Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2013 Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2013 İlk olarak İngiliz Albay ve gezgin James Churchward'ın Tibet'te yaptığı araştırmalara dayanan ve bunlarla ilgili olarak yazdığı 4 adet kitabına konu edilmiştir. Churchward, Tibet tapınaklarında bulduğu yazı tabletlerini oradaki rahiplere tercüme ettirerek elde ettiğini açıkladığı efsaneye göre Büyük Okyanus'da, Asya kıtası ve Amerika kıtası arasında ve Avustralya'nın iki katı büyüklüğünde bir kıta olduğu anlatır. Bilim çevrelerinde levha tektoniği konusundaki bilgi birikimine dayanarak MU'nun da Atlantis gibi bir efsane olduğu konusunda görüş birliği vardır. Levha tektoniğine göre kıtaları oluşturan SiAl (silisyum/alüminyum) kayalar, okyanus diplerini oluşturan SiMg (silisyum/magnezyum) kayalar üzerinde "yüzerler". Büyük Okyanus dibinde Mu kıtasını kanıtlayacak herhangi bir SiAl kayaya rastlanmamıştır. Mu Kıtası varsayımının bilimdeki kabul derecesi: İlk kez James Churchward tarafından ortaya atılan geçmişte üzerinde ileri bir uygarlığın bulunduğu, Pasifik Okyanusu’nda bir kıtanın varlığı konusundaki görüş, çeşitli belge ve bulgular mevcut olmakla birlikte, henüz arkeologlar arasında yaygınlık kazanmamış bir görüş veya bir varsayım olmaktan öteye gidememiştir. Çin e ve çevre adalara kaçanların kitabelerinde kıtamız battı, biz de buraya kaçtık yazmaktadır. Bu yazılı kayalar 14 bin yıllıktır, c14 karbon testleriyle sabittir. Türkler'in de Mu Kıtasından geldiği söylentileri de varsayım olarak eklenmiştir. Mu Kıtası, M. Kemal Atatürk'ün talimatıyla kurulan bir ekip tarafından araştırılmıştır. Deniz dibinden bulunan kalıntılara Karbon testleri yapılmıştır. Churchward'ın İddiası: Churchward'ın iddia ettiğine göre Mu uygarlığını araştırmasına başlaması, Batı Tibet'teki, adını vermediği gizlibir tapınağın arşivlerinde bulunan, çok eski bir dilde yazılmış olan Naacal Tabletleri'ni okumasıyla başlamıştır. Söylediğine göre, bu tabletleri okuyabilme becerisini de yine o tapınakta bulunan bir Tibet rahibinden öğrenmiştir. Churchward sonraki yıllarda, mineralog ve arkeolog olan Dr. William Niven tarafından Meksika'da ortaya çıkarılan tabletler üzerinde çalışmıştır. Çin'e, Hindistan'a, güney asya ülkelerine ve çevre adalara kaçanların kitabelerinde kıtamız battı, biz de buraya kaçtık yazmaktadır. Bu yazılı kayalar 14 bin yıllıktır, c14 karbon testleriyle sabittir. Churchward'a göre, Mexico City yakınlarında 1921–1923 yılları arasındaki kazılarda keşfedilen bu 2600 tablet, Tibet'te öğrendiği Naga-maya dilinde yazılmıştı. Churchward'a göre bu tabletler 12.000 yıldan daha eskiydi. . Alıntı
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2013 . Varsayımı savunanların görüşleri: Yaklaşık 50 yıl boyunca 20’den fazla ülkeye giderek Mu uygarlığı hakkında veri toplayan James Churchward’un ve Mu varsayımını destekleyenlerin Mu uygarlığı hakkındaki görüşleri kısaca şöyle özetlenebilir: Yeryüzünde insanın ilk ortaya çıktığı kıta Mu kıtasıdır. Mu kıtası kuzeyden güneye 3000 mil, doğudan batıya 5000 mil kadar uzanan,üç kara parçasından oluşan büyük bir kıtaydı. Günümüzde Polinezya, Mikronezya ve Melanezya takımadalarını oluşturan adalar, muhtemelen bu kıtadan arta kalan kara parçalarıdır. Bu kıta, kıtanın altında yer alan gaz odacıklarının patlamalara yol açması nedeniyle, yaklaşık 12.000 yıl önce 64 milyon nüfusuyla birlikte sulara gömülmüştür. Bu kıtada 70.000 yıl önce tek tanrılı bir din bulunuyordu. Aynı tarihlerde Mu'lular diğer kıtalarda koloniler oluşturmaya başlamışlardı ki, anavatan dışındaki en büyük imparatorluk, başkenti günümüzde Gobi Çölü’nün uzandığı bölgede bulunan Uygur İmparatorluğu’ydu. Mu dininin öğretimini Naakaller adı verilen rahipler üstlenmişlerdi ve sembolizme dayalı bir öğretimleri vardı. Mu dininin esası, Tanrı’nın tek oluşuna ve ruhsal gelişim için sürekli olarak tekrar doğmak inanışına dayanıyordu. Atlantis’teki din Mu’nun tek tanrılı dininden başka bir şey değildir. "Ra" sözcüğü güneş anlamına gelirdi ki, daire ile ifade edilen güneş sembolü, bir ad ve sıfat vermek istemedikleri, "O" diye hitap ettikleri Tek Tanrı'yı simgelemede kullanılırdı; Mu imparatoru da “Mu’nun güneşi” anlamında Ra-Mu adıyla ifade edilirdi. Ra sözcüğü sonradan diğer kıtalara ve Atlantis yoluyla Mısır'a da taşınmıştır. Dört ırktan oluşan Mu'lularda yazı dilleri farklı olmakla birlikte, konuşma dilleri ortaktı.. Mu'lular günümüz uygarlığına kıyasla manevi alanlarda çok daha ileriydiler. Telepati, durugörü, çift bedenlenme, astral seyahat gibi, uygarlığımızda ancak kimi medyumlarda ve mistiklerde görülebilen olağanüstü yetenekler Mu'lularda olağan yetenekler olarak mevcuttu. (Bu, Churchward’un değil, bazı izleyicilerinin görüşüdür). Mu uygarlığının en önemli çöküş nedeni, teşevvüş adı verilen, bir aşamadan diğerine geçilirken yaşanan kargaşa dönemini atlatamamasıdır. (B.Ruhselman’a göre) Genelde bu iddiaların herhangi birini destekleyecek arkeolojik veya antropolojik bulgu bulunmamaktadır. Mu dinine, kolonilerine (örneğin Uygur İmparatorluğu kolonisi fikri) ve Mu kıtasının nasıl battığına ilişkin iddialar. Mu varsayımını savunanlar arasında da genel geçer kabul görmemiştir ve farklı düşünceler mevcuttur. . Alıntı
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 15 Aralık , 2013 . İleri sürülen kaynaklarChurchward'un yararlandığı ve tezini desteklediğini ileri sürdüğü kaynaklar şöyledir:Çin'de bulunan 400'e yakın piramit bu piramitlerin ern az10.000 yıllık olduğu söylenir. Piramitler Mu varsayımındageçen Büyük Uygur İmparatorluğuna ait olduğu Piramitler üzerinde bulunan yazıtlarda görülür.(James Gaussman'ın İkinci Dünya Savaşı sırasında Hindistan'dan Çin'e uçuşu sırasında gördüğü piramitler.)Dr. William Niven'in 1921-1923 yılları arasında keşfettiği, günümüzde Mexico Müzesi’nde bulunan 2600 tablet.Yucatan'da hazırlanmış eski bir Maya kitabı olan;'Troano El Yazması'. British Museum'da bulunmaktadır.Bir başka Maya kitabı olan Cortesianus Kodeksi.Bugün Madrid Ulusal Müzesi'nde bulunmaktadır.Paul Schlieman tarafından Tibet'teki bir Budist tapınağında keşfedildiği ileri sürülen “Lhassa Belgesi”.Yucatan'da, Churchward’un batan Mu kıtasının anısına inşa edilmiş olduğunu ileri sürdüğü Uxmal tapınağı'ndaki yazıtlar. Bu tapınaktaki yazıtlarda "geldiğimiz yer olan Batı ülkelerinin anısını korumak için inşa edilmiştir" ifadesi bulunmaktadır.Meksiko şehrinin 96 km. güneybatısında yer alan Xochicalo Piramiti yazıtları. Bu piramit, üzerindeki yazıtlara göre;"Batı ülkelerinin yıkımının anısına" inşa edilmiştir.Perezianus ve Dresden kodeksleri.Çin e, Hindistan a, güney asya ülkelerine ve çevre adalara kaçanların kitabelerinde;"kıtamız battı, biz de buraya kaçtık." yazmaktadır.Bu yazılı kayalar 14 bin yıllıktır ve c14 karbon testleriyle sabittir. Auguste Le Plongeon ve Brasseur de Bourbourg adlı araşturmacılar da Churchward'la aynı dönemde Mu konusunda araştırmalarda bulunmuşlardır; kimilerinegöre konuyu ilk kez Le Plongeon gündeme getirmiştir. Arkeolog Egisto Roggero, baron D’Espiard de Cologne,Hans S.Santesson, J.Churchward’dan sonra konuylailgilenen önemli araştırmacılar arasında sayılırlar.Araştırmacılara göre, Büyük Okyanus'daki, Mu kıtasından arta kalan, çoğu insanlarca meskûn olmayan adalardaki devasa kalıntıların, Mu varsayımını destediği ileri sürülür. Ancak bu iddiaların hiçbiri bilimsel yönden Mu efsanesine kanıt sağlamamaktadır. . Alıntı
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 16 Aralık , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 16 Aralık , 2013 . Mu'dan yapılan göçlerMu araştırmacılarına göre, Mu kıtasından her kıtaya göçler yapılmışsa da başlıca göçler Kuzey ve Güney Amerika'ya,Orta-Asya'ya, Mısır ve Anadolu'ya yapılmıştır.Churchward'a göre 70.000 yıl önce var olan Uygur imparatorluğu Avrupa içlerine kadar uzanmaktaydı. Uygur imparatorluğu, birine Churchward'un manyetik felâket adını verdiği, iki büyük doğal afetle (diğer afet dağların yükselmesidir) darbe yemiş ve sağ kalanlar aralarında Avrupa'nın birçok kavminin de bulunduğu çeşitli arî kavimleri oluşturmuşlardır.Kimilerine göre, Mu ya da Orta-Asya kökenli bu kavimlerinhemen hepsinde; yaklaşık 40 dilde telaffuzları az çok ufak farklarla, "baba" anlamın gelen "ata" sözcüğü mevcuttur. Churchward Uygurlar'ın torunları olan bu kavimlerden bazıları olarak Keltler'i, Basklar'ı ve Asyalı İskitler'i sayar.Yine Churchward'a göre, Osiris/Mısır Bereket Tanrısı Usir, Mu kıtasında eğitilmiş, Atlantis'te reform yapmış, Atlantis'li bilgeya da peygamberdir; öğretisi sonradan "Osiris/Sirius dini" adını almış olup Hermes Trismegistus tarafından Mısır'a getirilmiştir.ABD'de "Uyuyan Peygamber" lakabıyla anılmış Edgar Cayce’in "Akaşik Okumalar/Kâinat Hafıza Bilgileri" ne göre, Atlantis gibi, Mu kıtası'nın da batmasına neden olan etken, Atlantisliler'den satanik/Old Nick ya da Lucifer yolu mensuplarının, ellerindeki nükleer güçleri, siber teknikleri olumsuz yönde ve tahrip edici amaçlarlar için kullanmaları sebebiyle yerkabuğu dengelerini bozmalarıydı. . Alıntı
Φ democrossian Gönderi tarihi: 16 Aralık , 2013 Gönderi tarihi: 16 Aralık , 2013 Mu diye bir şey yoktur. Alıntı
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 16 Aralık , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 16 Aralık , 2013 Günümüzden yaklaşık 12.000 yıl, önce Pasifik Okyanusu’na gömülmüşolduğu kabul edilen Mu kıtası, James Churchward’ın araştırmalarına göreuygarlığımızın başlangıç noktasıdır. Bu büyük uygarlığın bırakmış olduğumiras, kendinden sonraki tüm uygarlıklar tarafından paylaşılan dinsel vemitik sembollerin birliğinin temellerini oluşturmaktadır. Bu yazı dizisinde,çeşitli uygarlıkların öğretilerinde rastlanan ve kökenleri Mu Uygarlığı’nadayanan belli başlı semboller ve açıklamaları ele alınmıştır.SEMBOLİZM NEDİR? NEDEN GEREK DUYULMUŞTUR?Yazımıza öncelikle tarihsel açıdan sembolizme neden gerek duyulduğunuinceleyerek başlayacağız. Birtakım şeyler niçin mecazi ve benzetmeli birşekilde kullanılmıştır? Buna neden gerek duyulmuştur? Geçmişte insanlarbir fikri izah etmek için birçok yollar denemişler, bu fikrin içerik ve anlamınıkademeli şekilde insanların anlayışlarına ve olgunluklarına göre birtakımkalıplar içerisine koyup, takdim etmişlerdir. Özellikle ezoterik, gizli olmasıgerekli olan birçok bilgiler sembollerle anlatılmıştır. Yani doğrudan doğruyabir fikir, bir bilgi izah edilmemiştir.Sembol; anlatmak istediği fikri, kısa, en kesin ve en belirli şekilde ifade edenbir işarettir. Bir bilgiyi aktarırken, karşımızda eğer farklı seviyelerde kişilervarsa bunlara bazı hakikatleri doğrudan doğruya ifade etmekte zorlanabiliriz.Bazı insanlara bir fikri açıkça, herhangi bir kalıba sokmadan anlatabilirsiniz.Bazı kişilere ise bunu bir benzetme yoluyla anlatmanız gerekir. "Yani nasıl?"gibi bir soruyla karşılaştığınızda, buna benzer bir tabiat olayını anlatarakalegorik tarzda izah etmeniz lazım. İşte orada bazı vakaları sembolik halegetirmiş oluyoruz.İnsanlara kendi idrak seviyelerine, anlayışlarına göre, aynı bilgiyi her defadavermenin en güzel yolu, onu sembolleştirmektir. Bir tek şekil/simge/timsalya da figür ortaya koyacaksınız ve o herkes için objektif bir şey olmalıdır.Geçmiş dönemlerden, günümüze kadar kullanılmış semboller, mecazlar vebenzetmeler o dönemlerde verilen bir bilginin istismar edilmemesi, insaniradesinin ruhsal çabasının eksilmemesi için kullanılmıştır. Çünkü sembolünçözülebilmesi, açılabilmesi kolay olsaydı ya da özel bazı bilgiler sembollerebüründürülmeden gerçek anlamlarıyla verilseydi, tekamül/evrim yönündeno bilginin taşıdığı yükü, sorumluluğu taşıyamayacak insanların elinde tehlikelibir duruma girerdi. Bu yüzden hemen hemen 12.000 yıldan bu yana kullanılansemboller, bir biçimde bilgiyi korumuş olup, lâyık olmayan insanlar bundanyararlanamamıştır. . Alıntı
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 16 Aralık , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 16 Aralık , 2013 Sembolizmin en büyük iki özelliği; bir bilgiyi içermesi ve bir bilgiyi saklamasıdır.Bilginin bu şekilde saklanışı tüm insanlar için ortak bir dil haline gelmektedir.Dünyadaki tüm dinlerde ve kutsal kitaplarında öylesi semboller vardır ki çağlarboyu, insanların evrimlerinde büyük değişiklikler olsa da aynı fikri onlara tekrarverebilmektedir. Böyle bir sadeliği ve böyle bir biraraya getirici özelliği vardır.Pek çok kadim uygarlık ve günümüz uygarlıklarının mitolojilerini gerçek anlamdaincelediğimizde aslında hepsinin sembollerle anlatılmış gerçek bilgiler olduğunugörebiliriz. Tabii ki tüm anlatılanları bire bir anlamadan oradaki sembollerin gerçekanlamlarını çözmeye çalışarak bunu görebiliriz. Aslında tüm mitolojiler yaratılışı,evreni ve insanı konu alan sembolik ifadelerdir. Mitolojilerde geçen ilahlar İdareciPlanları ve Evrensel Yasaları ifade eder.Burada konumuz, Mu Uygarlığının kullanmış olduğu kadim sembolleri incelemekolduğu için mitoloji konusuna girmeden Mu'nun kullandığı sembollerin ne anlamageldiğini neler ifade etmeye çalıştıklarını inceleyeceğiz. Bu sembolleri inceledikçegünümüz ve kadim uygarlıkların efsanelerinde ve dinlerinde de gördüğümüz vebildiğimiz ancak özünden farklılaştırılarak kullanılmış pek çok sembol ve ifadeninçıkış yerinin anavatan "MU" olduğunu göreceğiz. Çünkü, MU Uygarlığı tarafındanideale varmalarına bir araç olarak kabul edilen o zamanki sembollerin, sonradanbaşka memleketlerde (kolonilerde) hem şekilleri, hem de manaları değişmiş veSembol kavramı Mısır'da ortadan kalkarak bunlar İLÂH olarak kabul edilmişlerdir.Erken dönem insanlığının dinsel öğretilerinde kullanılan semboller, genel olarak"kutsal semboller" diye bilinir. Sembollerin ilk kullanılmaya başlandığı zamankihedefleri, bireyin zihnini "Sonsuz Olan"ın üzerine yoğunlaştırabilmesine olanaksağlamak, bakışını sembol üzerinde sabit kulmak suretiyle dikkatinin dış seslerveya görüntülere çekilmesinin önüne geçmekti. Sembole tapılmayacağı ya daibadet edilmeyeceğini öğretmede çok titizdiler. Eğitimi boyunca, erken döneminsana ne kadar kutsal olursa olsun hiçbir sembolün hangi tarzda olursa olsun putlaştırılmayacağı sürekli anımsatılıyordu. O, sadece kişinin zihninin etrafta dolaşmasını engellemeye yarayan bir şekildi. Mu öğretisinin bir teolojisi ya dadogmaları yoktu. Her şey en basit, en anlaşılır ve en eğitimsiz bir zihnin dahi kavrayabileceği bir dille öğretiliyordu. Teolojiler ve dogmalar, Mu'nun öğretisineAnavatan’ın batışından sonra sızdılar. Kontrol edici tesir ortadan kalkınca dindeçelişkiler de başlamış oldu. Başlangıçta yalnızca üç sembol kullanılmıştı. Bununanlaşılmasından sonra semboller birleşik hale getirildi ve yeni semboller oluştu.Zaman geçtikçe de bunların sayısı gideek arttı ve giderek daha kompleks oldular. . 1 Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 16 Aralık , 2013 Gönderi tarihi: 16 Aralık , 2013 MU KIta'si hakkinda cok yazilmis eserler var.Muhakkak ki henüz tam anlamiyla ispatlanamamis bir durum var ortada ancak bu durum MU Kita'si efsanesini yok saymamizi gerektirmez tam tersine daha cok arastirmaya gereksinim vardir. Söyle birseyi soruyormuyuz acaba:Türklerin ilk anayurdu Orta Asya diye biliniyor.Peki Türkler Orta Asya'ya nereden geldiler veya Orta Asya'ya gelinceye kadar nerede yasadilar? saygilarla 1 Alıntı
Φ democrossian Gönderi tarihi: 16 Aralık , 2013 Gönderi tarihi: 16 Aralık , 2013 Dünyadaki tüm insanların kökeni Afrika'dır. Mu diye bir şey yoktur, Atlantis diye de bir şey yoktur. Bunlar tümüyle uydurmadır. Alıntı
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 17 Aralık , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 17 Aralık , 2013 Başlangıçtaki üç sembol; Daire, Eşkenar Üçgen ve Kare idi.Şimdi neden bu sembollerin seçilmiş olduklarına bakalım.DAİRE :Güneşin çizimiydi. Tüm sembollerin en kutsalıydı. Sonsuz olanın sembolüolarak kullanılıyordu. O'nun/Tanrı tüm niteliklerini kapsadığından dolayı da tektanrılığın sembolüydü. Bu sembol için güneşin seçilmiş olunma nedenio zaman insanının görüş açısına giren ve anlayış kapasitesine hitap edenen muktedir nesne olmasıydı. Daire ile gösterilmiş olan bu güneş sadece Tektanrılıcılığın sembolüydü ve eskiler tarafından Ra adı altında anılıyordu.Bndan başka bir de doğadaki, yani gökteki cismi temsilen kullanılan güneş resimleri mevcuttu. Bu sembol ise bir daireden çıkan 8 ışınlagösteriliyordu.Bu Mu'nun Kraliyet Arması üzerindeki sembolüydü. Ayrıca yayılan ışınlar iletemsil edilen ve yükselen güneş çizimi ise, Mu'nun koloni İmparatorluğunu simgeleyen bir semboldü. Işınları olmayan ve ufkun üzerinde yarıya kadar yükselmiş güneş resmi ise, iki şeyi simgeliyordu; Bir tanesi batan güneşin sembolüydü, diğeri ise Mu'nun bir kolonisinindi, Mu koloni İmparatorluğuna dönüşmeden önceki sembolüydü.Mu'da Ra’ya, yani güneşe Yaradan'ın Kendisi olarak değil, yalnızca sembol gözüyle bakılıyordu. İbadet edilen Yaradan'dı, sembol ise sadece onu temsil etmek üzere kullanılıyordu. Başlangıç ve sonu belli olmayan bu daire bir diğeranlamda ve aynı zamanda ebedi varoluşu, sona ermemeyi ve sonsuzluğu datemsil ediyordu. Daha sonraki dönemlerde, dairenin, birden fazla şeyi temsil etmek için kullanılması nedeniyle Nagalar bu dairenin içine bir nokta eklediler,Uygurlar ise bu dairenin içine küçük bir daire daha eklediler.İnsanlığın erken tarihinde Tek Büyük Sonsuz dışında başka tanrılar yoktu. Tanrılar dinsel seremonilere daha geç tarihte sızdılar. Tanrılar 4 Büyük Güce (daha sonra inceleyeceğimiz) tanrı isimleri verilmesiyle doğdu. Kadim yazı formlarını ve sembolizmi bilmeyen bilim adamları ve arkeologlar ne yazık ki eskilerin, aslında yalnızca sembol olarak değerlendirilen Güneş'e taptıkları şeklindeki hatalı görüşlerini yayımlamışlardır. Oysa Güneş'e adanan her tür mabette hedef Tanrı, Tek Varlık veya O'nun yaratılıştaki eril/figurant niteliğiolan Kadir-i Mutlak idi.EŞKENAR ÜÇGEN:Eşkenar üçgen ilk insanların dinsel öğretileri için tasarlanan ilk üç sembolden birisidir. Bu tasarım için üç ayrı kara parçasından oluşan ve coğrafi olarak Batı Ülkeleri diye anılan Anavatan’ın coğrafi yapısından esinlenilmişti.Bir tanesi kıtasal boyutlarda, diğer ikisi daha küçük kapsamlı kara parçaları birbirlerinden dar boğazlarla ya da Mısırlıların deyimiyle kanallarla ayrılmıştı. Gelenek ilk önce kıta boyutlarındaki parçanın ortaya çıktığını, diğer iki küçük adanın farklı zaman dilimlerinde onu izlediğini söyler.Üç ayrı zamanı kapsayan bu fenomeni açıklamak için seçilen şekil; üçgendi. Üçgen, üçleme sembolizmi bağlamında Cenneti temsil için de kullanılıyordu.KARE:İlk ve orijinal kutsal semboller üçlüsünün sonuncusu dört kenarlı karedir.Yeri, dünyayı simgeliyordu. Dört köşe de dört ana yönü; Kuzey, Güney, Doğuve Batı'yı simgeliyordu. Çoğu zaman kullandığımız "Dünyanın dört bir köşesi" terimini düşünecek olursak, bunun da bize ilk insandan bu yana gelen özelliklikavramlardan biri olduğunu söylemek mümkündür.Churchward’ın araştırmalarına göre; bütün bu kutsal sembolleri Güney Denizi Adaları'ndaki harabelerin taşları üzerine kazınmış olarak buluruz.ve ayrıca Yukatan Uxmal'daki Kutsal Sırlar Mabedi'nin duvarları üzerinde görülebilir. . Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 17 Aralık , 2013 Gönderi tarihi: 17 Aralık , 2013 MU Kitasi Türklerin Tarihi,bence uydurma diyerek basite indirgenemeyecek kadar cok önemlidir.Bütün insanlari kökeni Afrika demek insanlik tarihine kestirme giris yapmaya benzer ki bence dogru degildir. Dünya üzerinde sayisiz antropologlar,arsitekler,farkli alanlarin uzmanlari haril haril calismakta ve her gün yepyeni sürprizleri insanogluna sunmaktadirlar.Bunlari yok saymak veya en azindan yo köyle bir sey diyerek önemsememek üyesi oldugumuz bir irkin tarihini önemsememek demektir. Insanlarin kökeni Afrikadir tezi Darvin'ci bir görüstür.Insan soyunun maymundan türedigi iddiasi ile yapilan arastirmalarda Afrika'da bulunan ve sözümona Ilk insan diye tanitilan fakat gercekte tamamen hurafe olan bir görüse aittir. Ilginc olan ise baska uzmanlarin ileri sürdügü ve kesin belgelerle kanitladiklari iddialari bunlar uydurmadir diye önemsememek. Arthur Shopenhauer söyle diyor: "Bütün gercekler üc asamadan gecerler. Önce alay edilir, Ikinci olarak siddetle karsi cikilir, ve ücüncü olarak da "besbelli"diyerek kabul edilir." Shopenhauer dogru söylüyor:Tüm insanlarin Türk oldugunu söyledigimizde alay edenler oluyor.Belgeleri ortaya sürdügümüzde siddetle karsi cikiliyor ama karsi cikanlar karsi argüman getiremiyorlar.Hatta öyleleri cikiyor ki bunlarin arasindan bize irkci bile diyebiliyor cünkü arastirma yapiyoruz. MU KITASI iddialarida aynen böyle.hakkinda bircok arastirma yapilmis ve yapilmaktadir bircok belge ortaya konmustur.Mevcut Tabletler vardir.Yani kesin bir sonuca varilmamis oldugu icin biz buna simdilik iki elle sarilmiyoruz ama calismalari takip ediyoruz ki dogru olanda budur.Yani Insanlar Afrikadan türemistir demek yerine yapilan diger calismalari da ciddiye almak gerekir. saygilarla Alıntı
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 17 Aralık , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 17 Aralık , 2013 . YARATICININ İKİLİ PRENSİBİ:Bu kadim kavramların en ilgi çekicilerinden birisidir. Üreme eylemi için erkekve dişinin gerektiği öngörüsünden kaynaklanmıştır; dolayısıyla bu Yaratıcı’yıiki prensipli yapıyordu. Eril prensip güneşle, dişil prensip de ayla simgelendi.Deyim yerindeyse farklı yönleri ifade etmek için sembollerin tasarlanması buşekilde başlamıştı. Önce ikili kapasiteyi ifade etmek için bir sembol düzenlendi; Lahun denilenbu sembolün çevirisi;"birdeki iki, ikideki bir" dir ve "her şey birin içindedir ve bir hepsidir" şeklindegenişletilebilir. Lahun glifi/glyph/kabartma algoritma; ortasından bir çizgiçizilmiş bir dairedir. Kadim anlayışta yanyana iki mabet inşa etmek olağandı.Bunlardan büyük olanı eril prensip olarak Güneşe ve küçük olanı da dişi olanAy'a adanırdı.Mısırlılara, Ay’ın Yaratıcı'nın dişil niteliğini simgelemesi yetmediği için ay'ısimgeleyen bir sembol tasarlanmış ve buna İsis adını vermişlerdi; böyleceortaya bir sembolü simgeleyen bir sembol çıkmıştı.**kişisel not:Dişil; yid ve ibranî dilinde, iş ya da iş'a olarak yaşam ve kadına ilgi bi isimdir.Arap dilinde de iş'a; yaşam ve güneşi ifade eder.Bu bağlamda, Güneşi simgeleyen rölyefin, eril değil dişil prensibi işaretettiğini söyleyebilirim.**YARATICI’NIN SEMBOLLERİ :Yaratılış eskilerin en temel konularından birisiydi.Yaratma kuvvetine Kadir-i Mutlak'ın niteliklerinden birisi olarak bakılıyordu.Eskilerin bu niteliği simgeleyen sayısız konvansiyonel/geleneksel tasvirlerivardı. Halk içinde en bilinmekte olansa yılan sembolüydü. Yılan sembolü ileYaratıcı'yı ve Yaratılış'ı simgelemekteydiler. Bu nedenle kadim metinlerdebu sembolü görmek mümkündür. Kadim yontularda ve literatürde yılanlarınçok çeşitli tasarımlarını görmek mümkün. Özellikle iki tanesi çok belirgindir.Bunlardan birisi Anavatan’da Naga diye isimlendirilen kobradır. Bunun yedibaşı vardı. Yedi sayısı; yaratılışın yedi aşaması, yedi mantal alan benzeri kavramları karşılar. Yedi başlı yılan ise Mu'da vücuda gelmiş ve Naga adınıalmıştı. Mu'da bu sembolü kullanan kişiler de Nagalar diye anılıyordu. Diğeryılan ise Quetzacoatl denilen tüylü yılandı. Derisi pul yerine tüylerle kaplıydı.Yukatan ve Orta Amerika'nın balta girmemiş ormanlarında ve bataklıklardahalen görülebilir, fakat çok enderdir. J. Churchward, keşif gezileri sırasındabu yılana bir kere rasladığını belirtmiştir. Yeryüzünde bilinen en zehirli yılantürüdür. Mu'da yaşayan ve Yaradan'ın sembolü olarak bu yılanı seçmiş olankabilelerden birisi, tıpkı Nagalar gibi kendilerin onun ismiyle Quetzallar diyeanıyorlardı. Bu yılanlara, Yaratıcı Kuvvetlerin Kutsal sembolleri olarak büyükbir saygıyla yaklaşılıyordu. Yerleri güneşin yani semboller içinde en kutsalolanın yanıydı.kişisel not:Bir timsal olarak yılan; tevrat ve kur'an'da; Nuh/Noah olarak yerini bulur.İsim olarak kullanılan bu kavram; sıfat olarak elektromagnetik bir dalgalıdenizi ve bu ummanda sakin kalabilen, barışçı bir bireyi ve dolayısı ile busistemi bir bağış, bir hediye olarak insanlığa sunan görünmeyen bir gücüde fail olarak/gizli özne olarak ifade etmektedir. ** Görüldüğü üzere, merkezinden iki paralel çizginin geçtiği bir çemberden ibaret bu glif, yaygın ve evrensel bir semboldür. Nevada'da mağara adamlarının yazıları arasında görülür. Teotihuacan'daki Meksika Piramidinde ve Maya yazılarında da görülür. İngiliz Guyana'sının sınırları yakınında, Kuzeydoğu Brezilya'daki bir taş kitabede de bu glife rastlanır. Ayrıca Uygurların, Hinduların, Babillilerin ve Mısırlıların eski yazılarında da karşımıza çıkar. Doğu Naakal yazılarında, bir paragrafı meydana getiren üç gliften biri de budur. Bu paragraf şöyle der: "Yaradan Birdir (şekil 1.) Hun. O, birde ikidir (şekil 2.) Lahun. Bu ikisi oğulu -insanı- oluşturmuştur (şekil 3.) Mehen." Bu glif, bu anlamda insanın yaratılışına gönderme yapar ve eski yazılardaki sıradan açılımıyla da üretmeyi, üretimi, bir kökenden itibaren devamlılığı da kapsar. . Alıntı
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 17 Aralık , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 17 Aralık , 2013 . Aşağıya alıntıladığım bahis, Lahun Glifi olarak anlatılan konu ileepey yakınlık gösteriyor. Fazlası ile arapça kelimeler kullanıldığıiçin pek anlaşılmayacak olabilir. Ancak bizi ilgilendiren kısmı birdaire ve dairenin belli bir amaçla iki parçaya bölünmesi ve bubölünme yoluyle iki'de gizli olan birliği anlatmasıdır.Bu anlamda bir başka benzer; Yin Yang Glifi olarak düşünülebilir. **VÂCİP ve MÜMKÜN'ü bir daire farzet.Bu daireyi merkez noktasından geçmek üzeredoğru bir çizgi ile ikiye ayırınca iki kavis şeklihasıl olur.Bunların biri VÜCUB'un, diğeri İMKÂN'ın temsilîkavisleridir.Dairenin merkezinden geçen çizgi:vacip'ten ayrı olan imkân taayyünlerinin göstericisidir.Bunlar tevehhümde var gibi görünüyorlarsa da hakikattevarlıkları yoktur."Görünüşte cihan var görünüyorsa da vücub'un nuriyle imkân'ın karanlığı arasında bir çizgiden başka bir şey değildir."Eğer bu mevhum hattı okuyabilirsen hudus'un,HUDUS TAAYYÜN'ü ile kıdemden ayrıldığını bilirsin,taayyünün itibari oluşu ile; "hiç içinde bir hiç"olduğunu taayyün ile anlarsın.Lâkin burada bir nokta var ki bilinmesi elzemdir.Daireyi ikiye ayıran çizgi ortadan kalkınca şuhudgörüşün zail olursa da tayyünün hükmü ve eseribakidir.Burada eğri hayale kapılma ve iyi bil ki Allah yolundafâni olan bir kimse Allah değildir. Aşk ile Allah yolundailerleyen kimsenin kendinden geçip fâni oluşunaMÜNAZELE derler.Münazele zamanında, ZAT-I AKDES'in ferdaniyeti:ikilikten hasıl olan ittihadı, Ahadiyetin sır perdesietrafında dolaştırmaz.Çünkü imkânın eseri bakidir.Fâni olduktan sonra sıfatların incelikleriyle istiğrakınkendince mektum kalması: daha hazlı ve daha güzeldir.Ahadiyet, Allah'ın isimlerinde kesret ahadiyeti vemukaddes zatın hüviyeti itibariyle aynı ahadiyettir.Her iki surette ismi Ahad'dir.Her suretle "Ahadiyet" sırrının eşyada sirayeti;Bir sayısının bütün sayılarda sirayeti gibidir.Eğer bir sayısı olmasaydı, birin tekerrüriyle nihayetsizsayıların ayınları zâhir olamazdı."Eğer her varlık sen isen; şu halde bu cihan nedir? Eğer ben hiç değilsem, bu figân nedir? Hem her şey sensin, hem de hep sen. O halde senden başka olan şey nedir? Senden başka bir varlık olmadığı yakîn ile malûm olunca bütün bu şek ve şüphe âvâzeleri nedir? Onun vahdeti; zevk ve vicdan yoliyle senin kendi vahdetinden de bilinebilir. Sayıların bir sayısındaki fertleri gibi. Birin bire darbiyle hasıl olan sayı yıne birdir. Böylece tevhid dürüst olur. Bunu zevk ve vicdan yoliyle bilenler de pek azdır." FAHRÜDDİN-İ IRAKÎ .. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 18 Aralık , 2013 Gönderi tarihi: 18 Aralık , 2013 Büyük Önder Atatürk'ün"Türk Tarih Tezi"ni hazirlarken,konuyla ilgli arastirmalari sürdürmesi,Türklerin kökenleri ile MU UYGARLIGI arasindaki baglantiyi arastirmasi icin Tahsin Mayatepek'i Meksikaya göndermesi,konunun basit bir mistik hikayeden ibaret olmadigini göstermektedir. Tüm bunlara ragmen MU UYGARLIGI ve insanoglunun gercek kökenleri arastirilmaktadir.MU KITA'sinin Pasifik Okyanusunda yok oldugu gibi,Platon'un bahsettigi ATLANTIS Adasinin basinada sonradan ayni seymi geldi?Buralardan kacanlar gidip MISIR,SÜMER ve MAYA uygarliklarini kurdular mi? Yada Himalayalarda ki rahiplerin sahip olduklari ezoterik bilginin kaynagi aslinda bu medeniyet mi? Yada,Piri Reis,1513'de cizdigi ve o zaman ki teknolojik olanaklara göre inanilamayacak kadar dogru olan dünya haritasini aslinda Misir'a yaptigi gezilerde elde ettigi cok daha eski bir uygarliga ait olan haritalardan yardim alarak mi hazirladi? Görüldügü gibi,MU UYGARLIGI ve ATLANTIS Efsanesi üzerine düsünmenin ve soru sormanin siniri yok.Acaba insanoglu cok kadim bir uygarliga sahipken kendi hatalari ya da küresel degisiklikler yüzünden yok olmus ve hersey en bastan baslamis olabilir mi?KIM BILIR? saygilarla Alıntı
Φ democrossian Gönderi tarihi: 20 Aralık , 2013 Gönderi tarihi: 20 Aralık , 2013 Atatürk'ün zamanında yeterli veri olmadığı için araştırılması normaldir. Şimdi bunların uydurma efsaneler olduğu kesinleştiği için gündemden düşmeleri gerekir. Atlantis ve Mu diye bir şeyler yoktur. Hiç olmadılar. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2013 Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2013 Sayin Democrassian bu arastirmalar günümüzde de devam ediyor.Hemde bircok yeni veri var bu konu hakkinda.Ancak dedgimiz gibi ortaya kesni bir sonuc cikmadigi icin simdilik bekleyip görmekten öte yapacagimiz baska birsey yoktur. Bakin her gün yeni yeni birseyler kesfediliyor ki bunlar önceden sadece hayali ürünlerdi simdi ise gerceklesmis durumdalar.O nedenle bilimsel calismalara hayali demek biraz ön yargili olur. saygilarla Alıntı
Φ democrossian Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2013 Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2013 Sayın @@politika, bu uydurma efsaneler sahte bilim kapsamına girmiş bulunuyor. Çünkü uydurma efsanelerden başka bir veri yok. En küçük bilimsel veri bulunabilseydi, farklı konuşurdum. Tersine okyanus tabanında batmış kıtalara ait hiç bir belirti yok. Okyanus tabanlarını artık gelişmiş sonarlarla tarayabiliyoruz ve bu kadar büyük bir yerkabuğu deformasyonu saptayamamış olmak olanaksız. Ayrıntılı deniz tabanı haritaları var elimizde. Öyle batmış büyük kıtalar olsaydı bilirdik. Üstelik tersine veriler çok sağlam. Bugün geçmişe doğru dünyanın yüzeyinin ne biçimde olduğunu çıkarsayacak durumdayız. Mevcut kıtaların hareketlerini biliyoruz ve hepsi Pangea adı verilen büyük bir kıtanın parçalanmasıyla oluşmuştur. İnsan ortaya çıktığında ise dünya bugünküne çok benzer görünümdeydi. Öyle Atlantisliler, Mulular filan olmamıştır. Bunlar ezoterik denilen astroloji kadar uyduruk bilgiler. İnsan türü Afrika'dan dünyaya yayılmıştır. Bu yöndeki bilgiler defalarca sınandı ve doğrulandı. Bütün yerkabuğu puzzle parçaları gibi uyumludur ve arada uyumu bozan büyük parçalar yoktur. Eskiden deniz dibi teknolojik kısıtlamalar yüzünden bilinemediği için bu tür söylentilerin araştırılması elbette gerekliydi. Araştırılmasına bir şey demiyorum. Ama araştırmalar bugün sonuç vermiş durumda ve öyle kıtalar olmadığı anlaşıldı. Alıntı
Φ deads Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2013 Gönderi tarihi: 21 Aralık , 2013 Atlantis, Mu'nun kolonisiydi. Zamanının üstinsanları, aldebaran soyluları, Sitchin'in Nibiru'sundan gelenler; ne derseniz deyin varlardı. Alıntı
Φ democrossian Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2013 Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2013 Evet, yüzükten güç alan Sauron da Orta Dünya'da savaşı yeniden başlattı. Orklar'ın saldırısını insanlar ve Elfler göğüsledi. Sonra ağaçlar yardıma geldi, Orklar yenildi. Sonra Sauron tekrar Orklar klonladı. Savaş tekrar başladı. Bu kez Ölüler Diyarı imdada yetişti. Ben gözlerimle gördüm, bunlar oldu. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2013 Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2013 Bilimsel olarak MU iddialari yok sayilmadigi sürece ben bunlarin hayal ürünü oldugu görüsüne katilmiyorum..Bu konuda hala arastirmalar yapilmaktadir ve bu arastirmalar tamamlanmis degildir,bence bastan böyle kesinkes yok demek herseyden önce bu anlamda calismalar yapan bilim adamlariyla alay etmek anlamina gelir.Bizler bilim adami olmadigimiza göre calismalari takip etmekten öte sadece görüsümüzü bildirebilirz ama bilim alanina girerek bilgclik yapamayiz. saygilarla Alıntı
Φ democrossian Gönderi tarihi: 23 Aralık , 2013 Gönderi tarihi: 23 Aralık , 2013 @@politika dostum, ezoterizm, fal, büyü, astroloji, bunlar bilim değildir. Bunlar sahte bilimdir. Sahte bilimi gerçek bilimden ayırmak için bir araştırma süreci geçirilir. Ola ki söylenceler bir gerçekten köken almıştır diye bir araştırma elbette yapılır. Bugün bu araştırmalar meyvesini vermiş ve Atlantis, Mu iddialarının uyduruk ezoterik efsaneler olduğu anlaşılmıştır. Bu saatten sonra artık bunlara bilim denmez. Bilim evet bir Nuh gemisi de arar. Ruh dedektörü de geliştirmeye çalışır. Bilim bunları yapmaz diye bir şey yok. Atatürk de Mu efsanesini araştırtmıştır. Bulunamayacağı anlaşınca konu aydınlanmış olur. Araştırmalar elbette bitmez. Deniz tabanları daha ayrıntılı haritalandırılacaktır elbet. Ama batmış kıtaların olmadığı bilgisini kesinleştirecek ölçüde ayrıntılı haritalarımız var artık. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 23 Aralık , 2013 Gönderi tarihi: 23 Aralık , 2013 O zaman dostum su senin bahsettigin ve MU KITASININ bir uyduruk esoterik hikaye oldugunu ileri süren bir bilim adaminin bana adini ver lütfen cok merak ettim bu bilim adamini veya adamlarini cünkü MU KITASI'ni arastiranlar ABD'de California Üniversitwsinden bir bilim heyetidir.Ben belgesini gösteririm sen de aksi belgeyi göster bana. saygilarimla Alıntı
Φ democrossian Gönderi tarihi: 24 Aralık , 2013 Gönderi tarihi: 24 Aralık , 2013 Bilim adına şarlatanlık yapan çok var... O yüzden sahte bilim diyoruz zaten. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 24 Aralık , 2013 Gönderi tarihi: 24 Aralık , 2013 Ama olmadi sayin dostum olmadi bari belgeliyemiyorsun calismalar yapanlarada hakaret etme buna hakkimiz yok.Senin icin bazi seyler esoterik olabilir ama bu sadece kendin icin gecerlidir herkes icin degil. saygilarla Alıntı
Φ democrossian Gönderi tarihi: 25 Aralık , 2013 Gönderi tarihi: 25 Aralık , 2013 Hiç bir veri sunmadan Mu var diyen bilim insanlarını maalesef bilim insanı kabul edemiyorum. Olmadığının verileri açık ve net. Olduğu verisi hiç yok. Birtakım efsaneleri veri kabul edemiyoruz... Sahte bilim bir şarlatanlıktır. Kimin adı verilirse verilsin, kürsü başkanı da olsa şarlatandır. Ya da şöyle olur: Efsaneler hakkında da bilgi toplanabilir. İnanç tarihi yazmak için filan. Örneğin masal kitapları var, mitoloji kitapları var. Bunlar efsane, masal ve mitoloji olarak araştırılır, yazılır çizilirse bu doğal. Ama gerçek olduğu iddia edildiği anda şarlatanlık olur. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.