Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Efendim, şimdi şöyle oluyor; laik ve demokratik devletin olduğu bir ülkede bir insan bir dinin evrensel olduğunu kabul etmişse, anlamışsa, özümsemişse, toplumsal ve siyasal alanlardaki hükümlerini olduğu gibi yerine getirmek istiyorsa, önünde 3 seçenek vardır.

.

.

.

Saygılar sunarım.

dostum öncelikle din evrensel falan değildir din insan haklarına uygun öğütler versede temelde insan haklarına aykırıdır çünkü dinde insan hakları temel alınmaz alimlerin dedikleri önemlidir ve senin saydığın bu üçündede dini inanışa sahip bir insan eninde sonunda şeriat devletini ister çünkü dinin ayrılmaz parçasıdır şeriat ve bu dine inanan şeriatada inanmak zorundadır isterse bütün dinlere ve siyasi görüşlere hoşgörülü baksın ve bumanada insanın hayatını başkalarına zarar vermeden istediği gibi yaşma hakkını görsün yine onun inancı gereği devlet şeriatla yönetilmelidir günümüz ılımlı islamcılar böyledir insanın hayatını istediği gibi yaşama hakkını görür ama yinede şeriat istemektedirler tayyip erdoğan da bunlardandır ve bu düşüncenin başını çekmektedir yani akp.

Gönderi tarihi:

 

 

Bir insan bırakın Muhammed'in tanrının elçisi olduğunu kabul etmeyi, tanrıya inanmasa bile

 

O zaman ateist kime diyeceğiz, bu tanımlamalar neye göre yapılacak?

Gönderi tarihi:
Toplumsal bir din standardı asla ve hiç bir biçimde da-ya-tı-la-maz!

.

.

.

hiç bir zorlama, dayatma ve baskıyı hiç bir şekilde asla yapamazsınız.

Efendim, kalınlaştırdığım cümlelere kimse itiraz edemez fakat şu cümleleriniz birbiri ile çelişiyor :

 

"böyle müslümanlık olamaz" deme hakkına hiç kimse sahip değildir.
Fikrinizi elbette söylersiniz, böyle müslümanlığın "sizce" olamayacağı sizin fikrinizdir, bunu kendi fikriniz olarak elbette söylersiniz.

Peki, bir kaç kişi aynı fikirde buluşur ve bir başkasının fikrini eleştiremez mi ? Bu neden baskı veya dayatma olsun ?

 

Hiç bir itirazda bulunamazsınız ve "senin bu inancın bizce kabul değil" diyemezsiniz.

 

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:
bu dine inanan şeriatada inanmak zorundadır isterse bütün dinlere ve siyasi görüşlere hoşgörülü baksın ve bumanada insanın hayatını başkalarına zarar vermeden istediği gibi yaşma hakkını görsün yine onun inancı gereği devlet şeriatla yönetilmelidir günümüz ılımlı islamcılar böyledir insanın hayatını istediği gibi yaşama hakkını görür ama yinede şeriat istemektedirler tayyip erdoğan da bunlardandır ve bu düşüncenin başını çekmektedir yani akp.

Efendim, işte bu tarifiniz, benim yaptığım 2.tip dindar sınıfı ile aynı.

 

'' İkinci tip olarak, yine aynı şekilde laik ve demokratik devletin olduğu bir ülkede bir insan, bir dinin evrensel olduğunu kabul etmişse, anlamışsa, özümsemişse, fakat ulus birliğini kabul etmemişse, anlamamışsa, özümsememişse

 

yani farklı inançlardan, ırklardan olan insanlarla aynı coğrafyada birlikte yaşama iradesine sahip olmayıp, farklı inançlardan, ırklardan olan insanlarla aynı coğrafyada aynı kadere sahip olduğunu kabul etmemişse, anlamamışsa, özümsememişse,

 

dininin toplumsal ve siyasal alanlardaki hükümlerinin uygulanmasının ancak ve ancak ulustaki her bireyin de dini kendisi gibi algılaması ile mümkün olmasını beklemez, dini siyasallaştırarak dinin bir çatışma konusu olmasını ister ve kendi dini anlayışını dayatmak için iktidarı ele geçirmeye çalışır.

 

Fakat bunu gerçekleştirmek için, siyasal anlamda demokrasiyi de benimsemiş görünebilir, siyaset felsefesi olarak liberalizmi de, laikliği de savunuyor görünebilir, Sosyal Hukuk Devletini de, Sosyalizmi de... çünkü, bu ideolojilerin kendi varlığının teminatı olduğunu da bilmekle beraber, hayatta öncelikli olanın, temel olanın, kendi anlayışının tersine, diğerleri için haklar açısından özgürlük veya ekonomik eşitlik, iş, aş olduğunu da göz ardı etmeyerek, nihai amacı olan dinin toplumsal ve siyasal alanlardaki hükümlerini olduğu gibi yerine getirmek için, takiyye yapabilir. ''

 

3. tip olarak tarif ettiğim ise 2.tip gibi olmayan yani dinini siyasallaştırmayan, dini siyasete alet etmeyen, dini bir dayatma ile hakim kılmak için iktidara bir şekilde gelmek gibi bir amaç taşımayan dindarın tarifi;

 

'' laik ve demokratik devletin olduğu bir ülkede bir insan hem bir dinin evrensel olduğunu kabul etmişse, anlamışsa, özümsemişse, hem de ulus birliğini kabul etmişse, anlamışsa, özümsemişse,

 

yani farklı inançlardan, ırklardan olan insanlarla aynı coğrafyada birlikte yaşama iradesine sahip olup, farklı inançlardan, ırklardan olan insanlarla aynı coğrafyada aynı kadere sahip olduğunu kabul etmişse, anlamışsa, özümsemişse,

 

dininin toplumsal ve siyasal alanlardaki hükümlerinin uygulanmasının ancak ve ancak ulustaki her bireyin de dini kendisi gibi algılaması ile mümkün olacağını görür ama dini siyasallaştırarak dinin bir çatışma konusu olması yerine kendi dini anlayışını dayatmadan yaymaya, insanları ikna etmeye çalışır.

 

Onun dışında siyasal anlamda demokrasiyi de benimseyebilir, siyaset felsefesi olarak liberalizmi de, laikliği de savunabilir, Sosyal Hukuk Devletini de, Sosyalizmi de... çünkü, bu ideolojilerin kendi varlığının teminatı olduğunu da bilmekle beraber, hayatta öncelikli olanın, temel olanın haklar açısından özgürlük veya ekonomik eşitlik, iş, aş olduğunu da göz ardı etmez. ''

 

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

dostum 3.şekil islam inancında yoktur yani siyasete karışmayan bir din anlayışı yoktur islam inancında şeriat vardır senin bu 3. dediğin hiristiyanlıkta vardır çünkü onlarda devletin yönetilmesine ilişkin kurallar yoktur ama din ne olursa olsun insan haklarına aykırıdır çünkü dini kurallar insan haklarına göre çıkmaz bir dini lider bozuntusu çıkar allah böyle emretti der ve bu kural olur.

Gönderi tarihi:

O zaman ateist kime diyeceğiz, bu tanımlamalar neye göre yapılacak?

İnanca ait tüm tanımlamalar soyut olmaları itibariyle kişinin dekleresine bağlıdır. Yani kişi kendini ne ile etiketliyorsa odur. Fakat kişiler belli görüş biçimlerinin ne olduğu hakkında tabii ki bir fikre sahip olabilirler.

 

Yani tabii şunu yapamazsınız, şunu diyemezsiniz derken bu fikre sahip olamaz, öyle düşünemezsiniz demek istemiyorum, o kadar anlayın artık. Bu biçimde bir dayatma yapamazsınız demek istiyorum elbette ki.

 

Dayatmanın çeşitli biçimleri, zorlayıcı şekilleri olduğu gibi sürekli ısrarcı şekilde belirtme de bir tür dayatmadır. Kırk kez deli deyip delirtmeye çalışmak gibi. Ama bu bir suç teşkil etmez tabii. Gerçekten delirmesini göze alıyorsanız ısrarcı olabilirsiniz! :)

 

Tabii kişiler inançların açıklamaya veya açıklamamaya da zorlanamazlar. Kişi kendini şuyum diye etiketliyorsa tamam. Ama belirtmiyorsa illa bir etikete sahip olmaya zorlanamaz. Etiketinin içerik ve kapsamını belirtmeye de zorlanamaz. Artık etiketini değiştirebileceğini de belirtmeyeyim. Yani "irtidat" kavramı insan hakları açısından kabul edilir bir kavram değil. Yani yine yanlış anlaşılmasın tabii, bu kavramı bir inanç kavramı olarak tanımlayabilir ve inancınızın böyle bir kavramı içerdiğini belirtebilirsiniz elbette de, buna toplumsal bir yaptırım koyamazsınız demek istiyorum.

 

İnanca ait kavramları açıklamak inanç ve ifade hürriyeti kapsamına girer. Bunu kısıtlamayı düşünemeyiz elbette...

Gönderi tarihi:

dostum 3.şekil islam inancında yoktur yani siyasete karışmayan bir din anlayışı yoktur islam inancında şeriat vardır senin bu 3. dediğin hiristiyanlıkta vardır çünkü onlarda devletin yönetilmesine ilişkin kurallar yoktur ama din ne olursa olsun insan haklarına aykırıdır çünkü dini kurallar insan haklarına göre çıkmaz bir dini lider bozuntusu çıkar allah böyle emretti der ve bu kural olur.

Sayın raif bostan bey, Engizisyon İslam ülkelerinde mi var idi?

 

Devlet üzerinde Kilise Egemenliği İran'da mı var idi ?

 

Fransız ihtilali, Suudi Arabistan Kralı'na karşı mı yapılmış idi ?

 

Bizans'da, İmparator'un üzerinde Şeyhülislam mı söz sahibi idi ?

 

Böyle gider bu...

 

Hayır, çevrenizdeki tüm Müslümanlar Siyasal İslamcı mı nedir anlamıyorum ? En basitinden, hiç mi dindar olan ama dini siyasete karışmayan bir müslüman görmediniz, insaf yani ?

 

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

hiristiyanlıkta islamda olduğu gibi kitaplara yazılmış kurallar yoktur ve bu kurallar inancın vazgeçilmez parçası değildir ama islamda devlet yönetimi hakkında yazılı kurallar vardır ve bunlar inancın bir parçasıdır.

Gönderi tarihi:

Bunun yanıtını daha önce vermişim sayın raif bostan bey, okumadınız galiba :

 

Sünni İslam anlayışının hukuka ve devlet yönetimine yönelik hükümlerinin olması, bu olgu siyasallaştırılmadıkça laik bir devleti ilgilendirmez. Onun için, Laik bir devlette dinin siyasallaştırılmasının önündeki en büyük engel de diyanet benzeri kurumlardır. Bu durum yakın zamana kadar Laikliğin kalesi Fransa'da da böyle idi.

 

Laik bir devlet siyasallaştırılma potansiyeli olan bir din anlayışını kontrol altına almayıp, serbest bıraktığında oluşacak tabloyu hayal etmek güç değildir. Her cemaatin, her tarikatın ayrı camilerinin bulunduğu ve bu camilerde siyaset yapılarak halkın kışkırtıldığı bir ülkedeki laik devletin uzun süre yaşaması beklenebilir mi ?

 

Sizin savunduğunuz olay, ABD veya Almanya gibi dini anlayışların hukuka ve devlet yönetimine yönelik hükümlerinin olmadığı Protestan ülkelerdeki '' Seküler Devlet ''lerde geçerlidir. Fransa'daki Katoliklik gibi hukuka ve devlet yönetimine yönelik din anlayışlarının olduğu Laik Devletlerde değil. Nitekim, Fransa'da da Katoliklik'in böyle bir iddiası artık kalmadığından din üzerindeki devlet denetimi gevşetilmiştir.

Yani, bir din anlayışının muteber olması için illaki kitaplarda yazılmış olması gerekmez. Üstelik, Hristiyan kaynaklarında da yani Kutsal Kitap (Kitab-ı Mukaddes )'ın Yeni Ahid'inde Aziz Paulos'un yazdığı bölümlerde, siyasi iktidarların Tanrı'dan kaynaklanması gerektiği, herkesin din adamlarının iktidarına boyun eğmesi gerektiği yazar.

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

ama sevgili dostum ortaçağ daki dini anlayış batıda rönösansla bitti artık hiristiyanlar böyle bir düşünceye sahip değiller ve onlarda dini inanç bizdeki gibi değildir onlarda sadece bizim taklidi iman dediğimiz dini kabullenme vardır ve güçlü değildir yani dini inançları tek doğru olarak kabuletmezler ama bizde hakiki inanç vardır yani din tek gerçektir ve doğrudur buna biz canı gönülden inanırız sanki gerçek gibi ama onlarda böyle bir inanç yoktur.

Gönderi tarihi:

Vardır efendim vardııır. İyi araştırın. Mesela, ABD'deki Amishleri araştırın. Sonra, Vatikan'ı düşünün, Katoliklikte böyle bir iddia olmasa neden böyle bir devlet hala yaşasın, değil mi ?

 

Ortaçağ'dan sonra Rönesans'la değil de, Aydınlanma çağı ve Fransız İhtilali sonrası Burjuva devrimi ile değişen, dini anlayış değil, din birliğinin yerine, gelişen burjuvazinin ihtiyaçlarını daha iyi karşılayan ulus birliğinin kabul edilmesi sonucu gelişmiş olan siyasi birlik anlayışıdır.

 

Taşıdığı Katolik inanca göre, dinin devlete hakim olması gerektiğini düşünen bir dindar Katolik, buna karşılık bir ulus içinde dinin siyasette kullanılmasının çatışma yaratacağını gördüğü için ve bir din devletinin ancak ve ancak Vatikan gibi herkesin Katolik olduğu bir ülkede varolabileceğini anladığı için, dinini siyasete alet etmemeyi öğrenmiş ve kabullenmiştir. Çünkü, Avrupa, din ve mezhep çatışmalarından çok çekmiştir. Olay bundan ibarettir.

Daha sonrasında Katoliklik'te de, latince yerine ulusal dillerde ayin yapılması gibi elbette reformizasyonlar olmuştur. Fakat, laikliğin çıkış noktasında böyle bir reformizasyona rastlanmaz.

 

 

 

Saygılar sunarım.

  • 1 ay sonra...
Gönderi tarihi:
CHP'den "aile imamlığı" tepkisi

 

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın başlattığı Aile İmamlığı Uygulaması ile imamların ev ev gezerek dini konularda yurttaşlara bilgi vermeye başlaması tartışma yarattı.

 

Kamuoyuna ilk kez Cumhuriyet’in 12 Eylül 2010 tarihli sayısında “İmamlı yaşam başlıyor” başlığıyla duyurduğu aile imamlığı uygulaması, pilot illerin ardından Türkiye genelinde bir bir yaşama geçirilmeye başlandı.

 

Uygulama ile imamlar, ev ev gezerek yurttaşlara dini konularda bilgi verecek, onların sorularını yanıtlayacak. Ancak proje, Diyanet’e anayasal sınırları aşan yetkiler verildiği tartışmalarını da beraberinde getirdi. Siyasiler, ilahiyatçılar ve konunun uzmanlarının görüşleri şöyle:

 

Akdeniz Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Şahin Filiz: Burada bir kere Diyanet’in yetki ve görev alanı ile ilgili yetki ve görev alanı aşımı söz konusu. Aile ve irşat bürolarıyla ilgili mevzuatta büroların kendisine başvuran yurttaşlarla ilgileneceği ve psikolojik sorunları olanları psikiyatrlara, hukukla ilgili problemi olanı avukata yönlendireceği belirtiliyor.

 

AKP'NİN DİYANET OYUNU MU?

Yani Diyanet İşleri Başkanlığı anayasada belirtilen görev ve yetkilerinin ötesine geçerek psikoloji, sosyoloji ve diğer bütün bilimlerin uzmanlık alanı içerisindeki bilimsel alanlara müdahale etmektedir. Ortaçağda kilisenin bile kendi görev ve yetki alanlarının bu kadar genişletilmediğini görüyoruz. Hurafeleri, batıl inançları, her türlü bilginin önünde tutmaya alıştırılmış bir ortamda, tutup bir de bütün bilim dallarını sadece din alanında eğitilmiş insanların tekeline vermek bilimi katletmektir. Üniversiteleri işlevsiz hale getirmektir. Bunu AKP’nin bir Diyanet oyunu olarak görüyorum.

 

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün, “Diyanet bu kadar halkın içine giriyor, bu ne kadar doğru” sorusu yanlış değerlendirmelere yol açabilir. Ankara, İstanbul ve İzmir dışındaki, dinin daha çok revaçta olduğu kentlerde fonksiyonel olabilir. Ancak çok ciddi bir eğitim kadrosuyla yapılmazsa çok kısa sürede fiyaskoyla sonuçlanabilir. Diyanet elemanları içerisinde cami dışında, camiye uğramayan insanlara hitap edebilecek bir dil geliştirilmesi konusunda şüphelerim var" dedi.

 

DİYANET İŞLERİ SİYASET YAPIYOR

CHP TBMM İnsan Hakları Komisyonu Üyesi Ahmet Ersin, Diyanet İşleri'nin siyaset yaptığını öne sürdü. Ersin, "Yani hükümetin siyasetine katkı verme amacını güden bir tavır geliştiriliyor. Evlere gidip özel sohbetler yapmanın amacı nedir, ne konuşulacak orada? Bu toplumda Sünni kesimin dışında başka mezhepten insanlar var. Bunlar ne olacak? Bunu dinselleşmeyi güçlendiren bir faaliyet olarak görüyorum. Dinsel bir gelişme var, muhafazakârlıkta ciddi bir artış var, bu çalışmalar da o yönde toplumu oluşturma amacını güden bir tavır ve sadece AKP’nin amaçlarına hizmet eder" diye konuştu.

 

 

 

Kaynak:Cumhuriyet

Gönderi tarihi:

Sanıldığı kadar masum bir uygulama değil.

"Şaka" hiç değil.

"Nasıl olur-olmaz..." diye biz tartıırken,

sessiz sedasız sürdürülüyor bu uygulama.

genellikle muhtarlarla sıkı ilişki içinde çalışıyorlar.

anlaşılacağı gibi, hedef kitle, en yoksul kesimler.

Artık "nazarlık" mı,çay şeker mi götürüyorlar, orası karanlık.

 

Din adamları da "memur" statüsünde olduğu için,

doğal olarak diyanetin önüne konan hükümetin "günce"leri anlatılıyor.

Farklı dinden olanlar, farklı meshepten olanlar fişleniyor.

Alevi köylerine camii yapımı taa 80'lerde başlamıştı.

İçki-alkol alan ailere de rastlanırsa, vay haline.

Kazara bir de devlet kapısında çalışıyorsa...

Sunni-şafii islam altın çağını yaşıyor.

2.Emeviler dönemindeyiz.

  • 2 yıl sonra...
Gönderi tarihi:

Çok değerli bir hukukçu olmasına rağmen, '' MAHMUT ESAT BOZKURT '', BAŞBAKAN İSMET İNÖNÜ TARAFINDAN ADALET BAKANLIĞI GÖREVİNDEN, IRKÇI GÖRÜŞLERİ NEDENİYLE UZAKLAŞTIRILMIŞTIR.

Efendim, başka bir başlıkta yaptığım düzeltmeyi bu başlıkta da yapma durumundayım.

 

Mahmut Esat Bozkurt'un 18 Eylül 1930'da Ödemiş Yaylasında yaptığı konuşmanın tam metni şudur :

 

" Düne kadar vapurlarda, şimendiferlerde (trenlerde) memleketimizin bütün ticari ve mali müesseselerinde kimler çalışıyordu ve bunlar kimlerin elinde bulunuyordu? Türk olmayanların değil mi? Bugün kimin elindedir? Türklerin! Bütün bunlar CHF'nin siyasetinin mahsulüdür. Bağlar, bahçeler, hatta dağlar, ovalar, mal mülk memleketin iktisadiyatı Türk olmayanların elinde değil miydi?

 

Bugün bütün bunlar Türklerin eline geçti. Düne kadar yabancıların yanında amelelik yapan binlerce Türk'ün bağ, bahçe, mülk sahibi olduğunu görüyoruz. CHF'denim. Çünkü bu fırka bugüne kadar yaptıkları ile esasen efendi olan Türk milletine mevkiini iade etti. Benim fikrim, kanaatim şudur ki, dost da düşman da dinlesin ki bu memleketin efendisi Türk'tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmaktır, köle olmaktır. "

 

Şimdi bu sözleri, Mahmut Esad Bozkurt'un 1927 yılında Lahey Adalet Divanı'nda Fransa'ya verilmiş olan Kapitülasyonların fiilen kaldırılmasını sağladığı bilgisi ve '' Öz '' kelimesinin kullanım anlamının 30'lar Türkiye'sinde bugün anladığımızdan farklı olarak '' kendisi '' anlamına geldiği bilgisi ile birlikte değerlendirecek olursak ırkçılık içermediğini söyleyebiliriz.

 

Milli marşımızdaki '' kahraman ırkıma...'' ifadesinin bugün kullandığımız biyolojik manası ile alakası olmadığı örneğini de düşünürsek bu da bununla aynıdır.

 

Ayrıca bir yanlış bilgiyi daha özür dileyerek düzelteyim :

 

Mahmut Esad Bozkurt, Adliye Vekilliği'nden ( şimdinin Adalet Bakanlığı ) İnönü tarafından uzaklaştırılmamış, kendisi istifa etmiştir ve istifa ettikten sonra da milletvekilliği devam etmiştir.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.