BAHÇEMDEKİ ATEŞ BÖCEKLERİ = FIREFLIES IN THE GARDEN

IMDB: 6.6/10
Yapım: 2008, ABD
Tür: Aile, Dram
Yönetmen: Dennis Lee
Senaryo: Robert Frost, Dennis Lee
Yapımcı: Sukee Chew, Marco Weber, Vanessa Coifman
Görüntü Yönetmeni: Daniel Moder
Müzik: Javier Navarrete
Süre: 120 dk.
Oyuncular: Willem Defoe, Julia Roberts, Ryan Reynolds, Hayden Panettiere, Carrie-Anne Moss, Ion Gruffudd



Konusu:

Filmin senaryosu, ünlü şair Robert Frost ve filmin yönetmeni Dennis Lee ile birlikte şairin aynı isimli şiirinden esinlenilerek yazılmıştır. Filmin konusuna gelince Charles bir üniversitede profesör aynı zamanda yazardır; oğlu Michael’e karşı tutumu her zaman katı, disiplinli ve acımasızdır. Anne Lisa ise oğluna karşı babanın tam tersi bir tutum sergilemektedir. Lisa’nın kız kardeşi olan ve biraz da sorunlu bir genç kız Jane de aynı yaz onlarla birlikte yaşamaya başlar. Charles’ın Michael’e tutumu, Michael’ın babasına olan nefretini her geçen gün daha da büyütmektedir.

Ve 22 yıl sonra Anne Lisa yıllar sonra başladığı üniversiteden mezun olur. Mezuniyetini kutlamak üzere bütün aile bir araya gelmeye karar verir. Michael artık tıpkı babası gibi bir yazar olmuştur. Filmin başında henüz anne karnında olan Michael’ın kız kardeşi Ryne hukuk fakültesi öğrencisi ve teyze Jane ise iki çocuk sahibi bir annedir.

Film genel olarak bir ailenin dramıymış gibi görünse de aslında bir baba-oğul çatışması üzerine kurgulanmış bir film, bu çatışmayı izleyici ye de oldukça iyi geçirmişler. Oyuncu kadrosu çok iyi, izlenmeye değer mi bilmiyorum

The semi-autobiographical story centers on the complexities of love and commitment in a family torn apart when faced by an unexpected tragedy.

BAHÇEMDEKİ ATEŞ BÖCEKLERİ FRAGMAN = FIREFLIES IN THE GARDEN OFFICIAL TRAILER

http://www.youtube.com/watch?v=4IU6zf84EFQ

Uzun zamandır izlemek istiyordum bu filmi..

 

3 yıl önce izlemiş olsaydım Michael' ın yanında durur taraflı izlerdim filmi.Oysa iki gün önce daha geniş bir açı ile izledim sanıyorum..

 

Çünkü film bittiğinde şöyle düşündüm:

 

Hiç kimse kusursuz değildir, anne babalar da kusursuz değildir ve zaman gerçekten de herşeyin ilacı olabilir..

Bu tarihsel açıdan çok önemli aile draması büyük isimlerin yardımı ile kağıt üzerinde çok güzel görünmüştü gözüme, fakat sinema ekranında ise biraz hızlı, üstünkörü ve gelişimi tammlanmamış olarak çekilmiş göründü. Başarılı bir roman yazarı (Ryan Reynolds ciddi görünmek için sakal ve gözlük takmış) acımasız babasını (Willem Dafoe) ve annesini (Julia Roberts) ziyaret etmek için eve gelir, fakat annesi babasının bir çocuğa çarpmamak için yaptığı hamle nedeniyle kazada ölecektir.

 

Film yazan ve yöneten Dennis Lee, filmi geçmiş ve gelecek arasında gidip gelen bir film olarak çekmiştir ve bir çok karekteri gidip gelen bu sarmal olayların içinde kalabalıkta kaybetmiş gibi gözüküyor. Ayrıca kazada filmin gidişatını pek değiştirmiş görünmemekle birlikte bir süre kimin öldüğünü tam olarak anladığımı söylemem - tabiki anladım ama film açısından çok belirgin değil. Filmde uzunca uzun otlar veya tahıl arasında koşanlar ve evin üst katına çıkanları görüyorsunuz yani melankoli olsun diye eklenmiş sanki.

 

Anlayacağınız gibi film fazlaca bir şey ifade etmedi bana sadece çok kalabalık bir film diyebilirim...