Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

ŞERİAT TEHLİKESİ NE ZAMAN BİTER


bekir

Önerilen İletiler

Selamlar...

 

Daha önce "BANA İKİ RAKI VER, ACİL-(İrtica elden gidiyor)" başlığı altında Türkiye de bir şeriat tehlikesi olmadığını söylemiştim. Bugün, tamamen farklı bir şeyi kabul ettiğimi varsayarsak; Yani ki tamam, Türkiye de bir şeriat tehlikesi vardır dersek, bundan demokrasi ve hukuk kalıbı içerisinde kurtulmanın bir yolu var mıdır? Nedir, nasıldır...

 

Daha da garip olan birşey varki bu şeriatçiler gerek seçimlerde gerekse örgütlenmede bu gidişle devletin ve siyasetin bütün alanlarını işgal edecektirler. Bunlara karşı girişilecek bir yol "kanlı mı olacak kansız mı?".

 

Şeriatçilerden kurtulma yolları hakkında çözüm önerileri olanlar varsa bekliyoruz. Türkiye bu "habis Ur"lardan "Kan emici vampirlerden" nasıl kurtulur.

 

Paradoksal bir şey mevcut. Demokrasi Türkiye ye, halifelik ve padişahlık gibi halkın isteklerine itibar etmeyen yönetimlerden kurtulunup, halkın isteklerinin hükümet olması için getirildi. Bu sebeple halkın dini duygularına tamamen aykırı olan laiklik dahi halkın daha fazla temsili için bu ülkeye verildi.(*) Ancak, ne istediğini bilmeyen, gerek bazı din yobazları gerekse kendisinin bilinçsizliği yüzünden sürekli olarak irticaya mesnet olan dine yönlendi. Osmanlı da dahi dinini bu kadar uygulamak isteyen bir halk yokken bugün laik demokratik Türkiye de halkın önemli bir kısmı dinci kisvesine büründü. Yanlış anlamayın paradoksal olan Osmanlı da dini yaşamak özgür ve hatta çoğu zaman zora dayanırken, şu anki Türkiye de dini yaşamak bazı alanlarda yasak olduğu halde neden daha fazla dine yönlenme var sorunu değil. Yani bu paradoks bizi ilgilendirmiyor.

 

Bizi ilgilendiren paradoks, demokrasi ve laikliği bu insanların özgürlüğü için getirdik ama bu insanlar kendilerini bir yerlerden emir almaya zorluyorlar. Daha da garip olan, bu insanları özgürleştirmeye çabaladıkça onlar daha da islama sarılıyorlar. Ve en fenası artık onlarla mücadele etmek için özgürlük, demokrasi gibi tabirler yeterli gelmiyor, zira onlara karşı girişilecek tasviye faaliyeti bu demokrasi anlayışına uygun değil. Militan bir demokrasi anlayışına sahip olunursa ve az biraz hukuktan taviz verilirse ancak bu mücüdelede başarı şansı var...

 

Ben iyice karıştırdım galiba, ama anlayanlar çıkacaktır. Ne demişler, yazar yanlış anlaşılacağına güvenirmiş.

Şeriatçilerden hukuk içerisinde kurtulma yolu var mıdır? Evvela şeriatçinin ne olduğunu tespit etmemiz lazım öyleyse. Nasıl bir şeydir, bu örümcek kafalı yobazlar. Bunları tespit ettiğimizde sonuca gidilir herhalde...

 

Düşman bilinsinki ona göre tedbir alınsın değil mi?

 

*-Laiklik bu ülkeye verildi mi, getirildi mi, halkın daha fazla temsilini sağladı mı, halkın daha fazla temsili için mi getirildi, yoksa batıya bir söz mü verdik biz islamdan uzak duracağız diye vs. vs. soruları laiklik etrafında çoğaltmak mümkün ama önemi yok bizim derdimiz şeriat...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

örümcek kafalı yobaların tepsitini yapmaya çalışmak niye ki. ülkenin bırak uzağı yakın tarihine birazcık bakınca, anlarız. tesptie de hacet yoktur. isimleri üstlerinde taşırlar zaten..

 

37 insan bir otelde diri diri yakıldıktan sonra. Meclis kürsüsünden katillere " gazanız mübarek olsun" diyenler mi ?

 

katledilen insanlar için " hakettiler" tarzı manşetler atan gazeteler mi?

 

üniversitelerde oruç tutmuyor diye insanları öldürenler mi ?

 

yurt dışında salonlarda toplantılar düzenleyip " ölmeye ölmeye geldik, laik düzeni yıkmaya geldik" sloganlarıyla kendinden geçenler mi ?

 

insanları domuz bağı yapıp diri diri toprağa gömenler mi ?

 

Gittiği hac sırasında bir kayanın üstüne çıkıp, Atatürk'e Cumhuriyete, Laikliğe etmediği küfürü bırakmayan milletvekilleri mi ?

 

Cumhuriyete bağlılık yeminiyle meclise girip sonra kendini mehdi ilan edenler mi ?.

 

600 yıl önceki yasalar ve toplumsal yapıyla yaşamak istiyoruz diyen aczmendiler mi

 

"geçiş kanlı mı olacak kansız mı olacak" diye meclis grubunda milletvekilleriyle fikir teatisinde bulunan başbakan mı ?

 

inanca özgürlük adlı miting düzenleyip, orada görev yapan bir kadın gazeteciyi başı açık diye taşlayanlar mı ?

 

seç birini içlerinden. hangisini seçersen seç, o prototoip tümünün ana karakteristik özelliklerini verecektir.

 

ve şeriatçı törere, devletin en hassas organlarına sızma gayretlerine zamanında gerken tepkiyi vermeyen, umursamayan. Mensubu olduğu dinin, çıkar ve siyaset amaçlı kullanılmasına itiraz etmeyenler.

 

Demokrasi, kendini koruma organlarını harekete geçerince özgürlükten bahsederse. Bu rasyonel özgürlük istemi değildir.

 

Halka da bakarsak, Halk zaten tarafını belli etmiştir. 28 Şubat'ın mimarı ordu. Bu gün kim yaparsa yapsın kamu oyu yoklamalarında açık ara en çok güvenilen kurumdur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

b]

Demokrasi, kendini koruma organlarını harekete geçerince özgürlükten bahsederse. Bu rasyonel özgürlük istemi değildir.

 

Halka da bakarsak, Halk zaten tarafını belli etmiştir. 28 Şubat'ın mimarı ordu. Bu gün kim yaparsa yapsın kamu oyu yoklamalarında açık ara en çok güvenilen kurumdur.

 

İki küçük soru: 1- Demokrasinin kendini koruma organları nelerdir. Nasıl harekete geçerler. Rasyonel özgürlük istemi nedir anlamadım. Biraz açarsan memnun olacağım. Bu konuda biraz cahilim.

 

2-Halk hangi tarafı seçmiştir bunu da anlamadım. Halk kendisine karşı orduyu mu seçmiştir. Yoksa AKP denilen partiyi mi? 28 Şubat'ın mimarı ordudur ama 2002 seçimlerinde ordunun karşı duruş sergilediği partiyi niye iktidara taşımıştır halk...Acaba ...

 

Kanlı mı kansız mı ile ilgili kısma bana iki rakı ver acil konu başlığı altında yam yam'ın alıntılaması üzerine değinmiştim, ayrıca değinmeyeceğim. Biz bu ülkede şeriat isteminde bulunmayan yok demiyoruz, var onları demokrasi ve hukuk içerisinde tasviye imkanı var mı yok mu bunu soruyoruz. Yoksa nasıl kurtulunacak bu ....

 

aczimendiler neden 28 Şubat sürecinde caddelerde falan toplu ayin yapıyorlardı da şimdilerde yok oldular kafama takılan ayrı bir soru ifadesi. Sivas katliamında devletin önlem almaması ayrı bir soru işareti. Hizbullah'ın devlet eliyle Türkiye de PKK'ya karşı örgütlendiğini ve bir çok faaliyetini devletin içindeki devlet eliyle yürüttüğünü ben nerden duydum acaba...Neyse, bunlar soru değil. Biz hala şeyh sait ayaklanmasını irticacı bir ayaklanma olarak bilen bir ülkenin insanlarıyız. Biz hala bir kişinin ölümünden toplumsal tutuklamalar başlatan bir ülkenin evlatlarıyız.

 

Konu çokça kaşınabilecek, enterasan sonuçlar üretilebilecek bir konu...Kendini mehdi zanneden mutantlaşmış, islama bigane bila akıl insanlar da mevcut bu ülkede...Bazı şeyleri kabul etmek lazım. Mutaassıp, tacizkar, tecavüzkar (illaki namusa yönelik bir tecavüz anlamayın), ve daha da kötüsü dini savunduğunu sanan bazı zevat yok değil bu ülkede...VAR...VAR DA ,,, KAÇ KİŞİ....

 

Aslında kaç kişi olduklarının önemi çok büyük...Çünkü eğer bu adamlar 5000 kişi ise mesele yok...Ama eğer yapılan bazı vahşice eylemlerden hareketle toplumun büyük veya yarısı veya 1/3'ü bu eylemler nedeniyle zan, korku, baskı, uzaklaştırma yaşıyorsa işte o zaman tartışmaya buradan devam edebiliriz...

 

Ne demiştik daha önce, Türkiye deki doktorlar bile şeriatçiler (gizli ve açık şeriatçiler arasından tecavüzca şeriatçileri kastederek söylüyorum) den daha tehlikelidir demiştik...

 

Yani ki bahsini ettiğimiz şeriatçilerden daha fazla insanı doktorlar öteki tarafa göndermekle mahir bizim ülkemizde...Bu sözüme inanmayanlar isterlerse bir araştırma yapsınlar. Son bir yıl içerisinde şeriatçiler tarafından hayatı kaybettirilenlerle doktorlar tarafından hayatı kaybettirilenler arasında yapılacak bir araştırma gerekli sonucu verecektir.

 

Doktorlara karşı topyekün bir çalışma başlatılmalı, onlar 1. tehdit olmalı bana kalırsa...Doktorlara öfkem büyük, doktorlar kusura bakabilirler ama asıl kusur kendilerindedir.

 

Spontane yazdık gene... inşallah bir çuval inciri (inciri çuvalla taşıdığınızda baştan berbat etmiş olursunuz) berbat etmemişizdir umarım...

 

Selamlar ile...CYRANO, bilgili insanlarla tartışmak ayrıca güzel oluyor...Sizinle tartışmayı bu sebeple seviyorum. Asgari müştereklerimiz olduğunu da ziyadesiyle biliyorum. Tarih bilginize de ayrıca gıpta ediyorum. Kendinize iyi bakın...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Biz bu ülkede şeriat isteminde bulunmayan yok demiyoruz, var onları demokrasi ve hukuk içerisinde tasviye imkanı var mı yok mu bunu soruyoruz.

Var değerli Bekir,

Hemde şimdikinden çok daha demokratik yollardan kansız bir şekilde bu şeriatçıları tasviye etme yolu var.

Hatta onları tasviye etmenin tek yolu yine demokrasidir.

Ama gerçek demokrasidir.

Bunların manasını size daha sonra detaylı bir şeekilde yazacağım.

Görüşmek üzere, sevgiyle kalın.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Var değerli Bekir,

Hemde şimdikinden çok daha demokratik yollardan kansız bir şekilde bu şeriatçıları tasviye etme yolu var.

Hatta onları tasviye etmenin tek yolu yine demokrasidir.

Ama gerçek demokrasidir.

Bunların manasını size daha sonra detaylı bir şeekilde yazacağım.

Görüşmek üzere, sevgiyle kalın.

 

Sayın evrensel, üslubunuzu ve birikimizi kullanış şeklinizi ziyadesiyle seviyorum, bu sebeple gerçek demokrasinin tarifini şiddetle :devil: merak ediyorum... Nasipse en kıza zamanda detayları da bekliyorum.

 

Demokrasi dediğimiz şey idealden neşet eder. Herkesin eşit olduğu varsayılan, herkesin yönetimde söz sahibi olduğu, çoğunluğun azınlığın haklarına galebe çalmadığı bir sistem...Bu sistem içerisinde o kadar çok ideal vardır ki, uygulama da ideallerin bir çoğunun ütopyalar olduğu ortaya çıkar. Bu sebeple mümkünse, bahsettiğiniz gerçek demokrasi anlayışı içerisinde ütopyalar olmadan, uygulanabilir bir takım yöntemlerden de bahsederseniz gerçekten çok aydınlatıcı, çok güzel olacaktır. Zira bugüne kadar hukuk ve demokrasi çerçevesi içerisinde sorunu çözmeye çalışan ben bir türlü çözüm yolu bulamadım. -_-:blushing:

 

Lakin konu sadece alıntıladığınız yer değil... Eğer sadece oraya yönelip de bir takım çıkarımlarda bulunursanız, konunun girişinde yazdığım o kadar cümlenin bir anlamı kalmaz ve siz de biliyorsunuz ki, konuyu tartışırken ilerleyen esnalarda konuya dahil olan bir çok kimse konunun başı ile ilerleyen esnalarda konunun gidişatı arasında bir alaka kuramayıp konuya dahil olamamaktadırlar...Bu sebeple mümkünse demokrasiyi tanımlarken bir de bu ülkede ne kadar şeriatçi olduğu veya bu şeriatçilerin ne kadar tehlikeli oldukları hakkında da bilgi verebilirseniz güzel olacak...Zira tasviye etmeye çalıştığımız kişi sayısı 5000 ise mesele yok...Yok eğer bu hayli büyük bir kalabalıksa o zaman bana kalırsa tek kırma tüfeği kenara koyup, elimize nükleer başlıklı bir füze alsak iyi olacak...Bu cümlemi ciddiye almayın...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

örümcek kafalı yobaların tepsitini yapmaya çalışmak niye ki. ülkenin bırak uzağı yakın tarihine birazcık bakınca, anlarız. tesptie de hacet yoktur. isimleri üstlerinde taşırlar zaten..

 

37 insan bir otelde diri diri yakıldıktan sonra. Meclis kürsüsünden katillere " gazanız mübarek olsun" diyenler mi ?

 

katledilen insanlar için " hakettiler" tarzı manşetler atan gazeteler mi?

 

üniversitelerde oruç tutmuyor diye insanları öldürenler mi ?

 

yurt dışında salonlarda toplantılar düzenleyip " ölmeye ölmeye geldik, laik düzeni yıkmaya geldik" sloganlarıyla kendinden geçenler mi ?

 

insanları domuz bağı yapıp diri diri toprağa gömenler mi ?

 

Gittiği hac sırasında bir kayanın üstüne çıkıp, Atatürk'e Cumhuriyete, Laikliğe etmediği küfürü bırakmayan milletvekilleri mi ?

 

Cumhuriyete bağlılık yeminiyle meclise girip sonra kendini mehdi ilan edenler mi ?.

 

600 yıl önceki yasalar ve toplumsal yapıyla yaşamak istiyoruz diyen aczmendiler mi

 

"geçiş kanlı mı olacak kansız mı olacak" diye meclis grubunda milletvekilleriyle fikir teatisinde bulunan başbakan mı ?

 

inanca özgürlük adlı miting düzenleyip, orada görev yapan bir kadın gazeteciyi başı açık diye taşlayanlar mı ?

 

seç birini içlerinden. hangisini seçersen seç, o prototoip tümünün ana karakteristik özelliklerini verecektir.

 

ve şeriatçı törere, devletin en hassas organlarına sızma gayretlerine zamanında gerken tepkiyi vermeyen, umursamayan. Mensubu olduğu dinin, çıkar ve siyaset amaçlı kullanılmasına itiraz etmeyenler.

 

Demokrasi, kendini koruma organlarını harekete geçerince özgürlükten bahsederse. Bu rasyonel özgürlük istemi değildir.

 

Halka da bakarsak, Halk zaten tarafını belli etmiştir. 28 Şubat'ın mimarı ordu. Bu gün kim yaparsa yapsın kamu oyu yoklamalarında açık ara en çok güvenilen kurumdur.

 

 

Bence çok dogruları yazmışsın arkadaşım seninle hem fikirim tebrik ederim şunuda söylemek isterim ben bektaşi degilim ama bunlar çok gercek teşekürler

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İki küçük soru: 1- Demokrasinin kendini koruma organları nelerdir. Nasıl harekete geçerler. Rasyonel özgürlük istemi nedir anlamadım. Biraz açarsan memnun olacağım. Bu konuda biraz cahilim.

 

2-Halk hangi tarafı seçmiştir bunu da anlamadım. Halk kendisine karşı orduyu mu seçmiştir. Yoksa AKP denilen partiyi mi? 28 Şubat'ın mimarı ordudur ama 2002 seçimlerinde ordunun karşı duruş sergilediği partiyi niye iktidara taşımıştır halk...Acaba ...

 

Kanlı mı kansız mı ile ilgili kısma bana iki rakı ver acil konu başlığı altında yam yam'ın alıntılaması üzerine değinmiştim, ayrıca değinmeyeceğim. Biz bu ülkede şeriat isteminde bulunmayan yok demiyoruz, var onları demokrasi ve hukuk içerisinde tasviye imkanı var mı yok mu bunu soruyoruz. Yoksa nasıl kurtulunacak bu ....

 

aczimendiler neden 28 Şubat sürecinde caddelerde falan toplu ayin yapıyorlardı da şimdilerde yok oldular kafama takılan ayrı bir soru ifadesi. Sivas katliamında devletin önlem almaması ayrı bir soru işareti. Hizbullah'ın devlet eliyle Türkiye de PKK'ya karşı örgütlendiğini ve bir çok faaliyetini devletin içindeki devlet eliyle yürüttüğünü ben nerden duydum acaba...Neyse, bunlar soru değil. Biz hala şeyh sait ayaklanmasını irticacı bir ayaklanma olarak bilen bir ülkenin insanlarıyız. Biz hala bir kişinin ölümünden toplumsal tutuklamalar başlatan bir ülkenin evlatlarıyız.

 

Konu çokça kaşınabilecek, enterasan sonuçlar üretilebilecek bir konu...Kendini mehdi zanneden mutantlaşmış, islama bigane bila akıl insanlar da mevcut bu ülkede...Bazı şeyleri kabul etmek lazım. Mutaassıp, tacizkar, tecavüzkar (illaki namusa yönelik bir tecavüz anlamayın), ve daha da kötüsü dini savunduğunu sanan bazı zevat yok değil bu ülkede...VAR...VAR DA ,,, KAÇ KİŞİ....

 

Aslında kaç kişi olduklarının önemi çok büyük...Çünkü eğer bu adamlar 5000 kişi ise mesele yok...Ama eğer yapılan bazı vahşice eylemlerden hareketle toplumun büyük veya yarısı veya 1/3'ü bu eylemler nedeniyle zan, korku, baskı, uzaklaştırma yaşıyorsa işte o zaman tartışmaya buradan devam edebiliriz...

 

Ne demiştik daha önce, Türkiye deki doktorlar bile şeriatçiler (gizli ve açık şeriatçiler arasından tecavüzca şeriatçileri kastederek söylüyorum) den daha tehlikelidir demiştik...

 

Yani ki bahsini ettiğimiz şeriatçilerden daha fazla insanı doktorlar öteki tarafa göndermekle mahir bizim ülkemizde...Bu sözüme inanmayanlar isterlerse bir araştırma yapsınlar. Son bir yıl içerisinde şeriatçiler tarafından hayatı kaybettirilenlerle doktorlar tarafından hayatı kaybettirilenler arasında yapılacak bir araştırma gerekli sonucu verecektir.

 

Doktorlara karşı topyekün bir çalışma başlatılmalı, onlar 1. tehdit olmalı bana kalırsa...Doktorlara öfkem büyük, doktorlar kusura bakabilirler ama asıl kusur kendilerindedir.

 

Spontane yazdık gene... inşallah bir çuval inciri (inciri çuvalla taşıdığınızda baştan berbat etmiş olursunuz) berbat etmemişizdir umarım...

 

Selamlar ile...CYRANO, bilgili insanlarla tartışmak ayrıca güzel oluyor...Sizinle tartışmayı bu sebeple seviyorum. Asgari müştereklerimiz olduğunu da ziyadesiyle biliyorum. Tarih bilginize de ayrıca gıpta ediyorum. Kendinize iyi bakın...

 

önce kısa cevapalr vereyim.

 

Tabii ki. Demokrasinin kendini koruma organları, Onun kurumlarıdır. Birincil olarak bilmemiz gereken şey, kurumların hareket tarzının tehlikenin biçimine, şiddetine ve yakınlığına göre yapılandığı, kendini şekillendirdiği ve hareket ettiği olmalı. İkincisi hiç bir demokrasi kendini yok etmeye yönelik hareketlere karşı yumuşak bir tutum izlemez. Zira Demokrasinin kendisi yumuşak bir biçimde gelmemiştir.

 

Rasyonel Özgürlük istemi, duygusal tepkilere değil mantığa dayanan bir özgürlük istemidir. Rasyonel bir özgürlük istemi. Kendisinin yaşamak istediği özgürlüğü herkes için istemektir. Kendi inancına saygı isterken, başkalarının inancına saygılı olmaktır. Yani şunu bilmektir. Özgürlük ya herkes için vardır, ya da hiç kimse için yoktur. Toplum içinde bir kesime haiz olan özgürlük kalıcı değildir. Dengelerin değişmesiyle bu kaybedilir ya da başkalarının eline geçer. Ancak tüm toplumun benimsediği ve yararlandığı bir özgür yapı, kalıcı olabilir.

 

İkincisi özgürlük konusunda samimi olmaktır. İstenilen şeyin gerçekten özgürlük olmasıdır. Verdiğim miting örneğinde ki gibi. İnanca Özgürlük mitinginde, başı açık bir gazeteciyi taşlayan guruhun istediği şey özgürlük değildir. Çünkü özgürlük isteyenin başını örtmesi gibi isteyenin açmasınıda emreder. İkincisine tahammülü olmayan kimse birincisini talep ediyorsa bu talep özgürlük başlığına dahil değildir. Çünkü o kişinin zaten özgürlüğe tahammülü yoktur.

 

Türk Hizbullah'ının (İsmine Türk kelimesini özellikle koydum, milli aidiyet için değil. Gerçek Lübnan Hizbullahı'na büyük bir haksızlık etmemek için. ki bir çok kişi türkiyede ki hizbullahı, lübnan hizbullahının bir uzantısı sanıyor ) Devlet tarafından PKK'ya karşı mücadele etmesi için organize edilmiş ve silahlandırılmış olduğunu belirtmişsin. Ancak bu onun bir irticai tehlikeye dönüşmediği anlamına gelmez. Hizbullah kuruluşundan çok kısa bir süre sonra, PKK yla saldırmazlık anlaşmasına varmış. ve hedef olarak. Laik yapı ve onun temsilcilerini seçmiştir. Tıpkı CIA ve Mossad'în Filistinde Marksist ve solcu FKÖ ye karşı iç savaş çıkartması için HAMAS'ı kurması ve HAMAS'ın bir süre sonra İsrail için en büyük tehdit olması gibi. Ya da El Kaide'nin Afganistan da Sovyetlere karşı savaşması için ABD tarafından desteklenip silahlandırılması ancak daha sonra ABD nin ortadoğu daki büyük baş belasına dönmesi gibi. Yurdumuzdan ikinci bir örnek. Susurlukçuların ha keza aynı amaçla kurulup, bir süre sonra kendi başlarına davranıp devletin başına bela olmaları gibi.

 

bunun altında yatan, gericiliğin kontrol edilebilir, yada devlet için yeri geldiğinde kullanılabilir bir mekanizma olmadığı. Bu yapı kendini bir parça da olsa güçlü hissettiğinde artık kontrol edilen değil kontrol eden olmak istemesidir, hani halk deyimi vardır " kurdu evcilleştirebilirsin, ancak dişine kan değene kadar"

 

unutmamak gerekir ki 28 Şubat devlet içinde yerleşen zararlı yapılara karşı yapılmıştır. 28 Şubatla beraber devletin mücadele tarzı değiştirilmiş. Özel Harp dairesi adıyla bilinen kontrgerilla Özel Kuvvetler Komutanlığı adıyla yasal bir kurum haline getirilmiş. PKK ile mücadele için palazlandırılan, şeriatçı örgüt, susurlukçu özel harekatçılar vs tasfiye edilmiş. Yani üst düzey bir istihbaratçının dediği gibi. Devlet Teröre karşı başarı kazanabilmek için önce kendi içinde teröre karşı kurulan çeteleri temizledi.

 

Kanımca senin atladığın bir şey var. 5000 kişi olup olmamaları değildir sorun. Zira menemen ayaklanmasınıda 5000 değil 5 kişi başlatmıştır. Tehlike öldürdükleri insan sayısıyla da ölçülmez. Doktor şeriatçı örneği anlamsız. Yani her yıl Trafik kazalarında PKK eylemlerinde ölenlerden 30 kat kişi ölüyor diye. PKK nın bu devlet için trafik kazalarından daha küçük bir tehlike olduğu sonucuna mı varıcaz. Ya da oturup büyük hareketler, büyük ayaklanmalar , toplumsal kargaşalar, iç çatışma yaratabilecek güce erişmelerini mi bekliyeceğiz tehlike saymak için.

 

Dünya tarihi bize gösterir ki. bu tür yapılar, günlerinin gelmesini beklerler. Tehlike amaçlarına uygun olan şeyleri, halk arasında yayma, onlara benimsetme aşamasında farkedilir ve engellenir.

 

Görünüşe bakarsan, Şevki Yılmaz TBMM ye Atatürk ilke ve inkilaplarını, Laikliği koruyacağı üzerine yemin ederek girmiş ve göreve başlamıştır. Takkiye hafife alınabilecek, yada önemsiz sayılabilecek bir şey değildir.

 

Halın tercihine gelicek olursak. Ya buna bence en iyi anlatım şekli şudur. Tayyip Erdoğan'ın neden ikide bir "ben değiştim" dediğidir. "milli görüş gömleğini" çıkarttım dediğidir.

 

28 Şubat'tan sonra. 28 Şubat'ın birebir muhatabı olan partinin içinden bir grup çıkmış. Ve 28 Şubattan önce izlenen parti politikası, söylenen vaatler ve davranışları değiştirmiş. Kendilerinin Laik ve Cumhuriyete bağlı olduklarının teyminatını her fırsatta vermiş. 28 Şubattan önce bizahiti söyledikleri şeyleri reddetmiştir. Ve o partinin seçmeni onları seçmiştir. Diğer partinin hali ise ortadadır.

 

AKP nin bu konuda samimi olup olmadığı ayrı bir şeydir. Ancak halkın karşısına bu şekilde çıkmışlardır.

 

Ayrıca seçimlerden önce Ordu'nun AKP ye karşı herhangi bir davranışı olmamıştır.

 

Yani seçim zaferinin parti üyelerinin Parti Genel merkezi önünde Tekbirler ile kutlamasını engelleyen bir parti. Sanırım 28 Şubat'tan önceki yapının kopyası değildir. Bu ihtiyacı hissetmesinin sebebi, Halkın ne düşündüğünün farkında olmasıdır.

 

Aczmendilerin neden ortadan kaybolduğuna gelince. Sadece onlar değil müsamaha görenlerin hepsi geri çekilmişlerdir. İBDA-C nin adı da duyulmamaktadır.

 

Yani bir ülkede başbakan, Rejim değişikliğini kastederek " Kanlı mı olacak, Kansız mı olacak, Yumuşak mı olacak sert mi olacak" tartışmasını yaparsa. Tabiiki herkes cesaret bulur ve pervasızlaşır.

 

Zira 28 şubat öncesi artık meydan okuma dönemidir. Şimdi bana kimse Koskoca Adalet bakanının kalkıp Sivas katliamı sanıklarının davasını alması ve avukatları olmasını "Savunma Hakkı" na vs bağlamasın. Bu tabiiki bir mesaj ve safını belli etme hareketidir.

 

Acmendisi bilmemnesi tabiiki cesaret bulur. pervasızlaşır.

 

Dine dayalı yönetim gayretlerinin tarihte ki sonuçlarıda malumdur. Unutmayalım, peygamberimiz öldükten sonra onun en yakkın ümmeti kanından soyundan gelenler bile onun nashatlarını unutmuş, bu güne kadar varan bir iç savaşa başlamışlardır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Selamlar ile...CYRANO, bilgili insanlarla tartışmak ayrıca güzel oluyor...Sizinle tartışmayı bu sebeple seviyorum. Asgari müştereklerimiz olduğunu da ziyadesiyle biliyorum. Tarih bilginize de ayrıca gıpta ediyorum. Kendinize iyi bakın...

 

teşekkür ederim, aynı fikirdeyim kesinlikle.

 

asgari müşterekler, şu ki benim tarih bilgime gıpta ettiğini söylemişsin. işte o tarih bilgim bana gösterdi ki dini fanatizmin sonu yoktur. düşünmemiz şarttır. Bu güne haçlı seferleri gibi dine dayandırılan savaşlarda ölenlerin yüzlerce katı, müslümanalrın kendi içlerinde mezhepsel ve diğer çatışmalarda ölüyorsa.

 

yani, afgansitanda iç savaşta bir yılda 4 milyon müslüman öldü. bu gün ırakta, sanki işgalciler unutulmuş şiiler ve sunni ler biribirleriyle en vahşi şekilde savaşmaktadır. iş birbirlerinin camiilerine roketatarlarla saldıramya, cuma namazı çıkışlarında intihar saldırıları düzenlemeye kadar varmıştır.

 

Müslümanlıkta fanatizm arttığı zaman her defasında dökülen kan yine müslümanların kanı olmuştur. hemde bu rakam milyonlarla ifade edilmiştir.

 

tabi ki bunun ardından emperyalizmin parmağı büyüktür. vahhabi örneğinde olduğuı gibi. ancak emperyalizmin bu kaynaktan beslenebilmesinin yoluda fanatizmdir.

 

tarih boyunca siyaset ve din birbirleriyle gereğinin fazlası yakınlaştıkları zaman. netice engizisyondur, netice kerbeladır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

yani, afgansitanda iç savaşta bir yılda 4 milyon müslüman öldü. bu gün ırakta, sanki işgalciler unutulmuş şiiler ve sunni ler biribirleriyle en vahşi şekilde savaşmaktadır. iş birbirlerinin camiilerine roketatarlarla saldıramya, cuma namazı çıkışlarında intihar saldırıları düzenlemeye kadar varmıştır.

 

Diğerlerine inşallah vakit bulduğumda değineceğim...Ama Özellikle bugün Irak'ta olan bombalamalar bir şii sünni çatışması çıkarma derdinde olanların yaptıkları şeylerdir. Böyle bir faaliyet bugün olsa olsa şiilerle sünnilerin bir araya gelmelerini istemeyen İsrail ve ABD tarafından yapılmıştır. Yaniki yukarda bir yerlerde belirttiğiniz Mossad veya CİA gibi örgütlerin tertipledikleri bilinmelidir...Bugün şiilerle, sünniler ortak düşmana karşı ortak bir tavır almaya çalışmaktadırlar...Neyse gerisine inşallah sonra değineceğim...

 

Kanlı mı kansız mı olacakla ilgili olarak YAM YAM biraderimizde bir alıntıda bulunmuştu ona cevabımız vardı... İstersen http://www.turkish-media.com/forum/index.p...31657&st=20 bu adresten yamyam'ın alıntısından sonraki yazımıza bakabilirsiniz...Kanlı kansız cümlesi sandığınız gibi bir anlamı barındırmıyor...Eğer oradan ayrıca bakmak uzun geliyorsa buraya da aktarabilirim...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

 

 

Tabii ki. Demokrasinin kendini koruma organları, Onun kurumlarıdır.

 

Kanımca senin atladığın bir şey var. 5000 kişi olup olmamaları değildir sorun. Zira menemen ayaklanmasınıda 5000 değil 5 kişi başlatmıştır. Tehlike öldürdükleri insan sayısıyla da ölçülmez. Doktor şeriatçı örneği anlamsız. Yani her yıl Trafik kazalarında PKK eylemlerinde ölenlerden 30 kat kişi ölüyor diye. PKK nın bu devlet için trafik kazalarından daha küçük bir tehlike olduğu sonucuna mı varıcaz. Ya da oturup büyük hareketler, büyük ayaklanmalar , toplumsal kargaşalar, iç çatışma yaratabilecek güce erişmelerini mi bekliyeceğiz tehlike saymak için.

 

Dünya tarihi bize gösterir ki. bu tür yapılar, günlerinin gelmesini beklerler. Tehlike amaçlarına uygun olan şeyleri, halk arasında yayma, onlara benimsetme aşamasında farkedilir ve engellenir.

 

 

 

Evet... geldik... 30 dakikam var... ne yazabilirsem... inşallah bir aksilik olmaz...

 

Demokrasinin kurumları, kendini koruma organları nelerdir.BÇG mi, ordu mu? Zira 28 Şubat sürecinde böyle oldu...Demokrasiye, hukuka, insan haklarına uymayan ne kadar çok faaliyet vardı 28 Şubat sürecinde...

 

ikincisi demokrasiyi ortadan kaldırmaya yönelik faaliyetler somut tehlike suçu olarak mı değerlendirilmeli yoksa soyut tehlike yani düşünce suçu da bu kapsama dahil mi? Ben birşeyi daha merak ediyorum, kendilerine şeriatçi diyen insanlar konu içi olunca, onların birilerine karşı giriştikleri eylem neden kişiye karşı yapılmış bir fiil olarak değil de devlete karşı bir eylemmiş gibi değerlendiriliyor. Devletin bilmem neyini ortadan kaldırmaya bıla bıla bıla...

 

Tehlike madem ölen insan sayısıyla ölçülmüyor, öldürmeyi göze almış insan sayısıyla da ölçülmüyor... Merak ettim tehlike ne ile ölçülüyor...Ve daha enterasanı trafik kazası örneği verileceğini bildiğim için özellikle o örnekten uzak durdum...Zira trafik kazasından onbinler ölüyor ama doktarlar yılda olsa olsa 50 kişiyi öteki tarafa gönderiyorlardır diye düşündüm...Ve daha da ötesi son 5 yıl içerisinde Türkiye deki şeriatçilerin öteki tarafa gönderdiği insan sayısını merak ettim. Madem şeriatçilerden bu kadar korkuluyor o sebeple Türkiye de şeriatçilerin kendilerine darp ettiğini, bazılarını öldürdüğünü gösterir devletin elinde bazı veriler olmalı ki onlara karşı 1. tehdit olarak karşı bir hareket başlatasınız...Var mı? Son 10 yılda şeriatçiler kaç kişiyi öteki tarafa yolladılar.. Kaç kişinin kafasını gözünü yardılar...Ortada somut vakıalar o kadar azki, illaki bu konuda düşünceler var demek zorunda kalınıyor...Yani şeriat özlemi çeken insanlar var...Bu sebeple başından tedbir almalıyız...Ama hiçbir hukuk kaidesi maddiyata geçmemiş bir düşünceyi cezalandıramaz...Çok sıkıcı yazmışım değil mi? Keşke Better 125 - 12A CUP model. korna ve marş kiti kaç paradır acaba gibi bir soru sorabilsem ve bir arkadaş da cevap verseydi...Neyse sıkıntıya devam...

 

Toplum içerisindeki denilen bu kişiler toplumun azınlığı mıdır çoğunluğu mudur? Yani ki bugün Türkiyede yaşıyoruz ve tüm toplumun tamamının özgürlüğü nasıl sağlanır? Bakın uygulanabilir şeylerden bahsedelim demiştim. Demokrasi nihayetinde bir idealdir hem de inanılmaz ütopik bir ideal. Herkesin aynı şekilde temsili mümkün değildir (keşke olsa). Böylesi bir durumda Türkiye de azınlığın mı hakları yoksa çoğunluğun mu haklarına önem verilmelidir, zira ikisi şu an karşı karşıya duruyor. Halkın büyük bir kısmı müslüman ve müslümanların önemli bir kısmının bazı verilmeyen hakları talep ettiklerini biliyoruz. Genel iradenin talebi doğru mudur...(bu güne kadar demokrasinin cevap veremediği soruların bir tanesi ve belki en önemlisi budur azınlığın haklarının çoğunluk karşısında korunması)...Ama daha kötüsü demokrasinin iyice içinden çıkılmaz hal alan yanı çoğunluğun haklarının azınlık karşısında korunmasıdır...Türkiye deki asıl sorun budur...

 

Türkiye de yapılan birçok islamcı eylem (bu adlandırma yanlış biliyorum ama anlaşılsın diye böyle kullandım) gerek eylemin öncesi ve gerek sonrasındaki davranışlar dikkate alındığında soru işaretleri uyandırıyor. Hemen her eylemde terör mantığına da islam mantığına da uymayan, ve daha da garibi başka birilerinin otoritesini pekiştiren bir yan mevcut...Bu sebeple Hizbullah olsun, menemen olayı olsun, sivas olayları olsun benim kafamda bazı şüpheler, soru işaretleri mevcut...

 

İnşallah AKP ile ilgili dediklerinize inanıyorsunuz. :( ...Ama ne bileyim o kadar parti varken halk niye AKP'yi seçti. Tayyip Erdoğan'ın uzun boyuna verilmedi herhalde oylar...Bana kalırsa bu partiye oy verenlerin büyük çoğunluğu bu partinin islami hassasiyetleri olan insanların partisi olduğu için seçtiklerini düşünürüm... VE yine bana kalırsa halk AKP'yi 28 Şubat'ın götürdüklerini geri getirmesi için seçtiği gerçektir...

 

28 Şubat'ı büyük bir galibiyet olarak gören, demokrasinin ve Türk halkının kazanımı olarak görenler "BANA İKİ RAKI VER ACİL" başlıklı konuya bir bakabilirler...

 

28 Şubat'ta neler yaşamışız, neler askıya alınmış, yukarda kan emici vampirler, habis urlardan bahsettik...Bu bir iddianeminin bir parti için sözleridir...

 

Lokal hadiseler kollektif sorumluluklar dedik daha önce...Sivas olaylarıyla bütün bir müslüman kesim zan altında kalmıştır, aczimendiler müslüm gündüzler, ali kalkancılar (hepsi uçtu-PKK'ya dahi şu anda müsamaha var ama onlara yokmuş gibi ortada yoklar) yüzündün müslümanlara yönelik inanılmaz bir baskı uygulandı...Ben hala merak ediyorum bu adamlar gerçekten müsamaha gördükleri için mi oradalarda rahatlıkla bulunuyorlardı...Bugün müsamaha yok mu onlara...

 

Neyse, bunlar benim kafamdaki soru işaretleri siz cevaplamasanız da olur... Ama ne olur çoğunluğun haklarına karşı azınlığın hakları nasıl korunur, veya azınlığın haklarına karşı çoğunluğun hakları nasıl korunur o konu da da bir bilgi veriniz...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

örümcek kafalı yobaların tepsitini yapmaya çalışmak niye ki. ülkenin bırak uzağı yakın tarihine birazcık bakınca, anlarız. tesptie de hacet yoktur. isimleri üstlerinde taşırlar zaten..

 

37 insan bir otelde diri diri yakıldıktan sonra. Meclis kürsüsünden katillere " gazanız mübarek olsun" diyenler mi ?

 

katledilen insanlar için " hakettiler" tarzı manşetler atan gazeteler mi?

 

üniversitelerde oruç tutmuyor diye insanları öldürenler mi ?

 

yurt dışında salonlarda toplantılar düzenleyip " ölmeye ölmeye geldik, laik düzeni yıkmaya geldik" sloganlarıyla kendinden geçenler mi ?

 

insanları domuz bağı yapıp diri diri toprağa gömenler mi ?

 

Gittiği hac sırasında bir kayanın üstüne çıkıp, Atatürk'e Cumhuriyete, Laikliğe etmediği küfürü bırakmayan milletvekilleri mi ?

 

Cumhuriyete bağlılık yeminiyle meclise girip sonra kendini mehdi ilan edenler mi ?.

 

600 yıl önceki yasalar ve toplumsal yapıyla yaşamak istiyoruz diyen aczmendiler mi

 

"geçiş kanlı mı olacak kansız mı olacak" diye meclis grubunda milletvekilleriyle fikir teatisinde bulunan başbakan mı ?

 

inanca özgürlük adlı miting düzenleyip, orada görev yapan bir kadın gazeteciyi başı açık diye taşlayanlar mı ?

 

seç birini içlerinden. hangisini seçersen seç, o prototoip tümünün ana karakteristik özelliklerini verecektir.

 

ve şeriatçı törere, devletin en hassas organlarına sızma gayretlerine zamanında gerken tepkiyi vermeyen, umursamayan. Mensubu olduğu dinin, çıkar ve siyaset amaçlı kullanılmasına itiraz etmeyenler.

 

Demokrasi, kendini koruma organlarını harekete geçerince özgürlükten bahsederse. Bu rasyonel özgürlük istemi değildir.

 

Halka da bakarsak, Halk zaten tarafını belli etmiştir. 28 Şubat'ın mimarı ordu. Bu gün kim yaparsa yapsın kamu oyu yoklamalarında açık ara en çok güvenilen kurumdur.

 

Bu yukarda yazılanlar herhalde şeriatin tehlikesinin doğurduğu sonuçlar olarak ifade edilmek istenmiş peki birde bunu ters yüz edelim

 

5 temmuz 1993 te Erzincanın Başbağlar köyüne yapılan baskında öldürülen 33 masum insanı katleden kişilerin sivasın intikamını aldık diye beyanat vermeleri şeriate karşı yapılmış bir savaşmıydı olayı pkk nın yaptığı söylendi peki pkk nın Sivasla ilgisi neydi ki onun intikamı almaya kadar Erzincana geldi??

 

Her yıl Sivas için yapılan anma törenleri neden Başbağlar için yapılmıyor burdan rant yapan kimler?

 

Yada üniversitere pkk yada aşırı sol bayraklarıyla girip cam çerçeve aşağı indirip önüne gelene taşlarla sopalarla saldıran kesimmi şeriate karşı savaşıyor?

 

Bizim ülkemizde Türklüğünden taviz vermeyip avrupa konserlerinde Türkiyeden T.C diye bahsendelermi?

 

Türkiye Cumhuriyeti başkentinde kendi kongresini yaparken asılı bulunan Türk bayrağını yerlere atanlarmı şeriate karşı bu ülkeyi koruyor?

 

Gaziosmanpaşada günlerce polisle çatışıp ortalığı savaş alanına çevirenlermi?

 

Yıllarca bu ülke halkını kandırıp oy toplayıp hasbel kader devletin en yüksek mercisine kadar yükselip sonra miadını dolup bir kenarda oturuken kalkıp başörtülüleri sürün Arabistana diyen dinazormu şeriate karşı savaşıyor?

 

Çocuğunun mezuniyetini görmek için gittiği üniversite kapısından sırf başı örtülü diye kovulan anneyi kolundan tutup sokağa atan bekçimi bu ülkenin laik düzeni bozulmasın diye uğraşıyor?

 

Ülkede laik düzen tehlikede deyip 28 şubat ihtilalini yapıp sonra yalnızca Necmettin Erbakanı tasviye edip yerine onun uzantısı olan bir partiyi iktidara getirenlermi?

 

Bu liste böyle uzayıp gideeerrrrr

Ha aklımdayken sahi aczmediler ne oldu haberi olan varmı?yada bir dönem Türkiyede terör estiren hizbullah?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Merhaba Değerli Bekir,

Merak ettiklerinize ancak şimdi yanıt verebiliyorum, bu yüzden özür dilerim.

Ama cevabımı yazarken, şunuda belirtmek isterimki cevabım sizin sorularınıza yanıt bile olsa, aslında mesajım size değil tüm halkımızadır.

Bunu şahsınıza özel yanıt olarak görüp, her hangi bir satırımı üstünüze alınmayın lütfen.

Cevabımı yazarken bu soruları kimin sorduğunu bile unutarak yazıyorum.

 

Mevzu bahis konunun içindeki temel unsurları önce bir tekrar hatırlamakta yarar görüyorum.

1- Türkiyede şeriat tehlikesi varmı ? Yokmu?

2- Eğer varsa, bu tehlikeden demokrasi ve hukuk kalıbı içinde nasıl kurtulunur?

3- Türkiye de halkın önemli bir kısmı dinci kisvesine nasıl büründü?

Bu üç temel unsuru tekrar hatırladık, şimdi benim bunlar hakkındaki fikirlerimi yazalım.

 

Bu yazı okunmadan önce, bazı teist arkadaşlara 2 tavsiyem olacak.

1- Bazı yazıyı okuduktan sonra dinlerin ordatan kaldırılmasını savunduğumu zannetmeyin.

Aksine, birileri dinler tamamen kaldırılsın dese, sizden fazla ben karşı çıkarım ve onlara nedenlerinide anlatırım.

Bu yazımıda daha önce yazıklarım gibi, dinlerin son zamanlarda biraz aşırı kaçtığından dolayı yazdığımı unutmayın.

 

2- Yazımı okurken ön yargılarınızı değil ama, öndeki yargılarınızı bir kenara bırakın.

Ön yargılarımız güzeldir. Bizlere daha önce düşünmüş olduğumuz konular hakkında hazır kütüphane sağlar.

Böylecede ön yargılarımız sayesinde daha hızlı düşünebiliriz.

Ancak, öndeki yargılarımız öyle değildir, önümüzü tıkar ve sağlıklı düşünmemizi engeller.

 

3- Lütfen yazımı yavaş okuyun. Her bir cümleyi doğrumudur, yanlışmıdır diye ayrı ayrı tartın ve tartıktan sonra okumaya devam edin.

 

Türkiyede şeriat tehlikesi vardır.

Ve hatta şeriat sistemini bir din kurallarına göre yönetim olarak değerlendirirsek, şeriat tehlikesi azda olsa, çokda olsa her ülkede vardır ve olacaktır.

Nedenine gelincede dinlerin olduğu her yerde mutlaka bazı insanlar normalden fazla radikalleşecek ve dini kurallara dayalı yaşam şartları isteyecektir.

Fakat çok az bir zümrenin şeriat arzularını baz alarak düşünmek paranoya olur.

Dediğimiz gibi, bu insanların sayısı bazı ülkelerde az, bazılarında ise çok olur.

Tehlike azlığı veya çokluğu kısmen dindeki özelliklere bağlı olsada, esas etkileyici faktör o ülkede demokrasinin ne düzeyde olduğuna bağlıdır.

Eğer bir ülkede demokrasi az ise, şeriat tehlikesi fazladır, demokrasi fazlaysa şeriat tehlikeside azdır.

Burada da anlaşılması gereken en önemli şey demokrasinin hangi manada kavrandığıdır.

 

Burda not düşelim: Demokrasi hiçbir ülkede henüz ideal seviyeye ulaşmamıştır ve demokrasi sürekli gelişmeye devam etmektedir.

Bir not daha: Türkiyede şeriat tehlikesi bir hayli yüksektir. Çünkü yeterince demokrasi ve laiklik yoktur.

 

 

Peki ideal demokrasiye nasıl ulaşılır?

 

İdeal demokrasiye antidemokratik uygulamaları kaldırma yoluyla kendiliğinden ulaşılır.

Çünkü doğru olan zaten kendiliğinden vardır, ve doğruyu engelleyen ise sadece yanlışlardır.

 

Başka ülkeleri bir kenara bırakalım, bizim ülkemizde şeriat tehlikesine yol açan antidemokratik uygulamalar nelerdir?

Birçok antidemokratik uygulamalar vardır ama şeriat vede dolayısıyla din konusu mevzu bahis olduğu için, burada bu konuya değiniyoruz.

 

Konuya devam etmeden önce demokrasinin ne olduğuna bakalım.

Demokrasi şu anki şekliyle her nerede, ne şekilde gözükürse gözüksün, gerçek amacı; her bir bireye başkalarını rahatsız etmeyecek şekilde özgürlük hakkı tanınmasıdır.

 

Tam buralara birkaç not düşmekte fayda var:

1- Özgürlük çoğunluk azınlık ayırımı yapmadan, her bir bireye tanınmalıdır.

2- Kişilere özgürlük hakkı tanımak, özgürlük olanakları sağlamakla karıştırılmamalıdır. Bunu daha aşşağıda açacağım.

3- Bu en önemlisidir: Kişilerin iradelerine etki ettikten sonra, ben size özgürlük verdim diyemezsiniz.

 

 

Yukardakilerden birinci şıktakini açmaya gerek yok sanırım, çünkü herkeze adil olunmalıdır diyen hiçkimse bunun aksini savunamaz.

Kişilerin iradelerine etki ettikten sonra ben size özgürlük verdim diyemezsiniz.

Neden diyemezsiniz? çünkü kişi özgürlüğünü zaten iradesi sayesinde yaşayabilir. Eğer onun iradesini taciz edip, rahatsız ederseniz o kişinin iradesini yanıltabilir, çarpıtabilir tahrip edebilirsiniz.

Tahrip edilmiş, etkilenmiş, yönlendirilmiş bir iradeye ise hür irade diyemeyeceğiniz gibi, iradesini etkilediğiniz bir insanada sana özgürlük verdim diyemezsiniz.

İradeye etki etmeye çalışmak, tıpkı mahkemelerde hakim kararlarını etkilemeye benzer.

 

Not düşelim: Bunu sizde yapıyorsunuz diyenler olacak, onun cevabını daha aşağıda vereceğim.

 

Kişilere özgürlük hakkı tanımak, özgürlük sağlamakla karıştırılmamalıdır ne demek? ikiside birbiri ile aynı şey değilmi.

 

Devletler kişilere özgürlük hakkı verirken, o kişinin özgürlüğünü uygulaması için, bir takım olanaklar sağlamak zorunda değildirler.

Örneğin, balık avlama özgürlüğünüz var diye devletin size balıkçı teknesi vermesi sözkonusu olamaz.

Kendiniz gider bir balıkçı teknesi satın alır, balık avlamaya gidersiniz.

Eğer bir balıkçı teknesi istiyorum diyerek, bunu devlete diretirseniz, vede bunu çoğunluk olmadın gücüyle yaptırabilirseniz, o zaman balık avlama merakı olmayanlara haksızlık yapmış olursunuz. Böylecede demokrasi ortadan kalkmış olur, adalette ortadan kalkmış olur.

Burada demek istediğim şey şudurki, özgürlük hakkı vermekle, özgürlük olanakları sağlamak farklı şeylerdir.

 

Demokrasi ve din bağlamında konuşursak, Türkiyede bu konuda antidemokratik uygulamalar nelerdir?

 

Kişilerin hür iradeleri hem insanlar ve hemde devlet tarafından taciz ediliyor.

Kişilerin din konusundaki inançları kendi fikirlerine bırakılmıyor, iradeleri tahrik, taciz ve tahrip etme yoluyla şekillendiriliyor.

Tıpkı mahkemelerdeki hakimlerin, çeşitli yollarla etki altında bırakılmaya çalışılması gibi.

(Not: Aslında bu konuda zorlamalar ve hatta zorbalıklarda yapılıyor ama, haydi onları geçip, sırf etkileme meselesine değinelim )

 

Türkiyede antideomokratik bir şekilde, halka din pompalama yoluyla, insanların hür olması gereken, iradelerine müdahele edilmektedir.

 

1- Bir insanın bilincinin 18 yaşından evvel oluşamayacağını bile bile, okullarda zorunlu din dersleri koyuluyor.

Bu hareket, kişinin özgürlüğüne müdahele olduğu gibi, iradesine tacizdir, ve hatta özgürlüğünü gasp etmektir.

 

2- 80,000 in üzerinde caminin, imam hatip okullarının, ilahiyat fakültelerinin, diyanet işlerinin, masrafları halktan zorla alınıyor, bu yerler halka zorla din pompalama aracı olarak kullanılıyor. Üstelik bunu yaparken, sunni islama inanmayanların (Alevi, Ermeni, Rum, Ateist vs.) kişilerinde paraları haksız bir şekilde sunni islamı pompalamak için kullanılıyor.

 

Devletin suni bir şekilde din pompalama konusu, aslında bu bahsettiklerimden de fazladır, ama şimdilik onu bırakıp, şeriatla bağlantısını kuralım.

 

Şeriat, sadece şeriat isteyenlerin çokluğu sayesinde kurulmaz.

Tam aksine şeriatı isteyenlerin çokluğundan ziyade, şeriata kabullenebilecek insanların çokluğu önemlidir.

Zaten normalde şeriat sadece şeriat yönetiminde görev alabilecek insanların işine yarayabilecek birşeydir.

Dolayısıyla yönetici kadrosunda ufak veya büyük bir görev alamayacağını hisseden biri, dindar bile olsa şeriatı zaten istemez.

Bunun yolu ve yordamı, aşama aşama şu şeklidedir:

1- Önce devlet ve aileniz tarafından, size daha küçük yaşlardan itibaren din aşılanır.

2- Dini çevrelerde geziniyorsanız veya aileniz dindarsa, sizde dindarlaşırsınız.

3- Grup yaşantısına yatkınsanız, bir takım dini cemaatlere dahil olup oralara girip çıkarsınız.

4- Cemaatinizin bir gün devletin başına geçecek kadar güçleneceğine inanmaya başladığınız zaman, kendinizinde o kadroda bir yeriniz olabileceğini tahmin ettiğiniz miktarda şeriat istemeye başlarsınız.

Yani kadrodaki yeriniz ne kadar yüksekse, kurulacak devletin kadrosunda da yerinizin o kadar yüksek olacağını düşünüp ona göre az veya çok şeriat istersiniz.

Yani, şeriat aslında bir şekilde iktidara geçme arzusudur.

Din kurallarını göre yönetilme değil, yönetme arzusudur.

 

 

Yukarıdaki verdiğim örneklere göre şeriat isteyenlerin sayısının az olması normaldir, zira yönetim kuruluna girebileceklerin sayısı bellidir.

Yanlız yönetim kurulu derkende yanlış anlaşılmasın, bunu verilecek en ufak bir vazife olarakda değerlendirebilirsiniz.

Bildiğiniz gibi, belediyelerin temizlik işçileri bile devleti yönetenler kadrosundadır.

 

Şeriat geldiği zaman, onu getirenler kadar gelmesine yardımcı olanlarda ihtimas sahibi olacaklardır.

Başa geçenler kadar olmasa bile, destek olanlarada bir şekilde ayrıcalıklar veya faydalar sağlanacaktır.

Ve hatta cemaat kadrosunda kendileri bulunamayan bazı kişiler dahi, eğer kadroya girebilecek yakınları, akrabaları varsa, yine şeriatı destekleyebilirler.

 

Bu arada bazı cennet vaadi ile kandırılmış, ufak tefeklerde vardır. Bunuda unutmamak gerekir.

Örneğin canlı bombalar vs.

 

Esaen bunların tümüne baktığımızda sonuç, insanların kişisel menfaatlerine dayanmaktadır.

Bu uğurda canlı bomba olabilenler bile, cennet menfaati uğruna, diğer insanları hiçe sayan egoistlerdir.

 

Kolay kolay hiçbir insan kendisinin egoist olabileceğini düşünemeyeceği gibi, şeriat isteyenlerinde çoğunluğu bunun aslında bir egoism olduğunu düşünemez.

 

Şeriatın gelmesi için, şeriatı gerçekten arzulayan kişilerin sayısından çok, onu kabullenebilecek kişilerin sayısı önemlidir demiştik.

Şimdi bu konuya değinelim.

Şeriat isteğinin yukarda bahsettiğim gibi nasıl bir arzu derecesi varsa, şeriatı kabullenecek kişilerinde kabullenme derecesi vardır.

Yani şeriat yanlısı olmayanların hepsinin şeriata karşı direnişi aynı derecede değildir.

Kimsisi "Bilmem, iyi birşeyse gelsin" derken, öbürü "şeriata canım pahasınada olsa direnirim" diyebilir.

Önemli olan, kişinin yaşam tarzının şeriata ne kadar aykırı olup olmadığıdır.

Çünkü şeriat geldiği zaman, bu işten en zararlı çıkacak olanlar, şeriata en aykırı yaşayanlar olacaktır.

Örneğin bikiniyle denize girmeye alışmış bir bayan, bir daha asla bunu yapamayacaktır.

Demek istediğim, türbanlı bir bayana burka giydirmek, bikini giyen bir bayana burka giydirmek kadar kolay değildir.

Aynı şeyi erkeklerin birçok konuları için de değerlendirebiliriz.

Örneğin oruç tutmamak, namaz kılmamak, arasıra boğaza nazır bir kaç kadeh atmak gibi olaylar ortadan kalkacaktır.

 

Dediğim gibi şeriat istemeyenlerden bazıları için, şeriat olmazsa iyi olur cinsten birşeydir, ama bazıları için ise bir cehennemdir.

 

Dolayısıylada şeriat kanlı darbesini yapmaya başladığı anda, direneceklerin sayısıda halkın ne kadar dindar olup olmadığına bağlıdır.

 

Halkı ne kadar din ile yaşamaya alıştırırsanız, şeriatın gelmeside o kadar kolay olacaktır.

Hatta halk dindarlaşırsa, içlerinde bir çoğu "bir gelsin bakalım bir bunu deniyelim" diyecek ama şeriat geldiği zaman bir dahada gitmeyecektir.

 

Dikkat ederseniz, Türkiyenin %99'u müslümandır, en güzel islam Türkiyede yaşanıyor, araplarınki çarpıtılmıştır derler, ama buna rağmen %99 dedikleri müslüman halka dahi misyonerlik yaparak, onları dahada dindarlaştırma çabalarına girmişlerdir.

 

Üstelik bu misyonerlik çabaları, kalan %1 üzerine değil, islamı en güzel uyguluyor dedikleri %99 üzerinedir.

 

Yani burda amaç şudur: "Sen biraz daha dindarlaş, gerisini ben hallederim" mantığı.

Bunun yanında, dindarlaştırdıkları halkın içinden, dahada radikalleşerek şeriat taraftarı olacaklar kişileride kazanç sayarak, bir taşla iki kuş vurular.

Yani bir taraftan halkın şeriata direncini zayıflatırken, bu sayede kendiliğinden şeriatçıda kazanmaktadırlar.

 

Dolayısıyla kaç kişi diye sayarken, bu yazdıklarımıda göz önünde bulundurmak lazımdır.

1- Kaç kişi şeriat istiyor?

2- İstiyenler ne kadar istiyor?

3- Kaç kişi şeriat istemiyor?

4- İstemeyenler ne kadar istemiyor?

 

Benim tahminime göre şeriat isteyenlerin sayısı %4 dür. ( İstatistiklerde daha fazla çıktı ama, o istatistik yanlıştır)

Kırılma noktası ise %8 dir.

Yani halkın %8 i şeriat istediği anda, şeriatı gelmiş bilin.

Halkı biraz daha dindarlaştırdığınız zaman, dinlarlaşan halk aralarından geri kalan %4'ü zaten şeriata kendiliğinden sunmuş olacaktır, dolayısıyla bunu yapmak çokda zor birşey değildir.

%8 , %92 ye karşı ne yapabalir de demeyin, çünkü şeriat seçimle değil kan yoluyla gelir.

Ülke içinde bulunan %8 düşmanla başetmek ise mümkün bile değildir.

Zira bunların canlı bombaları olacak, polisin, askerin içine girmiş, orada hedef şaşırtanları olacak, cocukları-okulları rehin almış olanları olacak, diğer halkı kışkırtanları olacak, daha buna benzer binbir planları olacak.

Sokağa çıktığınız zaman her yüz kişiden birinin sizi otomatik silahlarla öldürmeye çalıştığını düşünün; sizi ne polis ne savcı nede asker kurtarabilir.

Ordu bir müddet direnebilir, ama daha önceden orduya sızmışlar sayesinde, genelkurmay düşürüldüğü anda ordu da düşebilir.

Üstelik orduların, kendi halkıyla savaşması kadar zor birşey yoktur.

Kaldıki, savuşturmada başarılı olunsa bile, böyle bir ayaklanmanın Türkiyeye nelere mal olabileceğinide düşünmek gerekir.

 

Bir başka nokta ise; şeriat isteyen karakterlerin, ülkenin kültür alaşımında, karışımında ne etki yaptığıdır. Zira bildiğiniz gibi bu kişiler sadece şeriat getirdiğinde değil, getirmeden öncede ülke ekonomisine ve kültürüne zarar verici insanlardır.

Bu insanlar ülkeye negatif anlamda daima yüktür.

 

Türkiye de halkın önemli bir kısmı dinci kisvesine nasıl büründü?

Bunu daha sonra yazacağım. Biraz detaylı bir konu.

 

Gelelim şimdi çözüme, şeriat tehlikesi nasıl ortadan kalkar:

Hemen belirteyimki, bu çözüm yolu bizim ülke olarak, kendi kendimize asla başaramayacağımız bir çözümdür.

Fakat şayet şeriat daha önce davranmazsa, bu çözüm AB giriş sürecimizde bize dayatma olarak sunulacaktır.

Tamamı giriş sürecinde dayatılmasa bile, AB üyeliğinden sonrada bu konuda yine dayatmalar gelecektir.

Nedir bu çözüm?

Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır.

Yani laikliktir.

Türkiye zaten laik değilmi? Evet laik. Ama yeterince laik değil.

Bana göre Türkiye islam ülkelerine kıyasla demokratik ve laik bir Cumhuriyettir.

Ancak daha laik AB devletleriyle kıyasladığınız zaman, bir sunni islam devletidir.

Eğer Atatürk olmasaydı ve yinede düşmandan kurtulmuş olsaydık, şu anda diğer islam cumhuriyetlerinden hiçbir farkımız kalmamış olacaktı. Hatta petrolumüz olmadığı için, hem ekonomi yönünden ve dolayısıyla kültürel bakımdan da onlardan da daha beter bir durumda olacaktık.

 

Laiklik de aynı demokrasi gibi, hiçbir ülkede henüz ideal noktaya ulaşamamıştır ve sürekli gelişmektedir.

Laiklik bakımından yapılan en önemli hata, din işlerinin devlet işlerinden çıkmasının yeterli olacağı görüşüdür.

Aslında diğerinden çok, ideal laikliği sağlamanın en güvenilir yolu, devletin din işlerinden çıkmasıdır.

Çünkü devlet din işlerinden çıkmadıkça, din de devlet işlerinden yeterince çıkamaz.

Zira devlet, din işlerine girdikçe, devletin dinleri desteklediği manası çıkar ve bu manaya göre bazı dindar siyasetçiler dini siyasete bulaştırmayıda kendine hak görür.

 

Neler yapılmalıdır veya bize AB tarafından neler yaptırılacak?

 

--- Devlet dinlerden maddi desteğini çekmelidir. ---

Bu zaten sadece laiklik için değil, aynı zamanda hak ve hukuk içinde gereklidir.

Zira yukarda daha öncede bahsettiğim gibi, bu devlet, Ermeni, Rum, Alevi, Ateist, Dinsiz dememeden, tüm halktan vergi yoluyla zorla para toluyor ve bu paralardan önemli bir kısmını din pompalamakta harcıyor vede pompaladığı din sunni islam dinidir.

Dolayısıyla dinsizlerin, diğer mezheplerin veya diğer dinlerin insanlarının paraları zorla alınıp, sunni islam inancına teslim edilmektedir.

Buda büyük bir haksızlıktır ve bu yazımdan sonra göreceksinizki, buna haksızlık denildiği halde dindar sunni vatandaşların çoğu itiraz edecektir.

Zira yapılan bu haksızlık onların işlerine gelmektedir.

 

Olacakları ve olması gerekenleri sıralıyorum, ancak hemen belirteyimki bu görüşler benim kendi icatlarım değildir. Bir çok AB ülkesinde bu yazdıklarımın çoğu şu anda uygulanmakta ve her geçen yıl biraz daha iyi uygulanmaya devam edilmektedir.

AB'nin bizden ileri olmasını sebebpleri ise sadece bunlardır. Yani aşşağıda yazacaklarımın çoğunu yapabildikleri için her yönden gelişebilmişlerdir.

 

 

1- Camiler, kuran kursları, imam hatipler, ilahiyat fakülteleri ve diğer diyanet işleri "özerk" bir kurum adı altında birleştirilmelidir.

 

2- Bu özerk kurumun iç işlerine devlet karışmamalıdır. Yönetenleri o dine inananlar seçmelidir.

 

3- Bu özerk kuruma devlet maddi yardımda bulunmamalıdır. Bu kurumun maddi olanakları sadece o dine inanıyorum diyen halk tarafından karşılanmalıdır.

 

4- İlk kuruluş aşamasında o dine inanan tüm vatandaşlar, o kuruma adidat ödemek zorunda bırakılmalıdır. Kurulum tamamlandıktan sonra ise, inanmıyorum diyenler serbest bırakılmalı ve adidat ödemesi durdurulmalıdır.

Aidat ödeyemeyecek fakirler ise, yine bu kurum tarafından fakir olduğu tespit edildikten sonra, aidatsız olarak din eğitiminden veya diğer din olanaklarından faydalandırılmalıdır. Ancak buda yine devlete maddi yük verilemeden, kurum bünyesinden karşılanmalıdır.

 

5- Sadece tehlikeli hareketleri engellemek bakımından, kurumun içine çok az sayıda bürokrat sokulmalıdır. fakat bu bürokratlar sadece izlemekten başka hiçbir şeye karışmamalıdır.

 

6- Birer tane olmak şartıyla, diğer din ve mezheplere de buna benzer ayrı kurumlar kurma hakları verilmelidir.

 

7- Okullardaki din eğitimleri tamamen kaldırılmalı, bu eğitim hakkı yine bu din kurumlarına verilmelidir.

 

8- 8 yıllık eğitimini tamamlamamış herhangi bir çocuğa, herhangi bir yerde, bahsettiğim din kurumuda dahil olmak üzere, din eğitimi verilmesi yasaklanmalıdır. Bu yaştan evvel sadece aileler kendileri isterlerse çocuklarına kendileri eğitim verebilmelidir.

Zira bu yaşa gelmemiş çocukların, böylesine ağır bir konuya inanacak veya inanmayacak zekası yoktur. Mademki din bir inanç meselesiyse, o halde inanmak için gerekli zekanın oluşmasını beklemek gereklidir.

Bunun aksini yapmak o çocuğun inanç hürriyetini elinden almak olur. Ve demokrasiye aykırıdır.

 

9- Türkiyede belediyeler din üzerinden oy avcılığı yapmakta ve bazı dindar kişilere haksız menfaatler sağlamaktadır.

Belediyelerin, dini faaliyetlerde bulunması yasaklanmalıdır. Dini faaliyet yapılacaksa, yine bahsettiğim kurum bünyesinde yapılamalıdır. Yani yerel yönetimlerde laik olmalıdır. Aksi halde biz laik bir devletiz diyemezsiniz.

 

10- Tüm sunni müslümanlar, hem biz çok adaletliyiz deyip ve hemde bu yazdıklarımada itiraz etmelidir.

 

Yukarda yazdıklarım yapıldığı zaman sonuç ne olacak:

1- Herkeze eşit adalet sağlanacak.

2- Gerçek demokrasiyi sağlamada önemli bir adım atılmış olacak.

3- Şeriat tehlikesi ortadan kalkacak.

4- Türban şeriat tehlikesi olmaktan çıkacağı için, serbest bırakılacak. Bu anlamda yine demokratik bir adım daha atılmış olacak.

 

 

Yani gördüğünüz gibi kansız bir şekilde şeriat tehlikesi bu şekilde kalkar.

Neden bu şekilde kalkar?

Çünkü dinler devlet tarafından zorla ve suni bir şekilde halklara pompalanmazsa; halkın kendi seçimi şimdiki kadar dindarlık olmayacaktır.

Şimdiye kadar zorla dindarlaştırılmış halk, kendiliğinden normal haline gelecektir.

Bu kadar çok dinle yatıp kalkan bir halk olmadığı zaman da, içlerinden şeriat yanlısı insanların sayısı çok az çıkacaktır ve direnlerinde sayısı artacağı için, şeriat hiçbir zaman önemli bir tehlike yaratabilecek duruma gelemeyecektir.

 

 

Gelelim şimdi bazı sunni müslüman arkadaşların, kesin koparacağı yaygaraya.

Ne kötü dimi? Din elden gidiyor dimi?

Demekki dininiz sizin kendi elinize verildiği zaman, din elden gidiyor.

Demekki sizin dininizi devlet pompalamazsa, ona inanan olmayacak, öylemi?

Demekki sizin dininize güveniniz ancak bu kadar öylemi?

Yani arkasından zorla itilmediği zaman duracağına bu kadar eminsiniz öylemi?

Her zaman en adaletli biziz dersiniz, ama bir bakalım şöyle, çok dürüst olan siz neye itiraz ediyormuşsunuz.

1- Camilerinizi, kuran kurslarınızı kapatan mı var ? Hayır.

2- Sunni islam geri plana atılsın, onun yerine şu din desteklensin diyenmi var ? Hayır.

3- Tam aksine sizin kendi kendinize veremediğiniz türban verilmiş, yani zaten hakkınız olan bir şey size iade edilmiş.

4- Dinleriniz devlet boyunduruğu altından çıkarılmış, bir sürü legal dini faliyetlerinize olanak sağlanmış.

5- Bütün bunların yanında da sadece diğer insanlarada hakları teslim edilmiş. Buna mı itirazınız?

 

Nedir bu koparacağınız yaygaranın sebebi? diye soracaktım ama sormuyorum, çünkü biliyorum.

Gayri-vicdani davranarak, çoğunluk olmanın size sağladığı haksız avantajların kalmasını istiyorsunuz.

 

Ama siz istesenizde, istemesinizde, eğer şeriat daha önce gelmezse, buraya yazdıklarım AB sayesinde eninde sonunda olacaktır.

 

Benim AB ile bir işim olmaz, ben dilediğim anda dilediğim ülkeye girip çıkabilecek vasıfta biriyim. Hiçbir AB özentim yoktur.

 

Esas bu AB meselesini siz düşünün,

Bir yandan kendime ne nick bulayım diye, ingilizce bilmediğiniz halde ingilizce sözlükleri karıştırısınız.

Öte yandan aynı nickle AB karşıtı yazılar yazarsınız.

(Herkez için söylemiyorum, sadece alafranga özentisi, Alaturka kafalardan bahsediyorum. Yoksa forumda yabancı nick'li modern insanlarda var. Onlara sözüm yok)

 

Entel ortamlara girebilme, modern gözükebilme amacıyla, her halinizle Jonhy'ye benzemeye çalışırsınız, öte yandan El farabi abü züttün gibi davranırsınız.

 

Unutmayın AB ülkelerinde ülkeler arası hak yeme politikası çoğu zaman vardır, kendini bilmez ABD'de ise daha fazla vardır, ama ülke içinde hak yeme politikası ancak muz cumhuriyetlerinde olabilir.

AB Ssizi bu halinizle içine almaz.

Batılı gibi gözüküp, oryantal düşüncelerinizden, yaşam tarzınızdan vazgeçin artık. Kimin ne olduğu çok kolay anlaşılıyor.

Tam Tersine kendi milletiniz gibi gözüküp, batılılardan da daha adil ve daha medeni düşünmeniz gerekir.

 

Ammaaaaannn, şu otomatik ve bilinçsiz soruyada hemen cevap vermeliyim. Az daha unutuyordum.

Batıda da müslümanlara şöyle, böyle yapılıyor diyeceksiniz dimi?

Hemen acil cevap:

1- Batıda yapılan ülke içi haksızlıklar Türkiyede yapılanların yanında hiç kalır.

2- Orda yapılan ülke içi haksızlıklar hiç olmazsa, başka bir millete karşıdır, ama siz kendi milletinize, kendi kardeşinize dahi haksızlıklar yapıyorsunuz.

3- Diyelimki onlar sizden daha fazla haksızlıklar yapıyor, bu sizinde başkalarına haksızlık yapmanıza maazeret olamaz.

Herkezin yaptığı kötülük kendi ayıbıdır, sizinkiler ise sizin ayıbınızdır.

 

Kendini niye katmıyorsun?

Katmam kusura bakmayın, ben Türküm, Türklüğümle gurur duyuyorum ama sizin yaptığınız bu haksızlıklara bende dahil değilim.

Aydın görüşlü, modern Atatürk evladı Türk veya Kürt veya diğer memleket evlatlarım ve arkadaşlarım da dahil değildir.

Kimin haksızlıkta gözü varsa onlar dahildir.

 

Onun bunun hakkını kap, ondan sonra götür cennete ye. Oh ne güzel adalet.

 

Çok zengin değilim, ama fenada sayılmam.

Zaten kazandığımın çok azı bana aittir, büyük çoğunluğunu insanlarıma, hayvanlarıma ve doğama harcarım.

Bu bağlamda bana yapılan maddi haksızlıklarda hiç umurumda bile değil. Para benim dünyam değildir.

Ama gerekirse hak ve adalet uğruna, "bu dünyadaki" insanlık, "bu dünyadaki doğa" ve "bu dünyadaki hayvanlar" için hem canımı ve hemde tüm servetimi harcarım.

Doğa anamı, kalbimi, gönlümü, aşkımı, hayvanlarımı, insanlarımı, ve hatta sizi bile daha ölmeden ruhlar alemine, cinlere, perilere masallara kaptırmam. haberiniz olsun.

 

Allahınız varsa, ve adaletliyse, sizde adaletli, şefkatli, insancıl olun yeter. Bundan sonrasında da cennet varsa, yeriniz cennet olur hiç merak etmeyin.

 

Siz iyi olduktan sonra, eğer Allahınız yinede sizi yakacaksa, sizin yerinize de beni yaksın, cehenneminden hiç çıkartmasın.

Ama?

Ama demeyin hepsi bu işte. Aması maması yok.

İyi olun, şefkatli olun, düşmanınıza bile düşmanlık yapmayın, doğanızı, hayvanlarınızı, insanlarınızı sevin, başkalarının hakkına göz dikmeyin yeter, diyorum size. Aması maması yok. Bu kadarı yeterli.

İllaki ve Lucky geri kalanınında olduğunu düşünüyorsanız, içinizde saklayın kimseye de belli etmeyin. Sevap yapayım da cennete gideyim derken günaha girersiniz.

 

Gelelim şimdi yukarıda bahsettiğimiz ve sonra açacağımız meseleye.

Siz din yaymaya çalışıyorsunuz. Ya peki ben niye kendi inançlarımı yaymaya çalışıyorum ?

Bir kere şunu belirteyim. Ben bir ateist değilim ama dinsizim.

Ben veya forumdaki Ateist arkadaşlar olarak, birbirimizi gerçek hayattan tanımayız.

Biz bir gruba, bir cemaate veya tarikata mensup değiliz.

Dinlere karşı oluşumuz da birbirimizin sayesinde değil, kendi bilincimizle ortaya çıkmıştır.

Ama dinlere karşı olmak başkadır, dinleri ortadan kaldırmaya çalışmak başkadır. Karşıyız derken dinlerin hayatımızın içine bu kadar didik didik girmesine karşıyız.

Bizim sizin gibi devleti veya milleti ele geçirme gibi bir niyetimiz yoktur.

Bizim milleti içine yönlendireceğimiz bir tapınağımız veya herhangi bir yerimiz yoktur.

Biz insanlara fikir sunarken, kabul etsin diye onlara cennet rüşveti sunmaz veya cehennem korkusu salmayız.

Fikirlerimizi söyler kenara çekiliriz.

Milletin bizim fikirlerimizi kabul etmesinde ise bizim şahsi bir çıkarımız yoktur.

Sizin ise ne kadar insanı dindarlaştırırsam, ne kadar insanı islamlaştırırsam cenneti o kadar çok garantilerim matığıyla bir çıkarınız söz konusudur.

Ayrıca diğer bilinç altı veya bilincinizde olan çıkar dugularınızıda bilmediğimizi zannetmeyin.

devamı altta.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Belki sizde bizim gibi bu halk için canınızı bile verebileceğiniz düşünürsünüz ama biz canımızı hiçbir şahsi menfaatimiz olmadan veririz.

Siz ise şahsi menfaatlerinizin uğruna, Allahın gözüne girmek uğruna canınızı verisiniz.

İşte aramızdaki fark budur.

Bizimkisi çıkarsız ilişkidir.

Hesap kitap peşinde değiliz.

Ayrıca biz yobazlaşıp, fikirlerimiz konusunda insanlara baskı yapmayız. Niye yapalımki zaten? bize bunun karşılığında cennet vaad eden yokki.

Siz ise yüzbinlerce kişilik kadronuzla, baskılar yaparak insanları bunaltırsınız, ve hatta içlerinizden bazıları onları öldürürsünüz bile. Bunun binlerce örneğini görmedik değil.

Hür irade dersiniz, insanları göya iyi yola döndürmek bahanesiyle, ne vapurda, ne trende, ne evinde ne televizyonunda ve nede internetinde rahat bırakırsınız.

Her dakka her yerde, iyi niyetle din tavsiye eden adamlar var. Oh ne kadarda çok özgürlük.

Dinde zorlama yok dersiniz? yüzbinlerce kişi müslümanı bile dindarlaştırmak için, elinizden geleni yapıp, rahatsız edersiniz.

Dakka başı biri yanınıza gelir, "doğru yolu bul bak, cehennemde yanarsın" desin. Ondan sonrada hür iradeymiş.

Yemeyiz sizin bu cennet cehennem, hesaplarınızı.

Gidin nerede ne kadar namaz kılacaksanız kılın.

İsterseniz her sene hacca gidin, camilerden hiç çıkmayın.

Ama insanları da rahat bırakın. Devlet rejimlerini cennet çıkarınız uğruna yıkmaya çalışmayın.

Kendi kendinize cennet hazırlıklarınızı yapın, size din eğitimi hakkında müracaat edenlere de yardım edin.

Ama bunuda legal yollardan ve insanları bunaltmadan yapın.

İnanmayanı da domuz bağlarıyla, işkencelerle öldürmeyin.

Siz ruhları, perileri, cinleri, şeytanları çok iyi bilirsiniz ama, unutmayınızki bizde sizi sizden çok daha fazla iyi biliriz.

Hesap kitap yapmadan, çıkar gözetmeden, kendinize Allah rızası kazanmaya çalışmadan, ne faaliyet yaparsanız yapın ,.

Ama saf veya genç insanlarımızı sizin ruhi veya dünyevi çıkarlarınıza kaptırmam. bilesiniz.

 

Burası Atatürkün sayesinde iyi kötü ancak bu kadar laik olabilmiştir.

Bundan sonrasıda bundan daha fazla lakiklik olabilir ama bundan daha az laik olamaz.

 

Olmayacakta.

Atamız bize bunu miras bıraktı, bu böyle gidecek.

Eğer ruhlar alemiyle bağlantılı bir devlet peşindeyseniz, ruhlar alemine kavuştuğunuz zaman devletinizi orada kurun.

Burası gerçek dünya, burda gerçek devletler olur.

Sizin bahsettiğiniz devletler ise ancak cinler, periler diyarında olur.

En fazla 30, 40, 50 yıl bekleyeceksiniz. Bu ne acele böyle.

 

 

Sevgili arkadaşlarım, dostlarım.

Bu gün yine biraz kızgın ve dargın bir mesaj yazdım.

Aslında hepinizi çok seviyorum ama, birbirinize yaptığınız haksızlıklarada kızmadan edemiyorum.

Yazdıklarımdan, kalbi kırılan, darılan olursa şimdiden özür dilerim.

Ama lütfen, içinizdeki, kinleri, çıkar meselelerini, hesabı kitabı bir kenara bırakın.

Doğaya, insanlara, gönüllere, kardeşliğe kulak verin.

Hepinizi çok seviyorum ve size güveniyorum.

Mutluluklar sizlerin olsun.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evet... geldik... 30 dakikam var... ne yazabilirsem... inşallah bir aksilik olmaz...

 

Demokrasinin kurumları, kendini koruma organları nelerdir.BÇG mi, ordu mu? Zira 28 Şubat sürecinde böyle oldu...Demokrasiye, hukuka, insan haklarına uymayan ne kadar çok faaliyet vardı 28 Şubat sürecinde...

 

ikincisi demokrasiyi ortadan kaldırmaya yönelik faaliyetler somut tehlike suçu olarak mı değerlendirilmeli yoksa soyut tehlike yani düşünce suçu da bu kapsama dahil mi? Ben birşeyi daha merak ediyorum, kendilerine şeriatçi diyen insanlar konu içi olunca, onların birilerine karşı giriştikleri eylem neden kişiye karşı yapılmış bir fiil olarak değil de devlete karşı bir eylemmiş gibi değerlendiriliyor. Devletin bilmem neyini ortadan kaldırmaya bıla bıla bıla...

 

Tehlike madem ölen insan sayısıyla ölçülmüyor, öldürmeyi göze almış insan sayısıyla da ölçülmüyor... Merak ettim tehlike ne ile ölçülüyor...Ve daha enterasanı trafik kazası örneği verileceğini bildiğim için özellikle o örnekten uzak durdum...Zira trafik kazasından onbinler ölüyor ama doktarlar yılda olsa olsa 50 kişiyi öteki tarafa gönderiyorlardır diye düşündüm...Ve daha da ötesi son 5 yıl içerisinde Türkiye deki şeriatçilerin öteki tarafa gönderdiği insan sayısını merak ettim. Madem şeriatçilerden bu kadar korkuluyor o sebeple Türkiye de şeriatçilerin kendilerine darp ettiğini, bazılarını öldürdüğünü gösterir devletin elinde bazı veriler olmalı ki onlara karşı 1. tehdit olarak karşı bir hareket başlatasınız...Var mı? Son 10 yılda şeriatçiler kaç kişiyi öteki tarafa yolladılar.. Kaç kişinin kafasını gözünü yardılar...Ortada somut vakıalar o kadar azki, illaki bu konuda düşünceler var demek zorunda kalınıyor...Yani şeriat özlemi çeken insanlar var...Bu sebeple başından tedbir almalıyız...Ama hiçbir hukuk kaidesi maddiyata geçmemiş bir düşünceyi cezalandıramaz...Çok sıkıcı yazmışım değil mi? Keşke Better 125 - 12A CUP model. korna ve marş kiti kaç paradır acaba gibi bir soru sorabilsem ve bir arkadaş da cevap verseydi...Neyse sıkıntıya devam...

 

Toplum içerisindeki denilen bu kişiler toplumun azınlığı mıdır çoğunluğu mudur? Yani ki bugün Türkiyede yaşıyoruz ve tüm toplumun tamamının özgürlüğü nasıl sağlanır? Bakın uygulanabilir şeylerden bahsedelim demiştim. Demokrasi nihayetinde bir idealdir hem de inanılmaz ütopik bir ideal. Herkesin aynı şekilde temsili mümkün değildir (keşke olsa). Böylesi bir durumda Türkiye de azınlığın mı hakları yoksa çoğunluğun mu haklarına önem verilmelidir, zira ikisi şu an karşı karşıya duruyor. Halkın büyük bir kısmı müslüman ve müslümanların önemli bir kısmının bazı verilmeyen hakları talep ettiklerini biliyoruz. Genel iradenin talebi doğru mudur...(bu güne kadar demokrasinin cevap veremediği soruların bir tanesi ve belki en önemlisi budur azınlığın haklarının çoğunluk karşısında korunması)...Ama daha kötüsü demokrasinin iyice içinden çıkılmaz hal alan yanı çoğunluğun haklarının azınlık karşısında korunmasıdır...Türkiye deki asıl sorun budur...

 

Türkiye de yapılan birçok islamcı eylem (bu adlandırma yanlış biliyorum ama anlaşılsın diye böyle kullandım) gerek eylemin öncesi ve gerek sonrasındaki davranışlar dikkate alındığında soru işaretleri uyandırıyor. Hemen her eylemde terör mantığına da islam mantığına da uymayan, ve daha da garibi başka birilerinin otoritesini pekiştiren bir yan mevcut...Bu sebeple Hizbullah olsun, menemen olayı olsun, sivas olayları olsun benim kafamda bazı şüpheler, soru işaretleri mevcut...

 

İnşallah AKP ile ilgili dediklerinize inanıyorsunuz. :( ...Ama ne bileyim o kadar parti varken halk niye AKP'yi seçti. Tayyip Erdoğan'ın uzun boyuna verilmedi herhalde oylar...Bana kalırsa bu partiye oy verenlerin büyük çoğunluğu bu partinin islami hassasiyetleri olan insanların partisi olduğu için seçtiklerini düşünürüm... VE yine bana kalırsa halk AKP'yi 28 Şubat'ın götürdüklerini geri getirmesi için seçtiği gerçektir...

 

28 Şubat'ı büyük bir galibiyet olarak gören, demokrasinin ve Türk halkının kazanımı olarak görenler "BANA İKİ RAKI VER ACİL" başlıklı konuya bir bakabilirler...

 

28 Şubat'ta neler yaşamışız, neler askıya alınmış, yukarda kan emici vampirler, habis urlardan bahsettik...Bu bir iddianeminin bir parti için sözleridir...

 

Lokal hadiseler kollektif sorumluluklar dedik daha önce...Sivas olaylarıyla bütün bir müslüman kesim zan altında kalmıştır, aczimendiler müslüm gündüzler, ali kalkancılar (hepsi uçtu-PKK'ya dahi şu anda müsamaha var ama onlara yokmuş gibi ortada yoklar) yüzündün müslümanlara yönelik inanılmaz bir baskı uygulandı...Ben hala merak ediyorum bu adamlar gerçekten müsamaha gördükleri için mi oradalarda rahatlıkla bulunuyorlardı...Bugün müsamaha yok mu onlara...

 

Neyse, bunlar benim kafamdaki soru işaretleri siz cevaplamasanız da olur... Ama ne olur çoğunluğun haklarına karşı azınlığın hakları nasıl korunur, veya azınlığın haklarına karşı çoğunluğun hakları nasıl korunur o konu da da bir bilgi veriniz...

 

ilk önce bu günkü türkiye üzerine çizdiğin tablo aşırı, yani türban sorunu haricinde, inancın engellenmesi vs gibibir uygulama biliyorsan paylaş.

 

Ben anlıyamadım, Türban sorunu haricinde bu gün türkiye de müslümanların isteyipte karşılanmayan hangi talepleri vardır ?

 

ha türban sorunu dersek, bu noktaya bir günde gelinmemiştir. Üniversitelerde türbanlı olanlar - olmayanlar ayrımını başlatanlarda yine söz konusu kesimdir. Yani dostum bu ülkede ünveirsitelerde, başı açık öğrencilere saldırılarla başlamıştır bu gündem. Belediyelerde başı açık memurelerin mevkilerinin düşürülmesi, sözleşmeli olanların iş akitlerinin feshedilmesi, Refah Partisi'nin bir nevi milis gücü olan milli gençlik vakfı yöneticilerinin başı açık kadınlar için " kuş gibi kafalarını kopartırız" açıklamaları. yine mgv nin partinin güçlü olduğu bölgelerde besiç milisleri gibi gece devriyeleri atması. Lütfen bizde bu günleri Türkiye de yaşadık.

 

Refah -Yol hükümeti dönemi. senin soyut tehlike dediğin şeyin. güç kazanması halinde nasıl pervasızlaşabileceğinin örneğidir. Arkadaşım unutmayalım. her gün bir refah partili milletvekilinin, milletvekili olmasa onlarca davaya maruz kalacağı, Laiklik ve Atatürk hakkında küfüre varan beyanatlarını dinliyorduk. Şevki Yılmaz'ın sözleri kendisini bağlar, ancak mensubu olduğu parti. buna reaksiyon vermez ise. O kişi partinin sözcülüğünü yapıyor demektir.

 

Tehlike de kıstas örgütlülüktür. 28 şubat gibi hareketler. tehlikeli oluşumların sivil kuvveti gözönüne alınarak yapılmaz. Devletin üst makamlarında bulunan kişi ve yapıların. bu tür tehlikeli oluşumları desteklemesi, mensubu yada taraftarı olması durumunda yapılır. Yada bu işin öncüsünün bizahiti bu kişiler yada kurumlar olması durumunda.

 

Demokrasi, demokrasiye karşı olduğunu bizzat söyleyen kişilerin, onu yok etmesine müsade etmek değildir ki. İnsan hakları için "Cart curt" demokrasi için " ben demokrat değilim, müslümanım" diyen kişiler. Devletin yönetimine elinde bulunduruyorsa. İşte o zaman demokrasiyi koruyan başka kurumlar harekete geçer.

 

halkın tercihine gelince. Sen 28 şubattan sonra direk 2002 seçimlerini referans alsanda. 1999 genel seçimlerinde milli görüşün oyu %21 den %14 lere düşmesi halkın bu kesime karşı olan tavrının nasıl değiştiğini göstermiştir. Daha önce de söylediğim gibi. Tayyip Erdoğan ve arkadaşları, bir yerde batan gemiden ilk kaçanlardır. Tüm o keskin söylemlerini değiştirip, geçmişteki söylem ve tarzlarını inkar edip değiştiklerini söyleyerek seçmenin karşısına çıkmışlardır. Türk siyasetinde sansasyonel yeni oluşumların medya tarafından iyi sunulduğunda kazandıkları prim ise bir gerçektir. Zira yazılı ve görsel basın 2002 seçimlerinden önce AKP yi politik olarak çok iyi pazarlaşmışlardır.

 

AKP üçlü koalisyonun ünlü ekonomik buhranından sonraki ortamda, yeni bir aktör olarak ortaya çıkmıştır. Ve "Milli görüş gömleğini çıkarttık" söylemini her fırsatta dile getirmeleri, var oolan tablo ve halkın tavrını kestirmelerinin sonucudur. AKP yi iktidara taşıyan şey ise, onların islam dinine olan hassasiyeti sebebiyle gelen oylar değil. Karasızların oylarıdır.

 

Sivas olaylarında zan altında kalan "müslüman kesim" değil. Sivas katliamının planlı ve programlı bir eylem olduğunun, yani RP nin dediği gibi Aziz Nesin'in halkı tahrik etmesine bağlı olmadığının ortaya çıkmasının ardından belli parti ve kesimdir.

 

Madımak Oteli'nin iki yanınada itfaiye araçlarının girişini engelleyecek inşaatların belediye tarafından şenliklerden iki hafta önce başlatılması. O gün 2 kilometre yakından geçecek olan Jandarma mekanize alayının geçiş güzergahının olaydan bir gece önce değiştirilmesi. İtfaiye personelinin yarıya yakının izine çıkarılması. Polis birimlerinin madımak oteline en uzak şehir noktalarına dağıtılması. Belediye başkanının belediye hoparlörlerinden, "dininize saldırılmasına sessiz mi kalacaksınız" şeklindeki anonsları.

 

Unutmayalım, 28 şubat halka karşı, toplu tutuklamalar, toplu göz altılar. kitlesel oeprasyonlar şeklinde yapılmamıştır. 28 şubat bu tür tehlikeli örgütlenmelerin ve oluşumların bir ülkede olabilecek en büyük destekçilerine karşı yapılmıştır.

 

Zira senin dediğin olsaydı. insanlar kralcıya değil krala oy verirlerdi. yani saadete. Çünkü siyasette hiç bir zaman kralcılar kraldan çok oy alamazlar.

 

Sincan dan tanklar. bir gece önceki kudus gecesinde, cumhuriyete ve laikliğe meydan okuyan bir harekete, ne hükümetin, ne bakanların, ne iç işleri bakanının hiç bir tepki vermemesi, harekete geçmemesi sonucu. Yani devletin ordu dışındaki hiç bir kurumunun vazifesini yapmaması sonucu ordunun verdiği bir tepkidir.

 

Refah-Yol hükümeti dönemi türkiyesi 12 eylül den beri bu ülkenin gördüğü en kötü tablonun çizildiği dönemdir. Çetecilik, yolsuzluk ayyuka çıkmıştır. İrticanın bu dönemdeki tehditini ise hafife almayı ben iyimserlik olarak görebilirim en fazla. ki bu dönemde irtica artık dev salon toplantıları düzenleyip amaçlarını gizleme ihtiyacı bile duymamaktadır.

 

Evet 28 şubat şekil olarak demokrasinin ihlalidir. Ancak 28 şubat ın yapılmamış olduğunu varsayarsak. Demokrasinin ne kadar ihlal edileceği, ve işin nereye vardırılacağını tahmin etmekte zor değil.

 

Zira Tayyip Erdoğan AKP nin ilk çıkışında " bizim düşüncelerimiz ve amaçlarımız değişti" derken sence neyi kast etmektedir.

 

not : Aczmendiler ve İBDA-C nin akıbetini soran arkadaşlarımız var. İBDA-C ye yönelik 28 şubattan sonra üç oeprasyon yapılmştır. başta örgütün lideri izzet erdiş olmak üzere yönetici kadroları tutuklanmıştır. Aczmendilere yönelik operasyonlarda da Müslüm Gündüz gibi aktörler tutuklanmıştır.

 

bu iki oluşum dediğim gibi. Cesaret alarak pervasızlaşan oluşumlardır. Erbakan'ın siyasi hayatını yasal ve fiili olarak bitiren bir hareketin, ibda-c , aczmendiler gibi bir dönemin moda oluşumlarını yok etmeleri işten değildir. Zira ikiside medyatik, köklülüğü olmayan. Siyasal islamın moda olduğu bir dönemin aktörleridir.

 

Biri zikirleriyle dikkat çektiği için medyanın ilgisine nail olmuş bir tarikat. diğeri ise Che Guevara özentisi bir zatın, türk hizbullahının iç çatışmadan sonra kopan bir grubun liderliğini ele geçirmesiyle kurduğu bir örgüttür.

 

sırtlarını sıvazlayan en, yok olunca onlarda bir kaç ay içinde çökertilmiştir. En son İBDA-C nin beş yüz civarında tutuklu sanığı metristeydi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

vay canına, iyiki akşam eve gittik...Ne olmuş ne olmuş...

 

İnanılmaz mutlu oldum...Harika tespitler yapılmış...

 

İnşallah bir ara cevap vereceğim...Yalnız önce kime cevap vereceğimi tespit etmeliyim...CYRANO kardeş sana mı cevap vereyim EVRENSEL kardeşimize mi...Bunu bir tespit edeyim hele... ondan sonrasında ve öncesinde Allah Kerimdir...

 

(cevap vereceğim dediysem muhalif olarakı kastetmiyorum, doğruları kabul ediyoruz, yanlış gördüğüm yerlere değineceğim.)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

vay canına, iyiki akşam eve gittik...Ne olmuş ne olmuş...

 

İnanılmaz mutlu oldum...Harika tespitler yapılmış...

 

İnşallah bir ara cevap vereceğim...Yalnız önce kime cevap vereceğimi tespit etmeliyim...CYRANO kardeş sana mı cevap vereyim EVRENSEL kardeşimize mi...Bunu bir tespit edeyim hele... ondan sonrasında ve öncesinde Allah Kerimdir...

 

(cevap vereceğim dediysem muhalif olarakı kastetmiyorum, doğruları kabul ediyoruz, yanlış gördüğüm yerlere değineceğim.)

 

ben bu tartışmayı karşılıklı iddia-cevap şeklinde görmüyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İnşallah bir ara cevap vereceğim...Yalnız önce kime cevap vereceğimi tespit etmeliyim...CYRANO kardeş sana mı cevap vereyim EVRENSEL kardeşimize mi...

Değerli Bekir,

Benim yazacaklarımla ilgili fikirleriniz yazmanızda fayda görüyorum ancak olası soru veya eleştirileriniz olursa cevap yazamayacağım için üzgünüm.

Zira forumdan ayrılıyorum, bunlar ise son yazılarım.

Mutluluklar dilerim.

------------

Arkadaşlar ben artık bu forumdan ayrılmaya karar verdim.

Şu anda birkaç topic dolaşarak cevap vermem mutlaka şart olan, veya söz verdiğim birileri varmı diye kontrol ettikten sonra aranızdan ayrılıyorum.

Bu yüzden, daha sonraki sorularınıza yanıt veremeyeceğim için özür dilerim.

 

Sebebi ise özellikle son zamanlarda forumun neredeyse, cinci hoca Harun Yahyanın sitesine dönmüş olmasıdır.

Forumda bu adamın düşkünü, belkide müridi o kadar çokki, artık neredeyse onun yazıları olmadan tartışma bile yapılamıyor.

Kendimi cincilerin, hacıların, hocaların arasında kalmış gibi hissediyorum.

Halkımı bu şekilde görmek bana derin üzüntü veriyor ve katlanamıyorum.

Başka sitelerdeki forumların birinde yazmaya başlarsam, burada değerli gördüğüm bazı arkadaşlarıma haber vereceğim.

Hepinize çok teşekkür ederim.

Sizi çok seviyorum. :clover::clover::clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ilk önce bu günkü türkiye üzerine çizdiğin tablo aşırı, yani türban sorunu haricinde, inancın engellenmesi vs gibibir uygulama biliyorsan paylaş.

Ben anlıyamadım, Türban sorunu haricinde bu gün türkiye de müslümanların isteyipte karşılanmayan hangi talepleri vardır ?

 

-CYRANO, ben tablo çizmekte pek mahir değilimdir. Ortaokuldayken karakalemle güzel resimler çizerdim ama tablo çizmek o zaman bile haddime değildi. Yukarda yazdıklarıma karşı Müslümanların isteyip de alamadıkları ne var demişsiniz. Sanırım başka birilerine soracağınız soruyu buraya yazmışsınız. Ben yukarda bunlara değinmedim ki!? Bu soru: şartlanılmış, öğretilmiş bir sorudur. Ama madem sordunuz, ben size cevap verme nezaketinde bulunup bir iki tane yazayam. 1. üniversiteye girişteki katsayı uygulaması, 2. imam hatip mezunlarına polis ve asker olma yolunun kapatılması. Madem polis olmak istiyordunuz niye imam hatip okudunuz diye bir soru sorulabilir ama bu da saçma bir yaklaşımdır bana göre. Niye ol/a/masınlar? Sadece imam hatip okudular diye mi… diğer meslek lisesi mezunları ne oluyor…

 

ha türban sorunu dersek, bu noktaya bir günde gelinmemiştir. Üniversitelerde türbanlı olanlar - olmayanlar ayrımını başlatanlarda yine söz konusu kesimdir. Yani dostum bu ülkede ünveirsitelerde, başı açık öğrencilere saldırılarla başlamıştır bu gündem. Belediyelerde başı açık memurelerin mevkilerinin düşürülmesi, sözleşmeli olanların iş akitlerinin feshedilmesi, Refah Partisi'nin bir nevi milis gücü olan milli gençlik vakfı yöneticilerinin başı açık kadınlar için " kuş gibi kafalarını kopartırız" açıklamaları. yine mgv nin partinin güçlü olduğu bölgelerde besiç milisleri gibi gece devriyeleri atması. Lütfen bizde bu günleri Türkiye de yaşadık.

 

Eminmisiniz? Yani başı açık öğrencilere saldırıldı, yok dereceleri düşürüldü diye bugüne gelindi. Dostum, ben cahilim ya…hemen inanacağım geliyor…şaka bir yana. Lütfen biraz daha itina, biraz daha dikkat. Yasağın gerekçesi bu olur mu? Başı açık öğrencilere saldıranlara saldırırsınız olur biter, yoksa madem öyle işte böyle deyip başı kapalıların başlarını açtırmaya çalışmazsınız. Devlet nispet yapmaz, devlet gıcıklık yapmaz. Vay canına başınız açık o yüzden sizin derecenizi düşürüyorum, ulan bu ülkede ne babayiğit yöneticiler varmış. Hatta iş akitlerinin feshi ha…vay beah…Yahu ciddi misiniz, bu ülkede başı kapalı ne kadar kadının işlerinden postalandığını, ne kadar kadının uyarı, kınama, kademe ilerlemesinin durdurulması, aylıktan kesme, meslekten çıkarma cezası aldığını duyuyoruz da niye bahsettiğiniz şeyleri duymadık. Haklısınız, insan işine geleni duyar. Ama cidden öyle yöneticiler olsaydı onların ebeveynleri ile hesaplaşmaya girişmezmi idi bazıları…girişmişlerdir zaten dediğinizi duyar gibi oldum…refahın milis güçleri…çok kuvvetliymiş bu milis güçler…tek kurşun atmadan hepsi teslim oldu. Atacak kurşunları varmıydı acaba…nasıl bir milis güçmüş bu ya…düşmana karşı atılmış bir kurşunları dahi yok…

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Selamlar ile, gerçekten çok yoğundum, ancak bugün cevap verebilme fırsatı buldum...

ALINTILAR CYRANO'DAN

ilk önce bu günkü türkiye üzerine çizdiğin tablo aşırı, yani türban sorunu haricinde, inancın engellenmesi vs gibibir uygulama biliyorsan paylaş.

Ben anlıyamadım, Türban sorunu haricinde bu gün türkiye de müslümanların isteyipte karşılanmayan hangi talepleri vardır ?

 

-CYRANO, ben tablo çizmekte pek mahir değilimdir. Ortaokuldayken karakalemle güzel resimler çizerdim ama tablo çizmek o zaman bile haddime değildi. Yukarda yazdıklarıma karşı Müslümanların isteyip de alamadıkları ne var demişsiniz. Sanırım başka birilerine soracağınız soruyu buraya yazmışsınız. Ben yukarda bunlara değinmedim ki!? Bu soru: şartlanılmış, öğretilmiş bir sorudur. Ama madem sordunuz, ben size cevap verme nezaketinde bulunup bir iki tane yazayam. 1. üniversiteye girişteki katsayı uygulaması, 2. imam hatip mezunlarına polis ve asker olma yolunun kapatılması. Madem polis olmak istiyordunuz niye imam hatip okudunuz diye bir soru sorulabilir ama bu da saçma bir yaklaşımdır bana göre. Niye ol/a/masınlar? Sadece imam hatip okudular diye mi… diğer meslek lisesi mezunları ne oluyor…

 

ha türban sorunu dersek, bu noktaya bir günde gelinmemiştir. Üniversitelerde türbanlı olanlar - olmayanlar ayrımını başlatanlarda yine söz konusu kesimdir. Yani dostum bu ülkede ünveirsitelerde, başı açık öğrencilere saldırılarla başlamıştır bu gündem. Belediyelerde başı açık memurelerin mevkilerinin düşürülmesi, sözleşmeli olanların iş akitlerinin feshedilmesi, Refah Partisi'nin bir nevi milis gücü olan milli gençlik vakfı yöneticilerinin başı açık kadınlar için " kuş gibi kafalarını kopartırız" açıklamaları. yine mgv nin partinin güçlü olduğu bölgelerde besiç milisleri gibi gece devriyeleri atması. Lütfen bizde bu günleri Türkiye de yaşadık.

 

Eminmisiniz? Yani başı açık öğrencilere saldırıldı, yok dereceleri düşürüldü diye bugüne gelindi. Dostum, ben cahilim ya…hemen inanacağım geliyor…şaka bir yana. Lütfen biraz daha itina, biraz daha dikkat. Yasağın gerekçesi bu olur mu? Başı açık öğrencilere saldıranlara saldırırsınız olur biter, yoksa madem öyle işte böyle deyip başı kapalıların başlarını açtırmaya çalışmazsınız. Devlet nispet yapmaz, devlet gıcıklık yapmaz. Vay canına başınız açık o yüzden sizin derecenizi düşürüyorum, ulan bu ülkede ne babayiğit yöneticiler varmış. Hatta iş akitlerinin feshi ha…vay beah…Yahu ciddi misiniz, bu ülkede başı kapalı ne kadar kadının işlerinden postalandığını, ne kadar kadının uyarı, kınama, kademe ilerlemesinin durdurulması, aylıktan kesme, meslekten çıkarma cezası aldığını duyuyoruz da niye bahsettiğiniz şeyleri duymadık. Haklısınız, insan işine geleni duyar. Ama cidden öyle yöneticiler olsaydı onların ebeveynleri ile hesaplaşmaya girişmezmi idi bazıları…girişmişlerdir zaten dediğinizi duyar gibi oldum…refahın milis güçleri…çok kuvvetliymiş bu milis güçler…tek kurşun atmadan hepsi teslim oldu. Atacak kurşunları varmıydı acaba…nasıl bir milis güçmüş bu ya…düşmana karşı atılmış bir kurşunları dahi yok…

 

Refah -Yol hükümeti dönemi. senin soyut tehlike dediğin şeyin. güç kazanması halinde nasıl pervasızlaşabileceğinin örneğidir. Arkadaşım unutmayalım. her gün bir refah partili milletvekilinin, milletvekili olmasa onlarca davaya maruz kalacağı, Laiklik ve Atatürk hakkında küfüre varan beyanatlarını dinliyorduk. Şevki Yılmaz'ın sözleri kendisini bağlar, ancak mensubu olduğu parti. buna reaksiyon vermez ise. O kişi partinin sözcülüğünü yapıyor demektir.

 

o size gösterilendir. Refahyol hükümeti dönemi memura ve işçiye enfazla zamların verildiği dönemlerdir. Ekonomik göstergelerin en iyi olduğu dönemlerden biridir. Dostum, biz öyle garip davalar, öyle garip yöntemler gördük ki milletvekilliği vız gelir tırıs gider. Siz asıl ondan sonraki dönemlerde ne oldu onları bir düşünün. Ekonomik çöküntü yaşadığımız dönemi düşünün. Bilmem kaç tane bankanın içinin boşaltılmasını düşünün. Orduda bile yolsuzlukların olduğunun gün yüzüne çıktığı dönemleri düşünün.

 

Tehlike de kıstas örgütlülüktür. 28 şubat gibi hareketler. tehlikeli oluşumların sivil kuvveti gözönüne alınarak yapılmaz. Devletin üst makamlarında bulunan kişi ve yapıların. bu tür tehlikeli oluşumları desteklemesi, mensubu yada taraftarı olması durumunda yapılır. Yada bu işin öncüsünün bizahiti bu kişiler yada kurumlar olması durumunda.

 

-vay canına yeni bir tehlike anlayışı. Ceza hukukçularına, kriminalislere hemen haber uçuralım. 28 şubat gibi hareketler demişiniz. Enteresan bir şey, demek ki tarihimizde amma çok devleti ele geçirmek isteyen olmuş. Zira her yanımız darbe, muhtıra. Ulan, şöyle bir düşünüyorum bu cahal aklımla. Devleti ele geçirsem ne ederim. Bilemiyorum. Bu arada bu fakirin aklına bir paradoks daha geldi. İşe bakın ki devletin ele geçirileceğini düşünüp darbe yapanlar her defasında kendiler devleti ele geçirmişlerdir. Darbe sonralarında seçilen Cumhurbaşkanlarını inceleyebilirsiniz.

 

Demokrasi, demokrasiye karşı olduğunu bizzat söyleyen kişilerin, onu yok etmesine müsade etmek değildir ki. İnsan hakları için "Cart curt" demokrasi için " ben demokrat değilim, müslümanım" diyen kişiler. Devletin yönetimine elinde bulunduruyorsa. İşte o zaman demokrasiyi koruyan başka kurumlar harekete geçer.

 

Buna da emin misiniz diyelim. Demokrasinin bir tanımı yoktur, evrensel bir el kitabı yoktur. Demokrasiyi koruyan kurumlar (kimlerdir) demokratik yollardan seçilen kişileri yukardan indirip yerine sıttin sene halkın oyuyla oraya gelemeyecek kişileri yerleştirebilir. Yoni o kurumların bunu yapmaya hakkı vardır. Pekiyi bu yetkiyi nerden alıyorlar. Kanundan mı. (acaba?)Yani devleti koruyup kollama görevleri var. Yani seçilmişlere karşı her zaman dikkatli olmak lazım, dolayısıyla seçmenlere karşı da her zaman dikkatli olmak lazım.

 

DEVAMI DA VAR...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

devamla...CYRANO'DAN ALINTILARLA...

halkın tercihine gelince. Sen 28 şubattan sonra direk 2002 seçimlerini referans alsanda. 1999 genel seçimlerinde milli görüşün oyu %21 den %14 lere düşmesi halkın bu kesime karşı olan tavrının nasıl değiştiğini göstermiştir. Daha önce de söylediğim gibi. Tayyip Erdoğan ve arkadaşları, bir yerde batan gemiden ilk kaçanlardır. Tüm o keskin söylemlerini değiştirip, geçmişteki söylem ve tarzlarını inkar edip değiştiklerini söyleyerek seçmenin karşısına çıkmışlardır. Türk siyasetinde sansasyonel yeni oluşumların medya tarafından iyi sunulduğunda kazandıkları prim ise bir gerçektir. Zira yazılı ve görsel basın 2002 seçimlerinden önce AKP yi politik olarak çok iyi pazarlaşmışlardır.

 

Belirttiğin %7’lik oy kaybı nereye gitti. MHP olabilir mi? Sağ Muhafazakar partiler olabilir mi acaba. 28 Şubat sürecinde herkes bir şeyin farkına vardı. Hocaya artık bu işi yaptırmayacaklar. Hoca (ve partisi) geçerli oyların yüzde 99’unu almış olsaydı dahi iktidar olamayacaktı. Sanıldığının aksine halkın bilinci yeterince gelişmiştir. Bilinen bir diğer şey MHP gerek askeriye ve gerekse ordu içerisinde inanılmaz güçlü bir partidir. O zamanı kastediyorum. Ve bana kalırsa dönem içerisinde türban sorununu çözebilecek partiydi. Bu sebeple MHP ve başkaca bir iki parti daha desteklendi. Rövanş MHP aldığı oylarla hiçbirşey yapmayınca 2002 yılında alındı. 2002 seçimleri öncesi pazarlamalarına isterseniz tekrardan bir göz atın. Zira AKP iyi değil kötü olarak tanıtıldı. Ama halkın gazetelere de inancı olmadığı için tersi istikamette oy kullananlar oldu. Tabii bu noktada güçlü bir alternatif olmaması da AKP’yi tek başına iktidara taşıdı. Yoksa AKP’nin alması gereken oy, hocanın partisininkinden fazla olmamalıydı. Lakin işte burada bir paradoks devreye giriyor. Hocanın partisinin üzerine gidilmesi Türkiye de islama bir yöneliş başlattı. Daha önce verdikleri oyların hesabının sorulmayacağını, dolayısıyla kullandığı oylar için herhangi bir önem hissetmeyen bazı kesimler 28 Şubattan sonra verdikleri oyun anlamını kavrayıp daha dikkatli davrandılar. İşte bu noktadan sonra Müslüman kesim içerisinde CHP’yi, DSP’yi, DYP’yi veya diğer partileri destekleyenler bu desteği AKP yararına onların arkasından çektiler. Bundan önceki dönemdeki ekonomik krizler ve yolsuzluklar da AKP’nin işine fazlasıyla yaramıştır. Yaniki AKP’nin aldığı oyların yarısı Müslüman kesimin Müslümanlığı bir savunma olarak kabul etmesinden diğer yarısı da malum gerekçeler…

 

AKP üçlü koalisyonun ünlü ekonomik buhranından sonraki ortamda, yeni bir aktör olarak ortaya çıkmıştır. Ve "Milli görüş gömleğini çıkarttık" söylemini her fırsatta dile getirmeleri, var oolan tablo ve halkın tavrını kestirmelerinin sonucudur. AKP yi iktidara taşıyan şey ise, onların islam dinine olan hassasiyeti sebebiyle gelen oylar değil. Karasızların oylarıdır

 

Kısmen doğru ama dahası da var...Kararsızlar zaten kararsız kalmıştır. Kararsızlar değil diğer partilerden bıkmışlar derseniz olabilirdi. Yani ne bileyim, diğer kararsızlar oy kullanmıyor da (oy kullanmayanlar bu kategoride değerlendiriliyor) AKP’ye oy veren bazı kararsızlar (nasıl kararsızlar adamları görmüyor musunuz kararlarını verip AKP yi desteklemişler) of ne diyeceğimi şaşırdım. Bu arada bu kararsızlar neden BBP’yi, İP’i, desteklemedi.

 

Sivas olaylarında zan altında kalan "müslüman kesim" değil. Sivas katliamının planlı ve programlı bir eylem olduğunun, yani RP nin dediği gibi Aziz Nesin'in halkı tahrik etmesine bağlı olmadığının ortaya çıkmasının ardından belli parti ve kesimdir.

 

Bu cümlenizden birşey anlamadı.

 

Madımak Oteli'nin iki yanınada itfaiye araçlarının girişini engelleyecek inşaatların belediye tarafından şenliklerden iki hafta önce başlatılması. O gün 2 kilometre yakından geçecek olan Jandarma mekanize alayının geçiş güzergahının olaydan bir gece önce değiştirilmesi. İtfaiye personelinin yarıya yakının izine çıkarılması. Polis birimlerinin madımak oteline en uzak şehir noktalarına dağıtılması. Belediye başkanının belediye hoparlörlerinden, "dininize saldırılmasına sessiz mi kalacaksınız" şeklindeki anonsları

 

Bundan da bir şey anlamadım. Bunun müsebbibi İslamcılar mıdır, başkaları mıdır diyorsunuz. Jandarma mekanize alayının geçiş güzergahını değiştirecek kadar yetkinlerdi ha askeriyenin içerisinde, hele de polisler için yapılanlarada bakın...

 

Unutmayalım, 28 şubat halka karşı, toplu tutuklamalar, toplu göz altılar. kitlesel oeprasyonlar şeklinde yapılmamıştır. 28 şubat bu tür tehlikeli örgütlenmelerin ve oluşumların bir ülkede olabilecek en büyük destekçilerine karşı yapılmıştır.

 

Kur’an kursları basmalar, cami basmalar… Ben hala iddia ediyorum ki 28 şubat seçilmişlere karşı yapılmıştır ve dolayısıyla tüm darbeler gibi halka karşı yapılmıştır.

 

Zira senin dediğin olsaydı. insanlar kralcıya değil krala oy verirlerdi. yani saadete. Çünkü siyasette hiç bir zaman kralcılar kraldan çok oy alamazlar.

 

Kim kral, saadet mi, milletvekilleri mi, hoca mı. Oy verilenler parti mi, milletvekillerinin şahısları mı, ortaya koydukları siyasi yapı mı? Bunlar tespit edilmeden kralcı kral kıyaslaması eksik kalır. Siz diyorsunuz ki Saadet ve AKP’nin siyasi yapısı aynı ama AKP saadet içerisinde çıkmış bir partidir dolayısıyla AKP saadetten daha fazla oy almamalıydı. Konjöktür diyelim. Siyasi hayat bunu gerektirdi. Yukarda açıkladım zaten. Hocanın alacağı oy sayısı hocayı iktidar yapmayacaktı o sebeple aynı siyasi faaliyeti güdeceği düşünülen başka bir parti desteklendi…

 

Sincan dan tanklar. bir gece önceki kudus gecesinde, cumhuriyete ve laikliğe meydan okuyan bir harekete, ne hükümetin, ne bakanların, ne iç işleri bakanının hiç bir tepki vermemesi, harekete geçmemesi sonucu. Yani devletin ordu dışındaki hiç bir kurumunun vazifesini yapmaması sonucu ordunun verdiği bir tepkidir.

 

Kudüs gecesi denilen gece, ondan önceki seneler sincanda nasıl yapıldıysa o yılda o şekilde yapılan bir gecedir. Ancak, bazı yanlışları savunmanın da tutarlığı yoktur. Bu sebeple demokrasiye karşı söz sarfedenlerin getirmek istedikleri sistem ondan daha fazla haklara yönelmelidir. Bugün Suudi şeraitini getirmeye çabalayanlar da bunları da biliyoruz…Ancak, yapılanların hukuki olduğunu söylemek de doğru değildir bunu da tespit etmekte yarar var. Bir iddianeme de olaylar anlatılır, bir parti habis urlukla, kan emici vampirlikle suçlandırılamaz. Seçilmiş bir bayanın evi gündüz değil gece özellikle gece aranmıştır. CMK’yı açıp gece nasıl arama yapılır isterseniz bir bakın. Fişlenen, dinlenen gazeteciler gördük. Televizyon kanallarının frekanslarına girildiğini gördük. Tarihimizin en büyük yolsuzluğunu gördük. Karısının başı kapalı diye askeriyeden atılanlar gördük.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Refah-Yol hükümeti dönemi türkiyesi 12 eylül den beri bu ülkenin gördüğü en kötü tablonun çizildiği dönemdir. Çetecilik, yolsuzluk ayyuka çıkmıştır. İrticanın bu dönemdeki tehditini ise hafife almayı ben iyimserlik olarak görebilirim en fazla. ki bu dönemde irtica artık dev salon toplantıları düzenleyip amaçlarını gizleme ihtiyacı bile duymamaktadır.

 

Bir yanlışlık olmasın. Dev salon toplantıları düzenleyen irtica değildir herhalde. İçlerinden birkaçı irticacı olabilir diğerleri konunun farkında olmayabilir. Evrensel yukarda buna değinmiş. Yok, eğer karases denen zat-ı muhteremin toplantılarından bahsediyorsan bildiğim kadarıyla o toplantıların yapıldığı yerler hudutlarımız dışıdır.

En kötü tablo demişiniz. Batan bankalar, hortumlamalar, yolsuzluklar nedeniyle düşen hükümet bildiğim kadarıyla refahyol hükümeti değildir. Yolsuzluk nedeniyle düşen hükümet içerisinde başka partiler vardır bildiğim kadarıyla. Sizin tablo anlayışınızda bir sorun varsa bir şey diyemeyeceğim. Eğer islamın güç kazanmasına irtica, yolsuzluk ve çetecilik olarak yaklaşıyorsanız haklısınız…

 

Evet 28 şubat şekil olarak demokrasinin ihlalidir. Ancak 28 şubat ın yapılmamış olduğunu varsayarsak. Demokrasinin ne kadar ihlal edileceği, ve işin nereye vardırılacağını tahmin etmekte zor değil.

 

Tahmin etmek inanılmaz zordur. O kadar refleksif tavrımız var ki, buluttan nem kapanlara benziyoruz neredeyse. Amerikanın, Katar Cumhuriyetince işgal edilmesi daha gerçekçi geliyor nedense. Ben mi paranoyakım nedir. Yahu Türkiye de, Papua Yeni Gineliler iktidar olur da bizi Muz Cumhuriyetine sürürlerse ne olur o zaman halimiz…

Madem onlar demokrasiyi ihlal edecek o halde önce biz ihlal edelim. Kim daha hızlı silah çekerse o kazanır. Ve Kötü, çirkin’in hakkından gelir. Film tam olarak böyle değil di ama..

 

Zira Tayyip Erdoğan AKP nin ilk çıkışında " bizim düşüncelerimiz ve amaçlarımız değişti" derken sence neyi kast etmektedir.undefined

 

Tayyip Erdoğan bana kalırsa hala takiyye yapmaktadır. Ve be Cumhurbaşkanlığı seçiminin ertesinin beklenmesi kanaatindeyim, tezim yanlış çıkarsa o zaman bu konuyu ayrıca inceler ve özür dilerim. Tabi o günlere çıkarsak..

 

not : Aczmendiler ve İBDA-C nin akıbetini soran arkadaşlarımız var. İBDA-C ye yönelik 28 şubattan sonra üç oeprasyon yapılmştır. başta örgütün lideri izzet erdiş olmak üzere yönetici kadroları tutuklanmıştır.Aczmendilere yönelik operasyonlarda da Müslüm Gündüz gibi aktörler tutuklanmıştır.

 

Koskoca bir darbe yapılmasını gerektiren örgütlere bakın. 20-30 mensubunu tutukladığınızda örgüt çöküp gidiyor…Bu da aslında örgütlerden hareketle yapılan darbenin ne derece haklı olduğunu kanıtlamaya yeter sanırım.

 

bu iki oluşum dediğim gibi. Cesaret alarak pervasızlaşan oluşumlardır. Erbakan'ın siyasi hayatını yasal ve fiili olarak bitiren bir hareketin, ibda-c , aczmendiler gibi bir dönemin moda oluşumlarını yok etmeleri işten değildir. Zira ikiside medyatik, köklülüğü olmayan. Siyasal islamın moda olduğu bir dönemin aktörleridir.

 

İBDA-C acaba ne zaman kuruldu. Bildiğim kadarıyla örgütün kuruluşu Refah partisi dönemine rastlamıyor. ALINTIDIR..www.yesil.org

 

IBDA/C (Islami Büyükdogu Akincilar Cephesi)

IBDA fikriyati, Islamci edebiyatcıNecip Fazıl Kısakürek ve onu Şeyhi Seyyid Abdulhakim Arvasi yanlısı akıncı gençler tarafindan 15 Kasım 1975 tarihinde, Salih Mirzabeyoglu öncülügünde çıkarılan Gölge dergisi çerçevesinde oluştu .

1980 öncesinin radikalleşen Islamcı Devrimci gençleri arasında yayıldı. Ülkücü ve Marksist örgütlerden farklı olarak Akıncılar adıyla yeni bir örgütlenme çizgisi ortaya konuldu. Hareket mensupları, bu dönemde Islamcılık ideolojisi ile Marksist örgütlenme biçimini birleştiren gençlerden oluşuyordu.

12 Eylül öncesinde çesitli miting ve gösterilerde boy gösteren örgüt, silahli çatismalarda bazi militanlarini kaybetti. 1979 yilinda, grup tarafindan Akinci Güç dergisi çikarilmaya baslandi. Akincilar, Anadolu'dan silahli egitim kamplari kurdular ve IKP-C adiyla çesitli eylemler düzenlediler. Yandaslari için Gönüldas tabirini kullanan hareket, 1 Agustos 1984'de fiili bir örgütlenmeye giderek, kendilerine Necip Fazil'in Büyük Dogu idealine dayanarak Islami Büyük Dogu Akincilar Cephesi: IBDA-C ismini verdiler.

Kendileri disindaki Nurcu, Milli Görüsçü bütün Islamci gruplara sert muhalefet gösteren örgüt yanlilari, daha çok sehirlerde yasiyor ve topluma yabancilasan problemli kisiliklerden olusuyor. IBDAcilar yayinlarinda son derece ahlaksiz, bayagi yakistirmalar ve ifadeler kullaniyorlar. "Siddet Çözer, Seriat Için Silahli Mücadele" gibi sloganlar kullanan hareket mensuplari "Kendinden Zuhur" ögretisi çerçevesinde birkaç kisi bir araya gelip bir cephe olusturuyorlar. IBDAcilar, "Kendinden Zuhur" ögretisi konusunda sunlari söylüyor:

Örgütün liderligini Salih Mirzabeyoglu adi ile taninan ve örgüt mensuplarinca "Kumandan" olarak isimlendirilen, Salih Izzet Erdis isimli sahis yapmaktadir. 29.12.1998 günü yakalanarak gözaltina alinan örgüt lideri Salih Izzet Erdis 04.01.1998 günü tutuklanarak cezaevine konmustur. Teskilat Yapisi Yapilanma açisindan örgüt çok enteresan bir metod uygulamaktadir: "KENDINDEN ZUHUR DIYALEKTIGI" olarak ifade ettikleri bir teknigin geregi olarak, örgüt mensuplari kesinlikle hiyerarsik bir irtibata girmeksizin bagimsiz yapilanmaktadirlar. Örgütün legal ve illegal alandaki faaliyetleri tamamen birbirinden bagimsiz inisiyatifler çerçevesinde olusturulan cepheler tarafindan yürütülmektedir. Her cephe, belli bir hedef ve fonksiyon belirleyerek ayri ayri yapilanir ve herkes BÜYÜK DOGU IBDA fikriyati dogrultusunda, kimseden emir almaksizin kendi grubu içerisinde faaliyet gösterir.

 

Sanırım bu bilgi İBDA-C hakkındaki yanlış bilgilenimi ortadan kaldırır. Ve son paragraf gösteriyor ki bu örgütün asla birkaç liderinin yakalanmasıyla çökmemesi gerekir. Ama örgüt sanıldığının aksine o kadar küçüktür ki bahsettiğiniz 500 kişi (bunlar gerçekten o örgütün militanımıydı falan ayrı hikaye) yakalandığında örgüt zaten bitmişti/r.

 

Şimdilik bu kadar yeter...CYRANO, eğer cevap vereceksen EVRENSEL'e de cevap vereyim ondan sonra ver lütfen...bu benim ricam irter yaparsın istemezsen yapmazsın, o senin bileceğin iş...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yazınız çok uzun olduğu için cevap vermek hayli zor oldu, kusura bakmayın gecikmem için. Ben yazılarınızın takıldığım bazı yerlerine cevaplar verdim. Bu sebeple lütfen paragraflardan metinlerden sadece bazı yerleri alıntıladım diye kazmayın, küsmeyin. Alıntılamadığım yerlere katıldığım veya söyleyecek bir sözüm olmadığı içindir bu. Ve gitmenizi yadırgamıyorum, ben de daha önce iki defa gittim ve tekrar geri döndüm. Dinlenmeyeceğini bile bile, zira benim söyleyecek sözlerim vardı. Bunları söylemezsem içerimde bir uhde olarak kalırdı. Kim bilir söyleyecek sözlerim biterse ben de terk-i diyar edebilirim. Kendinize iyi bakın…gittiğinize göre mümkün olduğunca sizi cevap verme zorunda bırakabileceğim cümlelerden sakınmaya çalışacağım. Ama 8-10 tane konuya dahil olduğum ve tek işimin tartışmak olmadığı gerçeğini hatırlatıp, yanlış bir söz etti isem affımı da talep edeyim, zira yazdıklarımı çok da teferruatlı inceleme şansım, maalesef olmuyor…

 

Alıntılar EVRENSEL'dendir..

(YAZIMI TAMAMLAYIP EKLEDİĞİMDE QUOTE DENİLEN ALINTI YAPMAYA YARAYAN KISIM ÇALIŞMADIĞI İÇİN ALINTILARI KIRMIZI RENKLE GÖSTERMEK ZORUNDA KALDIM. SELAMLAR İLE...

 

Bu yazımıda daha önce yazıklarım gibi, dinlerin son zamanlarda biraz aşırı kaçtığından dolayı yazdığımı unutmayın

 

Bu dinlerin son zamanlarda biraz aşırı kaçması nedenine dayandırıyorsanız yazılarınızı inanın bana biraz sorunlu bir gerekçedir bu. Zira dinler son zamanlarda aşırı kaçmamıştır. Bir şeyin doğası gereği sonradan aşırılaşması öncesinde ılımlı normal olmasına göredir. Tarihte din savaşları, engizisyon dengesizliği, haçlı seferleri gibi vakıalar yaşandıktan sonra dinlerin ılımlığından bahsetmek mümkün değil. Bugün din savaşları olarak görülebilecek herhangi bir olay bulunmamaktadır, bugünkü savaşların temeli emperyalist amaçlar uğrunadır. Emperyalist güçlere karşı direniş vardır. 11 eylül vakıası burada akla gelebilir ama bu eylemin arkasındaki sisler hala dağılmamıştır. Ladin denilen Zümrüdüanka kuşu veya Talibandan bahsediyorsak; orada da şerhlerimiz vardır. Ama bunların hiçbirisi tarihte bir haçlı seferinin yanından dahi geçemez. Ama eğer siz yazdıklarınızı 1960 yılında böyle değildi 1995-2006 yılında böyle olmaya başladı diye yazıyorsanız o zaman da ileride değineceğim bir duruma işaret etmiş olursunuz ki o da bir tutarsızlığa delil olur. Yada burada değineyim, dinden uzaklaştırma süreciyle dine yönlenme sürecinin tezatlığı...

 

Türkiyede şeriat tehlikesi vardır.

 

TÜRKİYEDE KOMÜNİST TEHLİKESİ VARDIR, PKK TEHLİKESİ VARDIR, YORGAN YAKMA YARIŞINA GİRMİŞ PİRE TIRSAKLARININ MAYMUNLARIN TAMAMINI ORTADAN KALDIRMASINI ÖRGÜTLEYEN FARELERİN TEHLİKESİ VARDIR-amma da uğraştım haa, böyle bir cümle kurabilmek için

 

Nedenine gelincede dinlerin olduğu her yerde mutlaka bazı insanlar normalden fazla radikalleşecek ve dini kurallara dayalı yaşam şartları isteyecektir.

 

niye radikalleşsin… bu tespite mesnet olacak gerekçeyi merak ettim. İnsanın kişiliği buna müsaittir diyorsanız bu diğer ideolojiler için de gereklidir ve onları da aynı şekilde değerlendirmek gerekir. Yok eğer dinler insanları radikalleştirilir deniyorsa niye, dinler insanlara ahlakı, güzel yaşamayı, diğerlerine yardım etmeyi, insanların birbirleriyle kardeş olduklarını ve yaptıkları her kötülüğün gizli veya açık olan her kötülüğün ve yapılan her iyiliğin bir karşılığının olduğunu bildirerek insanları radikalliğe değil güzelliğe çağırdığını bildiğimize göre.

 

Fakat çok az bir zümrenin şeriat arzularını baz alarak düşünmek paranoya olur.

Dediğimiz gibi, bu insanların sayısı bazı ülkelerde az, bazılarında ise çok olur.

Tehlike azlığı veya çokluğu kısmen dindeki özelliklere bağlı olsada, esas etkileyici faktör o ülkede demokrasinin ne düzeyde olduğuna bağlıdır.

Eğer bir ülkede demokrasi az ise, şeriat tehlikesi fazladır, demokrasi fazlaysa şeriat tehlikeside azdır.

Bir not daha: Türkiyede şeriat tehlikesi bir hayli yüksektir. Çünkü yeterince demokrasi ve laiklik yoktur.

quote]

 

Güzel bir varsayım. Demokrasi ve şeriat karşılaştırması. Eğer denklemi öyle kurarsanız haklısınız. Ya denklemde başka bilinmeyenler varsa; örneğin demokrasinin esamesinin olmadığı dönemlerde şeriat tehlikesinin ölçüsü ne idi. Şeraitin demokrasiye karşı ve demokrasinin şeriate karşı ortaya atılan şeyler muhakkak. O halden neden biri diğerini ortadan kaldırsın...

 

İdeal demokrasiye antidemokratik uygulamaları kaldırma yoluyla kendiliğinden ulaşılır.

Çünkü doğru olan zaten kendiliğinden vardır, ve doğruyu engelleyen ise sadece yanlışlardır.

 

Doğru olan kendiliğinden vardır güzel bir cümle olmuş ama nasıl tespit ettiniz. Şaşaalı iki cümle olmuş hiç şüphesiz ama….

 

Yukardaki varsayım belki başka şeyler için doğru olabilir ama özünde yanlıştır. Niye yanlıştır. Bu insanların bünyesinde demokrasi anlayışı vardır daha sonra ortaya bu anlayışa uymayan şeyler eklenmiştir de onlar temizlendiğinde asli karakterine bürünür ön kabulüyle yazılmış…Demokrasi sonradan icat edilmiştir. Bu sebeple antidemokratik uygulamaları kaldırmakla ulaşılmaz. Demokrasi gelişme aşamasındaki bir anlayış olduğuna göre demokrasi geliştiği ölçüde bazı şeyler de antidemokratik ilan edilecektir. Şu an antidemokratik olmayan bazı şeyler ilerde demokrasiye aykırı hale gelebilecektir…Bu sebeple denklemden kötüyü atarsak iyi kalır anlayışı (ismet özel’in bir tespitidir) demokrasi için uygun değildir. Bu İslam için mümkün olabilir. Peygamber dönemi uygulamalarına uygun olmayan uygulamaları atarak islamı asıl güzel karakterine kavuşturmak. (varsayımınızı bir keser edasıyla kendimize yonttuk kusura bakmayın)

 

devam edeceğiz Allah'ın izniyle

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yanlış yazmışım, yukardaki bir cümlem şöyle olacak.

Şeraitin demokrasiye karşı ve demokrasinin şeriate karşı ortaya atılan şeyler olmadığı muhakkak.

 

Devamına şu an vaktim olmadığı için değinemiyorum, kusura bakılmasın....Yarın İnşallah...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ŞERİAT TEHLİKESİ NE ZAMAN MI BİTER?

 

Şeriatı kullanarak ceplerini dolduran makamlarını sağlamlaştıran kamusal kaynakları kendi ceplerine aktaran halka tepeden bakan, onları insandışı mahluklar kendilerini de eğitmenleri olarak gören, Yenildikleri bütünsiyasi mücadelelerden sonra iktidara gelen hükümetlere baskı uygulayan, Atatürkü mezarında terleten defalarca öldüren, Modernleşmenin ve biliselleşmenin yollarını aramaktan ziyade sürekli olarak bir kesimi gerici mürteci olarak yaftalayarak modern ve bilimsel bir hüvvviyete sahip olunacağına inanan halk düşmanı, yahudi hizmetkarları, Din düşmanları, Barışı ancak Müslümanlarla yapılacak savaşa bir başka ifadeyle bütün müslümanların yok olması sonucuna bağlayan Amrikan ve israilin sadık hizmetkarları, Kanunu sadece kendileri dışındaki insanlara uygulanan müeyyideler olarak algılayan uygulayıcıları olarak da sadece kendilerini gören sapkın düşünceler ve kişilikler için şeriat paranoyası her zaman devam edecektir. geri kalan milyonlarca insan içinse türkiyede şeriat diye bir tehlike yoktur olamaz da zaten...

 

şimdi bu forumda yazan bütün kemalist arkadaşlara sormak isterim. Acaba biz müslümanlar sizlerin sürekli olarak eleştirdikleri kafanızdaki Şeriat devletinde yaşamak ister miyiz? Hangi akıl bunu ister acaba? sizin kafanızdaki şeriat devleti öncelikle şeriata aykırıdır. İslamla uzaktan yakından ilgisi yoktur.

 

 

selam ve dua ile

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.