaşlarını kollama duygusu yavaş yavaş gelişirmiş. O zamanlar, çocuklar evden okula servis ile değil, buluşarak giderlermiş. Onların yolunu gözlemezmiş; evdeki bilgisayar, şehrin en iyi dershanesi, hazırlık kursları. Bilmezlermiş; hamburgeri, MTV'yi, internet'i, cep telefonunu,Tetris'i. Bilirlermiş duvarların üzerinde sohbeti, anket defterleri doldurup, sevgileri keşfetmeyi, Horoz şekercisini, elleri leş gibi macuncunun, tornavida ile koyduğu rengarenk macunu, Eve gitmeyi unutmayı, hava kararınca dayak yemeyi, sonra da bir ıslıkla tekrar aşağıya, kukalı saklambaça kaçmayı O hakkında türlü şeyler söylenen evdeki garip adamdan korkmayı, Küsmeyi, aynı kıza asılmayı, torbalarla misket toplamayı, gıcır köstek ayırmayı, değiş tokuşu, kaybedince kapışı (o muhteşem "kapış"ı) Teksas'ı, Tommiks'i, Konyakçı'nın dişlerini Paramparça Red Kid'leri İç içe konan naylon topları, taştan kale direklerini Üç korner bir penaltıyı Üzerine apartman yapılan top sahalarını, sonra o apartmana taşınan yeni dostları ve onları kapma yarışını Taşınanların kırmızı kamyonlarını İlk ergenliği, boyların ölçülmesini Hey dergisini Otobüsteki biletçinin lastik sarılı kalemini Yoğurtçuyu, kalaycıyı, hallacı Evlerin arkasındaki odun kömür depolarını Yakan topun yakışını Adam alırken, adım hesabını, iki çocuğu en iyi arkadaşla takası Mantarlı gazoz kapaklarını, yaldız kazımayı Yandaki mahalle ile alınan kavgayı, her kavganın çıkarttığı kahramanı – ödleği Kan kardeşliğini İp atlama, lastiğe basma, topaç virtüözlüğünü Çelik çomağı, kırılan camları - toplanan paraları Açık hava sinemalarını, frigo buzu Silik seksek çizgilerini... Sonra zamanla, bu güzel ülkede durumlar değişmeye başlamış. Yaşlar ilerledikçe, bu birliktelik, kollama, koruma duyguları, bu mahallelerin çocuklarının başlarına çok işler açmış. Daha sonra işsizlik, enflasyon, köşeyi dönme, adamını bulma, malı götürme falan derken, herkes yüzünde soluk bir bakış, içinde hayatın yenilgisi, çaresizlikleri, tatminsizlikleri ile başbaşa kalmış. Çocukları mı? Çocukları şimdi koca koca apartmaların arasında, nefes alınmaz bir havada, evlerinde, sanal bir dünyada, emniyet içerisinde yalnız yaşıyorlar. Anneleri-babaları onları çok seviyor. Beta kapmasın diye kalabalık ortamlara hiç sokmuyor. Hafta sonları hep beraber "Karum" ya da "Akmerkez"deler. Okul servisi çocukları neredeyse yataklarından alıyor. Çocuklar, trafik kaygısıyla, köşedeki markete dahi gönderilmiyor. Babalar şirketlerin bilançolarını, çocuklar da dershane reytinglerini izliyorlar. Hepsi birer test uzmanı, sayısal-sözel yuvarlanıp gidiyorlar. Seksek oynamayı değil ama taban puanları çok iyi biliyorlar. Hayata açılan pencereleri "Windows", onlar ekrana-ekran onlara bakıyor ve koca bir hayat dışarıda akıp gidiyor. Ve şehrin dışında ağaçlar, tırmanacak, salıncak kuracak, kalp kazıyacak mahalle çocuklarını bekliyor. Paylaşmayan,yalnız, bencil, kafesler içerisinde, gürbüz, güvenlikteki çocukları. Hiç sopa yememiş, ağaçtan düşmemiş, topu yandaki bahçeye kaçmamış, dizlerinde bir metrekare kabuklar olmamış çocukları... Düş Hekimi-Yalçın Ergir Alıntı
Φ diloş Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2008 Çocuktuk küçük yüreklerle koca sevdalar oynayan yüreciklerinde sevmekten başka yüklemi bulunmayan ve böyle bir dünyada yaşamak zorunda olmaktan başka suçu olmayan başlarında güllerden lalelerden,sümbüllerden ve tertemiz sevdalardan taçlar bulunan bir yürek dolusu çocuktuk... kış sonbaharı aşıp serpiştirmeye başlayınca eteğindeki karları tahta kızaklarımızı kız gibi süsler sonra bırakıverirdik kendimizi her kış aynı türküyü söyler camdan bakan arapkızına el sallar sonra birbirimize karabasan hikayeleri anlatırdık rüyalarımızın özeti olmaktan ibaretti söylediklerimiz gelecek,karların içinde bir beyaz güldü bizler için kimbilirdi ki içindeki koca karanlığı kim bilirdi.... yazları da ham meyveleri koparmakla ve üzerine sadece bir diş izi bırakmakla geçerdi.. ağaçların üstünde.. kimimizin kolu bacağı kırılırdı yeri boylayıp.. kimimizin de kalbi içimizdeki kıpırtıyı anlayamayan büyüklere sebep... Ömer Seydi Ekinci Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 11 Şubat , 2008 Gönderi tarihi: 11 Şubat , 2008 Flütümden Yansımalar... Vay beee... Ben hep büyümeyi hayal ederdim küçükken ama büyümenin ne kadar kötü bir şey olduğunu kavrayamazdım... Ve hiç aklıma "Keşke hep çocuk olarak kalsam" demek gelmezdi ama şimdi ise aklımdaki bir kaç şeyden yalnızca birisi bu.. Keşke çocuk kalabilseydim... Orta okula gidiyordum, kaç yaşında olmalıyım? 12-13'tü sanırım... Ben küçükken anneanneme giderdik hep köye... Oğlu varmış, Ahmet adlı... Öldüğünde 16 yaşlarındaymış... Ona benzermişim, zaten onun adını koymuşlar... Kardeşim esmerce bir şeydi ve anneannem beni kayırırdı hep... En güzel bademleri bana verirdi, Eline gelen cevizleri kardeşime... Bana iki yumurta kaynatırdı, Kardeşime bir... Ama ben elimdekilerin hepsini kardeşime verirdim... Eşeğin semerine kardeşimi bindirirdim, ipine ben otururdum... Belki bir inattı bu, bilemiyorum... Bilmiyorum kaç yaşına kadar ama Kardeşim hiç sırtımdan inmedi benim... Nasıl desem, onu koruyabilecek tek kişi bendim sanki... Yürümesinden bile çekinirdim, düşer belki diye... Omuzlarımdayken onu hiç düşürmedim... Biz sadece birbirimizdik... Asıl anlatmak istediğim... Birgün anneannem hastalandı... Artık bizde kalmak zorundaydı... Daha küçücüktüm o zaman yaaa... Ölüm nedir nereden bileyim... Uyku ile ölüm arasında ne fark var? Terkedilmek ile Ayrılmak arasında ne fark var? Anneannem birgün hafızasını iyiden iyiye yitirdi... Annemi hala 5 yaşında görüyordu. "-Hadi kızım, yürüyüver işte!" dedi... Anneannemin gözleri hala canlı maviydi... Birgün flütümü gördü anneannem, bir tek beni hatırlıyordu sanırım... Ya da beni Ahmet dayım sanıyordu: "-ne güzel kaval o öyle renkli renkli..." Kırmızı bir flüttü, oysa ki sevmezdim kırmızıyı... "-çalıversene oğlum?" dedi anneannem... Çaldım... Tekrar istedi... Tekrar çaldım... Zar zor doğruldu sonra: "-ne güzel çaldın öyle?" Çok güzel gülümsedi... Mavi mavi gözleri vardı ve uzun zamandır bu kadar parlamıyorlardı... Annem geldi mutfaktan sonra... Annesini böyle gördü, gülümserken... O gün çok sevinmiştim neden bilmiyorum. Anneannemin verdiği tek bir şeyi kardeşimle paylaşamadım sanırım: Sevgisini... O gün akşam lambalar söndüğünde anneannem odasında yatıyordu, Ben kardeşimle kendi yatağımdaydım. O gece sabah biraz erken oldu... Ben hiç ölü görmemiştim daha önce... Sonraki hiç bir görüşümde de ağlamadım... O günde ağlamadım... Anneannem flütümün sesini ilk ve son kere duymuştu, Ve sanıyorum hayatını verirken en sona buna gülümsemişti... Uzun zaman oldu elime o kırmızı flütümü almayalı ama her alışımda aklıma bir tek anneannem gelir... Uzun zamandır arıyorum ama flütümü bulamıyorum... Acaba anneannem bizi terk mi etti diye düşünüyorum... Beni ilk defa bu kadar duygulandıran şey bu oldu açıkçası... Üzüldüm... Kardeşimin askerden gelmesine bir hafta kaldı... En fazla iki hafta sonra flütümü alacağım, binbir borç yapacağım... Ama alacağım... Ve çalacağım, emin olun ki çalacağım... Anneannem için... Bilmiyorum gittiği bir yer var mı ama, Duymasını umuyorum... Ben ona hiç beni bu kadar sevdiği için Teşekkür etmemiştim... Alıntı
Φ diloş Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2008 Yazını okuduktan sonra Tengeriin forumun fotoğraflar bölümündeki şu fotoğraf bana direkt seni ve yazdıklarını anımsattı.. Kardeş ve anneanne sevgisini çok iyi bilirim..duygulandım o yüzden.. Anneanneciğinin mekanı Cennet olsun.. Kardeşinle seni ise Allah ayırmasın arkadaşım.. Alıntı
Φ diloş Gönderi tarihi: 16 Nisan , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 16 Nisan , 2008 İşte evimin en güzel köşesi..aslına bakarsan antreyi koridorları uçarak geçip sana gelmek istedim ilkin..nasıl da özledim..sana dair herşeyi..seninle paylaşılan her anı..ve bu köşenin kahramanlarını.. Savrulduk mu sonbahar yaprakları gibi..ama bak,ilkbahar şimdi.. Eskiden olsaydı emektar sobamızın bacaları çoktan çırpılıp kaldırılmış olurdu şimdiye..yerinde tuhaf bir boşluk bırakarak..her biten,her giden şeyin ardında bıraktığı gibi..onun çıtırtılarının yerini kuşların keyifli ötüşleri alırdı..ağaçların sevinçle gerinmesi,yeşile bezenmesi teskin ederdi ruhumuzu..her biten şeyin ardından başka bir güzelliğin geleceğine olan inancımız tamdı.. Ama tuhaftım ben..sobanın kaldırılışına içerlerdim..onun içime işleyen sıcaklığını özlerdim..yerine başka birşey koymak istemezdim.. İşte böyle Sevgili Nostalji Köşem..seninde yerine hiçbirşey koyamadım ben..o kadar sahici..o kadar samimi..o kadar başkasın ki.. Alıntı
Φ بلوس ابو لفلوس Gönderi tarihi: 20 Nisan , 2008 Gönderi tarihi: 20 Nisan , 2008 Diloş şimdi sen Semiha Yankının eurovisyona katıldığı tarihi hatırlıorsan Alıntı
Φ diloş Gönderi tarihi: 21 Nisan , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 21 Nisan , 2008 Diloş şimdi sen Semiha Yankının eurovisyona katıldığı tarihi hatırlıorsan Arapçam olmadığı için ismini telaffuz edemeyeceğim sevgili arkadaşım ;Semiha Yankı'nın Seninle Bir Dakika isimli parçayla Eurovision'a katılış tarihi 1975..ben o zamanlar iki yaşındaymışım..buradan basit bir matematikle yaşımda ortaya çıkıyor.. Umarım merakınızı giderebilmişimdir.. Alıntı
Φ Radya Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2008 Benim çocukluğumda soframıza kuşlar konar rüyalarımıza melekler uğrardı. Kapımızdan yoğurtçu bahçemizden ishakkuşu kalbimizden yeni çıkan şarkılar geçerdi. kışın bir sobamız olurdu sobanın yanında kedimiz kedinin önünde yün yumağı bir Hayat Bilgisi fotoğrafı gibiydik. Yerli malı kullanan yurdunun üç tarafı denizlerle çevrili kuruincir üzüm fındık tütün çay narenciye kavun-karpuz yetiştiren kuruüzüm inciri satan karşılığında çamaşır makinesi radyo ve otomobil alan bir toprağın fertleri... Biraz yoksul biraz mütevekkil biraz mahcup biraz kırılgan biraz naif ama hep umutlu... Özlerdik. Memleketteki halamızı ince doğranmış bir dilim pastırmayı yurttan sesler korosunu akşam komşuluklarını radyo tiyatrolarını sabah ezanını kalaycıyı bozacıyı münir nurettin şarkılarını orhan boran yarışmalarını kandil gecelerini duvarlarımızın sarmaşıklarını bakkalımızın utana sıkıla veresiye hatırlatmalarını okulönü kozhelvalarını akşam oturmalarını ve hayatı... Top oynardık ip atlar kedi kovalar taşlarla birbirimizin başını yarar mahalle savaşları çıkarır gece olunca da tutar babalamızın elinden yazlık sinemaya gider Sadri Alışık Vahi Öz Belgin Doruk Cüneyt Arkın seyreder Olimpos gazozlar içer güler eğlenir bağırır çağırır dönerken yıldızları sayardık. Sıkı çocuklardık. Hepimizin birer yıldızı vardı onlara isim takardık onlar da bize isim takardı pus ve dumandan önce bu şehrin geceleri gözkırpan ve isimler takılan yıldızları vardı. Benim yıldızıma Mehlika adını vermiştik biz kimseden yana değildik. Kimsenin de kendinden yana olmasını istediği birileri olmazdı. Bir değirmendeydik öğütülen öğütülürken türküler söyleyen buğday başaklarına benziyorduk. Ben çorbalardan tarhanayı yemeklerden kurufasulyayı sigaralardan harmanı belki bunun için çok sevdim. Yollar bozuk musluklar bozuk ziller bozuk paralar bozuk ama adamlar sağlamdı. Bu şehrin yıldızları vardı. Saçlarına kurdelalar takan çivitle yıkanmış beyaz çoraplarına leke bulaşmasın diye su birikintilerinden sakınan gözleri önlerinde yürekleri ve beslenme çantaları ellerinde küçük çocukları vardı bu şehrin bu şehrin yıldızları vardı. Ben Fenerbahçeyi amcam Vefayı tutardı. Konya tahıl ambarı Mersin muz cennetiydi. Taksim'den Fatih'e troleybus kalkar Şişhane'de mutlak raydan çıkardı. Vallahi hayat zor ve fakat çok matraktı. Muammer Karaca adına bir tiyatro binası yoktu bizzat kendisi vardı. Başımız ağrırdı komşumuz vardı gönlümüz daralırdı komşumuz vardı Çorbamızı umutlarımızı memleket kadar kalbimizi paylaştığımız komşularımız vardı. Geceleri bekçimiz gündüzleri sütçümüz bizim kadar zayıf da olsa nohuta makarnaya alışmış da olsa Sarman adında bir kedimiz ceperimizde kırık misketlerimiz çamur bulaşığı ellerimiz ve gülümseyen bir yüzümüz göstermekten utanmayacağımız bir içimiz bir araya gelerek çektirebileceğimiz bir aile fotağrafımız vardı. Bir sabah bütün iyi şeylerin Ayvansaray iskelesinden hayal ülkesine doğru demir alan bir şirket-i hayriyye vapuru gibi aramızdan ayrıldığını gördük. Sonra Ayvansaray'ın suları çekildiğini yazdı gazeteler Süheyla hanımın Raci beyin Melahat mehveş ablanın Niko'nun Ercüment efendinin çekildiğini ise yazmadılar nedense Ama yok ama yoklar. Ne harma sigarası kaldı geriye ne olimpos gazozu ne Sadri alışık. Kalan bir tortuydu belki. Belki kırık bir rüya denizi belki suya düşürdüğümüz suretimizin cep aynamıza nüktedan bir yansımasıydı herşey. Herşey Maltepe sigarasının her arandığında her bakkalda bulunabilmesi ile büyüsünü kaybetmişti belki de. belki de biz bir rüya mı görmüştük? Hadi hepsi yalandı. Hadi hepsi hayaldi. Hadi hepsini ben uydurmuştum Ama rüyalarımızın melekleri ve sofralarımızın daim konukları kuşlar? Ya onlar? Onları siz de görmediniz mi? Sizin de sofranıza konup rüyalarınıza uğramadılar mı? Onlar da mı yalandı? Ibrahim Sadri Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2008 AĞAÇ (koca çınar) ve SARMAŞIK Şiirin Hikayesi Vaktinden sonra gelen ruh ikizinin,yarım kalıp tamamlanamamış ikinci baharı... -------------------------------------------------------------------------------- *************Bu gece gönül şehrimde hava değişti birden... Rüzgar doğudan esmeye başladı.. Bütün bulutlarımı dağıttı.. Ve kısa sürede heryeri sis sardı......... Defter ve kalemimi almadan önce, Sevda bahçemi gezintiye çıktım. Hala kuvvetli bir bora esiyor sanki içimde.. Giysilerimin içinden yüreğime girercesine.. Mecalsiz bir adımla senin sarıgül’ün yanına gittim; Ve sağlık koşullarını gözden geçirdim! Sen gideli bayağı keyifsizdi,boynunu bükmüştü! Sonra sevdiğim ağaçları ve KOCA ÇINAR’ı Selamlamaya gittim... Oysa sen benim öylece durup,ağaçların, Gövdelerini okşayıp,onlarla konuşmalarımla Nasıl alay ederdin öyle değil mi? ************Bilmem anımsıyor musun hercai ? ************Benim için ağaç değişik bir canlıdır.. Filizlenmesinden ölümüne Hep aynı yerde kalmaya mahkumdur.. Sanki, kökleriyle dünyanın yüreğine; O büyük dallarıyla,gökyüzüne değer. Yaşam kaynağı cansuyudur; Yukarıdan aşşağıya,aşşağıdan yukarı dolaşır.. Yaşamak için günışığına göre yayılır ve toplanır.. Önce mevsimleri; Sonra güneşi ve yağmuru.. Daha sonra,asilce ayakta ölümü bekler.. Yaşamak için gereksinimleri onun istekleriyle oluşamaz.. Bulunduğu yerde vardırlar o kadar.. ***********Anlıyor musun şimdi?ağaçları okşamak neden güzeldir? Uzun ve rahat derin solukları yüzünden.. İşte şu anda yanındayım çınar ağacının.. Bu ağacı çok seviyorum.. Hep bizim ilişkimizi düşündürüyor bana.. Aklımda çizilen görüntü oluyoruz! Bir çınar ve onun gölgesinde ezilmiş bir sarmaşık! Çınar daha yaşlı ve daha yüksek.. Uzun zamandır burada öylece duruyor ve kökleri çok derin.. Sarmaşık ise; Onun ayakları dibinde.. Sadece bir mevsim açandır.. Sarmaşığınkine kök değil, Anca iplik denilebilir. Sonra minik kolları oluşuyor, Ve ağacın gövdesine tutunuyor. Tırmanmaya başlıyor boyunca... Bir süre sonra ağacın yapraklarına kadar yükseliyor! Mekan sahibi yapraklarını döksede,o genede yeşil duruyor.. Yayılıp,gürleşir ve serpilir.. Ağacı sarar sarmalar... Besin kaynağı su ve güneş sadece sarmaşığa ulaşır. Bu durumda ağaç sararır ,solar ve ölür.. Sadece kuru gövdesi kalır.... **********Kimbilir? neden basit gerçekler, Anlaşılması zor olandır. Ben önceleri,aşkın en önemli niteliğinin , Yaşamışlık ve güç olduğunu anlasaydım; Şu an yaşadıklarımız,başka türlü çözümlenebilirdi.... Yaşam seni benden bütün gürültü ve patırtısıyla iterken, Bu tür çözüm nasıl gerçekleşebilirdi,oda tartışılır.. *********Bu aralar sesini yükselten feryatlarım değilde RUHUM..haklıda.. ..Artık senden ayrılmalıyım vakit tamam! Ve ayrılırken nefret ettiğin edalarımla gitmeliyim.. Bu arada; Bugece çıkan rüzgarda bir kurban verdik! Gitmeye karar verdiğimde kalemimin ucunda buldum onu.. İsmi AŞK bizim aşkımız.. Çıkmazlara,güçlüklere kurban edilmiş.. Rahat ve metin ol!.. Sanırım sende artık gitmelisin... HAZAN YAPRAĞI 17.05.2008 Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2008 AĞAÇ (koca çınar) ve SARMAŞIK Şiirin Hikayesi Vaktinden sonra gelen ruh ikizinin,yarım kalıp tamamlanamamış ikinci baharı... -------------------------------------------------------------------------------- *************Bu gece gönül şehrimde hava değişti birden... Rüzgar doğudan esmeye başladı.. Bütün bulutlarımı dağıttı.. Ve kısa sürede heryeri sis sardı......... Defter ve kalemimi almadan önce, Sevda bahçemi gezintiye çıktım. Hala kuvvetli bir bora esiyor sanki içimde.. Giysilerimin içinden yüreğime girercesine.. Mecalsiz bir adımla senin sarıgül’ün yanına gittim; Ve sağlık koşullarını gözden geçirdim! Sen gideli bayağı keyifsizdi,boynunu bükmüştü! Sonra sevdiğim ağaçları ve KOCA ÇINAR’ı Selamlamaya gittim... Oysa sen benim öylece durup,ağaçların, Gövdelerini okşayıp,onlarla konuşmalarımla Nasıl alay ederdin öyle değil mi? ************Bilmem anımsıyor musun hercai ? ************Benim için ağaç değişik bir canlıdır.. Filizlenmesinden ölümüne Hep aynı yerde kalmaya mahkumdur.. Sanki, kökleriyle dünyanın yüreğine; O büyük dallarıyla,gökyüzüne değer. Yaşam kaynağı cansuyudur; Yukarıdan aşşağıya,aşşağıdan yukarı dolaşır.. Yaşamak için günışığına göre yayılır ve toplanır.. Önce mevsimleri; Sonra güneşi ve yağmuru.. Daha sonra,asilce ayakta ölümü bekler.. Yaşamak için gereksinimleri onun istekleriyle oluşamaz.. Bulunduğu yerde vardırlar o kadar.. ***********Anlıyor musun şimdi?ağaçları okşamak neden güzeldir? Uzun ve rahat derin solukları yüzünden.. İşte şu anda yanındayım çınar ağacının.. Bu ağacı çok seviyorum.. Hep bizim ilişkimizi düşündürüyor bana.. Aklımda çizilen görüntü oluyoruz! Bir çınar ve onun gölgesinde ezilmiş bir sarmaşık! Çınar daha yaşlı ve daha yüksek.. Uzun zamandır burada öylece duruyor ve kökleri çok derin.. Sarmaşık ise; Onun ayakları dibinde.. Sadece bir mevsim açandır.. Sarmaşığınkine kök değil, Anca iplik denilebilir. Sonra minik kolları oluşuyor, Ve ağacın gövdesine tutunuyor. Tırmanmaya başlıyor boyunca... Bir süre sonra ağacın yapraklarına kadar yükseliyor! Mekan sahibi yapraklarını döksede,o genede yeşil duruyor.. Yayılıp,gürleşir ve serpilir.. Ağacı sarar sarmalar... Besin kaynağı su ve güneş sadece sarmaşığa ulaşır. Bu durumda ağaç sararır ,solar ve ölür.. Sadece kuru gövdesi kalır.... **********Kimbilir? neden basit gerçekler, Anlaşılması zor olandır. Ben önceleri,aşkın en önemli niteliğinin , Yaşamışlık ve güç olduğunu anlasaydım; Şu an yaşadıklarımız,başka türlü çözümlenebilirdi.... Yaşam seni benden bütün gürültü ve patırtısıyla iterken, Bu tür çözüm nasıl gerçekleşebilirdi,oda tartışılır.. *********Bu aralar sesini yükselten feryatlarım değilde RUHUM..haklıda.. ..Artık senden ayrılmalıyım vakit tamam! Ve ayrılırken nefret ettiğin edalarımla gitmeliyim.. Bu arada; Bugece çıkan rüzgarda bir kurban verdik! Gitmeye karar verdiğimde kalemimin ucunda buldum onu.. İsmi AŞK bizim aşkımız.. Çıkmazlara,güçlüklere kurban edilmiş.. Rahat ve metin ol!.. Sanırım sende artık gitmelisin... HAZAN YAPRAĞI 17.05.2008 Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2008 AĞAÇ (koca çınar) ve SARMAŞIK Şiirin Hikayesi Vaktinden sonra gelen ruh ikizinin,yarım kalıp tamamlanamamış ikinci baharı... -------------------------------------------------------------------------------- *************Bu gece gönül şehrimde hava değişti birden... Rüzgar doğudan esmeye başladı.. Bütün bulutlarımı dağıttı.. Ve kısa sürede heryeri sis sardı......... Defter ve kalemimi almadan önce, Sevda bahçemi gezintiye çıktım. Hala kuvvetli bir bora esiyor sanki içimde.. Giysilerimin içinden yüreğime girercesine.. Mecalsiz bir adımla senin sarıgül’ün yanına gittim; Ve sağlık koşullarını gözden geçirdim! Sen gideli bayağı keyifsizdi,boynunu bükmüştü! Sonra sevdiğim ağaçları ve KOCA ÇINAR’ı Selamlamaya gittim... Oysa sen benim öylece durup,ağaçların, Gövdelerini okşayıp,onlarla konuşmalarımla Nasıl alay ederdin öyle değil mi? ************Bilmem anımsıyor musun hercai ? ************Benim için ağaç değişik bir canlıdır.. Filizlenmesinden ölümüne Hep aynı yerde kalmaya mahkumdur.. Sanki, kökleriyle dünyanın yüreğine; O büyük dallarıyla,gökyüzüne değer. Yaşam kaynağı cansuyudur; Yukarıdan aşşağıya,aşşağıdan yukarı dolaşır.. Yaşamak için günışığına göre yayılır ve toplanır.. Önce mevsimleri; Sonra güneşi ve yağmuru.. Daha sonra,asilce ayakta ölümü bekler.. Yaşamak için gereksinimleri onun istekleriyle oluşamaz.. Bulunduğu yerde vardırlar o kadar.. ***********Anlıyor musun şimdi?ağaçları okşamak neden güzeldir? Uzun ve rahat derin solukları yüzünden.. İşte şu anda yanındayım çınar ağacının.. Bu ağacı çok seviyorum.. Hep bizim ilişkimizi düşündürüyor bana.. Aklımda çizilen görüntü oluyoruz! Bir çınar ve onun gölgesinde ezilmiş bir sarmaşık! Çınar daha yaşlı ve daha yüksek.. Uzun zamandır burada öylece duruyor ve kökleri çok derin.. Sarmaşık ise; Onun ayakları dibinde.. Sadece bir mevsim açandır.. Sarmaşığınkine kök değil, Anca iplik denilebilir. Sonra minik kolları oluşuyor, Ve ağacın gövdesine tutunuyor. Tırmanmaya başlıyor boyunca... Bir süre sonra ağacın yapraklarına kadar yükseliyor! Mekan sahibi yapraklarını döksede,o genede yeşil duruyor.. Yayılıp,gürleşir ve serpilir.. Ağacı sarar sarmalar... Besin kaynağı su ve güneş sadece sarmaşığa ulaşır. Bu durumda ağaç sararır ,solar ve ölür.. Sadece kuru gövdesi kalır.... **********Kimbilir? neden basit gerçekler, Anlaşılması zor olandır. Ben önceleri,aşkın en önemli niteliğinin , Yaşamışlık ve güç olduğunu anlasaydım; Şu an yaşadıklarımız,başka türlü çözümlenebilirdi.... Yaşam seni benden bütün gürültü ve patırtısıyla iterken, Bu tür çözüm nasıl gerçekleşebilirdi,oda tartışılır.. *********Bu aralar sesini yükselten feryatlarım değilde RUHUM..haklıda.. ..Artık senden ayrılmalıyım vakit tamam! Ve ayrılırken nefret ettiğin edalarımla gitmeliyim.. Bu arada; Bugece çıkan rüzgarda bir kurban verdik! Gitmeye karar verdiğimde kalemimin ucunda buldum onu.. İsmi AŞK bizim aşkımız.. Çıkmazlara,güçlüklere kurban edilmiş.. Rahat ve metin ol!.. Sanırım sende artık gitmelisin... HAZAN YAPRAĞI 17.05.2008 Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.