Gönderi tarihi: 15 Mart , 2011 14 yıl İyi de sayın dominik... Peki ya Alevilerle birlikte solcular, sosyal demokratla, ilericiler, aydınlar, yurtseverler, devrimciler, onlar gerçekten haklarını alabildilermi sizce... . . . Sayin DIPNOT konuyu gercekten rayindan cikartmissiniz. Sanki ben sadece Alevilerin haklari verlimiyor gibi bir seyler söylemisim noktasina getirdinizki cok yanlis ve hatali. Siz Atatürk'ün ve cumhuriyetin Alevilere getirdigi kazanimlardan bahsettiniz ve bende sizden bu kazanimlari örneklerle gösterin dedim. Gösteremediniz cünki, yokki, ne göstereceksinizki. Ben de bu noktada Atatürk'ün ve Cumhuriyetin Alevilere gözle görülür elle tutulur hic bir kazanim vermedigini söyleyince, devamli duydugumuz argümanlari sizdende okumaya basladik, yani sanki sadece Alevilerinmi haklari gasp edildi, bakin daha kimler var diye siralamissiniz. Birisini digerine karsi kullanmamaliyiz. Siz sayarken bilerek veya bilmeyerek haklari gasp edilen diger topluluklari dahi unutmussunuz, mesela etnik kökenlilerimizin durumlari daha vahim ama yazmamissiniz. Kürt'lerin durumu zaten ortada. Yani söylemek istedigim ülkemizde sayisizca gasplar yapilirken Atatürk'ü ve Cumhuriyeti övecek bir durum yok diyorum. Konuyu dagitmaya hic gerek yok. Lütfen siz ne yazmissiniz ve ben ne sormusum, bununla sinirlamamiz gerekli tartismamizi. Yoksa isin icinden cikilmayacak hale geliyor yavas yavas.
Gönderi tarihi: 15 Mart , 2011 14 yıl Yazar Sayin DIPNOT konuyu gercekten rayindan cikartmissiniz. Sanki ben sadece Alevilerin haklari verlimiyor gibi bir seyler söylemisim noktasina getirdinizki cok yanlis ve hatali. Siz Atatürk'ün ve cumhuriyetin Alevilere getirdigi kazanimlardan bahsettiniz ve bende sizden bu kazanimlari örneklerle gösterin dedim. Gösteremediniz cünki, yokki, ne göstereceksinizki. Ben de bu noktada Atatürk'ün ve Cumhuriyetin Alevilere gözle görülür elle tutulur hic bir kazanim vermedigini söyleyince, devamli duydugumuz argümanlari sizdende okumaya basladik, yani sanki sadece Alevilerinmi haklari gasp edildi, bakin daha kimler var diye siralamissiniz. Birisini digerine karsi kullanmamaliyiz. Siz sayarken bilerek veya bilmeyerek haklari gasp edilen diger topluluklari dahi unutmussunuz, mesela etnik kökenlilerimizin durumlari daha vahim ama yazmamissiniz. Kürt'lerin durumu zaten ortada. Yani söylemek istedigim ülkemizde sayisizca gasplar yapilirken Atatürk'ü ve Cumhuriyeti övecek bir durum yok diyorum. Konuyu dagitmaya hic gerek yok. Lütfen siz ne yazmissiniz ve ben ne sormusum, bununla sinirlamamiz gerekli tartismamizi. Yoksa isin icinden cikilmayacak hale geliyor yavas yavas. Benim veya yazdıklarımın daha iyi anlaşılması için şunları aktarmak istiyorum sayın dominik... .... CUMHURiYET VE ALEViLER Tarih: 06.08.2010 Konu: Alevilerin Cumhuriyete ve Atatürke bağlılıkları Alevilerin cumhuriyet özlemleri aslında kusaklar boyunca genlerine işlemisti. Osmanlının suni inancı ile baksa mezhepleri kabul etmeyen egemen görüşünden tarih boyu çok çekmişlerdi. Kimi zaman baskılar okadar büyük boyuta ulasmıstıki katliamlara dönüşmüş aleviler canlarını daglara kacarak kurtarmıslardı. Özellikle bir dönüm noktası sayılan yavuz şah İsmail savaşı ile aleviler büyük kıyıma ugramıstır. Bu kıyımda yavuzun doguda idris bitlisi gibi kürt aşiret reislerininde destegini alması ve hep birlikte alevi kıyımı yapması sonucu bircok alevi yerinden yurdundan ya göc edip daglara sıgınmıs veya bu kürt aşiret reislerinin baskısı ile dillerini yitirerek onların icinde erimistir. Yavuzun şah ismaili yenmesi ile Osmanlı dogudaki bu toprakları hizmetlerinden ötürü kürt beylerine bırakmıs miri toprak olmaktan cıkarmıstır. Osmanlıyıda arkadarına alan bu kürt beyleri Alevileri dahada ezmistir. Aleviler tarih boyu toprak ve hayvancılıkla ugrasmıs genelde kırsalda yasamıs hep hor görülmüstür. Yüzyıllar süren bütün bu baskılar Alevilerin kafalarındaki kalplerindeki özledikleri yönetimi hedefleyen Ulu önder Atatürke sımsıkı sarılmalarını ve canlarıyla mallarıyla herseyleriyle ona destek vermelerini hayati bir mesele haline getirmistir. Atatürk Kurtulus savasına baslamadan önce Son Osmanlı padişahı, İngiliz Emperyalizmi ile işbirliği yapmış, işgal kuvvetleri İstanbul'a ve Anadolu'ya ancak böyle çıkabilmişti. Bu nedenle Emperyalizme karşı savaş işbirlikçi Osmanlı padişahına ve İslam hilafetine karşı ayaklanmadan geçiyordu. Ne var ki böyle bir durumda Müslüman-Sünni halk padişahına, dinine, halifesine karşı asla başkaldıramazdı. Bu günahtı, en büyük suçtu. Bu yüzden, İstanbul ve Anadolu'nun Müslüman-Sünni halkı öncelikle padişahın yanında yer almıştı. Aleviler ise, 700 yıldan beri bu yönetime karşı mücadele veriyorlardı. Bu nedenle padişaha, hilafete ve Emperyalizme karşı savaşa girecek olan M. Kemal ve kadrosu için en doğal güç, Rumeli ve Anadolu'daki Alevi halk idi. Milli kurtuluşçular ile Alevilerin düşmanı ortak idi. O halde Atatürk bu önemli gücü yanına almadan Kurtuluş Savaşı'na girişemezdi. Nitekim o da öyle yaptı. Erzurum-Sivas Kongreleri dönüşü daha Ankara'ya gelmeden, 19 Aralık 1919 tarihinde Kayseri'den Hacı Bektaş Dergahı'na gitmeye karar verdi. Atatürk, sayıları milyonları bulan bu kitleyi kazanmak istiyordu. Zaten Sivas Kongresi'nden Alevi ileri gelenleri de Atatürk'ün yanı başında oturuyordu. Hacı Bektaş'ta o sırada Anadolu'da sayıları altı milyonu bulan Alevilerin en büyükleri Cemalettin Efendi ile baba postundaki Salih Niyazi Baba idi. Anadolu Alevileri bunların buyruğundan çıkmaz idi. Atatürk, 22 Aralık 1919 günü Mucur'a gelerek geceyi burada geçirir, ertesi sabah Hacı Bektaş'a hareket eder. Çelebi Cemalettin Efendi. Atatürk'ü Beş Taşlar denilen yerde karşılar. Buraya siyah kupa bir araba ile gelen Cemalettin Efendi, Atatürk'ü alarak bu arabayla konağa gelirler. Bu karşılama çok önemli bir olaydır. Daha önceleri, bir zamanların Ankara Valisi Sırrı Paşa, Hacı Bektaş'a ziyarete geldiği zaman Beş Taşlar mevkiine kadar arabası ile gelir, orada arabasından inip, yeri niyazdan sonra yürüyerek Hacı Bektaş'a ulaşırmış. Gene Sadrazam Talat Paşa ve Harbiye Nazırı Enver Paşanın Hacı Bektaş'ı ziyaret ettikleri hatırlanırsa, Anadolu Alevilerinin meşrutiyetçiler için ne kadar önemli olduğu anlaşılır. Atatürk, Hacı Bektaş'ta bir gece kalır. Çelebe Cemalettin Efendi, onu misafir eder. Yenilip içilir, 24 Aralık 1919 Cuma günü de Hacı Bektaş Veli türbesi ziyaret edilir. Atatürk, Çelebe Cemalettin Efendi ve Salin Niyazi Baba ile uzun süren özel bir görüşme yapar. Bu üç kişi dışında kimse bu toplantıda bulunmaz. Bu görüşmeden sonra, Çelebi ve Niyazi Baba Atatürk'e destek sözü verirler. Böylece Aleviler, Kurtuluş Savaşı'nda Atatürk'ün en kararlı ve istekli gücünü oluştururlar. 23 Nisan 1920'de TBMM açıldığında Çelebi Cemalettin Efendi Kırşehir mebusu ve TBMM başkanvekili olarak Meclis'te yeralır. Atatürk, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra kurulan Meclis'e Alevi ileri gelenlerinin girmesini sağlamıştır. Dersim (Tunceli) mebusu Diyab Ağa ve Hasan Hayri Bey, Erzincan'dan Girlevikli Hüseyin Bey bunlar arasındadır. Alevi mebuslar, Meclis'te Atatürk'ün en büyük destekleyicisi olmuşlardır. Özellikle hilafetin kaldırılması tartışmalarında çok yararlılıkları görülmüştür. Aleviler, Atatürk'ü, Cumhuriyet yönetimini ve özellikle de laikliği her zaman canla başla savunmuşlar, çünkü 700 yıllık Osmanlı yönetimi onlara sürekli kuşku ile bakmış, onları her türlü kötülüğün kaynağı saymış din ve hilafetin düşmanı kabul etmiştir. Cumhuriyet yönetimi onları anlamaya ve kazanmaya çalışan, onları insan yerine koyan ilk rejimdir. Bu rejim din ve düşüncelerinden dolayı onlara baskı yapmıyor, dinsel inançlarında onları kısmen özgür bırakıyordu. Bu durum inançları yüzünden asırlardır olmadık işkence ve baskılara uğrayan bir kitle için çok önemli bir olaydır. Gene 1960'lı yıllar Alevilerin okumuş kesiminin bürokrasi içinde yeralmaya başladığı yıllardır. Aynı yıllar Türkiye'den; önce B. Almanya'ya daha sonra Belçika, Hollanda ve diğer Batı Avrupa ülkelerine işçi göçünün başladığı yıllardır. Bu göçe ilk katılan kitle ise daha çok Alevi köylüleridir. 1960'larda Avrupa'ya giden köylüler 1970'lerde yaptıkları küçük tasarruflarla Türkiye'de müteşebbis olmaya başlarlar. Kendi iç dinamizmi ile gelişen Alevi sermayesinin Avrupa'da çalışan Alevi işçilerin dövizleri ile desteklenmesi ve Anadolu'da hakim Sünni pazara girmesi, Pazar rekabetini, Pazar kavgalarını hızlandırır. 1974'lerde başlayan Alevi-Sünni çatışmasının sokağa yansıması bu nedenledir. Daha sonraki, Sivas, Çorum ve Maraş olayları bu rekabetin sokağa yansımasıdır. Aleviler Cumhuriyetle birlikte kul olmaktan cıkıp vatandas olmanın ve bunun getirdigi haklardan faydalanmaya basladılar. Yeni kurulan cumhuriyet hem dillerinde hem giyimlerinde hem yasama sitillerinde Alevilerin isteklerine yanıt veriyordu. Bunlardan bazıları sunlardı: Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922) Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923) Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924) Kadınlara erkeklerle eşit haklar verilmesi (1926-1934) Şapka ve kıyafet devrimi (25 Kasım 1925) Tekke zâviye ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925) Soyadı kanunu ( 21 Haziran 1934) Türk Medeni Kanunu ve diğer kanunların çıkarılarak laik hukuk düzenine geçilmesi (1924-1937) Öğretimin birleştirilmesi (3 Mart 1924) Yeni Türk harflerinin kabulü (1 Kasım 1928) Aşârın kaldırılması Ve daha bircok yenilik Her nekadar katedilmesi gereken çok yol olsada aleviler Cumhuriyet kazanımlarının degerini bildiler ve onu korumak icin her zaman dimdik ayakta durdular bundan sonrada durmaya devam edecekler Kaynak: -http://www.alevimisin.com/modules.php?name=News&file=print&sid=7- Bunlar kazanım değilde nedir sayın dominik?.. Saygılar..
Gönderi tarihi: 15 Mart , 2011 14 yıl Cumhuriyet Alevi vatandaslara dogrudan Cem yapabilmelerini kanunen hak olarak koruma altina almamistir, birakin koruma altina almayi, onlarin ibadet yerleri olan Cem evlerini dahi tanimamistir ve halada ayni sorun ile karsi karsiyayiz. Oysa hanifi mezhebinin temsinlcisi olan Diyanet devlet eliyle kurulustur, Aleviler icin byöle bir kurum kurulmadigi gibi Diyanetten dahi pay vermemislerdir. Efendim, Diyanet'in kurulma işlevi bugünkü durumuna bakılarak çok yanlış yorumlanan bir olgudur. Diyanet'in işlevi kurulduğu yıllarda bugünkü gibi yalnızca Sünni vatandaşların dini taleplerini yerine getiren bir kurum olması değildi. Diyanet kurumunun varlığının öncelikle laiklik ilkesi ile birlikte değerlendirilmesi gerekir. Bilindiği üzre, Laiklikte din devlete karışamaz ama devlet dini faaliyetleri denetim altına almak zorundadır. Bu noktada şu soru akla gelebilir; neden Cumhuriyet, Sünni anlayışı denetim altına almak istedi de Alevi anlayışa karışmadı ? Bunun sebebi; Sünni İslam yorumunda dinin devlet üzerinde söz sahibi olma iddiası olması, Alevi İslam yorumunda böyle bir iddia olmamasıdır. Dolayısıyla, Aleviler için böyle bir kurumun kurulmasına gerek duyulmamıştır. Cem evlerine gelirsek, böyle bir ibadet yeri Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda yoktur. Osmanlı döneminde Alevilerin, köylerde ( genelde zabitler tarafından ulaşılması zor dağ köyleri ) ibadetlerini hep gizli saklı kendi evlerinde toplanarak sürdürdükleri biliniyor. Buna karşılık, dergah ve ocakların bulunduğu Aleviliğin bir tarikatı olan Bektaşi tarikatı ise kentlerde örgütlenmiş durumda idi. Bunun yanısıra, Osmanlı'da, Meşrutiyet hariç bugünkü bildiğimiz modern anlamda siyasi partiler olmadığından, muhalefet tarikatler üzerinden yürütülürdü ve Bektaşi tarikatının bir işlevi de buydu. O nedenle, Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması kanunu ile birlikte, tüm tarikatlarin yasaklanmasi ile birlikte Bektaşi dergah ve ocakları da yasaklanmıştır. Ancak, Cumhuriyet'in ve Laikliğin kabul edilmesi ile birlikte, Osmanlı döneminde dağ köylerinde ibadetlerini hep gizli saklı kendi evlerinde toplanarak sürdüren Aleviler üzerindeki devlet baskısı kalkmış, 60'larda köyden kente göçün başlaması ile birlikte büyük kentlere göçen Alevilerin ibadet ihtiyaçları için, Aleviler tarafından Cem Evleri kurulmaya başlanmıştır. Fakat, bu ibadet yerleri, asimilatif bakış açısına sahip sağ partilerin iktidarları tarafından asla ibadet yeri olarak kabul edilmemişlerdir. Elbette, Cumhuriyetin felsefesi gereği Aleviler için Diyanet benzeri bir kurum gereksiz olduğu gibi Diyanet içerisinde Alevilik için bir pay da gereksiz idi. Ancak, bugün geldiğimiz noktada, Diyanetin, kuruluş amacından uzaklaştırıldığı, yalnızca Sünni vatandaşlara din hizmetinin verildiği bir kurum haline getirildiği görüldüğüne göre, Alevi vatandaşlar için de böyle bir pay verilmesi zorunlu hale gelmiştir. Saygılar sunarım.
Gönderi tarihi: 15 Mart , 2011 14 yıl Yeni kurulan cumhuriyet hem dillerinde hem giyimlerinde hem yasama sitillerinde Alevilerin isteklerine yanıt veriyordu. Bunlardan bazıları sunlardı: Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922) Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923) Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924) Kadınlara erkeklerle eşit haklar verilmesi (1926-1934) Şapka ve kıyafet devrimi (25 Kasım 1925) Tekke zâviye ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925) Soyadı kanunu ( 21 Haziran 1934) Türk Medeni Kanunu ve diğer kanunların çıkarılarak laik hukuk düzenine geçilmesi (1924-1937) Öğretimin birleştirilmesi (3 Mart 1924) Yeni Türk harflerinin kabulü (1 Kasım 1928) Aşârın kaldırılması Ve daha bircok yenilik Her nekadar katedilmesi gereken çok yol olsada aleviler Cumhuriyet kazanımlarının degerini bildiler ve onu korumak icin her zaman dimdik ayakta durdular bundan sonrada durmaya devam edecekler Kaynak: -http://www.alevimisin.com/modules.php?name=News&file=print&sid=7- Bunlar kazanım değilde nedir sayın dominik?.. Saygılar.. Demekki sizin oldugunuzn yerden bakilinca kazanim oluyor olarak gözüküyor. Daha ne diyeyimki? Bu saydiklarinizin Alevilik ile ne alakasi var dostum? Her sistemde, dönemde ,... su veya bu sekilde kazanimlar olabilir, ama bunlar cogu zaman olmasi gerekenler, yani minumumlar. Dolayisiyla benim size söylemek istedigim, Atatürk'ü ve Cumhuriyet'i aleviler acisindan cok abartmis olmaniz. Neden Cem evlerini Atatürk ve Cumhuriyeti tanimadi dersiniz? Cok abartili bir beklentimi acaba bu Cem evleri meselesi? Neden Aleviu vatandaslarinda vergisi Diyanete gidiyor dersiniz? Veya Aleviler icin Diyanet bir kazanimmidir? Söyledigim gibi konu malesef raydan cikti, somut elle tutulur örnekleriniz yok. O kadarda abartmaya hic gerek yok. Alevilerin konumu belli, sikyetleri belli,..... ama hala kazaniumlardan bahsederek aslinda güya sevdigimiz, savundugumuz,... insanlara karsi hata ve yanlis yapiyoruz haberimiz dahi yok.
Gönderi tarihi: 15 Mart , 2011 14 yıl Dolayısıyla, Aleviler için böyle bir kurumun kurulmasına gerek duyulmamıştır. Hangi devlet arsivinden veya bir kaynaktan bu bilgileri kesin olarak söyleyebiliyorsunz? Yoksa sadece kendi düsüncenizmi bu aciklamaniz?
Gönderi tarihi: 15 Mart , 2011 14 yıl Hangi devlet arsivinden veya bir kaynaktan bu bilgileri kesin olarak söyleyebiliyorsunz? Yoksa sadece kendi düsüncenizmi bu aciklamaniz? Efendim tabii ki bu yazıyı yazarken daha önce okuduğum birçok kaynaktan beslenmişliğim vardır. Şimdi siz yazımdaki hangi bilgiyi doğru bulmadığınızı söylerseniz, size seve seve kaynağını da bulabilirim. Saygılar sunarım.
Gönderi tarihi: 15 Mart , 2011 14 yıl Demekki sizin oldugunuzn yerden bakilinca kazanim oluyor olarak gözüküyor. Daha ne diyeyimki? Bu saydiklarinizin Alevilik ile ne alakasi var dostum? Her sistemde, dönemde ,... su veya bu sekilde kazanimlar olabilir, ama bunlar cogu zaman olmasi gerekenler, yani minumumlar. Dolayisiyla benim size söylemek istedigim, Atatürk'ü ve Cumhuriyet'i aleviler acisindan cok abartmis olmaniz. Neden Cem evlerini Atatürk ve Cumhuriyeti tanimadi dersiniz? Cok abartili bir beklentimi acaba bu Cem evleri meselesi? Neden Aleviu vatandaslarinda vergisi Diyanete gidiyor dersiniz? Veya Aleviler icin Diyanet bir kazanimmidir? Söyledigim gibi konu malesef raydan cikti, somut elle tutulur örnekleriniz yok. O kadarda abartmaya hic gerek yok. Alevilerin konumu belli, sikyetleri belli,..... ama hala kazaniumlardan bahsederek aslinda güya sevdigimiz, savundugumuz,... insanlara karsi hata ve yanlis yapiyoruz haberimiz dahi yok. Sayin Dominik, Benim acimdan siz Ataturk'un reformlarinin Alevilere faydasi olmadigini surmekle kendinizi icinden cikmaz bir celiskiye sokuyorsunuz. Hatirlarsaniz, siz bu diyologa, sayin Dipnot ile, "Alevi bir insan" dir diye basladiniz. Sayin Dipnotun verdigi ornekler suphesiz "insanlara" yardimi oldu. Bakiniz sayisiz ornekler vardir. Genc kizlar , Islam kanunlarina gore 1926 yilina kadar "9" yasinda evlenebilirlerdi. 1926 yilinda reform edillmis kanunlara gore, bu yas "15" e cikti. Ataturk, 1924de Halifelik, Sheikh-al-Islam ve Islamiyet Mahkemelerini kapatti. Seriat mahkemelerini kaldirip, ve medeni mahkemelerme insanlari yargilamak faydasizmi idi? 1926 da Hiristiyan tavimini ve 1928 de latin alfabetini baslatti. Ataturk bu gibi reformlari yapmamis olsaydi, Aleviler dahil, insanoglu kaderleri cubbeli ahmet hoja veya HY gibi insanlar tarafindan yazilirdi. Eger Atatürk reformlarini bitirmeden öldü derseniz, belkide hakli olabilirsiniz. Diger celiskili bir dusunceniz, Laik olmaya cabalayan bir toplum niye belli bir toplum icin (Aleviler) özel faydalar yapsinlar? Cumhuriyetin faydasi butun insanlar icin olmasi gerekir, yalniz Aleviler icin degil.
Gönderi tarihi: 15 Mart , 2011 14 yıl yalnızca Sünni vatandaşlara din hizmetinin verildiği bir kurum haline getirildiği Diyanetten sünnilerin de pek memnun olduğunu sanmıyorum. Hac organizasyonları, vakıflar vs. daha çok bir ticari kuruluşu andırıyor.
Gönderi tarihi: 15 Mart , 2011 14 yıl Bakiniz sayisiz ornekler vardir. Genc kizlar , Islam kanunlarina gore 1926 yilina kadar "9" yasinda evlenebilirlerdi. 1926 yilinda reform edillmis kanunlara gore, bu yas "15" e cikti. Yalnız sayın Suheyla bu bilgiyi nereden aldığınızı bilmiyorum ama benim bildiğim Tanzimat Fermanından sonra yani 1800'lerin ortalarında kadınlarda evlenme yaşı zaten 17'ye çıkarılmıştı. Ondan öncesinde evlenme yaşının kaç olduğunu bilmiyorum ama 9 olduğunu hiç duymadım açıkçası. Ve ayrıca, 1926'da Gregoryen takvim'in kabulünden önce Hicri takvim değil, 1 Mart'ı yılbaşı kabul eden Mali takvim kullanılıyordu. Gregoryen takvimin kabul gerekçesi ise hassasiyeti en yüksek olan takvim oluşudur. Saygılar sunarım.
Gönderi tarihi: 15 Mart , 2011 14 yıl Sayin Dominik, Benim acimdan siz Ataturk'un reformlarinin Alevilere faydasi olmadigini surmekle kendinizi icinden cikmaz bir celiskiye sokuyorsunuz. Hatirlarsaniz, siz bu diyologa, sayin Dipnot ile, "Alevi bir insan" dir diye basladiniz. Sayin Dipnotun verdigi ornekler suphesiz "insanlara" yardimi oldu. Bakiniz sayisiz ornekler vardir. Genc kizlar , Islam kanunlarina gore 1926 yilina kadar "9" yasinda evlenebilirlerdi. 1926 yilinda reform edillmis kanunlara gore, bu yas "15" e cikti. Ataturk, 1924de Halifelik, Sheikh-al-Islam ve Islamiyet Mahkemelerini kapatti. Seriat mahkemelerini kaldirip, ve medeni mahkemelerme insanlari yargilamak faydasizmi idi? 1926 da Hiristiyan tavimini ve 1928 de latin alfabetini baslatti. Ataturk bu gibi reformlari yapmamis olsaydi, Aleviler dahil, insanoglu kaderleri cubbeli ahmet hoja veya HY gibi insanlar tarafindan yazilirdi. Eger Atatürk reformlarini bitirmeden öldü derseniz, belkide hakli olabilirsiniz. Diger celiskili bir dusunceniz, Laik olmaya cabalayan bir toplum niye belli bir toplum icin (Aleviler) özel faydalar yapsinlar? Cumhuriyetin faydasi butun insanlar icin olmasi gerekir, yalniz Aleviler icin degil. Benim herhangi bir ayricalik beklentim yokki kendimle celiskiye düseyim. Arkadas kendisi "Aleviler" icin bir kazanim dedigi icin bende bu yönde örnekler bekledim. Demokratik, laik bir devlet icin gerekli her türlü gelismeleri beklemem kadar hakli bir durum olamaz. Beklentiler icerisinde olanlar tabiiki sadece Aleviler olamaz. Ama kalkipta birileri Aleviler icin söyle kazanim böyle kazanim oldu dedigi zamanda sorma hakkimin oldugunu düsünüyorum.
Gönderi tarihi: 15 Mart , 2011 14 yıl Osmanli döneminde yogun baskilara maruz kalan Aleviler, cumhuriyetin ilanini coskuyla karsiladilar.Yapilan bircok reform aleviler tarafindan memnuniyetle karsilandi.Ingiliz destegi ile baslatilan Kocgiri ve Dersim isyanlarinin bastirilmasi sirasinda aleviler dolayli olarak etkilendiler bundan.Muhakkakki arzu edilmeyen olaylar yasandi,bu arzu edilmeyen olaylar alevilere karsi olmadigi gibi,bastirilmasi gerekli isyanlardi.Bu dolaylida olsa yasanan haksizliklar nedeniyle aleviler DP'yi desteklemislerdir fakat DP'nin dinci yapilanmaya yönelmesi ile 27 Mayis devrimini desteklemislerdir. Daha sonralari Alevilere karsi yapilan bazi katliamlari devletin önleyememesi,vatandasini koruyamamasi nedeniyle aleviler evet haksizliga ugramislardir.Kahraman Maras ve Sivas olaylari tarihimizin kara sahifelerindendir. Ne varki bütün bu olumsuzluklara karsi Aleviler Cumhuriyetci ve Atatürkcüdürler, iclerinde yanlis yola sapanlari olsa bile. saygilarla
Gönderi tarihi: 15 Mart , 2011 14 yıl Yazar Benim herhangi bir ayricalik beklentim yokki kendimle celiskiye düseyim. Arkadas kendisi "Aleviler" icin bir kazanim dedigi icin bende bu yönde örnekler bekledim. Hayır ama şimdi sayın dominik donimik... Ben alevilerin kazanımını örnekleri ile anlatmaya çalıştıkça sanki size belge falan sunmamı bekliyorsunuz. Olurmu böyle birşey yahu... Gelişmeler ve ilerlemeler subjektiftir ve gelişme, fayda, yarar ve ilerleme süreç içinde bir şekliyle yaşam standarlarına yansız... Hiç bir azınlığı, farklı inananları vs. vs. sen bulunduğun bölgesel yapıya göre şöyle, şöyle kazanımlara sahipsin denilebilirmi... Özel belgeler ile kazanımlarının, haklarının şu şu şu veya bunlar bunlar bunlardır denilebilirmi... Olacak şey değil... Neyse... Peki o zam Lütfen siz Cumhuriyet veya Atatürk dönemindeki Alevilerin hak kayıpları, eksiklikleri, vs. vs. neler, nelermiş bir zamet örnekleyebilirmisiniz/açıklayabilirmisiniz lütfen... Bizlerde engin bilgi ve birikiminizden bir şekliyle faydalanmış olalım... Saygılar...
Gönderi tarihi: 15 Mart , 2011 14 yıl Yalnız sayın Suheyla bu bilgiyi nereden aldığınızı bilmiyorum ama benim bildiğim Tanzimat Fermanından sonra yani 1800'lerin ortalarında kadınlarda evlenme yaşı zaten 17'ye çıkarılmıştı. Ondan öncesinde evlenme yaşının kaç olduğunu bilmiyorum ama 9 olduğunu hiç duymadım açıkçası. Ve ayrıca, 1926'da Gregoryen takvim'in kabulünden önce Hicri takvim değil, 1 Mart'ı yılbaşı kabul eden Mali takvim kullanılıyordu. Gregoryen takvimin kabul gerekçesi ise hassasiyeti en yüksek olan takvim oluşudur. Saygılar sunarım. Aile Kanunlari 1926 da Osmanli Devrinin Islami kanunlarindan cikip, Isvicre Kanunlarina benzer sekilde degistirilmistir. Turkiye Cumhuriyeti 1926 "Medeni" Kanunlari Turk Kadinlarini Islam baskisindan kurtarmaya calismistir. Bu zamana kadar,Turk Toplumu, din yolu ile, yani Şeriat ile idare edilmistir ve Turk kadinlarina erkege itaat ve hizmet dısında secenek tanımamıştır. Osmanlı’da kadının statüsü Tanzimat döneminde tartışılmaya başlanmıştır... EVET.... ama... 1926 Medeni kanunlari şeriatın eziyetinde kalmis olan kadin haklarini kurtarmaya baslamistir. 1926 kanunlari ile kadinlar evlilik, bosanma haklari kazanmistirlar. 1926 kanunlari ilk defa Avrupa usulu medeniyet yoluna baslamistirlar. Mahmut Esat Bozkurt , yeni Kurulan Turk hukumetinde, Alman, Fransiz ve Isvicre kanunlari anlatip ve bu kanunlarin ortak ozelliklerinin "din ve devlet arasindaki" bagimsizliga isaret koymustur... ve kendi sozleri ile 13 asir suren bu dinden kurtulup medeni bir caga baslayacaklarini izah etti. Yani ilk defa 1926 kanunlari ile "resmen" AILELER Islami kanunlardan kurtulacaklardi. Tabii ki, bu reformlar icin baslangic idi. Sayisiz kaynaklar var. Eger Ataturkun yaptigi reformlari anlamak isterseniz bunlari calisabilirsiniz. Ve onun ne kadar ileri goruslu oldugunu da anlayabilirsiniz.
Gönderi tarihi: 15 Mart , 2011 14 yıl Hayır ama şimdi sayın dominik donimik... Ben alevilerin kazanımını örnekleri ile anlatmaya çalıştıkça sanki size belge falan sunmamı bekliyorsunuz. Olurmu böyle birşey yahu... Gelişmeler ve ilerlemeler subjektiftir ve gelişme, fayda, yarar ve ilerleme süreç içinde bir şekliyle yaşam standarlarına yansız... Hiç bir azınlığı, farklı inananları vs. vs. sen bulunduğun bölgesel yapıya göre şöyle, şöyle kazanımlara sahipsin denilebilirmi... Özel belgeler ile kazanımlarının, haklarının şu şu şu veya bunlar bunlar bunlardır denilebilirmi... Olacak şey değil... Neyse... Peki o zam Lütfen siz Cumhuriyet veya Atatürk dönemindeki Alevilerin hak kayıpları, eksiklikleri, vs. vs. neler, nelermiş bir zamet örnekleyebilirmisiniz/açıklayabilirmisiniz lütfen... Bizlerde engin bilgi ve birikiminizden bir şekliyle faydalanmış olalım... Saygılar... Sayin DIPNOT hayretler icerisinde okuyorum yorumlarinizi. Konu gercekten bayagi rayindan cikti. Bakin nasil basladi tartismamiz. Siz diyorsunuzki: [size="3 Bir Mustafa Kemal çıkıncaya dek devlet düzeni Aleviyi dışladı..."[/color][/b] Bu yazılanlar "Enel Hakk'ın Hakkı" adlı kitabın önsözüdür... Ve Alevilerde bu düşüncede, bu felsefede birleşir ve hareket ederler/edeceklerdir de... Bende sizin bu iddianiza karsilik olarak sizden elle tutulur gözle görülür Atatürk'ün ve Cumhuriyet'in Alevileri tanidigina dair, haklarini verdigine dair,.... örnekler gösterin istedim. Simdi kalkiyorsunuz ben sizden "belge" istiyorum oldu. Belge degil sadece örnek göstermenizi istedim. Hic unutmayinki su an 21. y.y. da yasiyoruz ama hala Alevilik bir sorun olarak karsimizda ve en dogal haklari olan ibadet evlerinin taninmasi, gelecek nesillerinin asimile edilmelerine karsin mecburi din derslerinin kaldirilmasi, Alevi köylere zorla camii yapilmasinin önlenmesi icin, Diyanetin kendisini laik olarak tanimlayan bir ülkede olmamasi icin mücadele ediyorlar. T.C. develtinden ve mahkemelerinden umutlarini kestikleri icinde AIHM'e kadar gidiyorlar ama hala mahdurlar. Simdi sayin DIPNOT sizin o kadar cok övdügünüz Atatürk ve Cumhuriyet 90 yildir bu talepleri olaganüstü fazla bir talep diyemi yerine getirmediler dersiniz? Yeri gelince sag partiler iktidardaydi deyip zeytinyag gibi su üstüne cikiyorsunuz ama sag partiler iktidara gelmeden önce 30 yila yakin Atatürk ve kendi kurdugu parti bu ülkeyi yönetti. O dönemler bu taleplere karsilik verrildide sonradan sag partilermi verilen haklari geri ellerinden aldi dersiniz? Mecburi din dersleri, Diyanetin varligi, Alevi köylere zorla camii yaptirilmasi, cem evlerinin ibadet yeri olarak taninmamasi sizin bilginiz disinda olmaliki benden bu örnekleri okumak istediniz. Benim anlatmaya calistigim ülkemizde uygulanan reformlar o kadarda sizin anlatmaya calistiginiz gibi olaganüstü, kimsenin basaramayacagi,... reformlar, yenilikler degil. 90 yilda Cumhuriyet degil hangi sistemi getirirseniz getirin bundan ne az nede fazla bir durumumuz olurdu. Zaten verilen haklarin, yapilan yeniliklerin coguda insanlarin, emekcilerin,..... mücadeleleri ile olmustur. Diyecegim sayin DIPNOT cok cok övemenize hic gerek yok. Alevilerin su anki konumu itibariyla gecmisten beri neler yasadiklarinin güzel bir kanitidir.
Gönderi tarihi: 16 Mart , 2011 14 yıl Laikliğin getirilmesi her türlü inançtan olan herkes için başlı başına bir kazançtır, Atatürk olmasa bunun başarılması hayal olurdu. Atatürk dünyanın en büyük devrimini yapmış en büyük liderdir. Mao'nun Çin toplumunu dönüştüren kültür devrimi ile kıyaslanabilir ancak. Bolşevik devrimi güçlü bir liderlikten çok, Çar'a karşı oluşan büyük tepkinin yönlendirdiği bir halk hareketidir, ama Mao, gerçekten bir kültür devriminin ardından siyasal bir devrim yapmıştır. Devrimi hazırlamak için önce çok hummalı bir kültürel gayret göstermiştir. Komünizm iyi kötü, bunu tartışmıyorum, bu ayrı bir tartışma. Hayatımın hiç bir döneminde de komünist fikir benimsemedim. Ama yapılan büyük işleri görürüm. Fakat Atatürk'ün devrimi bambaşka bir şeydir, başarılması imkansız görünen bir tür mucizevi bir değişimdir. Benzeri, örneği yoktur. Benzeri örneği ancak sayısız aydının ortak gayreti ile sağlanan Avrupa'nın ortaçağdan çıkışı, aydınlanma devrimidir. Atatürk onca Avrupa'lı aydının başardığı bir işi tek başına başarmıştır. Tek başına diyorum, çünkü yanındaki hiç kimse başaracağına inanmamış, vazgeçirmeye çalışmışlardı. Başaracağına yine en fazla inanan, İsmet İnönü olmuştur. Çin toplumu evet geriydi, bilgisizdi ve fakirdi. Ama bunları aşmak için gerekli zihniyetten yoksun değildi. Mao önderlik etti, uyandırdı. Atatürk ise ortaçağ karanlığında saplanmış kalmış ve çıkması için kimsenin hiç bir yol görmediği bir toplumdan çağdaş, modern bir ulus devlet çıkardı. Başardığı devrim öyle büyük, öyle göz kamaştırıcıydı ki, ölümünün ardından her gün 11 Kasım 1938 oldu. Yerini doldurabilmek, atılımını aynı hızda sürdürebilmek söz konusu bile olamadı ne yazık ki. Atatürk çok numara büyük gelmişti, olması gerektiğinden bile çok büyük bir liderdi. Fazla parlak ışık gözleri kamaştırmıştı...
Gönderi tarihi: 16 Mart , 2011 14 yıl atatürke türkiyeyi kurduran derin dünya devletidir aynı zaman diyanetide kurdutmuştur halbuki laik devlet dine destek vermez ama diyanet kurulmuştur buda günümüzde ortaya çıkan şeriatçıların drtaya çıkmasını sağlamıştır halbuki diyanetle din desteklenmeseydi bunlar olmayacaktı ama derin dünya devleti türkiyeyi bir isalm cumhuriyeti olarak planlıyordu günümüzde akp cici göstermesindende belli zaten.
Gönderi tarihi: 16 Mart , 2011 14 yıl Laikliğin din ve devlet işlerinin ayrılması olarak basit ve pratiğe yönelik, kolay anlaşılır tanımı yanılgıya yol açıyor. Böyle deyince din kendi işine, devlet kendi işine bakar, kendi kafalarından kendi bildiklerine giderler anlamı çıkarılıyor. Laikliğin gerçek tanımı, "devletin din baz alınarak yapılandırılmayışı"dır. Bu anlamda din devlete karışamaz, ama devlet dine karışır. Devlet esasen her şeye karışır, yani baskı yapar anlamında değil, düzenleme anlamında. Her konuda son sözü bilim söyler ve kararı kesinleştirir. Devlet de bilimsel bir yapılanmadır, veya değilse öyle olmalıdır. Siyaset, hukuk bilimdir çünkü. Devlet ne din, ne felsefe temelli yapılanır. Devlet bilim bazlı yapılanır. Başka türlü yapılar varsa dönüşmeli ve bilimi baz almalıdır. Bilim ise tabii ki her türlü kararı almaya yetkindir. Dinin ne dediği önemli değildir. Diyanet illa din de bu konuda olur versin ki toplum yatışsın türü bir ihtiyaçtan kaynaklanmış geçici olması gereken bir yapıdır. Ama kalıcı olmuş, hatta gelişmiştir. Unutmayalım, hilafet ve şeriyye bakanlığı kaldırılıp böyle bir yapı bırakıldı emniyet süpabı olarak. Yukarıda açıkladığım tanımı gereği devlet dine karışabildiği için de laiklik ilkesi ile tabandan çelişkili bir uygulama değildir. Ben önce küçültülmesi ile başlanarak aşamalı biçimde kaldırılmasını istiyorum. Din dersi de tabii ki olamaz, kaldırılmalı. Aslında din kültürü dersidir, dinciler iktidarların ya gevşekliği, ya teşvikiyle din dersine dönüştürüyorlar.
Gönderi tarihi: 16 Mart , 2011 14 yıl atatürke türkiyeyi kurduran derin dünya devletidir aynı zaman diyanetide kurdutmuştur halbuki laik devlet dine destek vermez ama diyanet kurulmuştur buda günümüzde ortaya çıkan şeriatçıların drtaya çıkmasını sağlamıştır halbuki diyanetle din desteklenmeseydi bunlar olmayacaktı ama derin dünya devleti türkiyeyi bir isalm cumhuriyeti olarak planlıyordu günümüzde akp cici göstermesindende belli zaten. Biraz genis acidan bakmaniz gerekir Aturk'un yaptigi reformlara bu konuda. Dogru, Diyanet kurulmustur yeni Cumhuriyet altinda. Neden? Analize edelim. Bildiginiz gibi Ataturk, yeni Cumhuriyeti kurduktan sonra bir cok reformlara basladi. Bu yeni reformlar Turk toplumunu başka kalıba sokmak icin gerekli sayisiz reformlarin olmasi lazimdi. Ilk once, Devlet ve Din arasindaki bağlantıyi yok etmek istedi. Bu Islamiyet etkileri: azaltmak icin - Halifeti kaldirdi. Müslüman Kardeşler cemiyetlerini yasakladi. - Butun Islam ile ilgili müesseseleri, camileri, Devlet kontrolu altina aldi. - Bu arada "egitimi" de Devlet kontrolu altina alip, "din" etkisinin "egitim"de yok olmasina hedef aldi. Burada ki onemli nokta, bunu "kontrol" edebilmek. Yani Devlet altina alarak. Yani "Diyanet" olarak bildiginiz bugun. - Butun Islam dini uzerine kurulmus mahkemeleri kapatti. Eger 1930-1940 yillarinda ki tarih kitaplarina bakarsaniz, Islam dininin ve Muhammedin nasil muamele gordugunu ve Ataturkun ne yapmak istedigini anlayabilirsiniz.Ne yazikki, Ataturk cok yapmak istediklerini bitirmeden vefat etti. Bu arada ezan bile Turkceye cevirilmistir. Turk toplumunu birdenbire degilde, yavasca batiya dogru dondermek ve arap kulturunden uzaklastirmak istedi. Bugun ku gordugunuz Diyanet Isleri o zamandan kalmis, Ataturk oldukten beri geriye donmek isteyen kisiler tarafindan korunan kurulustur.
Gönderi tarihi: 16 Mart , 2011 14 yıl Atatürk'e tüm dünyadaki devletleri kurduttukları gibi türkiyeyi kurdutmuşlardır diyenetide gelecekte Türkiyeyi şeriat devletine dönüştürmek istedikleri için sünni islam inancı kaybolmasın diye desteklemek için kurmuşlardır sizin saydıklarınızla alakası yoktur laik bir devlet asla dini desteklemez.
Gönderi tarihi: 16 Mart , 2011 14 yıl Aile Kanunlari 1926 da Osmanli Devrinin Islami kanunlarindan cikip, Isvicre Kanunlarina benzer sekilde degistirilmistir. Turkiye Cumhuriyeti 1926 "Medeni" Kanunlari Turk Kadinlarini Islam baskisindan kurtarmaya calismistir. Bu zamana kadar,Turk Toplumu, din yolu ile, yani Şeriat ile idare edilmistir ve Turk kadinlarina erkege itaat ve hizmet dısında secenek tanımamıştır. Osmanlı’da kadının statüsü Tanzimat döneminde tartışılmaya başlanmıştır... EVET.... ama... 1926 Medeni kanunlari şeriatın eziyetinde kalmis olan kadin haklarini kurtarmaya baslamistir. 1926 kanunlari ile kadinlar evlilik, bosanma haklari kazanmistirlar. 1926 kanunlari ilk defa Avrupa usulu medeniyet yoluna baslamistirlar. Mahmut Esat Bozkurt , yeni Kurulan Turk hukumetinde, Alman, Fransiz ve Isvicre kanunlari anlatip ve bu kanunlarin ortak ozelliklerinin "din ve devlet arasindaki" bagimsizliga isaret koymustur... ve kendi sozleri ile 13 asir suren bu dinden kurtulup medeni bir caga baslayacaklarini izah etti. Yani ilk defa 1926 kanunlari ile "resmen" AILELER Islami kanunlardan kurtulacaklardi. Tabii ki, bu reformlar icin baslangic idi. Sayisiz kaynaklar var. Eger Ataturkun yaptigi reformlari anlamak isterseniz bunlari calisabilirsiniz. Ve onun ne kadar ileri goruslu oldugunu da anlayabilirsiniz. Hanımefendi, o sayısız kaynaklardan yalnızca birini değil, bir kaçını daha okursanız, belki, Tanzimat'tan sonra, Mecelle'nin ( Osmanlı medeni kanunu ) uygulaması için çıkarılan kararnamede kadınlarda evlenme yaşının en az '' 17 '' olmasının zorunlu hale getirildiğini de görürsünüz. Yine o sayısız kaynaklarda, tüm dünyada Laiklik'in Uluslaşma ile paralel gelişen bir ilke olduğunu, o nedenle çıkış noktasının din karşıtlığı değil, dinin siyasi egemenlik aracı olarak kullanılmasına karşıtlık olduğunu da okursunuz. Ayrıca, Mahmut Esat Bozkurt'un '' 13 asir suren bu dinden kurtulup medeni bir çağa başlayacağız '' şeklinde bir beyanı da yoktur. Saygılar sunarım.
Gönderi tarihi: 16 Mart , 2011 14 yıl Her konuda son sözü bilim söyler ve kararı kesinleştirir. Devlet de bilimsel bir yapılanmadır, veya değilse öyle olmalıdır. Siyaset, hukuk bilimdir çünkü. Devlet ne din, ne felsefe temelli yapılanır. Devlet bilim bazlı yapılanır. Başka türlü yapılar varsa dönüşmeli ve bilimi baz almalıdır. Bilim ise tabii ki her türlü kararı almaya yetkindir. Dinin ne dediği önemli değildir. Efendim, öncelikle, Siyaset ve Hukuk tabirleri hem bu adlarla anılan bilimleri hem de felsefeleri ifade eder. Devlet mekanizmasının ne şekilde oluşturulacağını, kurucu irade tarafından seçilen siyaset felsefesi belirler. Aynı şekilde, hukuk sisteminin hangi hukuksal felsefi anlayışına dayandırılarak kurulacağına da kurucu irade karar verir. Siyaset bilimi mevcut devlet biçimlerini, siyasi olguları inceler, kavramlaştırır, aralarındaki ilişkileri teorilerle ortaya koyar ama bir öneride bulunmaz. Oysa, Siyaset felsefesi, mevcut siyasi durumların, olguların, devlet yapısı üzerinden belli öncüllerin kabulü ile mantık kuralları kullanılarak yapılan akıl yürütmeler neticesinde tercih edilmesi gereken bir sistemi önerir. Mesela, Siyasal iktidar kavramını Siyaset bilimi tanımlar ama iktidarın kaynağının ne olması gerektiğine yani '' Tanrı mı, Toplum mu veya toplumu koruma güdüsü mü olması gerektiği Siyaset Felsefesininin konusuna girer. Hukuk bilimi de aynı şekilde, yasa konulması için uygulamada kullanılacak normları belirler, inceler, suç ve cezanın toplumsal boyutunu, gelişimini konu edinir ama hangi konuda yaptırım gerekeceği sorusunun cevaplarını değerlerle ilgili olan Hukuk Felsefesi akımları verir. Yani Hukukun kaynağının ne olması gerektiği Hukuk Felsefesi konusudur, seçilen felsefi yaklaşıma göre hukuk sistemini, tanımladığı normlara göre düzenleme görevi Hukuk Biliminindir. Belirtmek gerekir ki, sizin yaklaşımınız üstten bir bakış değil, yani mevcut tanımlara göre bir yaklaşım değil, tamamen '' Pozitivist '' bir yaklaşımdır. Yani, Pozitivizm felsefesini benimseyen bir kişinin yaklaşımıdır. Özellikle, devlet konusundaki yaklaşımınız, artık günümüzde geçerliliği kalmamış Pozitivizm temelli '' Teknokrasi '' yönetim biçimini çağrıştırıyor. Diyanet illa din de bu konuda olur versin ki toplum yatışsın türü bir ihtiyaçtan kaynaklanmış geçici olması gereken bir yapıdır. Ama kalıcı olmuş, hatta gelişmiştir. Unutmayalım, hilafet ve şeriyye bakanlığı kaldırılıp böyle bir yapı bırakıldı emniyet süpabı olarak. Yukarıda açıkladığım tanımı gereği devlet dine karışabildiği için de laiklik ilkesi ile tabandan çelişkili bir uygulama değildir. Atatürk, diyaneti, hiç de '' toplum yatışsın türü bir ihtiyaç '' nedeniyle kurmamıştır. Diyanet'in kurulma amacı, devlet yönetiminde söz sahibi olma iddiası olan Sünni anlayışı, devlete bağlı din görevlileri yoluyla kontrol altına almak ve daha önemlisi dinin kaynaklarına dönerek dinin hem siyasi hem de toplumsal bir sömürü aracına dönüştürülmesine yol açan anlayışın önüne geçmek idi. Ben önce küçültülmesi ile başlanarak aşamalı biçimde kaldırılmasını istiyorum. Sayın demirefe, siz bu lafı sevmiyorsunuz ama söylemek zorundayım; bu cümlenizle kendinizle çelişkiye düşüyorsunuz. Yani hem toplum yatışsın diye diyanet kurulmuş diyorsunuz hem de toplumun yatışmadığını bildiğiniz halde diyanetin kaldırılmasını öneriyorsunuz. Saygılar sunarım.
Gönderi tarihi: 16 Mart , 2011 14 yıl Atatürk dünyanın en büyük devrimini yapmış en büyük liderdir. Mao'nun Çin toplumunu dönüştüren kültür devrimi ile kıyaslanabilir ancak. Bolşevik devrimi güçlü bir liderlikten çok, Çar'a karşı oluşan büyük tepkinin yönlendirdiği bir halk hareketidir, ama Mao, gerçekten bir kültür devriminin ardından siyasal bir devrim yapmıştır. Devrimi hazırlamak için önce çok hummalı bir kültürel gayret göstermiştir. Efendim, bahsettiğiniz Ekim devrimi, Şubat devriminden sonra yani ihtilalden sonra Lenin tarafından yapılan devrimdir. Bilinenin tersine dünyadaki ihtilaller öyle halkın bilinçlendirilmesi ile de olmamıştır. Mao da '' Kültür devrimi''ni iktidarı ele geçirdikten sonra yapmıştır. ''Önce ihtilal yap, iktidarı ele geçir sonra devrim yap '' sıralama budur. Komünizm iyi kötü, bunu tartışmıyorum, bu ayrı bir tartışma. Hayatımın hiç bir döneminde de komünist fikir benimsemedim. Burada benimsemiş görünüyorsunuz ama bakın : Günümüz dünyasındaki sorun insanlar arasında sınıf farklılıkları, sömürü olmasıdır. Başta sınıfsız, sömürüsüz uluslar inşa etmek gerekiyor. Bu temelde inşa edilen uluslar başka ulusları da farklı görmezler. Bu aşamadan sonra ulusalcılığın önemi zaten kalmayacaktır. Bu şuna benzer. Herkes dişine kadar silahlanıyor ve dişi olmayanı yemeye hazırlanıyor. Sen diyorsun ki "yok ben silaha, savaşa karşıyım. Silahsızlanacağım." İyi de sen silahsızlanırken diğerleri dişine kadar silahlanıyor. Her şey karşılıklıdır. Önce uluslar sınıfsız, sömürüsüz toplumlar olacaklar, kendi iç dinamikleri veya ortak dinamikleri ile. Sonra zaten ortaklaşa kararlar alınacak. Küreselleşme emperyalizmi yaymak için değil, bunun için yayılmaya çalışılsın, tam destek veririz. Ama halihazır küreselleştirme politikaları hiç güven vermiyor. Sen maşalar bul, sahte hukuku maşa olarak kullanıp devletleri böl parçala sömür, bunun adı da küreselleşme olsun. Buna küresel emperyalizm denir, başka bir şey denmez. Bunun karşısına da sınıfsız, sömürüsüz bir ulus olarak karşı çıkılır ancak. Tüm uluslar böyle yapınca da ortaklaşa dünya ulusu inşa edilir. Henüz barışa, savaşın olmadığı bir dünyaya doğru gidiyor değiliz, yok böyle bir durum. Olsa, can kurban, ben de varım. Hiç itiraz filan etmem. Tam tersine nüfusun arttığı ve kaynakların azaldığı bir dünyaya doğru gidiyoruz. Alemin enayisi olmanın alemi hiç yok... Saygılar sunarım.
Gönderi tarihi: 17 Mart , 2011 14 yıl kominizm herkesin toplum için çalıştığı bir sistemdir toplum kalkındıkça bireyde kalkınacağından bireyinde çıkarınadır ama şöyle bir problem var insan bencildir ve ben çok çalışıyorum o az çalışıyor gibi hak arayışları vardır ayrıca insan daha henüz tam medenileşemediğinden demokrasi iyi işlememektedir işte bu yüzde demokrasinin gereği olan insanların görüşlerini açıklayıp topluma hizmet üretmeleri kominist sistemde teorik olarak mümkün olsada gerçekte günümüz insan gelişiminde mümkün değildir yani insan tam olarak gelişmediği için mümkün değildir ama liberal yada kapitalist sistemde hizmet üretenler bireyler olduğu için parakazanabilmenin tek yolu yani hata tutunabilmenin tek yolu hizmet üretmektir işte bu yüzde kapitalist ve liberal sistem kominizden daha iyi hizmet üretmektedir.
Gönderi tarihi: 17 Mart , 2011 14 yıl Felsefe hiç bir konuyu kesinleştiremez ve bir belirlenimde bulunamaz. Çünkü birbiri ile taban tabana çelişebilen birbirinden çok farklı ve zıt önerilerde bulunur. Bunlardan birini benimseyip ona göre bir bireysel ve toplumsal yaşam biçimi belirlerseniz bu dogmatizm olur. Yani başkalarının doğrularını umursamadan kendi doğrunuzu toplumun tümüne dayatma ve farklı felsefi önerileri baskılama, susturma demektir. Belirlenim ve kural koyma bilimin işidir. Bu demek değil ki teknokratlar yönetecek. Hiç öyle bir şey yoktur. Elbette İran toplumu bilimi baz alacak bir yönetimi başa geçirecek değil, böyle bir şey beklenemez elbette. Dogmatik toplumlar felsefenin bir düşünüm biçimini baz alır ve diğerlerini mahkum ederler. Ama çağdaş, modern toplumlar bilimi baz alır. Çelişki bulma gayreti artık öyle sevimsiz bir çırpınmaya dönüştü ki cevap verme gereği bile duymuyorum. Tabii ki kimse Kuran'ın anlamının ne olduğunu bile bilmiyordu, bir meal bile yoktu ortada ve bu konuda kurulacak bir diyanet kurumunun çabası gerekiyordu. Tabii ki zaman içinde bu gerek ortadan kalkınca diyanet de kalkabilir. Pat diye kalkmaması, aşamalı, önce küçültülerek kalkması ne demek? Bu demek işte. Bunun neresinde nasıl bir çelişki olduğunu ben mikroskopla baksam yine göremiyorum. Mao'nun hayatını okudum. Devrimden önce çok ciddi ve kapsamlı, çok gayretli bir kültürel çalışması var...
Gönderi tarihi: 17 Mart , 2011 14 yıl Kültürel olarak devrimin altyapısı tamamen hazırlanır, iş sadece yönetimi yapılandırmaya kalır ve bu da kolayca yapılır diye bir şey elbette yok. Böyle bir şey olsa zaten devrimler hiç bir direniş olmadan otomatik biçimde gerçekleşirdi. Benim Mao hakkında söylediğim bu değil. Mao'nun devrim öncesi çok ciddi halkın arasında dolaşma, halkı bilinçlendirme, örgütleme ve kültürel altyapı hazırlama çalışmaları var. Gerçekten çok aktivist bir kişiliği var. Tabii ki, elbette öbür türlü olsa yönetim değişimi otomatik olur, hiç bir dirençle karşılaşılmazdı. Komünist fikir benimsemek, benimsememek kömür gibi kara olmak veya süt gibi beyaz olmak gibi kesinliği olan bir durum değil! "Kan gölü üzerinden devrimin kızıl güneşi doğacak" yani dökebildiğiniz kadar kan dökün ki devrimin gelişi hızlansın da bir komünist devrimci fikirdi, başka fikirler de vardı. Hiç bir fikir de tarihe gömülüp tümüyle yok olmaz, öyle düşünmemiş olmak bir daha hiç öyle düşünüleceği bir zaman gelmeyecek anlamına gelmez... Hayır yani alıntılanan ve komünist fikir olduğu öne sürülen yazım o kadar açık ve net ki, ben nesini açıklayayım hiç ama hiç gerçekten anlamıyorum. Bu illa bir çelişkisini mutlaka yakalayacağım inadının kaynağı nedir, onu hiç anlamış değilim! Gerçekten tartışmaya ve bir sonuca bağlamaya çalışmaya değer bir çelişki görsem, herkesten önce kendim gidermeden içim rahat etmez.
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.