Φ Nil Su Gönderi tarihi: 23 Nisan , 2011 Gönderi tarihi: 23 Nisan , 2011 “Bu ülkede imamlarla öğretmenlerin mücadelesi olmuştur ve imamlar bu mücadeleyi kazanmıştır.” Bu sözler, Kırklareli Köy Enstitüleri Sempozyumun’da, konuşan gazeteci Abbas Güçlü’ye ait. İmamları ve öğretmenleri karşı karşıya getirircesine söylenmiş bu sözlerin, topluma hiç faydası olmaz. Üstelik yıllardır sistematik olarak din karşıtı çevrelerin, psikolojik baskısına maruz kalan halk, böyle sözlerden hoşlanmaz ve altında başka niyetler arar. İmamlar ve Öğretmenler birbirlerinin rakibi ve ya alternatifi değillerdir. İnsan odaklı bu iki ayrı mesleğin amacı, kaliteli insan yetişmesine yardım etmektir. Okullarda insanlara öğretilen, Peygamberimizin “Çin’de bile olsa gidin alın “dediği ilimdir ki bunu Dinden ayrı düşünmek tam bir cehalettir.. İletişim teknolojisindeki onca gelişmeye, eğitim ve öğretim alanındaki onca başarıya rağmen hala Köy Enstitülerinin hayaliyle yatıp kalkan zihniyet, modası geçmiş projelerinin faziletlerinden bahsederken, şuur altlarına yerleşmiş, çağdışı düşüncelerin refleksiyle kendilerinden geçiyorlar ve milletin değerlerine dil uzatmayı marifet sayabiliyorlar.. Oysa İnönü, partisi için oy deposu olarak gördüğü bu projenin, amacına hizmet etmediğini, işe yaramadığını görünce, Köy enstitülerini kapatır ama ; yandaşları, bu kapatmadan mağduriyet çıkarma derdine düşerler. Onlara göre Köy Enstitüleri hala , Türk eğitiminin şahikası; “cahil halkı” kurtaracak sihirli bir reçete; kapatılmasının sorumluları da muhafazakarlar! Türkiye’de ki bazı kesimlerin dine olan tahammülsüzlüğünün, halkı küçük cahil görmelerinin; halka rağmen halkçı olduklarını söylemelerinin; şu an ki kutuplaşmaların ve fitnelerin bir nedeni de , kapatılan Köy Enstitüleridir. Oradan mezun olanların ekserisi, eğitim ve öğretime değil de, halkın inançlarıyla mücadeleye adadılar kendilerini. Yetiştirdikleri nesiller, belli bir ideolojinin sözcüsü oldular. Dine mesafeli durdular. Aradan yıllar geçmesine rağmen, hala Köy Enstitüleri hayali kurmalarının; eğitim ve öğretim alanındaki başarıları görmezden gelmelerinin nedeni, Dünya’yı okuyamamak; savundukları ideolojinin onları dar ve sabit bakış açısına mahkum etmesinden kaynaklanıyor. Bu nedenle, her platformda bir şekilde lafı dönüp dolaştırıp dine getirip, halkın maneviyatını rencide etmekten çekinmiyorlar. Bunu yaparken de kendileri gibi düşünmeyen çoğunluğa karşı, azınlıkta kalmanın sıkıntısını geçici olarak bertaraf etme adına , saçmalama haklarını kullanıyorlar. Nil Su Eğitimgündemi Alıntı
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 23 Nisan , 2011 Gönderi tarihi: 23 Nisan , 2011 Sayın Nil Su; Elbetteki öğretmenler ve din görevlileri bir birlerinin rakibi değildir... Adı geçen sempozyumda konuşanların yaptığı konuşma ve değerlendirmelerini sizin bakış açınız dışında değerlendirildiğinde konuşmacıların böyle bir derdi olmadığı anlaşılıyor. İnsan odaklı bu tür mesleklerde elbetteki olması gereken kaliteli insan yetiştirmek ve örnek olmaktır. Ama yaşamın gerçeğinde bu misyonunun ve mesleki etik değerlerin farkında olmayan ve bilinçli olarak bu yaklaşımlarda bulunması için yetiştirilenler. Öğretmen yada imam fark etmez, kendi düşüncesi dışında olan insanlara karşı olumsuz ve dışlayıcı bir tutum sergilemiyorlar mı? Örneğin kendi siyasi görüşünde değil diye öğrencisine baskı yaptığı gibi aynı şekilde inanç farklılıkları ve uygulamaları nedeniyle bir diğerini patates dinide gören, ahlaklı ve kaliteli insan yetiştiriyorum adına kendi inancını dayatan ve kendi yoluna döndüremezse dışlayan din görevlileri yok mu? Bu iki örnekte karşımıza çıkan insan yapısının, din adına veya kendi siyasi görüşleri adına insanlar üzerinde baskı ve dayatmalarda bulunanları tasvip etmek ve desteklemek mümkün mü? Sizde katılırsınız ki, değil elbette... Sempozyumda yapılan konuşmaları okuduğunuza göre aslında orada yapılan konuşmaların bu zihniyetlerin toplumu hangi konuma getirdiği değerlendirmelerinin de farkında olmalısınız. Yapılan konuşmalar da esas bunun vurgulandığı ve siyasi islamın din görevlileri eliyle bugünkü mevcut siyasi yapının oluşmasına nasıl katkıda bulundukları anlatılıyor... Ardından ülkenin içinde bulunduğu durumu kendi düşünsel değerlendirmeleriyle, din görevlilerinin yapmış oldukları dinsel inançların siyasi yönetime entegre edilmesi çalışmaların karşısında, görevleri bilimsel ve daha pozitif düşünen çağdaş kişiler yetiştirmek olan öğretmenlerin bu konuda yetersiz kaldıkları değerlendirmesini yapıyorlar. Bunları es geçerek kalkıpta konuşmaların içinden bir satırı alıp Öğretmenler ve imamları karşı karşıya getiriyorlar değerlendirmesi yapmak gerçekci ve doğru bir yaklaşım olmaz. Hele kalkıp "İmamları ve öğretmenleri karşı karşıya getirircesine söylenmiş bu sözlerin, topluma hiç faydası olmaz. Üstelik yıllardır sistematik olarak din karşıtı çevrelerin, psikolojik baskısına maruz kalan halk, böyle sözlerden hoşlanmaz ve altında başka niyetler arar. " değerlendirmesi... Ve ardından yazınızı.. "Bu nedenle, her platformda bir şekilde lafı dönüp dolaştırıp dine getirip, halkın maneviyatını rencide etmekten çekinmiyorlar. Bunu yaparken de kendileri gibi düşünmeyen çoğunluğa karşı, azınlıkta kalmanın sıkıntısını geçici olarak bertaraf etme adına , saçmalama haklarını kullanıyorlar."... ifadeleri ile bağlamanız... Gerçekte var olan durumu ve gündemi saptırmaya yönelik bir yaklaşım olmuş. Sistematik olarak siyasal islamcılar tarafından hangi çalışmaların ne amaçlarla yapıldığının aslında tarafınızdan çok iyi bilindiği.., Bilinçli olarak konuyu ve konuşmaların kendi görüşlerinize uymayan yerlerini çarpıtmalarla değerlendirme yapmanızın.., Ve yapılan sempozyumda söylenenlerden hoşlanmayıp, ardında başka niyetler aramanızın nedeni.., İnternet sayfalarında yazılmış olan diğer yazılarınızı okuyunca açıkca anlaşılıyor. Alıntı
Φ Dayı Gönderi tarihi: 23 Nisan , 2011 Gönderi tarihi: 23 Nisan , 2011 Rakiptirler.. Hemde ezeli rakip.. Hocalar(imam; farklı bir terim..)ve Öğretmenler iki ayrı yolun rehberi.. Hocalar ÖTE,yi,Öğretmenler beriyi(burayı,bu dünyayı.. anlatıyor.. ÖTE,ye gidipte eğitim alan HOCA yok.. :D Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 25 Nisan , 2011 Gönderi tarihi: 25 Nisan , 2011 Nitelik olarak ögretmenler ve imamlar (papaz)insanlara birseyler ögretmek icin vardirlar.Birileri müspet ilimi digerleri de Sayin Dayi'nin isaret ettigi gibi ÖTE'yi ögretirler.Herne kadar icinde yasadigimiz dünya islerinide ögretselerde yine de ÖTE'nin cercevesi icinde bunu yaparlar. Imamlar ve Ögretmenlerin birbirine rakip oldugu daha dogrusu görev algilamasi olarak birbirine karsi olduklari ülke Türkiye'dir. Bir ögretmen müslüman olabilir ama siz bana Laik bir imam gösteremezsiniz.Cünkü laiklik, özellikle imamlari yönlendiren merkezce dinsizlik olarak sunulmaktadir. Bakin cok carpici bir örnek verecegim:Naksi Seyhi Kibrisi ile televizyonda yapilan bir söyleside,söylesiyi yapan kisi ögretim ve egitim yapilan mekanlardan bahsederken mektep kavramini kullandi.Naksi Seyhi Kibrisi,derhal müdahale ederek "Sakin ha mektep kelimesini kullanmayin,dinden cikarsiniz,onun adi medresedir"diyerek söylesiyi yapani susturdu. Ülkemizde, oldu bitti cagdas ilime karsi bir cephe vardir ve bu cephe diyanet cephesidir. Abbas Güclü'nün "IMAMLAR KAZANDI"demesindeki haklilik payi yüzde bin besyüzdür.Arada bir böyle Ergenekon'cu olmaktan korkmadan gercekleri söyleyen kisilerin ortaya cikmasi susuzluktan kavrulan topraga bir damlada olsa yagmurun damlamasi gibi geliyor insana. saygilarla Alıntı
Misafir £vrensel Gönderi tarihi: 26 Nisan , 2011 Gönderi tarihi: 26 Nisan , 2011 Imamlar ve Ögretmenlerin birbirine rakip oldugu daha dogrusu görev algilamasi olarak birbirine karsi olduklari ülke Türkiye'dir. Türkiye kaldı dersek daha doğru olur. İzleri ortaçağdan gelmektedir. Orta çağdaki katolik kiliseleri ve Osmanlının matbaayı üçyüz sene geciktirmesi en çarpıcı örneklerdendir. O zamandaki din adamları ile bilim adamlarının rakipliğine benzemektedir. Ülkemizde, oldu bitti cagdas ilime karsi bir cephe vardir ve bu cephe diyanet cephesidir. İnanç cephesi demek daha doğru olur. Diyanet, sadece inanç cephesi olan siyasi otoritenin resmi devlet kurumudur. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 26 Nisan , 2011 Gönderi tarihi: 26 Nisan , 2011 Bence, Abbas Güçlü İmamlar derken, cami imamlarını, diyaneti falan değil, malum imamları kastediyor. İmamın ordusunun imamlarını yani. Sözlerinin bu kadar çarpıtılabileceği aklına gelmemişti tabi söylerken. Burasının Türkiye olduğunu hala anlayamamış. Din ve Bilimi aynı alandaymış gibi karşı karşıya getirmek, aynı kulvarda yarıştırmaya kalkmak ve en sonunda konuyu çağdaş bir Cumhuriyet kurumu olan KÖY ENSTİTÜLERİNE bağlamak. Ne diyim artık, her kesimden bu anlayışta olan insanlara sahipsek, geçmiş olsun demekten başka çare yok. Saygılar sunarım. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 26 Nisan , 2011 Gönderi tarihi: 26 Nisan , 2011 Oysa İnönü, partisi için oy deposu olarak gördüğü bu projenin, amacına hizmet etmediğini, işe yaramadığını görünce, Köy enstitülerini kapatır ama ; yandaşları, bu kapatmadan mağduriyet çıkarma derdine düşerler. Onlara göre Köy Enstitüleri hala , Türk eğitiminin şahikası; “cahil halkı” kurtaracak sihirli bir reçete; kapatılmasının sorumluları da muhafazakarlar! Türkiye’de ki bazı kesimlerin dine olan tahammülsüzlüğünün, halkı küçük cahil görmelerinin; halka rağmen halkçı olduklarını söylemelerinin; şu an ki kutuplaşmaların ve fitnelerin bir nedeni de , kapatılan Köy Enstitüleridir. Oradan mezun olanların ekserisi, eğitim ve öğretime değil de, halkın inançlarıyla mücadeleye adadılar kendilerini. Yetiştirdikleri nesiller, belli bir ideolojinin sözcüsü oldular. Dine mesafeli durdular. Hayır, İnönü'nün Köy Enstitülerini kapatma sebebi, yukarıdaki eleştirilere benzer eleştiriler yapanların o dönem CHP'si içerisinde başından beri yoğun muhalefetinin olması, Köy Enstitülerini nasıl bir oy deposu yapabilir ? Biraz mantık lütfen. Köy Enstitüleri, ağaların çıkarlarına aykırı olduğu için, sonradan ABD destekli DP'yi kuracak CHP içerisindeki ağa takımının yoğun muhalefeti ve karalama kampanyaları sonucu kapatılmıştır. Laikliği, çağdaşlığı dinsizlik olarak anlayan zihniyet bunları anlayamaz, bunlarla ilgilenmez tabii, o ayrı. Saygılar sunarım. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 26 Nisan , 2011 Gönderi tarihi: 26 Nisan , 2011 Sistematik olarak siyasal islamcılar tarafından hangi çalışmaların ne amaçlarla yapıldığının aslında tarafınızdan çok iyi bilindiği.., Bilinçli olarak konuyu ve konuşmaların kendi görüşlerinize uymayan yerlerini çarpıtmalarla değerlendirme yapmanızın.., Ve yapılan sempozyumda söylenenlerden hoşlanmayıp, ardında başka niyetler aramanızın nedeni.., İnternet sayfalarında yazılmış olan diğer yazılarınızı okuyunca açıkca anlaşılıyor. Saygılar sunarım. Alıntı
Misafir £vrensel Gönderi tarihi: 26 Nisan , 2011 Gönderi tarihi: 26 Nisan , 2011 cami imamlarını, diyaneti falan değil, malum imamları kastediyor. İmamın ordusunun imamlarını yani. ........ Din ve Bilimi aynı alandaymış gibi karşı karşıya getirmek, aynı kulvarda yarıştırmaya kalkmak Aynı alanda aynı kulvarda görülmüyorki.. Aksine söylenilen şu; dayatmalarla aynı kulvara girilmesine çalışılıyor. Dayatma tüm inançlılarca yapılıyor. [quote name=demirefe' timestamp='1303793040' post='923107] dogma dogmadır. Eğrisi doğrusu diye bir şey olmaz. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 26 Nisan , 2011 Gönderi tarihi: 26 Nisan , 2011 Yoksa dogma dogmadır. Eğrisi doğrusu diye bir şey olmaz. ''8.Çalmayacaksın. 9.Komşuna karşı yalan şahitlik yapmayacaksın. 10.Komşunun evine tamah etmeyeceksin, komşunun karısına, yahut kölesine, yahut cariyesine, yahut öküzüne, yahut eşeğine, yahut komşunun hiçbir şeyine tamah etmeyeceksin.'' Tevrat Çıkış (Exodus) / Bap 20 Saygılar sunarım. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 26 Nisan , 2011 Gönderi tarihi: 26 Nisan , 2011 Aynı alanda aynı kulvarda görülmüyorki.. Aksine söylenilen şu; dayatmalarla aynı kulvara girilmesine çalışılıyor. Dayatma tüm inançlılarca yapılıyor. Siz neden üzerinize alındınız efendim o zaman ? Saygılar sunarım. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 26 Nisan , 2011 Gönderi tarihi: 26 Nisan , 2011 Bu başlığa istemeden dahil olmuşum! Başlık taşındığından aynı şeyi orda orda tekrar tekrar yazmak pek sevimli bir tavır olmasa gerek! Neyse dahil olmuşken iki laf edeyim: İmamlar ve öğretmenler elbette simgeseldir. Bir cephede öğretmenler, bir cephede imamlar savaşıyor diye bir şey elbette kesinlikle söz konusu edilemez. Bu simgeleme, dogmatik düşünce ile bilimsel düşünceyi betimler. Öyle öğretmenler gördüm, dogmatiğin feriştahı, öyle imamlar gördüm, onlar gibi on tanesini cebinden çıkaracak kadar aydın! Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 26 Nisan , 2011 Gönderi tarihi: 26 Nisan , 2011 Köy Enstitüleri ve Sayin Ismet Inönü ile ilgili, gercekleri yansitmayan, tamamen dinci kesimin yani Laiklik ve egitimi sadece Kuran ögrenmek olarak bilen ve onun disinda egitime karsi olanlarin ürettigi yalan yanlis söylemler ile Türkiye'de her cagdas adim baltalanmaktadir. Köy Enstitüleri Ismet Inönü'nün oy deposu olarak gördügü bir proje olamazdi cünkü CHP o dönemde henüz tek partiydi. Köy Enstitüleri,Ismet Inönü tarafindan degil DP yani Menderes tarafindan kapatilmistir. Köy Enstitüleri kuruldugu dönemin sartlari gözönüne alindiginda Dogunun Rönesansinin ufukta görünmesi kadar önemli bir egitim adimiydi. Ismail Hakki Tonguc,söyle diyor:"KöY demek memleket demektir.Ulusal gücümüzün özü orada saklidir.Köy kalkinmadikca ülke kalkinamaz.Köylü bilinclendirilmezse,olutulmazsa,Atatürk'ün devrimleri kentlerin icinde kalacaktir." Bugün AKP gibi partiler köylerimizden oy alabiliyorlarsa bu o köylerdeki egitimin noksanligindandir.Köylünün karanlikta birakilmis olmasindan ve asiret agalarinin kulu olmalarindandir. Köy Enstitüleri'nin kapatilmasini asiretler istemistir.Köylünün egitilmesini asiret agaligi icin bir tehlike olarak gören asiret agalari ve onlarin CHP icindeki bozguncu ve ilerki yillarda DP'nin kurulmasinda öncülük yapmis olanlarin "Köy Enstitülerinde GOMUNIST yetisiyor;Gizlar oglanlarla yatiyor"iftira ve karalamalari ile bu egitim yuvalarina karsi baslattiklari kampanyalar,bunlara bagli olarak eleman yetistirme zorlugu sonucu DP tarafindan kapatilmislardir. Köy Enstitüleri Türkiye'nin yarinlari icin cok önemli bir aydinlanma araciydi.Oralardan cok önemli bilim adamlari yetismistir. Köy Enstitüleri hakkinda bilip bilmeden yargilama yapmak etik degildir. saygilarla Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 27 Nisan , 2011 Gönderi tarihi: 27 Nisan , 2011 Dersler Okullar tarıma elverişli arazisi olan köylerin yakınlarında kuruldu. Amaçlarından biri de köylülerin alternatif tarım tekniklerini öğretmekti. Arıcılık bilinmeyen köylerde arıcılık, bağcılık bilinmeyen köyde bağcılık öğretiliyordu. Enstitüye atanan öğretmen gittiği köyde okul binasını köylülerin yardımıyla yapabilecek kadar inşaat bilgisi de öğreniyordu. Köy enstitüsünü bitiren bir öğretmen sadece bir ilkokul öğretmeni olmuyor aynı zamanda ziraatçilik, sağlıkçılık, duvarcılık, demircilik, terzilik, balıkçılık, arıcılık, bağcılık ve marangozluk konularını da uygulamalı olarak öğreniyordu. Enstitülerin hepsinin kendisine ait tarım arazileri, atelyeleri vardı. Bu sayede öğretmenler kendi okullarını gittiği köyde köylülerin işbirliği ile inşa ediyor ve devletin okul yapmasına gerek kalmıyordu.[10][11] Hasanoğlan Köy Enstitüsü, diğer köy enstitülerini kuran köy enstitüsü öğrencileri tarafından inşa edilmişti.[12] Köy enstitülerinden mezun olan öğretmenlere yetiştirildikleri branşa ve gönderilecekleri köye göre 150 parçaya varan alet ve edevat veriliyordu. Öğretmenler bu alet ve edevat ile köylülerin de yardımıyla köy okulunu inşa ediyor ve köylülere hem modern tarım tekniklerini hem de okuma yazmayı ve hatta müzik aletleri çalmayı öğretiyordu.[6] Hasan Ali Yücel Milli Eğitim Bakanlığı döneminde dünya klasiklerini Türkçe'ye tercüme ettirmişti. Köy enstitüleri öğrencileri her sene 25 tane klasik romanı okumakla yükümlüydü. Bu sayede zeki köy çocuklarından engin entellektüel birikimleri olan aydınlar oluşuyordu. Bu aydın köy öğretmenleri en az bir tane müzik aletini çalmasını da öğreniyordu. Aşık Veysel köy enstitülerinde müzik derslerinde öğrencilere bağlama çalmasını gösteriyordu.[13] Kaynak: Wikipedia Saygılar sunarım. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 27 Nisan , 2011 Gönderi tarihi: 27 Nisan , 2011 Köy Enstitülerinin kapatılması 2. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru 1945 yılında Sovyetler Birliği lideri Stalin'in Türkiye'den Kars, Artvin ve Ardahan'ı ve Boğazlarda askeri üs istemesi üzerine, Milli Şef de ABD'den askeri destek istemişti. Bu desteği vermeye hazır olduğunu belirten ABD, Truman Doktrini ile yardıma başlamıştı ama karşılığında Türkiye'de serbest seçimlere dayanan demokrasi düzeninin yerleştirilmesini ve Milli Şeflik, "5 yıllık kalkınma planları" ve "Köy Enstitüleri"leri gibi Sovyet sistemine benzer uygulamaların kaldırılmasını talep etti.[16] 1946 yılında hükümetin yaklaşan seçimleri yitirme kaygısıyla CHP içinden muhalif milletvekillerinin başını çektiği örgütlü muhalefetin kampanyasıyla, müfredatında ve yapılanmasında kuruluş amaçlarından uzaklaşan değişiklikler yapıldı. İlerleyen yıllarda da, daha önceleri sıkı sıkıya bağlı olduğu "iş için iş içinde eğitim" ilkesinden uzaklaştırıldı. Önceleri yaratıcılığın ön plana çıktığı eğitim anlayışının yerine giderek geleneksel, ezberci eğitimin yerleştiği öğretmen okullarına dönüştürülerek 1954'te kapatıldılar.[17][18][19] Cumhuriyet Halk Partisi içinden Köylüyü topraklandırma Yasasına karşı çıkan bir kesim milletvekili Demokrat Partiyi kurdu. Bu parlamenterler içinde Atatürk Devrimlerine karşı olup tek parti diktatörlüğünde bu düşüncelerini açığa vuramayanlar olduğu, Atatürk devrimlerine muhalefet hisleri besleyen ancak bu karşıtlıklarını ortaya koymaya cesaret edemeyen siyasi ve toplumsal yapının bir karşı devrim atağı başlatarak Köy Enstitülerinin kapatılmasını sağladığı iddia edilmiştir.[20] Hasanoğlan Köy Enstitüsü eski müdürü Rauf İnan ve Hıfzı Veldet Velidedeoğlu Köy Enstitülerinin kapatılmasının Atatürk Devrimleri karşıtlarınca başlatılan bir Karşı Devrim hareketi olduğunu söylemişlerdi. 1945 yılında Köy Enstitüleri hakkında komünistlerin, dinsizlerin yetiştiği fuhuş yuvaları olduğu söylenerek saldırı kampanyaları başlatılmıştı. Parlamentoda bütçe görüşmelerinde milletvekili Emin Sazak'ın Köylere giden enstitü mezunları kendilerini birer Atatürk zannediyorlar demesi üzerine Hasan Ali Yücel, Bu çocukların her birinin birer Atatürk olması temenni edilir şeklinde cevap vermişti.[21] Köy enstitüleri 1954 yılında kapatılmıştı.[22][23] Köy Enstitülerine yöneltilen ve kapatılmaları ile sonuçlanan belli başlı eleştiriler birkaç ana başlık altında toplanabilir. Enstitülerde öğrenciler tek tip üniforma giyiyordu ve enstitü müdürü bile buna uyup aynı üniformayı giyiyordu. Öğrenciler bizzat yönetime katılıyorlardı. Bu ve benzeri sebepler ile enstitülere koministlik suçlamaları yapılıyor arada bir ihbar mektuplarını dikkate alan polisin baskınlarına uğruyordu. Kız öğrencilerin erkek öğrenciler ile karma eğitim görmesi sonu gelmez dedikodulara neden oluyordu. Köylüler okul ve enstitü inşaatlarına yardım ile devlet tarafından mükellef kılınmıştı. Bu zorlamalar köylülere angarya olarak geliyordu. Öğrencilerin boğaz tokluğuna öğrenim görecekleri kendi okullarının inşasında çalıştırılmaları eleştirilmekteydi.[24] Köylere atanan öğretmenler yörenin toprak ağalarıyla sorunlar yaşıyorlardı. Bu geçimsizlikler köy öğretmenlerinin toprak ağalarının seçtirdiği milletvekillerine şikayet olarak ulaşıyordu. Bu durum toprak sahiplerinin durmaksızın Ankara'ya baskı yapmalarına neden oluyordu.[6] Halk arasında yayılan bir kısmı kasıtlı söylentiler de etkili olmuştu. İvriz Köy Enstitüsü'nden M. Ali Eren (1911-2001) "Düşünceler ve Anılar II"[25] adlı eserinde şunları aktarmaktadır : « ..bir gün sabaha doğru tan yeri ağarırken, okul bekçisinin “Mehmet Ali Bey, Mehmet Ali Bey” diye bağırdığını duydum. “Kalk, hemşerilerin geldi.” dedi. O sırada okulda daimi elektrik yoktu. Bir motordan sağlanan elektrik gece yarısı kesiliyordu. Kapıyı açtım: Önde aksakallı bir erkek ve arkasında 7 kadın vardı. Hepsi birden ağlıyorlardı. “Hoş geldiniz hemşeriler” dedim. Onlar sızlanmalarını daha da hızlandırıp, hüngür hüngür ağlamaya başladılar. Neden sonra sakinleşen hemşeriler, dün akşam bir haber aldıklarını, enstitüde okuyan 20 Beyağıl’lı kızın okuldan kaçtıklarını, onunun İvriz Çayı'nda boğulduğu, onunun da kaybolduğu haberini aldıklarını söylediler. Onlara, “Çocuklarınız yatakhanelerinde mışıl mışıl uyuyorlar, hiçbir şeyleri yok.” dediysem de, benim sözüme inanmadılar. Mecburen giyindim. Kurallara göre kız yatakhanelerine erkek öğretmenler giremez, yalnızca bayan öğretmenler girerdi. Bu nedenle onları yanıma alarak, bayan kimya öğretmeninin yanına gittim. Öğretmeni uyandırdım. Bu velileri kız yatakhanesinin önüne kadar götürmesini ve çocuklarını uyandırarak, bu velilere gösterdikten sonra, tekrar yatırmasını istedim. Söylediklerim yapıldı. Veliler rahat bir nefes aldılar. Ama zamanla veliler, çocuklarını birer ikişer okuldan kaçırdılar... » Kuruluşunda emeği geçenler Mustafa Kemal Atatürk Kurtuluş savaşı sonrasında vatandaşların sadece %3-4 'ünün okuma yazması vardı. Halkın %80'i köylerde yaşıyordu.[2] Atatürk ilk defa Köy Enstitülerinin kuruluş yasalarını çıkardı.[26] İlk önce askerliğini çavuş olarak yapmış erlerden köy öğretmeni yetiştirilip köylerine öğretmen olarak gönderilme projesini önerdi ve bu proje uygulandı. Hasan Ali Yücel İsmail Hakkı Tonguç İsmet İnönü Halil Fikret Kanad Yoğun muhalefet ortaya çıkmadan önce Köy Enstitülerinin arkasında durdu ve her türlü desteği verdi. Toprak reformunu desteklediğini açıklamıştı. 1946 seçimlerinde CHP'ye oy keybettireceği endişesi ile Köy Enstitüleri'nin kapatılmasına karar verdi.[27] İsmet İnönü 1966 yılında geride bıraktığı hayatı boyunca hatırlanacak en önemli eserlerinin Köy Enstitüleri ve çok partili hayata geçiş olacağını söyledi.[6][28] Kaynak: Wikipedia Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 28 Nisan , 2011 Gönderi tarihi: 28 Nisan , 2011 Evet, Sovyetler ve ABD arasında ezildik derken bunu kastediyorum. Stalin Kurtuluş Savaşımıza Lenin'in destek için gönderdiği Maxim makineli ve piyade tüfeklerin diyetini istedi. Bu yardımın tıpkı Çarlık kaldırıldığında Bolşevizmin gelmesi gibi, saltanat kaldırılınca Türkiye'nin de Bolşevik düzene geçip Sovyetlerle müttefik olacağı vaadiyle verildiğini, Atatürk'ün Lenin'i kandırdığını öne sürdü. Madem Türkiye Varşova Paktına girmiyordu, Maxim'lerin bedelini başka türlü verecekti. Üstelik Moskova'da eğitim alıp Türkiye'ye dönen Mustafa Suphi ve arkadaşlarına Atatürk tarafından komünist parti kurma izni verilmediği gibi, Trabzon'da öldürülmüşlerdi. Atatürk Maximlerin borcu için sadece Taksim anıtına iki Sovyet generalinin figürünü koydurarak minnetini belirtmekle yetindi. Tüm emperyalistler Türkiye'ye bağımsızlığı çok görür. Bunu hiç unutmayalım! Alıntı
Misafir £vrensel Gönderi tarihi: 28 Nisan , 2011 Gönderi tarihi: 28 Nisan , 2011 Tüm emperyalistler Türkiye'ye bağımsızlığı çok görür. Bunu hiç unutmayalım! Ama asıl unutulmaması, genellenmesi gereken; Emperyalistler, her türden, tüm bağımsızlıkları, herkese çok görürler olduğudur. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 28 Nisan , 2011 Gönderi tarihi: 28 Nisan , 2011 Tüm emperyalistler Türkiye'ye bağımsızlığı çok görür. Bunu hiç unutmayalım! Tam bağımsız olmak bilinç işidir. Ve İnönü akıllı adamdı. Eğer, halk destek olsaydı, yeniden iktidara gelip ABD'ye bu kadar derinden bağlanmaz, denge siyasetini sürdürmeye devam eder, tam bağımsız olmamız için çalışırdı. Üstelik, ordudan hiç kimse, Menderes'in SSCB'ye meyletmesi sonucu ABD'nin yaptırdığı darbe gibi bir darbeyi, İnönü'ye karşı yapmaya cesaret edemezdi. Ayrıca, 1955'ten itibaren Kruşçevle birlikte SSCB, Türkiye üzerindeki taleplerinden de vazgeçmiştir. Saygılar sunarım. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 1 Haziran , 2011 Gönderi tarihi: 1 Haziran , 2011 SSCB, Türkiye üzerindeki taleplerinden de vazgeçmiştir. Evet, Stalin'in yaptığı gibi açıkça talep etmekten vazgeçmiştir. Gerçekte ise kimse bir şeyden vazgeçmez. Şimdiki emperyalistlerin de Sevr'den asla vazgeçmedikleri gibi... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.