Φ yam_yam Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2006 ben size eistienla ilgili bir olayı nakletidim eistien bir güneş sistemi maketi yapıyor makette bir makara var ve makarıyı çevirince gezegenler dönüyor ve bunu bir ateiste gösteriyor atesit diyorki -ne güzel yapmışsın ne güzel dönüyor -evet bunu bir döndüren var Neden anlamak istemiyorsunuz sayın yeniceri? Gezegenlerin bir yıldızın etrafında nasıl olup da döndüklerinin açıklamasında bir tanrıya yer yok. Zira biliyoruz ki gezegenler, çekim güçlerinin etkisiyle birbirlerinin etraflarında dönerler. Gerisi sizin hayal gücünüz... Alıntı
Φ yeniceri Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2006 o zaman benim daha önce açtığım bir anketeki soruyu soruyorum elinizde bir güneş sistemi maketi var ve biri dediki bu maket malzemelirin ve renklerin raslantı eseri dökülmeleriyle oluştu derse ne dersiniz a akıllı b deli hem benim naklettiğim olayı yaşayan ben değilim bilimdeki en önemli insanlardan biri olan eistien Alıntı
Φ selef_61 Gönderi tarihi: 11 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 11 Haziran , 2006 sayın yamyam ben senin hayatını halit ertuğrulun düzceli mehmet kitabındaki anlattığı gencin hayatına benzettim .hemde çok benzettim.tek farkınız onun sonradan düzelip müslüman olması.neyse inşallah rabbim sanada o huzur kapısını açar.amin. yamyam kardeş benim de çok merak ettiğim bir konu var.sen ve senin gibilere sormak istediğim bir soru.: sen anlattığına göre yaşıtlarına göre iyi bir müslümanmışsın.paki önceki hayatında mı daha huzurluydun yoksa şimdiki hayatındamı? eğer dikkate alıp cevaplarsan çok sevinirim. Alıntı
Φ ahirzaman Gönderi tarihi: 12 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 12 Haziran , 2006 Selef kardeşim duana yüreketen amin diyorum ben yam yamı düzceli memete değilde kendini arayan adama benzettim hakkında hayırlısı inşallah Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 13 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 13 Haziran , 2006 sayın yamyam ben senin hayatını halit ertuğrulun düzceli mehmet kitabındaki anlattığı gencin hayatına benzettim .hemde çok benzettim.tek farkınız onun sonradan düzelip müslüman olması.neyse inşallah rabbim sanada o huzur kapısını açar.amin. yamyam kardeş benim de çok merak ettiğim bir konu var.sen ve senin gibilere sormak istediğim bir soru.: sen anlattığına göre yaşıtlarına göre iyi bir müslümanmışsın.paki önceki hayatında mı daha huzurluydun yoksa şimdiki hayatındamı? eğer dikkate alıp cevaplarsan çok sevinirim. Ateist ruh halim daha sağlıklı ve huzurlu... Alıntı
Φ kanarya63 Gönderi tarihi: 4 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 4 Temmuz , 2006 selam yamyam nasilsin işallah iyisindir yazilarini bitraz imceledimve katılmak istedim tabi kabul ğörurseniz allahin olmadiğini savunuyorsunuz yanliş anlamadiysam ben sadece şunu soyleyeyım olmayan birşey tartişilmaz tartışiyorsak demekki varmiş ovar ozamanda dinlerde var şimdi konuşmak istersen konuşalim sayğilar allahha emanetolun Alıntı
Φ Pantheaa Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2006 Sadece iki alternatif mi olduğunu sanıyorsunuz sayın terapi? Neden şıklarınızın içinde kendi aklımla objektif değerlendirmeler yaptığım alternatifi yok? Neden herkesi "güdümlü" gibi gösterme çabasındasınız? Yoksa, "yoksa fırsatlar arayıp bir an önce inkar etme psikolojisi ile mi yaptın" diyerek araştırmalarımı, harcadığım zamanı küçümsemeye mi çalışıyorsunuz? "Dinler birbirinden etkilenmemiştir." demişsiniz... Bu tamamen sizin hüsnükuruntunuz. Bununla ilgili daha önce bir benzetme yapmıştım. Sizin iddianız bebeğin kendisinden olduğunu düşünen bir babanın (!) DNA sonucu %99,9 olumsuz çıktığı halde, sırf bebeğin burnu kendisine benziyor diye %99,9 ihtimali yok sayıp %0,01 ihtimale sarılmasına benzer. Yahudilikten önceki dinler ve tanrılar, sizin dininiz ve tanrınızdan çok farklıdır. Dahası semavi dinlerin hepsi arap yarımadasında doğmuştur. Sırf bu bile iddianızın doğru olmadığını anlamanız için yeter de artar bile... Şimdi bakın, Semavi, Tek Tanrıli dinlerin hepsi Arap yarımadasından çıkmamıştır... Hz. İbrahim Anadolu'da ortaya çıkarmıştır Tek Tanrılı inancını... Hz. Musa, Mısırda gelmiştir... İsa ise Kudüs'te... Türkler Orta Asya'da iken Tek Tanrılı Gök-Tanrı inancına sahipti... Ayrıca Mısırlı Firavun Akhnetom, m.ö. 1300de Tek Tanrılı bir inanç ortaya koymuştur... Yani, çok araştırma yapıpta bunları bilmemek imkansız di mi ama? Bunun bir çok örneği var... Eğer Çok İlahlı dinlerin dahi özüne bakacak olursanız, Ten Tanrılı dinlerden bozulmuş olduklarını görebilirsiniz... Muazzez İlmiye Çığ, çok sevdiğim ve bence en önemli bilim adamlarımızdandır (adamlık erkeklikle olmaz ) .Ancak kendisi, diğer tüm dinlerim, Sümer İnancı kaynaklı olduğunu savunuyor. Hıristiyan bir din-adamı tüm dinler için geçerli olacak güzel bir cevap vermişti bi tartışma da: "Tanrı en baştan beri indirdiği dini farklı farklı indirecek değil ya... Sümerlere de aynı şekilde indirmiş demek ki?" şimdi bunun DNA ile yada bilmem ne ile alakası falan yok... bunu herkes kendi inancına göre yorumlayabilir... Ben bir Müslüman olarak, o Hıristiyanın dediği şeyi gayet mantıklı buldum ki zaten İslam inancında da böyle bu, ha siz mantıklı bulmazsınız o ayrı konu... o sizin kendi içsel görüşünüzdür... Ancak şu var ki, Tek Tanrılı dinlerin nerelerde çıktığı konusunda yanlış fikirlere sahipsiniz... En eski kökenli Türk Kavim olan ve Hala yaşamakta olan Uygurların en eski Ataları'da Uygurlar olarak anılırlar, eğe yeterince araştırdıysanız, onların inançlarınında Tek Tanrılı özellikteolduğunu görürsünüz... Kaldı ki Arabistanda değil, Asya'da yaşamışlardır... Alıntı
Φ Pantheaa Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2006 Ben bu konuya (şimdilik) uzaktan bakmayı tercih ediyorum. Zira tüm bunlar, hayalperest bir ingiliz albayın başının altından çıkmış da olabilir. Çünkü iddialarının kanıtı yoktur ve arkasında pek çok soru işareti bırakmıştır. Açıkçası Mu ve onun kolonisi olduğu iddia edilen Atlantis'in varlığına inanmıyorum. Benim için hepsi birer hayal ürünü. J.R. Tolkien de yaratmış olduğu Yüzüklerin Efendisi serisi için, keşfettiği tabletlerden aldığını söylese ve ortaya da kanıt olarak "elfçe" yi öne sürseydi ne yapacaktık? Hele ki birisi de çıkıp İran ve Fin mitolojisi ile arlarındaki benzerlikleri bize gösterseydi, yandı gülüm keten helva... Ben size söyleyeyim o zaman; Albay J. Churcwall Nacaal Tabletleri ve Mu Kıtası araştırmalarını Mensubu olduğu Mason'luğun Dinsel ve Tarihsel kökenlerini kendince ispat için bu araştırmaları yapmıştır... Araştırmalarında ortaya çıkardığını iddia ettiği semboller ve resimler Masonik ifadelerdir... Ayrıca J. Churcwall, gerçekten de Mu Kıtası halkının inançlarının Tanrısal kökenli olduğuna inanıyordu, yada yazdığı üç eserden biz bunu anlıyoruz. Ve diğer dinlerinde "İnisiye" olmuş Peygamberlerce öğretildiği için yine "Tanrısal" olduğu görüşünü savunuyordu. Ona göre, Mu Kıtasının Dini, Atlantis', Oradan'da Mısır'a ve Yunanistan'a geçmişti... Bu inisiyeler Mısırda da sürmüş ve Musa ortaya çıkmıştır... Hz. İbrahim'de aynı inisiyeye mensuptur ve İsa'nın ortaya çıkmasına vesile olmuştur... gibi bir çok iddiası vardır... Gelelim Tahsin Mayatepek'e... Kendisinin 14 raporunu okuduğunuzu söylemişsiniz ancak buna imkan yoktur, çünkü 7nci Rapordan sonraki raporlar elimizde değildir, kayıptır... Yeterince araştırma yapmamışsınız bu konuda anlaşılan... Ayrıca J. Churchwall Tanrısal bir inanca sahipken, Mayatepek Ateist bir görüşe sahiptir... Yani iki araştırmacı birbirinin dayanağı olamaz... Güneş kültü her toplumda muhakkak görülen bir simgedir... Ancak İslam, Güneş kültünü içermez... Mayatepek'in bahsettiği "Güneş Kültü uyarınca etrafında döndükleri yapı" Güneşi veya Güneşi temsil eden İlahı sembolize eder... Ancak Arapların putperst inançta oldukları dönemde bile Kabe tavaf edilmezdi ve İlahları/putları temsil etmezdi... Sadece İlahların/Putların bulunduğu tarihi geçmişi olan kutsal bir mekandan ibaretti... Bilindiği gibi, Müslümanlar ilk başlarda Kabe'yi de tavaf etmemişler, Kabe çok daha sonra, inen ayet uyarınca kıble olmuştur... Eğer Kabe güneş kültüne ait bir yapı olsa idi Kabe ve İslam o yapıda bir inanç olsa idi, bir evden çok bir puta benzemesi veya en azından kıble olarak ilk baştan beridir tercih edilmesi gerekirdi... Öyle ki Kıblenin, Kabe olması dahi insanları düşündürmüş, acaba Putperestliğe bir ricat olarak algılanmasın diye, Peygamber açıkça da uyarmış ve bildirmiştir... gibi bir çok açıklaması vardır bu konunun... yani, Kabenin Güneş kültüne dair bir yapı olmadığı veya en azında İslama bu yüzden geçmediği, İslam'da bu anlama gelmediği ortada ve kesindir... Öyle ki, O yapıyı İhya eden kimse de Güneş kültüne inanmıyordu... Hz. İbrahim, Güneş kültüne inanmıyordu... Bunu, İslamı ve Kur'an-ı bir tarafa bırakın, şöyle izah edelim... Hz. İbrahim'in yaşadığı dönem ele alınırsa, çok ciddi araştırmalar göstermektedir ki, o dönemde ve Hz. İbrahim'în Kabeyi inşa ettiği yere gedene kadar geçtiği güzergahlardaki, o döneme ait kabartmalı ve süslü sembollerde, dönemde dini tartışmaların ve anlaşmazlıklrın olduğu görülüyor ve zayıf tarafın Tek Tanrılı bir İnancı yeğlediklerini ortaya koyuyor... Tarihsel olarak ele alınırsa, İslam yada diğer dinler gerçek olmasa dahi, Hz. İbrahim diye bir şahsiyet yaşamıştır ve yaşadığı döneme damgasını vurmuştur, o dönemi tabletlere geçecek kadar etkilemiş ve en sonunda Mekkeye göçmüştür... Bu konuda Ahmet Susa ve diğer bir çok yazarın eserlerinden fikir edinebilirsiniz... İşte Tek Tanrı inancına sahip bir kimsenin, Güneş Kültüne ait bir yapı inşa etmesini bekleyemezsiniz... kaldı ki Hz. İbrahim o yapıyı en başta, özellikle tapınmak için yapmamış, ev ihtiyacı için yapmıştır, inandığımız kadarıyla da Allah tarafından yol gösterilerek yapmıştır... Saygılarımla... Alıntı
Φ enkas Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2006 Neden anlamak istemiyorsunuz sayın yeniceri? Gezegenlerin bir yıldızın etrafında nasıl olup da döndüklerinin açıklamasında bir tanrıya yer yok. Zira biliyoruz ki gezegenler, çekim güçlerinin etkisiyle birbirlerinin etraflarında dönerler. Gerisi sizin hayal gücünüz... peki o çekim gücü ve hassas dengeyi ne ile izah edersiniz?çekim gücü kendikendine,bir dengede duruyorlar milimetrik hesaplarala.nasıl?kendi kendine.insan müslümanken ateist olunca beynimi kilitleniyor acaba.size daha öncede anlattım.kainattaki sibernetik yapı ve ilmin gerçeğini.ama cevap verme lütfunda bulunmadınız.dindarların ateizmden korktuğu gibi sizde dindar olmaktan mı korkuyorsunuz?evet teist olmak pek güzel değil.ama tevhidin güzelliğini bir tatsanız var yaaa.ateist olarak geçirdiğiniz günlere yanarsınız.bütün güzellikler tevhidde.tevhidi bven oturup saatlerce lailaheillallah diye zikretmek yada bu tarz sloganlarla birilerinin kellesini uçurmak olarak algılamıyorum.tevhid kainattaki tüm zıtlıkları bir noktada birlemek,sıcağın yakıcılığını soğuğun kırıcılığını ılık bir noktaya getirmektir,tevhid musa(as)nın yasalarıyla,isa(as)nın maneviyatını birlemektir,tevhid halli olmayan hiçbir mesele bırakmamak ve kainata güzel bakabilmektir,siz yıkıcı davranmışsınız sayın yam yam,dinin mantığını anlamamışsınız ,yıkıp geçmeyi seçmişsiniz.dinlerin birbirinden kopya olması meselesine gelince daha öncede belirttiğim gibi;bu kitapların ressamı (ALLAH)bir,çerçevesi(KAİNAT)bir.tablo veya boya bir dir.asıl ayrı ayrı olsaydı o zaman sorun olmazmıydı.ki dinlerdeki hükümler evrenseldir.mesela zina ,doğuda çirkin ve yıkıcı bir unsurken batıda yapıcı ve güzelmidir?nesil karışır yaaaaa.yada yalan,doğuda çirkinde batıda güzelmidir,hayır çirkin ve adi birşeydir.ilh.bir sürü hükümler evrenseldir.şeriatlerin değişmesi meselesinide size çok mantıklı bir üslubla anlatmıştım daha önce.hidayetinizi gönülden taleb ediyorum.birde özel değilse kaç yaşında olduğunuzu sorabilirmiyim?selam ile... Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 Şimdi bakın, Semavi, Tek Tanrıli dinlerin hepsi Arap yarımadasından çıkmamıştır... Hz. İbrahim Anadolu'da ortaya çıkarmıştır Tek Tanrılı inancını... Hz. Musa, Mısırda gelmiştir... İsa ise Kudüs'te... Türkler Orta Asya'da iken Tek Tanrılı Gök-Tanrı inancına sahipti... Ayrıca Mısırlı Firavun Akhnetom, m.ö. 1300de Tek Tanrılı bir inanç ortaya koymuştur... Yani, çok araştırma yapıpta bunları bilmemek imkansız di mi ama? Bunun bir çok örneği var... Eğer Çok İlahlı dinlerin dahi özüne bakacak olursanız, Ten Tanrılı dinlerden bozulmuş olduklarını görebilirsiniz... Muazzez İlmiye Çığ, çok sevdiğim ve bence en önemli bilim adamlarımızdandır (adamlık erkeklikle olmaz ) .Ancak kendisi, diğer tüm dinlerim, Sümer İnancı kaynaklı olduğunu savunuyor. Hıristiyan bir din-adamı tüm dinler için geçerli olacak güzel bir cevap vermişti bi tartışma da: "Tanrı en baştan beri indirdiği dini farklı farklı indirecek değil ya... Sümerlere de aynı şekilde indirmiş demek ki?" şimdi bunun DNA ile yada bilmem ne ile alakası falan yok... bunu herkes kendi inancına göre yorumlayabilir... Ben bir Müslüman olarak, o Hıristiyanın dediği şeyi gayet mantıklı buldum ki zaten İslam inancında da böyle bu, ha siz mantıklı bulmazsınız o ayrı konu... o sizin kendi içsel görüşünüzdür... Ancak şu var ki, Tek Tanrılı dinlerin nerelerde çıktığı konusunda yanlış fikirlere sahipsiniz... En eski kökenli Türk Kavim olan ve Hala yaşamakta olan Uygurların en eski Ataları'da Uygurlar olarak anılırlar, eğe yeterince araştırdıysanız, onların inançlarınında Tek Tanrılı özellikteolduğunu görürsünüz... Kaldı ki Arabistanda değil, Asya'da yaşamışlardır... Sayın panthea, aşağıdaki link Akhenaton ile ilgili yazdığım bir ileti ; http://www.turkish-media.com/forum/index.p...ost&p=48584 aşağıdaki de, İbrahim ile ilgili yazdığım bir ileti http://www.turkish-media.com/forum/index.p...ost&p=79131 Arabistan ile Arap Yarımadası'nı karıştırmayınız lütfen. Ben "Arabistan" demedim, "Arap Yarımadası" dedim. Bir harita bulun ve bakın. Göreceksiniz ki Arap Yarımadası, Mezopotamya'yı da, Mısır'ın bir kısmını da içine almaktadır. Semavi dinler, islam terminolojisinde Musevilik, Hristiyanlık ve İslamiyet için kullanılır. Yani Allah tarafından gönderildiği iddia edilen dinlerdir. Şamanizm bu kıstasın dışındadır. Yoksa semavi dinlerden göksel dinler olarak bahsedecek olsak hemen hemen tüm dinler semavidir. Zira tanrılarının, ya da diğer fizik ötesi varlıkların çoğunun gökte olduğuna inanılır. Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 Ben size söyleyeyim o zaman; Albay J. Churcwall Nacaal Tabletleri ve Mu Kıtası araştırmalarını Mensubu olduğu Mason'luğun Dinsel ve Tarihsel kökenlerini kendince ispat için bu araştırmaları yapmıştır... Araştırmalarında ortaya çıkardığını iddia ettiği semboller ve resimler Masonik ifadelerdir... Ayrıca J. Churcwall, gerçekten de Mu Kıtası halkının inançlarının Tanrısal kökenli olduğuna inanıyordu, yada yazdığı üç eserden biz bunu anlıyoruz. Ve diğer dinlerinde "İnisiye" olmuş Peygamberlerce öğretildiği için yine "Tanrısal" olduğu görüşünü savunuyordu. Ona göre, Mu Kıtasının Dini, Atlantis', Oradan'da Mısır'a ve Yunanistan'a geçmişti... Bu inisiyeler Mısırda da sürmüş ve Musa ortaya çıkmıştır... Hz. İbrahim'de aynı inisiyeye mensuptur ve İsa'nın ortaya çıkmasına vesile olmuştur... gibi bir çok iddiası vardır... Gelelim Tahsin Mayatepek'e... Kendisinin 14 raporunu okuduğunuzu söylemişsiniz ancak buna imkan yoktur, çünkü 7nci Rapordan sonraki raporlar elimizde değildir, kayıptır... Yeterince araştırma yapmamışsınız bu konuda anlaşılan... Ayrıca J. Churchwall Tanrısal bir inanca sahipken, Mayatepek Ateist bir görüşe sahiptir... Yani iki araştırmacı birbirinin dayanağı olamaz... Güneş kültü her toplumda muhakkak görülen bir simgedir... Ancak İslam, Güneş kültünü içermez... Mayatepek'in bahsettiği "Güneş Kültü uyarınca etrafında döndükleri yapı" Güneşi veya Güneşi temsil eden İlahı sembolize eder... Ancak Arapların putperst inançta oldukları dönemde bile Kabe tavaf edilmezdi ve İlahları/putları temsil etmezdi... Sadece İlahların/Putların bulunduğu tarihi geçmişi olan kutsal bir mekandan ibaretti... Bilindiği gibi, Müslümanlar ilk başlarda Kabe'yi de tavaf etmemişler, Kabe çok daha sonra, inen ayet uyarınca kıble olmuştur... Eğer Kabe güneş kültüne ait bir yapı olsa idi Kabe ve İslam o yapıda bir inanç olsa idi, bir evden çok bir puta benzemesi veya en azından kıble olarak ilk baştan beridir tercih edilmesi gerekirdi... Öyle ki Kıblenin, Kabe olması dahi insanları düşündürmüş, acaba Putperestliğe bir ricat olarak algılanmasın diye, Peygamber açıkça da uyarmış ve bildirmiştir... gibi bir çok açıklaması vardır bu konunun... yani, Kabenin Güneş kültüne dair bir yapı olmadığı veya en azında İslama bu yüzden geçmediği, İslam'da bu anlama gelmediği ortada ve kesindir... Öyle ki, O yapıyı İhya eden kimse de Güneş kültüne inanmıyordu... Hz. İbrahim, Güneş kültüne inanmıyordu... Bunu, İslamı ve Kur'an-ı bir tarafa bırakın, şöyle izah edelim... Hz. İbrahim'in yaşadığı dönem ele alınırsa, çok ciddi araştırmalar göstermektedir ki, o dönemde ve Hz. İbrahim'în Kabeyi inşa ettiği yere gedene kadar geçtiği güzergahlardaki, o döneme ait kabartmalı ve süslü sembollerde, dönemde dini tartışmaların ve anlaşmazlıklrın olduğu görülüyor ve zayıf tarafın Tek Tanrılı bir İnancı yeğlediklerini ortaya koyuyor... Tarihsel olarak ele alınırsa, İslam yada diğer dinler gerçek olmasa dahi, Hz. İbrahim diye bir şahsiyet yaşamıştır ve yaşadığı döneme damgasını vurmuştur, o dönemi tabletlere geçecek kadar etkilemiş ve en sonunda Mekkeye göçmüştür... Bu konuda Ahmet Susa ve diğer bir çok yazarın eserlerinden fikir edinebilirsiniz... İşte Tek Tanrı inancına sahip bir kimsenin, Güneş Kültüne ait bir yapı inşa etmesini bekleyemezsiniz... kaldı ki Hz. İbrahim o yapıyı en başta, özellikle tapınmak için yapmamış, ev ihtiyacı için yapmıştır, inandığımız kadarıyla da Allah tarafından yol gösterilerek yapmıştır... Saygılarımla... Sayın pantheaa, Ya iletilerimi doğru düzgün okuyun, ya da kullanmadığım ifadeleri kullanmışım gibi göstermeye çalışmayın. Ben nerede "Mayatepek'in 14 raporunu da okudum" gibi bir iddiada bulunmuşum? Ben yalnızca Mayatepek'in raporunu okuduğumu ve orada Kabe'nin güneş kültü ile ilişkilendirildiği iddialarının olduğunu söylemişim. Bana İbrahim'den bahsetmeyin. İbrahim tarihi değil, efsanevi bir kişiliktir. Kabe'yi ibrahim'in yapmış olduğu iddiasının kaynağı tamamen sizin dogmatik inançlarınızdır. Size yukarıda İbrahim ile ilgili bir yazımdan link vermiştim. Eğer okuduysanız, İbrahim'e ilişkin anlatıların nereden geldiği hakkında bir fikir edinebilirsiniz. Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 peki o çekim gücü ve hassas dengeyi ne ile izah edersiniz?çekim gücü kendikendine,bir dengede duruyorlar milimetrik hesaplarala.nasıl?kendi kendine.insan müslümanken ateist olunca beynimi kilitleniyor acaba.size daha öncede anlattım.kainattaki sibernetik yapı ve ilmin gerçeğini.ama cevap verme lütfunda bulunmadınız.dindarların ateizmden korktuğu gibi sizde dindar olmaktan mı korkuyorsunuz?evet teist olmak pek güzel değil.ama tevhidin güzelliğini bir tatsanız var yaaa.ateist olarak geçirdiğiniz günlere yanarsınız.bütün güzellikler tevhidde.tevhidi bven oturup saatlerce lailaheillallah diye zikretmek yada bu tarz sloganlarla birilerinin kellesini uçurmak olarak algılamıyorum.tevhid kainattaki tüm zıtlıkları bir noktada birlemek,sıcağın yakıcılığını soğuğun kırıcılığını ılık bir noktaya getirmektir,tevhid musa(as)nın yasalarıyla,isa(as)nın maneviyatını birlemektir,tevhid halli olmayan hiçbir mesele bırakmamak ve kainata güzel bakabilmektir,siz yıkıcı davranmışsınız sayın yam yam,dinin mantığını anlamamışsınız ,yıkıp geçmeyi seçmişsiniz.dinlerin birbirinden kopya olması meselesine gelince daha öncede belirttiğim gibi;bu kitapların ressamı (ALLAH)bir,çerçevesi(KAİNAT)bir.tablo veya boya bir dir.asıl ayrı ayrı olsaydı o zaman sorun olmazmıydı.ki dinlerdeki hükümler evrenseldir.mesela zina ,doğuda çirkin ve yıkıcı bir unsurken batıda yapıcı ve güzelmidir?nesil karışır yaaaaa.yada yalan,doğuda çirkinde batıda güzelmidir,hayır çirkin ve adi birşeydir.ilh.bir sürü hükümler evrenseldir.şeriatlerin değişmesi meselesinide size çok mantıklı bir üslubla anlatmıştım daha önce.hidayetinizi gönülden taleb ediyorum.birde özel değilse kaç yaşında olduğunuzu sorabilirmiyim?selam ile... Sayın enkas, Gravitasyonun açıklamasında bir tanrıya yer yoktur. Dahası, evrenin homojen bir yapıda olduğu iddiası da tamamen bir yanıltmacadır. Bunu anlamak için blogımda göreceğiniz "Astronomik Çarpışmalar" başlıklı araştırma yazımı okuyabilirsiniz. Dinlerdeki hükümlerin hepsi evrensel değildir sayın enkas... Ortaya çıktıkları toplumun dönemi ihtiyaçlarına cevap verirler. Elbette dünya durdukça değişmeyecek şeyler vardır; yalan, hırsızlık,cinayet vs.gibi. Ama bunların dışındaki hükümler evrensel değildir. Pek çok defa sizin zina anlayışınız ile bizim zina anlayışımızın aynı olmadığını söyledim. Biz zinayı, çiftlerden en az birinin evli olması durumunda geçerli sayarız. Oysa siz aralarında nikah ilişkisi olmayan iki kişi için bu tanımlamayı yapabilirken, 4 kadın ile girilen cinsel ilişkiyi de zinadan saymıyorsunuz. Söyleyin bana , bunun neresi evrenseldir? Yaşımı merak etmişsiniz. Söyliyeyim... Yaşım 29 Alıntı
Φ Pantheaa Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 Sayın panthea, aşağıdaki link Akhenaton ile ilgili yazdığım bir ileti ; http://www.turkish-media.com/forum/index.p...ost&p=48584 aşağıdaki de, İbrahim ile ilgili yazdığım bir ileti http://www.turkish-media.com/forum/index.p...ost&p=79131 Arabistan ile Arap Yarımadası'nı karıştırmayınız lütfen. Ben "Arabistan" demedim, "Arap Yarımadası" dedim. Bir harita bulun ve bakın. Göreceksiniz ki Arap Yarımadası, Mezopotamya'yı da, Mısır'ın bir kısmını da içine almaktadır. Semavi dinler, islam terminolojisinde Musevilik, Hristiyanlık ve İslamiyet için kullanılır. Yani Allah tarafından gönderildiği iddia edilen dinlerdir. Şamanizm bu kıstasın dışındadır. Yoksa semavi dinlerden göksel dinler olarak bahsedecek olsak hemen hemen tüm dinler semavidir. Zira tanrılarının, ya da diğer fizik ötesi varlıkların çoğunun gökte olduğuna inanılır. Kardeşim, Türklerdeki Gök-Tanrı inancının, Tanrıyı Gökte var eden bir inanç olduğunu sanıyorsan, bu yanlış bir tesbit, bunu söyleyeyim... Bakın, size sayfalarca Gök-Tanrı'yı anlatacak kadar mesaim ve vaktim yok, ancak şu vardır ki, Allah yani İslam Dini; Hıristiyanlık (İncil) ve Yahudilik (Tevrat ve Zebur) için Semavi demez... Semavi kavramı İslam Feslefesinin bir ürünüdür saygı değer arkadaşım... Zira bu Dinler için Kur'an-da kullanılan Terim "Ehl-i Kitap"tır, ki siz zaten bunu biliyor olmalısınız öyle değil mi? geçelim... "Semavi" kavramına gelince... Bu kavram Arapça'da "Allah'la olan, Allah'tan gelen" manasına gelir... Yani, Gökteki bir Tanrı için kullanılmaz... Zira Allah gökte değil, her yerdedir... Bu neyse de, asıl konu şu? Acaba, Gök (Kök) Türkler, Gök-Tanrı'ya nasıl inanıyorlardır... Bakın, "Semavi" kelimesinin Türkçe karşılığı, Tam olarak "Gök-Kök" demektir... Bundan, bugünkü manada Gök-Yüzünü anlamayınız.. Zira "Tanrı" adı ile birlikte kullanıldığı vakit, bu kelime "Semavi" Manasına gelmektedir... Bu yüzden "Gök-Tanrı" "Semavi Tanrı" demektir... Yani, Allah'ın Kur'an-da "Biz her Millete tağuttan kaçının diye bir peygamber gönderdik" ayeti uyarınca, Türklere de bir peygamber göndermiş ve Dinini öğütlemiştir... öyle ki "Şamanist" bir inanç olduğu söylenen Gök-Tanrı dini, diğer şamainst dinlerden oldukça farklıdır nedense? Öyle ki, Gök-Tanrı Tektir, Bir bedene sahip değildir, affedicidir, her şeyin nedeninde o vardır, her şeyi o yaratmıştır, affedicidir, Uçmağ (cennet) ve Kamu (cehennem)yu yaratmıştır, tüm insanları bir gün sorguya çekecektir ve diğer Hükümdar Peygamberlerin iniş şekli gibi Bumin Kağan'ı da o tutup baş etmiştir... Bunun açıklaması çok uzundur... Bakın diğer Putperest ve Totem içerikli dinlere bakın, hiç birisi İslama zerre kadar benzemez... Ancak Gök-Tanrı inancı; Allah'ın sıfatlarına da sahip olmak sureti ile, inanılmaz derecede benzer... neyse, yeteri kadar araştırma yaptığınız vakit, Gök-Tanrı inancının Semavi bir inanç, yani Allah'tan gelen bir inanç olduğunu göreceksinizdir... Bir de şu var ki, Türklerde ki Kam'lık, nedense, İslam'ın Evliyalık kurumuna inanılmaz ölçüde benzemektedir ve ikisi çok güzel bir şekilde kaynaşmıştır... Bakınız, diğer inançlara sahip toplumlara baktığınızda, Türklerin İslamı çok çok kolay kabullenip yaşayabildiğini görürsünüz... Bunun tek nedeni, inançların aynı kökene dayanmasıdır... Ayrıca, Şamanizm diye tabir ettiğiniz inancı ne olarak algılıyorsunuz bilmiyorum ancak, şöyle ki Türklerin Şamanist inancının özelliklerini yukarıda biraz olsun verdim. öyle ki Türklerin Şamainst inancı, özellikle Gök-Türklerin (Semavi Türklerin) Şmanist inancı, diğer belli bir toteme sahip şamanist inançlardan apayrıdır... Türkler put yada totem ednmemişler ve doğa ruhlarına tapmamışlardır... Sadece Doğa'nın bir ruhu olduğuna (İslam'da ki Melekler) inanmışlar ve saygı duyulmasını öngörmüşlerdir... Öyle ki sadece Gök-Tanrı'ya, İslam'da da yaptığımız manada Kurban Keserlerdi... Gök-Tanrı inancının İslam'la tek farklı tarafı, Atalar Kültünün oluşudur, ancak burada da, Ataların Ruhları sadece saygı duyulması gereken varlıklar yada ruhlardır... tapınılacak kadar kutsiyetleri olmamıştır... Bakınız, Diğer dinleri öğrenmeden, özellikle Atanızın İnancını öğrenmeden, diğer totemlere şamanist inançlarla kıyaslamadan, farklarını anlamadan basit yorumlar yapmayınız... yoksa Semavi nedir, ne değildir hala daha anlayamazsınız... Türklerin Gök-Tanrı inancına Putperest demek o da olmazsa Totemlere Bağlı Şamanist İnançlarla karıştırmak ve "Tanrı" adını "İlah" manasında kullanmak sadece Art niyetli Arapçı zihniyetteki kimselerin ve bu konuda bilgi sahibi olmayan cühelanın yapabileceği bir tanımlamadır... Ayrıca "Tüm Dinler Semavidir" demişsiniz... Tüm dinler dediğiniz mana da bile semavi olamaz arkadaşım... çünkü "Semavi" adının açılımı "Allah'la Olan" demektir... yani "Allah'tan Gelen" demektir... öz olarak Tapınılanın Gökyüzünde olduğu inancına sahip olmamaktır... kısaca, Semavi inançlarda Yaratıcı bir bedene sahip değildir... ölye olmadığı gibi, aynı zamanda sabit bir yerde de değildir... Ancak diğer inançlarda Tanrı maddeselleştirlmiştir... Gök-Tanrı inancında buna rastlayamazsınız... Kavramları, bugün anlamlandırdığınız manada algılamayınız... şunu unutmayınız ki, Gök-Türkler, "Gök-Kök" kelimesini, sizin anladığınız manada anlamlandırmıyorlardı "Gök-Tanrı" tamlamasını yaparlarken... buna dikkat etmelisiniz... yoksa ortaya çıkardığınız tespit, Gök-Türklerin neye inandığı değil, Sizin Gök-Türklerin inandığını sandığınız şey olur... E tabi bu da doğru bir tesbit olmaz ve yanıltıcı olur di mi? Alıntı
Φ Pantheaa Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 Sayın pantheaa, Ya iletilerimi doğru düzgün okuyun, ya da kullanmadığım ifadeleri kullanmışım gibi göstermeye çalışmayın. Ben nerede "Mayatepek'in 14 raporunu da okudum" gibi bir iddiada bulunmuşum? Ben yalnızca Mayatepek'in raporunu okuduğumu ve orada Kabe'nin güneş kültü ile ilişkilendirildiği iddialarının olduğunu söylemişim. Bana İbrahim'den bahsetmeyin. İbrahim tarihi değil, efsanevi bir kişiliktir. Kabe'yi ibrahim'in yapmış olduğu iddiasının kaynağı tamamen sizin dogmatik inançlarınızdır. Size yukarıda İbrahim ile ilgili bir yazımdan link vermiştim. Eğer okuduysanız, İbrahim'e ilişkin anlatıların nereden geldiği hakkında bir fikir edinebilirsiniz. Bak arkadaşım, Hz. İbrahim ile ilgili yazını kudum ve sana İslam'dan "İyi Bir Müslüman" olduğun dönemde de, şu anda ne kadar anlamdığını ispatlıcam... Öncelikle demişsin ki: "Öte yandan Hz. İbrahim, Ahd-i Atik'te "İbranî Abram" olarak nitelenir ve böylece İsrailoğullarının atası kabul edilir. Gerek imanı gerekse Tanrıya bağlılık ve yakınlığı açısından Hz. İbrahim, Yahudi ırkının veya inanmış bir Yahudinin bir prototipidir." Arkadaşım, öncelikle "İbrani" kelimesi, Hzç İbrahimi'in soyundan gelenlere ad olmuştur... yani Hz. İbrahim'in adı değildir... Mesela Osmanlı Hanedanının İlk kurucusu kabul edilen Osman bey'in adı "Osmanlı Osman" değildir mesela... Ancak Ona "Osmanlılı Osman" denmesi de bir Tezat oluşturmaz... Yani "İbrani" kelimesi Hz. İbrahim'in soyundan gelen (tabi Hz. İbrahim'in, eşi Sare'den doğan oğlu Hz. İshak soyu için) kimseler için kullanılmıştır ancak Hz. İbrahim'in adı ise "Abram-Abraham"dır... İnanç açısında ise, Hz. İbrahim Yahudi olamaz ve değildir... Öncelikle "Yahudi" ismi Hz. Yakub'un İbranicedeki adından kaynaklanır... Yani, Hz. Yakup'tan önceki İbraniler Yahudi olamazlar... Kaldı ki Hz. Yakup, Hz. İbrahimden sonra gönderilmiş, 12 oğlu, Yahudilerin 12 kabilesini teşkil etmişlerdir... Sizin çelişkiniz buradan kaynaklanmaktadır... Hz. İbrahim, Millet olarak Yahudi değildir ve olamaz... Peki İnanç olarak niçin olamaz? Çünkü Hz. Musa'ya inen Musevilik inancı (yada Yahudilik) da, Hz. İbrahimden çok sonraları inmiştir... Yine, kendisinden sonra indiği için Hırisityan da olamaz... Peki diceksiniz ki "Müslümanlık sanki Hz. İbrahim'den sonra inmedi...", ki demişsiniz zaten... Kur'an 'a göre, İbrahim hristiyan, ya da yahudi değildir. Müslümandır.(!!!) Ama her nedense müslümanlığın ortaya çıkması için yaklaşık 2.500 yıl geçmesi gerekti. Bakın "İslam" kelime anlamıyla, "Allah'a Teslim Olan" demektir... Allah, ilk indirdiği dinden itibaren, yani Hz. Adem'den itibaren, her peygambere öncelikle, kendisine teslim olmalarını emretmiştir... Buda insani "Müslim" yapar... Yani ilk insandan itibaren, Allah'a teslim olmuş, O'na inanmış bir kimse Müslimdir... Dolayısıyla, Kur'an Hz. İbrahim'e "Müslüman" diyemez ve dememektedir... Çünkü "Müslüman" kelimesi öncelikle Farsçadır ve Kur'an-da, Arapça olarak "Müslim" adı ile geçer... Kaldı ki Farslar, "Müslim"lere "Müslüman" adını kendi diileri nedeniyle takmışlardır. Bu bir yana, Adem'den itibaren tüm peygamberlerin ve onlara inananların, Allah'a teslimiyet içinde oldukları nasıl su götürmez bir gerçekse, onların bu sebepten dolayı "Müslim" olmaları da o kadar doğaldır... Dolayısı ile Hz. İBrahim ve diğer Tüm Peygamberler "Allah'a Teslim Olmuşlardır = yani Müslimdirler". Hz. İbrahim bu yüzden Müslim'dir... Hıristiyan değildir, çünkü Hıristiyanlık (İsevilik), bilindiği gibi, Hz İsa'nın İbranice adı olan "Christ" adını almış ve Hz. İsa'nın MÜJDE(İncil)lediği İslam (Teslimiyet) inancından başkalaşmış bir inanç sistemidir ve Hz. İsa'da Müslim'dir, yani Allah'a Teslim olmuştur... Musevilik'te bilindiği gibi Hz. Musa'nın "Moşe" adını almış Muse, Musevi değildir... Çünkü O'da Müslim=Allah'a Teslim olmuştur ve inancı İslam'dır... Dolayısıyla, İslamiyet inanıc Hz. Muhammed'le yani Hz. İbrahim'den 2500 yıl sonra inmemiş, tam aksine en baştan beri indirilen tek din olmuştur... Öyle ki Hz. Muhammed bunu açıkça şöyle söyle veda haccında "Size İslamı Tamamladım" der... Çünkü İnsanlık tarihinin başlangıcından beri indirilen tek dini artık o tamamlamıştır... Yani "Müslim" adı, Hz.Muhammed'e inananlara has bir ad değil, Allah'ın tüm peygamberlerinin ve onlara inananlarının kullandığı bir kavramdır. Hz. Musa, Shalom kavramını kullanır ve "Teslimiyet" manasına gelir... Kaldı ki, İbranice ile Arapça birbirine çok benzer... bunu uzun uzun anlatmaktansa, geçelim, esas meseleye gelelim... Bir kaç bilgi verelim: *SLM = Esenlik (kök Halindedir) *ShaLoM = Manevi olarak arzu ve barış, huzur manasıda iken canlı ve maddi olarak tefsir edilirse Tesis olarak “islam” dır. *İbranice “Şalom”, Süryanice “Slama”, Arapça “Selam” kelimesi, Sami dil ailesinde “Şlama-Şalam” kökünden gelir ve “teslim olmak” demektir. *"Şalom" kelimesi Latincete çevrilmiş olan İncil'e "Eiriny = Eudokia (Eudoxia)" olarak geçmiştir. Bunlardan sonra, tüm Peygamberlerin; kendilerini gönderen Allah'a "Teslimiyetleri" ve bu tabiri aynı anlamıyla kendi dillerinde (ki Hz. Musa ile Hz. İsa İbranice konuşudur ve Shalom-Şalom kelimesini kullanmuşlardır) bildirdikleri göz önüne alınırsa, niçin; Arapların dilince Müslim ve Farsların dilince Müslüman olduklarını inceleyelğm: SHL: Esenlik, Teslimiyet... (Allahla Teslim oluş kaynaklı esenlik duymak) *Arapça'da Müf'il Kalıbındaki hali: "müSLiM" olur... Anlamı "Teslim Olmuş" demektir. *Arapça'da Tef'il Kalıbındaki hali: "teSLiM" olur... Anlamı "Kendisini Adayan" demektir. *Arapça'da İf'al Kalıbındaki hali: "iSLaM" olur... Anlamı "Esenlik Bulmak" demektir. Tesis olarak bir din adıdır. *Arapça'da 12 kalıp vardır ve "SLM" kökünü "Müslüman" şekline sokacak bir kalıp yoktur, zaten "Müslüman" kelimesi Farsça bir kelimedir ve Kur'an-da geçmemektedir... Peygamberler için geçen "Müslüm" kelimesinin anlamına bakacak olursanız eğer, onlara "Müslim" denmesinin nedeni, Hz. Muhammed'le alakalı değil, onların Allah'a olan Sadakat ve Teslimiyetlerinden, yani Peygamberlik özelliklerindendir. Hiç bir Peygamberin Allah'a Sadakatle, Gönül Rızalarınca Kendilerini Adamaları, yani Teslim olmaları, yani Müslim olmalarından daha doğal bir şey yoktur sanırım... Ancak Tevrat'dan önce o bölgede ne böyle bir kitaba, ne de dini inanca rastlanmamıştır. Demişsiniz ki, bu beni açıkçası güldürdü... çünkü, Din konusu ile ilgilenen herkes bilir ki, "Kitap"tan kast edilen şey, Sayfa Sayfa basılmış bir yapraklar bütünü değildir... Din'de Kitap'tan kastedilen şey, Bilgi Bütünlüğüdür... Zira ne Hz. İsa, ne Hz. Musa, ne de Hz. Muhammed, gökten sayfa sayfa kitap toplamamışlardır... İncil, Hz. İsa'dan en az 30 ve 40 yıl sonra kitap halinde yazılmıştır, ki derilere falan geçirilmiştir... Kaldı ki gerçek İncil'de değildir o... Çünkü gerçek İncil, anladığımız kadarıyla Allah'ın yasalarını içermektedir... Ancak yazılmış İnciller ise hem birbirlerinden farklı olmaları bir yana, hem de öncelilkle Hz. İsa'nın hayatını, Sonra Hırisityanlığa çağrıyı içeriri ki, Allah'ın yasalarını bilgi olarak ancak içermektedir... Ki İncilleri okursanız, bunu çok rahat görebilirsiniz... hep 2nci yada 3üncü ağızdan anlatılır olaylar... Hz. Musa'ya indirilen kitap ise, taşa yazılmıştır ve bildiğim kadarıyla, bir döneme kadar bazı bilgiler küçük bir sandıkta Yahudilerce saklanırmış... ne olursa olsun, anlayacağımız şudur ki, Kitaptan kastımız, derlenmiş, toplanmış, yazılmış bir Sayfalar bütünü değildir... Kitaptan kastımız Bilgi bütünlüğüdür... Allah her peygambere yetecek kadar bilgi vermiş, en büyük bilgileri, en ihtiyacı olan toplumlara göndermiştir, ki bunlar Yahudiler ve Araplardır... Bunlara indirilen Kitaplar, yani Bilgi Bütünlükleri Büyük Kitapları oluşturur... Bunlardan başka bir çok Peygamberede Kitap indirilmiş, Ancak bu "Suhuf" veya "Mushaf" olarak adlandırılmıştır, ki Küçük Bilgi Bütünlüklerini temsil etmektedir... "... Babil kralı Nebukatnetsar, boyu altmış, eni altı arşın olan büyük bir altın heykel yaptırır ülkesinde yaşayan herkesin buna tapmasını ister. Şadrak, Meşak ve Abed-nego isimli üç yahudi genç hükümdarın bu fermanına karşı çıkar ve heykele tapmayı reddeder. Bunun üzerine kral, bu gençlerin "ateşi alevli bir fırına" atılmalarını emreder ve gençler fırına atılır. Ancak ateş onlara bir zarar vermez. Bu olağanüstü olaya şahit olan kral ve adamları, gençlerin Tanrı'sını takdir etmeğe mecbur kalır." İlk bakışta, İbrahim'in ateşe atılması hikayesini hatırlatan bu olayı, onunla aynileştirmek mümkün değildir. Zira Nebukatnetsar'ın İ.Ö. 600 yıllarında Babil'de hüküm sürdüğünü göz önüne aldığımızda, bu olayın, Hz. İbrahim'den en az 10-12 asır sonra meydana gelmiş olduğu anlaşılır. ". Bak Arkadaşım, Nebukadnazar, Hz. İbrahim'in çağdaşıdır... Zira, Hz. İbrahim Yahudi olamayacağı gibi, Hz. İbrahim döneminde yaşamış hiç kimse de Yahudi olamaz... Dediğimiz gibi, "Yahudi" adı Hz. Yakub'un adıdır... ve 12 oğlu, Yahudilerin 12 kabilesini oluşturur. Hz. Yakup, Hz. İbrahim'in torunudur, yani neslinden gelmiştir ve Hz. İbrahim'den çok sonra gelmiş, Hz. İbrahim'i görmemiştir bile... Yahudilik, bir Din olarak ise, Hz. Musa'nın bildirdiği İslamlığın değişmesiyle oluşmuştur... Kladı ki Hz. Muda'da Hz. Yakup'un çok çok sonraları soyundan gelmiştir... ve Yahudilik diye bir din iletmemiştir... Kaldı ki, Yahudilik olarak başkalaşan inanç sisteminin asıl adı "Musevilik"tir, ki "Yahudilik" denmesinin nedeni, bu inancı "Bir Millete AitOlarak" gören ve öyle olmasını isteyen Yahudilerce benimsenmiş olmasıdır... Yani bu, o inancın, kendilerine, kendi ırklarına has bir inanç olduğu fikrini benimsetme amaçlarıdır... Yai, Nebukadnazar'a 3 Yahudi'nin başvurması imkansız bir vakaadır... Arkadaşım, bence bir şeye inanmadan önce, enine, boyuna öğrenmelisiniz ve araştırmalısınız. Zira 18 yaşında her hangi bir dini seçebilecek yeterlilikte olamamaktadır insan... Öyle ki, Dinleri çok iyi tanımak, 18 yaşındaki bir bilinçle değil, daha ileriki yaşlarda ve alınmış belli bir eğitim ile mümkün olabilmektedir... Zaten mü'min olmanın özü de budur... Dinini hakkıyla tanıyabilmektedir... Yoksa herkes alelade Müslim olabilmektedir,ancak Kur'an-ın dediği gibi bir de Mü'min vardır ki, kimse belirli bir olgunluğa erişemeden, belli bir bilinç düzeyine erişemeden mü'min olamaz, kaldı ki kimin Mü'min olduğunu sadece Allah bilir... O yüzden, bence bir dini tanıdığınıza, 18 gibi bir yaşta, çok erken karar vermişsiniz... Yine de sizin inancınız sizi bağlar, kimsenin karışmaya hakkı yoktur... Saygılarımla... Alıntı
Φ Pantheaa Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 Düzeletmedir... ... ... ... Hz. İBrahim ve diğer Tüm Peygamberler "Allah'a Teslim Olmuşlardır = yani Müslimdirler". Hz. İbrahim bu yüzden Müslim'dir... Hıristiyan değildir, çünkü Hıristiyanlık (İsevilik), bilindiği gibi, Hz İsa'nın İbranice adı olan "Christ" adını almış ve Hz. İsa'nın MÜJDE(İncil)lediği İslam (Teslimiyet) inancından başkalaşmış bir inanç sistemidir ve Hz. İsa'da Müslim'dir, yani Allah'a Teslim olmuştur... Doğrusu şu şekildedir... ... ... ... Hz. İBrahim ve diğer Tüm Peygamberler "Allah'a Teslim Olmuşlardır = yani Müslimdirler". Hz. İbrahim bu yüzden Müslim'dir... Hıristiyan değildir, çünkü Hıristiyanlık (İsevilik), bilindiği gibi, Hz İsa'nın Latince adı olan "Christ" adını almış ve Hz. İsa'nın MÜJDE(İncil)lediği İslam (Teslimiyet) inancından başkalaşmış bir inanç sistemidir ve Hz. İsa'da Müslim'dir, yani Allah'a Teslim olmuştur... Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 Kardeşim, Türklerdeki Gök-Tanrı inancının, Tanrıyı Gökte var eden bir inanç olduğunu sanıyorsan, bu yanlış bir tesbit, bunu söyleyeyim... Bakın, size sayfalarca Gök-Tanrı'yı anlatacak kadar mesaim ve vaktim yok, ancak şu vardır ki, Allah yani İslam Dini; Hıristiyanlık (İncil) ve Yahudilik (Tevrat ve Zebur) için Semavi demez... Semavi kavramı İslam Feslefesinin bir ürünüdür saygı değer arkadaşım... Zira bu Dinler için Kur'an-da kullanılan Terim "Ehl-i Kitap"tır, ki siz zaten bunu biliyor olmalısınız öyle değil mi? geçelim... Sizi daha önce de yazılarımı dikkatli okumanız konusunda uyarmıştım sayın pantheaa.. "Semavi dinler, islam terminolojisinde... " diye başlayan bir cümle kurmuşum, siz de kalkmış " Allah semavi dinler demez" diyorsunuz. Sonra da "İslam felsefesi" diyerek yine benim söylediğimi kalkıp bana söylüyorsunuz. Sanırım "terminoloji"nin anlamını bilmiyorsunuz. Bu kadar şey sayıp dökecek kadar bilgisi olan birinin de bunu bilmesi gerekirdi değil mi? Neyse geçelim... "Semavi" kavramına gelince... Bu kavram Arapça'da "Allah'la olan, Allah'tan gelen" manasına gelir... Yani, Gökteki bir Tanrı için kullanılmaz... Zira Allah gökte değil, her yerdedir... Bu neyse de, asıl konu şu? Acaba, Gök (Kök) Türkler, Gök-Tanrı'ya nasıl inanıyorlardır... Bakın, "Semavi" kelimesinin Türkçe karşılığı, Tam olarak "Gök-Kök" demektir... Bundan, bugünkü manada Gök-Yüzünü anlamayınız.. Zira "Tanrı" adı ile birlikte kullanıldığı vakit, bu kelime "Semavi" Manasına gelmektedir... Bu yüzden "Gök-Tanrı" "Semavi Tanrı" demektir... Yani, Allah'ın Kur'an-da "Biz her Millete tağuttan kaçının diye bir peygamber gönderdik" ayeti uyarınca, Türklere de bir peygamber göndermiş ve Dinini öğütlemiştir... öyle ki "Şamanist" bir inanç olduğu söylenen Gök-Tanrı dini, diğer şamainst dinlerden oldukça farklıdır nedense? Öyle ki, Gök-Tanrı Tektir, Bir bedene sahip değildir, affedicidir, her şeyin nedeninde o vardır, her şeyi o yaratmıştır, affedicidir, Uçmağ (cennet) ve Kamu (cehennem)yu yaratmıştır, tüm insanları bir gün sorguya çekecektir ve diğer Hükümdar Peygamberlerin iniş şekli gibi Bumin Kağan'ı da o tutup baş etmiştir... Bunun açıklaması çok uzundur... Bakın diğer Putperest ve Totem içerikli dinlere bakın, hiç birisi İslama zerre kadar benzemez... Ancak Gök-Tanrı inancı; Allah'ın sıfatlarına da sahip olmak sureti ile, inanılmaz derecede benzer... neyse, yeteri kadar araştırma yaptığınız vakit, Gök-Tanrı inancının Semavi bir inanç, yani Allah'tan gelen bir inanç olduğunu göreceksinizdir... Bir de şu var ki, Türklerde ki Kam'lık, nedense, İslam'ın Evliyalık kurumuna inanılmaz ölçüde benzemektedir ve ikisi çok güzel bir şekilde kaynaşmıştır... Bakınız, diğer inançlara sahip toplumlara baktığınızda, Türklerin İslamı çok çok kolay kabullenip yaşayabildiğini görürsünüz... Bunun tek nedeni, inançların aynı kökene dayanmasıdır... Ayrıca, Şamanizm diye tabir ettiğiniz inancı ne olarak algılıyorsunuz bilmiyorum ancak, şöyle ki Türklerin Şamanist inancının özelliklerini yukarıda biraz olsun verdim. öyle ki Türklerin Şamainst inancı, özellikle Gök-Türklerin (Semavi Türklerin) Şmanist inancı, diğer belli bir toteme sahip şamanist inançlardan apayrıdır... Türkler put yada totem ednmemişler ve doğa ruhlarına tapmamışlardır... Sadece Doğa'nın bir ruhu olduğuna (İslam'da ki Melekler) inanmışlar ve saygı duyulmasını öngörmüşlerdir... Öyle ki sadece Gök-Tanrı'ya, İslam'da da yaptığımız manada Kurban Keserlerdi... Gök-Tanrı inancının İslam'la tek farklı tarafı, Atalar Kültünün oluşudur, ancak burada da, Ataların Ruhları sadece saygı duyulması gereken varlıklar yada ruhlardır... tapınılacak kadar kutsiyetleri olmamıştır... Bakınız, Diğer dinleri öğrenmeden, özellikle Atanızın İnancını öğrenmeden, diğer totemlere şamanist inançlarla kıyaslamadan, farklarını anlamadan basit yorumlar yapmayınız... yoksa Semavi nedir, ne değildir hala daha anlayamazsınız... Türklerin Gök-Tanrı inancına Putperest demek o da olmazsa Totemlere Bağlı Şamanist İnançlarla karıştırmak ve "Tanrı" adını "İlah" manasında kullanmak sadece Art niyetli Arapçı zihniyetteki kimselerin ve bu konuda bilgi sahibi olmayan cühelanın yapabileceği bir tanımlamadır... Burada bazı yanlışlarınızı göstereceğim. 1- Gök tanrının "göksel" bir tanrı olamayacağını ileri sürmüşsünüz. Bunu da desteklemek için "tanrı" ile birlikte kullanıldığında semavi anlamına geldiğini ileri sürmüşsünüz. Bunun da göksel değil, tanrısal olduğunu iddia etmişsiniz. Şimdi , Orhun yazıtlarındaki Türk evrendoğum anlayışını özetleyen şu cümleye bakalım ; "Uze Kök Tengiru, asra yagız yer kılındıkta, ikin ara kişioğlu kılınmış" Günümüz Türkçesi : "Yukarda mavi gök, aşağıda yağız yer yaratıldığında ikisi arasında insanoğlu yaratılmış" Şimdi sen gel de, buradan bildiğimiz gökyüzünü anlama. Burada sizin dediğiniz gibi bir anlam çıkarırsak ne olur biliyor musunuz? Aynen şöyle olur : "Yukarıda semavi (tanrı), aşağıda yağız yer yaratıldığında ikisi arasında insanoğlu yaratılmış" Yani tanrının da yaratılmış olduğu anlamı çıkar. 2- "Türklerdeki kamlık, islamdaki evliyalığa benzer" demişsiniz. Eski Türk toplulukları arasında şamanlığa benzer bir inancın varlığını kanıtlayacak hiç bir belge yoktur. Altay Türkleri'nin günümüzdeki "şaman" anlamında kullandıkları "kam" sözcüğünün şaman değil, eski Türk dininin temsilcisi anlamına geldiği sanılmaktadır. Ayrıca Uygurlarda "kam" sözcüğünün, din adamı anlamında değil ama, "büyücü" "sihirbaz" anlamında kullanıldığı bilinmektedir. 3- Sadece Gök-Tanrı'ya kurban kestiklerini iddia etmişsiniz. Oysa ki Atalar kültü gereği, ölmüş ataları saygı için onlara da kurbanlar kesilirdi. Zira atalar, öldükten sonra bile ailenin bireylerini korumayı sürdürürlerdi.İşte onlara duyulan bu minnet duygusu, çeşitli biçimlerde ortaya konmaktaydı. Kurban da bunlardan biridir. 4- Türkler İslam'ı öyle çok kolay kabul falan etmemişlerdir. Bu tamamen uydurmaca, yanıltmacadan başka bir şey değildir. Sadece şu dizeler bunu anlamak için yeterlidir ; Kuteybe Türkleri kılıçtan geçirip durur Bize en çok ganimet getiren odur 5- Doğadaki güçleri İslamdaki melek inancı ile özdeşleştirmişsiniz. Çok da yanlış yapmışsınız. Türkler, gizli güçleri bulunduğunu düşündükleri doğa olgularına kutsallık atfetmişlerdir. Örneğin Orhun yazıtlarında "yer-su"nun, "kutsal" sözcüğüyle nitelendirilmesi buna kanıt gösterilebilir (İdug Ötükan 'Kutsal Ötügen' ve Tamikidük baş 'Kutsal Tanık Suyu'). Doğal güçlere inanma aşağı yukarı bütün ilkel dinlerde vardır. Ancak buradaki kutsallık melek inancıyla uzaktan-yakından alakalı değildir. Olsa olsa yanardağ,ateş,fırtına, gök gürültüsü ya da yıldırım gibi doğa olguları karşısında duyulan hayret, korku ve saygı dolayısıyla, bu olguların tanrısallaştırılmasından doğmuş bir inanç ile özdeşleştirilebilir. Ayrıca "Tüm Dinler Semavidir" demişsiniz... Tüm dinler dediğiniz mana da bile semavi olamaz arkadaşım... çünkü "Semavi" adının açılımı "Allah'la Olan" demektir... yani "Allah'tan Gelen" demektir... öz olarak Tapınılanın Gökyüzünde olduğu inancına sahip olmamaktır... kısaca, Semavi inançlarda Yaratıcı bir bedene sahip değildir... ölye olmadığı gibi, aynı zamanda sabit bir yerde de değildir... Ancak diğer inançlarda Tanrı maddeselleştirlmiştir... Gök-Tanrı inancında buna rastlayamazsınız... Kavramları, bugün anlamlandırdığınız manada algılamayınız... şunu unutmayınız ki, Gök-Türkler, "Gök-Kök" kelimesini, sizin anladığınız manada anlamlandırmıyorlardı "Gök-Tanrı" tamlamasını yaparlarken... buna dikkat etmelisiniz... yoksa ortaya çıkardığınız tespit, Gök-Türklerin neye inandığı değil, Sizin Gök-Türklerin inandığını sandığınız şey olur... E tabi bu da doğru bir tesbit olmaz ve yanıltıcı olur di mi? Burada da yine yazdıklarımı tam okumadığınızı, ya da tam olarak anlayamadığınızı göstermişsiniz. Benim yazdıklarımı tekrar okursanız, semavi dinler için islam terminolojisinin üç büyük dinden bahsettiğini, semavi dinler için "göksel" olarak bahsedilecekse tüm dinlerin aslında göksel sayılabileceğini söylemişim. Bu konuda da hala ısrarlıyım. Hatta İslam için bile. Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 Diğer iddialarınıza da ilk fırsatta yanıt vereceğim sayın pantheaa... Alıntı
Φ Pantheaa Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2006 1- Gök tanrının "göksel" bir tanrı olamayacağını ileri sürmüşsünüz. Bunu da desteklemek için "tanrı" ile birlikte kullanıldığında semavi anlamına geldiğini ileri sürmüşsünüz. Bunun da göksel değil, tanrısal olduğunu iddia etmişsiniz. Şimdi , Orhun yazıtlarındaki Türk evrendoğum anlayışını özetleyen şu cümleye bakalım ; Söylemek istediğim, Gök-Tanrının Gökselliği değil, Gökte var olan bir Tanrı olmadığıdır... Gök-Tanrı adı ise, birlikte kullanıldığında, yine sadece Yaratıcının özel adı olarak kullanılmıştır ve bunun aksini kanıtlayacak her hangi bir kanıtta yoktur. Gök-Tanrı'nın özel adıdır... Bu manada Semavi bir anlam taşır demek istiyorum. Yoksa, Gök yüzü ile ayrıdır... Sanrım, yazımda anlatım eksikliği vardı... 2- "Türklerdeki kamlık, islamdaki evliyalığa benzer" demişsiniz. Eski Türk toplulukları arasında şamanlığa benzer bir inancın varlığını kanıtlayacak hiç bir belge yoktur. Altay Türkleri'nin günümüzdeki "şaman" anlamında kullandıkları "kam" sözcüğünün şaman değil, eski Türk dininin temsilcisi anlamına geldiği sanılmaktadır. Ayrıca Uygurlarda "kam" sözcüğünün, din adamı anlamında değil ama, "büyücü" "sihirbaz" anlamında kullanıldığı bilinmektedir. Bende bunu diyorum zaten... Dikkat ederseniz, yazımdan, Türklerin bu inancını "Şamanizm" olarak algılamadığımı anlarsınız. Ben sadece genel kanı olarak "Şamanizm" dendiği için o ibareyi kullandım. Ayrıca Kam sözcüğünün, Sihirbaz manasından başka, bu kimselerin, bilindiği Tanrı ile iletişimde olduklarına, hastaları iyileştiridiğine ve Hakan'ın, kendilerine Kut ve hükümranlık ve savaşlar hakkında İlahi adalet uyarınca danıştıkları bilinir, Yani Kamların halkı eğlendirmek için sihirbazlık yapma gibi bi imajları yoktur arkadaşım... yani bunlar dini temsilcilerdir ve dini yönlendiricilerdir. Kamlık'ın dini temsilci olduğunu sanmaktan başka, tam olarak dini temsilci oldukları bakidir zaten, sanmanıza gerek yok... Öyle ki, Eğer İncelerseniz, Türklerin Evliyalık kurumu ile, Araplarn evliyalık kurumları arasında fark vardır. Ancak İslam'ın genel Evliyalık anlayışı ile, Türklerin Kamlık kurumu örtüşmektedir... Farklılık ise iki toplumun geleneklerinden gelir... Mesela, Dede korkut'u okursanız, hem Evliya, hem Kamlık özelliklerini görürsünüz... Ayrıca şu var ki, Türkler için Ahmed Yesevinin önemini bilirsiniz, Araplar içinde Veysel Karani önemli bir Evliyadır. İkisini incelerseniz eğer, Ahmet Yesevini Kamlık özellikleri sergilediğini, Veysel Kayaninin ise bu özellikleri barındırmadığını görürsünüz. Türklerde Kamlık devam etmiş ve Evliyalık kurmuna evrilmiştir... Yani birbirinin devamı niteliğinde olmuşlardır... Her ne şekilde olursa olsun, gerek Eski Türklerdeki Kamlık, gerek Müslüman Türklerdeki Evliyalık birbirlerinin ardıllarıdır veya şöyle diyelim, birbirleri ile kaynaşmış geleneksel kurumlardır... 3- Sadece Gök-Tanrı'ya kurban kestiklerini iddia etmişsiniz. Oysa ki Atalar kültü gereği, ölmüş ataları saygı için onlara da kurbanlar kesilirdi. Zira atalar, öldükten sonra bile ailenin bireylerini korumayı sürdürürlerdi.İşte onlara duyulan bu minnet duygusu, çeşitli biçimlerde ortaya konmaktaydı. Kurban da bunlardan biridir.. Bu bir iddia değildir yam yam, bu kanıtlanmıştır. Evet Atalara saygı için de kurban kesilirdi ancak yine bunlar Atalara Adanmaz, dediğiniz gibi Atalara saygı için kesilirdi, Ancak Gök-Tanrı'ya kurban kesmekle, Atalara saygı amacıyla kurban kesmek arasında fark vardır... Adamak anlamında kastediyorum ben kurban kesmeyi... Türklerin kurbanları Atalarına Adanmazdı, Ancak Gök-Tanrıya Adanırdı... Atalar için kurban kesme adeti bile hala sürmektedir. Zira bir evde vefat eden biri olursa, çok bilinir ki, Anadolu'da hala, o kimsenin hayrına Et dağıtılır veya hayvan kesilir... İşte bunun Eski Türklerin yaptıklarından hiç bir farkı yoktur. yani verdiğiniz bilgi, benim söylediğimi çürütecek yada karşı tezi olacak bir görüş değildir ancak doğru bir bilgidir verdiğiniz, o ayrı... 4- Türkler İslam'ı öyle çok kolay kabul falan etmemişlerdir. Bu tamamen uydurmaca, yanıltmacadan başka bir şey değildir. Sadece şu dizeler bunu anlamak için yeterlidir ; Kuteybe Türkleri kılıçtan geçirip durur Bize en çok ganimet getiren odur Oğuzlar Müslüman olmadan önce, Arapların Harezme kadar taarruzlarda bulundukları ve darbettikleri doğrudur ancak, verdiğiniz örnek Türklerin kılıçla Müslüman olduklarının kanıtı değildir. Bu sadece sizi tatmin eden, yetindiğiniz bir bilgidir... Eğer, Oğuzların göçleri hakkında fikir sahibi iseniz, özellikle Selçukluların, İslam oldukları dönemde Araplardan daha kuvvetli olduklarını biliyorsunuzdur. Daha güçlü bir topluluk, kendisini savunmaktan aciz bir Abbasi Halifesinin dinini mi kabul ediyor? Ya da Talas savaşında, yine Türklerin üstünlükleri ve burada Müslümanlığı topluca kabul eden kavimlerin olduğu (Karluk, Yağma- Çiğil) vakidir. Kaldı ki, Türkler sizin dediğiniz şiddete sadece Emevi Döneminde maruz kalmışlardır, Ancak Abbasi döneminde, Türkler halifenin koruyucusu halindedirler ve kendilerine Samerra gibi şehirler dahi kurulmuştur... Halifenin ve Şia'nın imamlarının özellikle Türkçe öğrenmiş olması ve buna önem vermeleri, Türklerin gücünün bir kanıtıdır. Yani o dönemde hiç bir Müslüman topluluk, Türklere İslamı kılıçla kabul ettirecek kadar Türklerden kuvvetli değildirler. Kaldı ki, Araplar Harizme yaptıkları son baskından büyük yenilgi ile çıkmışlardır da... Abbasiler döneminde Türkler özellikle Şia yanında olmakla birlikte Müslümanlığı seçmişler ve zorlanmamışlardır. Oğuzlar ise, Anadoluya geldiklerinde yine çok kolay bir şekilde müslüman olmuşlardır. Ancak bunu bugünkü hali ile anlamamak gerekir. Ayrıca İtil ve Volga Türklerinin'de Arap Taarruzlarında uzak oldukları ve topluca Müslüman oldukları hatta ilk Müslüman Türkler oldukları kanıtlanmış bir bilgidir. Bunun daha bir çok misalleri ve kanıtları vardır... Yani eğer Tarihten bahsedecekseniz, öyle kolay olmamıştır deyipte, temelsiz bir nükte sunmanız olmaz... O nükte gerçektir, ancak şöyledir; Türkler İslam olmadan önceki Arapların Harezme olan akınlarını ve kıyımlarını anlatmaktadır ve Türklerin Müslüman olmaları ile alakalı değildir ve o mana da çıkmaz... 5- Doğadaki güçleri İslamdaki melek inancı ile özdeşleştirmişsiniz. Çok da yanlış yapmışsınız. Türkler, gizli güçleri bulunduğunu düşündükleri doğa olgularına kutsallık atfetmişlerdir. Örneğin Orhun yazıtlarında "yer-su"nun, "kutsal" sözcüğüyle nitelendirilmesi buna kanıt gösterilebilir (İdug Ötükan 'Kutsal Ötügen' ve Tamikidük baş 'Kutsal Tanık Suyu'). Doğal güçlere inanma aşağı yukarı bütün ilkel dinlerde vardır. Ancak buradaki kutsallık melek inancıyla uzaktan-yakından alakalı değildir. Olsa olsa yanardağ,ateş,fırtına, gök gürültüsü ya da yıldırım gibi doğa olguları karşısında duyulan hayret, korku ve saygı dolayısıyla, bu olguların tanrısallaştırılmasından doğmuş bir inanç ile özdeşleştirilebilir. Burada da yine yazdıklarımı tam okumadığınızı, ya da tam olarak anlayamadığınızı göstermişsiniz. Benim yazdıklarımı tekrar okursanız, semavi dinler için islam terminolojisinin üç büyük dinden bahsettiğini, semavi dinler için "göksel" olarak bahsedilecekse tüm dinlerin aslında göksel sayılabileceğini söylemişim. Bu konuda da hala ısrarlıyım. Hatta İslam için bile.] bakın siz, görmek istediğiniz gibi görüyorsunuz... Oysa ki, benim kastettiğim, 4 büyük melek gibi bir anlayış değildir... Bakın, İslam Tasavvufunda herşeyin Özünde Hakk olduğuna inanılır. Bu Hakk her cismin özüne sirayet etmiştir. Hak Nurdur ve Meleklerde Nur'dan yaratılmışlardır... Bu anlamda, İslam'da ki "Tek Bir Kar Tanesinden Dahi, Bir Melek Sorumludur" inancının özü budur. Yani cisimlerin de özünde Nur, yani Melekler vardır. Bunu bilinç sahibi bir melek olarak algılamayın. Bilindiği gibi, Melekler Allah'ın verdikleri emir mucibince hareket ederler ve düşünmezler. Öyle ise, bunları doğanın kanunlarının soyut kabulleri olarakta ele almalıyız... Neyse, burası çok daha uzun bir açıklama gerektirir ve İslam Tasavvufunun ilmindedir... Neyse; işte Türklerin de her doğa unsurunun bir ruhu olduğuna inanması bununla paralellik göstermektedir... Ağaçların, Suyun, Dağın vs vs vs hep bir ruhu ve kutsiyetleri vardır bu anlamda... Ancak onlar İlah değillerdir... Mesela Eski Türklerde Ağaç en önemli unsurdur. Yerin içine uzanan kökleri ve göğe uzanan dalları ile bir nevi Bilgeliğin ve Soyluluğun (Osman Gazinin Rüyasında da vücut bulmuştur) simgesidir. Türkler ulu yaşlı bir ağaç gördüklerine başlıklarını çıkarıp, saygıda bulunurlardı. Ancak bu onu Tanrı olarak addettikleri manasına gelmemektedir... Dinlerin Göksel sayılacagı konusun da ise, tam olarak açık değiliz sanırım... Bakın Semavi kelimesinin eş anlamlısı olarak Göksel: Allah'tan gelen anlamına gelir... Ancak sanırım siz, Gök'te yaşayan İalh manasında Göksel tanımını yapıyorsunuz. Oysa ki Türklerin Gök-Tanrı'sı, Gökte Yaşayan İlahlardan farklıdır. Bu çok açıktır... İslam Dini de bu manası ile Gök'te yaşayan bir Tanrı edinmemiştir... Allah insana şah damarından daha yakındır inancı vardır ve yine Allah, Hakk olarak tüm yarattıklarına sirayet etmiştir, heryerdedir... Yarattıkları ile birdir... Tevhiddir... O yüzden İslam'da, Gök-Tanrı inancı da dediğiniz manada göksel değildir... Semavi(=Göksel)dirlerler. Bu ayrıma dikkat etmenizi isterim... Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2006 Söylemek istediğim, Gök-Tanrının Gökselliği değil, Gökte var olan bir Tanrı olmadığıdır... Gök-Tanrı adı ise, birlikte kullanıldığında, yine sadece Yaratıcının özel adı olarak kullanılmıştır ve bunun aksini kanıtlayacak her hangi bir kanıtta yoktur. Gök-Tanrı'nın özel adıdır... Bu manada Semavi bir anlam taşır demek istiyorum. Yoksa, Gök yüzü ile ayrıdır... Sanrım, yazımda anlatım eksikliği vardı... Sayın pantheaa, Gök Tanrı için "gökte var olan bir tanrı olmadığı" yönündeki iddianızın kaynağını bilmiyorum ama, bu kaynağın akademik olmadığından eminim. Zira hemen tüm akademik kaynaklarda Gök Tanrının gökte olduğuna ilişkin bilgiler mevcuttur. Şimdi size bunlardan bir kaç örnek göstereceğim... Gerek eski Türk inançlarında, gerekse diğer dinlerde semâ önemli yer tutar. Özellikle Gök-Tanrı inancı dikkate alındığında Tanrı’nın semada olduğu düşüncesi netleşir. İslamî dönemde görülen ancak, yukarıda da izah ettiğimiz gibi İslâmiyetten önceki dönemde de var olan Gök ve onun kutsallığı Hristiyanlıkta da vardır. Zira Hz.İsa’nın göğe çekilmesi inancı buna işaret eder. http://www.hbektas.gazi.edu.tr/dergi/kearmagan/aryucel.htm Tös, ımı, neme, ıs, iye gibi terimleri genellikle Altay merkezli Gök-Tanrı inancı çevresinde Tanrı’lar sistemine ait kavramlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Gök’te (semada) bulunduğuna inanılan Tek Tanrı Ülgen, Gök-Türk Bengü Taşları’nda geçen üste gök ve altta yağız yerin sahibidir. Tanrı Ülge’nin hizmetinde olan başka Tengriler vardır ki, bunların görevleri yaratılmış olanların sahipliklerini , sorumluluklarını üstlenmektir. turkoloji.cu.edu.tr/HALKBILIM/cetin_01.pdf "Türkmenlerin İslam dinine girmezden önceki dini Gök Tanrı inancı idi. Türkmence’de gök; Asman, direk ve mavi anlamına gelir." www.cumhuriyet.edu.tr/edergi/makale/278.pdf Sanırım bu kadarı size yeterli olur. (Devam edecek) Alıntı
Φ Pantheaa Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 7 Ekim , 2006 Sayın pantheaa, Gök Tanrı için "gökte var olan bir tanrı olmadığı" yönündeki iddianızın kaynağını bilmiyorum ama, bu kaynağın akademik olmadığından eminim. Zira hemen tüm akademik kaynaklarda Gök Tanrının gökte olduğuna ilişkin bilgiler mevcuttur. Şimdi size bunlardan bir kaç örnek göstereceğim... Gerek eski Türk inançlarında, gerekse diğer dinlerde semâ önemli yer tutar. Özellikle Gök-Tanrı inancı dikkate alındığında Tanrı’nın semada olduğu düşüncesi netleşir. İslamî dönemde görülen ancak, yukarıda da izah ettiğimiz gibi İslâmiyetten önceki dönemde de var olan Gök ve onun kutsallığı Hristiyanlıkta da vardır. Zira Hz.İsa’nın göğe çekilmesi inancı buna işaret eder. http://www.hbektas.gazi.edu.tr/dergi/kearmagan/aryucel.htm Tös, ımı, neme, ıs, iye gibi terimleri genellikle Altay merkezli Gök-Tanrı inancı çevresinde Tanrı’lar sistemine ait kavramlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Gök’te (semada) bulunduğuna inanılan Tek Tanrı Ülgen, Gök-Türk Bengü Taşları’nda geçen üste gök ve altta yağız yerin sahibidir. Tanrı Ülge’nin hizmetinde olan başka Tengriler vardır ki, bunların görevleri yaratılmış olanların sahipliklerini , sorumluluklarını üstlenmektir. turkoloji.cu.edu.tr/HALKBILIM/cetin_01.pdf "Türkmenlerin İslam dinine girmezden önceki dini Gök Tanrı inancı idi. Türkmence’de gök; Asman, direk ve mavi anlamına gelir." www.cumhuriyet.edu.tr/edergi/makale/278.pdf Sanırım bu kadarı size yeterli olur. (Devam edecek) Osman Turan okumanızı tavsiye ederim... Kendisi Eski Türkler konusunda otoritedir ve Profesör ünvanı ile son derece akadamik çalışmaları vardır... Bakın, Eski Türklerin İnancı, diğer inançlarla karıştırıldığı için, araştırmacılarca Gök-Tanrı Göğe yerleştiriliyor. Ancak, Eski Türklerdeki Tanrının Gökselliği inancı, İslam'daki "O Arşı İstila Etmiştir" ayetinin gösterdiği manadan öte gitmez. Mesela, elbette Türklerde Göğün kutsallığı vardır... Mesela, Camilerin kubbeleri ve kubbe tavanlarının (gökyüzünü temsilen) maviye boyanması, gök yüzüne dua için el açılması hep göğün kutsallığından gelir... Bu doğrudur, ancak Gök-Tanrı Gökyüzünde yaşayan, orayı ev tutmuş olan bir Tanrı değildir. Zeus, Enki gibi bir vasfı yoktur yani Gök-Tanrı'nın... Bunu anlatmaya çalışıyorum... Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2006 Osman Turan okumanızı tavsiye ederim... Kendisi Eski Türkler konusunda otoritedir ve Profesör ünvanı ile son derece akadamik çalışmaları vardır... Bakın, Eski Türklerin İnancı, diğer inançlarla karıştırıldığı için, araştırmacılarca Gök-Tanrı Göğe yerleştiriliyor. Ancak, Eski Türklerdeki Tanrının Gökselliği inancı, İslam'daki "O Arşı İstila Etmiştir" ayetinin gösterdiği manadan öte gitmez. Mesela, elbette Türklerde Göğün kutsallığı vardır... Mesela, Camilerin kubbeleri ve kubbe tavanlarının (gökyüzünü temsilen) maviye boyanması, gök yüzüne dua için el açılması hep göğün kutsallığından gelir... Bu doğrudur, ancak Gök-Tanrı Gökyüzünde yaşayan, orayı ev tutmuş olan bir Tanrı değildir. Zeus, Enki gibi bir vasfı yoktur yani Gök-Tanrı'nın... Bunu anlatmaya çalışıyorum... Arkadaşım bu anlamsızca ısrar nedir? İşte sana Kültigin Abidesi ; "Tengri teg tengride bolmuş Türk Bilge Kağan,bu ödke oturtum. " Günümüz Türkçesi : "Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağanı, bu zamanda oturdum." "Üze Türk Tengrisi Türk ıduk yiri subu ança itmiş." Günümüz Türkçesi : "Yukarıda Türk Tanrısı, Türk kutsal yeri , suyu öyle tanzim etmiş." "Türk budunug atı küsi yok bolmazun tiyin kangım kaganıg ögüm katunug kötürmiş tengri il birigme tengri Türk budun atı küsi yok bolmazun [tiyin özümün ol tengri] kagan olurtdı erinç." Günümüz Türkçesi : "Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye, babam kağanı, annem hatunu yükseltmiş olan Tanrı, il veren Tanrı, Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye kendimi o Tanrı kağan oturttu tabi." Sana Gök Tanrı'nın gökte olduğunu daha nasıl anlatacağız? Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2006 Bu bir iddia değildir yam yam, bu kanıtlanmıştır. Evet Atalara saygı için de kurban kesilirdi ancak yine bunlar Atalara Adanmaz, dediğiniz gibi Atalara saygı için kesilirdi, Ancak Gök-Tanrı'ya kurban kesmekle, Atalara saygı amacıyla kurban kesmek arasında fark vardır... Adamak anlamında kastediyorum ben kurban kesmeyi... Türklerin kurbanları Atalarına Adanmazdı, Ancak Gök-Tanrıya Adanırdı... Atalar için kurban kesme adeti bile hala sürmektedir. Zira bir evde vefat eden biri olursa, çok bilinir ki, Anadolu'da hala, o kimsenin hayrına Et dağıtılır veya hayvan kesilir... İşte bunun Eski Türklerin yaptıklarından hiç bir farkı yoktur. yani verdiğiniz bilgi, benim söylediğimi çürütecek yada karşı tezi olacak bir görüş değildir ancak doğru bir bilgidir verdiğiniz, o ayrı... Yanılıyorsunuz sayın pantheaa... Daha önce de söylemiştim; Türkler, ataların öldükten sonra bile aile bireylerini koruduklarına inanırlardı. Bu inanç ile, bizdeki uygulamaları karıştırmayınız. Bizdeki ritüeller, ölenin arkasından hayır olsun diye yapılır. Ancak eski Türkler'de bu uygulama, direkt olarak ölmüş atalara minnet borcunun bir karşılığı olarak yapılırdı. Günümüz İslam inancında ise buna benzer bir ritüel yoktur. Zira insanı koruyan İslam'ın tanrısıdır. İslam'ın tanrısı Kur'an'da bunu melekler aracılığıyla yaptığını söylemektedir. Ancak burada meleklerin rolü, Atalar Kültü'ne benzer bir nitelik taşımaz. Oğuzlar Müslüman olmadan önce, Arapların Harezme kadar taarruzlarda bulundukları ve darbettikleri doğrudur ancak, verdiğiniz örnek Türklerin kılıçla Müslüman olduklarının kanıtı değildir. Bu sadece sizi tatmin eden, yetindiğiniz bir bilgidir... Eğer, Oğuzların göçleri hakkında fikir sahibi iseniz, özellikle Selçukluların, İslam oldukları dönemde Araplardan daha kuvvetli olduklarını biliyorsunuzdur. Daha güçlü bir topluluk, kendisini savunmaktan aciz bir Abbasi Halifesinin dinini mi kabul ediyor? Ya da Talas savaşında, yine Türklerin üstünlükleri ve burada Müslümanlığı topluca kabul eden kavimlerin olduğu (Karluk, Yağma- Çiğil) vakidir. Kaldı ki, Türkler sizin dediğiniz şiddete sadece Emevi Döneminde maruz kalmışlardır, Ancak Abbasi döneminde, Türkler halifenin koruyucusu halindedirler ve kendilerine Samerra gibi şehirler dahi kurulmuştur... Halifenin ve Şia'nın imamlarının özellikle Türkçe öğrenmiş olması ve buna önem vermeleri, Türklerin gücünün bir kanıtıdır. Yani o dönemde hiç bir Müslüman topluluk, Türklere İslamı kılıçla kabul ettirecek kadar Türklerden kuvvetli değildirler. Kaldı ki, Araplar Harizme yaptıkları son baskından büyük yenilgi ile çıkmışlardır da... Abbasiler döneminde Türkler özellikle Şia yanında olmakla birlikte Müslümanlığı seçmişler ve zorlanmamışlardır. Oğuzlar ise, Anadoluya geldiklerinde yine çok kolay bir şekilde müslüman olmuşlardır. Ancak bunu bugünkü hali ile anlamamak gerekir. Ayrıca İtil ve Volga Türklerinin'de Arap Taarruzlarında uzak oldukları ve topluca Müslüman oldukları hatta ilk Müslüman Türkler oldukları kanıtlanmış bir bilgidir. Bunun daha bir çok misalleri ve kanıtları vardır... Yani eğer Tarihten bahsedecekseniz, öyle kolay olmamıştır deyipte, temelsiz bir nükte sunmanız olmaz... O nükte gerçektir, ancak şöyledir; Türkler İslam olmadan önceki Arapların Harezme olan akınlarını ve kıyımlarını anlatmaktadır ve Türklerin Müslüman olmaları ile alakalı değildir ve o mana da çıkmaz... Sayın Pnatheaa, bu konuda ilahiyat fakülteleri bile sizin kadar rahat değillerdir. Bakın neler diyorlar : "Hz. Ömer zamanında gerçekleştirilen fetihlerle Türklerin Müslüman Araplarla ilk temasları başlamıştır. Her ne kadar Hz. Ömer Müslüman askerlerin Ceyhun nehrini geçmelerini yasaklamışsa da, sonradan bu yasağa uyulmamış ve Arap İslâm orduları aşağı Türkistan'a doğru fetih akınlarını sürdürmüşlerdir. Önceleri bu akınlar fetih hareketinden çok taciz etmeler ve baskınlar yapma tarzında, yağma ve ganimet hareketleri olarak sürdürülmüştür. Kuteybe b. Müslim (ö.M.715)'in Horasan'a vali olarak atanmasıyla birlikte, fetih hareketleri hızlanmış, Baykent, Buhara ve Semerkant gibi önemli ticaret merkezleri fethedilmiştir. Ne yazık ki; Kuteybe, askerî sahada gösterdiği başarıyı İslâm dininin yayılmasında gösterememiş, fethettiği yerlerde yağma ve katliamlarda bulunmuştur." ............. "Burada aklımıza, Türklerin Müslümanlarla ilk ilişkilerinden itibaren, Türkler arasında, karakterlerine uygun olan İslâmiyet'in yayılmasının neden çabuk olmadığı sorusu gelmektedir. Şüphesiz bunda Emevi idarecilerinin yanlış politikaları, etkili olmuş ve bu politikalar, Türklerin Araplara karşı kin ve nefret duygularını artırmış ve İslâmiyet'i kabul etmelerine de mani olmuştur." ......... "Esasen Emevi yönetiminin İslâm'ın yayılmasından çok, Arap saltanatına önem vermesi ve Türklere karşı tam bir istila hareketine girişmiş olması, Türkler arasında İslâmiyet'in yayılmasını geciktirmiştir." www.cumhuriyet.edu.tr/edergi/makale/240.pdf Görüyorsunuz ya, hiç de sizin söylediğiniz gibi olmamış sayın pantheaa... Türklerin İslamlaşma süreci tam olarak yağma, katliam ve işkencelerle geçmiştir. Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2006 bakın siz, görmek istediğiniz gibi görüyorsunuz... Oysa ki, benim kastettiğim, 4 büyük melek gibi bir anlayış değildir... Bakın, İslam Tasavvufunda herşeyin Özünde Hakk olduğuna inanılır. Bu Hakk her cismin özüne sirayet etmiştir. Hak Nurdur ve Meleklerde Nur'dan yaratılmışlardır... Bu anlamda, İslam'da ki "Tek Bir Kar Tanesinden Dahi, Bir Melek Sorumludur" inancının özü budur. Yani cisimlerin de özünde Nur, yani Melekler vardır. Bunu bilinç sahibi bir melek olarak algılamayın. Bilindiği gibi, Melekler Allah'ın verdikleri emir mucibince hareket ederler ve düşünmezler. Öyle ise, bunları doğanın kanunlarının soyut kabulleri olarakta ele almalıyız... Neyse, burası çok daha uzun bir açıklama gerektirir ve İslam Tasavvufunun ilmindedir... Neyse; işte Türklerin de her doğa unsurunun bir ruhu olduğuna inanması bununla paralellik göstermektedir... Ağaçların, Suyun, Dağın vs vs vs hep bir ruhu ve kutsiyetleri vardır bu anlamda... Ancak onlar İlah değillerdir... Mesela Eski Türklerde Ağaç en önemli unsurdur. Yerin içine uzanan kökleri ve göğe uzanan dalları ile bir nevi Bilgeliğin ve Soyluluğun (Osman Gazinin Rüyasında da vücut bulmuştur) simgesidir. Türkler ulu yaşlı bir ağaç gördüklerine başlıklarını çıkarıp, saygıda bulunurlardı. Ancak bu onu Tanrı olarak addettikleri manasına gelmemektedir... Bu inanış hemen tüm dinlerde vardır sayın pantheaa.. Çok tanrılı dinlerde, her bir doğa elemanı için bir tanrı var iken, tek tanrılı dinlerde bu iş meleklere evrilmiştir. Örneğin İslam inancında doğa olaylarından Mikail sorumludur. Anlayacağınız bu inanç herhangi bir din ile özdeşleştirilemez; pek çok inanç için geçerlidir. Dinlerin Göksel sayılacagı konusun da ise, tam olarak açık değiliz sanırım... Bakın Semavi kelimesinin eş anlamlısı olarak Göksel: Allah'tan gelen anlamına gelir... Ancak sanırım siz, Gök'te yaşayan İalh manasında Göksel tanımını yapıyorsunuz. Oysa ki Türklerin Gök-Tanrı'sı, Gökte Yaşayan İlahlardan farklıdır. Bu çok açıktır... İslam Dini de bu manası ile Gök'te yaşayan bir Tanrı edinmemiştir... Allah insana şah damarından daha yakındır inancı vardır ve yine Allah, Hakk olarak tüm yarattıklarına sirayet etmiştir, heryerdedir... Yarattıkları ile birdir... Tevhiddir... O yüzden İslam'da, Gök-Tanrı inancı da dediğiniz manada göksel değildir... Semavi(=Göksel)dirlerler. Bu ayrıma dikkat etmenizi isterim... Bu ayrımı ben konunun başında yapmıştım zaten. "Semavi" kelime olarak gökle ilgili, göğe ilişkin anlamına gelir. Ancak islam terminolojisinde semavi dinlerin İslamiyet, Hristiyanlık ve Musevilik gibi Allah tarafından gönderildiğine inanılan dinler olduğunu belirtmiştim. Semavi dinleri eğer, gökle ilgili yani tanrılarının gökte olduğuna inanılan dinler olarak tanımlarsak da, hemen tüm dinlerin semavi olabileceğini söylemiştim. Hatta İslam için bile. Her ne kadar siz kabul etmeseniz de, bunun örnekleri çoktur. Tanrının pek çok ayette "indirdik" ya da "O'na yükselir" gibi ifadelerin kullanması, mirac inancında Muhammed'in tanrı ile konuşmak için göğe yükselmesi, tanrının arşa kurulmuş olması gibi.. Alıntı
Φ Pantheaa Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2006 Sayın Pnatheaa, bu konuda ilahiyat fakülteleri bile sizin kadar rahat değillerdir. Bakın neler diyorlar : "Hz. Ömer zamanında gerçekleştirilen fetihlerle Türklerin Müslüman Araplarla ilk temasları başlamıştır. Her ne kadar Hz. Ömer Müslüman askerlerin Ceyhun nehrini geçmelerini yasaklamışsa da, sonradan bu yasağa uyulmamış ve Arap İslâm orduları aşağı Türkistan'a doğru fetih akınlarını sürdürmüşlerdir. Önceleri bu akınlar fetih hareketinden çok taciz etmeler ve baskınlar yapma tarzında, yağma ve ganimet hareketleri olarak sürdürülmüştür. Kuteybe b. Müslim (ö.M.715)'in Horasan'a vali olarak atanmasıyla birlikte, fetih hareketleri hızlanmış, Baykent, Buhara ve Semerkant gibi önemli ticaret merkezleri fethedilmiştir. Ne yazık ki; Kuteybe, askerî sahada gösterdiği başarıyı İslâm dininin yayılmasında gösterememiş, fethettiği yerlerde yağma ve katliamlarda bulunmuştur." ............. "Burada aklımıza, Türklerin Müslümanlarla ilk ilişkilerinden itibaren, Türkler arasında, karakterlerine uygun olan İslâmiyet'in yayılmasının neden çabuk olmadığı sorusu gelmektedir. Şüphesiz bunda Emevi idarecilerinin yanlış politikaları, etkili olmuş ve bu politikalar, Türklerin Araplara karşı kin ve nefret duygularını artırmış ve İslâmiyet'i kabul etmelerine de mani olmuştur." ......... "Esasen Emevi yönetiminin İslâm'ın yayılmasından çok, Arap saltanatına önem vermesi ve Türklere karşı tam bir istila hareketine girişmiş olması, Türkler arasında İslâmiyet'in yayılmasını geciktirmiştir." www.cumhuriyet.edu.tr/edergi/makale/240.pdf Görüyorsunuz ya, hiç de sizin söylediğiniz gibi olmamış sayın pantheaa... Türklerin İslamlaşma süreci tam olarak yağma, katliam ve işkencelerle geçmiştir. Arkadaşım, Ben bundan farklı bişey söylemedim ki... Bakınız, hepsi aynı dönemlerde olan olaylar değildir. eğer yazımı, gaza gelip, sakin kafa ile okursanız göreceksiniz... Emeviler döneminde tabii ki Emevilerin ırkçı yaklaşımları nedeni ile İslama giriş yavaş olmuştur. Ancak bu siyasi nedenledir... ve ben yukarıda verdiğiniz örneğin antitezi olarak bişey yazdığımı hatırlamıyorum. Eğer yeterince Tarih bilginiz varsa, Abbasilerin hükümdarlığının, Emevilerden sonra geldiğini ve Türklerin bu dönemde toplu olarak Müslümanlığa geçtiğini ve bu dönemden sonra Araplarla Türklerin öyle birbirlerine karşı ırkçı politikalar izlemediklerini zaten biliyorsunuzdur... Emevi konusunda farklı yada karşı birşey söylemedim ki ben... Örnek verdiğiniz yazımı tekrar okumanızı tavsiye ederim... Ben Abbasi Döneminden bahsediyorum, siz "Hayır Öyle Değildir" diyerek, Abbasilerden önceki ve Türklerin Araplara karşı ilgileri olmadığı Emevi döneminden bahsediyrorsunuz... Ancak sizin bu hatalı karşı-savınızı şöyle açayım. İlki, Türkler, Emeviler döneminde, aşağı bölgelere, daha doğrusu, İran'a yada İran'ın daha güney kesimlerine geçmek gibi faaliyetlerde, göçlerde bulunmamışlardır. Yani Arap dünyasına karışma gibi bir tahayyülleri olmamıştır. Burada ki Türk, Arap münasebetleri, tamamen Emevilerin Türklere olan taarruzlarından kaynaklanmaktadır... Yani Türkler o dönemde bölgeye merak içinde değildirler. İslamiyeti tanıyan çok az Türk kavmi ise, ancak, Emevilerin baskısından kaçan ve İran taraflarına gelen Hz. Ali taraftarları sayesinde tanımışlardır ve Türk Alevilerinin kökü buna dayanır zaten. Neyse... Bu sıralarda, Türk Oğuz göçleri henüz yoğunlukta değildir... ve ancak öncü küçük boylar gelmektedir... Ancak daha sonra, Abbasi döneminde, Abbasiler, Şia; yani Hz. Ali taraftarlarının yartımıyla ihtilal yapmışlar ve bu sayede de, Şia'nın irtibatta bulundukları Türkler Arap dünyasına bu yolla girmişlerdir... İşte Türklerin Müslüman dünyaya ilgisi bu dönemde başlamıştır... İşte, Türklerin Müslümanlığa geçiş dönemlerinde can alıcı nokta bu dönemdir, çünkü ilgileri vardır. Emevi döneminin örnek olamayacak olmasının nedenide aynen budur... Adamlar zaten o bölgeye göç edemiyorlar bile ve düşmanlık var, nasıl gelsinler... Ancak Müslüman Şia'nın Emeviler döneminde Türklerle kurdukları irtibat, Şia'nın Abbasi İhtilaline ve Emevilerin yıkılmasına yardımları nedeni ile, Türkleri Abbasilerle tanıştırmış ve Abbasiler Türklerin Askeri gücünden faydalanmışlardır. Dediğim gibi, Şia'nın İmamları ve Abasi Halifesi Türkçe öğrenmeye önem vermiş ve öğrenmişlerdir... İşte bu da Türklerin İslamı yakından tanımasına ve ilgi duymalarına neden olmuştur... ve Asıl Oğuz göçleride bu dönemde olmuş, Oğuzlar ise topluca 990lardan sonra İran ve dolaylarından Irak (Musul-Kerkük) dolaylarına gelmişlerdir. Selçuk Bey Müslümanlığı seçmiş ve Oğuzlar toplu halde Müslüman olmuşlar, sadece gelişlerinde 15yıl sonra kadar, yani 1015te Tuğrul ve Çağrı beyler, Anadolu'ya akınlarda bulunmuşlar... Selçuk Bey, Abbasi halifesine bağlılık bildirmiş ve hatta Halifeyi, atının yularından tutarak karşılamıştır... Dini yönetici artık Selçuk Bey, Dini Temsilci Abbasi Halifedir... Dolayısıyla "Türklerin İslama Toplu Geçişleri" konusunda baz alacağımız nokta, Türklerin İslamı Tanımalarına Fırsat yaratılan zaman dilimidir. İnsanlar tanımadıkları ve tanımalarına fırsat verilmeyen bir dine toplu geçiş yapmazlar, yapamazlar. İslam'ın en berbat temsilcisi olan Emevilerin bu düşmanca tavırları, Türklerin İslama ilgi duymalarını ve tanımak için merak etmelerini engellemiştir ve siz öyle bir cevap vermişsiniz ki, söz konusu ettiğim dönem Emevi dönemi değildir... Umarım açık olabilmişimdir. Emeviler konusunda fikir ayrılığında olduğumuzu düşünmüyoprum ancak, yürüttüğünüz mantık biraz ya yanlış yada çok farklı kriterleri göz önünde tutuyorsunuz, ki bu manada şimdiye kadar hiç bir tarihçinin kullanmadığı kriterler sanırım bunlar, tebrik ederim... Öncelikle, Bir dini kabul etmeniz, yada Toplu halde o dine geçmeniz için, o dini temsil eden kimselerin (Emeviler mesela) size karşı hüsn-ü niyette olmaları lazımdır ve sizin (Türklerin) bundan dolayı o ortama ilgi duymanız gerekmektedir... Oysa ki Türk göçleri ve ilgisi Abbasi döneminden sonradır. Emeviler döneminde Türklerin Müslümanlığa geçişlerinin az olması kadar normal bir şey yoktur... Çünkü alakaları yoktur. Olaya bu açıdan bakılması gerektiği kanısındayım... Gök-Tanrı konusunda ise, Osman Turan'da hemen hemen, verdiğiniz aynı tümceleri kullanarak tesbitlerde bulunmaktadır... Sonuçta tesbitleriniz, sizin yorumunuza göredir ve öyle ki kimsenin bu konuda fikir değişikliğine gideceğini sanmıyorum... Kladı ki, siz Tümcelere göre yorum yapıyorsunuz, ancak bu konuda oldukça doyurucu makaleler vardır o yüzden konuyu uzatmaya gerek duymuyorum ve sizin söyledikleriniz tatmin edici gelmedi bana... Alıntı
Φ Pantheaa Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2006 Gönderi tarihi: 9 Ekim , 2006 Bu inanış hemen tüm dinlerde vardır sayın pantheaa.. Çok tanrılı dinlerde, her bir doğa elemanı için bir tanrı var iken, tek tanrılı dinlerde bu iş meleklere evrilmiştir. Örneğin İslam inancında doğa olaylarından Mikail sorumludur. Anlayacağınız bu inanç herhangi bir din ile özdeşleştirilemez; pek çok inanç için geçerlidir. Bu ayrımı ben konunun başında yapmıştım zaten. "Semavi" kelime olarak gökle ilgili, göğe ilişkin anlamına gelir. Ancak islam terminolojisinde semavi dinlerin İslamiyet, Hristiyanlık ve Musevilik gibi Allah tarafından gönderildiğine inanılan dinler olduğunu belirtmiştim. Semavi dinleri eğer, gökle ilgili yani tanrılarının gökte olduğuna inanılan dinler olarak tanımlarsak da, hemen tüm dinlerin semavi olabileceğini söylemiştim. Hatta İslam için bile. Her ne kadar siz kabul etmeseniz de, bunun örnekleri çoktur. Tanrının pek çok ayette "indirdik" ya da "O'na yükselir" gibi ifadelerin kullanması, mirac inancında Muhammed'in tanrı ile konuşmak için göğe yükselmesi, tanrının arşa kurulmuş olması gibi.. Öncelikle, Ben İlahlar için Tanrı Adının kullanılmasına karşıyım... ve kullanmamda, o yüzden kuracağınız cümle: "Çok ilahlı dinlerde, her bir doğa elemanı için bir ilah var iken, tek tanrılı dinlerde bu iş meleklere evrilmiştir" şekilde olmalıdır... bu düzeltmeden sonra şunu söylemek istiyorum, Bakın, öncelikle benim bakış açımı bilmeinz gerekiyor sanırım... Ben olaya, basit bir İslam Terminolojisi açısından bakmıyorum... İslam Teologlarının çoğunun nasıl tesbitlerde bulunduklarını da biliyorum... neyse, eleştirimiz bu değil, onlar bir yana... Ben konuya Tasavvuf Felsefesi açısında bakıyorum... ve biliryosundur ki, Tasavvufta her şey Allah'tan gelir ve özünde o vardır.. İster kabullenin, ister kabullenmeyin bunun aksini bana kanıtlayamazsınz. Neyse, geçelim bunu... Bakın, bu açıdan bakarsanız, tüm inançların bir çıkış noktası mutlaka var ve var olmalı di mi? yani durup dururken şekillenmedi dinler... Çok İlahlı Dinlerde öyle, Tek Tanrılı Dinlerde öyle... Bakın, İlk Dinin, Hz. Adem'e tebliğ edilen olduğuna inandığımızı bilirsiniz, daha sonra Şit peygamber ve ardılları, en sonra Nuh peygamber ve Hz. İbrahim peygamberin öğretileri... Bunlar bir yana, der ki "Bir Tüm Milletlere Bir Peygamber Gönerdik." Yani her millete bir tebliğ edici gelmiş olmalıdır... İşte ister Çok lahlı olsun, ister Tek Tanrılı olsun, Tüm dinlerin özüne ve kavrayışına baktığınızda aynılık, aynı temele, yani Allah'ın tebliğine dayanmasından gelir... O yüzden söylediğiniz, yukarıda kendimce düzelttiğim tümce, benim için pek te çürütücü bi manada değildir... ve Semavi manası, "Allah'tan Gelen" manasında kullanılır ki, tüm inançlar temelde O'ndan gelmiştir, ki nedenini açıkladım... Ayrıca Hz. Muhammed'in Göğe Yükselişi, yada Allah'ın arşı istila etmesi, dediğniz mana da ele alınmaz... Hz. Muhammed'in bedeni Gök-yüzüne yükselmemiştir ve kimsenin olayı görmüşlüğü yoktur ve bu olay Hz. Muhammed'in Ruhani olarak (yada Bedeni olsada farketmez), Allah'ın huzuruna çıkması olayıdır... Bu olayın açıklaması, Allah'ın gökte yaşadığı gibi bi anlam içermez ve Evliya nam andığımız mutasavvıfları anlayışlarına baktığınızda bunu anlarsınız... neye, açıklamayagerek yok, söyledikleriniz bende bir çeliki yaratmıyor. Zaten bakış açımı biliyorsanz yada anladıysanız, özü kavramışsınız demektir ki, eğer hakkaten öyleyse takdir ederim... bu demektir ki, hakkaten sağlam araştırma yapıp ta Ateist olmuşsunuz... Çünkü o zaman biliyosunuzdur, bu yolun sonucunda ya düşersiniz, ya kalırsınız... o yüzden saygı duyarım... düşündüklerinizi farklı açıdan ele aldığınızı düşünüyorum sadece... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.