Φ S&S Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2011 Tunus, Mısır olayları ve Türkiye… 10 Milyon nüfuslu Tunus’ta başlayan olayların bir kıvılcım bekleyen 78 Milyonluk Mısır’a sıçraması halkın sokaklara çıkarak “Yarı başkanlı Cumhuriyet” sisteminde Devlet başkanları Hüsnü Mübarek’i istifaya çağırmasını ve aynı Tunus Cumhurbaşkanı Zeynelabidin Bin Ali gibi ülkeyi neden terk ettiğini, halkın olaylar için neden bu kadar beklediğini yazımda açıklamaya çalışacağım. *** Tunus ve Mısır’da yaşanan olayların Dünya basınına yansıyan ve yansımayan boyutları ne kadar? Haber ajansları bölgede yaşanan olayları ülke politikaları gereği kendi içlerinde bir karışıklık olmaması için sansürleyip veriyorlar. Yakın zamanda İran’da olduğu gibi… Afrika Kıtası’nın Kuzey ülkelerinde çıkan son olaylara bakarsak Tunus’ta başlayan halk ayaklanmaları Cumhurbaşkanlarının Ülkeyi terk etmesi ile sonuçlanırken, Mısır’da sonradan gelişen olaylarda ise Yarı başkanlı Cumhuriyet sisteminde devlet başkanı olan Hüsnü Mübarek’nin görevdeki hükümeti istifa ettirmesi ile sonuçlandı. Öncelikle bu olanlar demokrasi için iyi bir adım niteliğindedir. Neden? Tunus’ta ve Mısır’da demokrasi yok muydu? Yoktu. Mısır, Tunus ve diğer Afrika devletlerinin çoğu bilindik Avrupalı Ülkelerin sömürgeleri olmaktan 20.yy çıkmış fakat kendi bağımsızlıkları siyasi ve ekonomik anlamda kazanamamışlar. *** Fakir halk ve lüks yaşam Afrika ülkeleri tabi kaynaklar bakımından ne kadar zenginlerse ekonomik ve siyasi anlamda bir o kadar fakirler! Aslında fakir değiller fakir bırakıldılar. Koltuk ve para sevdalısı olan kendi halkı sömürge devrinin geçmesine rağmen halen Kapitalizm’e uşaklık yapmaktan bıkmadılar. Olayların yaşandığı ülkeleri sosyoekonomik olarak incelersek halkın büyük bir kısmının fakir olduğunu, gıda fiyatlarının gelirlere oranlara aşırı yüksek olduğunu halkın alım gücünün olmadığını görürüz. Ekonomiyi geçelim. Mısır Müslüman bir ülke olarak geçse de Müslümanlıktan bir haberdir. Bunu söylemek istemezdim ama gerçekler böyle yozlaşmanın en hızlı olduğu Arap devletlerin başını Mısır çekiyor. *** Tunus olayları nasıl başladı? Tunus halkın çoğunun Müslüman olduğu, İtalya’nın tam güneyinde yer alan 10 milyonluk bir ülkedir. Daha düne kadar Zenelabidin Bin Ali’nin Cumhurbaşkanlığını yaptığı bir ülke olan Tunus olup bitenlere daha fazla sessiz kalamadı. Halkın zor şartlar altında yaşamaya çalışırken Cumhurbaşkanı Zenelabidin Bin Ali ve ailesinin göze batmaktan korkmadan aldıkları maaşla sürülmeyecek kadar lüks bir hayat yaşarken Tunus’taki genç işsizlerin olması, üniversite mezunu bir seyyar satıcı olan Muhammed Buazizi’nin kendisini yakarak öldürmesiyle başladı Afrika’daki kuzey ülkelerini etkileyecek olan olaylar silsilesi. Muhammed Buazizi’den sonra Mısırlı bir genç parlamento binası önünde kendini yakmasıyla olaylar Mısır’a sıçramıştı. Son olarak Ürdün’ün başkenti Amman’da gençlerin katılımıyla gerçekleşen gösterilerde her an yeni bir ülkeye sıçrayabileceğini gösterdi. *** İsyan ve Türkiye… Tunus’ta işsiz üniversite mezunu bir gencin kendini yakmasıyla başlayan olaylar, Mısır’da parlamento binası önünde kendisi yakmak isteyen bir genç ile Mısır’a sıçradı. Ürdün’de bazı gruplar Tunus ve Mısır’daki olayların haklı olduğunu onlarında sokağa dökülmelerini gerektiğini fikrini savundu. Birileri Afrika ülkeleri için düğmeye basarken Türkiye unutulmadı. Akıl veren açıklamalar durumun fırsat olduğunu savunan üst düzey Amerikalı bürokratlardan, stratejistlerden geldi. “Türkiye, Osmanlıdan gelen bölgedeki gücünü kullanmalı” dendi. Olayların içine mi çekilmek istiyoruz? *** Sonsöz; Her ne kadar ekonomik anlamda tam istediğimiz verilere ulaşamamış olsakta, Avrupa Birliğine girmek için bazı şeylerden ödün vermek zorunda olsakta, 3. Dünya ülkelerinin içinde bulunduğu bilinçli olarak planmış olayları doğal gibi gösterip ve bunu uzaktan da olsa “Türkiye için fırsattır” diyen diplomatlara diyorum ki; siz istifanızı verin! Olaylar gerçek, fakat yaşananları doğal gibi göstermek için yıllarca politik olarak bu ülkeleri kim destekledi? Halkları neden şimdi uyanıyor? "Zaman insanı ne zaman, nasıl ve nereye geleceğini göstermez... Yaşatır! "S&S SAMET SERBEST Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 5 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 5 Şubat , 2011 Türkiye'de örtülü bir dikta rejimi vardir.Kim ne derse desin ben Türkiye'nin su andaki durumundan böyle anliyorum. Ekonomi milli bie ekonomi degildir,tamamen yabancilarin elinde olan ya ortaklik ya da bizzat yabancilarin basinda oldugu ekonomik düzen sadece sanayici kesimin cikarlarina göre ayarlanmis halk ise kaderine terkedilmistir.Yani ekonomik büyümenin halk kitlelerine hicbir getirisi yoktur.Özetle Türkiye'de sömürü düzeni iktidarin eliyle yürütülmektedir.Hal böyle olunca tabii ki Türkiye'den cikarlari olan emperyal gücler Türkiye'nin iyi bir yolda ,cok basarili oldugu yönünde psikolojik propaganda yapacaklardir ki bu propaganda gerek IMF gerek AB ve gerekse icimizde onlarin uzantisi olan kesimler tarafindan yapilmaktadir. Dünkü ZAMAN gazetesinin mansetinde kocaman bir AB amblemi ve altinda da:"AB bile yargi reformunu begeniyor"yazisi vardi.Demek ki AB begensin diye biz yargiyi iktidara bagli hale getirmisiz.Peki neden AB begenir bu yargi reformunu?Cünkü bu reform sayesinde Erdogan'a istedikleri talimati verecek ve istediklerini yaptirabileceklerdir.Erdogan'in baskan olmak istemesinin altinda yatan neden Türkiye'nin bagimsizligi ve üniter yapisi üzerinde oynanan oyunlarla cok yakindan baglantisi vardir. Wall Street Journal,referandumdan öönce söyle yazmisti:TÜRKIYE ESKISI GIBI OLMAYACAK Türkiye'de ki degisimleri "REJIM CATISMASI"olarak yorumlayan Amerika'nin cok okunan gazetelerinden Wall Street AKP'nin referandumla son darbeyi indirmeyi amacladigini yaziyordu. Daha önce 3.Ordu K.ve Erzincan C.Bassavcisi davasiyla ilgili olarak " Türkiye'yi "KANSIZ BIR IC SAVAS BÖLÜYOR"degerlendirmesinde bulunan WALL STREET JOURNAL gazetesi,bu kez de ORTADOGU tarihcisi Bernard Lewis'in ilginc yorumuna yer veriyor:Disarida Islam ülkelerine yanasan basbakan ERDOGAN,icerde laik Cumhuriyet'in savunucusu Ordu'ya saldiriyor.Son anayasa degisikligi icin halkin onayi alindigi taktirde yüksek yargi da etkisiz kalacak ve artik Türkiye'de hicbirsey eskisi gibi olmayacak" Yukaridaki yazi gerceklestimi gerceklesmedimi?Bu yorum ile sadece sözün degil ayni zamanda baska seylerinde bittigi görülmüyormu? Kuzey Afrika ülkelerinde baslayan bu ayaklanmalar her nekadar demokratik gibi görünsede aslinda BOP veya GOP'un devreye sokulmus oldugunu gösteriyor.Bop'un esbaskanlarindan olan Erdogan'in bu yönde ABD cikarlarina göre hareket edecegi kesindir.Zaten Obama'dan telefon alana kadar hicbir görüs belirtmeyen ama bu telefondan sonra aslan kesilen Erdogan'in hali ruhiyesi ve baskanlik sistemini acikca dile getirmesi incelenmesi gereken noktalardir. Erdogan'in baskanlik istemi ABD'nin planidir.Uzun vadede ABD Türkiye'yi kendi cikarlari icin kullanmaya devam ederken ayni zamanda Türkiye'de de Misir ve Tunus tarzi bir dikta rejimi olusturmayi bu planina eklemistir.Neden dikta rejimi.Atatürkcülügün ortadan kaldirilmasi birtakim metodlarla calismayi gerektirir.Bu metodlardan birisi Ergenekon senaryosuydu ama artik pis kokular cikmaya basladi bu senaryodan.Simdi baska bir yönteme gecilmesi gerekiyor ki bu da baskanlik sistemidir.Bu baskanlik sistemi ve AKP'nin tek basina iktidar olmasi durumunda secimden sonra yapacagi kendi anayasasi ile Erdogan'a olaganüstü yetkiler verilecektir.Bu yetkiler cercevesinde Erdogan birtakim yasalarla Atatürkcülere son darbeyi vurarak misyonunu tamamlayacaktir.Iste ABD'nin plani ondan sonra uygulamaya konulacak ve Türk milleti diktatöre karsi isyana yönlendirilecektir.Yani burada Atatürk'ü konuya katarak Türkiye'nin gelecege ümitle bakmasi,birlik ve bütünlügünün ve bagimsizliginin bekasi icin Atatürkcülügün bir maya oldugunu anlatmaya calistim. Kisacasi Tunus,Misir,Yemen,Suriye,Ürdün depremlerine bakarak Arap halkinin birden bire demokrasi askina kapildigini ve ayaklandigini sanmak yüzeysel düsünmektir. saygilarla Alıntı
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 5 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 5 Şubat , 2011 Türkiye'de örtülü bir dikta rejimi vardir. Örtülü mü, ' sen mi susturacaksın yoksa ben mi susturayım; siz de o gazeteleri almayın, tv ları seyretmeyin; bitaraf olan bertaraf olur; ananı da al git; sen de çalışma; her yüksek okul mezunu çalışacak diye bir kaide yok vs.' bunların söylendiği bir rejim ne kadar örtülüdür? Kuzey Afrika ülkelerinde baslayan bu ayaklanmalar her nekadar demokratik gibi görünsede aslinda BOP veya GOP'un devreye sokulmus oldugunu gösteriyor. İşte zurnanın zırt dediği yer, bu ayaklanmaları masum halk hareketi gibi görenlerin bazı şeyleri göz ardı ettiklerini düşünüyorum. Geçen gün ART de çok güvendiğim bilim adamlarından biri olan Prf. Dr. Hasan Ünal benim gibi düşünenlere milliyetçi bir kesim dedi. Biz ne düşünüyoruz? Tam da bu projelerin olduğu bir zamanda bu olayların patlamasını ABD parmağıyla olabileceğini düşünüyoruz. Buna karşı onların da bir tezi var, bu olaylardan İran memnun onun için ABD projesi olamayacağı şeklinde. Eğer dünya bu hale geldiyse yani ABD istemediği halde bir gelişme olabiliyorsa hepimize müjdeler olsun, demek ki olumluya doğru bir gidiş başlamıştır ama ben sanmıyorum. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 5 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 5 Şubat , 2011 Örtülü mü, ' sen mi susturacaksın yoksa ben mi susturayım; siz de o gazeteleri almayın, tv ları seyretmeyin; bitaraf olan bertaraf olur; ananı da al git; sen de çalışma; her yüksek okul mezunu çalışacak diye bir kaide yok vs.' bunların söylendiği bir rejim ne kadar örtülüdür? Zaten bu ve buna benzer söylemler ülkemizde dikta oldugunun bir belirtisidir.Örtülü dememde ki amac;halihazirda ülkede ki dengelerin var gibi görünmesidir.Ne zaman ki bu dengeler artik devreden cikarilirsa iste o zaman acik dikta var diyebiliriz.Örnegin simdilik Danistay görevini yerine getirebilmekte ve iktidar ne kadar kizsa bile bu sadece kizmakta kaliyor.Ne var ki acik diktaya gecmemize fazla bir zaman kalmadi. saygilarla Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2011 Misir ve Tunus'ta yasananlar bir devrimin nasil olabilecegini cok iyi gösteren iki örnektir.Adina ne denirse densin sonucta diktatörlerin sonunu getirmeyi basarmislardir. Liberalizm,demokrasiye ve özgürlüklere dayanir. Bizim liberaller 21.yüzyilin Türkiye'de ki Fasizmi simgeliyorlar.. Emre Kongar söyle yaziyor: Kendilerine liberal diyorlar, Bu sözde liberallik sadece bir maske. GECMISLERI FASIMZDE YATIYOR Ya dincilikten geliyorlar, Ya darbecilikten, Ya da otoriter solculuktan... Bugünleri ise tamamen Fasist. Bu sahte liberallere göre ya AKP iktidarinda ve onlardan yanasin ya da "Darbecisin,Ergenekoncusun,statükocusun,jakobensin,KEMALIST'sin" Böylece hem sözde "liberallik ve demokratlik"adina gercek demokrasiyi ve özgürlüklere dayali yorlar, Hem de "Kemalizm'i,Atatürkcülügü"darbecilikle,ststükoculukla özlestirip yozlastirmaya,ortadan kaldirmaya calisiyorlar. Aslinda saldrigsnliklari,hosgörüssüzlükleri,kendileriyle hem fikir olmayan herkesi karalayan tutum ve davranislari,yazar meslektaslarini ihbar etmeleri ve hapse girenlerin arkasindan sevinmeleri,bireysel nitelikli acisindan tam bir Fasizmi simgeliyor. Savunduklari iktidarin yargiya tam egemen olmasi görüsü yani "cogunluk diktatörlügü"anlayisi zaten toplumsal fasizmin acik ifadesidir. Basta ifade ve muhalefet özgürlügü olmak kaydiyla demokratik hak ve özgürlükleri sadece kendileri,kendi iktidarlari icin istiyorlar. Emre Kongar Misir ve Tunus'ta ayni sartlar mevcuttu.Muhalefete karsi zalim bir diktatör onun iktidari ve ona yandaslik eden insanlik düsmanlari yandas medya ve liberaller.30 yil halk uyutuldu ama sonunda halk uyandu veya uyandirildi ve YETER dedi.Ha bizim halkimizin uyanmasi 30 yil daha sürermi onu bilmiyorum ama birgün uyanacagi muhakkaktir.27 Mayis'ta bu millet uyanmisti,27 Mayistan sonra tekrar uykuya yatirildi,12 Mart 12 Eylül derken Özal ve simdide AKP ile millet aldatilarak ülkede bir demokrasi kamuflaji yaratilmakta ve bu kamuflaj üzerinden halk giderek totaliter bir iktidarin kullari haline getirilmektedir. Iktidarin kendi cikarlari icin izin verdigi eylemler özgürce yapilirken,iktidara karsi olan eylemlere iktidarin polisi derhal bir cephe acarak savas vermektedir.Bunun örneklerini son günlerde cok yogun olarak görmekteyiz.Yandas medya bu haberleri ya vermemekte eger verirsede bu eylemleri yapanlara bir yafta yapistirmaktadir. Yandas olmayan medyanin yasama sansi cok az cünkü fasist sistemde yandas olmayanin bertaraf olacagini bu sistemin basindaki kisi söylemistir. Darbeciler mecliste iktidardir.AKP Milletvekili IYIMAYA Evren'in avukatligini yapmis bir isimdir.Bu nedenle,Atatürkcülerin tutuklu oldugu Silivri'de ki ERGENEKON davasinda basbakanin savci olmasi sasilacak bir durum degildir.Askerlikten kurtardiklari polis sayesinde kendilerine karsi yapilacak olan her eylemi bastirmaya karar vermislerdir.Fasizmin simgesi polis devleti olmasidir. Bakin tüm Islam ülkeleri dikta ile yönetilmektedir.Bunun anlami dinciligin diktaya yol acmasidir.Bu durumu aynen ülkemizde yasiyoruz. Dinsellesmek,tarikatlarin güc kazanmasi demokrasiyi yok eden etkenlerin basinda gelir ki tüm Islam ülkelerinde dincilik ve tarikatlar söz sahibidir.Aynen bizde oldugu gibi.Ileri demokrasi diye ileri sürülen iddialar gercekleri yansitmiyor.YETMEZ AMA EVET diyenler demokrasiden yana olmayan dinci ve bölücü ve liberal kesimlerdir.YETMEZ AMA EVET'cilerin ortadan yok olmalari bosuna degildir.Onlar yarattiklari esere bakarak karinlarini kasimaya devam ediyorlar. saygilarla Alıntı
Φ Siyah_Beyaz Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2011 Sonsöz; Her ne kadar ekonomik anlamda tam istediğimiz verilere ulaşamamış olsakta, Avrupa Birliğine girmek için bazı şeylerden ödün vermek zorunda olsakta, 3. Dünya ülkelerinin içinde bulunduğu bilinçli olarak planmış olayları doğal gibi gösterip ve bunu uzaktan da olsa “Türkiye için fırsattır” diyen diplomatlara diyorum ki; siz istifanızı verin! Olaylar gerçek, fakat yaşananları doğal gibi göstermek için yıllarca politik olarak bu ülkeleri kim destekledi? Halkları neden şimdi uyanıyor? "Zaman insanı ne zaman, nasıl ve nereye geleceğini göstermez... Yaşatır! " Tunus, Mısır olayları tarihsel olarak önceki örneklerinde de yaşandığı gibi diktatörlerin kaçınılmaz ve beklenen sonunu getirme işlevini yerine getirmiştir. Ancak adı geçen ülkele halklarının istenen çağdaş yönetimlere kavuşacağı anlamına gelmiyor. Yaşananlar yine tarihsel süreçte gözlemlediğimiz yüzeysel bir geçiş aşamasıdır. Gelişmelerin söz konusu halkların bir devrim yaptığı, yapacağı gibi değerlendirilmesi "Devrim" gerçeğini hafife almak anlamına gelecektir. Devrimler köklü değişimlere neden olur. Devrimi yapan halklar belirleyicidir. Göründüğü kadarıyla geleceklerinin ne olacağını belirleyen dış faktörler var olduğu sürece ne yazık ki oralarda yaşananlar "Protest" iç çekişmelerden öteye gitmeyecek gelişmeler olarak kalacak görünüyor. Çünkü Mısırda halkın tek bir talebi var "Mübarek" gitsin. Aslında perde arkasında kendi iç faktörleri ile gelişmelerden etkilenecek olan dış etkenlerin uzlaşma zorunluluğundan halk kitlelerin ne kadar farkında? Yaşananlar üzerine olabilecek yeni gelişmeleri tam olarak kavramak için Arap-İsrail İlişkilerini göz ardı etmeden değerlendirme yapabiliyor olmamız çok önemli... Unutmayalım ki bu geçiş sürecinde, "Hüsnü Mübarekin görevinde kalmasını en çok destekleyen İsrail, Hüsnü Mübarek, Omar Süleyman, Suudi Arabistan, ABD ve CIA " arasında pazarlıklar halen daha devam ediyor... Sametin vurguladığı gibi... "Zaman insanı ne zaman, nasıl ve nereye geleceğini göstermez... Yaşatır! " Mısırda yaşananların "Büyük Ortadoğu Projesinin" önceden belirlenmiş bir adımı mı, yoksa yeni gelişmelere göre oyunu yeniden belirleyen güçlerin yeni bir adımı olup olmadığını bize zaman gösterecek... Yaşayacak ve göreceğiz. Evet. Şu an ve hele şu dakikalarda Mısırda yaşananlar inkar edilemeyecek şekilde ciddi bir halk hareketidir. Ancak, Şimdiden yaşananların bir Devrim, gelişmelerin temelden tutarlı ve örgütlü olduğundan söz etmek için daha çok erken... Eğer yaşananlar ve ortaya çıkacak olan sonuçları temelden yönetimsel değişiklikleri sağlamadığı sürece olanlar "Protest" iç çekişmelerden öteye gidemeyecek demektir. Sonuçta şu anda bu ülkelerle göbekten bağlı ilişkiler içinde olan diğer devletlerin istediği yeni adımların atılmasından öte bir sonuca ulaşamayacaktır. Meydana kutlama yapmak için gelen, beklentilerini bir adamın gidişine bağlayan kalabalıklara bakarak Ortadoğuda devrimlerin olduğunu söylemek için daha çok erken... Çünkü; Berlin duvarının yıklımasına benzerliği dışında, Bölgede yaşananlar Tarihte yaşanan hiç bir devrime benzemiyor... Ne bir Fransız devrimi, Ne Sovyet devrimi, vs, vs benzerleri... Öncesinde Devrimi tetikleyecek entellektüel birikim ve gelişmeler vardı da tüm dünya bunu es mi geçti. Oysa şu ana kadar görünen toplumsal hareketlenme taleplerden öteye gitmeyen gelişmeler gösteriyor... Devrim olabilmesi için evet halk desteğinin olması gerekiyor... Ancak Devrimlerin ana teması bu hareketi yöneten ve ideolojik önderlik yapan kişi yada grupların varlığı da gerekiyor. Onlar varda çok iyi gizlendiler biz mi göremiyoruz? Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 11 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 11 Şubat , 2011 Marx,halk devrimini, egitim seviyesi belirli bir asamaya gelmis sanayi toplumlari icin isaret etmisti,bir saatte kac dakika oldugunu hesap edemeyen köylü kesimi icin degil.27 Mayis devrimi aynen böyleydi.27 Mayis anayasasi dikkat edilirse cok özgürlükcü bir anayasaydi,ne var ki ondan sonraki iktidarlar bu anayasayi yine kusa cevirdiler.1980 ile tamamen fasist bir anayasa vücuda geldi. Misir da halkin büyük ihtimalle Mubarak'i ordunun da yardimiyla koltugundan etse bile bunun anlami demokratik bir yönetime gecmek degildir.Iran buna örnektir.Riza Pehlevi'yi koltugundan eden ayaklanma,Humeyni gibi bir despotu onun yerine oturrtu.Arada ki tek fark Sah döneminde olmayan bir din baskisi Humeyni ile baslatildi.Bugün Iran Sah döneminden daha vahim bir durumdadir. saygilarla Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 25 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 25 Şubat , 2011 Profesörün biri bugün NTV kanalinda,Sarkozy'nin Türkiye ziyaretinin neden kisa oldugu konusunda görüs beyan ederken,Sarkozy'e karsi ileri geri sözler söyleyip onu güya kücültmeye calisti,onun Ortadogu ülkeleri diktatörleriyle cok icli disli oldugunu söyledi. Sarkozy'nin Türkiye ziyareti yari resmi bir ziyaretti,sonucta bir baskandir ve 19 yil sonra bir Fransiz Baskani'nin Türkiye'ye gelmeside sonucta bir dostluk gösterisidir. Sarkozy Türkiye'nin AB üyeligine karsi cikmaktadir haklidir haksizdir bu baska bir tartisma konusudur.Ne varki bir profesürün,Sarkozy Arap diktatörleriyle arasi iyiydi derken bizim basimizdakileri unutmasi gercekten bu prof'un nasil ve ne yanli bir prof.oldugunu gösteriyor.Daha bir hafta önce basbakan Gaddafi'den yani diktatörden yani despottan,insanlik düsmanindan ÖDÜL almadimi?Bu prof.bunu bilmiyormuydu?Mübarek devrilmeden kisa bir süre önce onunla sarmas dolas olan Türk yetkililerini bu prof.görmedimi? Bir bilim adaminin,birilerinin dalkavuklugunu yapabilmek icin görmesi gerekenleri görmeyipte onu ilgilendirmeyen seyleri görmesi aslinda onu bilimden uzaklastirip yandas yapar.Bilim adamlari ancak gerceklerin yandasi olabilirler. saygilarla Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.