Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2011 . İslam İsyanı Bize Umut... • Tunus ve Mısır’da olanlar ve öncelikle diğer Arap ülkelerinde olacaklar, Marks zamanına denk gelseydi, “proletarya”nın isyanı olurdu, Paris Komünü, Rus ve Çin, Küba ihtilali gibi kanlı savaşlara yol açardı! Sınıf savaşları olarak tarihe geçerdi! Ya, Latin Amerika’da, Almanya’da, İtalya’da Yunanistan’da vb olduğu gibi kanla bastırılır ya da iktidar el değiştirirdi! • Ama günümüz dünyasında, o dönemin şaşaalı “sınıf mücadelesi” yoktur. O dönemin “zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan” ve halkın büyük çoğunluğunu oluşturan saf proletaryası, önemli ölçüde tarihe karıştı. Bu sınıf, zengin ülkelerde, toplumun en yoksul ve üretimdeki gücü sıfırı tüketen minik bir azınlığa dönüştü... Onun yerini, bu ülkelerde, tatili, evi barkı, arabası, hisse senedi, hedge fonlarda emeklilik parası vb. olan “sınıf” aldı. Onlarda “isyan” tükendi veya uzun bir süre tatile çıktı! Oysa dünyada dağınık ama yoksul 2 milyar insan var! • “İsyan”, hele sınıfsal isyan, zaten İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu! İslam ülkeleri -Arap ülkeleri, ilginç bir şekilde, dünyanın göbeğinde, hanedan, kral veya günümüz türevleri olan “başkan”larca, insanın “yüzyıllarca” diyesi gelen bir zaman süresince yönetiliyor! • İslam ülkelerinde “başkanlık sistemi”, parlamenter rejimi sahtekârca kullanan krallık, hanedanlık yönetimleridir! Hiçbir Arap ülkesinde demokrasi yoktur! Büyük petrol paraları olan Suudi gibi hanedanlık ve küçük krallıkların petrol kaynaklı zenginliklerini saymazsak, bütün Arap ülkeleri yoksuldur! Zengin Batılı “Hıristiyan” beyninin pazar sömürgesi durumundadırlar. Batı, bilim ve teknolojiye dayalı ekonomisiyle üretiyor, Müslüman da tüketiyor! • Bugünkü isyan, geç kalmıştır! Bence bu gecikmenin temel iki nedeni var: 1) İsrail gibi bir “dış düşman”ın sürekli varlığı! Bu, “ulusal birlik” politikasını hep güncellemiş, diktatörlere uzun nefesli bir yönetim olanağı sunmuştur! 2) Günü-müz bilgi toplumunun insan güçlerinin gecikerek bu ülkelerde ortaya çıkması! • Bu yeni toplumun aydınlatılmış güçleri, İslam ülkelerinde sayıları az olsa bile, etkinler. İletişim teknolojilerinin bütün olanaklarını kullanıyorlar! Tunus’ta kendini yakan “seyyar sebzeci” bir bilgisayar mühendisiydi! • İsyanın ortamını hazırlayan önemli bir etken de küreselleşmedir! • Küreselleşme, kapitalizmde yeni bir dinamik doğurdu! Arkada olanlardan bir kısmı, akıllı ülke yönetimleri, bilim ve teknolojiyi etkin kullanarak ve üreterek, ileri ülkelere yetişme olanağı buldular. • Küresel kapitalizmin diğer dinamiği ise siber uzayda yepyeni bir topluluk, örgütlenme ve isyana hazırlık yaratmış olmasıdır. Ülkeler ve insanlar arasındaki mesafe küçülmüş, ülkeler, uzak gibi ama yan yana yaşar olmuşlardır... Yaşam biçimleri, demokrasi, yönetim tarzları, halk katılımı, çoğulculuk, özgürlük, eleştirme, demokrasi vb. gibi pek çok “insanlık kazanımı kavramlarında”, ışık hızında kıyaslama olanağı doğdu! • Yaşadığımız dünya, Mısır ve Tunus’ta diktatörlerin, “halk kıyımı” yapmalarını zorlaştırılmıştır! Hele savaşlarda sonra şimdi de devrimlerin naklen yayınının yapıldığı günümüzde! Kitleler bunun bilincinde! İkinci bir nokta şu: Bu ülkeler orduyu halkına karşı kullanamıyor, diktatörlerin en önemli gücü, besleme polisleridir! • “Sosyal ağlar”daki mitinglerin gerçek meydanlara taşınması ve devrimleri başlatması da bir ilktir! Tunusluları ve Mısırlıları, yüreğim pır pır kucaklıyorum! • Alanları dolduran, yeni bir bileşime sahip “yeni sınıf”tır. Başörtülüsü, türbanlısı, genci, yaşlısı, işçisi, üniversitelisi, birleşmiştir. Bu şüphesiz, bence, öncelikle “gecikmiş bir burjuva” devrimidir! Demokrasi ve özgürlük, insan hak ve özgürlükleri, saydam ve yolsuz olmayan bir yönetim... istekleri çevresinde bir bütünleşme. Bunların önündeki en büyük engel olan kralların ve hanedanlarının yıkılması... Bu kitleler, öncelikle kralı devirerek başarıyı tadabileceklerdir! • Bu dinamizm, egemen kapitalist ekonomiyi değiştirecek bir renge sahip değil. Bu değişimi gerçekleştirecek ve yerine daha insanca ve dünyaca bir ekonomi politik düşüncesi ve sahipleri de henüz ortalıkta gözükmüyor. Zaten “ortalıktaki fikir” de devletleştirme / kamusallaştırma gibi epey eskimiş ve bu nedenle tamamen yenilenmeye muhtaç bir düşüncenin kalıpları içinde sıkışmış durumdadır. • Mısır’da, Tunus’ta ve olası diğerlerinde, bu isyanların yerine ne geleceğini bilmiyoruz. Ama hiç önemli değil! Bugünkü alçak diktatörleri ne desteklemem mümkün ne de kötüler arasında bir tercih yapmam. Meydanın gücü, başlı başına bir umuttur! • Türkiye için de bir umuttur! Herkes Türkiye’yi model olarak gösteriyor onlara, ama: İslam isyanı Türkiye’deki otoriter / diktatörlük eğilimlerine set çekecek ve bu istekleri ve gidişi ülkemizde imkânsız kılacak yeni bir kulvar açmıştır! Yaşasın Tunus, yaşasın Mısır isyancıları! İsyan, Türkiye’nin demokrasi savaşına da hizmet ediyor! http://www.youtube.com/watch?v=td2GREc8GRk http://orhanbursali.blogspot.com Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2011 Yazar Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2011 İpucu: bu kutunun içine tıklayarak editörü yükleyebilirsiniz Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2011 Yazar Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2011 Dipnot / Kaynak ... Bütün bunların bize ders olmasını umuyorum... Saygılar... Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 5 Şubat , 2011 Yazar Gönderi tarihi: 5 Şubat , 2011 Türkiye ve Mısır Dersleri Tunus’taki halk ayaklanması ülkemizde Mısır’daki ayaklanma kadar yankı bulmadı. Bunun başlıca nedeni Mısır’ın hem tarih hem coğrafya bakımından ülkemize daha yakınlığı olabilir. Kavalalı Mehmet Ali Paşa hanedanının Mısır’ı Osmanlı’dan koparması liseli yıllarımızdan bu yana zihinlerimizde bir travma olarak durmaktadır. Bence ne Osmanlı ne Türkiye tarihi Kavalalı olgusuyla tam olarak hesaplaşıp onu tarihte yerli yerine oturtabilmiş değil. Bu Paşa, Osmanlı’ya neden isyan etti. Hain mi yoksa kahraman mıdır? Bunları yazarken Kavala’daki Mehmet Ali Paşa Anıtı’nı anımsadım. Yunan tarihi Kavalalı’yı Kavalalı olduğundan mı yoksa Osmanlı’ya isyan ettiği için mi kahraman olarak görüyor? *** Mısır, üzerinde pek çok krallık ve devlet kurulmuş birkaç bin yıllık tarihe sahip bir ülke. Bu, bizim Anadolu’daki yaklaşık bin yıllık hikâyemize göre çok daha köklü bir tarih... Buna karşılık 1517’de başlayan Osmanlı egemenliği 400 yıl kadar sürebilmiş... 1914-1922 yıllarında Osmanlı egemenliğinin sona ermesiyle Mısır’da başlayan krallık yönetimi, 1953’te (bizde cumhuriyetin kuruluşundan otuz yıl sonra) askerlerin ilan ettiği cumhuriyete kadar devam ediyor... Mısır Cumhuriyeti diye adlandırılan yönetim biçimi ise, esas olarak, günümüze kadar süregelen tek adam yönetimleridir... Bütün bu olgularla birlikte düşünüldüğünde, Mısır (ve Tunus’taki) halk ayaklanmalarından, Türkiye bakımından nasıl bir çıkarsama yapılabilir?.. *** Türkiye yakın zamanlara kadar Batı Avrupa ülkeleriyle ölçülnürdü. Şimdilerde Ortadoğu’da, Afrika’da olup bitenlerden kendimize örnek çıkarır olduk. Mısır ve Tunus’taki ayaklanmaları irdeleyen kimi konuşmacı ve yazarlar, bizdeki iktidar partisinin liderine, gelinim sen anla dercesine, tek adamlık hevesinden ve bu yöndeki zorlamalardan vazgeçmezsen senin sonun da oralardaki diktatörlerinkine benzer demeye getiriyorlar… Bizdeki tek adam heveslisi bu dokundurmaları üstüne alınmadığı gibi Mısır’daki tek adama demokrasi öğüdü vermeye yelteniyor. Bu çok ilginç bir Türkiye fotoğrafıdır. Monarşiye son vererek cumhuriyet kuran ve bir zaman sonra da çok partili demokratik sisteme geçen Türkiye, şimdilerde iki partili bir sisteme ve başkanlık yönetimine özendirilmek isteniyor... Bir başka deyişle, monarşiye son verilerek cumhuriyetin kurulduğu, sonrasında da o dönemin zorunlu ve ilerici tek adamlığından çoğulcu demokratik sisteme geçilmesinin başarıldığı ülkemize, şimdi tarihin makarası tersine çevrilerek ya da dürbüne tersinden bakılırcasına, Tunus’ta ve Mısır’daki halk ayaklanmalarıyla sarsılıp yıkılmakta olan tek adam yönetimlerinin çok daha gerici ve demokrasi karşıtı bir benzeri dayatılmaya çalışılıyor... Bunun gerçekleştirildiğini varsayarak tarihin tekerleğini bu kez ileriye çevirdiğimizde ya da dürbünü doğru tarafıyla geleceğe yönelttiğimizde ise, Tunus’ta ve Mısır’da bugün yaşanmakta olanların benzeriyle yıllar sonra kendi ülkemizde karşılaşacağımızı görebiliyoruz... *** Sözcüğün tam anlamıyla “anakronizm” (tarihe aykırılık, tarih bakımından terslik, çağdışılık, çağa uymazlık) demek olan bu saçma durum şöyle de ifade edilebilir: Yakın geçmişinde Tunus’a, Mısır’a örnek oluşturmuş Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğinde olabileceklere, şimdi bu ülkelerde yaşanmakta olanlar olası örnek oluşturuyor... Yukarıdaki cümlenin güç anlaşılır karışıklığının farkındayım... Ne yapalım ki durumun kendisi böylesine karışık... Türkiye bu saçma, kapkara gelecek senaryosunu hak etmekte midir? _____________ Ataol Behramoğlu... Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 5 Şubat , 2011 Yazar Gönderi tarihi: 5 Şubat , 2011 BÖLGEYLE İLGİLİ TAHMİNLER 1- Tunus ve Mısır’daki halk isyanı, henüz devrim aşamasında değildir. Muhtemelen ilk aşamada sistem içi uzlaşmalar ve ileri reformlarla sonlanacaktır. 2- Muvazaa çoğulculuk ve yandaş demokrasi tezi çökmüştür. (Bilal Hasan, El Şark El Awsat, 30 Ocak 2011) 3 Mübarek rejiminin düşmesi, bölgedeki depremin tetikleyicisi olabilir; etkileri, bir ülkeden diğerine göre farklılık gösterecektir. 4 - ABD, köhne rejimlere, miadını doldurmuş yöneticilere bağlı kalmayacak; işine geldiği yönetim ve şahsiyetlerle yeni işbirliği olanakları arayacaktır. 5- ABD’nin iradesi her şeyi belirlemez; değişim ve ilişkilerin boyutunu, halkların mücadele kararlığı da belirleyecektir. 6 - Bu yüzden, artık tek tek politikacılar ve simge isimler yerine, ABD ayaklanma sonrası simgeleşmiş halk unsuru denen bir olguyu da göze alabilecektir. 7 - Bu çerçevede, “AKP modeli” pazarlanmaya, devreye sokulmaya çalışılacaktır. 8 - Demokratik açılımlar, her kesimden siyasi fikrin önünü açacaktır. Kriz sonrası boşluğa en fazla örgütlü ve hazır olan İslamcı kesimler, kazanımlardan azami ölçüde ve fırsatçı taktiklerle yararlanmayı deneyecekler. İngiliz ve Amerikan basını, yeni bir demokratik ortamdan en fazla yararlanacak gücün İslamcılar olacağı konusunda hemfikir. Bu ihtimal ise İsrail ile Batı’yı korkutmaktadır. 9 - Durum ne olursa olsun, Uluslararası Stratejik İlişkiler Enstitüsü’nden (IRIS) Kerim Emile Bitar’ın deyişiyle şimdilik mutlu son beklememek gerek. (Le Nouvel Observator sitesi, 1 Şubat 2011) Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 6 Şubat , 2011 Yazar Gönderi tarihi: 6 Şubat , 2011 Mübarek Sonrası Senaryolar Washington’da bir diplomat dostuma “senaryoları” sordum. “Senaryodan ziyade ortada ‘korkular’ ve ‘umutlar’ var!” dedi... Mübarek sonrası döneme ilişkin korkular malum; “kaos” ve “Müslüman Kardeşler...” Umutlar ise bu aşamada kapsamı çok müphem olan bir “orderly transition/düzenli geçiş!” olarak tarif ediliyor. Enteresan! Güney ve Doğu Avrupa’nın “demokratikleşme” süreçleri, “demokrasiye geçiş” tanımıyla tabir edilirdi. Mısır örneğinde hiç kimse -ne Obama, ne Hillary, ne AB’li ortaklar- “demokrasiye geçiş” ifadesini ağza almıyor. Bunu ya gülünç olmamak için, ya “geçilecek şeyin” ne olduğuna dair uzun boylu fikirleri olmadığından yeğliyorlar… “Her halükârda ‘düzenli geçiş’ nedir?” dediğinizde, “körün fili tarifi” denen durum çıkıyor ortaya: Kimi hortum, kimi bacak, kimi kepçe kulak diyor… Bazıları bununla “Mübarek’siz Mübarek düzeni” anlamına gelen bir “düzen korumasına” vurgu yapıyor… Bazıları da iktidar yapısının, “güç boşluğu” ya da kontrolsüz bir “darbeye” yol açmaksızın, “yeniyi”(!) şekillendirecek kadrolara; öngörülebilir bir “düzende” gücün devredilmesinden bahsediyor… Varılmak istenen hedefin köklü bir “değişim”den çok, eninde sonunda bariz biçimde “statükonun korunması” olduğu anlaşılıyor... ‘Düzenli geçiş’ ya da ‘askeri vesayet’ İtiraf etmek gerekir ki Mısır’da demokrasi arayışının önündeki tek engel yalnız Batılı güçlerin bölgedeki “istikrar” kaygısından ibaret değil. Bunun yanı sıra “demokrasinin” üzerine inşa edilebileceği bir yapı yok Mısır’da. Gözlemcilerin “50 yıllık siyasi çöl” diye tanımladığı ülkede, örgütlenmiş tek siyasi hareket “Müslüman Kardeşler”. Bunun ötesinde örgütlü sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler, kurumlar yok. Mısır’da kurumlaşan tek yapı “ordu”… “Düzenli geçiş” tanımının açılışı, hasbelkader dolayısıyla bir “askeri vesayet rejimiyle” eşanlama geliyor. Bu da işte BOP’un cilvesi! BOP Eşbaşkanı Erdoğan Türkiyesi’nde; “demokratikleşme” adı altında “askeri vesayete” son verilirken; aynı “demokratikleşme” namına Mısır’da “düzenli geçiş” tanımı kapsamında gündeme getirilen “askeri vesayetin” hesapları yapılıyor... Avrupa ekseninden çıkıp Ortadoğu eksenine kaydığınızda, kavramlar böyle duruma göre alabildiğine “oynak” içerikler kazanabiliyorlar... Kavram ve de ilkeler bağlamında kör kör parmağım gözüne Mısır’da ortaya çıkan bu çarpıcı çelişkiyi “Time”da sorgulayan Mark Thompson (“Sharing Democracy with the Egyptian Military/Mısır ordusuyla demokrasiyi paylaşmak”); “hakem rolü oynamak zorunda kalabilecek” Mısır ordusunun rolü için açık açık “Demokrasilerde normalde ordunun bir kenara çekilmesi düşünülür. Ancak Mısır örneğinde tersine askerlerin rolü, önümüzdeki aylar hatta yıllarda büyük ihtimalle öne çıkmak zorunda kalacak!” demekten kendini alakoyamıyor… DİPNOT / KAYNAK: ___ ... Yada buradan... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 7 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 7 Şubat , 2011 Sahi ya, ne olacak bu işin sonu? Orada bir milyon dile kolay, bir milyon kişi gösteri yapıyor, Mübarek sanki yüzüne bir parmak kalınlığında kösele takmış, hiç bir şey olmuyor gibi oturuyor. Hayret birşey. Cuma inceldiği yerden kopar dedik, bir şey olmadı. Hayır şimdi millet başkanlık sarayına yürümesi lazım. Buraya kadar gelen iş bırakılamaz. Bir milyon kişi durdurulamaz. Ama ya arbede çıkar, kan gövdeyi götürürse diye bir korku da oluştu anladığım kadarıyla. Garip iş... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2011 Ben artık inanamıyorum ya! Onca kalabalık, onca gösteri, sıfıra sıfır, elde var sıfır. Gerçekten hayret bir durum. Yani siyasal hakları kazanmak ne kadar zor, öyle gökten inivermiyor, görüp ibret almak lazım. Sahip olduklarımızın kıymetini nasıl bilmek gerektiği, bir kaybedilirse bir daha bulmanın ne kadar zor olduğu tam ibretlik bir durum. İşte İran'da da gördük. Devrim muhafızlarının bir yaylım ateşi, caddelere kanlar içinde serilen insanlar gösterileri bıçak gibi kesti. İnsan haklarını bir kaybettin mi bir daha bulmak çok zordur, çok. Fakat Mısır'da böyle bir halkın üzerine ateş açma filan da olmadı. Yok dedim ben şimdi, bu da ABD nin tezgahladığı renkli devrimlerden biri mi de, o da değil yahu! Öyle bir şey olsa peşini mi bırakır? Resmen soğuttular işi, maymuna döndü ha! Gerçekten daha göreceğimiz neler var! Çok hayret ettim ben bu işe... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 12 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 12 Şubat , 2011 Mısır'da sonunda resim netleşti. Hayır yani bunca gösteriye bu kadar umarsız kalabilen bir lider olur ve bu aşamaya kadar gelen bu kadar çaplı bir hareket nasıl sonuç vermez diye hayret etmeye başlamıştım. Satrançta bir taraf tahta üzerinde büyük bir üstünlük sağlamışsa, artık onun için şahın önemi yoktur. Şahı feda edebilir, çünkü artık her istediği piyonunu şah yapma olanağına sahiptir. Bu aşamadan sonra Mısır'daki hiç bir gelişme kolay kolay ABD nin konumunu sarsmaz, çünkü ekonomiyi, orduyu, hemen her musluk ve köşe başını ele geçirmiş durumda. ABD Mısır'daki konumunu, İsrail ve Avrupa ortak harekatla Süveyş kanalına paraşütçü indirerek işgal ettiklerinde, işgalcilere orayı terketmelerini söylediğinde belirlemişti. O aşamadan sonra Mısır üzerinde ABD söz sahibi olacaktı. Yani bu Saddam'a karşı koruyucu rolü üslenerek Körfez Arapları üzerinde tam söz sahibi olmak gibi. Her türlü değişimde ABD nin çıkarları korunacağı görülüyor. Mısır'da işi ABD Türkiye'dekinden çok daha rahat ve kolay kıvırır. Türkiye'de %42 lik bir pürüz ve engel var şimdilik. Mısır halkını ise eğer çok partili sisteme geçilirse bile, bu aşamadan sonra allah peygamber din şeriat diye avutuvermek çocuk oyuncağı olur. Şu an gösterilerde çağdaşlık isteyen bir özgür gençlik var. Ama halkın çoğunluğuna nazaran bunların sesini kısmak son derece kolay olacaktır. Mısır satrancında ABD nin kaybetme olasılığı yok gibi maalesef. Bu bize ibret olmalı ve ipleri kimlerin ellerine teslim ettiğimize çok iyi bakmalıyız. Tasfiye, etkisizleştirme, pırırıklaştırma, umarsızlaştırma çabaları ile nereye götürülmek isteniyoruz, iyi anlamalı, meşhur sözde olduğu gibi "filancalar tutuklanırken sesimi çıkarmadım, çünkü filanca değildim" diye başlayıp öyle devam eden ve sonunda sesini çıkaran hiç bir kesimin kalmadığı acı sonu ile yüzleşilen duruma gelmeyelim. Bu sürecin sonunda Mısır'daki gibi çok geç uyanmak da fayda sağlamayacaktır. Mısır'da da her şey satılıp savıldı, tüm stratejik kurumlar yabancılara devredildi, ordu modernleştirme adı altında ABD ye teslim edildi. İhvan legalleştirildi, ılımlılaştırıldı, düzene entegre edildi. Zaten çok partili sistem olsa bile iktidarın kim olacağı belirlendi. Adamların her şeyi önceden hesaplayıp hazırlıklı olmak gibi bir yeteneği var! Bu film hiç yabancı gelmedi değil mi? Klasik Hollywood filmi... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 12 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 12 Şubat , 2011 Bu Mısır olayları var ya... Tüm İslam dünyasına kapak olacak çok büyük bir devrime dönüşür mü dönüşür. Yani hiç belli değil söyleyeyim. ABD tüm o ele geçirdiği musluk ve köşe başlarını kaybedebilir mi, edebilir. Bu hem çok zor, hem de hiç zor değil aslında. Aslında çok heyecan verici ve çok belirsiz bir dönemeçteyiz. Her şey olabilir. İran tipi Mübarek'ten bin beter bir din diktası çıkar mı? Bilemiyorum, ama gözden uzak değil. ABD nin istediği ılımlı İslam tipi bir demokrasi taklidi çıkar mı? Bilemiyorum, ama gözden uzak değil! Ordu ya, ordu son derece belirleyici. Son derece ama son derece belirleyici. Niye tüm hesaplar hep ordu üzerinden yapılır, çok ama çok açıkça, gün gibi, güneş gibi ortada! O yüzden dünyanın her yerinde tüm hesaplar önce ve öncelikle ordu üzerinden yapılıyor!!! Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 12 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 12 Şubat , 2011 DİĞER BİR DEYİŞLE, MISIR ORDUSUNUN İÇİ OYULMUŞ OYULMUŞ, OYULMUŞ, KAĞITTAN KAPLANA DÖNMÜŞ MÜ DÖNMEMİŞ Mİ BUNU BÜTÜN DÜNYA VE BİZ GÖRECEĞİZ!!! Alıntı
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 12 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 12 Şubat , 2011 DİĞER BİR DEYİŞLE, MISIR ORDUSUNUN İÇİ OYULMUŞ OYULMUŞ, OYULMUŞ, KAĞITTAN KAPLANA DÖNMÜŞ MÜ DÖNMEMİŞ Mİ BUNU BÜTÜN DÜNYA VE BİZ GÖRECEĞİZ!!! Aman, demirefe! Tehlikeli sularda yüzmeye başladın. Alıntı
Φ Suheyla Gönderi tarihi: 21 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 21 Şubat , 2011 Tahminler ne olursa olsun. İslam ülkelerinde demokrasi olayı çok zor bir olay. Çünkü dinin kendisi dikta rejimi üstüne kurulu.... sonuç olarak büyük bir soru işareti ? Cok dogru! Ya diktatorluk, krallık, monarşi, ya da siddetle. Islam ulkeleri boyle. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 21 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 21 Şubat , 2011 Cok dogru! Ya diktatorluk, krallık, monarşi, ya da siddetle. Islam ulkeleri boyle. Çok yanlış bir mantık bu efendim, olur mu öyle şey ? Dünya'da bir çok ülke diktatorluk, krallık, monarşi, ya da siddetle yönetildi / halen yönetiliyor. Afrika ülkeleri, Güney Amerika, Güneydoğu Asya ülkeleri gibi bir çok ülkede bu tip yönetimler var halen. Demokrasinin gelişmesi için öncelikle, gelişmiş bir ekonomi ve istikrarlı yönetim gerekir. İslam ülkeleri dahil bu saydığım ülkeler emperyalizm tarafından yüzyıllardır rahat bırakılmamış, sömürülmüş, halklarının iradeleri yok sayılarak güdümlü darbelerle yönetimleri istikrarsızlaştırılmışlardır yada bağımlı kılınmışlardır. Emperyalizmle işbirliği yapan diktatorler, krallar, monarşiler halklarının tabeplerini hep şiddetle bastırma yoluna gitmişlerdir. Onun için İslam ülkelerinin bu durumunu dinlerine bağlamak aşırı indirgemeci bir mantık olur. Asıl önemli faktörleri görmezden gelmek demektir. Bugün yaşanan isyanlara gelirsek, bu isyanların teorisyeni, ateşleyicisi yönlendiricisi de yine emperyalizmdir. Aklı başında hiç kimse, zincirleme yaşanan bu olayları kendiliğinden gelişen ayaklanmalar olarak göremez, ''domino etkisi'' gibi belirsiz tesadüflere bağlayamaz. Bu şekilde bir düşünüş, Yunanistan'da son yıllarda yaşanan olayların neden diğer komşu Ortodoks Hristiyan ülkelerde yaşanmadığını da açıklayamaz. Saygılar sunarım. 1 Alıntı
Φ Suheyla Gönderi tarihi: 22 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 22 Şubat , 2011 Çok yanlış bir mantık bu efendim, olur mu öyle şey ? Dünya'da bir çok ülke diktatorluk, krallık, monarşi, ya da siddetle yönetildi / halen yönetiliyor. Afrika ülkeleri, Güney Amerika, Güneydoğu Asya ülkeleri gibi bir çok ülkede bu tip yönetimler var halen. Demokrasinin gelişmesi için öncelikle, gelişmiş bir ekonomi ve istikrarlı yönetim gerekir. İslam ülkeleri dahil bu saydığım ülkeler emperyalizm tarafından yüzyıllardır rahat bırakılmamış, sömürülmüş, halklarının iradeleri yok sayılarak güdümlü darbelerle yönetimleri istikrarsızlaştırılmışlardır yada bağımlı kılınmışlardır. Emperyalizmle işbirliği yapan diktatorler, krallar, monarşiler halklarının tabeplerini hep şiddetle bastırma yoluna gitmişlerdir. Onun için İslam ülkelerinin bu durumunu dinlerine bağlamak aşırı indirgemeci bir mantık olur. Asıl önemli faktörleri görmezden gelmek demektir. Bugün yaşanan isyanlara gelirsek, bu isyanların teorisyeni, ateşleyicisi yönlendiricisi de yine emperyalizmdir. Aklı başında hiç kimse, zincirleme yaşanan bu olayları kendiliğinden gelişen ayaklanmalar olarak göremez, ''domino etkisi'' gibi belirsiz tesadüflere bağlayamaz. Bu şekilde bir düşünüş, Yunanistan'da son yıllarda yaşanan olayların neden diğer komşu Ortodoks Hristiyan ülkelerde yaşanmadığını da açıklayamaz. Saygılar sunarım. Degisik mantik kullandigimiz muhakkak. Yani ben limon ekşidir iddiasinda bulundum, siz bunun mantiksiz olmasini ispat etmek icin, ayva ve bazi üzümlerin, eriklerinde ekşi oldugundan bahsederek benim iddiami yiktiginizi saniyorsunuz. Eger Islam ile demokrasinin uyumlu oldugunu saniyorsaniz, Islam ve Demokrasiden ornek vermek gerekir. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 23 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 23 Şubat , 2011 Degisik mantik kullandigimiz muhakkak. Yani ben limon ekşidir iddiasinda bulundum, siz bunun mantiksiz olmasini ispat etmek icin, ayva ve bazi üzümlerin, eriklerinde ekşi oldugundan bahsederek benim iddiami yiktiginizi saniyorsunuz. Eger Islam ile demokrasinin uyumlu oldugunu saniyorsaniz, Islam ve Demokrasiden ornek vermek gerekir. Evet efendim, daha açık yazmam gerekirdi. Hem yanlış bir değerlendirme ve yargıda bulunma yöntemi olan indirgemeci mantık, hem de ciddi bir kavram kargaşası ile karşı karşıyayız. Madem meyvelerden söz ettiniz, İslam veya Hristiyanlık veya Budizm veya Animizm ile Demokrasi'nin uyumlu olup olmadığını sorgulamaya '' elma ile armut'un kıyaslanması '' denir. Yani dinlerle, siyaset felsefelerini kıyaslamak. Bir Siyaset Felsefesi olan Demokrasi ile kıyaslanabilecek, uyumlu olup olmadığı sorgulanabilecek olan şey başka bir Siyaset Felsefesi olabilir ancak. Siyasal İslam buna bir örnek olabilir. Siyasal İslamın Demokrasi ile uyumlu olup olmadığını ise Siyasal İslamla Demokrasiyi buluşturmak kisvesi altında Emperyalizmi Siyasal İslamla buluşturan ABD destekli Ilımlı İslamcılığa bakarak değerlendirebilirsiniz. O nedenle, '' din diktadır onun için İslam ülkelerinde krallık, monarşi, diktatörlük vardır '' demek hem kavram kargaşası hem de aşırı indirgemeci mantık olduğu gibi, '' bazı üzümler '' dediğiniz Hristiyan ülkelerin dikta ile yönetilmesini Hristiyanlık dinine bağlamak da, '' erikler '' dediğiniz Animist ülkelerinin dikta ile yönetilmesini Animizme bağlamak da aynı yanlış mantık ve kargaşadan ileri gelir. Eğer, sorunuz '' hangi Müslüman ülkede demokrasi vardır '' ise, size her ne kadar eksikleri olsa da Türkiye'yi örnek verebilirim efendim( Müslüman ülke derken müslümanların çoğunlukta olduğu ülkeleri kastediyorsanız ). Saygılar sunarım. 1 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 24 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 24 Şubat , 2011 Şimdi bu dincilere yaşayan örnekler gösterdiğinizde, "İslam'ı müslümanlara bakarak yargılamayın efendim" derler. Peki olur. Bu dincilere göre İslamı hadislere bakarak da yargılamayacakmışız. Peki buna da olur. O halde Kuran ile yargılamaktan başka çaremiz yok değil mi? Başka seçenek bırakmadınız çünkü. Onu yapınca da "vaaay kutsalımıza saldırıldı, tabumuza dokunuldu, alay edildik!" Yahu biz alay filan etmiyoruz. Diyoruz ki demokrasinin tam tersi kutsalınız Kuran'da emrediliyor, ne ileri demokrasisi? Tevbe suresine göre müşrikler eğer bir anlaşmaları varsa anlaşma bitiminde, anlaşmaları yoksa derhal ya müslüman olacaklar, ya da görüldükleri yerde öldürülecekler. Öldürmeye kıyamadığın eski ahbabına filan raslarsan da kıyamazsan, sürgüne göndereceksin! İslam toprağı necis (Türkçesini yazarsam yıldızlanır, Kuran tabiridir) müşriklerden temizlenince, geri kalan kitap ehli de "elleriyle küçülerek" cizye ödeyecekler. Emir açık ve seçik biçimde bu! E tamam işte, ne müslümanlara bakarak yargıladık İslamı, ne hadislere. Ana kaynağına bakarak yargıladık. Şimdi oldu mu? Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 24 Şubat , 2011 Yazar Gönderi tarihi: 24 Şubat , 2011 Sosyolojik bir kavramdır: Bir ülkedeki devleti kuran güç tıpkı insan geni gibi sürekli varlığını ve etkinliğini hissettirir. Türkiye, Kurtuluş Savaşı’nın ardından topyekûn bir kuruluş savaşı verdi. Arap ülkelerinin büyük çoğunluğu ise uluslararası anlaşmalardan doğdu. Bu temel bir ayrımdır. Bütün dileğimiz, ortak tarihleri paylaştığımız Arap ülkelerinin iç dinamiklerini sağlam dengelere oturtup sağlıklı bir demokrasiye kavuşması... Bizim mücadelemiz, yaşamakta olduğumuz sorunları, genlerimizin de refleksiyle aşmak. Aşacağız da... ... Bugünkü Arap ülkelerinin pek çoğu Birinci Dünya Savaşı’yla İkinci Dünya Savaşı’nın ürünü. Bir başka deyimle; iki paylaşım savaşının ardından sınırları büyük ölçüde cetvelle çizilen, yönetim şekline ülke insanlarından çok uluslararası konferansların karar verdiği ülkeler. Bunun da göz önünde bulundurulmasında büyük fayda var diye düşünüyorum... Saygılar... ________________________________ Sevgili Mustafa Balbay'a sevgi ve saygılarımızla... Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 25 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 25 Şubat , 2011 Şimdi bu dincilere yaşayan örnekler gösterdiğinizde, "İslam'ı müslümanlara bakarak yargılamayın efendim" derler. Peki olur. Bu dincilere göre İslamı hadislere bakarak da yargılamayacakmışız. Peki buna da olur. O halde Kuran ile yargılamaktan başka çaremiz yok değil mi? Başka seçenek bırakmadınız çünkü. Onu yapınca da "vaaay kutsalımıza saldırıldı, tabumuza dokunuldu, alay edildik!" Yahu biz alay filan etmiyoruz. Diyoruz ki demokrasinin tam tersi kutsalınız Kuran'da emrediliyor, ne ileri demokrasisi? Tevbe suresine göre müşrikler eğer bir anlaşmaları varsa anlaşma bitiminde, anlaşmaları yoksa derhal ya müslüman olacaklar, ya da görüldükleri yerde öldürülecekler. Öldürmeye kıyamadığın eski ahbabına filan raslarsan da kıyamazsan, sürgüne göndereceksin! İslam toprağı necis (Türkçesini yazarsam yıldızlanır, Kuran tabiridir) müşriklerden temizlenince, geri kalan kitap ehli de "elleriyle küçülerek" cizye ödeyecekler. Emir açık ve seçik biçimde bu! E tamam işte, ne müslümanlara bakarak yargıladık İslamı, ne hadislere. Ana kaynağına bakarak yargıladık. Şimdi oldu mu? Efendim bu başlık siyasetin tartışıldığı bir başlık. Din ile ilgili eleştirileriniz elbette olabilir ancak yeri burası olmaması gerekir. Ayrıca, İslamcıların kaçta kaçı bahsetiğiniz ayeti böyle yorumluyor bilmiyorum. Fakat, bildiğim bir şey varsa, 11 Eylül öncesi ve sonrası süreçte ABD'deki aşırı dinci Neocon ve Evangelistler tarafından üretilen, Irak ve Afganistan işgalllerini meşrulaştırmaya yönelik bu bayatlamış argümanların kaynağı El-Kaide ve Taliban'ın mezhebi selefiliktir. Saygılar sunarım. Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 26 Şubat , 2011 Yazar Gönderi tarihi: 26 Şubat , 2011 Efendim bu başlık siyasetin tartışıldığı bir başlık. Din ile ilgili eleştirileriniz elbette olabilir ancak yeri burası olmaması gerekir. Ayrıca, İslamcıların kaçta kaçı bahsetiğiniz ayeti böyle yorumluyor bilmiyorum. Fakat, bildiğim bir şey varsa, 11 Eylül öncesi ve sonrası süreçte ABD'deki aşırı dinci Neocon ve Evangelistler tarafından üretilen, Irak ve Afganistan işgalllerini meşrulaştırmaya yönelik bu bayatlamış argümanların kaynağı El-Kaide ve Taliban'ın mezhebi selefiliktir. Saygılar sunarım. Efendim tabikide bu başlık altındaki devletlerin sosyal düzeni din ile eleştirilecek... Çünkü bahse konu olan devletlerde din ağırlıklı/şeriat vs. siyaset ile yönetilmektedir... Evet islamcılar o ayeti öyle yorumlama yetenekleri ve bilgileri yoktur belki fakat bunu bilen biliyor demmekki... Sayın demirefe çok güzel bir tespit ortaya atmış ve buna katılmamak mümkün değil... Çünkü; 21. yüzyılda artık dünyasal konular, siyaset yönetim bilim ve düşünde rasyonel yerine, öznel ve inançlara dayalı ve/veya metafizik yaklaşımlarla çözüm aramak çağdaşlıkla bağdaşmaz. Liberal düşünceliler kadar muhafazakârlar için de bu geçerlidir sanırım. Öyle Değilmi... Hayrıca; yaklaşık son 30-40 yıllık dönemde yeniden dinsel düzeni öne çıkarmaya yönelik bazen masum talepler ve bazen de doğmatik-maziperest yaklaşım ve girişimlere değişik çevreler ve bir kısım siyasetçilerin yanaştıklarını ve hatta yönlendirdikleri görülegeldi. Din ve dinselin siyaset ve yönetimde rol ve güç kazandığı çağdaş ülke yoktur günümüzde. Demokrasi, inanç özgürlüğü ve benzeri kavram ve deyimleri, fikirsel ve asli içerikleri çok kez göz ardı edilerek dinin simgesel yanını ve yönlerini öne çıkarıp onları yaşam, siyaset, eğitim ve devlet kurumları içine sokma yönündeki çabalar, sureti haktan görünen ve/fakat şeri özlem çeşnili taktikleri düşündürür Ve bugü iktidarı elegeçirenler maalesef ülkemizi bu eksene sokmak istenmektedir... Din siyasete alet edilmemelidir. Sadece Türkler değil, İslam âlemi bundan çok çekti. Dinle siyasetin yan yana gelmesinde hep din kaybetmiştir. Siyasetçi de kaybetmiştir. Bana göre konu ile ilgili olarak sayın demirefe arkadaşımızın düşünceleri bu nedenle önemlidir ve yerindedir... Saygılar... 1 Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 26 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 26 Şubat , 2011 Efendim tabikide bu başlık altındaki devletlerin sosyal düzeni din ile eleştirilecek...Çünkü bahse konu olan devletlerde din ağırlıklı/şeriat vs. siyaset ile yönetilmektedir... Efendim, bu başlığın konusu olan devletler şeriatla mı yönetiliyor ? Mısır, Tunus, Libya, Fas, Ürdün, Suriye laik yönetimlere sahip değil mi ? '' Tabikide '' bu devletlerin dinle yargılanması, eleştirilmesi abestir. Eleştirdiğim mantık(!) şu : Mesela, '' Mısırda demokrasi kurulamaz çünkü Müslüman kardeşler var. Yani siyasal islamcılar. Çünkü Müslüman Kardeşler dışında isyan eden yok ve onların dışında Mısırda müslüman yok. Dolayısıyla, Müslüman kardeşler iktidara geleceğinden ( tek isyan edenler bunlarmış ) demokrasi kurulamayacakmış. Çünkü, onların Kuran'ı anlayışı sayın demirefe gibi. '' Siz de bunu mu savunuyorsunuz efendim yapmayın. Mesela, Türkiye'de yalnızca Siyasal İslamcılar mı müslümandır ? Diğerleri Erbakan'ın dediği gibi '' patates dini ''nden midir. Tüm bu saydığım devletleri kuranların, emperyalist işgalcilere, monarşık yönetimlere karşı verdikleri mücadeleyi yok sayalım, Mısır'daki Abdünasır gibi, Sosyalist-Milliyetçi önderlerin devrimle kurduğu laik rejimleri görmezden gelelim. Devrimlerini tamamlayamadan emperyalist ülkeler tarafından maruz kaldıkları ambargoları, saldırıları unutalım ve Mısır, Tunus gibi ülkelerde başa getirilen işbirlikçi liderlerin kurduğu dikta rejimlerini dine mal edelim. Aşırı indirgemeci mantık dediğim bu işte. Evet islamcılar o ayeti öyle yorumlama yetenekleri ve bilgileri yoktur belki fakat bunu bilen biliyor demmekki...Sayın demirefe çok güzel bir tespit ortaya atmış ve buna katılmamak mümkün değil... Fakat beyefendi, bu ciddiye alınacak bir söylem mi sizce ? Kim sayın demirefe gibi biliyormuş o ayeti ? Müslüman Kardeşler, El Kaide, Taliban, ABD'deki Neoconlar, Evangelist Hristiyanlar vb. '' Onun dışında tarih boyunca bütün müslümanlar o ayeti yanlış yorumlamış, yetenekleri ve bilgileri yokmuş. Tarih boyunca, islam coğrafyasında tüm müşrikler öldürülmüş, ehli kitap sürgüne gönderilmiş, aşağılanmıştır. Halen Yezidiler, Şamanistler, Bahailer, Sâbiîler, Hindular yaşamıyor islam coğrafyasında , cizye vermeyi reddettiği için zamanında sürgüne gönderilmiş Yahudi, Hristiyan, Kıpti göçmenler yaşıyor bu coğrafyanın dışında '', bu mudur efendim ? Çünkü; 21. yüzyılda artık dünyasal konular, siyaset yönetim bilim ve düşünde rasyonel yerine, öznel ve inançlara dayalı ve/veya metafizik yaklaşımlarla çözüm aramak çağdaşlıkla bağdaşmaz. Liberal düşünceliler kadar muhafazakârlar için de bu geçerlidir sanırım. Öyle Değilmi... Çok doğru, haklısınız. Dediğiniz gibi ''siyaset yönetim bilim ve düşünde rasyonel yerine, öznel ve inançlara dayalı ve/veya metafizik yaklaşımlarla çözüm aramak çağdaşlıkla bağdaşmaz '' ve hem bu başlıkta görülen hem de bazı İslamcılarda görülen bir öznel yorumsal inanç olan '' İslam şiddet dindir, dikta dinidir '' gibi yaklaşımlarla siyasi mevzular hakkında yargıda bulunmak, çözüm aramak çağdaşlıkla bağdaşmaz. Muhafazakârlar kadar Liberal düşünceliler için de bu geçerlidir sanırım. Öyle değil mi, efendim ? Hayrıca; yaklaşık son 30-40 yıllık dönemde yeniden dinsel düzeni öne çıkarmaya yönelik bazen masum talepler ve bazen de doğmatik-maziperest yaklaşım ve girişimlere değişik çevreler ve bir kısım siyasetçilerin yanaştıklarını ve hatta yönlendirdikleri görülegeldi. Din ve dinselin siyaset ve yönetimde rol ve güç kazandığı çağdaş ülke yoktur günümüzde. Demokrasi, inanç özgürlüğü ve benzeri kavram ve deyimleri, fikirsel ve asli içerikleri çok kez göz ardı edilerek dinin simgesel yanını ve yönlerini öne çıkarıp onları yaşam, siyaset, eğitim ve devlet kurumları içine sokma yönündeki çabalar, sureti haktan görünen ve/fakat şeri özlem çeşnili taktikleri düşündürürVe bugü iktidarı elegeçirenler maalesef ülkemizi bu eksene sokmak istenmektedir... Din siyasete alet edilmemelidir. Sadece Türkler değil, İslam âlemi bundan çok çekti. Dinle siyasetin yan yana gelmesinde hep din kaybetmiştir. Siyasetçi de kaybetmiştir. Bana göre konu ile ilgili olarak sayın demirefe arkadaşımızın düşünceleri bu nedenle önemlidir ve yerindedir... Ne anlamam gerekir efendim bu yazdıklarınızdan ? Emperyalistlerle işbirliği içindeki siyasal islamcılar böyle düşünüyor diye o ayeti böyle yorumlayıp, bir dine olmadığı bir sıfatı atfetmek midir çözüm ? Yoksa, demokrasi, inanç özgürlüğü ve benzeri kavram ve deyimlerin fikirsel ve asli içeriklerini yılmadan, bıkmadan, umutsuzluğa düşmeden anlatmak mı ? Şeriat gelmesin diye insanların dini inançlarından bir şekilde vazgeçmesi için çaba göstermenin siyasal islamcıların dini siyasete alet etmesinden ne farkı var ? Bu da, '' Siyasal İslamcılık '' gibi '' Siyasal İslam Karşıtlığı''cılık olmuyor mu ? Siyasi kaygılar yüzünden '' dinsizliği siyasete alet etmek '' hoş mu görülmelidir ? Saygılar sunarım. 1 Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 27 Şubat , 2011 Yazar Gönderi tarihi: 27 Şubat , 2011 Çok doğru, haklısınız. Dediğiniz gibi ''siyaset yönetim bilim ve düşünde rasyonel yerine, öznel ve inançlara dayalı ve/veya metafizik yaklaşımlarla çözüm aramak çağdaşlıkla bağdaşmaz '' ve hem bu başlıkta görülen hem de bazı İslamcılarda görülen bir öznel yorumsal inanç olan '' İslam şiddet dindir, dikta dinidir '' gibi yaklaşımlarla siyasi mevzular hakkında yargıda bulunmak, çözüm aramak çağdaşlıkla bağdaşmaz. Muhafazakârlar kadar Liberal düşünceliler için de bu geçerlidir sanırım. Öyle değil mi, efendim ? Sayın Canraşit... Evet tekrar belirtiyorum; 21. yüzyılda artık dünyasal konular, siyaset yönetim bilim ve düşünde rasyonel yerine, öznel ve inançlara dayalı ve/veya metafizik yaklaşımlarla çözüm aramak çağdaşlıkla bağdaşmaz. Liberal düşünceliler kadar muhafazakârlar için de bu geçerlidir. Gelin görün ki bugün Arap toplumlarına bir bakalım. Arap ülkelerinin nüfusu İslamdır. İslam ise tüm “kitaplı” dinler gibi bir dogmalar bütünüdür. Temel yasası, müminler tarafından “Tanrı’nın sözü” olarak kabul edilen, tek bir virgülünün bile değiştirilmesi mümkün olmayan Kuran’dır. Bizler geçmişte onlar için hep, “Onlara mı özgürlük gerek? Ama istemiyorlar ki” diyorduk. Toplumların isteklerinin göz ardı ettiğimi farkettik. Bu tür müslüman ülkelerde ben Fransız türü bir demokrasi olacağını sanmıyorum. Ama Fransız demokrasisinin ilkeleri bugün o ülkelerde açıkça görülüyor. Yani demek istediğim, Müslüman olanlarla olmayanlar arasında pek bir ayrım yok ve ayaklanmayla alanları dolduran o yoksul, yoksun insanlar hayal ettikleri başka hayatlara ilişkin özlemlerini haykırıyorlar. Başlarındaki despot çekip gidince kurdukları hayallerin gerçek olacağını sanıyorlar. Doğal ki olmayacak; gidenin yerini bir yenisi dolduracak, daha örgütlüsü, daha güçlüsü gelip oturacak tepelerine. Demokrasinin, özgürlüğün, eşitliğin, insan haklarının “ha” deyince gelivermeyeceğini yaşayarak öğrenecekler. Fakat gelişmiş ve ileri demokrasi üzerine kurulu ülke halkları bile hala daha fazla özgürlük, daha fazla katılım, daha fazla hukuk istedikleri bugün bile görünmektedir. Benim en büyük korkum arkadaşım... Halkların yeniden bloklara ayrıştırılmasıdır. Bu durum hiçbir zaman insanların refahına, iyiliğine hizmet etmez. Yani anlıyacağın Doğu ve Batı varken şimdi Müslüman olan ve olmayan ayrımları maalesef ortaya çıkıyor . Ki ben şuna inanıyor ve ülkemde de bunu görmek istiyorum... Gerçek demokrasi sizin müslüman olup olmadığınızı temel alan bir rejim değildir... Biz 83 yıl önce laikliğe ilk adımımızı atmış olmamıza, 65 yıl önce de çok partili parlamentarizme geçmiş olmamıza rağmen bu durumdayız. Tanrı, başka hayatların özlemini çeken Arap-İslam halklarına güç versin. Saygılar... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 27 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 27 Şubat , 2011 Efendim bu başlık siyasetin tartışıldığı bir başlık. Din ile ilgili eleştirileriniz elbette olabilir ancak yeri burası olmaması gerekir. Ayrıca, İslamcıların kaçta kaçı bahsetiğiniz ayeti böyle yorumluyor bilmiyorum. Fakat, bildiğim bir şey varsa, 11 Eylül öncesi ve sonrası süreçte ABD'deki aşırı dinci Neocon ve Evangelistler tarafından üretilen, Irak ve Afganistan işgalllerini meşrulaştırmaya yönelik bu bayatlamış argümanların kaynağı El-Kaide ve Taliban'ın mezhebi selefiliktir. Saygılar sunarım. Tabii ki siyaset tartışıyoruz. Halkı müslüman olan ülkelerin neden demokratikleşemediklerini, bunun altında yatan, neredeyse genlerine kadar işlemiş dogmaları sorguladığımız için konu siyasidir. Bahse konu ayetler kesindir, yoruma filan açık değildir. Ayetler zaten "müşriklere bir ihtardır" diye başlar. Siz karşınızdakine bir ihtarda bulunurken karmaşık cümleler değil, net ve kesin cümleler kurmayı tercih edersiniz, ne demek istediğinizin net anlaşılmasını istersiniz ki muhatap mesajı net alsın ki ihtarın amacı yerine gelsin. O yüzden tevbe suresi yoruma filan hiç açık değildir. Ortada Selefi yorum farkı filan yok, Selefiler tam doğru anlamışlar, zaten anlaşılmayacak bir şey de yok ortada... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 27 Şubat , 2011 Gönderi tarihi: 27 Şubat , 2011 Tevbe 28 ayeti olmasa, son derece net ve açık olmasa, Suudi yönetimi krallığı yıkmak için isyan edip, başaramayınca güvenli yerdir diye Kabe'ye sığınan isyancıları temizlemek için ABD komandolarını getirttiğinde... Komandolara Mescidi Haram içine girmeleri gerektiğinde ağızlarında sakız cak cak çiğnerken usulen ellerine tutuşturulan kağıtlardaki şehadet kelimesini bozuk şive okuttururlar mıydı? Güya komandolar geçici olarak, işlerini bitirinceye kadar müslüman olmuş oldu ve Mescidi harama müslüman olmayan aptessiz (bu Kurandaki "necis" sözcüğünün kibar tercümesi) kafirlerin girme yasağı böylece kitabına uyduruldu, komandolar içeri daldı. Kabe'nin çevresinde kan gövdeyi götürdü. Saklanan kaçan militanlar üzerine zehirli gaz püskürtüldü, tam bir katliam oldu. Teslim olan militanlar yine Kuranda açıkça emredildiği üzere önce bir elleri ile bir ayakları çaprazlama kesildi. Sonra asılarak öldürüldüler. Tabii Kabe'yi tavaf eden müslümanlar orada neler yaşandığını ya bilmez, ya bilmezden gelirler... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.