Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Müslümanlar neden birleşemiyor?


AsiMeLek

Önerilen İletiler

ALINTIDIR:biz yıllardır hep birlik olamayısmızı tartıstık ama hiç birbirimizden kopusumuzun nedenleri hakkında çalışma yapmadık.Bizler kendi yararlarımız icin kimsenin gözünün yaşına bakmadık böyle oluncada bireysellik meydana geldi ve toplum olma ruhunu kaybettik eskiden toplanma yeri camii olan milletin simdi toplanma yeri kahveler kafeteryalar barlar vs yerler oldu.simdi ol bakalım nasıl toplum olabılıyorsun.

 

SİZCE NEDEN?

 

bence dini konular acıldıgında herkes herşeyi biliyor.bir sürü hadis ve ayetlerden ornekler veriliyor...evet bunlar cok guzel ama neden ateşli bi şekilde savundugumuz bu goruşlerimizi ve bildiklerimizi hayatimiza yansıtmıyoruz.neden sadece mumin olmakla yetinip musluman olmaya dogru bi adım atmıyoruz.hatta birak adım atmayı adım atanlari yolundan çeviriyoruz!!!!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

bence dini konular acıldıgında herkes herşeyi biliyor.bir sürü hadis ve ayetlerden ornekler veriliyor...evet bunlar cok guzel ama neden ateşli bi şekilde savundugumuz bu goruşlerimizi ve bildiklerimizi hayatimiza yansıtmıyoruz.neden sadece mumin olmakla yetinip musluman olmaya dogru bi adım atmıyoruz.hatta birak adım atmayı adım atanlari yolundan çeviriyoruz!!!!

 

Belki dört dörtlük değilimdir ama iyi bir müslüman olduğuma inanıyorum ve bildiğim şeyleri mümkün olduğunca hayatıma yansıtmaya dikkat ediyorum sanıyorum ki bir çok dindar arkadaşım da benim gibidir.

"Neden sadece mümin olmakla yetinip müslüman olmaya doğru adım atmıyoruz"demişsin soru yanlış zaten müslüman genel bir kelimedir yani islam dinini benimseyip kabul etmiş toplumlara müslüman denir ve bu dine mensup kişilerede mümin.

Diğerine gelince haklısın dini savunan kişilere en çok darbe yine cümlesine"bende müslümanım"diye başlayanlardan geliyor o yüzdendir ki tüm arkadaşlıklarımıza çok dikkat etmemiz lazım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Belki dört dörtlük değilimdir ama iyi bir müslüman olduğuma inanıyorum ve bildiğim şeyleri mümkün olduğunca hayatıma yansıtmaya dikkat ediyorum sanıyorum ki bir çok dindar arkadaşım da benim gibidir.

"Neden sadece mümin olmakla yetinip müslüman olmaya doğru adım atmıyoruz"demişsin soru yanlış zaten müslüman genel bir kelimedir yani islam dinini benimseyip kabul etmiş toplumlara müslüman denir ve bu dine mensup kişilerede mümin.

Diğerine gelince haklısın dini savunan kişilere en çok darbe yine cümlesine"bende müslümanım"diye başlayanlardan geliyor o yüzdendir ki tüm arkadaşlıklarımıza çok dikkat etmemiz lazım.

ÖZÜR YA ORANIN DEVAMINI YAZMAMIŞIM

bence dini konular acıldıgında herkes herşeyi biliyor.bir sürü hadis ve ayetlerden ornekler veriliyor...evet bunlar cok guzel ama neden ateşli bi şekilde savundugumuz bu goruşlerimizi ve bildiklerimizi hayatimiza yansıtmıyoruz.neden sadece mumin olmakla yetinip musluman OLDUĞUMUZU BİLDİĞİMİZ HALDE DAHADA olmaya dogru bi adım atmıyoruz.hatta bırak adım atmayı adım atanları yolundan çeviriyoruz!!!!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ALINTIDIR:biz yıllardır hep birlik olamayısmızı tartıstık ama hiç birbirimizden kopusumuzun nedenleri hakkında çalışma yapmadık.Bizler kendi yararlarımız icin kimsenin gözünün yaşına bakmadık böyle oluncada bireysellik meydana geldi ve toplum olma ruhunu kaybettik eskiden toplanma yeri camii olan milletin simdi toplanma yeri kahveler kafeteryalar barlar vs yerler oldu.simdi ol bakalım nasıl toplum olabılıyorsun.

 

SİZCE NEDEN?

 

bence dini konular acıldıgında herkes herşeyi biliyor.bir sürü hadis ve ayetlerden ornekler veriliyor...evet bunlar cok guzel ama neden ateşli bi şekilde savundugumuz bu goruşlerimizi ve bildiklerimizi hayatimiza yansıtmıyoruz.neden sadece mumin olmakla yetinip musluman olduğumuzu bildiğimiz halde dahada olmaya dogru bi adım atmıyoruz.hatta birak adım atmayı adım atanlari yolundan çeviriyoruz!!!!

 

Arkadaşlar konuda düzeltme yaptım bir bölümün devamını koymamışım doğrusu budur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ALINTIDIR:biz yıllardır hep birlik olamayısmızı tartıstık ama hiç birbirimizden kopusumuzun nedenleri hakkında çalışma yapmadık.Bizler kendi yararlarımız icin kimsenin gözünün yaşına bakmadık böyle oluncada bireysellik meydana geldi ve toplum olma ruhunu kaybettik eskiden toplanma yeri camii olan milletin simdi toplanma yeri kahveler kafeteryalar barlar vs yerler oldu.simdi ol bakalım nasıl toplum olabılıyorsun.

 

SİZCE NEDEN?

 

bence dini konular acıldıgında herkes herşeyi biliyor.bir sürü hadis ve ayetlerden ornekler veriliyor...evet bunlar cok guzel ama neden ateşli bi şekilde savundugumuz bu goruşlerimizi ve bildiklerimizi hayatimiza yansıtmıyoruz.neden sadece mumin olmakla yetinip musluman olmaya dogru bi adım atmıyoruz.hatta birak adım atmayı adım atanlari yolundan çeviriyoruz!!!!

 

hatta birak adım atmayı adım atanlari yolundan çeviriyoruz!!!!

SİZCE NEDEN?

burnu b.ktan kurtulmaz yam yam

aynen öyle hay azına sağlık Multi:D

.......

evet bir şeyi iyi bil kralx çıkardığı anlam dediğin şeyin aslı var bu fosilleşmiş beyinlerinizi değiştirinde doğruyu görün.

.......

SAYGILARIMLA..fosillere tapanlar

 

 

Ezan okunurken havlayan köpekleri anlarımda bu duruma bu denli tepki gösteren k....leri anlayamam....

 

.......

Ben diyorum Fenerbahçe sen diyorsun, domates bahçesi..

Sakın yanlış anlama bunları pekiştirme adına yazıyorum..

........

........

Şıracı bozacı ağırlamalarını geçelimde, bu sorulara hep birlikte bir cevap bulalım..

Buyrun..

........

 

 

 

Dünya görüşünüzden, alt yapınızdan...

Fikirleriniz yukardaki örnekler...

Çevredeki insanlar, hangi kültürel yapıda, kimlerle diyalog kurduklarının pek ala bilincindeler.

Merak etmeyin, düşünmenize de hiç gerek yok herşey ortada...

Küçük insanlar kişilerle, büyükler de fikirlerle meşguldür...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Selamlar...

 

Başlıkla içerik pek ve belki hiç uyuşmuyor...O halde bu başlığa bir içerik kazandırmak gerekiyor ondan sonra bir tartışma başlatabilelim... Nasıl olur...

 

İslam dünyası bölük pörçük bir hal arzediyor.Şiilik-Sünnilik üst başlığı altında birbirine uzak, yakın onlarca fırka mezhep var. Bu mezheplerin birbirleriyle bugüne kadar girdikleri çatışmalar islam coğrafyasında güç kaybına ve düşmanlıklara neden olmuştur. Peygamben efendimizin de belirttiği şekliyle ümmet belki de bugün 73 fırkaya ayrılmıştır. 76 mıydı...Her ne ise...Bu bölünmüşlük, sadece mezheplerin dine bakışı nedeniyle değil, mezheplerin iktidarlara talip olmaları nedeniyle de ilerlemiştir. A mezhebi ile B mezhebi arasındaki uçurum da belki daha fazla iktidar olma hevesinden genişlemiştir... Dolayısıyla 29 harfimizin kafi gelmeyeceği mezhep adlandırmasında bugüne kadar sürekli kan akmıştır.

 

Bu tespitimiz meselenin bir yüzü. Bir de İslam, bilindiği üzere belli bir coğrafyada büyük bir nüfuz sahibi ve bulunulan coğrafya dünyanın en önemli madeninin üzerinde kurulu. Dolayısıyla bu bölgede birleşmiş bir islam, emperyalist, terörist devletler olan, ingiltere, abd, israil gibi devletlerin çıkarlarını ziyadesiyle tehlikeye sokar. son 50 yıl ve belki daha da fazla bir süredir, müslümanlar arasındaki yakınlaşmayı uzaklaşmaya çevirmek için sürekli faaliyetler mevcut. Irak-İran savaşı hatırlanmalıdır. Saddam Hüseyin'in ABD dolayısıyla CİA tarafından gerek eğitim verilerek ve gerekse desteklenerek nasıl Irak'ın devlet başkanı olduğu hatırlanmalıdır. Saddam, denilen adamın müslümanlıkla uzaktan yakından bir alakası yokken ABD'nin şiddetli düşmanı olan İran ile neden savaştığı düşünülmelidir...

 

Bugün, Irak'ta sürekli olarak yaşanan ve hergün bir şii, bir sünni camisine konan bombalara da bakmak gerekiyor. Zira hem şii ulema ve hem de sünni ulema sürekli olarak oyuna gelmeyelim mealli açıklamalar yaparken hala böyle bombalamalar yapılması bir şii - sünni çatışması yaratılmak istendiğini gözler önüne seriyor. Dolayısıyla yukardan beridir değindiğimiz üzere bu coğrafya da tarihde özellikle şii-sünni ayrımında çok fazla kan aktı. Ancak, bugün bu çoğrafyada ki ŞARK ÇIBANI, kan emici vampir kılıklı bazı devletlerin emperyalist politikalarının farkına varan şiiler ve sünniler artık birleşmenin gerektiğinin farkına vardılar...

 

Emperyalislerin karşı tavrı gecikmiyor ve hatta önce başlıyor... Irak bombalamaları, bugünlerde bazı yamyam yamağı gazetelerde çıkan israilin kazanması sünnilerin kazanması olacak dediği söylenilen ve hizbullah yönetici olduğu belirtilen ama kimliği bilinmeyen yalan haberler...

 

Geçmişte onlar birleşmek istemiyorlardı o yüzden ayrılık vardı bugünlerde onlar birleşmek istiyor bu sefer bazıları tarafından köprüler uçurulmaya çabalanıyor...

 

İKÖ'nün kuruluşu bu noktada çok manidardır. Hizbullah'ın tüm islam aleminde bir moral motivasyonu olarak ve kahramanlar olarak karşılanması, filistin ve lübnan halkının kardeşler olarak kabul edilmesi yavaş yavaş bir birleşmeye doğru gittiğimizin göstergeleri. ve dahası aynı coğrafya üzerinde müslümanların başına bela olan evrimini tamamlamamış maymunların bulunması da, bu belayı bütün islam aleminin kendi başlarına da musallat olacağının farkına varması;

 

düşman ortak olunca düşmanın düşmanı dosttur mantığı da devreye giriyor yani anlayacağınız...Müslümanlar neden birleşemiyor değil, bugüne kadar neden birleşmiyorlardı, bugün neden birleşimiyorlar, yarın birleşebilecekler mi, birleşmelerinin yolu nedir, sebebi nedir... Ben birkaçına cevap verdim...Bakalım bakalım gerisi gelecek mi?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

yalnız bekir, düşman herkes için ortak mı ?

 

yani suriye'nin, İran'ın , Filistin'in, Libyanın düşmanı israil ve amerika ile

 

Suudi Arabistan, Kuveyt, BAE, Ürdün, Mısır, Katar'ın durumu nedir. Yani Müslüman dünyasının en zengin ülkelerinin.

 

yani bir grup müslüman ülkenin baş düşmanı, diğer grup müslüman ülkenin müttefiki.

 

Yada bu ülkelerin egemenleri için kıstas olan müslümanlık mı ?

 

Bildiğimiz gibi soğuk savaş döneminde ABD Yeşil Kuşak projesiyle müslüman dünyasını kelimenin gerçek anlamıyla kullanmıştır. Bir kaç yeşil sosyalist ülke hariç, Mısır, Libya, İran gibi.

 

Sovyetlerin dağılmasından sonra ise, Yeşil Kuşak NATO 'nun varlık gerekçesi haline gelmiştir. Zira Varşova Paktına karşı kurulan NATO. Varşova paktı dağıldıktan sonra, dünyaya artık neden varolduğunu açıklayamamış ve yeni düşmanlar aramaya başlamıştır kendine.

 

bu yeni düşmanda dünün müttefiği Yeşil Kuşak olmuştur.

 

sunni- şii meselesine gelince.

 

http://www.turkish-media.com/forum/index.php?showtopic=43862

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sevgili Sessizliğin kızı hayatımızı değiştirmeye öncelikle forumda kullandığımız resim ve avatarlardan başlasak nasıl olur?

Resimlerimide rahat bırakın artık onlarda yüce rabbimin isimleri var.Tartışmanızı resime kadar taşımayın.

Ben Dört dörtlük görevlerimi yerine getiremesemde elhamdürillah Müslümanım bildiğim tek şey Benim için Allah birdir bizi yaratan bütün herşeyi bütün evreni yaratan odur Onun Görevleri bize emirdir.

saygılarımla....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kardeş, bahsettiğin diğer ülkelerin sadece yönetimleri benim bahsettiğim ülkelerle dosttur. Veya dost görünmek işlerine gelmektedir. Halkın ise bu ülkeler düşmanlarıdır. Yine bahsi geçen düşmanla dost olan ülke halkları gerçekten demokrasi ile yönetiliyor olsaydı düşman onlar için de aynı düşman olacaktı. Yine düşmanla dost olan ülkelerde çıkan petrol o ülkelerin halkı için kullanılsaydı düşman olunacaktı. Dolayısıyla, özellikle ABD ve İsrail bu halkların ortak düşmanıdır. Bizler halklar nezdinde birleşebilirsek ülkeler nezdinde birleşme de fazla gecikmeyecektir.

 

verdiğiniz diğer yeşil, kahverengi, kara kuşak ayrımı dolayımındaki bilgiler için teşekkürler...

 

Sovyetlerin ilerleme politikası, ABD'nin savunma ve ilerleme politikası nihayetinde emperyalist politikalar diyelim: Belirttiğimiz islam ülkelerinin asli karakteri değildir. İkisi de kendisine müttefikler aramışlardır. Sovyetlerin dağılmasıyla dava konusuz kalmıştır. ABD'nin kendi varlığını savaşla açıklamaya çalışması, ülkesi içerisindeki insanları sürekli savaşla korkutması, bir arada tutması bizim birinci dereceden derdimiz değildi ancak bizim birinci dereceden derdimiz olan savaş alanı olarak yeşil kuşağın petrol dolayımında konuşlandırılmasıdır. Ama sayın CYRANO, biz şu an seninle neyi tartışıyoruz ben onu anlamadım. Yok eğer bir tespit yapıyorsanız neyi tespit ediyorsunuz konuya katkısı olması gereken. Konuyu belirli bir hale getirdim sanıyordum. Müslümanlar niye birleşemiyor...Bakın ülkeler değil, müslümanlar niye birleşemiyor. Biz ülkeler olarak birbirimize karşı durmadan evvel halklar olarak da birleşemiyorduk. Aydınlar, ulemalar birleşemiyordu bugüne kadar. Bilinen birşey varsa arap toplumunda ulemalara krallardan daha fazla inanılır, inanılırda ulemanın ipiyle kuyuya inmeye çalışan yoktur diyebilirsiniz ama bugün ırakta yaşananları görüyoruz. Elin adamı ulemanın ipiyle mağmaya inmeye çalışıyor. İran da ulemalar iktidarı alabiliyor...Ulemalar birleştiğinde, örgütler birleştiğinde halklar da birleşecektir, ve krallar ABD'ye kaçmakta çözüm bulabilecektir. Ancak kaçarlarken de çok kan akması işten sayılmaz...Bana kalırsa iyimser bir tahminle 5-10 yıl içerisinde krallıkla yönetilen müslümanlar kralların anasını...her ne ise...

 

İsterseniz tasfiye sürecini, kaç kilo kan döküleceğini, birleşmenin nasıl olabileceğini, birleşmede öncü olabilecek devletleri ve halkları tartışalım...Dicle Fırat federasyonu fikrini ortaya atanlar var.

 

 

Buraya bir düzeltme ekliyorum: Sessizliğin kızı ben yazımı hazırlarken senin cevabın yoktu. Şimdi ekranda gördüm de...Bahsedilen resimler sanırım avatarındaki Britney Spears'ın resmi... Onu değiştirmeni istemiş galiba nizamülmülk kardeş...Tabi ki değiştirip değiştirmemekte serbestsin ama madem müslümanlık temelinde birşeyler yapmaya çalışıyorsun uygun birşey olsun demek istemiş...Laf aramızda bu kadından hiç hazzetmiyorum.bana kalırsa aishwarya rai'nin resimlerini koysan daha güzel olurdu... :blushing::D tabi yine de sen bilirsin...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

verdiğim linkte ki topicte bir şey anlatılıyordu ama. Suudlar buna çok güzel bir çözüm bulmuşlardır "icat" ettikleri mezheple, kral ve ulema ayrımını ortadan kaldırmışlardır.

 

Bir ırak örneğinde bile iş emperyalizmle çatışmayı rafa kaldırıp, birbiriyle hesaplaşmaya dönmüştür.

 

Hizbullah'ın bir kerte yükselmesi, başta suudlar olmak üzere, rahatsızlık yaratmış ve onu hedef alan açıklamaları peşinden getirmiştir.

 

Müslüman dünyası şu dönemde ve görünen bir dönemde birleşmekten uzaktır. zira hala etken olmayı başaramayıp edilgendirler.

 

Halklar bazında bakarsak, valla " onların kalbi senden, kılıçları yezitten yanadır" lafı anlatmaktadır bu günkü durumu. Ne suudlarda, ne ürdünde, ne mısırda. Egemenlerin iradesinden ayrı bir hareket doğuracak bir halk katmanı yoktur.

 

Mısırlılar, hergün amerikaya ve İsraile lanet okurlar. ama seçim günü gidip tıpış tıpış Amerikancı Hüsnü Mübareği tek geçerler.

 

suudlar, ha keza neler hissederler. Ama abd ve israile pompalanan petrolu bir grevle iki gün kesmeyi düşünmezler bile.

 

bu iş ulemayla olacak iş değildir. Araplar, halk iradesiyle karar verdikleri zaman ancak mümkündür. bu günkü tabloda ise bundan çok uzaktırlar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bak kardeşim, bahsettiğin linkteki metni yanılmıyorsam 8-10 gün önce okumuştum ve aslında pek de kaale almamıştım. Zira bütün herşey vahhabiliğe atılıyordu...Her ne ise...

 

Irak örneği size öyle gösterilen bir örnektir. Irakta, Amerikan güçleri girmeden evvel çatışmaları hatırlıyorsunuzdur. Bir devlet direnişi olmadan halkın ve başkaca islam ülkelerinden gelen mücahitlerin verdiği direniş vardı. Amerika ırağın içine girdikten sonra savaşta verdiği kayıptan daha fazlasını bugüne kadar vermiştir. Ancak, bugün sünnilerle şiiler arasında bir iç savaş çıkartılmaya var gösterilmeye çalışılıyor ki buna dikkat etmemiz lazımdır. Her gün o kadar bomba neden illaki camilere konuluyor. nerden getiriliyor, bu bombalamalar bu çatışmalar sünnilerin mi şiilerin mi yoksa Amerika ve İsrail gibi devletlerin işine mi geliyor. Terördeki tek mantık kim kazançlı çıkıyorsa o yapmıştır mantığıdır bana kalırsa...Bu eylemleri Abd ve İsrailden başka bir grubun yaptığını sanmıyorum yapsalarda Irak'taki kürt gruplardan bazıları yapıyor olabilir...Her ne ise...

 

Suudların açıklamaları ise genelde kral ailesine mensup kişileri endişileri neticesinde olabilir. Hizbullah ne kadar güçlenirse bulunulan coğrafyada bir o kadar krallıkların tahti sallanır. zira Hizbullah halkın içinden çıkmış ve diğer bir devlete karşı savunma savaşı verebilecek kadar güçlenmiş bir örgüttür. Böylesi bir örgüt tabi ki suudi kral ailesini de başkaca krallıkları da korkutacaktır...

 

Ürdün, Mısır, Suudi Arabistan, başka kim vardı bilmiyorum ama ben ufak bir araştırma yaptım ve bakın aşağıya alıntıladığım şeyler çıktı. İslam ülkeleri hakkında bilgi sahibi olmak isteyenler olabilir.

 

Birçok islam ülkesinde var sanılan seçim, çok parti aslında göstermelikten başka bir şey değildir. Hatta kimisinde bizim 1945 te uyguladığımız açık oy gizli sayım tekniği uygulanmaktadır. Hele suudi rejimini iyice bir tetkik etmek gerekir. Hüsnü Mübarek nasıl cumhurun başı oluyormuş bir görmek gerekir. Vana kimin elindedir ki kısıyorsunuz. Siz krallıkla yönetiliyorsunuz ve tüm vanalar kral tarafından açtırılıp kapattırılıyor. Başınızdan olmayı göze almadan vana açıp kapatamazsınız. Dahası bu coğrafya insan değerinin en düşük olduğu coğrafyadır dolayısıyla burada hayatta kalmak ölmekten çok daha zordur...Mısırlılar Mübarek'i tek geçiyorlarmış biz de bir dönem CHP'yi tek geçiyorduk acaba nedendir....Biz neden ulemadan bahsettik sanıyorsunuz, İran örneğini niye verdik. Bu yerlerde ulema halkı örgütleyen ve dahası halkın peşine takıldığı kişilerdir. İsterseniz bir ihvan-ı müslim hareketine bakın. Kimi takip etmişler. Bu coğrafyada halkın hareketleri hep bir cemaat lideri veya kurulan bir islami anlayış etrafında hayat bulmuştur dolayısıyla başlardaki kralları devirecek olan da bana kalırsa ulemaların çalışmaları olacaktır...BU ARADA ULEMALAR HALKTAN İNSANLARDIR...Halk bir başın altında toplanmadıktan sonra, bir yerden yönetilmedikten sonra cılız sesler olarak kalır ve dahası birel hadiselerin ortadan kaldırılması krallar için çok kolay olur...

 

ALINTILARI OKUMAK İSTEYECEKLER İÇİN...

 

 

Kusura bakmayın çok uzun bir metin... Böyle Kopyala yapıştır yapmayı hiç sevmiyorum ama bunları da benim yazmam herhalde mümkün değil. o sebeple kopyalayıp yapıştırıyorum...istemeyenler okumaz...

 

SUUDİ ARABİSTAN

Yönetim sekli: Suudi Arabistan krallik rejimiyle yönetilmektedir. Kral oldukça genis yetkilere sahiptir. Yasama yetkisi de kralin elindedir. Anayasaya göre ülkede uygulanacak yasalarin seriata dayanmasi gerekir. Ancak pratikte bu konuda birçok pürüz mevcuttur. Anayasayi degistirme yetkisi kralin elindedir. Kral 1993'te 60 üyeli bir Danisma Meclisi olusturdu ve üyelerinin tamamini bizzat kendisi belirledi. Ancak bu meclisin yetkileri oldukça sinirlidir ve sadece kral istedigi zaman toplanmaktadir. Seriatin normalde bütün herkese karsi islemesi gerekirken Suudi Arabistan'da "siyade" denilen ve kralla onun çevresindeki kisilerin olusturdugu sinifin yargi dokunulmazligi vardir. Yönetim kadrosunu olusturanlarin büyük bir çogunlugu Suud ailesine mensuptur. Kendilerine "emir" denilen idari bölge yöneticilerinin tamami Suud ailesine mensuptur. Bütün üst kademe yöneticileri kral tarafindan tayin edilir. Onlar da kendi emirlerinde çalisacak kisileri tayin ederler. Dernek yöneticilerine varincaya kadar bütün yetkili kisiler tayinle belirlenir, hiçbir yerde seçim yoluna gidilmez.

 

Iç problemleri: Ülkedeki despotik kraliyet rejimine ve insan haklari ihlallerine karsi tepkiler son yillarda iyice su yüzüne çikmaya basladi. Bu yüzden çesitli üniversitelerde ve bakanliklarda görevli aydinlar 1993 Mayis'inda bir bildiri yayinlayarak yönetimi seriat ilkelerine dönmeye ve seriatin insanlara saglamis oldugu haklari güvenceye almaya çagirdilar. Ancak çok geçmeden bu bildiriye imza atanlarin hepsi görevlerinden uzaklastirilarak birçogu tutuklandi. Buna ragmen üniversite çevrelerindeki rahatsizlik devam etti ve ayni yilin Agustos ayinda 60 ögretim görevlisi kraldan, tutuklananlarin serbest birakilmalarini istedi. Çok geçmeden bazi imamlar ve din alimleri de yönetimin baskici ve Islâm'a aykiri uygulamalarindan duyduklari rahatsizligi dile getirdiler. Bu gelismeler üzerine de çok sayida imam görevden uzaklastirildi ve birçogu tutuklandi. Yönetim simdilik kendisine yönelik tenkitleri ve tepkileri zorla susturmaya çalisiyor. Ancak bu metodun uzun vadeli bir çözüm olmayacagi, gittikçe yayginlasan rahatsizligin ileride ciddi bir patlamaya yol açmasinin ihtimal dahilinde oldugu görülüyor.

 

TUNUS

Yönetim sekli: Tunus'ta görünüste çok partili ancak gerçekte tek parti diktatörlügüne dayanan bir sistem hâkimdir. Çünkü seçim kanunu muhalefet partilerine 163 üyeli parlamentoda sadece 21 sandalyelik bir kontenjan tanimaktadir. Bu itibarla muhalif partilerin ittifak halinde bile iktidar partisinin herhangi bir uygulamasini engelleme imkânlari yoktur. Üstelik seçimler hükümetin gözetimi ve baskisi altinda gerçeklestiginden muhalefetteki partilerin kendilerini tanitmalarina firsat verilmedigi gibi insanlarin tercihlerini hür iradeleriyle yapmalarina da imkân taninmamaktadir. Örnegin Mart 1994 seçimlerinde oylarin % 97.73'ünü iktidar partisi aldi. Kanuna göre cumhurbaskaninin genel seçimle belirlenmesi gerekiyor. Ancak ülkenin bagimsizligini elde ettigi günden buyana hiçbir zaman adil ve dürüst bir baskanlik seçimi yapilmis degil. Eski diktatör Burgiba kendini ömür boyu cumhurbaskani seçtirmisti. Ancak Bin Ali darbesinden sonra onun bu sifati kaldirildi. Bin Ali ise cumhurbaskanligi seçimlerine hep rakipsiz girmektedir. Tunus, BM, IKÖ (Islâm Konferansi Örgütü), Arap Devletleri Birligi, Afrika Birligi Örgütü, IMF (Uluslararasi Para Fonu), Islâm Kalkinma Bankasi gibi uluslararasi örgütlere üyedir.

 

 

 

ÜRDÜN

Yönetim sekli: Ürdün parlamenter sisteme dayali krallik rejimiyle yönetilmektedir. 1992'de çikarilan bir kanunla siyasi partilerin kurulmasina izin verildi. Üyeleri dört yilda bir gerçeklestirilen seçimlerle belirlenen 80 üyeli bir parlamentosu, 40 kisilik de bir senatosu (üst meclisi) var. Seçimler daha önce nispî temsil sistemine göre yapiliyordu. Ancak ülkede Islami hareketin güçlenmesi üzerine bu hareketin parlamentoda çogunlugu elde etmesine karsi bir tedbir olarak seçim kanunu degistirildi.

Tarihi: Bugünkü Ürdün topraklari Hz. Ömer (r.a.) döneminde Islam devletine katildi. 12. yüzyilda bir süre Haçlilarin isgali altina girdi. 1187'de Haçlilardan kurtarildiktan sonra sirasiyla Eyyubilerin, Fatimilerin ve Memlüklerin elinde kaldi. Memlüklerden sonra 1517'de Osmanli Sultani Yavuz Sultan Selim tarafindan alinarak Osmanli topraklarina katildi. 1831 - 1840 yillari arasinda Misir'da Osmanliya baskaldiran Mehmet Ali Pasa'nin hakimiyetine geçti. Bu ara dönem disinda Ürdün topraklari 1917 Ingiliz isgaline kadar Osmanlilarin elinde kaldi. Ingilizlerin Filistin ve Ürdün topraklarini isgal etmesine, kendisine Arap yarimadasinin kralliginin verilecegi vaadlerine kapilan Serif Hüseyin de yardimci oldu. Ingilizler, 1921'de Serif Hüseyin'in oglu Serif Abdullah'a Ürdün Nehri'nin dogu tarafindaki topraklarda yari bagimsiz bir emirlik kurdurdular. Bu emirlik Ingiltere'nin kontrolü altindaydi. Ingiltere 1946 Londra anlasmasi geregince Ürdün'ün bagimsizligini tanidi. Ingilizlerin Ürdün üzerindeki çikarlarini koruma görevini üstlenmis olan Abdullah'a da Ürdün kralligi payesi verildi. Kral Abdullah, 1951'de yine Ingilizler tarafindan öldürtüldü. Yerine oglu Talal geçti. Fakat daha sonra akli dengesi yerinde olmadigi gerekçesiyle Talal'dan, kralligi birakmasi istendi. O da 1952'de makamini oglu Hüseyin'e devretmek zorunda kaldi.

 

Kral Hüseyin ülkede bir denge politikasi uygulamaya çalisti. Baslangiçta parlamenter sisteme dayali bir krallik rejimi kurmak istedi. Fakat kendi yetkilerinden taviz vermek istemediginden ilk seçimlerden sonra olusturulan parlamentolar sembolik bir demokratik kurumdan ibaret kaldi. Kral 1967 Arap - Israil savasinin hemen ardindan parlamentoyu kapatti. Bu parlamento ancak 9 Ocak 1984'te bir araya gelebildi. Genel seçimler ise ancak 8 Kasim 1989'da yapilabildi. Ürdün kralini böyle bir seçim yapmaya da 18 Nisan 1989'da patlak veren olaylar zorladi. Ürdün yönetiminin Nisan 1989'da, IMF ve Dünya Bankasi'nin istekleri dogrultusunda parasini % 50 oraninda devalüe etmesi bir hafta süren genis çapli bir halk ayaklanmasina yol açti. Kral halkini ancak bazi vaadlerle yatistirabildi. Bu vaadlerin arasinda serbest seçim yapilmasi da vardi. Bu dogrultuda 8 Kasim 1989'da gerçeklestirilen genel seçimlerde 80 kisilik parlamentoya, Islami hareketten 18'i Müslüman Kardesler'den olmak üzere 33 kisi girebildi. Islami hareketin sonraki yillarda daha da güçlenmesi üzerine yönetim seçim sistemini degistirdi.

 

 

LİBYA

Yönetim şekli: Libya'da Muammer el-Kazzafi'nin "Yeşil Kitap" adlı manifestosunda yer alan fikirlerin uygulanmasına çalışılmaktadır. Ancak manifestodaki teorik unsurlarla uygulama arasında ciddi farklılıklar olduğu görülür. Yeşil Kitap halkın yönetime doğrudan katılmasını öngören bir formülden söz eder ve bunun için halk meclisleri oluşturulmasını öngörür. Pratikte bazı halk meclisleri oluşturuluyorsa da bu meclislere katılanlar seçimle değil direktifle belirlendiğinden bunlar halkı temsil etmekten çok yönetimin programlarını tasdik etmektedirler. Devletin en üst kademesinde "devrim önderi" sıfatı taşıyan başkan bulunmaktadır. İkinci kademedeki yetkili Genel Halk Kongresi sekreteridir. Genel Halk Kongresi'nin 750 üyesi bulunmaktadır ve bu üyeler yukarıda sözü edilen halk meclisleri tarafından belirlenmektedir. Yeşil Kitap, ideolojisini "halk yönetimi", "sosyalizm" ve "üçüncü dünya teorisi" başlıkları altında toplamaktadır. Siyasi partiyi çağdaş diktatörlük olarak nitelemektedir. Libya, BM, İKÖ (İslâm Konferansı Örgütü), Arap Devletleri Birliği, Afrika Birliği Örgütü, OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Teşkilatı), Uluslararası Para Fonu (IMF), İslâm Kalkınma Bankası gibi uluslararası örgütlere üyedir.

 

İslami Hareket: Libya'daki İslâmi cemaatlerin en köklüsü Senusi tarikatıdır. Ancak Kazzafi bu tarikatı İslâm dışı ilan ettiğinden bütün faaliyetlerini durdurdu. Libya'ya Kazzafi diktatörlüğünün hâkim olmasından önce bu ülkede etkili olan ve devleti gerçek anlamda İslâmi bir kimliğe kavuşturmaya çalışan İslâmi cemaatlerin başında Müslüman Kardeşler cemaati geliyordu. Bu cemaat kral İdris es-Senusi'nin temsil ettiği cemaatin savunduğu ilkeleri gerçek anlamda yönetime aksettirmemesi, İslâm kanunlarını tam olarak uygulamaması ve Batı'dan ithal edilmiş birtakım kanunları da uygulamaya devam etmesi dolayısıyla onu eleştiriyordu. Kazzafi, Müslüman Kardeşler'i karşı devrimci ilan ederek yasakladı. Müslüman Kardeşler mensubu pek çok insan Kazzafi zulmünden nasibini almıştır. Bugün Libya'da bu cemaatin çalışmaları hâlâ yasaktır. Kazzafi 1973'te başlattığı Kültür Devrimi'yle Müslüman Kardeşler'in yanı sıra Hizbu't-Tahrir, İslâmi Cihad gibi diğer İslâmi örgütleri de tasfiye etti. Bu cemaatler daha sonra faaliyetlerini gizli olarak sürdürdüler. Hatta Hizbu't-Tahrir mensupları ordu içinde faaliyet yürüterek Kazzafi rejimine bu kanaldan bir darbe vurma çabası içine girdiler. Ancak 1983'te çok sayıda ordu mensubu Hizbu't-Tahrir üyesi oldukları gerekçesiyle tutuklandı. Kazzafi ilim adamlarını da gericilikle suçlayarak hepsini saf dışı etti. Kazzafi, insanların, herhangi bir imamın yorumuna gerek kalmadan Kur'an'ı kendilerinin doğrudan anlamaları gerektiğini, her insanın Kur'an'a dayanarak içtihat yapabileceğini ileri sürüyor. Bu yüzden Kazzafi'nin savunduğu anlayışta ilim adamlarına bir görev düşmüyor. Bugün Libya'da açıktan faaliyet yürütebilen bir İslâmi cemaat yoktur. Libya içindeki İslâmi çalışmalar son derece gizli yürütülmektedir. Bunun yanı sıra ülkelerini terk etmek zorunda kalmış olan bazı Libyalılar da çeşitli yabancı ülkelerde örgütlenerek ülkelerine yönelik İslâmi faaliyetler yürütmektedirler. Libya'daki mevcut yönetim dini de tekelinde tutmak istediğinden İslâm'a Davet Cemiyeti gibi birtakım örgütler kurmuştur. Ancak bu cemiyetlerin yaptığı Kazzafi'nin konuşmalarını, İslâm'la ilgili görüşlerini içeren kitapların yanı sıra onun görüşlerine ters düşmeyen içeriğe sahip dini kitaplar ve periyodik yayınlar yayınlamaktan, zaman zaman göstermelik sempozyumlar düzenlemekten ibarettir.

 

 

KUVEYT

Yönetim şekli: Ülkenin başında geniş yetkilere sahip bir emir vardır. Ancak 16 Kasım 1962'den buyana yürürlükte olan anayasa Kuveyt'te demokratik, halk iradesini öne çıkaran bir yönetim şeklinin hâkim olduğunu vurgulamaktadır. Yasama yetkisi emirin ve üyeleri seçimle belirlenen 60 üyeli Milli Meclis'in elindedir. Milli Meclis'e girebilmek için Kuveyt asıllı olmak şarttır. Parlamento üyelerinin belirlenmesi için yapılan seçimlerde sadece 21 yaşını doldurmuş erkekler oy kullanır. Başbakan emir tarafından tayin edilir. Ancak veliahdın başbakan olarak tayin edilmesi bir adet halini almıştır. Şimdiki emirin veliahdı Sa'du'l- Abdullah es-Sabah da başbakanlık görevini yürütmektedir. Hükümet başbakan tarafından oluşturulur. Hükümetin en az 7 üyesinin emir ailesinden (es-Sabah ailesinden) olması gerekir. Anayasaya göre şeriat, yasamada asıl kaynaktır. Ancak uygulamada ciddi birtakım aksaklıkların olduğu dikkati çekmektedir. Kuveyt, BM, İKÖ (İslâm Konferansı Örgütü), Arap Devletleri Birliği, Körfez İşbirliği Konseyi, OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Teşkilatı), IMF (Uluslararası Para Fonu), İslâm Kalkınma Bankası gibi uluslararası örgütlere üyedir.

 

 

MISIR

Yönetim sekli: Misir görünüste çok partili demokratik bir sistemle yönetilmektedir. Ülke 11 Eylül 1971'de yürürlüge konan anayasayla yönetilmektedir. En üst yönetici olan cumhurbaskani genis yetkilere sahiptir. Cumhurbaskani genel seçimle belirlenir. Ancak 1952 darbesinden sonra gerçeklestirilen bütün cumhurbaskanligi seçimleri tek adayli olmus ve o tek aday da oylarin hep % 90'dan fazlasini almistir. Basbakan cumhurbaskani tarafindan tayin edilir. Yasama yetkisi 454 üyeli ve üyeleri genel seçimle belirlenen parlamentodadir. Ancak seçimler açik oy, gizli sayim usulüyle yapildigindan halkin büyük bir çogunlugu mevcut sisteme karsi oldugu halde iktidar partisi her seçimde oylarin % 90'dan fazlasini almaktadir. Muhalefet partileri adil ve dürüst olmadigi gerekçesiyle 1991'de gerçeklestirilen genel seçimleri boykot ettiler. Hâlen bu görevi sürdüren Mübarek siddet ve zulümde Sâdât'in çok önüne geçti. Mübarek, her alti yilda bir yenilenen cumhurbaskanligi seçimlerine tek aday olarak girmekte ve demokrasinin mantigindan son derece uzak bir sekilde gerçeklestirilen bu seçimleri dogal olarak kazanmaktadir.

 

Müslüman Kardesler'den sonra en çok adini duyuran ve etkinlik gösteren cemaat Prof. Ömer Abdurrahman'in düsüncelerini benimsemis olan Tanzimu'l-Cihad hareketidir. Bu cemaatin mensuplari daha önce rejime karsi siddet eylemlerine ve bazen de silahli çatismalara giriyorlardi. Ancak son yillarda bu tutumlarini degistirdiler. Hatta önceleri siyasi partiye ilkesel olarak karsi olmalarina ragmen son zamanlarda siyasi parti kurma çabalari içine de girdiler. Bu cemaat içinde iyi bir hiyerarsik yapi mevcut degildir. Tanzimu'l-Cihad daha çok güney bölgelerde güçlü durumdadir. Bilindigi üzere cemaatin fikri alt yapisini olusturan ve manevi lideri sayilan Prof. Ömer Abdurrahman, ABD'nde tutuklu durumdadir.

 

Islami Hareket: Misir'da Islâmi hareket üzerindeki baski Ingiliz isgali döneminde baslayarak hiç kesintiye ugramadan devam etti. Bagimsizlik sonrasi baski isgal dönemini aratmayacak derecede oldu. Devlet terörü Islâmi anlayis sahibi pek çok insanin canini aldi. Bu yüzden Misir'daki Islâmi hareket kitle tabanini fiili mücadelenin içine çekme konusunda yeterince basarili olamadi. Buna ragmen insanlara Islâmi anlayisi kazandirmada büyük basarilar gerçeklestirdi. Hilafetin ortadan kaldirilmasindan sonra yeniden bu kurumu hayata geçirmeyi ve Islâm'i devlete hâkim kilmayi amaçlayan Islâmi hareketin besigi olarak sayabilecegimiz Misir'da en genis kitle tabanina sahip cemaat Müslüman Kardesler cemaatidir. Oldukça düzenli bir hiyerarsik yapiya sahip olan Müslüman Kardesler'in kurucusu Hasan el-Benna, simdiki genel mürsidi ise Mustafa Meshur'dur. Müslüman Kardesler hemen hemen bütün Arap ülkelerine, diger Islam ülkelerinin de çoguna yayilmistir. Diger ülkelerde de Müslüman azinliklara yönelik faaliyetleri bulunmaktadir. Dolayisiyla bu cemaatin birçok Avrupa ülkesinde de faaliyetleri vardir. Müslüman Kardesler cemaati fiili eylemlere girmiyor. Faaliyetleri genellikle teblig ve davet çalismalarindan ibarettir. Bazi sosyal ve ticari kuruluslar kurdu. Ancak Misir yönetimi hiçbir gerekçe göstermeden bunlarin hepsini kapatti. Yayin yoluyla faaliyet yürütmeleri devlet tarafindan engelleniyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.