Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

S&S

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    65
  • Katılım

  • Son Ziyaret

S&S tarafından postalanan herşey

  1. S&S

    Hrant Dink ve Ermeni olayları

    Hrant Dink ve Ermeni olayları Ülkemizi son yıllar içerisinde dönem dönem meşgul eden bir konu Agos Gazetesi Genel Yayın yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesi, bu ölüm sadece bir gazetecinin öldürülmesi olayı değil, aslında bildiğimiz diğer gazeteci ölümleri gibi de değil! Bu yazımda Hrant Dink’in öldürülmesi ve sonrasında gelişen ulusal ve uluslar arası etkilerinden bahsedeceğim. 19 Ocak 2007 Cuma günü saat 15 dolaylarında Agos Gazetesi önünde kandırılmış bir genç, sonuçlarını bilmediği ve ülkeyi karıştıracak o eylemi gerçekleştiriyor. Ogün Samast 3 el ateş ederek sadace Hrant’ın hayatını karartmıyor. Sıktığı kurşunlarla Türkiye’nin aleyhine olacak bir çok olayın tetiklenmesine neden oluyor. Gazeteci Hrant Dink 17 yaşında bir çoçuğun saldırısı sonuncunda hayatını kaybediyor. Ya sonrasında… Türk-Ermeni fesatlığı Osmanlı’dan beri iç içe yaşamış bir toplum olan Türk-Ermeni halkları.. Türkiye’de diğer milletler gibi birlikte kardeşçe, dostça yaşayan iki topluma nifak sokmak isteyenler 17 yaşında bir genci kullanarak ülkede infial yaratmayı başarmış görünüyor. Hrant Dink’in ölümü üzerinden 5 yıl geçti. Geçen süre içerisinde yargının verdiği kararlardan tutun, yargıyı protesto etmek için sokağa çıkan insanlara kadar herkes bilerek veya bilmeyerek bu sürece destek vererek ülkenin bütünlüğünün bozulmasına hizmet ediyor. Dış güçlerin, ülkemizde görmek istediği tabloyu biz onlara altın tepsi içersinde sunuyoruz. Gazeteci Dink’in öldürülmesinde tekikçi Ogün Samast, azmettirici olarak ismi geçen Yasin Hayal’in ülkücü/milliyetçi olarak görünmesi bu olaylarda yapılmak istenenin özetidir aslında.. Bozuk olan Türk-Ermeni ilişkilerinin ve uluslar arası siyaset arenasında ‘Ermeni Soykırımı’ ismi altında Türkiye’ye yaptırım uygulamak isteyen ve olmayan bir soykırımı kabul ettirmek için gerekli çabaları gösteren malum devletlerin eline Hrant Dink olayı ile bir koz daha verildi. Sadece bunlada kalmayıp birlikte yaşayan bir ülkenin vatandaşları arasında “Ermeni-Türk” ayrımını zihinlere kazındı. Seneryo aynı yeni aktör Ermeniler 2007 yılından sonraki olaylara bakarsak 2007 öncesideki Türk-Kürt ayrımcılığının zihinlere yerleştirilmek istenmesine benzetebiliriz. Hrant Dink’in öldürülmesiyle amaçlanan ülkede Türk-Ermeni ayrımcılığının yapılmak istenmesi, Türkiye’de yaşayan ermenilerin Türklere karşı düşüncelerinin değiştirilmesi için bir tohumdur. Görülüyor ki Hrant Dink olayı artık bir tohum olmaktan çıkmış filizlenmiştir. Burda bize ve özellikle ülkemizde yaşayan Ermeni Vatandaşlarımıza düşen görev oynanan oyunları bozmak için aklı selim olmak, olaylara gündemin akışına kapılarak davranmamaktır. Son söz; Bir ülkeyi parçalamak istiyorsanız, ülke içinde yaşayan halkın arasına çeşitli nedenlerden dolayı nifak sokarsınız. Hrant Dink, Ogün Samast bu iş için seçilmiş kurbanlardır. Düşüncesinden dolayı bir insanın öldürülmesini demokrasi değil, insanlık ayıbıdır. Olaya sadace bir cinayet olarak bakmak sorunun çözüm yolunu kapatır. Fransa’nın “Sözde Ermeni soykırımını” inkar edenlere karşı cezayı ön gören yasayı kabul etmesi ve Ermenistan’ın tutumları bu olayların ucunun nereye dayandığını bizlere göstermektedir. “Bizi bizle olmayanlar değil, bizle olanlar mahvedecektir” S&S (Her Zaman Önde) SAMET SERBEST
  2. Artık teröre verilen şehitlerimize dur demek gerekmektedir. Ne yazık ki demokrasi ile bu sorun aşılamıyor. Bize düşen görevi demokrasi adına yaptık ama sonuç alamadık. Şehit haberi ile güne başlayan milletimizin başı sağolsun. S&S

  3. Hakkari'de yapılan saldırılar sonucunda 26 Şehit verdik. Ülke olarak, vatandaş olarak bu kötü haberin yasını tutuyoruz. Şimdi belki herkes bu saldırıyı konuşuyor. Ya sonra 2-3 gün sonra unutup gidilecek! Diğer saldırılar gibi... fakat birileri unutmayacak onlarda 26 Şehidimizin baba ocağı olacaktır.

  4. Perde açıldı sahnede Türkiye.. Türkiye ile İsrail devleti Ortadoğu’nun sözü geçen iki devleti.. Biri bölgesinde ekonomik anlamda lider, diğeri ise teknolojik anlamda. Bu iki devlet iyi birer müttefiktiler. Türk- İsrail ilişkilerinin bozulmasının nedenleri, zincirleme giden ve Afrika’daki ülkelerde yaşanan sözde halk devrimleri yaşanan ve yaşanacak olan büyük oyunun haber veren etmenlerdi. Bu yazımda “Arap baharı” diye nitelendirilen olayları ve İsrail ile nasıl bu konuma geldiğimizi anlatacağım. *** Büyük oyunun başlangıcı Türk- İsrail ilişkilerini sekteye uğratan ilk olay 2009 yılının Ocak ayında İsviçre’nin Davos kasabasında gerçekleşen Dünya Ekonomik Forumunda meydana gelmişti. Başbakan Erdoğan, İsrail Cumhurbaşkanına “One Minute” demesiyle ortam gerilmişti. Davos zirvesinde gerçekleşen bu olay dünya ve bilhassa Türkiye gündemine oturmuştu. One Minute olayından sonra Türk-İsrail ilişkileri gerilemeye başlamıştır. İsrail’in Türkiye’ye karşı tutumu bu olaydan sonra sertleşmiştir. Öyle ki 30 Mayıs 2010 günü yola çıkan ve yardım malzemesi taşıyan “Mavi Marmara” 31 Mayıs günün İsrailli özel komandolar tarafından basılacak 9 Türk’ün ve birçok insanın öldüğü bir katliama dönüşecekti. Mavi Marmara olayı İsrail için adeta One Minute olayının rövanşı olacaktır. İki ülke arasında bu olaylar olurken Afrika’nın kuzeyinde hareketlenmeler başlamıştır bile.. *** Obama ve Afrika Afrika ülkeleri her zaman diğer ülkelerin sömürgesi olmuş. İç savaşların, açlığın, sefaletin olmadığın bir gün geçiremeyen Afrika ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başkanlık seçimini siyahi lider olan Barrack Obama’nın kazanmasıyla, Amerika’nın birincil hedefleri arasına girmiştir. Bölgede zaten hiçbir zaman barış hâkim olmadı. Obama’nın gelmesiyle Afrika üzerinde Amerika daha aktif olamaya başladı. Beyaz-Zenci ayrımını artık olmadığını tüm Dünya’ya siyahi bir lider seçerek gösteren Amerika asıl amacından sağmadığını bize Libyalı muhaliflere Nato onayı olmadan verdiği yardımlarla gösterdi. Amerika’nın Avrupa’daki en büyük destekçisi olan Fransa’yı da unutmamak gerekir. Öyle ki Libya’da yönetimi yeni kuran Muhaliflerin ilk resmi Paris ziyaretin Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy “Petrol ve doğal gazın 3/1 bizim” diyebilmiştir. Davos zirvesi ile gerilmeye başlayan Türk İsrail ilişkileri Mavi Marmara olayı ile devam etmiştir. Mavi Marmara baskınından sonra uluslar arası kararlara uymayan ve özür dilemeyen İsrail, Türkiye ile arasının düzelmesini istemesine rağmen özür dilemedi. İsrail’in bu tutumunun ardından yatan neden aslında çok açık. Birinci neden ideolojilerine bağlı bir millet olmaları, diğer neden ise İsrail meclisinin 6 partiden oluşması.. 6 parti’nin 5’inin koalisyonda olduğunu düşünürsek ülkenin özür dileme konusunda kararsız olmasını açıklayan bir durum. Geçtiğimiz günlerde 6 partinin 5’inin koalisyonda olmasına anlatan bir olay yaşandı. İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, Başbakan Bünyemin Netanyahu ve Dışişleri Bakanı Lieberman'ı Türkiye konusunda yaptıklarından dolayı fırçaladı. Bir bakan kendi başbakanını azarlıyor! İsrail’in içinde bulunduğu meclisin durumunu özetliyor. *** Son söz; İsrail bölgenin küçük ama gelişmiş bakımından en ileri seviyede ülkelerinden biri, Türkiye’nin Mavi Marmara konusunda özür için geri atmadan bir orta yolu bulması lazım. İçimizdeki sorunları halletmeden (PKK) bölgenin sorunları ile uğraşmak bize zafiyet verir. S&S (Her Zaman Önde) SAMET SERBEST
  5. bir kişi hakkında ön yargılı olmak insanların yapabileceği en kolay ve en büyük hatalardan biridir

  6. hainleri biliyorum bıraktım kendi hallerine eğleniyorum gölgemle kimseye karışmadan

  7. S&S doğum gününüz kutlu olsun!

  8. ilham zayıf yazarların işidir. Güçlü yazarlar ilhama ihtiyaç duymaz

    1. Admin

      Admin

      Önemli olan kendinizin neye ihtiyaç duyduğunuzun farkına varmak!

  9. Evet kendi yorumum. Diğer yazılarımda da söylediğim düşüncelerimin arkasındayım. Tam tersi derken ileri ki tarihler için halen teorilerim geçerliliğini korumaktadır. Günümüze dönersek ise gözle görülen en belirgin olgular dış politikada ve ekonomide görülmektedir. Bir genel seçim atlattık Seçimden önce yabancılar 3 Milyar değerinde hisse satımı yaptılar. Buna rağmen ve seçimden sonra İMKB seçim olmamış gibi günlük normal oynamalarla devam etti. Umarım ekonomide ki bu istikrar daimi olur. Fakat diğer yazılarımda da hatırlayacağınız üzere ekonomide 2013-2015 arası siyasette 2020 ve sonrası için endişelerimi dile getirmiştim. Dış güçler konusuna gelince, yorum yapan arkadaşların bilgisi olduğu kesin.. evet dış güçler vardır bunu kabullenmek lazım ama adamlar gelip bire bir fiilen iş yapmıyorlar yine bize yaptırıyorlar bu durumda hem Taner Bayram arkadaşımızın dediği hemde politika isimli arkadaşımız dediğinde doğruluk payı vardır. Saygılarımla...
  10. Uluslararası basının planları tutmadı Türkiye 24. Dönem Milletvekillerini seçmek için 12 Haziran seçimlerine kilitlenmiş durumdayken partiler bir bir kendi reklamlarını ve vaatlerini sosyal medya kanalları aracılığıyla sıralarken ülkedeki seçmenlerini dikkatini çekmeye çalışan Uluslararası basın kuruluşları yaptığı haberlerle seçmenleri etkilemeye çalışmıştı. Peki, ne oldu da bu planlar tutmadı? *** Siyaset ve basın Siyasette basın faktörü hiçbir zaman yadsınamaz. Medya her zaman seçimlerde belirleyici faktör olmuştur. Geniş kitlelere ulaşmak önemlidir. 12 Haziran seçimlerinde bunu bir kez daha gördük. Yerel basından tutun ulusal ve uluslar arası medya ülkemizdeki seçimlerle yakından ilgilenmiştir. Açıkça “Ak Partiye oy vermeyin en güçlü muhalefete oy verin” diyen uluslar arası medya neyin peşindeydi! İngiliz, Alman ve Amerikan dergi ve gazeteleri seçimlere günler kala yazdığı manşetler ile dikkatleri üzerine çekmişlerdi. Bu Avrupa’da artık alışılagelmiş bir durumdu fakat Türkiye’de hoş karşılanmadı. *** Medya üzerinden yönlendirme… Adalet ve Kalkınma Partisi 2002’den bu yana 3. Dönem iktidar olmuş. Sadece iktidar olmakla kalmayıp oylarını da arttırmıştır. Bu durum bazı devletlerin hoşuna gitmemiştir. Tarihte örneğine sıkça rastlayabileceğimiz gibi üst üste iktidar olan partilerin demokrasiden uzaklaşması gibi korkular yüzünden Erdoğan’ın yâda Ak Parti’nin aleyhinde bu tür yayınlar yapmışlardır. Bir başka ihtimalde Türkiye’nin dış politikada izlediği olumlu gelişmeler, ekonomideki istikrarlı gidişattan memnun olmama ihtimalleri de olabilir. Devletler açısından bakarsak örneklerini çoğaltabileceğimiz ihtimaller artabilir. CHP’yi destekleyen tarzda yayın yapan uluslar arası kuruluşların yayın yaptıkları ülkelerin hükümetleriyle olan ilişkileri bellidir. Devletler kendilerine göre haklıdır. Basını bir araç olarak kullanmışlardır. Asıl tuhaf olan ise objektifliği bir kenara bıraktığımızda bir söylemde bulunan bu batılı yayın organları seçimin ardından ülkemizde de sıkça duymaya alıştığımız “eksen kayması” ile karşı karşıya kalmışlardır. Seçim öncesi ve seçim sonrası yayınlarına baktığımızda bu kuruluşların ne kadar yanardönerli ve tutarsız olduğunu daha iyi gözlemleyebiliriz. *** Sonsöz; Bir ülkede basın ne kadar tarafsız ise o ülke o kadar güçlü olur. Günümüz şartlarında ulusal ve uluslararası medyada ekonomik ve kurumların çıkarları doğrultusunda ise bunu görmek tamamen imkânsızdır. “Dünya üzerinde tarafsız basın yoktur!” - S&S (Her Zaman Önde) SAMET SERBEST
  11. Aradığın kod ile APP için yapman gerekenler http://www.xen-tr.com/threads/twitter-authentication-twitter-%C4%B0le-ba%C4%9Flanma-%C3%9Cyelik.243/ ayrıntılı olarak yazıyor. Öncelikli olarak https://dev.twitter.com/apps adresinde uygulama oluşturman gerekiyor
  12. Arkadaşlar Twitter ile ilgili sorusu olan varsa net bir şekilde cevaplayabilirim. Uzun bir zamandan beri kullanıyorum. Yeni başlayanlar yada üye olmak isteyenlerin kafalarına takılan soruları varsa buradan yanıtlayabilirim. Genelde forumlarda yada sitelerde konu hakkında detaylı bilgi bulunmaması ve soru sorma imkanı olmadığından bu konuyu açtım. Varsa sorularınızı bekliyorum
  13. Orta Doğu denkleminde Türkiye taraf olmalı mı? Dünya’nın bütün devletlerinin gözünün olduğunu bir coğrafya düşünün ve bu coğrafya’nın içinde olan bir Türkiye! Oynanılan oyunların içinde strateji uygulamaya çalışan bölgede söz sahibi olmak isteyen bir Türkiye… Orta Doğu bölgesi kıtalar arasında bulunduğu konumu ve yer altı zenginlikleri ve bazı devletlerin bölgede yer almasını da ek olarak söylersek günümüzde ve önümüzdeki yıllarda yine büyük devletlerin gözdesi konumunda olacak. Orta Doğu ülkelerine bölgesel yaklaşımlar ve tehlikeleri neler? Türkiye güçlü devletlerarasına girdi mi? Bu yazımda sizlere bu soruların cevaplarını vermeye çalışacağım. *** Türkiye’nin bölgedeki rolü hangi düzeyde? Türkiye ve Orta Doğu kavramını birbirinden ayırmak imkânsız. İmkânsız olduğunun bilincinde olan bazı devletleri Türkiye’yi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak istemeleri de gayet doğal gözüküyor. Kuzey Afrika ülkelerinde (Cezayir, Tunus, Mısır, Libya) ve Suriye’de olan olaylara baktığımızda ve Türkiye’nin özellikle Libya-Mısır konusunda gösterdiği başarısı yadsınamaz. 2011 Dünyasında bölgesinde giderek söz sahibi olan bir ülke görüyoruz. Bu olumlu gelişmelere rağmen bazı olumsuzlar olmuyor değil. NATO ile Libya konusunda asker göndeririz göndermeyiz polemiği ve sonunda Türk donanmasının Libya açıklarında geri planda görev alması, Libya’ya yapılan “Şafak Yolculuğu” operasyonu için İzmir’in operasyon yönetim yeri olarak gösterilmesini önceden kabul edilmemesi sonradan kabul edilmesi halen bazı istikrarların sağlanamadığını gösterdi. Libya konusunda tüm bu olumsuzlukların yanında, Türkiye’ye prestij kazandıran durumlarda olmadı diyemeyiz. Hatta Dünya basının ve devletler statüsünde baktığımızda belki ilk kez Türkiye’nin yaptığı bir davranış bu kadar beğenildi. O davranış ise Libya’dan kendi ve diğer ülke vatandaşların tahliyesi konusunda gösterdiği hassasiyet oldu. Öyle ki İngiliz hükümeti bile kendi konsolosluğunu ülkesine çağırdığı zaman Libya’daki temsilcilerinin Türk konsolosluğu olduğunu söylemişti. Başarılı tahliyeler sonrasında yapılan tıbbi yardım ve yaralı nakliyeleri de Türkiye’nin hanesine olumlu olarak yazıldı. Bu konuda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu tebrik etmek gerekir. *** Türkiye: Güçlüler arasında fakat söz sahibi değil Bahsedilen yenidünya düzeni içerisine giren ya da girebilecek devletler yavaş yavaş kendini göstermeye başlamış durumda, Türkiye’de bu devletlerin arasında gösteriliyor. Orta Doğu’da son yaşanan olaylara baktığımızda bölgede Türkiye’nin etkinliği diğer devletler tarafından anlaşılmış durumda fakat en önemli nokta ise Türkiye artık kendi öneminin farkına varmış olmasıdır! Şuanda kritik bir süreçte olan Türkiye’nin bu süreci atlatması durumda yakın bir tarihte ilk 5 devlet arasına girme ihtimali bulunuyor. Söz sahibi olması için daha aşılması gereken bir sürü engellerin olduğu da unutulmamalıdır. *** Bölgesel yaklaşımlar ve tehlikeleri Orta Doğu bölgesinin cazibeli bir bölge olması her güzel şey gibi zor ve tehlikeli olmasını da beraberinde getiriyor. İşgal edilmiş bir ülke Irak, yerinde duramayan İran, şuan iç karışıklar ile başı dertte olan Suriye ve her zaman teyakkuzdaki İsrail- Filistin. Bölgeyi mercek altına aldığımızda İsrail göze çarpıyor. İsrail ve destekçileri batılı devletler. Türkiye’nin İsrail devletine karşı yakınlaşması İran ile karşı karşıya gelmesi, Hamas gibi terör örgütlerini karşısına alması ve bölgede yaşayan çoğunluk Müslüman olan halkın olumsuz tepkisine neden olabilir. Türkiye’nin İran’a yakınlaşması durumunda ise başta AB ve NATO ülkeleri olmak üzere diğer devletlerin tepkisiyle karşılaşmasına yol açar. Türkiye’nin tek başına hareket etmesi durumunda ise bölge halkının sempatisini kazanmasına yol açmasına rağmen İsrail, İran, Amerika gibi ülkeleri karşısına almak zorunda kalır. - “Bölgenin önemi ortada Orta Doğu’ya hükmeden yeni Dünya düzenine hükmeder” S&S (Her Zaman Önde)
  14. Uluslararası siyasette günümüz aktörleri İnsanların bir arada yaşamaya başlamalarının ardından, hane, köy, kasaba, ilçe, kent, il derken ülkeye kadar uzanan bir sıralama geçtiğimiz çağlar sonucunda karşımızı geldi. Devlet olmak. Devlet olduktan sonra ülkeye sınır komşusu olan ülkeler ile ticari, hukuki, asgari ve sosyal olarak birbirlerine bağlı olması, bu bağlantının sonucunda ise kendi ülkesini temsil etme kavramı olan diplomasi ortaya çıktı. Ülkeler arası olduğu gibi iller arasında da diplomasi olabilir. Siyasette diplomasi olmazsa olmazlar arasında olduğunu gibi uluslar arası siyasetinde temelinde yer aldığını söylemek gerekmektedir. Diplomasi kavramını bu bağlamda genişletebiliriz. *** Uluslararası siyasette üstün devletler denilince aklımıza gelen başlıca ülkeleri sıralayabiliriz. Bunların neye göre sıraladığımız konusunda kısaca değinmek gerekirse;  Ülke içi siyaset haricinde Uluslar arası alanda kendini diğer ülkelere kabul ettirmiş olmak,  Belirli bir ülke politikası belirlememek ve uzun vadede bu planlar doğrultusunda ilerlemek,  Ekonomide, sanayide ve teknolojide her anlamda bulunduğunu çapın sınırlarını zorlar durumda olmak gibi bu maddelere benzer birçok madde daha sıralayabiliriz. Uluslararası Siyasette söz sahibi olmanın temelinde bu ve buna eş değer maddeler var. Peki, günümüze bakarsak görünürdeki söz sahibi ülkeler hangisi? Gelecekte süper güç olamaya aday ülkeler hangisi? Amerikalı tabiriyle Ortadoğu’daki gelişmelerden sonra Avrupa, Asya ve Afrika’daki ülkeler arasında var olan aktörler değişecek mi? Yoksa hiç bilinmedik yeni devletler mi? Uluslararası arenada boy gösterecek. Çağ açıp, çağ kapamak ve bulunduğu çağa hükmedilmek. Büyük devlet olmak demek olmayan tarihini var edebilmek demektir. Amerika örneğine bakarsak, yakın tarihini incelersek bunu daha iyi anlayabiliriz. Günümüzün bilindiği üzere her ne kadar Rusya ile zaman zaman karşılaştırılmalarına gidilse de 2. Dünya savaşından sonra resmen Amerika Birleşik Devletleri olmuştur. Bunda savaşa hazırlıklı olması, kendi topraklarından savaşmaması ve savaşa sonrada dâhil olması gibi birçok lehine olayları eklediğimizde en az kayıpla en çok kazanç sağlayan devlet olmayı başarabilmiştir ABD. Bunlar büyük devlet olmak ve uluslar arası alanda söz sahibi olmak için yeterli değildir elbette süper güç denilen Amerika boşuna bu lakabı almıyor. Her alanda adamlarda kapitalizmle beraber bir birlik var kültürlerini incelemeye kalkarsanız bir kültür bulamazsınız. Amerikalı demek dünya karması demektir. Bir Amerikalı, Fransız, İtalyan, İngiliz, Afrikalı ya da Asya kökenli olabilir. Tüm bu etnik kökenlerinin zenginliği bir sözcük altında birleşiyor olabilmesi (Amerikalı) büyük devlet olmanın olmazsa olmazıdır aslında fark edebilen için! *** Günümüz ve geleceğin aktör devletleri? Dünya liderliğine oynayan devletler her devirde olduğunu gibi günümüzde de var fakat devletlerde insanlar gibi kişilik sahibidir. Devlet devleti yönetenlerin kişiliğini alır üzerine aynı bir giysi gibi… İnsanlar nasıl ki çeşit çeşitse devletlerde de durum böyledir. Kimisi sinsidir gizliden gizliye yürütür yaptıklarını, yüzüne güler arkadan hançerler (Fransa), kimisi vardır sessiz sakin kendi halinde iç sorunları ile uğraşır, konuşulmayacak sorunları tartışır durur (Türkiye), kimisi vardır yüz ölçümü küçük olmasına rağmen globalleşme denilen kavram sanki onun için oluşturulmuştur. Her kıtada fabrikaları vardır kendi ülkesi küçük gelir ona (Japonya), kimi ülke vardır bir balerin gibi döner kendi etrafından 7 sinde neyde 70’nde de odur (İtalya), bazı ülkeler ise çağının bitmesine aldırış etmeden varlığını sürdürür ve her zaman diğer ülkelere karşı bir beyin takımı olduğunu gösterir ağırlığını hissettirir (İngiltere), bir akıma kapılmış devlet otoritesinin her zaman halkı üzerinde göstermeyi ister bazı devletler (Rusya), sadece üretici olarak doğan devletler vardır artan nüfusları onlara sadece üretmeyi emreder ve küreselleşen Dünya’nın en büyük aktörleri arasında yerini almaya aday gösterilir, bir yandan da dünyanın sermayesidir (Çin). *** K.Afrika’da olanlar ve yeni düzen… Amerika birleşik Devletlerinde yapılan seçimler sonunda yeni Başkanın Amerikan ve dünya halkına Hollywood filmleri ile yıllar süren “Siyahî Başkan” rolleriyle alıştırmalarının ardından 2009 yılının 20 Ocağında 20-25 yıllık senaryolar gerçek oldu ve Amerika’nın ilk siyasi başkanı Barack Obama resmen koltuğa oturdu. Siyahî ve Afrika kökenli bir aileden gelen Barack Obama ile aslında yüz yılın siyasi hamlesi yapılmış oldu. Obama ile birlikte Amerika’nın akıllarda kalan kötü imajı silinmiş olacak. Ülke içinde ve dışında yıllar öncesinden oluşmuş olan Siyah-beyaz ayrımı son bulmuş gibi gözükecekti bir farkla! Afrika faktörü… Afrika ülkelerindeki insanlar Barack Obama’nın başkan olmasını sanki kendi ülkelerine başkan olmuş gibi sevinmeleri biraz düşündürücü değil mi sizce? İnsanlar açısından değil. Siyahi bir başkan geldikten sonra sizce Afrika’daki hareketlilik daha da artmadı mı? Tunus, Mısır, Bahreyn, Yemen ve Libya bu sıramla şöyle devam ediyor NATO, Birleşmiş Milletler, Fransa, İspanya, İtalya, İngiltere size bu ülkeler bir yerlerden tanıdık gelmiyor mu? Bu kadro 1. Dünya savaşından İtilaf devletleri olarak, 2. Dünya savaşında ise müttefikler olarak yer almışlardı. Şimdi ise “Şafak Operasyonu” adı altında yer alıyorlar. *** Son söz; Zaman geçiyor, zamanla beraber gelişen teknoloji ile insanları yaşam anlayışı, düşünce kavramı değişiyor. Fakat değişmeyen tek şey var oda büyük devlet olabilmenin verdiği “başladığın işi bitirme” başkanlar yönetimler değişse bile ülkenin çıkarları doğrultusunda 100 yıllık planların değişmemesi… S&S (Her Zaman Önde) SAMET SERBEST
  15. S&S

    Av Mevsimi

    Vasat bir film; Av Mevsimi… Av Mevsimi filmi 2010’un son ayında vizyona girdi. Vizyondaki filmler arasında yerini alan Av Mevsimi izleyicisine istenileni verebildi? Türk sinemasına bir artık kattı mı? Yoksa var olan ritüellerden devam mı etti? Bu yazımda kısaca Av Mevsimi filminden bahsedeceğim. *** Olmadı Cem! Senaryosundaki rol alan kişilere baktığımızda isim yapmış ve kendilerini alanlarında kanıtlamış Şener Şen, Cem Yılmaz, Çetin Tekindor, ve Okan Yalabık gibi oyuncuları görüyoruz. Oyuncular arasında daha önceden Gora, Arog gibi komedi türünde olan filmlerin senaristliğini ve başrol oyunculuğu üstlenen aynı zamanda komedyen olan Stand-up yapan Cem Yılmaz’ın oyunculuğu göze çarpıyor. Ama nasıl çarpıyor? İnsanın gözünün tırmalıyor. Filmde sırıtan tek karakter kim desek ortak isim Cem Yılmaz olurdu büyük bir ihtimalle. Bunun neden böyle olduğunu gelince göz aşinalığından yâda onu hem komedi türü yapımlarda gördüğümüz için polisiye kurgulu olan bir filmde göremiyoruz. Sinema tabiri ile yüzü eskimiş. *** Tanıdık sahneler Av mevsimi filmi sadece Cem Yılmaz’ın sırıtan oyunculuğu ile akılda kalmıyor. Bir ceset parçasından hareket ederek. Bazı isimlerin üzerinde çevrilmesi polisiye bir filmde olması gereken midir? Evet. İzlediğim kadarıyla filme çoğu sahneler 3. Sınıf Amerikan filmlerini andırıyor. Kopya çekilmiş ama aslına uygun değil! Senaryo bakımında bakıldığın ise öyle çığır açacak bir özellik göremiyorum. Şuanda televizyonlarda tekrarı her gün yayınlana polisiye dizilerden bir farkı yok. Hatta o haftalık tüketilen polisiye dizilerin senaryosu dizi-film karşılaştırmasında daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Filmin sonuna gelmeden katilin kim olduğunu anlaşılıyor. Buda bir polisiye filmde olması gereken şüpheci ve izleyiciyi heyecana, kuşkuya sevk etmesini engelliyor. *** Film sahnesi mi? Reklam çekimi mi? Filmin gidişatı ve işleyişinde göze çarpan bir diğer unsurlar ise dil kavramı, dil konusu ülkemizi hassas olduğu bir konudur. Her dönemde önemini kaybetmeden üstüne oynanabilecek halkı kolay etkileyebilecek bir faktördür. Film ilk 15 dakikasında olan kahvehanede emekli olan bir amirin son gecesinde eğlenenlerin Lazca şarkı söylemesi ve herkesin şarkıya eşlik etmesi akıllara teşkilata girenlerin hepsi Lazca biliyor mu? Yoksa cinayet masasındakilerin hepsi Laz mı? Gibi soruları akıllara getiriliyor. Lazca şarkıların söylendiği ve içkilerin içildiği kaşıklar ile melodi yapıldığı sahne bize ramazan ayında kola reklamlarıyla olan benzerliği de dikkatlerden kaçmıyor. Son söz; Nasıl bir film sorusuna herkesin gidip izlemesi gerektiğini söyleyemeyeceğim. Önerilecek film var. Önerilmeyecek bir var. Bu film sadece oyuncuları ile isim yapar. Son zamanlarda film sektörünün hareketli olması çok filmin çekilmesi, vizyona girmesi sektörün iyiye gittiğini göstermez. Bunu en iyi Av Mevsimi’nde anlıyoruz. S&S
  16. Tunus, Mısır olayları ve Türkiye… 10 Milyon nüfuslu Tunus’ta başlayan olayların bir kıvılcım bekleyen 78 Milyonluk Mısır’a sıçraması halkın sokaklara çıkarak “Yarı başkanlı Cumhuriyet” sisteminde Devlet başkanları Hüsnü Mübarek’i istifaya çağırmasını ve aynı Tunus Cumhurbaşkanı Zeynelabidin Bin Ali gibi ülkeyi neden terk ettiğini, halkın olaylar için neden bu kadar beklediğini yazımda açıklamaya çalışacağım. *** Tunus ve Mısır’da yaşanan olayların Dünya basınına yansıyan ve yansımayan boyutları ne kadar? Haber ajansları bölgede yaşanan olayları ülke politikaları gereği kendi içlerinde bir karışıklık olmaması için sansürleyip veriyorlar. Yakın zamanda İran’da olduğu gibi… Afrika Kıtası’nın Kuzey ülkelerinde çıkan son olaylara bakarsak Tunus’ta başlayan halk ayaklanmaları Cumhurbaşkanlarının Ülkeyi terk etmesi ile sonuçlanırken, Mısır’da sonradan gelişen olaylarda ise Yarı başkanlı Cumhuriyet sisteminde devlet başkanı olan Hüsnü Mübarek’nin görevdeki hükümeti istifa ettirmesi ile sonuçlandı. Öncelikle bu olanlar demokrasi için iyi bir adım niteliğindedir. Neden? Tunus’ta ve Mısır’da demokrasi yok muydu? Yoktu. Mısır, Tunus ve diğer Afrika devletlerinin çoğu bilindik Avrupalı Ülkelerin sömürgeleri olmaktan 20.yy çıkmış fakat kendi bağımsızlıkları siyasi ve ekonomik anlamda kazanamamışlar. *** Fakir halk ve lüks yaşam Afrika ülkeleri tabi kaynaklar bakımından ne kadar zenginlerse ekonomik ve siyasi anlamda bir o kadar fakirler! Aslında fakir değiller fakir bırakıldılar. Koltuk ve para sevdalısı olan kendi halkı sömürge devrinin geçmesine rağmen halen Kapitalizm’e uşaklık yapmaktan bıkmadılar. Olayların yaşandığı ülkeleri sosyoekonomik olarak incelersek halkın büyük bir kısmının fakir olduğunu, gıda fiyatlarının gelirlere oranlara aşırı yüksek olduğunu halkın alım gücünün olmadığını görürüz. Ekonomiyi geçelim. Mısır Müslüman bir ülke olarak geçse de Müslümanlıktan bir haberdir. Bunu söylemek istemezdim ama gerçekler böyle yozlaşmanın en hızlı olduğu Arap devletlerin başını Mısır çekiyor. *** Tunus olayları nasıl başladı? Tunus halkın çoğunun Müslüman olduğu, İtalya’nın tam güneyinde yer alan 10 milyonluk bir ülkedir. Daha düne kadar Zenelabidin Bin Ali’nin Cumhurbaşkanlığını yaptığı bir ülke olan Tunus olup bitenlere daha fazla sessiz kalamadı. Halkın zor şartlar altında yaşamaya çalışırken Cumhurbaşkanı Zenelabidin Bin Ali ve ailesinin göze batmaktan korkmadan aldıkları maaşla sürülmeyecek kadar lüks bir hayat yaşarken Tunus’taki genç işsizlerin olması, üniversite mezunu bir seyyar satıcı olan Muhammed Buazizi’nin kendisini yakarak öldürmesiyle başladı Afrika’daki kuzey ülkelerini etkileyecek olan olaylar silsilesi. Muhammed Buazizi’den sonra Mısırlı bir genç parlamento binası önünde kendini yakmasıyla olaylar Mısır’a sıçramıştı. Son olarak Ürdün’ün başkenti Amman’da gençlerin katılımıyla gerçekleşen gösterilerde her an yeni bir ülkeye sıçrayabileceğini gösterdi. *** İsyan ve Türkiye… Tunus’ta işsiz üniversite mezunu bir gencin kendini yakmasıyla başlayan olaylar, Mısır’da parlamento binası önünde kendisi yakmak isteyen bir genç ile Mısır’a sıçradı. Ürdün’de bazı gruplar Tunus ve Mısır’daki olayların haklı olduğunu onlarında sokağa dökülmelerini gerektiğini fikrini savundu. Birileri Afrika ülkeleri için düğmeye basarken Türkiye unutulmadı. Akıl veren açıklamalar durumun fırsat olduğunu savunan üst düzey Amerikalı bürokratlardan, stratejistlerden geldi. “Türkiye, Osmanlıdan gelen bölgedeki gücünü kullanmalı” dendi. Olayların içine mi çekilmek istiyoruz? *** Sonsöz; Her ne kadar ekonomik anlamda tam istediğimiz verilere ulaşamamış olsakta, Avrupa Birliğine girmek için bazı şeylerden ödün vermek zorunda olsakta, 3. Dünya ülkelerinin içinde bulunduğu bilinçli olarak planmış olayları doğal gibi gösterip ve bunu uzaktan da olsa “Türkiye için fırsattır” diyen diplomatlara diyorum ki; siz istifanızı verin! Olaylar gerçek, fakat yaşananları doğal gibi göstermek için yıllarca politik olarak bu ülkeleri kim destekledi? Halkları neden şimdi uyanıyor? "Zaman insanı ne zaman, nasıl ve nereye geleceğini göstermez... Yaşatır! "S&S SAMET SERBEST
  17. New York’ta 5 Minare ne anlatıyor? Çok konuşulan ve çok tartışılan bir konu arasında şimdiden yerini aldı. Aslında ülkemizin sıcak gündeminin ve şartlarından dolayı sadece belli bir kesimin gittiği ve gidenlerde de yer etmeyen sinema kültürü ve filmlerin eleştirilmesi konusu, bu yazımda New York’ta 5 Minare filminden ve toplumdaki eleştirileri; Fethullah Güleni anlatıyor denmesi ve diğer benzetmeler ile filmin nasıl ezildiğinden bahsedeceğim. *** Filmin çekimlerinde kullanılan mekânlar İstanbul, Bitlis ve New York izleyicin sıkılmayacağı tarzda senaryosunu ve yönetmenliğini Mahsun Kırmızıgül’ün yaptığı film geniş oyuncu kadrosu ile de dikkatleri üzerine çekiyor. Bir çok ülkede gösterime girecek olan filmde değinilen konular ise yıllardır yapamadığımızı şimdi yaptık dercesine olmuş. Filmde dinler arasındaki kardeşlikten, Müslümanlık ile terörizm arasında uluslararası alanda ve özellikle Amerika’daki tabuları yıkmış. Biz nasıl toplum olarak yapılmaması gereken dışarıdan pompalanan etnik ayrım olayında her “kürt pkklıdır” gibi yanlış bir algılama içerisine bilinçli olarak itiliyorsak. Aynı şekilde uluslar arası politik, kirli oyunlar neticesinde yeni dünya düzeninde “Müslüman teröristtir” anlayışını benimsetmeye çalışan bir düzeni anlatan ve bu düzenin aslında böyle olmadığı göstermeye çalışan, gerçekleri anlatan yerli yapım bir film New York’ta 5 Minare bu neden gidenlerin filmin içindeki aksiyon sahnelerini saymalarını değil asıl filmin izleyiciye ne vermek istediğine bakması gerekir. *** Fethullah Gülen’i anlatıyor mu? Konunun bir kısmı Amerika’da ve oradaki tarikatlar yada dinine bağlı kesimleri de içine alığı için Türkiye’de hocalık konusunda ismi geçen, cemaatlerde adı sayılan bilinen biri olan Fethullah Gülen’in Amerika’da olmasına bağlı olarak filmin fragmanlarında gösterilen sahneler ile Haluk Bilginer’in oynadığı Hacı Gümüş karakteri ile Fethullan Gülen’in halk tarafından benzetilmesi normaldir. Fakat filmin içinde bu benzerlikten öteye geçemiyor. Yani Hacı Gümüş karakteri tamamen ayrı bir karakter ve kendine özgü benzeten halk. *** Son söz; Filmi izlemeden önce çevrenizde olumlu veya olumsuz eleştirilere kulak asmayın gidip kendiniz izleyin ve kararınızı verin. Cemaatlerin içlerinde bulundukları durumları, dernek cemaat, kulüp gibi toplumsal grupları nasıl kullanabilecekleri gösteren anlayanın gözünün içine sokan ve bir Türkiye gerçeğini anlatan film… - S&S (Her Zaman Önde) SAMET SERBEST
  18. S&S

    Misyon ne zaman tamamlanır?

    Misyon ne zaman tamamlanır? Bu yazıda bir Türkiye genelmesi yapmak gerekiyor. Ülkenin içinde bulunduğumu vatandaş nasıl görüyor? İyiye mi? Yoksa kötüye mi? Gidiyoruz. Birileri ülkesine yardım yaptığını sanarak ihanet mi ediyor? Toplumun kafasındaki soru işaretleri neler ve ne kadarı cevaplanıyor… *** İktidar ve kalkınma ilişkisi Ülke olarak Adalet ve Kalkınma Partisinin 2002’den bu yana iktidar olması ve halkın verdiği hükümet kurma yetkisiyle karşı karşıyayız. Bu geçen süre zarfında ekonomide düzelmeler dış borçta azalmalar ve gözle görülür yol köprü gibi yapılar inşa edildi. Gelişmişlik ve çağdaşlık açısından iyiye giden bu saydığım faktörlerin yanında hayvancılık ve tarım sektöründe dışa bağımlı hale gelinmesi, çiftçilere bankalara borçlandıktan sonra verilen teşvikler halkın gelirlerinin özellikle işçi kesiminin bir artış olmamasına rağmen paranın alım gücünün düşmesi gibi durumlarla da karşılaşıyoruz. Özele indiğimiz zaman iyi ve kötü olmak üzere ayıra bileceğimiz çoğu olayı örnek olarak verebiliriz. Burada önemli olan iyilerin yanında kötülerin olmamasıdır. Ama maalesef her iktidar döneminde olduğu gibi kötüler her zaman iyilerden çok… *** İktidar ekonomisi… Ekonomik olarak verilere bakacak olursak şuan için ekonomi iyiye gidiyor. Döviz belirli rakamlar arasında gidip geliyor. Dünyada ekonomik kriz varken bizde yok demek olmaz. (diyorlar ama) İşsizlik verileri şuan için gizleniyor gerçek işsizlik açıklanan verilerin %50 si kadar daha fazla. Ekonomide iyi gidişin nedeni Akp döneminde birden aşırı zengin olanlara bağlamak olmaz. Çünkü Akp Döneminde servetini kaybeden iş adamları da mevcut. Bu iyi gidişin 2 nedeni var. Vergilerin yüksek olması, vergi gelirlerine oranla kamu harcamalarının az olmasıdır. Buna örnek Ülkedeki kamu personeli açığına bakın birde istihdam edilen orana! Tabi hazineden para kaçırmadan olmadan olmaz. Kaçıran var elbet…ikinci seçenek Türk Bankalarının özelleştirilmesidir. Yabancı sermaye kontrolsüz olarak ülkeye girmiştir. Şuan için iyi olan bu tablolar bir gecede alt üst olabilir. Türk bankası olarak kalan birkaç banka dışında diğerleri hepsi yabancı kaynaklıdır. Dövizin yerinde saymasının bir nedeni de budur. İstediklerini aldılar. Bilinçsiz yapılan özelleştirmelere değinmeye gerek bile yok. *** Üretim ve iş gücü! Türkiye ekonomisi, dünya ve ülke içinde her ne kadar iyiye gidiyor gibi gözüküyorsa da bir o kadar tehlikeli seyrediyor. Üretimde bir artış olmazsa banka ve borsa ile oynamak bir yere kadar. Büyük milli projelere ağırlık verilmeli, dışa bağımlığın azaltılmasını minimalize edilmesi lazım. Ülke büyüyor. Nüfus teknoloji ve istihdam ters orantılı olarak ilerliyor. Buna bir çözüm bulmak gerekir. Buda üretmekten geçer. Yabancı yatırımcıları ucuz iş gücü diyerek çekmenin devri artık kapandı. Sadece Ucuz iş gücü mantığıyla hareket edilirse çalışan işçi kesimi ezilir. Şimdi olduğu gibi [!] *** Son söz; Misyon dediğim ne zaman tamamlanır. Akp için verdiğim süre 2020 de doluyor. Ülke için ve Cumhuriyet Tarihi için en korktuğum yıllar; 2013-2015 (Ekonomik Bulanım). 2015-2020 (Demokratik olarak eyalet sistemine geçiş). - S&S (Her Zaman Önde) SAMET SERBEST
  19. Daha çok yazılır Oktay Ekşi… Şu sıralarda diğer gazete yazarları ve Köşe yazarları ile ilgili olanlar “Oktay Ekşi” olayını konuşuyorlar ve elinden gelen bu konuda yazılar yazarak olup bitene anlam katmaya çalışıyor. Kimi yazarlar taraf, kimileri ise objektif olmaya çalışıyorlar gündemin içinde olmama rağmen bu konularda fazla yazmayı sevmiyorum ne kadar çekerseniz o kadar uzayacak bir mevzu çünkü! *** Oktay Ekşi denildi mi? Durup bir düşünmek lazım hürriyet gibi ülke gündemine yön verebilen bir gazetede yazı yazıyorsa üstelik başyazar olarak. Direk olarak karalamak yâda karalamaya çalışmak haksızlığın dışında kendi mesleğine yazarlığa ve gazeteciliğe bir hakaret olur. Oktay Ekşi’nin olay yaratan yazısını okudum aslında güzel bir giriş ve yazı akışı ile devam etmiş. Fakat o basına yansıyan sözde istifa etmesine ve başbakanın “Ben böyleleri ile mücadele etmem, savaşırım” sözünü söylemsine neden olacak. “Onlar analarını bile satarlar” kimi bir sözü köşe yazının satırlarında geçirmesi yılların Oktay Ekşi’sini bir anda sildi. Bulunduğu mevki den istifa etmesine ve basında ikiye ayrılan bir olaylar zincirinin başlamasına neden oldu. Öncelikle Oktay Ekşi gibi bir isim istifa etse de bu şekilde bir söz söylese de onun yazarlığını yâda gazeteciliğini tartışmak ne bana nede diğer yazarlara düşer! Başyazar sıfatında birinin yâda normal bir köşe yazarının kalemi ne kadar sert olursa olsun Başbakana veya başka bir kişiye yönelik “onlar analarını bile satarlar” gibi sözler yazması doğru değil. Olanı yazmakta bu değildir. *** “Uğraşmam Savaşırım”(!) Yılların köşe yazarı Oktay Ekşi’nin yaptığı bir hataya devletin üst kademesinden üstelik bir başbakandan bu tür sinirli ve nefret ifade eden bir cevap daha olamaz. O yazıyı yazan yazar zaten bir hata yapmış. Birde buna o devletin başbakanı ve kukla köşe yazarları da eklenince ne olur? Alın size yine bir suni gündem… Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tepki vermekle haklıydı fakat o tür bir tepki “Uğraşmam, Savaşırım” demesi haklıyken haksız bir konuma düştü denilecek bir durum. - Sonsöz; böyle şeylerin olması normaldir. Her zaman birileri diline hakim olamaz. Yanlış zaman ve yanlış yerde söylenen sözlerin bedeli ağır olur. Boşuna dememişler “Dilin kemiği yoktur” dilinize hâkim olun yoksa başınıza beklemedik şeyler gelebilir… - S&S (Her Zaman Önde) SAMET SERBEST
  20. S&S

    Nereye kadar Akp…

    Nereye kadar Akp… Bu yazımda 2002’den beri iktidar olan Adalet ve Kalkınma Partisinden ve şimdiki zamana kadar iktidarlık döneminde olup bitenlerden bahsedeceğim. AKP gücünü daha nereye kadar koruyabilecek? Halk ne düşünüyor? Aydınların hükümet hakkındaki görüşleri neler? Bu ve benzeri soruların cevaplarını arayacağım. *** Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hakkında basında oldukça şeyler yazılıp çizildi. Bunlara değinmek istemiyorum. Yazılanların çoğunu az çok belli… Önemli gerçekten karşımızda ülkeye yaralı bir partimi var? Yoksa kendine yontan bir parti mi? Bu soruların cevaplarını bulmamız bizi toplumda oluşan soruların genel cevabı niteliğinde olacaktır. Yaşım gereği benim siyaset yaşantım AKP ile başladı diyebiliriz. Diğer partilerin geçmişinden haberim var fakat o tarihleri ben yaşamadım sadece okudum. Ama Akp dönemi benim için yaşadığım ve siyasetle ilk tanışmam bir iktidarı 8 yıldan beri incelemem bu parti döneminde oldu. İyisiyle kötüsüyle dersem acaba taraf olur muyum? Öyle bir söz söylemem tabiî ki doğru olmaz! *** Bakanlarda dolaşım! Yukarıda da belirttiğim gibi siyasette bu kadar zaman takip ettiğim ilk parti olan AKP’yi uzun zamandan beri takip etmenin verdiği tecrübeler oldu. Bakanların kendi arasında yer değiştirmesi hükümetin üs yapısının aynı isimler arasında dönüp durması, kişiler üzerinde daha detaylı durmama karakter analizleri yapmama neden oldu. Bu benim için iyi, hükümet için kötü bir durum. Bir bakan açıklama yaparken yalan mı söylüyor gerçek mi söylüyor anlayabiliyorum artık. Kişiler aynı olunca ve biraz dikkat ederseniz jest ve mimiklerine zamanla sizde bu açıklarını görebilirsiniz. Sadece bu parti için değil diğerleri içinde durum öyle… *** İcraat var üretim yok Bir başka sosyal soruna ve icraata değinecek olursak. Sağlık sektöründe olan yeniliklerden halk memnun. Mazota gelen zamlardan nakliyeciler, ve bu işler il uğraşanlar memnun değil. Ülke tarihinde görülmemiş bir asfalt çalışması var. Duble yollar ile örüldü ülke bir gelişmişlik göstergesi mi? Hayır. Yol olacak ama olması gereken yerlerde olacak. Bakın petrol piyasasına hükmeden ülkelere (Amerika, İngiltere, Fransa) demir yoluna önem verilmesi gerekirken kara yolu biraz düşündürücü değil mi? Hızlı tren yok değil mi? Yok. Bizim bildiğimiz ülkemizde var olanlar hızlı tren değil! Hızlandırılmış tren buna dikkat edelim… *** Ekonomi nasıl 8 yılda Üretim konusundaki sıkıntılar şuan için ekonomide söz konusu değil. Neden? Yabancı sermaye ile ülkedeki canlı para akışı iyi sağlanıyor ama nereye kadar bir ülke üretmeden tüketebilir ki... Bakın tarıma verilen desteklere yok gibi olanda alavere dalavere yaparak iyi niyeti kötüye kullanıyor. Bunu yapmamız lazım az olan devlet teşvikini böylece hiçe indirgiyoruz. Hayvancılık konusu ise tam bir muamma göz göre göre bir sektör ve ülkenin belli bir kısmının geçim kaynağı olan sektör ölüme terk edilmiş. İthalat çözüm değildir. Günü kurtardım politikası ile ülke yönetilmez. Geçici bir süre 3-5 yıl ithal et gelir. O sürede de yerli hayvan üretimini olması gereken seviyeye çıkartılabilir. *** Özelleştirmeler ve ihaleler Bir söz vardır “ Güç saygı getirir” bu sözdeki saygı aslında korkmaktır. Korkan halk… Yüksek bir oyla iktidara gelmiş bir parti kendi içinde belediyeleri denetlemelidir. Küçük yerlerde yada ilçelerde olan yolsuzlar şuan gözden kaçmaktadır. Parti yönetiminin bunları incelemek için illa ortaya çıkmasını beklemek sizlere oy verenlere ihanet etmek demektir. Özelleştirmeler ise ülke tarihinde görülen en kapsamlı kamu mallarının satılması AKP döneminde olmuştur. Zarar eden kurumların özel sektöre verilmesi ülke yararınadır. Fakat yüksek tahsil görmüş devlet adamlarının küçük çocukların bile sorsanız satınca kar mı? Zarar mı? Edeceğiniz yerleri düşük fiyata satılmasının mantıklı bir açıklaması olamaz. Basına yansıyan ve bilinen birkaç olayın dışında acaba böyle başka özelleştirme vakaları var mıdır? *** Son söz; Her devirde yolsuzluklar olmuştur. Bunun önüne geçmek insanların yapısı gereği imkânsızdır. Asıl amacın yolsuzların en aza indirgenmesi ve suçluların halka açık edilmesi, gereken cezaların verilmesidir. İşte asıl iktidar bunu yapan iktidardır. S&S (Her Zaman Önde) SAMET SERBEST
  21. S&S

    Güçlenen AKP; biten Türkiye

    Güçlenen AKP; biten Türkiye 12 Eylül referandum sonuçları meclisteki partiler için neyi ifade ediyor. Bundan sonra ne olacak? Halk ne bekliyor? Bazı partilerin alması gereken dersler var mı? Yoksa kazanmak için her şey yapıldı mı? Akp bu sonucu hak etti mi? Bu sorumların ve daha fazlasının cevabını bu yazımda sizler ile paylaşacağım. Parti milleti Türkiye Bir referandum muhabbeti Türkiye’nin 2010 yılının 2 ayını aldı. Peki, nasıl aldı. Genel seçimler öncesinde meclisteki partiler için miting alanlarında gövde gösterisine dönüşen bu referandum ortamında halkın %58 evet ile değiştirilen maddeleri oyladığına ben emin değilim. Neden? Günümüzde partizanlık öyle bir hal aldı ki takım tutar gibi her partinin sahip olduğu belli bir kitle oluştu. Partilerin kuruluş amaçlarını unutuyoruz zaman zaman, böyle olunca ortaya denetlenmeyen hizmet ve dolaylı olarak kalitesiz hizmet ortaya çıkıyor. Parti ve hizmet bilincine millet olarak ne zaman varacağız çok merak ediyorum. *** *** *** Sınıfı Akp geçti! Referandum başladığından beri çalışmalarını sürdüren 3 büyükler (Akp-Chp-Mhp) ülkeye renk getirdi. Gittikleri yerlerde küçük bir ekonomi yarattılar vatandaşlar için yadsınamaz bir gerçek bu ama halka ne verdiler! Değişmesi için oylamaya giden bir anayasa paketi vardı ortada adam gibi halkı aydınlatan birileri yoktu miting alanlarında… İktidar kendi yaptıklarının övdü. Ana muhalefet yine olmadık yerlerden tuhaf konulara girdi kendisine verilen bu fırsatı değerlendiremedi. İkinci ana muhalefet Mhp bir vardı bir yoktu. Sonuç olarak baktığımızda iyi not alan değil geçer not alan sadece iktidar partisi oldu. *** *** *** 2. Dünya ülkelerinde sol yoktur Bizim gibi hangi hep gelişmekte olan ülkeler statüsünde olanlar için yeni diğer bir deyişle kalkınmakta olan (2.dünya) ülkelerde büyük devletlerin ve özellikle Amerika ve taraftarı olan ülkelerde sol eğilimler hiçbir zaman iktidar olamaz. 20.yy’dan günümüze kadar 5 kıtadaki Amerikan politikalarına bakarsak hiçbir zaman sol güdümlü halkçı, sosyalist bir parti ülke yönetimine gelmemiştir. Bunun nedeni ise sağ eğilimi olan muhafazakâr kesimin milliyetçilik, muhafazakârlık ve din üzerinden her zaman daha iyi siyaset yapmalarıdır. Bir ülkeyi kontrol etmek istiyorsan o ülkenin halkına söz geçirecek ve inanacağı birilerini yönetime getirmelisin ki senin ülkenin çıkarlarını korusun! Amerika’nın uluslar arası alanda politikasını incelediğimizde hep bu tablo karşımıza çıkmaktadır. Her zaman özgürlük ve çağdaşlaşma bahanesi adı altında yapılan askeri ve ekonomik harekâtlar ardında Amerikan yanlısı bir yönetim ve sonuç yenidünya düzeninde gizli bir sömürge… ***** Son söz; Halkın yarısından fazlasının evet dediği ve içeriğini oylayanların büyük bir kısmının bilmediği bir anayasa, kazananların neyi kazandıklarını bilmediği, kaybedenlerin ne kaybettiğini bilmediği bir ortam. Ülkenin güçlenmesi istemeyenlerin tamda istediği bir tablo, peki bunun farkında olan kim? “Düşünen insan üreten insandır. Düşünemeyen insan ise üreteni çalan ve hazır fikirleri benimsemeye alışan insandır. Bakınız partizanlar...” S&S SAMET SERBEST S&S (Her Zaman Önde)
  22. AKP ile NSDAP benzerliği (Erdoğan-Hitler) Nasyonel Sosyalist Alman İşçi Partisi (Adolf Hitler) ve Adalet ve Kalkınma Partisi arasındaki benzerlikler oldukça fazla, içinde bulundukları dönemlerde karşılaştıkları sosyal sorunlar ve buldukları çözümler, siyasetteki yükselişleri önlerine çıkan engeller ve engellere karşı gösterdikleri dirençler… Adolf Hitler ve Partisi Almanya’nın 1. Dünya savaşından yenilgiyle çıkması ve savaş tazminatları ile ülkenin ekonomik ve siyasi anlamda kötü gittiği, Alman kralının Hollanda’ya kaçtığı yıllarda Weimar Cumhuriyetinin (1919-1933) kurulduğu yıllarda faaliyete geçen Hitler ve arkadaşları 1923 yılında durumun kötü gittiğini düşünerek bir darbe girişiminde bulundular. Bu girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı ve hüküm giyenler Lansdesberg hapishanesine götürüldü. Hitler, planlarının tutmadığını yeni planlara yapmak gerektiğini farkındaydı. Yeni planlarında halkında desteğini almak zorunda olduğunu biliyordu. Tutukluluk hayatı bitince, demokrasi ile yönetilen dönemin Almanya’sında zaten faal olan Nazileri örgütlemeye karar verdi. 1933 yılında Avrupa’yı dize getirecek olan Nasyonel Sosyalist Alman İşçi Partisini adı altından Naziler artık örgütlenmiş. Daha önceden alman meclisinde bulunan Naziler ekonominin kötü gittiği yıllarda oylarını artırmış iyi gittiğinde ise oylarında azalışlar olmuştur. Bu duruma bir son vermek gerekliydi. Bunun için herkesimden destek alınmalıydı. 1. Dünya savaşında imzalanan Versay anlaşmasıyla halk, ordu, işçi kesimi ve politikacılar Weimar hükümetine çok kızgındı. Ekonomik ve siyasi yenilgilerin kabul edilebilir bir yanı yoktu. Bunu lehine çevirmek için Hitler Versay antlaşmasını yoksaydı. Bunu yaparak ordu ve halkı yanına aldı. Dönemin aydınları da olayların vahametinden olacaktır ki Hitlerin safında yer aldı. *** *** *** Hitlerin Almanyası Almanya’yı yönetemeyen Weimar yönetiminden memnun olmayan halk ve ordu Hitler safında yer aldı. Örgütlene NSDAP iktidar oldu. İktidara gelen partinin en büyük sorunu işsizlikti bunu çözmek için acil önlemler alınmalıydı. Hiperenflasyon ülke parasının içeride ve dışarıda değer kaybetmesine neden oluyordu. Bunun için alınan önlerden bazıları oldukça etkili oldu. Kısa süreli merkez bankasının para basması, ithalata bir kota gelmesi, altın rezervlerini artırıma yönelik izlenilen politikalar. İşsizlik konusunda ise kadınların çalışmasını engellemek için çalışmayan kadınlardan daha az vergi alındı. Halkın aç kalmayacak kadar paraya çalışmaya razı olması hem iş bulunması kolaylaştırdı hem de üretimin artmasına yardımcı oluyordu. Versay anlaşmasının kabul edilmemesiyle orduya ve ihtiyaçları yeniden gündeme geldi. Asker alımları işsizlik rakamlarını indirmede, ihtiyaçlar ise Alman sanayisini güçlendiren faktörler oldu. Bunlara birde güçlenen anti-seministlik eklenince alman vatandaşı olan Yahudilerin vatandaşlıktan çıkarılması ile işsizlik rakamları daha da düştü. Nazi bağlantılı kurulan sendikalar ve kurumlar ile halka iyi gözüküldü. Yapılan önemli projeler ile bu dönemde Almanya hızlı bir kalkınmaya grafiği yakaladı. *** *** *** Hitleri yıkan hata neydi? Ülkesini terk eden bir kralın ardından kurulan bir Cumhuriyet, savaş mağlubu olmanın verdiği durumun içinden çıkamayan bir yönetim biçimi ve düşünen bir lider Adolf Hitler. 1933 yılında Nasyonel Sosyalistleri (Nazi) örgütlemesi ekonomik ve siyasi anlamda çok iyi bir ivme yakalamasına rağmen Hitleri ve Almanyası yıkan kendine hakim olamaması, narsistliğin bir getirisi olan kendine aşık olması ve bir tanrı gibi görmesidir. Güçlenen Almanya karşısında tedirgin olan komşu ülkeler ile iyi ilişkiler kurmaması göze batan bir ülke olarak ortaya çıkması ve 1. Dünya savaşındaki yenilginin intikamını alma duygusu Nazileri sonu olmuştur. *** *** *** Akp ve Nazi benzerliği Yazının girişinde bahsedildiği gibi Adalet ve Kalkınma Partisi ile NSDAP arasında benzerlikler söz konusudur. Bu sosyal benzerliklerin başlıcaları Nazilerin örgütlenmesi ve parti kurması, Akp’ninde Saadet partisinin (SP) alt yapısından yetişmesi ve partililerin daha önceden siyasi geçmişlerinin bulunması, her iki parti döneminde de halk yönetimden memnun değildi ve bir çıkış yolu aramaktaydı. Her iki parti döneminde ekonominin kötü olması, Almanların 1. Dünya savaşı sonrası arda kalan borçları ve 1929 dünya krizi, Akp’nin kurulmasından bir yıl önce yaşanan 2001 mali krizi! Ayrıntılara girdiğimizde ise Erdoğan ve Hitler arasında benzer liderlik özelliklerini görebiliyoruz… *** *** *** Son söz; Her iki liderinde yaptığı iyi şeyler vardır. Fakat genel bir değerleme yapacak olursak; nasıl ki Hitlerin yaptıklarının yanlış olduğunu anlamak için belli bir zaman geçtiyse, Erdoğan’ın yaptıklarının Türk halkı tarafından anlaşılması da zaman alacaktır. Önemli olan bu durumun anlaşılmasının ne kadar zaman alacağıdır! S&S (Her Zaman Önde) SAMET SERBEST
  23. 8 yıl içinde İran vurulacak! (Siyasi ve askeri harekât) Amerikalıların tabiri ile Orta Doğu olayların haritadaki ismi demek. Yeni düşman kim? İran İslam Cumhuriyeti, peki neden? İsrail için bir tehdit ve yenidünya düzeninde güçlü bir İran’ın ve Müslüman devletin işi yok! Objektif bir bakış açısı bölgeyi incelediğimizde ortaya şaşılacak sonuçlar çıkıyor. Yazımda farkına vardığım gerçekleri sizinle paylaşacağım. Gizli bir devrim olacak Batılı devletlere baktığımızda bir ülkeyi köleleştirmek, güçsüzleştirmek için belli başlı yöntemlere başvururlar “böl- parçala -yut” prensibi gibi. İran için yapılacak çok fazla bir şey kalmadı. Şuanda kendini dış dünyada olmasa da batılı ülkelere kapadı. Batıya karşı kabuğuna çekildi. Yüzünü doğudaki devletlere özellikle Çin gibi süper güç olmaya aday ülkelere çevirdi. Bu yapılanların bir kısmı Amerika ve yandaşlarının işine yaradı. İran’ın uluslar arası hamlelerine karşı verdiği tepkiler bölgedeki planlarının değişmesini sağladı. Sergilenen bu tutum sayesinde Amerika ve müttefiklerinin sabrı taştı. Arttık askeri alandan çok tercihler arasında siyasi yönden ülkeyi karıştırmak ve batılı devletlerin amaçlarına ulaşmasını sağlamak planın en önemli amaçları arasında yerini aldı. ****** İran için en büyük düşman Türkiye Bunu söylemek istemezdim. Fakat izlenilen politikalar ve ülkemizin içinde bulunduğu siyasi durum ileride İran’ın içinde bulunacağı durum ile aynıdır. Artık İran için, ülkesine karşı adam satın almaların başladığı dönemdir. Ülkesine ihanet etmek isteyen birileri her zaman her devirde olmuştur ve olacaktır. Bölgesel anlamda baktığımızda Türkiye sözde etkin bir güç gibi gözüküyor olmasına rağmen dış devletlerin güdümünde piyon bir ülkedir. İran’ın bunu bilmesi ve Türkiye’ye karşı bir önlem alması gerekmektedir. Politik olarak Türkiye’ye güvenmek ahmaklıktır. Gerilen Türk-İsrail ilişkilerinde başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD ziyareti sırasında Pkk ile mücadelede yeni silahlar almak istemesi ve Amerikan hükümetinin İsrail ile olan ilişkilerin düzeltilmesi yönünde yaptığı telkinler olayları özetliyor ve fazla söz söylemeye gerek bırakmıyor. ****** Pembe darbe kavramım Bu kavramı daha önceki yazılarımda kısaca belirtmiştim. Bir ülkeyi silahla alamıyorsa ki günümüzde artık son çare olarak kullanıyor. Kapitalizm ile birlikte uygulanan köleleştirme politikaları ile başarılı bir şekilde istenilen kişilerin iktidara getirilmesi ve iktidar indirilmesi olayıdır. İran konusuna dönersek bir pembe darbenin olma ihtimali çok yüksektir. İran halkı var olan rejime karşı ayaklanmakta ve bu ayaklanmaların arkasın ABD ve İsrail bulunmaktadır. Daha anlaşılır bir örnek vermek gerekirse Ukrayna ve Gürcistan’da olan turuncu devrim! Bu iki ülkede hangi ülkenin sözü geçmektedir? Amerika. İran’a dolaylı olarak yapılmak istenen budur. Halka özgürlük ve demokrasi dayatması adı altında ülkeyi karıştırmak ve yetiştirdikleri adamlarını devlet yönetiminde üst görevlere yerleştirmek… ****** Son söz; Bölgemizdeki olayların dışında Türkiye olarak çok dışarıda kalıyoruz. Oynanılan ve yapılmak istenilenleri görebilecek devlet adamlarından yoksunuz. İran’ı göz göre batılı devletlerin önüne atıyoruz. Yenidünya düzeninde daha çok poh pohlanan daha az gelişmiş bir Türkiye olarak yerimizi yavaştan alıyoruz! ****** “Demokrasi diye geliyorlar insanlara hayvan değeri vermiyorlar, özgürlüğü savunuyorlar düşüncelere kilit vuruyorlar” S&S (Her Zaman Önde) SAMET SERBEST
  24. S&S

    “BOY-SOY-OY”

    “BOY-SOY-OY” Seçim dönemine giderken parti liderleri arasında çeşitli atışmalar olur. Bu atışmalar görmek isteyenler için liderler hakkında çok şey verirler. Son olarak başbakan yardımcısı Bülent Arınç’ın boy polemiğine girmesi ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu polemiği miting alanlarında CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlunun “soyuna ” kadar götürmesi ile oldu. Yani kısaca boydan soya kadar geldik. Erdoğan’ı takdir ediyorum Türkiye cumhuriyeti başbakanı olan recep Tayyip Erdoğan’ı takdir ediyorum. Neden? 8 yıldan beri iktidarının sürdürüyor. Halka hitabeti çok kuvvetli, çalıştığı ve çalışacağı kişileri çok iyi seçiyor. Halka hizmet etmese bile çok iyi işler yapmış gibi yaptığı hizmetleri çok iyi pazarlıyor. Kısaca siyaseti biliyor. Buna karşılık girdiği bazı polemiklerde düşünüp konuşması halkı inandırıcılık bakımından daha etkili olacağı kanaatindeyim. Örnek “soy” polemiği ucu açık bir sorun olarak ileride karşısına çıkabilir. Olmayan bir açılımı zaten yaptı. Benim kabul etmediğim Kürt sorunu Akp döneminde iyice belirgin hale geldi. Demokratikleşme adı altında Pkk’ya ve sempatizanlara göz yumulur hale geldi. 8 yıllık dönemde yeni zenginler ortaya çıktı. Medya kuruluşlarına aba altında sopa gösterildi. Bazı kalemler satın alında. AKP döneminde yandaş medya tabiri ortaya atılarak basın taraflı hale geldi. İhracata oranla ithalat arttı. Ürettiğimizden fazlasını tüketir hale geldik. Hazineye özelleştirmelerin haricinde büyük paraların girdiğini görmedim. Yol konusunda ise çok iyi çalışıyorlar ülkenin dört bir yanını duble yollar ile geliştiriyorlar. Devletin bir kolu olan karayollarının yapacağı işi koskoca bir hükümet yapıyor. Sadece yol… ****** Değişen Anayasa ve yanıltılan halk! 12 Eylül referandumu öncesinde liderler mitinglerine şehir şehir gezerek devam ediyor. En çarpıcı olan ise tabiî ki Erdoğan’ın mitingleri oluyor. Anayasa da nasıl bir düzenleme yaptıysa hep halka dönük olmuş. Vergi borcu olan yurt dışına çıkabilirmiş. Hacca gidebilirmiş! Tüm kıyamet bunun için mi? Diğer partiler peki neden itiraz ediyor? Bakın muhalefeti ve iktidarı iyi gözlemleyin birbirlerinin açıkları arıyorlar. Bunları direk halka, halkın anlayacağı dilde söylemiyorlar. Zaman geçtikten sonra öğreniyorlar fakat iş işten geçiyor. Öncelikle şunu belirteyim; değişecek olan anayasa ile 1980 darbecilerinden hesap sorulamayacak. Yeni değiştirilen davaların zaman aşımı süreleri ile ilgili kanunda süre 30 yıla çıkarıldı. Anayasa referandumunun yapıldığı gün darbe tarihi 12 Eylül 1980 yani 30 yıl doluyor. Bir düşünün Kenan Evren darbeyi yaptığı zaman ABD’de bizim çocuklar kazandı denildi. Yıl 2010 peki şimdiki çocuklar kimin çocukları? Emin olun bunlar babasız değil! ****** Son söz; Belki AKP’de ileride olacaklardan habersiz sadece vatanına hizmet etmek için bu değişimleri yapıyor. Gerçekten de ülke için yapıyordur. Halk şunu bilmedir ki; artık ülke yönetiminden Türk halkının çekildiği çok olduğudur! “Bizi bizle olmayanlar değil, bizi bizle olanlar yıkacaktır” S&S (Her Zaman Önde) SAMET SERBEST
  25. Hemşeriyiz sayın Yılmaz

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.