Φ MINEU Gönderi tarihi: 19 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 19 Eylül , 2007 ablacım aferim Nisa'ya ve Efe'ye Allah kabul etsin oruçlarını (Efe'ye bi fikir vereyim biz küçükken tekne orucu tutardık, sahurda tıka basa yemek yer, öğlen orucumuzu açardık Süresi kısa olmasına rağmen, o saf halimizle, bir ömür boyunca tutacağımız oruçların belki de en ihlaslı olanlarıydı ) Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 19 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 19 Eylül , 2007 ablacım aferim Nisa'ya ve Efe'ye Allah kabul etsin oruçlarını (Efe'ye bi fikir vereyim biz küçükken tekne orucu tutardık, sahurda tıka basa yemek yer, öğlen orucumuzu açardık Süresi kısa olmasına rağmen, o saf halimizle, bir ömür boyunca tutacağımız oruçların belki de en ihlaslı olanlarıydı sağol Minecim, amin inşallah hepimizin kabul olsun... evet biliyorum benim küçüklüğümdede Ramazan yaza gelmişti babannem bize öyle oruç tuttururdu ve öğlen ezanı öyle büyük bir şey yapmışcasına otururduk kendi iftar soframıza... Efe'ye bunu söylüyorum ı-ıh ben sizinle yiycem diyor... Nisa'ya geçen yıllarda öyle yaptırmıştım... Ama şimdi maşallah dayanıyor... Ben yinede haftasonu tutmalarını istiyorum... Doğru diyorsun en temizi o oruçlardı... Alıntı
Φ MINEU Gönderi tarihi: 19 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 19 Eylül , 2007 sağol Minecim, amin inşallah hepimizin kabul olsun... evet biliyorum benim küçüklüğümdede Ramazan yaza gelmişti babannem bize öyle oruç tuttururdu ve öğlen ezanı öyle büyük bir şey yapmışcasına otururduk kendi iftar soframıza... Efe'ye bunu söylüyorum ı-ıh ben sizinle yiycem diyor... Nisa'ya geçen yıllarda öyle yaptırmıştım... Ama şimdi maşallah dayanıyor... Ben yinede haftasonu tutmalarını istiyorum... Doğru diyorsun en temizi o oruçlardı... Amin ablacım Eeee Efe kocaman adam oldu tabi sizinle beraber açacak orucunu Nisa'ya da maaşallah Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 19 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 19 Eylül , 2007 senin için kucakladım her ikisinide onlarda seni öpüyorlar tabi bende... Alıntı
Φ KesKiNkAleM Gönderi tarihi: 21 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 21 Eylül , 2007 Diloş emeklerine sağlık ruhumuza neşe verdin. Alıntı
Φ diloş Gönderi tarihi: 24 Eylül , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 24 Eylül , 2007 Sizinle paylaşmak zevk benim için Keskinkalem.. Ben beni bildim bileli dans ederim..buna dair hatırladığım en eski şey müzik eşliğinde kendi eksenim etrafında dakikalarca dönüp, sonra içimden bi şey kopar gibi oluncaya kadar kendimi telef ettiğimdir.. Tabii sonraları uzaktan çok tuhaf gibi görünen bu hareket yerini ritmik ve manalı hareketlere dönüştürdü..ailem bendeki bu eğilimi farketmiş olacak folklora yazdırdılar..pek çok yöreyi oynadım..ama küçüklüğümde en büyük hayalim Kars Kafkas oynamaktı..bu bana üniversite yıllarımda nasip oldu..gerçi erkek baskın bir tarzı vardır..ve bütün numaraları onlar yapar..bu dansta bayanlar zerafeti temsil eder ve hemen hemen fon görevi görürler..ama hiç önemli değil..o müziği..o ritmi..o büyüyü yaşamak için herşeye değer.. Bugün izlediğim bir video aldı beni o günlere götürdü..şimdi sizi Kars Kafkas ekibinin beylerinin yaptığı bu muhteşem şovla başbaşa bırakıyorum.. ........... Alıntı
Φ diloş Gönderi tarihi: 2 Ekim , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 2 Ekim , 2007 ..... arıyordu belkide asırlardır..karşılaştığı her yüzde..her seste..her dokunuşta..hep onu arıyordu..adını hiçbir zaman koyamadığı ve ne olduğunu bir türlü bilemediği bir şeydi.. tadını,kokusunu çıkaramıyordu ama eksikti işte..tamamlanmamış,havada asılı kalmış bir cümle gibi… herşeyi yarım yaşıyordu..herşeyi..gülüşü bile eksikti sanki.. onu kaçırırım korkusuyla hep tetikte yaşadı..ansızın bi yerlerden çıkıp gelivereceğini ve içindeki o derin boşluğu kaplayıp yok edeceğini düşünüyordu..acaba ufuk çizgisinden günbatımında mı görünecekti..yoksa bir sabah hiç aklında yokken kapısını açıverdiğinde mi..?neydi beklediği..? aşk mı..?..hani hep anlatılan şu eski masal.. bütün anlamları ona yüklemişti uzunca bir zaman..oysa ondan geriye anlamını yitirmiş bir yığın şey kalmıştı..hayır,bir yanılsamaya ihtiyacı yoktu..o gerçek bir şey arıyordu..tamamıyla gerçek ve tükenmeyen.. .. dostmuydu acaba beklediği..? hani yıllar öncesinde gövdesine sarıldığı zaman içini ısıtan kavak ağacı gibi..arka bahçende seni kayıtsız şartsız bekliyen..oysa şimdilerde hiç kimsenin bir başkasının bahçesine kavak olası yoktu.. çok bekledi çoookkk..bi süre sonra yoruldu beklemekten..bıraktı aramayı..alışmıştı eksik yaşamaya..hiçbir güzelliği tam olarak sindiremedi bu yüzden.. uzun geceler, uzun yürüyüşlerden sonra birgün, hiç aklında yokken buldu onu..bulduğunun ne olduğunu ne yazık ki bilmeyerek..çünkü hep yapılacak bir dolu işi olurdu..baksada göremezdi çoğu zaman..kırık dökük ve bezgin bir zamanına gelmişti yaşamının..haberi yoktu... günlerden sonra birgün,saçlarını tarıyordu aynanın önünde..kafasında bin türlü düşünce vardı yine..dalgındı..birden onunla göz göze geliverdi..aynadaki aksiyle..uzun zamandır kendisine bu şekilde bakmadığını fark etti..gözlerini kısıp inceledi kendini..alnına düşen bukleyi eliyle itip gözlerinin derinliklerine baktı..orda kendisine bütün sevimliliğiyle gülümseyen o küçük kız çocuğunu gördü..söylenmemiş tüm güzel sözlerin ve keşfedilmemiş onca şeyin müjdecisi gibiydi..orda bi kaynak vardı..yaşam kaynağı..kendi içinde..ona iyice odaklandığında eksiklik diye tarif ettiği şeyin tamamen kaybolduğunu fark etti hayret içinde..oysa bunca sene onu nerelerde arayıp durmuştu..şaşkın ve mahcup gülümsedi içindeki ufaklığa..anlamıştı artık.. onu bir daha üzmeyecekti.. Alıntı
Φ diloş Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2007 Canımın nostalji köşesi..birden yokoluverdin ya,sanki bi parçamı senle birlikte alıp götürmüşler gibi hissettim...lavanta kokulum..okul kokulum..saklı limanım.. Bugün seni tekrar buldum ya eski bir dostla karşılaşmış gibi mutlu oldum ..ve ne yaptım biliyormusun..ilk sayfadan başlayarak okudum seni dipli köşeli..neler paylaşmışız neler...sen öyle kenarda köşede unutulacak bişey değilsin artık bana göre..mazimizsin..dönüp dönüp tekrar yaşadığımız..sende hayatlar..sende umutlar..sende gözyaşları..sende özlemler var.. Ve biz varoldukça sende bizimle olacaksın Nostalji Köşem.. Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2007 Canımın nostalji köşesi..birden yokoluverdin ya,sanki bi parçamı senle birlikte alıp götürmüşler gibi hissettim...lavanta kokulum..okul kokulum..saklı limanım.. Bugün seni tekrar buldum ya eski bir dostla karşılaşmış gibi mutlu oldum ..ve ne yaptım biliyormusun..ilk sayfadan başlayarak okudum seni dipli köşeli..neler paylaşmışız neler...sen öyle kenarda köşede unutulacak bişey değilsin artık bana göre..mazimizsin..dönüp dönüp tekrar yaşadığımız..sende hayatlar..sende umutlar..sende gözyaşları..sende özlemler var.. Ve biz varoldukça sende bizimle olacaksın Nostalji Köşem.. Nedir yani Diloş!? Zaten doluyken yeterince illa ki salya sümük mü olalım? Peki peki... Olmayacağınızı biliyorum ama başlayayım... "Hicri 2 sene önce..." Hiç unutmam o günü... Tam olarak hicri 2 sene önce... Artık herhangi bir kimse için dua etmemeye yemin ettiğim gece... Ertesi günü; Tam olarak hicri 2 sene öncesi, bugün... Önceki gecesi kadir gecesi... Ne çok sevmişim meğer, Ne çok işlemiş aslında içime... Herkeste onu aramışım, Onu unutmak için başkalarına aldanmışım... Ona adadığım şiirlerimi, Başkalarına saymışım... Unutmak mı? Unutmak için başkalarına bağlandıkça, Ben aslında hep ona yanmışım... Tam olarak Hicrisi 2 sene öncesi... Çocuktu aslında hep... Siz hiç gece gece kalkıp kek yaptınız mı uykunuz kaçtı diye? O yapardı... Seviyorsan susma, Yahu söyle işte... Seviyorsan durma... Haykırsana!? Yapsana yapamadığın herşeyi, Ve yapamayacağın... Nasılsa bir daha yapmaya fırsat bulamayacağın... Aslında bir gizdi içinde sevgim... Bir engel vardı söyleyemeyeceğim... On ay uzak durdum, oysa okulum bitmişti... Artık askere gidecektim, Veda günüm gelmişti... Niye geldi bilmiyorum, Geldi işte uğurlamaya... Nasıl oldu onu da bilmiyorum, Çekildik mutfağa... Ve sadece bakakaldık birbirimize... Ve ardından İzmir-İstanbul arasındaki yolculuklarımın En uzununu yapacaktım Yine İzmir-İstanbul arasında... Ne yolculuktu ama, Tüm yol çizgileri onu adını yazıyordu ilerledikçe... İlerdedikçe daha çok özlüyordum... Kilometre taşlarında hep onu görüyordum... Ve kimse beni her mola da ikişer kere aramamıştı hiç bir yolculumda... Ve hiç bir yolculuğumu "Günaydın" aramaları ile bitirmemiştim... Ve hiç kimse askere benimki gibi buruk bir eksiklikle gitmemişti... Siz hiç aşık olduğunuz gün ayrılmak zorunda kaldınız mı? Bir saatimiz vardı, zamanı belli... Gecenin bir buçuğu bizimdi... Hiç şaşmazdı, Ben aramazsam O mutlaka arardı... Sonra... Uzun... 2 buçuk ay... Her sabah eğitimden kaçıp onu aradım, uyandırırdım... Her sabah işine gitmeden önce beni arardı... İzine döndüm, İzmir'e... Evin üzerine kaçmıştık, Güya manzara seyredecektik... Beraber büyümüştük, alışkındık... Bilemezdik ki aslında Gözlerimizde dünyayı görecektik, Oradan seyredecektik... İşte o anlayamayacağım imkansızlıklar: Gitmek zorundaydı, Benimle kalamazdı... "Neden yanımda değildin ki!" Diye haykırmıştı... Biliyorsunuz işte, anlatmıştım... Bitti... Kıbrıs'taydım... Belki yeni bir hayat yaşayacaktım... Ama o duramayacaktı, Ve bende... Araşacaktık... Görmezden geliyor insan bazı şeyleri... Engel olamıyor sevgisine... Engel olamıyorduk... Tekrar izin aldım... Tam olarak hicrisi, 2 sene öncesi... Hayatımın en unutulmaz akşamlarını yaşadım... Ama sonunda gerçekler dikildi önüme, Set gibi... Aşamadım... Ve Hicri 2 sene önce, dün... Ne kadar dua ettim o gece bilmiyorum. Tek hatırladığım, Evet; Hıçkırıyordum... Yutkunamıyordum... Ve saatlerce dua ettim, Ne kadar bilmiyorum... Ve... Sabah gün ışıyordu... Bilirsiniz, Günün doğuşunu görmek insana bir huzur verir... Hele dualarının kabul edileceğini düşündüğü bir gecenin sabahı ise... Ve o gecenin, O umut dolu sabahında, Telefonuma bir mesaj geldi... Nereden bildi bilmiyorum, Nereden hissetti; Onun için dua edeceğimi... "Benim için dua etme artık lütfen, Gitmek zorundayım..." Artık dua etmiyorum uzun zamandır... Hiç kimse içinde etmeyeceğim... Ve hiç kimse için gün doğumunu beklemiyorum artık, Beklemedim... Beklemeyeceğim... Aradan tam 2 sene geçti, hicri... Dün yıldönümü; kadir gecesiydi... İnanmazsınız biliyorum... Bende inanamıyorum... Saat bir buçuğa geliyordu. Tam 2 sene öncesini düşünüyordum... Telefonum çaldı... Çaldı... Kaldırdım... "-Efendim!" "-Ahmet..." "-... ...!" O... Ne bu yaaa!? Neler yaşıyorum ben? Kim yapıyor bunu? Nereden biliyordum arayacağını? Nereden biliyordu beklediğimi? Ya neler oluyor? Tam olarak Hicri 2 sene önce, Gece saat bir buçuktu... Onun için dua etmeye başlamıştım... Bugün... Neler oluyor inanın bilmiyorum... Alıntı
Φ diloş Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2007 yaşadığın şeyin Tengeriin,telepatik bir etkileşim olduğunu düşünüyorum..ne büyüleyici di mi..? sadece senin başına gelmiyor bu..yani yalnız değilsin.. aynı duyguyu aynı yoğunlukta yaşayıyorsunuz besbelli..yıllar geçsede..mekanlar değişsede..demek zamanın değiştiremeyeceği şeylerde var ..bu ne kadar umutlandırıcı farkındamısın..? sana olan şey, güzel birşey.. nadir olan birşey.. onu kaybetme.. Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2007 yaşadığın şeyin Tengeriin,telepatik bir etkileşim olduğunu düşünüyorum..ne büyüleyici di mi..? sadece senin başına gelmiyor bu..yani yalnız değilsin.. aynı duyguyu aynı yoğunlukta yaşayıyorsunuz besbelli..yıllar geçsede..mekanlar değişsede..demek zamanın değiştiremeyeceği şeylerde var ..bu ne kadar umutlandırıcı farkındamısın..? sana olan şey, güzel birşey.. nadir olan birşey.. onu kaybetme.. Haklı olabilirsin... Gerçi bizim umutlanacak bir şeyimiz yok artık... Olan sadece güzel bir anı, o kadar... Hatta çok güzel bir anı... Hala şaşırıyorum... Yıllar sonra ve aynı gece, aynı saatte... Ben böyle senkronize şeylere bayılırım biliyor musun? Yani "Bize ait bir zaman dilimi" " Bize ait bir gün" "Bize ait şeyler işte..." Ve bu hep sonsua kadar "Bize ait" olarak gidecek, Apayrı hayatlara sahip olsakta... Alıntı
Φ diloş Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2007 güzel olanda bundan emin olman işte..farklı hayatlarda ama aynı duygulanım düzeyinde olmanız..ve de bunun senkronize biçimde gerçekleşmesi.. hayat bütün tuhaflıklarına karşın, sürprizlerle dolu ..ve insan çözülmesi en zor muamma hâlâ.. düşünüyorumda işte böyle şeyler onu yaşanılır kılıyor.. kendine bile açıklayamadığın şeyler.. Alıntı
Φ LeylaM Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2007 Tengeriin Boşig'in anısına güzel ve hüzünlü bir sanat müziği eseri dinlerken rastladım ve gözyaşlarımı tutamadım,bu kadar içten ifade edilir.. Bense bu ara sadece eski bayramlarımı özlüyorum.. Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2007 Tengeriin Boşig'in anısına güzel ve hüzünlü bir sanat müziği eseri dinlerken rastladım ve gözyaşlarımı tutamadım,bu kadar içten ifade edilir.. Bense bu ara sadece eski bayramlarımı özlüyorum.. Ciddi mi... Nasıl desem bilmiyorum ki! Yani duygularımı hissettirebilmek... Ve bunu duymak... Güzel bir şey yaa... Sağolun... Alıntı
Φ LeylaM Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2007 Ciddi mi... Nasıl desem bilmiyorum ki! Yani duygularımı hissettirebilmek... Ve bunu duymak... Güzel bir şey yaa... Sağolun... Kesinlikle.. Duygular içten ve doğru olarak aktarıldığında,yaşanmış benzer duyguları açığa çıkarıyor galiba,tanıdık duyguları tekrar kabul ediveriyor insanın kalbi.. Hissettirdikleriniz için siz sağolun.. Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2007 Diloş, Leylam ve Tengeriin Boşig Alıntı
Φ diloş Gönderi tarihi: 10 Ekim , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 10 Ekim , 2007 Bir Tuhaf Bayram Yazısı elimde irili ufaklı paketlerle zor geçtim işyerindeki odamın kapısından..yığdım onları bir köşeye..şimdi gözüm onlarda takılı..kendimi yoklayıp duruyorum..ne hissediyorum diye..bi küçük kıpırtı arıyorum..yok..!!! oysa bunca alış-veriş bir tek düşünceyle yapılmıştı..yıllar önce hissettiğim ve asla unutamadığım o duyguyu tekrar..yeniden yakalamak için.. bayramlık aldım kendime..kimbilir belki yine eski günlerdeki gibi.. annecimin eski dikiş makinamızla diktiği ilk bayramlığımı hatırlıyorum..günlerce uğraşmış..bitirdiğinde ütüleyip yan odaya sermişti..o dakikadan itibaren,odanın anlamı değişmişti benim için..kutsal,tılsımlı bir yer olmuştu artık.. gelip gidip okşamıştım bayramlığımın eteğinin kıvrımlarını..kurdelasını defalarca çözüp yeniden bağlamıştım.. o üstümdeyken farklı biri olduğumu düşünüyordum..annem "prenses gibi oldun.." demişti ..sahimiydi..? demek bayram böyle birşeydi..bayramlık insanı prensese çevirebiliyordu.. yeni ayakkabılar aldım belki yine başucuma koyarsam sabaha kadar uyku tutmaz diye.. bizimkilerin dar günleriydi o zamanlar..annem tasarruf etmek için elinde dikerdi çoğu şeyi..ayakkabılarda genellikle bir numara büyük alınırdı..bir sonraki senede giyilebilsin diye..ilk bayramlığımla "prenses" olduğum sene alınamadı ama bir sonraki sene bayrama kırmızı bir bayramlık ayakkabım olmuştu..Allahım hayatımda gördüğüm en güzel ayakkabıydı o..rugan ve üstü fiyonklu..ayakkabıcıya girdiğimizde annem ve babamın elinden kurtulup ona koşmuştum..bayramlığıma uymuyordu hiç..ama umrumda değildi..bizimkiler yüzümdeki ifadeye dayanamamış olacaklar ki kıramadı, aldılar..tabii yine bir numara büyüğünü..o gece ayakkabımı yastığımın yanına koyup uyumaya çalıştığımı hatırlıyorum..çalıştığımı diyorum zira içimi kıpır kıpır eden duygudan olsa gerek bir türlü uyku tutmuyordu.. belki bir iki saat ancak uyumuştum ama sabah sincap gibi çevik sıçramıştım yataktan..kalbim küt küt atarak giyinmiştim .. annem vurmasın diye ayakkabımın arkasına peçete katlamıştı..buna karşın, birkaç saat sonra ayağımın arkası önce su toplamış..ardındanda kanamaya başlamıştı..bizimkilere söylemiyordum ayağımdan çıkarırlar diye..her adım atışımda acıdan gözlerim yaşarıyordu..yinede çıkarmıyordum.. bütün bunların bana şu an neler hissettirdiğini anlatabilmek çok zor..sadece şunu söyleyebilirim..fiyonklu kırmızı bayramlık ayakkabımın bana yaşattığı o acıyı bile özledim.. kabullenmesi çok zor ama ben o duyguyu kaybettim..ne de yapsam olmuyor..gelmiyor geri.. bundan sonra yapılacak en iyi şey bir başka "prenses" yaratmak..onun çocuk kalbine bu duyguyu tattırmak.. Bayramınız Kutlu Olsun.. Alıntı
Φ KesKiNkAleM Gönderi tarihi: 10 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 10 Ekim , 2007 Benim bayram sabahları dinlemeyi sevdiğim bir şarkı var onu paylaşmak isterim. Sen gittin gideli içimde öyle bir sızı var ki Yalnız sen anlarsın Sen şimdi uzakta cennette meleklerle bizi düşler ağlarsın Bugün bayram erken kalkın çocuklar Giyelim en güzel giysileri Elimizde taze kır çiçekleri üzmeyelim bugün annemizi Sen yaz geceleri yıldızlar içinde Ara sıra bize göz kırparsın Sen soğuk günlerde kalbimi ısıtan en sıcak anısın Bu gün bayram çabuk olun çocuklar Annemiz bugün bizi bekler Bayramda hüzünlenir melekler Gönül alır bu güzel çiçekler barış manço bayram namazından gelindiğinde radyoda bu şarkı çalardı ve bayram başlardı benim için. Alıntı
Misafir taurusmutis Gönderi tarihi: 12 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 12 Ekim , 2007 Bir Tuhaf Bayram Yazısı elimde irili ufaklı paketlerle zor geçtim işyerindeki odamın kapısından..yığdım onları bir köşeye..şimdi gözüm onlarda takılı..kendimi yoklayıp duruyorum..ne hissediyorum diye..bi küçük kıpırtı arıyorum..yok..!!! oysa bunca alış-veriş bir tek düşünceyle yapılmıştı..yıllar önce hissettiğim ve asla unutamadığım o duyguyu tekrar..yeniden yakalamak için.. bayramlık aldım kendime..kimbilir belki yine eski günlerdeki gibi.. annecimin eski dikiş makinamızla diktiği ilk bayramlığımı hatırlıyorum..günlerce uğraşmış..bitirdiğinde ütüleyip yan odaya sermişti..o dakikadan itibaren,odanın anlamı değişmişti benim için..kutsal,tılsımlı bir yer olmuştu artık.. gelip gidip okşamıştım bayramlığımın eteğinin kıvrımlarını..kurdelasını defalarca çözüp yeniden bağlamıştım.. o üstümdeyken farklı biri olduğumu düşünüyordum..annem "prenses gibi oldun.." demişti ..sahimiydi..? demek bayram böyle birşeydi..bayramlık insanı prensese çevirebiliyordu.. yeni ayakkabılar aldım belki yine başucuma koyarsam sabaha kadar uyku tutmaz diye.. bizimkilerin dar günleriydi o zamanlar..annem tasarruf etmek için elinde dikerdi çoğu şeyi..ayakkabılarda genellikle bir numara büyük alınırdı..bir sonraki senede giyilebilsin diye..ilk bayramlığımla "prenses" olduğum sene alınamadı ama bir sonraki sene bayrama kırmızı bir bayramlık ayakkabım olmuştu..Allahım hayatımda gördüğüm en güzel ayakkabıydı o..rugan ve üstü fiyonklu..ayakkabıcıya girdiğimizde annem ve babamın elinden kurtulup ona koşmuştum..bayramlığıma uymuyordu hiç..ama umrumda değildi..bizimkiler yüzümdeki ifadeye dayanamamış olacaklar ki kıramadı, aldılar..tabii yine bir numara büyüğünü..o gece ayakkabımı yastığımın yanına koyup uyumaya çalıştığımı hatırlıyorum..çalıştığımı diyorum zira içimi kıpır kıpır eden duygudan olsa gerek bir türlü uyku tutmuyordu.. belki bir iki saat ancak uyumuştum ama sabah sincap gibi çevik sıçramıştım yataktan..kalbim küt küt atarak giyinmiştim .. annem vurmasın diye ayakkabımın arkasına peçete katlamıştı..buna karşın, birkaç saat sonra ayağımın arkası önce su toplamış..ardındanda kanamaya başlamıştı..bizimkilere söylemiyordum ayağımdan çıkarırlar diye..her adım atışımda acıdan gözlerim yaşarıyordu..yinede çıkarmıyordum.. bütün bunların bana şu an neler hissettirdiğini anlatabilmek çok zor..sadece şunu söyleyebilirim..fiyonklu kırmızı bayramlık ayakkabımın bana yaşattığı o acıyı bile özledim.. kabullenmesi çok zor ama ben o duyguyu kaybettim..ne de yapsam olmuyor..gelmiyor geri.. bundan sonra yapılacak en iyi şey bir başka "prenses" yaratmak..onun çocuk kalbine bu duyguyu tattırmak.. Bayramınız Kutlu Olsun.. Sevgili Diloş; Üzgünüm ama sanırım ''yeni prenses'' te bu duyguyu yaşamayacak.Onlar bizler özgü kaldı korkarım..Sıpayı bi saattir dışarıya bayramlaşmaya çıkarmaya çalışıyorum ama adam oturmuş Playstation başına kalkmak bilmiyo..Bayram mayram umrunda değil.. Oysa daha dün gibi hatırlarım,babamın alıp eve getiridiği tahta kızak için içimde patlayan sevinci.. Şimdi sormak lazım: Teknoloji hayatımızımı kolaylaştırıyor,yoksa duygularımızı mı yokediyor.. Gerçi bu duyguları yine teknoloji sayesinde size iletiyorum ama bu da işin ironisi olsun.. Hepinizin Bayramı sımsıcak ve güzel geçsin..İyi bayramlar.. Alıntı
Φ zeyynepp Gönderi tarihi: 12 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 12 Ekim , 2007 bu sabah güne çok güzel başladım her bayram olduğu gibi bu bayramda ananemde toplandık ve hep birlikte kahvaltı yaptık kahvaltıdan sonra ananem hem mendillerimizi verdi hemde hediyelerimizi ne aralık almış nasıl aklına gelmiş böyle güsel hediyeler anlamadık ama hem biz çok sevindik hem de ananem güsel bir güne ve güsel bir bayrama böyle başladım işte herkesin bayramı kutlu olsun....... Alıntı
Φ diloş Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2007 Sevgili Diloş; Üzgünüm ama sanırım ''yeni prenses'' te bu duyguyu yaşamayacak.Onlar bizler özgü kaldı korkarım..Sıpayı bi saattir dışarıya bayramlaşmaya çıkarmaya çalışıyorum ama adam oturmuş Playstation başına kalkmak bilmiyo..Bayram mayram umrunda değil.. Oysa daha dün gibi hatırlarım,babamın alıp eve getiridiği tahta kızak için içimde patlayan sevinci.. Şimdi sormak lazım: Teknoloji hayatımızımı kolaylaştırıyor,yoksa duygularımızı mı yokediyor.. Gerçi bu duyguları yine teknoloji sayesinde size iletiyorum ama bu da işin ironisi olsun.. Hepinizin Bayramı sımsıcak ve güzel geçsin..İyi bayramlar.. korkarım haklısın.. o hisler o zamanlarda kaldı ve sadece bizlere özgüydü.. daha tadına varamadan kaybettiği oyuncağını arayan çocuklar gibiyiz şimdi..bu yeni oyuncaklar dolduruyormu içimizdeki boşluğu..? yeni prens ve prenses namzetleri ise bizim bir zamanlar sahip olduğumuz o değerleri tanımıyorlar bile..acaba hangisi daha feci..;bir güzelliği hiç tatmamak mı yoksa onu yaşayıp kaybetmek mi..? bu sabah güne çok güzel başladımher bayram olduğu gibi bu bayramda ananemde toplandık ve hep birlikte kahvaltı yaptık kahvaltıdan sonra ananem hem mendillerimizi verdi hemde hediyelerimizi ne aralık almış nasıl aklına gelmiş böyle güsel hediyeler anlamadık ama hem biz çok sevindik hem de ananem güsel bir güne ve güsel bir bayrama böyle başladım işte herkesin bayramı kutlu olsun....... sana bunları yaşatan ve anılarına nakşeden sevgili ananenin ellerinden birde benim için öp olur mu zeynep.. Alıntı
Φ diloş Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2007 " Meğer Ne Yaman Serüvenmiş Hayat..!" Otuzbeşime bastım geçen hafta... İlk yan bitti: Hayat: 1... Ben: 0... Ama belliydi böyle olacağı... Nicedir başlamıştı belirtiler: Yolda çocuklar "Amca şu topu atıversene" diye seslendiklerinde kuşkulanmıştım ilkin... Sonra saçlarımdaki beyaz teller tescilledi yarı yolun ufukta göründüğünü... Baktım, lise fotoğraflarım sararmış, sınıf arkadaşlarım yaşlanmış. Eş dost sohbetlerinde sağlık ve çocuk konuşulur olmuş... seyahat ve aşk yerine... Gök gibi gürlemeye alışkın müzik setimin ses düğmesini kısar olmuşum, içimdeki uçurtmanın ipini çekercesine... "Bizim zamanımızda" diye başlayan nutuklar atmaya başlamışım mezuniyet törenlerinde -hayret! daha dün değil miydi benimkisi? Yıllar yılı dudak büktüğüm 'ölümden sonra hayat masalları' na kulak kabartmaya başlamışım gizliden gizliye... İple çektiğim haziranlara sırt çevirmişim. Yaşamın orta sahasına girmişim... irkilmişim... * * * Ruhumun ikizleri yine çekiştiriyorlar kollarımdan. Biri, "Daha ne gördün ki" diyor yüzünde papatyalarla; "Asıl şimdi başlıyor hayat,..! Bundan sonrası rahat!" Lakin, "Buydu işte görüp göreceğim" diye efkarlanıyor öteki... "2. yarı geçer hızla/yaşlanırsın zamanla..." Yaşı genç olanlar 35'e uzak durduklarını sanarak, "sahi oldu mu o kadar? Hiç göstermiyorsun" tesellisindeler... 35'le çoktan tanış olanlarsa "hayata hoşgeldin" pankartıyla karşılamadalar... ilk yan sadece bir ısınmaymış meğer: Asıl ikinci yarıda anlaşılırmış tadı, hayatın... kavganın... aşkın... Bense şaşkın... devre arası bilançolarındayım: Son dönemde, kimbilir kaç eski anıyı yaralı ele geçirdim, belleğimin derinliklerinde..? Kimbilir kaç kez kendime yakalandım, kendimden kaçarken... ve sustum vicdan sorgularında... Aksisedamla bile dertleşmedim. Meğer ne yaman serüvenmiş hayat? Bazen yediveren gülleri gibi bereketli... Sanki hayat değil, Körfez Krizi mübarek: Bir koyup, beş alıyorsun... Yaşıyor, seviyor ve seviliyorsun... Bazense kıtlıktan kırılıyor ortalık...şaşıp kalıyorsun... Oysa -herkes bilmezden gelse de-skoru belli oyunun: 30'larda dedeni ve nineni kaybediyorsun. 40'lannda anneni ve babam... ve 70'inde kendini... * * * Şimdi devre arası/yolun yarısı... Bugüne dek ancak tanıştık hayatla... Ben O'na kendimi tanıttım... O bana kendimi... Göğsüme madalya gibi dizdim hatalarımı... (Zaferlerim onlar benim... Olgunluğumun yapıtaşları...) ...Ve derin bir yara gibi sakladım başarılarımı... Asansör çıkarken yukarı, dönüp bakmadım aşağı... Dönmesin diye başım... Ben istikballe arkadaşım... * * * Ne var ki yarım her şey... Hayat da yarım, sevdalar da... Daha diyeti ödenmedi sevinçlerin... ihanetlerin hesabı sorulamadı... Nazım'ın dediği gibi "kopardım portakalı dalından/ Ama kabuğu soyulamadı/ Sevdalara doyulamadı..." "Doydum" diyen görmedim ki zaten ben... Hiç doyulmaz ki zaten... Lakin gel de zamana anlat bunu... Sahi nedir bu telaş, bu kin? Sanki ölüye can yetiştireceksin.. * * * Baktım ki ikinci yan kapıda... ve hayatın ceza sahası yakın... Doldurdum bir kara kutuya 35 yılın hesabını. Acılar, sancılar bir çekmecede, sevdalar diğerinde... Bir yerde hüzünler ve korkular, bir üstte sevinçler ve zaferler... Kat kat, dizi dizi dizdim kullanılmış takvimlerimi... Sabırla kapattım kutuyu, sevgiyle mühürledim ağzını... İlk yarı bilançom o benim: Yangında ilk kurtarılacak... kazada ilk açılacak... Yarımlar tam olduğunda kara kutuyu açıp bakanlar teşhis, koyacaklar halime... "Çok mutlu olmuş, fazla yüksekten uçmuş zavallı" diyecekler, ya da "sebepsiz alçalmış... Bile bile vurmuş kendini dağlara..." Fakat kara kutu ancak bir kısmını söyleyecek hikayenin... Kalanı benimle gelecek... Dağların yamaçlarına savuracağım en mahrem hatıralarımı... Reyhanlar saklayacak sırlarımı.. Skoru bir tek Ege'nin sulan bilecek... Denize kavuşabilirse eğer içimdeki nehir... Hayat: 0... Ben: 1 Can Dündar Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 19 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 19 Ekim , 2007 Canım İğdem ne kadar güzel ifade etmiş değilmi Can abimiz... Bende bu önümüzdeki Haziran yolu tam manasıyla yarılayacağım... Ama şundan eminim o benim sadece kimlik yaşım... Ruhumu yaşlandıramaz hiç bir sene... Seneleri 20 yaşlarında takip edebiliyor insan hatta sabırsızlanıyor bir yere kadar ehliyet alma yaşım gelsin, reşit olma yaşım gelsin, şunu yapma yaşım gelsin derken sanki herşey olduğundan yavaş geçiyor gibi geliyor ama 20'li yaşların sonuna doğru bir hızlanıyor yaşam ki tutabilene aşk olsun... Benim ne zaman iki evladım olduda kızım ne zaman boyum kadar oldu anlamadım... Şimdi benimle aynı numara ayakkabılar giyiyor ve bundan sonrası için sabırsızlanan da o, bana sürekli soruyor: anne, saçlarımı ne zaman kıvırcık yaptırabilirim kaç yaşında kaşlarımı alabilirim? anam anam dur bi dakika ya diyorum var bi kaç sene daha... Bozuluyor valla... Sanıyorki geçmeyecek o yıllar... Hep böyle kalacağım sanıyor... Ah benim meleğim bilmiyorki zaman su gibi akıyor ve geri dönüp baktığında ne fırsatlar kaçırmışım diye hayıflanıyorsun oysa o zamanlar hep ertelemiştin bir dahaki sefere demiştin ama zaman öyle çabuk geçtiki yetişemedin... Ben saçlarımı kıvırcık yaptırdığım ilk zamanları düşündümde ortaokula gidiyormuşum aman yarabbi o fotoğrafları kimse görmesin Michael Jackson modeli önden bir kıvırcık perçem ve saçın geri kalanı Arko tam yağlı kremle yağlanmış... Kendimi tanımıyorum bu ben olamam diyorum... Hani olur ya hepimize bir kaç sene önceki halimize güler geçeriz... Aynı öyle... Çok feci çok yırtmalımı o resimleri ne bakarmısın 20 küsur sene geçmiş üzerinden... hey gidi dünya hey bizde geldik gidiyoruz acı tatlı hatıralarla nasibimize düşen ne kadarsa koyduk heybemize... İğdem sabah sabah iyi geldi bu yazı bana bugünden tezi yok ertelemiyorum artık beni mutlu edecek şeyleri... 35 sene nasıl geçti anlamadım hiç sanmam bundan sonra geçecekleri anlayım... Sağolasın... Alıntı
Φ diloş Gönderi tarihi: 14 Kasım , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 14 Kasım , 2007 ZAMAN.. Bizim ak sakallı ihtiyar yine çıkageldi dün... Her sene geldiği gün... aynı saatte...Telaş içinde konuştu benle... Dedim: "Hayrola acelen ne?" "Acelem yok" dedi, "Ben her zamanki tempomdayım, ama sana hızlı gibi gelmeye başladım" "Dönüp bakıyorum da, amma yol katetmişiz seninle" dedim, "Nasıl geçtik onca yoldan anlayamadım." Güldü: "Başta anlayamaz insan? dedi, "... anladığında da çok geç olur? "Tempona ayak uydurmak zor"dedim, "Boyuna koşturuyorsun. Biz uykudayken bile durup dilenmiyorsun. Sen hızla ilerlerken, biz geriliyoruz mütemadiyen... Koşarken yıpratıyorsun bizi... Kesiyorsun nefesimizi... Acelen ne? Ağır ol biraz...! Hiç geri dönüp bakmaz mısın? Yarını takmaz mısın? Oturup soluklanmaz mısın?" Çok görüp geçirmiş ihsanlara mahsus bir merhametle baktı gözleri... Hakim, sakin ve mutedil... dinledi öfkemi... * * * "İnsafsız, duraksız, fasılasız aktın. Ardında binlerce yitik düş, kırık hayal bıraktın. Direndik sana karşı... Ezberledik, geçmiş, gelecek, geniş hallerini... şimdiki halimize derman olur diye... Oysa senin halin değil, bizimkiydi değişen... Fotoğraflarda durdurmaya, albümlere hapsetmeye çalıştık seni... Ziyan etmemeye çalıştık hiçbir saniyeni... Koştuk panik içinde... düşe kalka, ağlaya sızlaya, oynaya güle... Yarıştık seninle... Kazandım sananların tacı, bir perçem ak olup düştü başlarına... Çaresiz, barıştık seninle... Lakin gün oldu, isyan ettik, herkese ayrı işleyen adaletine..." Kızdı bu lafa ihtiyar... Diklendi: "-Aynı hızda yürürüm ben hep, ayrıcalık tanımam kimseye..." diye kestirip artı. "Krallar bile dayanamadı hızıma..." "-Hadi canım" dedim.Kimine alabildiğine cömertsin, kimine gelince kör olası bir cimri... kum saatin akar deli gibi..." "- Ben değilim müsebbibi..." diyecek oldu... Fırsat vermedim savunmasına... "- Gerçekten adilsen eğer, söylesene niye en mutlu olduğumuz an ışıktan hızlısın.... acı çektiğimizde kaplumbağadan yavaş...?" * * * "- Anlaşıldı mesele..." dedi. "iyisi mi ben sana bir yardımcımı yollayayım. 'Sabır'dır adı... Merhemidir yarattığım tahribatın..." Omuz silktim: "Ben sabır istemiyorum, rehaveti özlüyorum" dedim. "Senin o tükenmez gibi göründüğün, hesaba gelmediğin halini, eski aheste akışını, günün bir türlü batmak bilmediği o sohbeti bol yaz akşamlarını, o dolunayda yıldız yıldız gülümseyen uzun lacivert geceleri, salkım saçak güneş altında ışıkla özgürce seviştiğimiz nihayetsiz ve meşakkatsiz günleri, bahçede öğle uykularında saçımı okşayan şefkatli eli, babamın itinayla kurduğu saatten evinden geniş aralıklarla kafasını çıkarıp neşeyle guguklayan kuşun mesut, müjdeli sesini özlüyorum..." "- Seni anladım" dedi ak saçlı ihtiyar, "yapabileceğim tek iyiliği yaptım sanıyordum. Hafızanı körelttim diye biliyordum. Sabra sığınmıyorsan, unutmaktır en iyisi..." ** * Oysa ben, her daim sabırsız ve aslında harfiyen hatırlayarak, dünün bol vakitlerini, doyumsuz sohbetlerini, telaşsız saatlerini, saadeti hüzünle yoğurarak geçtim ihtiyar adamın süzgecinden... Ben, onu gemleyemedim, o demledi beni... Olgunlaştım; basarak üzerine birikmiş bütün yırtık takvim yapraklarının, yıllar yılı aynı çemberde dolanmaktan başı dönmüş akrep ve yelkovanların, o incecik delikten biteviye süzülmüş kumların, evine gire çıka ötmekten sesi kısılmış yorgun guguk kuşlarının, batmış onca güneşin, parıldamış bunca ay ışığının, hilalin ve fecrin, uğruna savaşılmış dostların, birbirine karışarak yanıp sönen kahkahalarla gözyaşlarının, yazılmış, yazılamamış bunca satırın, tutulmuş tutulamamış onca sözün, dediklerimin, diyemediklerimin, bir an önce bitmesini istediğim, hiç bitmesin diye dualar ettiğim anların, koşuda çabuk yorulanların ya da koşmaya hiç niyeti olmayanların... sevaplarımın, günahlarımın, hatalarımın... ... süzüldüm imbiğinden... * * * "- Geç... istediğin gibi seç... ister ağır aksak, ister koşar adım" dedim bizim ihtiyara... "Bu dönüşü olmayan yolculukta ya gideriz, ya gitmeyiz bir bu kadar daha..." "- Yanılıyorsun dostum" dedi ihtiyar, "... kalıcıyım ben..., asıl sensin geçen..." Sonra, sesindeki yakıcılığın farkına vararak belki, kulunuzu teselliye girişti: "- Sana hazırladığım sürprize bak: Doğum günündü dün; babalar günü yarın. Babanın oğluydun dün; oğlunun babasısın bugün... Hayat, kıymetini bilirsen, nihayetsiz bir düğün..." Dedi ve uzaklaştı: Çevirirken bir kez daha kum saatini baş aşağı... şükranla adını fısıldadım ardından... "Zaman..!" Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.