Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 16 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 16 Mart , 2011 Bu tepkileri bekliyordum, ama bazıları gibi duygularımı gizlemek yerine dürüst olmayı tercih ettim. ABD halkı ne kadar suçsuz, bu ılımlı İslam çuvalını başımıza geçirirken Türk Halkı ndan daha fazla ABD Halkı suçlu, Irak a menfaat için gidildiği bilindiği halde, para için savaşmayı göze alan coniler ve aileleri. Tek bir tane nükleer silah bulunamadı bu ABD nin Irak a saldırmasının nedeniydi, ABD Halkı bunu sorguladı mı? ABD demokratik bir ülke ve orada halkın dediği oluyor, seçimlerden önce politikalar ilan ediliyor ve halk ona göre yöneticileri belirliyor. Yani halk bu politikaları bile bile bu insanları seçiyor, tüm bu olaylardan da halk sorumlu oluyor. Ha, din insanları bu hale getiriyorsa o zaman şöyle mi yapmak daha doğru, dini biraz sulandırıp ABD dümen suyuna girmek, isterseniz biz de bunu yapalım. Bunlar benim fikrim ve gerçekleşecek diye bir kaide de yok, eğer gerçek olacaksa benim daha başka taleplerim olur. Alıntı
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 16 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 16 Mart , 2011 Olacak şey değil... Ve inanın hala inanamıyorum... İnsan trafikte seyrederken bir bakıyor kaza olmuş, sanki hiç başına gelmeyecekmiş gibi devam ediyor; bu kaza yapan insan da bir kaç dakika önce kendisi gibi düşünüyordu. Yani fotoğraflara bakıyoruz bizden çok uzakta, Japonya da olan bir felaket ama yarın kendi başımıza da gelebilecek bir felaket, nitekim 1999 da aynı olayı misliyle yaşamadık mı? Alıntı
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 16 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 16 Mart , 2011 En eski ve en yeni nesil nükleer reaktörleri gezmiş bir gazeteci olarak söylemeliyim ki, bu teknolojiyle ucuz üretileceği sanılan enerji pahalıya mal oluyor. Hala atık sorununu çözememiş nükleer enerji lobisinin tek derdi eskiyen teknolojiyi mümkün olduğu kadar pahalıya satmak. Aslında büyük yatırımcılar, çevre dostu sermayeyi pay etmekle meşgul. Alman gazeteleri, Türkiye’de hükümetin nükleer enerji santrali inşaa etmekteki kararlılığını şaşkınlıkla izliyor. Çünkü nükleer enerji santrallerinin çalışma sürelerini daha yeni uzatan Alman hükümeti bile, Japonya’daki felaketin hemen ardından, santrallerin bir kısmının üç ay boyunca kapatılmasına karar verdi. Açıkçası AK Parti Hükümeti’nin nükleer santral aşkı beş yıl önce Slovakya’daki eski tip, Finlandiya’daki en yeni tip reaktörleri bizzat gezmiş ve görmüş bir gazeteci olarak beni Alman meslektaşlarımdan daha fazla şaşkınlığa uğrattı. Çünkü; 1-Sanayii Almanya kadar gelişmemiş, gecesi gündüzünden daha kısa olan Türkiye’nin enerji ihtiyacı Almanya’nınkinden çok daha az. 2- Türkiye’nin risksiz, çevre dostu, güneş, rüzgar ve hidroenerji kaynakları Almanya’dakinden çok daha fazla. 3- Türkiye’nin konumu itibarı ile doğal gaza erişimi Almanya’dan daha kolay. 4- Almanya çok pahalı bir yatırım olan nükleer santrallerin yapımı için Türkiye’den hem daha fazla sermayeye hem de teknolojiye sahip. 4- Türkiye deprem bölgesi, Almanya değil. 5- Türkiye hem etnik yapısı hem de jeostratejik açıdan Almanya’dan daha fazla terör tehlikesi içerisinde . . . Fulya Canşen/ ntvmsnbc/ 16.03.2011/ 13.57 Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 16 Mart , 2011 Yazar Gönderi tarihi: 16 Mart , 2011 Japonya Depremi ve Türkiye’de Durum! Japonya’daki depreme yoğun ilgimiz elbette ki öncelikle “insani” nedenleydi. “Büyük kıyamet”i nefesimizi tutarak izledik. Japon halkına nasıl geçmiş olsun diyeceğimizi bilemedik... Ne var ki görüntülere donup kalmamızın önemli bir nedeni de “biz”im durumumuzu anımsatmasıydı... Cuma sabahı “8.9”u duyunca ekranlarda “çöken yapılar”ı ararken, bunun yerine “tsunami” kıyametini izlemek şaşırtıcı olduğu kadar sanki “teselli” gibiydi... Nitekim, TV’lerimizin uzmanlara yönelttikleri alışılagelmiş deprem soruları da değişti: “Bizde de tsunami olur mu; olursa dalga yükseklikleri nereye çıkar; hangi kıyı yerleşmelerimizi yutar?..” Uzmanlarımız ise böylesi bir tsunaminin bizde kesinlikle görülemeyeceğini bilimsel gerekçeleriyle açıklasalar bile, bundan böyle “deprem” denince binalara değil “deniz”e bakanlarımız az olmayacak... Çünkü, en çürük yapılarda yaşayanlarımız bile depreme karşı “umarsızlığın sakinliği” içindeler. Buna, yönetimlerin akıl almaz “imar aymazlıkları” da eklenince, Türkiye’nin deprem durumunu en kısa ifadeyle şöyle özetlemek mümkün: “Allah’a emanet...” Peki, bu sadece cehaletten midir? En okumuşlarımızın bile deprem için temel güvence olan “imar disiplini”ne aldırmazlıkları nedendir? Mimarlık ve Felsefe Depreme 12 saat kala, başarılı bir vakıf üniversitemizde “tanınmış mimarlar”ımızın konuştukları “mimarlık ve felsefe” paneli yapılıyordu. Kimi konuşmacılar bazı “büyük” projelerini anlatmakla yetindiler. İstanbul’un imar dengelerini altüst eden, şehirciliğin yok sayıldığı plan kararlarının sağladığı bu tasarımlar, nasıl bir “felsefe”nin ürünleriydiler? En özgür ve gelişkin akademik ortamlarda bile sorgulanmak yerine “alkışlanan” bu “plansız mimari”nin, kentlerimizin kaçak ya da imarlı tüm yapılaşma düzenindeki “genel felsefe”yi oluşturması, “depremi göğüsleme”nin önkoşulu kentsel planlamayı unutturmuş görünüyor... Yaşanılacak mekânların kurgulanmasında “yaşanılır kent”in de yaratılmasını amaçlamak yerine, sadece emlak getirisini çoğaltmayı önemseyen bir imar siyasetinin, ülkemizi tutsak alan rant ekonomisinin kaçınılmaz sonucu olduğunu ise artık herkes biliyor... Nitekim, Türkiye’nin en gelişkin bölgesini yıkan 99 depreminde bu sonucu tüm açıklığıyla gözleyince, değerlendirmelerimizi içeren kitabımın adına da “Rant Ekonomisi Çöktü” demiştim (Anahtar Yayınları). O büyük çöküşün ardından ülkenin imarından sorumlu siyasilerin “Artık ders aldık” sözlerinin ise ekonomideki emlak getirisinden vazgeçemedikleri için “havada” kaldığını sayısı kez yazmışızdır. O kadar ki 99 felaketini yaratan imar keyfiliğine “yaptırım” bile getirmeyen mevzuatımız 11 yıldır düzeltilmedi. Dahası, son değişikliklerle daha daha çıkarcı uygulamalara uygun hale getirildi. Depremi felakete dönüştüren imar başıbozukluğuyla beslenen şehircilik yoksunu emlak pazarından vazgeçilemezken, “yapı denetimi” gibi yaşamsal bir kamu hizmeti bile şirketlere devredilip özelleştirildi. Günümüzde “belediyeden ayrıcalıkı imar izni elde etme”ye söz vererek yapı denetimi işleri alan; hatta kurucuları arasında bu “garanti”yi sağlayan belediye meclis üyelerinin de bulunduğu şirketler var. Hemen tüm “torba yasalar”a eklenen maddelerle de, imar planlarının toplumsal gereksinimler için değil, kamu arazilerinde “satış çekiciliği” yaratacak şekilde değiştirilmesini sağlayan, yalnızca “gayrimenkul ticareti”ne odaklı bir özelleştirme ve TOKİ mevzuatı yaratılmış durumda... İmar Tsunamisi Evet Türkiye’de tsunami olmaz deniyor ama kentleşmedeki “bilimi ve planlamayı yutan imar rantı tsunamisi” 50 yılın en yüksek düzeyine tırmanmış durumda... Bu gerçek “yaşamsal sorun” kabul edilerek sorgulanmadığı sürece, depremlerine öncelikle “yıkılmamak” için değil, “yıkıntıların altından insan kurtarmak” için hazırlanan ülke olma ayıbını kim bilir daha kaç yıl taşıyacağız... ___ Oktay Ekinci... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 17 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 17 Mart , 2011 Yeryüzünde insan türünün hak etmediği hiç bir felaket yok. İnsan türü başlı başına gezegenin önü alınmaz, durdurulamaz bir felaketi zaten. Bu felaket filan hiç bir şey sayılmaz, 2012 filmindeki gibi bir küresel felaket olsa anca yani insan türüne bir dur derdi. Hiç bir felakete oh olmuş tabii ki denilmez. Ne Japonya, ne ABD için. Böyle bir şey düşünülemez. Öyle düşünülecek olsa benim Japonya'nın yunus kanı ile kıpkırmızı olan yunus katliam koyları aklıma gelirdi ve "haketmişlerdi" derdim. Ama öyle böyle bir felaket değil gerçekten. İnanılır gibi değil. Film olarak gösterilse abartmışlar derdik, umursayan olmazdı. Küresel ısınma da bu gün bilimkurgu filmi iken yarın böyle gerçek olacak, haberimiz olsun yani... Japonlar için tabii ki çok üzüldüm, fakat bu çalışkan, dirençli ulusun acınmaya ihtiyacı olmadığını düşünüyordum. En son kedisini kucağında götüren ve düşünceli gözleri yere bakan Japon kızını görünce direncim kırıldı, yaşlar akmaya başladı. Acısını içine bastıran ve öfkesini etrafındaki suçsuz çaresiz zavallılardan çıkarmayan merhametli insan tipine çok büyük saygı duyuyorum. O Japon kızı bu insan tipinin anıtı gibi geldi bana... Alıntı
Φ gugukcuk Gönderi tarihi: 17 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 17 Mart , 2011 Nüklear tehlike güzergahı... Kesinlikle şaka yapıyorsun sevgili dipnot, Eger bu rads dedikleri rem e eşit ise önümüzdeki 1o gün içinde Türkiye de dahil İtalya ya kadar olan kısım sıfırlanır.Hatta daha fazlası çünkü atmosferde yayılacaktır ve çok daha büyük bir bölgeyi kucaklayacaktır. Yine aklımızı karmakarışık yaptın ya helal olsun. Sevgilerimle, Alıntı
Φ gugukcuk Gönderi tarihi: 17 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 17 Mart , 2011 Pardon bunu eklemeyi unuttum "300 rem radyasyon dozuna maruz kalan kişilerde 2 saat içinde kusma ve halsizlik başlar. Yaklaşık 2 hafta sonra ise saçlar dökülmeye başlar. Bir ay ile bir yıl arasında bu kişilerin %90’ı iyileşir. Vücut tarafından alınan radyasyon dozunun artmasıyla gözlenen etkiler daha belirgin ve ciddi olmaya başlar. 400 rem radyasyon dozuna maruz kalan kişilerde bir kaç saat içerisinde başlayan bulantı ve kusma dönemini iştahsızlık, halsizlik, ateş ve saç dökülmesi izler. Yaklaşık iki hafta sonra ağızda iltihaplanma görülür, ishal ile birlikte hızlı kilo kaybı başlar. Bu dozda radyasyona maruz kalan fertlerin %50’si 2 ile 4 hafta içinde ölür. Doz 600 rem’e çıktığında ise ölüm oranı %90’a çıkar. Kalanların iyileşmesi ise çok uzun süren tedaviler gerektirir. Radyoaktif ışınların zararları yanında bir çok yararları ve kullanım alanları da mevcuttur." Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 17 Mart , 2011 Yazar Gönderi tarihi: 17 Mart , 2011 Pardon bunu eklemeyi unuttum "300 rem radyasyon dozuna maruz kalan kişilerde 2 saat içinde kusma ve halsizlik başlar. Yaklaşık 2 hafta sonra ise saçlar dökülmeye başlar. Bir ay ile bir yıl arasında bu kişilerin %90’ı iyileşir. Vücut tarafından alınan radyasyon dozunun artmasıyla gözlenen etkiler daha belirgin ve ciddi olmaya başlar. 400 rem radyasyon dozuna maruz kalan kişilerde bir kaç saat içerisinde başlayan bulantı ve kusma dönemini iştahsızlık, halsizlik, ateş ve saç dökülmesi izler. Yaklaşık iki hafta sonra ağızda iltihaplanma görülür, ishal ile birlikte hızlı kilo kaybı başlar. Bu dozda radyasyona maruz kalan fertlerin %50’si 2 ile 4 hafta içinde ölür. Doz 600 rem’e çıktığında ise ölüm oranı %90’a çıkar. Kalanların iyileşmesi ise çok uzun süren tedaviler gerektirir. Radyoaktif ışınların zararları yanında bir çok yararları ve kullanım alanları da mevcuttur." Bilgiler için çok teşekkürler sevgili gugukcuk... Ama bakın esas tehlike nerede... Bugün bu konularda Türkiye'de Batı standartlarında 50 bilim adamı bulamazsınız! Nedini ise şu... Bir yerde okumuştum ve aşağı yukarı şöyleydi... Örneğim bir Japon bir profesör "biz 46 yaşından önce profesör olamayız" demişti. "Neden kanun mu engel?" sorusuna "hayır ama çok çalışırsak ancak o yaşta bilimsel olgunluğa ve yeterliliğe sahip olarak kadro için rekabet edebiliriz" demişti. (ancak şu han Japonyada meydana gelen doğa olayına hiçbir prof. birşey yapabilecek durumda olamaz. Onları vuran deprem değil tsunami ve tsunaminin vurduğu nükleer santral sonucu nükleer tehlikedir...) Bir de Türkiye'deki duruma bakınız. İşini uydurabilen birkaç uydurma makaleyle profesör olabiliyor. O nedenle şu anda tüm Türkiye'de Batı standartlarında 50 bilim adamı bulamazsınız. Çünkü; * Fakülteler arasında bilimsel çalışma ve işbirliği yok. * Fakülteler meslek okulu durumunda. * Dersler dışında öğrencilerle ilgilenen yok. * Öğretim üyeleri yalnız ders verip, araştırma yapmıyorlar. * Öğretim üyeleri çoğunlukla dışarıdaki işleri ile meşgul. * Öğretim ülke gerçeklerinden uzak teorik olarak yürütülmekte. * En basit çalışmalar tez olarak kabul ediliyor, araştırma yok. (¹) Böyle bir afet karşısında oluşabilecek bugünkü durumu bu rapor özetiyle karşılaştırarak bir sonuca varmayı size bırakıyorum sevgili gugukçuk... Saygılar... _______________________ (¹) - Prof. Dr. Özer Bekaroğlu Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 17 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 17 Mart , 2011 Kesinlikle şaka yapıyorsun sevgili dipnot, Eger bu rads dedikleri rem e eşit ise önümüzdeki 1o gün içinde Türkiye de dahil İtalya ya kadar olan kısım sıfırlanır.Hatta daha fazlası çünkü atmosferde yayılacaktır ve çok daha büyük bir bölgeyi kucaklayacaktır. Yine aklımızı karmakarışık yaptın ya helal olsun. Efendim, asıl Rad birimi ile ifade edilen radyasyon absorbsiyon dozu değeri, Rem birim ile ifade edilen radyasyon eşdeğer dozu değerine eşit değilse, daha doğrusu Rem ile verilen değer Rad ile verilen değerden büyük çıkarsa problem var demektir. Çünkü, dokulara nüfuz edip uzun vadede iyonizasyon etkisi daha büyük olan Radyasyon türü alfa parçacıkları ve nötronlardır. Saygılar sunarım. Alıntı
Φ gugukcuk Gönderi tarihi: 18 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 18 Mart , 2011 Efendim, asıl Rad birimi ile ifade edilen radyasyon absorbsiyon dozu değeri, Rem birim ile ifade edilen radyasyon eşdeğer dozu değerine eşit değilse, daha doğrusu Rem ile verilen değer Rad ile verilen değerden büyük çıkarsa problem var demektir. Çünkü, dokulara nüfuz edip uzun vadede iyonizasyon etkisi daha büyük olan Radyasyon türü alfa parçacıkları ve nötronlardır. Saygılar sunarım. Lütfen bu bir şaka olsun. Bugün rus makalesinden okuduğum kadarıyla(elbette google translate vasıtası ile)bir bilim adamı bu nükleer kabusun sanılanında ötesinde olacağını ve bürokrasinin yavaş çalıştırıldığını bundan öncede tüm nükleer kazalarda bilgileri yıllarca sonra açıkladıklarını çernobil'de bile bilinmiyen binlerce vakanın olduğunu ifade ediyordu. Dikkat ederseniz sevgili dipnot'un iliştirdiği radyasyon haritası bile uykusuzluğu şiar ettirecek cinsten. Mevsimin bahar oluşu ve tüm iklimsel değişkenliğin had safhada olduğu bir dönemde radyoaktif maddelerin nereye gideceğini kim bilebilir ki? Bunlar çözümlenemiyor ise kısa yoldan enerji için nasıl nükleer tesis kurulabilir? Kendi ülkesini düşünemiyen bu karar vericilerine nasıl oluyorda komşuları ses çıkarmıyor? Nükleer tesisler ulusal olamazlar. Uluslararası onaydan sonra kurulabilmelidir. Japonya bu hatasını sadece kendi halkı ile ödemiyecek.Diğer halklara yapacağı agır yıkımın da altında kalacaktır. Eğer yazılanlar dogru ise pasifik okyanusu yakında yasak bölge ilan edilecektir. Öyle bir şekile doğru gidiyor ki dualarımız bile artık masum olamayacak. Hep bu radyasyon bulutunun orada kalmasını isteyeceğiz. Kendi canımıza vurmasın diye milyonların ölmesini dileyeceğiz. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 18 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 18 Mart , 2011 Lütfen bu bir şaka olsun. Bugün rus makalesinden okuduğum kadarıyla(elbette google translate vasıtası ile)bir bilim adamı bu nükleer kabusun sanılanında ötesinde olacağını ve bürokrasinin yavaş çalıştırıldığını bundan öncede tüm nükleer kazalarda bilgileri yıllarca sonra açıkladıklarını çernobil'de bile bilinmiyen binlerce vakanın olduğunu ifade ediyordu. Dikkat ederseniz sevgili dipnot'un iliştirdiği radyasyon haritası bile uykusuzluğu şiar ettirecek cinsten. Mevsimin bahar oluşu ve tüm iklimsel değişkenliğin had safhada olduğu bir dönemde radyoaktif maddelerin nereye gideceğini kim bilebilir ki? Bunlar çözümlenemiyor ise kısa yoldan enerji için nasıl nükleer tesis kurulabilir? Kendi ülkesini düşünemiyen bu karar vericilerine nasıl oluyorda komşuları ses çıkarmıyor? Nükleer tesisler ulusal olamazlar. Uluslararası onaydan sonra kurulabilmelidir. Japonya bu hatasını sadece kendi halkı ile ödemiyecek.Diğer halklara yapacağı agır yıkımın da altında kalacaktır. Eğer yazılanlar dogru ise pasifik okyanusu yakında yasak bölge ilan edilecektir. Öyle bir şekile doğru gidiyor ki dualarımız bile artık masum olamayacak. Hep bu radyasyon bulutunun orada kalmasını isteyeceğiz. Kendi canımıza vurmasın diye milyonların ölmesini dileyeceğiz. Efendim, sanırım bir yanlış anlaşılma var. Bu dedikleriniz tamamıyle doğru fakat cevabınız benim yazımla alakalı değil. Sanırım yaptığım bir teknik düzeltmeyi üstünkörü okuyup yanlış anladınız. üstelik, bu başlıkta, bu konuyu ilk gündeme getiren ben olmama rağmen. Demek ki, bilim ve teknolojinin zirvesinde olan Japonya'da bile her türlü en son teknolojik imkanlara rağmen insanlar ölebiliyormuş ! Ne yazık ! Doğa ile savaşımızdan hala yenilgi ile çıkıyoruz. Ve üstelik, kendi ellerimizle yaptığımız NÜKLEER SANTRALLER gibi ölüm makinelerinin sebep olacağı kayıpların bilançosu henüz hesaplanmadı ! Saygılar sunarım. Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 18 Mart , 2011 Yazar Gönderi tarihi: 18 Mart , 2011 Üzülerek şunu söylemek isterim... Sanıyorum japonlar bu tektonik yapı gerçeğiyle sonsuza dek yaşamak zorunda kalacaklar... Alıntı
Admin ™ Admin Gönderi tarihi: 18 Mart , 2011 Admin Gönderi tarihi: 18 Mart , 2011 Merhaba, Resimler aynı isimdeki diğer başlığa taşınmıştır... Böylece tartışma başlığının açılımı kolay olacaktır. Lütfen resim eklemesini diğer başlık altında yapınız... Saygılar http://www.turkish-media.com/forum/topic/229331-japonya%e2%80%a6-honshu%e2%80%a6-11-mart-2011%e2%80%a6-0546%e2%80%a6-resimler/ Alıntı
Φ gugukcuk Gönderi tarihi: 21 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 21 Mart , 2011 Efendim, sanırım bir yanlış anlaşılma var. Bu dedikleriniz tamamıyle doğru fakat cevabınız benim yazımla alakalı değil. Sanırım yaptığım bir teknik düzeltmeyi üstünkörü okuyup yanlış anladınız. üstelik, bu başlıkta, bu konuyu ilk gündeme getiren ben olmama rağmen. Saygılar sunarım. Sevgili Canraşit,alıntıyı koymamın sebebi vehametin büyüklüğüdür.Açıklayıcı bilgileriniz ışığında baktığımızda benim tahminleriminde üstüne çıkan bir felaket oluşacaktır ki bu Pasifik ile kıyaslanamıyacak kanaatimce. Değerli açıklamalarınızı dikkatle okudum. Sevgili Dipnot'un foruma taşıdığı tahmin haritaları ise nükleer kabusu bir üst seviyeye taşıyacak cinsten.Rus bilim adamının harika bir tespiti de var Japonya üzerine sanırım bir rus değişi; "Açgöz,herşeye iki kat öder" Kapalı kapılar arkasındaki ince hesapları bilemeyiz ama bu tip çevresel felaketler yaratabilecek,ekolojik dengeleri alt üst edebilecek yatırımların kesinlikle uluslararası konsorsiyumların onayı ile yapılması için tüm insanlığın tepki göstermesi gerekmektedir. Anlaşılmıştır ki bu tip kazalarda,meseleyi onur meselesine taşıyıp kendi imkanları ile problemi çözeceğini iddia eden ülkelerin yarattığı yıkım, tüm insanlığa aittir. Yıllarca işlenemiyecek topraklar,genetik değişime uğramış ürünler,sakat nesiller ve bilmediğimiz onca etkileri,kendi ulusunun yıkım feryatları ile dünya halklarını etkilemek vicdansızlık ve bencilliktir. Elbette Japon halkına üzülüyoruz ama onlarında diğer halklara zaman içerisinde vereceği yıkımı nereye koyacağız? Saygılarımla, Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 23 Mart , 2011 Yazar Gönderi tarihi: 23 Mart , 2011 Bir deprem ve bunun sonucunda dünyamız etkilenimi... Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 24 Mart , 2011 Yazar Gönderi tarihi: 24 Mart , 2011 JAPONYA'DA DEPREM VE TUSUNAMİ BİLANÇOSU Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 30 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 30 Mart , 2011 Eğer bu güzergah doğruysa Japonya ya pek etkisi yok gibi ama radyoaktivite Tokyo da hissedilmeye başlanmış ve alarm seviyesi Çernobil in bir düşüğü 6 olarak belirlenmiş. Neden Japonya demiştik ama bu güzergah askerimizin başına çuval geçirenlerin başına da daha büyük bir belanın gelmek üzere olduğunu gösteriyor. Banada ogle geldi. Belki ben yanlis anladim diye bir yorum yapmadim. Ama bu insan 37 milyon yasayan California'nin bu belaya girmesine guzel bir olay olurmus gibi bakiyor. Yani ona gore, 37 milyon (california'da oturan) insanlar masum degiller. Cunku Amerikalilarmis diye. kendisi Cuval'dan bahsediyor. Benim kanimca Islam dininin baslarina taktigi Cuval ise cok daha da zararli insanogluna. Bakiniz ne kadar insani kinli yapiyoprmus. Efendim, sayın y.yılmaz'ın yaklaşımı elbette kabul edilebilir bir yaklaşım değil, çok yanlış ! Fakat, onu eleştirebilecek son kişinin de sayın Suheyla olduğunu, önceki bir yazısından görebiliyoruz : Filistinliler 50-60 sene ugraştilar, haklarini kazanmak için. Niye kazanamadilar? çunku, aralarinda bir "lider" yoktu. Tabii ki, Mustafa kemal, veya Thomas jefferson, Abraham Lincoln, Churchill gibi lider olsun demiyorum. Boyle liderler nadirdir. Ama onlarin bir Yaser Arafati vardi. Toplum olarak, egitimsiz olarak seçtikleri lider bir is yapamadi. Bu adam bir benzin istasyonunu bile idare edemezdi. Sayin Cyrano, hayatta yalniz dogru olmak yetmez. Haklarinizi almak için dogru yolu seçmekte lazim. Filistinlerinin haklari vardi. Fakat onlarin seçtikleri yollar butun Dunyayi kendilerine karşi dondurduler. Ben dahil! Irak meselesine gelince, Irak toplumu kendilerine Sadam Huseyin gibi zalim bir diktatoru secmisti. Bu diktator komşularina (Irana ve Kuveyte) savas açti. Kuveyt savaşini kaybetti ve bu savaş sonu daha sonra ikinci bir savaşa yol açti. Hanımefendi, Saddam'ın ve Hamas'ın '' eğitimsiz '' halkları tarafından seçildiğini öne sürerek, Irak ve Filistin'de milyonların öldürülmesini nasıl da meşrulaştırmış değil mi? Saddam'ın Fransızlar tarafından desteklenen bir darbeyle ve Hamas'ın ise, El-Fetih'in İsrail tarafından etkisiz hale getirilmesine paralel olarak, tam tersine İsrail tarafından desteklenmiş olup, '' Filistin halkı tarafından çaresizlikten '' iktidara getirildiğini bilmemekten kaynaklı da değil. Ama baştaki ne tür bir '' çuval '' bu düşünceye yol açıyor anlamak da mümkün değil. Kaldı ki, Filistin halkının eğitimsiz olduğu bilgisi de yanlıştır. Şimdi, aynı mantıkla, Amerika'nın meşhur ortalama zeka ve kültüre sahip çoğunluk halkı olan '' Red Neck''lerin, seçtikleri Baba-Oğul Bush'lar yüzünden radyasyonu hakettiklerini söylemek mümkün olmaz mı ? Saygılar sunarım. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 30 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 30 Mart , 2011 Savaş ve radyasyon bana pek aynı şey gibi gelmedi. Yanlış yöntemlerle savaşa yol açmak ve yıkıma uğramak başka bir şey, bir kazaya uğrayıp zarar görmek başka bir şey gibi duruyor! Suç analizinde suça iten psikolojik, sosyolojik, kültürel ve ekonomik nedenler çok öne sürülür, ama savaşa yol açan sosyo-kültürel nedenler irdelenmekten kaçınılır. Ekonomik nedenler elhak çok iyi irdelenir, ona lafım yok. Fakat bu da abartılır. Evet amacı ateşi alıp başka bir ateş yakmak, ama bu iş için maşayı kullandığını belirtmek niye yanlış olsun? Amacın ateş almak oluşu maşanın işlevini ve araç olarak kullanılma özelliğini yok ediyor mu? Kimse zaten din belli başlı bir etkendir demiyor, düşmanlaştırıcı, ötekileştirici bir araç olarak kullanılıyor olması eleştiriliyor. Aynı biçimde ırkçılık vurun abalıya misali eleştirmekten kimsenin geri kalmak istemeyeceği, iştahla saldırılan bir olgu iken, ondan bin beter ötekileştirici, insanları ebediyen düşmanlaştıran din ayrımcılığına dil uzatmak cesaret ister. Dine bir laf edeceksen, binbir tehdit ve baskıyı göze alacaksın. Eğitimin hiç bir fayda sağlamadığının örnekleri çokçadır. Bir tarikat ayininde şeyhe akıl ve mide almaz biçimde tapınan üniversite mezunları görüntülenmişti. Bir imam bir eğitimliler ordusunu robotlar gibi yönetebiliyor! Ben krala karşı olmaktan çok, kralcılara karşıyım. Kral çıplak olabilir, ama bunu söylemeyenler kraldan daha suçludur. Asıl sorun, onlar. Bina çöktüyse mühendisten çok müteahitten, hele varsa taşerondan şüphelenirseniz akıllıca düşünmüş olursunuz. Irak'ta işgal sonrası bir insanı Irak güvenlik güçleri götürürse hemen ve peşinen ağıtlar yakılırmış, geri gelme olasılığı düşünülmezmiş. Ama Amerikan askerleri götürdüyse sessizlik olur ve geri gelmesi umulurmuş. Kralcılar olmazsa, kral meşrutiyeti ilan eder, demokrasiyi değilse bile... Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 30 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 30 Mart , 2011 Savaş ve radyasyon bana pek aynı şey gibi gelmedi. Yanlış yöntemlerle savaşa yol açmak ve yıkıma uğramak başka bir şey, bir kazaya uğrayıp zarar görmek başka bir şey gibi duruyor! Efendim, savaş veya radyasyon netice itibariyle zarar gören veya görecek olan kim ? '' halk '' Suç analizinde suça iten psikolojik, sosyolojik, kültürel ve ekonomik nedenler çok öne sürülür, ama savaşa yol açan sosyo-kültürel nedenler irdelenmekten kaçınılır. Ekonomik nedenler elhak çok iyi irdelenir, ona lafım yok. Fakat bu da abartılır. Evet amacı ateşi alıp başka bir ateş yakmak, ama bu iş için maşayı kullandığını belirtmek niye yanlış olsun? Amacın ateş almak oluşu maşanın işlevini ve araç olarak kullanılma özelliğini yok ediyor mu? Kimse zaten din belli başlı bir etkendir demiyor, düşmanlaştırıcı, ötekileştirici bir araç olarak kullanılıyor olması eleştiriliyor. Aynı biçimde ırkçılık vurun abalıya misali eleştirmekten kimsenin geri kalmak istemeyeceği, iştahla saldırılan bir olgu iken, ondan bin beter ötekileştirici, insanları ebediyen düşmanlaştıran din ayrımcılığına dil uzatmak cesaret ister. Dine bir laf edeceksen, binbir tehdit ve baskıyı göze alacaksın. Irkçılık var diye '' ırk '' mı eleştiriliyor ? Maşanın yapıldığı maden demirdir, ama ateşte kullanıma uygun olan maşadır. Eğitimin hiç bir fayda sağlamadığının örnekleri çokçadır. Bir tarikat ayininde şeyhe akıl ve mide almaz biçimde tapınan üniversite mezunları görüntülenmişti. Bir imam bir eğitimliler ordusunu robotlar gibi yönetebiliyor! Filistin halkı, Türk halkından daha eğitimlidir ve zamanında Laik-Sosyalist Arap Milliyetçilerini seçmişlerdir. Saygılar sunarım. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.