Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Esselamün Aleyküm ve Rahmetullah

 

Mistik kardeşim henüz her şey çok geç değil gel tevbe et inançsız imansız gitme bu sınav dünyasından. Gel tevbe et Şüphesiz ALLAH(CC)'u teala tevbeleri çok kabul edendir şüphesiz ALLAH(CC) çok merhametlidir kullarını çok sever ne olur gel tevbe et. Senin bu durumuna gercekten üzülüyorum. Çok tehlikeli bir yoldasın. Kurtul şeytanın vesvesesinden bak nasıl için huzur dolacak ve rahatlayacaksın sonra ALLAH(CC)'ın rahmeti üzerinde olanlardan olacaksın GEL ŞU AŞAĞIDA YAZDIĞIM KELİME ŞAHADET İLE BAŞLA İNANMAYA.

Eşhedu en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden âbduhu ve Resuluh

 

Allah'(CC) ın rahmeti üzerinde olsun selametle kal.

Bencede ''İn nomina Patris E fili E Spiritus SANCtİ''

İman edinnnn imana gelinnnn

:D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

şimdi tartışmanın ilk sayfasını okudum.

 

mistik güzel akıl yürütüyor.gerçeği bulmak için yürütülen akılları seviyorum.herkezin samimiyetle bunu yapmasını diliyorum.

 

onun açmış olduğu bu tartışmaya hiç girmiyorum.

hemen neticeye gidiyorum ve farzedelim ki bizi iddaanda yendin diyorum.

karşında yenilmiş kişiler olarak duruyoruz. ( soruya yenilmek bazen iyidir.deneyin bu sizin başka boyutları görmenize yardımcı olur )

Allahın herşeyi bilemeyeceğini kabul etmiş durumdayız.

 

ve şimdi bu yenilenmiş halimizle şaşkınca bizde sana bir soru soruyoruz.

 

bir gün bir böcek yuvasının içinden gök yüzüne bakmış,ve demiş ki;gök yüzü ne kadar küçük.

o kendi yuvasının dar duvarları arasından görebildiği küçük bir gök yüzü parçasını görüp,görmediği uçsuz bucaksız gök yüzüne küçük diyerek iyi niyetli bir iftira atmıştır.çünkü başka hiç çaresi yoktu.

 

 

kendi imkanlarımız ve tabiatımızdan bakınca,tanımladığımız şeyleri doğru ifade etmek için yeterli kanıta sahip olabilirmiyiz ?

misal,1000 sene öncesinde bu tartışmayı yapıyor olsaydık.dünyadaki yaşamı emsal kabul edip,ayda yaşam olduğunu söyleyebilirmiydik ?

elbette söyleyebilirdik,ama bu kesin doğru diyebilirmiydik ?

işin bizim tarafımızdaki verilerine sahip olup,bizim dar duvarlarımız gök yüzüne ne kadar küçük diyebilmemize sebep olamaz mı ?

örneğin şu asıra gelmeden önce insanların milyonlarcası ne çok yıldız var demişlerdir.

ama göz bu cümleyi gerçekte küçültmüştür.çünkü daha üstün bir görüşle ( dev teleskoplarla ) bakan insanlık. inanılmaz çok yıldız olduğunu söyleyebilmektedir.yani eski insanların ne kadar çok yıldız var diye şaşırarak söylediğinden kat ve kat daha çok yıldız vardır.

yani o bahsettiğim böcek gibi aslında insan elindeki imkan ile tanımladığı veriyi küçültmüştür.aslında tanımlamak istediğini hiç tanımadığını teleskobu bulması ile itiraf etmiştir.ve diyelim ki.teleskop ötesi bir icat yapıldı.ve görüş mesafemiz uzadı.ve evren bildiğimizden 3 kat büyük çıktı.

yine itirafta bulunduk demek olur bu.çok büyük dediğimiz evreni aslında küçültmüşüz demektir çünkü bu.

 

 

bu soru basit iki cümleyi yan yana koyup,sonuna soru işareti getirerek neticelendirilebilecek kadar az veri ile,doğru çözüme götürür mü bizi ?

bu iki cümle kendi duvarlarımızın ötesini mi açıyor,yoksa kendi duvarlarımızı yıkıp ötesini görmemizi mi sağlıyor.

 

bir örnek vereyim.

office exel programı.

 

içine sizin hangi sayıyı yazacağınızı ve hangi işlemi yapacağınızı bilmez.ama siz tercihinizi yaptığınız anda neticeyi size verir.

bu program insanlığın yetersizlikleri sebebiyle geliştirilmiştir.onuda yapan yine o yetersiz insanlardan biridir.

 

örneğin

595847383662282 X 798930434344 = ?

sen bunu kafandan yapamazken.o bunun binlercesini aynı anda yapabilir.oysa böyle bir programı bundan 1000 sene önce insanlık hayal dahi edememezdi.ve biz 1000 sene öncesinde yaşamış olsak ben bu exel örneğini dahi veremezdim.çünkü 1000 sene öncesindeki insanın duvarları daha dardı.ve imkansız dediği bir çok şey vardı.biz 1000 sene öncesindeki insanlar için tanrısal bir güce sahibiz.

örneğin koca roma imparatorluğu ordusunu tek başına tek elimizle hatta tek parmağımızla yenebiliriz.sağlam bir bombanın düğmesine basmamız onlar daha romadan çıkmadan mağlubiyetlerine neden olabilir.

 

farz edelim ki ben bu imkana sahibim ve zaman makinası ile o ana gidip sezara meydan okudum.

ona dedim ki.karşımda amuda kalkmanı emrediyorum.eğer kalkmazsan.taaa istanbuldan,oturduğum yerden,tek parmağımla seni ve muhteşem ordunu yok ederim !

sence sezar bana,bu sözüme karşı ne derdi ?

eminim yenilmez sezar bana oldukça gülerdi !

ama benim tek parmağım koca roma ordusunu yerle bir etmeye güç yetirebilirdi.insanlık bu güce ulaştı !

 

 

bu kurduğun mantığın içindeki Allaha,

sezarın bana gülmesi gibi mi hüküm koyuyorsun ?

basit iki cümle,büyük mantıkların kaidelerinin konulmasına yeterlimidir ?

bir yanda gücü kıyas kabul etmeyen bir Allah fikrini çürütmeden,bu Allahı kalıp halinde alıyor ve sonra onu ilizyonla mı küçültüyorsun ?

yetersizlikleri ile exel gibi bir program yapıp,tüm işlemleri bilen bir sistem yaratabilen insan örneği karşımızda binlerce eseri ile dururken.

yetersiz sıfatından tenzih edilmiş bir Allah için hangi hesabın ile kaide koyuyorsun.

 

görünen her zaman göründüğü gibimidir.

öyleyse eğer ,insanlık binlerce sene dünyaya neden düz demiştir !

 

çünkü yetersiz mantık yürütmüştür.bilgisi henüz öteleri kuşatmamıştır.

bir bina nasıl yuvarlak üzerinde durur diye düşünür ki insan.o günün insanı gözünün gördüğü hemen her yeri düz görmüştür.

ama dünya buna rağmen yuvarlak çıkmıştır.

 

misal ben senin düz dediğin bişeye hayır o yuvarlağın eğimli parçasıdır desem aksini nasıl ispat edersin ?

çünkü sonsuz çapta bir çemberin çizgisi mükemmel bir düzdür.görünen her zaman göründüğü gibi değildir.

 

o halde sorum şu,

ne olduğunu nasıl bir güce sahip olduğunu hiç bilmediğin bir Allaha

kendi duvarların içinden nasıl sınır koyuyorsun ?

üstelik sen o Allahı olduğu gibi kalıp halinde alıp kullanıyorsun.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bir gün bir böcek yuvasının içinden gök yüzüne bakmış,ve demiş ki;gök yüzü ne kadar küçük.

o kendi yuvasının dar duvarları arasından görebildiği küçük bir gök yüzü parçasını görüp,görmediği uçsuz bucaksız gök yüzüne küçük diyerek iyi niyetli bir iftira atmıştır.çünkü başka hiç çaresi yoktu.

 

Ve o böcek büyük resmi göremediğinden kendine bir tanrı yarattı...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

mesele o değil,

bir bütün olarak ele alınan Tanrıyı uçsuz bucaksız güçlerle donatıyor ve o tastikle sorusunun içine monte ediyor.

ancak sonra o Tanrı ve kendi arasındaki bilgi uçurumunu yok sayıp,aynı Tanrının kanatlarını buduyor.

bilgide ucu bucağı olmadığını kabul ve tastik ettiğin bir varlığa,bilginle posta koyamazsın.

çünkü akıl bilgi ile iş tutar.size örneğini verdim.

 

bugün bir zaman makinasına binsem ve dünyayı titretmiş sezarın karşısına çıksam.

tek başıma ona desem ki !

 

karşımda amuda kalmazsan,seni görmeden,sen beni görmeden,oturduğum yerden ayağa kalkmadan,sana kilometrelerce uzaktan,sadece tek parmağımla şanlı ordunu yok ederim.

 

sezar buna sanırım oldukça gülerdi !

ama bugün bir insan bunu yapabilir.onun gülüşü bilgisizliğindendir.bilgide uzak ara önde olana gülemezsin.

çünkü bilmediklerini bilir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

herkez böceği almış ama özü almamış !

 

mesele böcek değil.mesele sorunun kendi içindeki çelişki.

tüm özellikleri ile kabul edilmiş bir Tanrıya posta koymak bir çelişkidir.

çünkü sana uzak olan ona yakındır.

 

taş devrindeki insana gidip insanlar bir kartaldan bile hızlı uçabilir.

yada dünyanın öteki ucundan diğeri ile konuşabilir dersen,onun bilgisi bunu algılayamaz.

sana kendi somutlarından örnek vermesi,seni enterese etmez.çünkü sen biliyor yaşıyor ve bunu öyle söylüyorsun.

onun olurmu öyle şey diyerek kestirip atması gerçeği değitirmez.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

mesele o değil,

bir bütün olarak ele alınan Tanrıyı uçsuz bucaksız güçlerle donatıyor ve o tastikle sorusunun içine monte ediyor.

ancak sonra o Tanrı ve kendi arasındaki bilgi uçurumunu yok sayıp,aynı Tanrının kanatlarını buduyor.

bilgide ucu bucağı olmadığını kabul ve tastik ettiğin bir varlığa,bilginle posta koyamazsın.

çünkü akıl bilgi ile iş tutar.size örneğini verdim.

 

bugün bir zaman makinasına binsem ve dünyayı titretmiş sezarın karşısına çıksam.

tek başıma ona desem ki !

 

karşımda amuda kalmazsan,seni görmeden,sen beni görmeden,oturduğum yerden ayağa kalkmadan,sana kilometrelerce uzaktan,sadece tek parmağımla şanlı ordunu yok ederim.

 

sezar buna sanırım oldukça gülerdi !

ama bugün bir insan bunu yapabilir.onun gülüşü bilgisizliğindendir.bilgide uzak ara önde olana gülemezsin.

çünkü bilmediklerini bilir.

 

İyi söylüyorsunda o böceğin kafasında yarattığı tanrının/tanrıların bildiklerine de bakıyoruz; böceğinkinden ne bir fazla ne bir eksik. Ne gariptirki yuva açısından bakılabildiği kadar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

dostum Tanrıyı boşver

Tanrı bizim haddimiz değil.Tanrıyı tanımlamak sınırlarını koymak insanlara zarar verir.

senden istenilen.o tanrının elini kolunu,şeklini şemalini bulmak değil.onu törpüleyip canının istediği şekle sokmak değil.

onu olması gereken yere koymak.

 

Al-la-hu

var-yok-O

 

Allah kendisine O diyor.onun gücünü bilgisini sorgulamak insanın işi değil.

öyle yada böyle şu varlığın bir sebebi var.bunu bu şekilde var edecek güç her neyse Allah o gücün sahibidir.

onun gücü bu düzeni kuracak kadar güçlüdür.bundan öte bir düzen ve evren varmı biliyoruz.onun adına atıp tutmak bizim işimiz değil.biz sadece şu varlığın sebebini o olarak görebiliriz.buda bize yeter.ve ne yapıp nasıl yaşamalıyız ona bakmalıyız.

 

Allah Kuranda kendisini genelde hep tenzih eder.dikkat ederseniz tanımdan çok tenzih vardır.

O,onların elleri ile yaptıkları değildir.

ondan uzaktır.

bundan yakındır vs vs gibi.

 

İnsanlar Tanrıyı somutlaştırmak ve netleştirmek istedikçe onun adına kanunlar nizamlar üretmekte

ve bunlarla kurban sunmakta ( yani ona yakınlık atfetmekte ) ve iki Adem oğlu bu yakınlık yüzünden birbirini öldürmekte.Tanrı bizim haddimiz değil.onu tenzih etmeliyiz.gücünün var olan herşeye yettiğini bilmeliyiz.ve onu,onun muğlak tanımı içinde düşünmeliyiz.biz işimize bakmalıyız.yaşamı doğru şekilde nasıl okuruz onu bulmalıyız.

zaten her doğru işimizde ona yakınız.onun kaidelerine göre iş yaptığımızda mutlu oluruz.biz bunu aramalıyız.

Kuran bunu anlatmaktadır işte.ama insanlar ne yapıyor.onu acayip yerlere koyuyor.camiler yapıyor ona bir çoğu çirkin sesleri ile övgü şarkısı okuyor.(ezan) bu onu yüceltmez.o zaten bizim onu yüceltmemizin derdinde değil.kendini bilen biri buna ihtiyaç duymaz.aradaki bilgi uçurumu inanılmaz boyuttaysa zaten kişi o uçurumun ardındakine tanım koyamaz.

taş devrindeki insan bizi tanımlayamaz.bizde onu hakkıyla tanımlayamayız.ancak edindiğimiz doğrularla onu tenzih ederiz.onun gölgesi yaşamın her yerinde.onun gölgesi daima gerçeklerin içinde.biz gerçekleri kendimize ilke edinirsek ona zaten yakınız.

o,hiçbir zaman elini kulun omzuna koymadı.Ademi karşısına alıp,kara tahtada ona yazmadı.bak koçum böyle böyle yap demedi.ona gerçeklerle gösterdi.onun vahyi bu.bu vahiy her insana eşit derecede okunuyor.doğruyu yanlışı ayırma gücü her insanın özünde var.bizden istenilen insanın insana faydalı olması.insanı Ademden alıp İsaya taşımak bizden istenilen.yani ham olarak aldığımız ruhu-bilinci .... Kutsal ruha-kutsal bilince ulaştırmamız.işte o zaman Muhammed müjdelenir.işte o zaman biz tertemiz bir toplum olur ve Kurana dokunabiliriz.

 

Allaha don biçmek insanın ne işidir ne haddidir.

bizden istenilende o değildir.

bizden istenilen insanın insana faydalı olmasıdır.

ibadet kendini ve insanlığı yüceltmek ve güzel işler yapmaktır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Allaha don biçmek insanın ne işidir ne haddidir.

bizden istenilende o değildir.

bizden istenilen insanın insana faydalı olmasıdır.

ibadet kendini ve insanlığı yüceltmek ve güzel işler yapmaktır.

 

Biz bir ilah'a don biçmiyoruzki. Ne işimiz ne de haddimiz.

Olmayan şeye neden don biçelimki.

 

O na biçirilen don, insan kafasına nasıl geçirilmiş onu sorguluyoruz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

: )

öyle olsun

 

ben o kadar basit düşünemiyorum malesef.

atılmış bir sudan yaratılıyoruz.düşününüyorum değersiz bişey.

gözünle bile görmüyorsun hücreyi.ama derdi neyse yöntemi neyse ilhamı neyse

o hücre insanı bina ediyor.benim aklım şahsen bunu almıyor.alana sözüm yok.

ama benim aklım almıyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bugün bir zaman makinasına binsem ve dünyayı titretmiş sezarın karşısına çıksam.

tek başıma ona desem ki !

 

Mantıksal kurgu hataları içeren ilgisiz örnekler vermek, tartışmanın kalitesini düşürüp konunun sapmasına neden oluyor.

 

Tanrı bizim karşımıza geçip "Şunu-bunu yapacaksınız" demiyor. Sözde tanrı, sözde peygamberi yoluyla fantastik masallar anlatıyor, anlatılanların muhatabı toplumdan bile binlerce yıl eskide kalmış hukuk kuralları koyuyor, yine o toplumdan binlerce yıl öncesine ait tümüyle yanlış kozmoloji bilgileri verip "ben kurdum" diye böbürleniyor vs.vs...

 

Bu durumun sizin verdiğiniz örnekle yakından uzaktan ilgisi yok. Kaldı ki sizin örneğiniz bir kurgu-bilim olabilir; lakin Kur'an'da anlatılanlar kurgu-bilim olamayacak kadar yanlış...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

“Biz göğü ‘büyük bir kudretle’ bina ettik ve şüphesiz biz (onu) genişleticiyiz.” (Zariyat Suresi: 47)

 

Böyle kurgu'ya can feda...

Ancak 1400 sene sonra keşfedilmiş.

 

Göhü genişletme düşüncesinde olan bir tanrının...

Açlık, sefalat, yoksulluk ve savaşlar karşısında ne kadar azc ve güçsuz olabileceğini anlayamıyorum...

Sahi siz anlayabiliyormusunuz... :)

Saygılar...

DİPNOT...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Göhü genişletme düşüncesinde olan bir tanrının...

Açlık, sefalat, yoksulluk ve savaşlar karşısında ne kadar azc ve güçsuz olabileceğini anlayamıyorum...

Sahi siz anlayabiliyormusunuz... :)

Saygılar...

DİPNOT...

 

Maide;

8- Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevketmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

 

Göğü genişleten,var eden İnsan'ı yaratan ALLAH c.c. eğer anında her hata yapan İnsan'a cezasını verseydi Dünya'da hem İnsan kalmazdı hemde "İMTİHAN" olma durumu olmazdı,dolayısı ile, "Her can ölümü tadıcıdır" (Âl-i İmrân, 3/185) Ayet'i emri ile bildirilen "BEKLEYİP GÖRECEĞİZ" neyi anlayıp,neyi anlayamadığımızı...

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Maide;

8- Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevketmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

 

Göğü genişleten,var eden İnsan'ı yaratan ALLAH c.c. eğer anında her hata yapan İnsan'a cezasını verseydi Dünya'da hem İnsan kalmazdı hemde "İMTİHAN" olma durumu olmazdı,dolayısı ile, "Her can ölümü tadıcıdır" (Âl-i İmrân, 3/185) Ayet'i emri ile bildirilen "BEKLEYİP GÖRECEĞİZ" neyi anlayıp,neyi anlayamadığımızı...

 

Saygılar.

 

Segili sarıgöl..

Hadi diyelim ölümü tattık....

Ne olacak yani...

Çok mu önemli...

Her böcek, kuş, memeli, memesiz, ot vb... gibi yok olduk...

Senin tebliğlerine çok mu ihtiyaç duyacağız...

Ya da...

Sadece bu dünyaya ibadet edip dua etmek içinmi geldik...

Olurmu böyle birşey...

Beni ibadet ve dua için yaratmış olan bir tanrının....

Sembolik veya Kültürel anlamda bana verebileceği ne olabilir ki...

Hadi canım...

El insaf denir...

Ve bende aynen böyle diyorum...

Kısacası ne senin önemin var ne benim...

Aslolan gerçek dünya ve bu dünyanın öbür dünya için ıskalanması hiçbir akıl ve mantığa uymamaktadır...

Bizlere düşen görev....

Önce bu dünyayı cennete çevirelim...

Ki bu da asla ilahi adalete sığınarak olunacak birşey değil....

Akıl ile, bilim ile, insanı değerlerde birleşerek olabilir....

Yoksa müslümanlıkla, hırıstiyanlıkla, budizm ile, tevrat ile, incil ile olacak şey değil...

Olsa bile bunlar ancak bizi bölmeye, savaşa ve etnikçiliğe yöneltir...

Aslolan akıldır ve aklın yolu birdir....

Saygılar...

DİPNOT...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Segili sarıgöl..

Hadi diyelim ölümü tattık....

Ne olacak yani...

Çok mu önemli...

Her böcek, kuş, memeli, memesiz, ot vb... gibi yok olduk...

Senin tebliğlerine çok mu ihtiyaç duyacağız...

 

DİPNOT...

 

Bir kere Tebliğ bana ait değil sayın dipnot...

Ve ya varsa, BEKLEYİP GÖRECEĞİZ, ister inan,ister inanma olay bu...

 

 

Ya da...

Sadece bu dünyaya ibadet edip dua etmek içinmi geldik...

Olurmu böyle birşey...

 

Yanlız ibadet kastı olsa ALLAH c.c. İnsan'a İrade vermezdi zaten ister istemez yer gök,bütün yaratılmışlar istesede,istemesede Allah'ı zikreder,bu itibarla şimdi alıntılayacağım Ayet; Maide;

8- Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevketmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır" düstürünca yanlızca dua ve ibadet olmadığını anlar...

 

Beni ibadet ve dua için yaratmış olan bir tanrının....

Sembolik veya Kültürel anlamda bana verebileceği ne olabilir ki...

Hadi canım...

El insaf denir...

 

Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki, orada olanları akledecek kalpleri, işitecek kulakları olsun; Ama yalnız gözler kör olmaz fakat göğüslerde olan kalpler de körleşir." (46/26)

 

İlimde ileri gidenler; biz ona inandık, hepsi de Rabbimizin katındandır derler. Bunu ise ancak aklını isabetle kullanabilenler akledip düşünebilir.” (Al-i imran, 7)

 

30- O inkar edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? (Enbiya 30).

 

Doğru el insaf...

 

Ve bende aynen böyle diyorum...

Kısacası ne senin önemin var ne benim...

Aslolan gerçek dünya ve bu dünyanın öbür dünya için ıskalanması hiçbir akıl ve mantığa uymamaktadır...

 

İstersen termodinamik kanunlarına bak (ikincisi) öyle karar ver sayın dipnot...

Isı ölümü veya Donma...

 

Bizlere düşen görev....

Önce bu dünyayı cennete çevirelim...

Ki bu da asla ilahi adalete sığınarak olunacak birşey değil....

Akıl ile, bilim ile, insanı değerlerde birleşerek olabilir....

Yoksa müslümanlıkla, hırıstiyanlıkla, budizm ile, tevrat ile, incil ile olacak şey değil...

Olsa bile bunlar ancak bizi bölmeye, savaşa ve etnikçiliğe yöneltir...

Aslolan akıldır ve aklın yolu birdir....

Saygılar...

 

Gerçekten, senin Rabbinin katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir. (Hac Suresi, 47)

 

Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. Sonra (işler,) sizin saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine O'na yükselir. (Secde Suresi, 5)

 

Melekler ve Ruh (Cebrail), O'na, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir. (Mearic Suresi, 4)

 

Aklın yolu birdir fakat "ZAMAN" görecelidir...

Ve 1400 sene evvelinden bildirilmiş...

 

Saygılar.

 

:)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

“Biz göğü ‘büyük bir kudretle’ bina ettik ve şüphesiz biz (onu) genişleticiyiz.” (Zariyat Suresi: 47)

 

Böyle kurgu'ya can feda...

Ancak 1400 sene sonra keşfedilmiş.

 

Size bunun cevabını daha kaç başlıkta vermem gerekecek? Bakın yine zamanında size verdiğim yanıt:

 

http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=708030

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Size bunun cevabını daha kaç başlıkta vermem gerekecek? Bakın yine zamanında size verdiğim yanıt:

 

http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=708030

 

Sayın yamyam,orada cevap yok bir sürü alıntı,alıp Yok Kur'an şurdan almış,yok sumer vs vs yazısı var...

 

“Biz göğü ‘büyük bir kudretle’ bina ettik ve şüphesiz biz (onu) genişleticiyiz.” (Zariyat Suresi: 47)

 

Varmı başka bir izah tarzı...

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın yamyam,orada cevap yok bir sürü alıntı,alıp Yok Kur'an şurdan almış,yok sumer vs vs yazısı var...

 

“Biz göğü ‘büyük bir kudretle’ bina ettik ve şüphesiz biz (onu) genişleticiyiz.” (Zariyat Suresi: 47)

 

Varmı başka bir izah tarzı...

 

Saygılar.

 

Okumak gibi bir alışkanlığınızın olmadığı anlaşılıyor. Ben yine de tekrar edeyim :

 

Şimdi gelelim, müslüman arkadaşların evren hakkındaki bunca ayeti görmezden gelerek mucize diye sunmaya çalıştıkları Zâriyât Suresi'nin 47. ayetine. Burada size ayetin mealini yazmayacak, sizden şunu isteyeceğim:

 

-www.kuranmeali.com- adresine girin ve ana sayfadaki "Direk Erişim" menüsünden Zâriyât Suresini ve 47. ayeti seçin. Size karşılaştırmalı olarak ayet meallerini getirecektir. Göreceksiniz ki, farklı meallar var. Farzedelim ki, "bizim her şeye gücümüz yeter" benzeri mealler yanlış olsun. Onları safdışı bırakalım ve "genişleticiyiz" anlamı veren meallere bakalım. Bu meallerin pek çoğunda "onu" ifadesinin parantez içinde yer aldığını görürsünüz. Bu parantezin anlamı, aslında o kelimenin ayette yer almadığını, meali yapanın anlamı güçlendirmek için onu oraya koyduğunu gösterir. Yani ayet aslında "Biz genişleticiyiz" der (başlangıçta safdışı bıraktığımız mealleri göz önüne almazsak).

 

Şimdi "genişleticiyiz" ifadesi bir fiili yani evrenin genişlediğini mi, yoksa bir sıfatı mı ifade eder. Açık ve net şekilde Allah'ın bir sıfatını ifade ediyor. Ayetin öncesine de bakarsanız ayet şöyle demektedir :"Göğü biz kurduk, biz genişleticiyiz."

 

Şimdi tüm bunlardan sonra anlamamız gereken şudur :

 

"Yer ve gök bitişikti. Biz onları ayırdık ve (sıfat gereği) genişlettik." Bundan ötesi yorumlar, İslam kozmogonisinden bihaber olanların, karşı tarafa 'mucize' diye yutturmaya çalıştıkları boş laflardan başka bir şey değildir. Aksini iddia edenler, İslam terminolojisinde evren hakkında ne kadar ayet, hadis vs. varsa toplayıp getirsinler de birlikte görelim ne olduğunu....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tefsir şartı üzere mansub olma" (iştigal), birkaç yerde tercih edilir: Atıf, cümleye yapıldığında, takdir buna göre yapılır. O halde cümle hangisidir? Diyoruz ki: Buradaki ve ifadeleri hakkındaki izahlarımızın birinde, bunun takdirinin, "Âd´in ve Semûd´un haberi sana geldi mi?" şeklinde olduğunu ve bunların, ´İbrahim´in şerefli misafirlerinin haberi sana geldi mi?" (zâriyât, 24) ayeti üzerine atfedildiğini söylemiştik. Bu izaha göre, daha önce olan o cümlenin, fiil cümlesi olduğunda bir kapalılık yoktur. Bu izahın dışındakilere göre, câr (Çeken, sürükleyen, Medet eden, yardımcı) ve mecrûr, (Sürüklenmiş) ref´( Kaldırma, yüceltme, yukarı kaldırma.) den ziyade nasb´a (Dikme. Bir rütbe alma. Bir memurluğa tayin edilme.) yakındır. Binâenaleyh bunun, mansub olana atfedilmiş olması daha evlâ olur. Bir de ayetlerdeki, ve gibi ifâdelerin hepsi fiildir. Binâenaleyh burada, nasb daha tercihe şayandır.

Burada bir başka İncelik daha vardır ve şöyledir: Orada Cenâb-ı Hak, mef´ûle ait zamiri hazfettikten sonra İzafet yapmış, ama meselâ dememiştir. Burada ise, ait zamirini getirerek, Çü buyurmuştur. Çünkü, Yasin´de ve Sâd´da, hiç kimse, insanın mahlûk olmadığını, hayvanların mamul (halkedilmiş) olmadığını düşünemez... İşte bundan dolayı orada ait zamirini getirerek, dememiştir. Ama, "semâ"ya gelince, bazı câhil kimseler, onun mahluk olmadığını iddia etmişlerdir. İşte bu sebeple Allah semânın da mahlûk olduğunu açıkça beyan etmek İçin, âid zamirini getirerek, demiştir.

 

mûsiûn

Bu ifâde, "genişlik" maddesindendir. Yani, "Biz o semâyı, yer ve yeri kuşatan su ve hava, semâya ve onun genişliğine nisbetle, tıpkı çöldeki bir halka misâli olacak bir biçimde genişlettik" demektir. Böylesine geniş bir alanı kaplayan bir bina ise şaşırtıcıdır. Çünkü, böylesine geniş bir kubbeyi hiçbir usta yapamaz. Zira onlar, sayesinde, bu yuvarlaklığın sağlanabileceği ve birbirlerine bitişlnceye değin cüzlerinin birbiriyle temasa geçebileceği bir âleti bulundurmaya muhtaçtırlar.

Fahrettin Razi...

Kısaca...

İstenirse daha bir detaylı verebilirim.

 

Zariyat-47;

Ves semâe beneynâhâ bi eydin ve innâ le mûsiûn(mûsiûne).

Ve sema; Biz onu büyük bir kudret ile bina ettik. Ve muhakkak ki (onu) genişletici olan elbette Biziz.

 

Saygılar.

 

:)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Anlamadığınız, anlamlandıramadığınız alıntıları argüman olarak sunmaktan vazgeçin. Bir sıfat ile fiil arasındaki farkı anlamak bu kadar zor olmamalı. Bakın tefsir ne diyor :

 

"musiûn" Mûsi; güç ve kudret sahibi demek olduğu gibi, genişleten demek de olur.

 

Aslında buna bile şu şekilde itiraz vardır :

 

"Musiun kelimesinden önce gelen le takısı daha çok, çok fazla,daha fazlasına da, daha da anlamlarına gelir. Musiun fiili if'al babındandır. Genişleten, genişletmekte olan, genişletici anlamına gelmesi için istifal babından olması gerekirdi. İf'al babından olduğu için "Biz daha fazlasına da kurabilirdik" İstesek daha büyüğünü, daha genişini de yapardık" anlamı oluşturacak şekilde Biz çok vus'a malikiz, Biz herşeye kaadiriz", "Daha büyüğüne de gücümüz yeter" şeklinde meallendirilmiş."

 

Yani aslında "genişleticiyiz" sıfatı bile zorlama bir yorumla getirilmiştir.

 

Farzedelim ki ayet "genişleticiyiz" desin. Şimdi buradan size ve bu kabülde olan tüm teistlere soruyorum:

 

 

"İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi?" diyerek tanrı evreni nasıl yarattığını açıklamıştır. Bu açıklamadan sonra nasıl oluyor da ilgili ayetten evrenin bilimin bugün kabul ettiği şekliyle genişlediğini çıkarabiliyorsunuz?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Anlamadığınız, anlamlandıramadığınız alıntıları argüman olarak sunmaktan vazgeçin. Bir sıfat ile fiil arasındaki farkı anlamak bu kadar zor olmamalı. Bakın tefsir ne diyor :"musiûn" Mûsi; güç ve kudret sahibi demek olduğu gibi, genişleten demek de olur.

 

Aslında buna bile şu şekilde itiraz vardır :

 

"Musiun kelimesinden önce gelen le takısı daha çok, çok fazla,daha fazlasına da, daha da anlamlarına gelir. Musiun fiili if'al babındandır. Genişleten, genişletmekte olan, genişletici anlamına gelmesi için istifal babından olması gerekirdi. İf'al babından olduğu için "Biz daha fazlasına da kurabilirdik" İstesek daha büyüğünü, daha genişini de yapardık" anlamı oluşturacak şekilde Biz çok vus'a malikiz, Biz herşeye kaadiriz", "Daha büyüğüne de gücümüz yeter" şeklinde meallendirilmiş."

 

Şimdi sayın yamyam bana yazdığınız anlamadığınız veya anlamlandıramadığımız "ALINTILARI" yazıp,sunmaktan vazgeçin yazmışsınız...

Malumunuz'ki yazdığım yazının altına "Fahrettin Razi" yazmıştım,üstelik bana yaptığın alıntıyı anlamadan yapıyorsun diye yazıp,

sizin verdiğiniz örnek'te tamamen alıntı üstelik benim yaptığım gibide yapmadan, ben Arapça kelimelere açıklık getirerek yazdım,siz ise tamamen alıntıyı sizinmiş gibi yansıtmışsınız,bu itibarlar eğer Arapçaya o kadar vakıfsanız şimdi size yazacağım yazıyı bana tercüme edermisiniz...

 

اَللَّهُمَّ باَرِكْ لَهُمْ فِي مِكْيَالِهِمْ وَبَارِكْ لَهُمْ فِي صَاعِهِمْ وَمُدِّهِمْ

 

Ve; şimdi gelelim sizin alıntı yaptığınız yere;

http://www.google.com.tr/search?hl=tr&...f%27al+&btn

 

Ve;

Ves semâe beneynâhâ bi eydin ve innâ le mûsiûn(mûsiûne).

Ve sema; Biz onu büyük bir kudret ile bina ettik. Ve muhakkak ki (onu) genişletici olan elbette Biziz. Zariyat-47

 

Bu ayette geçen “sema (gök)” kelimesi Kur’an’ın pek çok yerinde uzay ve evren anlamında kullanılır. Nitekim burada da bu anlamda kullanılmıştır ve evrenin genişleyici olduğu bildirilmiştir. Türkçeye “Şüphesiz Biz genişleticiyiz olarak çevrilen Arapça “innâ lemûsiûn” ifadesindeki “mûsiûn” kelimesi, “genişletmek” anlamına gelen “evsea” fiilinden türemiştir. “Le” ön eki de takip ettiği isim ya da sıfata vurgu ekleyerek “çok fazla” anlamı katmaktadır.

 

VE; Tefsir şartı üzere mansub olma" (iştigal), birkaç yerde tercih edilir: Atıf, cümleye yapıldığında, takdir buna göre yapılır. O halde cümle hangisidir? Diyoruz ki: Buradaki ve ifadeleri hakkındaki izahlarımızın birinde, bunun takdirinin, "Âd´in ve Semûd´un haberi sana geldi mi?" şeklinde olduğunu ve bunların, ´İbrahim´in şerefli misafirlerinin haberi sana geldi mi?" (zâriyât, 24) ayeti üzerine atfedildiğini söylemiştik. Bu izaha göre, daha önce olan o cümlenin, fiil cümlesi olduğunda bir kapalılık yoktur. Bu izahın dışındakilere göre, câr (Çeken, sürükleyen, Medet eden, yardımcı) ve mecrûr, (Sürüklenmiş) ref´( Kaldırma, yüceltme, yukarı kaldırma.) den ziyade nasb´a (Dikme. Bir rütbe alma. Bir memurluğa tayin edilme.) yakındır. Binâenaleyh bunun, mansub olana atfedilmiş olması daha evlâ olur. Bir de ayetlerdeki, ve gibi ifâdelerin hepsi fiildir. Binâenaleyh burada, nasb daha tercihe şayandır.

 

ARAPÇA’DA FİİLLERİNİN YERİNE MANSUB OLARAK KULLANILAN MASTARLAR;

Arapça’da fillerinin yerine kullanılan mastarlar önemli bir yer tutar. Fiillerinin yerine kullanılmadıkları zaman, bazıları fiilleriyle beraber kullanılabilir, bazılarında ise hiç fiil kullanılmaz, sadece mastar kullanılır. Eğer fiilleriyle beraber mastarlar kullanılırlarsa Arapça’da Te’kid ifade ederler. Fiilsiz kullanılırlarsa te’kid ifade etmezler. Her iki kullanım da yaygındır.

 

Tekid; Sözün anlamı (delâlet ettiği kavram)

 

Şimdi,mûsiûn;

Bu ifâde, "genişlik" maddesindendir. Yani, "Biz o semâyı, yer ve yeri kuşatan su ve hava, semâya ve onun genişliğine nisbetle, tıpkı çöldeki bir halka misâli olacak bir biçimde genişlettik" demektir. Böylesine geniş bir alanı kaplayan bir bina ise şaşırtıcıdır. Çünkü, böylesine geniş bir kubbeyi hiçbir usta yapamaz. Zira onlar, sayesinde, bu yuvarlaklığın sağlanabileceği ve birbirlerine bitişlnceye değin cüzlerinin birbiriyle temasa geçebileceği bir âleti bulundurmaya muhtaçtırlar.

 

Anlamışsınızdır umarım sayın yamyam...

 

Saygılarımı sunarım.

 

:)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.