Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

DEMİREFEDEN BİR TEFSİR DAHA


Misafir demirefe

Önerilen İletiler

Başlamadan bir kez daha vurgulayayım ki ben ateist değilim. Benim inanç bazında tek deklerem, determinist olduğumdur. Örnek vermem gerekirse Farabi ve onu izleyen İbni Sina da deterministtirler. Adını determinizm koymamışlardır, ayrı. Zaten adını koymaya kalmamış, Gazali ilkel fanatizmi bu düşünceyi "esbabperest kafirler" diyerek boğmuş, yok etmiş, İslam dünyası da gerilik karanlıklarına gömülmüştür.

 

Determinizm ateist bir felsefe kesinlikle değildir. Bugün dünyada iki tür felsefe vardır. Varoluşçuluk bilmem ne filan tarih olmuştur. İki felsefe vardır: Determinizm ve indeterminizm. Determinizmin klasik ve modern iki yorumu vardır. İndeterminizmin ise tanrıcı ve tesadüfçü iki yorumu vardır. Yani aslında aralarında yok tanrı, yok tesadüf diye çatışan, indeterministlerdir. Determinizm böyle bir tartışma yapmaz. Neyse burada ayrıntıya girmeyeceğim. Kısacası determinizm ateist değildir, ben de dolayısıyla değilim.

 

Dini konulardaki görüşlerimin siyasi konulardaki görüşlerimle de hiç bir bağı yoktur. Çünkü ben laikim. Dinin siyasete karışmasına karşı olduğum kadar, dinsizliğin siyasete karışmasına da şiddetle karşıyım. Siyaset din veya dinsizlik üzerine inşa edilemez. Dinli bir siyasetin egemen olması nasıl bir kabus ve hafakansa, dinsiz bir siyasetin egemen olması da aynı kabus ve hafakandır. İkisini de rüyamda bile görmek istemem.

 

Benim hayatta aşık olduğum, tutkun olduğum tek şey "gerçek"tir. Gerçeğin bir kırıntısı için can vermeye hazırım. Bir yanlışı ortaya çıkarıp gerçeğe yakınlaşmak değil, yanlıştan bir adım daha uzaklaşmak, bana mutlulukların en büyüğünü verir.

 

Şimdi başlık konusuna geleyim. İslam peygamberinin yokluk içinde yaşadığı, hasırda yattığı iddia edilir. Ama Duha suresi öyle demiyor. Başka sureler de öyle demiyor aslında. Örneğin Enfal suresi tüm ganimetlerin Allah ve peygamberine ait olduğunu, Allah yeyip içip giyinip kuşanıp esir edilen cariyelerle yatmayacağına göre de hepsinin peygambere kalmış olacağını belirlerken, itirazlar üzerine ganimetlerin bir kısmı ile yetinmek durumunda kaldığını yazar.

 

Peki tamam ganimetleri aldı, ama fakirlere dağıtmıştır? Duha suresi öyle demiyor. Aslında Kuran'da pek net bir şey yazmaz, belirsiz bırakmak Kuran'daki ana taktiktir. Zihinlere kutsallık, korku enjekte etmektir Kuran'ın ana stratejisi. Gerisini dogmaların üretkenliğine bırakır. Nasılsa korkutulan ve dogmatik şartlandırılan zihinler, dogmayı egemen kılmak için gereken tüm üretimi kendiliklerinden gerçekleştirir.

 

Duha suresi diyor ki "biz seni fakir olarak bulup zengin etmedik mi?" Şunu da der: "Biz seni yetim bulup sana bakmadık, seni şaşkın bulup doğru yola iletmedik mi? O halde yetimleri aşağılama. Fakirleri azarlama."

 

Aynısı Abese suresinde de vardır. Bir âma kişi Muhammed Kureyş ileri gelenleri ile konuşurken yanına gelip bir şey sorar. Muhammed ona yüzünü ekşiterek baktıktan sonra cevap vermeden ileri gelenlerle sohbetine devam eder. Fakat ileri gelenlerden umduğu yaklaşımı bulamayınca pişman olur ve âmaya davranışından vicdan azabı duyar. Abese suresi bu pişmanlığın ürünü, dışa vurumudur.

 

Duha suresinde de Muhammed fakir, yetim olduğu günleri hatırlayıp şükrediyor. Nitekim: "Allah'ın nimetini dile getir, ortaya çıkar" diyor. Fakat bu sure ile sabit olan, artık fakir olmadığı, tersine zengin olduğudur.

 

Ne yani, şimdi Mısır mukavkısının Mısır'a sefer düzenlemeyip savaş açmaması için rüşvet olarak gönderdiği hediye cariye Mariye'yi hasırda mı yatırdı? Tamam, saraylar inşa ettirmedi, ama bir kabile kültüründen bahsediyoruz. Bir çöl halkından bahsediyoruz. Muhammed dönemini bırakalım, hiç o döneme kadar görkemli bir yapı, bir saray yaptırılmış, bir kral olmuş mu Arabistan'da? Sadece Yahudi peygamber krallarının sadece Kudüs merkezli sarayları var. Arap geleneğinde öyle saray filan İslam öncesi dönemde de yok. Araplar ömürleri hayvan sürüleri ve ticaret kervanları ile çöllerde geçen bir toplum.

 

Yani Muhammed ipekte ibrişimde yatmadı tamam, ama hasırda da yatmadı, gerçekçi olalım. "Seni fakir olarak bulup zengin ettik. Rabbinin nimetini açığa vur, saklama..."

 

Zaten günümüz müslümanları da bu sureye dayanıp dört çeker sosyete traktörü ciplerini, saray yavrusu evlerini, neredeyse altında el görünmeyecek büyüklükte pırlantalı örümcek ve ahtapot yüzüklerini "nimeti rabbike fehaddis" altına sığınarak meşru gösteriyorlar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

Başlamadan bir kez daha vurgulayayım ki ben ateist değilim. Benim inanç bazında tek deklerem, determinist olduğumdur. Örnek vermem gerekirse Farabi ve onu izleyen İbni Sina da deterministtirler. Adını determinizm koymamışlardır, ayrı. Zaten adını koymaya kalmamış, Gazali ilkel fanatizmi bu düşünceyi "esbabperest kafirler" diyerek boğmuş, yok etmiş, İslam dünyası da gerilik karanlıklarına gömülmüştür.

 

 

 

Bir yaratan var mı, yok mu? Varsa Hıristiyan, Yahudi, Müslüman, Budist, Deist vs. birine inanıyor olmanız gerekir. Yaratıcı falan yok, kainat kendiliğinden oldu diyorsanız o zaman da ateistsiniz demektir.

Peygamber (SAV) fakir olduğunu kimse söylemiyor, öyle söyleyen varsa demek ki hayatını okumamış. Peygamber (SAV) in ticaretle uğraştığını tüm müslümanlar bilir, Kureyş Kabilesi de Mekke nin en zengin kabilelerindendir. Buna rağmen yamalı hırka giyip, mütevazi bir hayat sürmesi günümüz müslümanlarına örnek olmalı. "Komşusu açken tok yatan bizden değildir" benim samimi müslümanı ayırt etmek için dikkate aldığım en önemli kriterlerdendir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir yaratan var mı, yok mu?

:)İşte meselenin özü burada, determinizm bu sorun ile de uğraşmaz. Bu sorunu kaale bile almaz. Fakat ben bunun neden böyle olduğunu dini konularda tartışmam. Çünkü bu dini bir konu değildir. Bu, felsefi bir sorundur. Bu soruya "var" dedikten sonra dini bir konu olur.

 

İkincisi; inançlar illa ki dini olmak zorunda değildir. Felsefi inançlar da vardır. Ben felsefi inancım olan determinizmi felsefi konular bölümünde tartışırım, tartıştım da.

 

Muhammed'in ticaret yaptığı ve zengin olduğu dönem peygamberliğini ilan etmeden önceki dönemidir. Bu zenginliğin kaynağı Hatice'nin servetidir. Peygamberliğini ilan ettikten sonra boykota, sürgüne uğramış ve yokluk çekmiştir. Medine'de ise hiç ticaretle uğraşmadı. Tüm gelirini savaş ganimetleri teşkil etti ve asıl bundan zengin oldu, ticaretten değil.

 

Ben neyin iddia edilip neyin edilmediğini çok iyi bilirim. Boşa ise hiç konuşmam. Müslümanların açlıktan karınlarına taş bağladıklarının, Muhammed'e açlıktan şikayete geldiklerinde onun iki taş birden bağlamış olduğunu gördüklerinin, Ömer yanına girdiğinde üzerine yattığı hasırın izinin çıktığını görüp ağladığının, "melikler ipekte yatıyor, sen niye bu yokluğu çekiyorsun?" diye sorduğunda "istemez misin dünya onların, ahiret bizim olsun" dediğinin anlatıldığını herhalde biliyoruz. Bu konularda bana kül yutturamayacağınızı iyi bilmeniz gerek. Çevresine de fakirliği, elindekini avucundakini vermeyi teşvik ettiğinin anlatıldığını, bu tavsiyeye uyan kızı ve damadının yemeyip yedirdiklerinin, giymeyip giydirdiklerinin anlatıldığını da çok iyi biliyoruz.

 

Ticaretle zengin oldu, kim fakir diyor ki gibi uydurmaları lütfen bir şey bilmeyenlere, körü körüne inananlara yutturmaya çalışın, bana değil. Kusura bakmayın, söz konusu gerçek olduğunda ben ne hatır gönül dinlerim, ne siyasi kaygı çekerim. Dokuz köyden de kovulsam onuncu köye doğru yol alırken sadece gerçeği, yalnızca gerçeği söylemeye devam ederim...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

:)İşte meselenin özü burada, determinizm bu sorun ile de uğraşmaz. Bu sorunu kaale bile almaz. Fakat ben bunun neden böyle olduğunu dini konularda tartışmam. Çünkü bu dini bir konu değildir. Bu, felsefi bir sorundur. Bu soruya "var" dedikten sonra dini bir konu olur.

 

İkincisi; inançlar illa ki dini olmak zorunda değildir. Felsefi inançlar da vardır. Ben felsefi inancım olan determinizmi felsefi konular bölümünde tartışırım, tartıştım da.

 

Muhammed'in ticaret yaptığı ve zengin olduğu dönem peygamberliğini ilan etmeden önceki dönemidir. Bu zenginliğin kaynağı Hatice'nin servetidir. Peygamberliğini ilan ettikten sonra boykota, sürgüne uğramış ve yokluk çekmiştir. Medine'de ise hiç ticaretle uğraşmadı. Tüm gelirini savaş ganimetleri teşkil etti ve asıl bundan zengin oldu, ticaretten değil.

 

Ben neyin iddia edilip neyin edilmediğini çok iyi bilirim. Boşa ise hiç konuşmam. Müslümanların açlıktan karınlarına taş bağladıklarının, Muhammed'e açlıktan şikayete geldiklerinde onun iki taş birden bağlamış olduğunu gördüklerinin, Ömer yanına girdiğinde üzerine yattığı hasırın izinin çıktığını görüp ağladığının, "melikler ipekte yatıyor, sen niye bu yokluğu çekiyorsun?" diye sorduğunda "istemez misin dünya onların, ahiret bizim olsun" dediğinin anlatıldığını herhalde biliyoruz. Bu konularda bana kül yutturamayacağınızı iyi bilmeniz gerek. Çevresine de fakirliği, elindekini avucundakini vermeyi teşvik ettiğinin anlatıldığını, bu tavsiyeye uyan kızı ve damadının yemeyip yedirdiklerinin, giymeyip giydirdiklerinin anlatıldığını da çok iyi biliyoruz.

 

Ticaretle zengin oldu, kim fakir diyor ki gibi uydurmaları lütfen bir şey bilmeyenlere, körü körüne inananlara yutturmaya çalışın, bana değil. Kusura bakmayın, söz konusu gerçek olduğunda ben ne hatır gönül dinlerim, ne siyasi kaygı çekerim. Dokuz köyden de kovulsam onuncu köye doğru yol alırken sadece gerçeği, yalnızca gerçeği söylemeye devam ederim...

 

Felsefeyi çok iyi yaptığınız belli. Ateist değilim diyen sizsiniz fakat dini konularda tartışılmaması gereken determinizmi gündeme alan da sizsiniz. Ateistlik veya diğer dinler bir inanç konusu olduğu halde determinizm dediğiniz gibi felsefi bir konu, konumuzla ne alakası var? Yalnız şu kesin, bu savlarınıza göre kesin müslüman değilsiniz galiba siz de Raif Kardeşin dinindensiniz ama o Allah var diyebiliyor bu sözü sizden henüz duymadık. Şunu da belirteyim ki benim kimseye bir şey yutturmak gibi bir niyetim yok. Siz de bir yerlerden duyduklarınızı kendi muhakeme yeteneğiniz çerçevesinde yorumlayıp ona göre bir fikri savunuyorsunuz, biz de kendi okuduklarımıza dayanarak yorum yapıyoruz. Neticede siz de biz de o günleri görmediğimize göre hangisi gerçek onu şu anda bana göre sadece Allah c.c (size göre kim bilmiyorum) bilir.

Taş bağlama meselesine gelince, onun savaş anında olduğunu da söyleseniz konuyu çarpıtmamış olurdunuz. Haddime değil ama nacizane tavsiyem, bu tür yazılar yazarak elinize hiç bir şey geçmeyeceğine göre bilhassa bu günlerde insanları kurtulmak istediğimiz rejimin kucağına atarsınız. Sizin bu yazılarınız ne bir müslümanı dininden döndürür ne de dinsizi dindar yapar. Belki sadece kendinizi tatmin edersiniz. Tüm bu yolsuzlukları, israfı görüp bir yol arayan inançlı kesim tıpkı 27 Nisan bildirisine verdiği tepkiyi verir. "Kediyi sıkıştırırsan yüzünü tırmalar" atalarımız güzel söylemiş.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben burada determinizmi tartışmıyorum. Söz açmak, sözünü etmek ile tartışmak farklı şeylerdir. Yeri geldikçe her konuya atıfta bulunulabilir. Ama konuyu enine boyuna uzunca tartışacaksak evet, kendi alanı içinde tartışmalıyız.

 

Muhammed'in yoksun bir hayat sürdüğü propagandasının yapıldığının ise su götürür yanı yoktur. Savaş zamanı ile filan ilgisi yoktur. Tüm hayatının böyle geçtiği, elinde avucunda ne varsa dağıttığının söylendiğinin hiç su götürür yanı yoktur. Eğer yok refah, bolluk içinde sefa sürdü derseniz asıl bunu hiç bir müslüman kabul etmez. Peki hasırın izleri yanına çıktığında da mı savaştalarmış? Yok böyle bir şey. Kesinlikle Muhammed yoksun yaşayan biri olarak tanıtılır, bunun böyle propaganda edilmediğini söylemenin hiç bir yolu yoktur.

 

Ben hiç bir zaman bir yerlerden duyduklarımı aktarmam. Bilimsel de tarihsel de olsa tüm verileri araştırmadan bir kanıya sahip olmam.

 

Siyasi kaygı çekmediğimi ise belirttim. Tüm dünya bana karşı olsa, doğru bildiğimden asla dönmem.

 

Siyasi görüşlerim ile inançlarımın ayrı olduğunu ise özellikle her fırsatta belirtiyorum. Eğer insanlar inanç ile siyaseti ayırmayı beceremeyecekse varsın istediği yere gitsin, hiç umrum olmaz. İnanç özgürlüğü herkes içindir, her tür inanç bu kapsama girmiyorsa inanç özgürlüğü yoktur, bu kadar basittir.

 

Dinim sorulursa İslam derim. Bundan çıkmayı bir gereklilik olarak görmüyorum. Nasıl adımı, cinsiyetimi, ırkımı, milletimi değiştirmeye kalkmıyorsam din de bir kültür ögesidir, reddetmek veya değiştirmek aklımdan bile geçmez. Ancak kimse bana nasıl bir dine inanmam gerektiğini empoze edemez, reddederim. Bu özgürlüğüm yoksa hiç bir şeyim yok demektir.

 

Örneğin ben HEPAR'ı en iyi parti olarak görüyorum diye, demek ki deterministler HEPAR'ı tutuyor diye bir izlenim doğacaksa... :lol:

 

Bu derece komik bir ülkede, bu kadar basit düşünceli bir halk varsa, koyver istediği yere gitsin...

 

Bireysel özgürlükler, her türlü kamu çıkarının üzerindedir. Bireysel özgürlükleri kamu çıkarına ezdiren düzenlere totaliter düzen deniyor. Hiç bir kamusal çıkar, bir tek ferdin bir tek özgürlüğünü elinden almayı gerekli kılamaz!

 

Bir tek ben AKP nin yıkılmasını ve CHP nin iktidarını engelleyeceksem, :lol: ben neymişim be abi! Samson muyum, Herkül müyüm, Süpermen miyim, neyim ben yahu! :D (*)

 

İnsanlık dogmalarla savaşmadan bir milim yol alamaz. Bu savaşa bu millet katılmayacaksa, insanlığa bir katkıda bulunmayacaksa hiç işim olmaz... Son derece ciddiyim!

 

(*) Burada sadece bireysel özgürlüğe güçlü vurgu yapmak amacıyla ironi yaptığımın anlaşılacağını ve narsizm krizi geçirmediğimin takdir edileceğini umuyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

(*) Burada sadece bireysel özgürlüğe güçlü vurgu yapmak amacıyla ironi yaptığımın anlaşılacağını ve narsizm krizi geçirmediğimin takdir edileceğini umuyorum.

 

Karnına taş bağlanmasını kastederek bu olayın savaşta geçtiğini belirtmiştim ama siz hepsini savaşta diye algılamışsınız. Bu şekilde bir islam inancı herhalde dünyada tek sizde vardır. İslamın şartlarından biri kelime-i şahadet olduğuna göre Hz. Muhammed in Allah ın kulu ve elçisi olduğunu kabul etmeyen nasıl dinim islam der? Müslümanlara bu kadar asker olan Pamukoğlu bile saldırmıyor ama sizin bu yazılarınızı okuyan inançlı biri herkesi aynı inançta diyerek kesinlikle HEPAR a girmez. Bu sizi ilgilendirmiyorsa o zaman propaganda yapmanın da alemi yok.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Siyer ortada... Ve orada nasıl bir portre çizildiği de ortada... Lafı uzatmanın bir alemi yok.

 

Pamukoğlu'nun kişisel görüşleri ve inançları kendine, benimkiler bana. Siyaseten benimsediğim bir insanın kişisel görüş ve inançlarını da benimsemek zorunda değilim. Bu ancak dogmada vardır. Sünnet adı altındaki uygulamalar...

 

Ben hiç kimseye ve hiç bir şeye saldırmıyorum. Gerçeklerin ortaya konmasını saldırı olarak algılayan sizsiniz. Tekrar ediyorum: Din ile siyaseti ayrı tutmanın becerilemediği bir ülke olacaksak, gerisi benim hiç umrumda olmaz. Nefes alamadığınız bir yerde perdelerin, koltukların rengi modeli şöyle böyle olsun diye uğraşır mısınız? Nefes alamıyorsunuz, nefes! Boğuluyorsunuz! Anlatabiliyor muyum? Ben düşüncemi, inancımı özgürce ifade edemeyeceksem gerisini arayamam.

 

Eğer iktidar "inanmayacak, atesist olacaksın, burası ateist bir devlettir" diye baskı yapsa, o da kabus olurdu. Laisizm, sekülerlik... Çok mu yabancı geldi? Evet bu kavramlar batıdan ithal, yabancı kavramlar olarak kötülendi ve bu propaganda maalesef başarılı oldu. Bu propagandayı tersine çeviremedikçe hiç ama hiç bir şeyin önemi yok. Özgürlük ekmekten de sudan da önce gelir...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

 

Ben hiç kimseye ve hiç bir şeye saldırmıyorum. Gerçeklerin ortaya konmasını saldırı olarak algılayan sizsiniz.

 

Sayın demirefe, hangi gerçek? Neticede daha önce de söylediğim gibi siz de, biz de o dönemi yaşamadık; kaynaklardan edinilen bilgiler. Bizim kaynaklarımız ne kadar tahrif edildiyse sizin dayandığınız kaynakların tahrif edilmediğini veya doğru iletildiğini kim garanti edebilir? İslam ı diğer dinlerden ayıran Hz. Muhammed (s.a.v) e olan inançtır, bunu yok kabul edip, çeşitli iftiralar atmak saldırı değil de nedir?

Tekrar ediyorum, neyin gerçek olduğunu kimse bilemez; biz ancak tevatüre dayalı iddialarda bulunabiliriz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bilimsel bakış ile dogmatik bakış birbirine taban tabana zıttır. Dogmatik bakış peşin yargılarla ve tabularla tüm verileri çarpıtır, peşin amaçlarına alet eder. Bilimsel bakış ise tüm verileri objektif biçimde değerlendirir.

 

Dogmatik bakış açısı gerçeklerden uzaklaştırır. Bilimsel bakış açısı ise gerçeğe yaklaştırır.

 

Felsefi bakış açısında "gerçek" son derece değerli bir ulaşılmazdır, varlığın biricik saklı hazinesidir. Hiç bir fani gözü ona değmemiştir, daha kötüsü değemeyecektir de.... Gerçek asla ulaşılamaz ve bilinemez. Bizim keşfettiğimiz göreceli gerçekler o saklı hazinenin yansımalarıdır. Bu yansımalar bizi gerçeğe yaklaştırmaz, ama yalanlardan uzaklaştırır. Biz hayatta yalanları ayıklamakla uğraşırız. "Bu da gerçek değil, bu da gerçek değil" diye sadece yalanları ayıklarız. Gerçeği asla yakalayamayız. Bu ayıklamayı da gerçek diye sunulan yalanların kendi içlerinde barındırdıkları çelişkileri yakalayarak yaparız.

 

Felsefi bakış açısını yakalamayı herkesten beklemiyorum. Benim tek amacım olmuştur: Bunu bir tek faninin anlaması bana hayatta yeterdi: Bilim, felsefe ve din üçlemesinin kendi alanlarında egemen olması ve birbirlerinin egemenlik alanlarına müdahale etmemeleri.

 

Siyaset bir bilimdir. Hukuk bilimdir. Etik bilimdir. Bu alanlara ne din, ne felsefe burnunu sokmamalıdır. Din bir inanç işidir. Kimsenin gönlünde saklı inançlara da ne bilim, ne felsefe burnunu sokmamalıdır.

 

Bu kadar yani, aslında son derece basit... Bu kadar basit bir ilkeyi "bir tek faninin anlayabilmesi"nden bahsediyor olmak acı verici ama, içinde bulunduğumuz vahamet bu ne yazık ki...

 

Tekrar önemle hatırlatayım: İnançsızlık diye bir şey yoktur. Sizin inançsızlık dediğiniz, diğerinin inancıdır. Farklı bir inanca sahip olmak ve bunu savunmak, sizin inancınıza saldırı anlamına değil, inanç özgürlüğü anlamına gelir. Kimse kimsenin inancını onaylamak zorunda değildir. Dünyada insan nüfusu kadar inanç vardır. İnançlar kesinlikle kategorize edilebilir, kalıba konabilir ve kurallara bağlanabilir kavramlar değillerdir. Bir insan çıkar "ben tek başıma Şabullamatap dinine girdim, şimdilik bu dinin tek üyesi benim" dese, onun inancına saygı duymak zorundasınız! Başka biri çıkıp "yok, o değil gerçek Şabullamatap benim, o sahte" dese, ona da saygı duymak zorundasınız!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

 

 

Farklı bir inanca sahip olmak ve bunu savunmak, sizin inancınıza saldırı anlamına değil, inanç özgürlüğü anlamına gelir.

 

İzin verin de inancı savunmak ile inanca saldırmak arasındaki farkı fark edelim. Biz kimsenin inancına bir şey demiyoruz, sadece bizim inancımızın hakir görülmesine tepki veriyoruz. Bu konuda da her ne kadar çoğu fikrine katılmasam da dominik, ateist olduğunu söylemesine rağmen hatırladığım kadarıyla hiç bir olumsuz yazısı yoktur. Bu bakımdan dini konuda kendisini örnek kişi olarak gösterebilirim.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

:D Ya ya, ne demezsin... Taraf gazetesi de AKP yandaşı dendiği zaman "yoo, hiç te değil. Bir çok ateist yazarı vardır" deniyor! ;)

 

Hâla saldırmak, hakir görmek sözcüklerini kullanıyorsunuz. Şimdi siz benim kelimei şahadet getirmedikçe müslüman sayılamayacağımı söylediniz. Ben inancımı kabul etmediniz, hakir gördünüz dedim mi? Benim anlayışımda müslümanlık kelimei şahadete bağlı değilse ne olacak? Niye benim inancımı hakir gördünüz ve benim müslümanlık anlayışıma saldırdınız?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Ahlak" bilim değildir. Çünkü kelime kök olarak "hulk" kökünden gelir. Bu da "yaratılış" demektir. Yani ahlak, yaratılış fikrini esas alır. Yaratanın yarattıklarına verdiği davranış özellikleri anlamında.

 

Bilim böyle bir "verili" durumu kabul etmez. Doğası gereği durumun nedenselliklerini arar. Etik de işte bu nedenselliğe dayalı davranış biliminin adıdır. Ahlak, insan davranışlarını "verili" peşin kabullere dayalı düzenlemek ister.

 

Bir insan Muhammed'in hiç bir tanrısal mesaj almadığına, tanrının amacını anlamak istediğine ve bu çabası doğrultusunda, tanrıdan olduğuna inanarak içinden gelen birtakım sözler bıraktığına inanarak müslümanlığı kabul edebilir. Hiç kimsenin "böyle müslümanlık olmaz" deme yetkisi yoktur. İnanca karışılmaz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Ahlak" bilim değildir. Çünkü kelime kök olarak "hulk" kökünden gelir. Bu da "yaratılış" demektir. Yani ahlak, yaratılış fikrini esas alır. Yaratanın yarattıklarına verdiği davranış özellikleri anlamında.

 

Bilim böyle bir "verili" durumu kabul etmez. Doğası gereği durumun nedenselliklerini arar. Etik de işte bu nedenselliğe dayalı davranış biliminin adıdır. Ahlak, insan davranışlarını "verili" peşin kabullere dayalı düzenlemek ister.

 

Bir insan Muhammed'in hiç bir tanrısal mesaj almadığına, tanrının amacını anlamak istediğine ve bu çabası doğrultusunda, tanrıdan olduğuna inanarak içinden gelen birtakım sözler bıraktığına inanarak müslümanlığı kabul edebilir. Hiç kimsenin "böyle müslümanlık olmaz" deme yetkisi yoktur. İnanca karışılmaz.

 

Yahu tamam, kimsenin inancına karışılmaz ama sen karıştın, bizim peygamberimizle dalga geçtin, kabul edemeyeceğimiz ithamlarda bulundun. Bunların çizilen katürlerden farkı ne? Bizim bildiğimiz İslamın ve İmanın şartları var, bunları kabul etmeyen birinin asla müslüman olamayacağı görüşü benimsenmiş; buna göre müslüman olmanızın mümkün olmadığını söyledik ama haklısınız bu Allah c.c bileceği bir şey bizi ilgilendirmez. Kimin ne olacağını da ancak o bilir, evet hata ettim ÖZÜR DİLERİM. :blushing:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben hiç kimseyle dalga filan geçmedim. Bu da nerden çıktı?

 

Biri çıkar Muhammed bir filozoftur der, biri çıkar sosyologdur der, biri çıkar devrimcidir der, tanrıtanımaz bile olabilir ama bu düşüncesi çerçevesinde İslam etiketini benimseyebilir. Hiç birine karışamazsın. Onu peygamber değil filozof gören müslüman olamaz diyemezsin. Dalga geçti diyemezsin. İnancı yüzünden hiç kimse en küçük dışlamaya, yergiye, kınanmaya maruz bırakılamaz. Biri de çıkar dinini kılıç zoruyla yaymış bir zorba olduğunu söyleyebilir, fikirdir, öyle düşünüyordur. Sen öyle düşünmezsin olur biter!

 

İnanç bu... Biri için inancına ters, inançsızlık olan şey, başka birinin inancıdır. Kimse kimsenin inanmasını da, inanmamasını da hiç bir şekilde kınayamaz!

 

Karikatür konusunda, Yunanlılar çıksa Atatürk'ü kendilerine saldıran sizin eleştirdiğiniz karikatürdeki biçimde tasvir etseler, kuyruk acılarına verir, "dogfight" yapmaya kışkırtma çabalarına gülerim. General Paton 2. dünya savaşı bittiğinde kutlama yapılırken Rus generalin kadeh kaldırma teklifini "ben köpeklerle içmem" diyerek reddetmiş, öfkelenen Rus general "köpeklerle ben de içmem" diye parlayınca "şimdi iki köpek içebiliriz" demiştir. Yunan Atatürk'ü Anadolu'ya birer iyilik meleği olarak gelen zavallı dedelerini katliam eden bir zorba katil olarak görebilir, kendi düşüncesidir. Ben en büyük liderim olarak görürüm olur biter.

 

O adamlar bu karikatür tepkilerine nasıl gülüyorlar düşünmek bile istemiyorum. Yine saygılılar, az bile yapıyorlar. Böyle maden bulup sonuna kadar işletmeyişlerine şaşıyorum. Kendi aralarında bu tepkilerle nasıl eğlendiklerini düşündükçe utanç duyuyorum. Filmde bir aktörün İsa'yı canlandırmasını bırak, robotunu yaptılar, robotunu, o film için... Burada Muhammed'in resmini yapsan, biri filmde Muhammed rolünü oynasa gök yere iner.

 

Utanılacak bir ilkellik içinde çırpınıyoruz aslında, bu dogmadan kurtulma ümidi bu bağnazlıkla yok gibi ama, işte bir umut. Yüz yıl sonrası ile ilgili bir umut...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

komik...

 

müfessirlik size çok beden büyük gelmiş demirefe...

 

deterministler dinle bu kadar uğraşmasalar sanırım kendilerini felsefe ekolleri arasında saymalarına kimse ses çıkarmaz.

 

"determinist müfessir " ayrı bi komedya ya hadi neyse!

 

bahsi geçen zenginlik fakirlik mevzuunu böyle vasat ele alırsanız mal bulmuş determinist pardon! mağribi gibi olaya atlayabilirsiniz ancak durum böyle değil sayın demirefe.

 

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

 

"1. Andolsun kuşluk vaktine siz şimdi bu "kuşluk"u da kuş evi filan zannedersiniz

 

2. Ve sükûna erdiğinde geceye ki,

 

3. Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı.

 

4. Gerçekten senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır.

 

5. Pek yakında Rabbin sana verecek de hoşnut olacaksın.

 

6. O, seni yetim bulup barındırmadı mı? sizin tefsir metodunuza göre bu ayeti de islamiyetin ilanından sonra yetimlikten kurtuluyor peygamber, diye çevirmeliyiz

 

7. Şaşırmış bulup da yol göstermedi mi?

 

8. Seni fakir bulup zengin etmedi mi?

 

9. Öyleyse yetimi sakın ezme.

 

10. El açıp isteyeni de sakın azarlama.

 

11. Ve Rabbinin nimetini minnet ve şükranla an. "

 

gelgelelim yüzyıllardır gizlenen ve sizin üstün müfessirliğinizle ironisi ortaya konan ayete: "seni fakir bulup zengin etmedi mi" Resulullah sallalahu aleyhi ve sellem babası vefat edince yoksulluğa düştü amcasının himayesiyle kurtuldu, gençken Hz. Hatice ile evlenerek daha da zengin oldu ve sonra Medine şehrinin kurucusu ve islamiyet önderi olarak -dünyevî bir- makam ve gelir sahibi oldu. Zenginlikten kastedilen bunlar olsagerek. Sizin takıldığınız hususa gelince Resulullah sallalahu aleyhi ve sellem bir tek babası ölünce yoksul kaldı. Sonrasında maddi gücü oldu fakat onu kendisi için kullanmayı tercih etmedi. Zaten tarih kitaplarında anlatılan bu halleridir. Eline geçen gelirleri sadaka olarak dağıtması onun yoksul olmadığının apaçık göstergesidir. Yeri geldiğinde aç kalması hasırda uyuması vs halleri "komşusu açken tok yatan bizden değildir" düsturunun apaçık ve peygamberce ortaya konmasından ibarettir.

 

Lakin demem o ki gönül neyi görmek isterse akıl onu o yola taşıyan bir eşektir. (Yanlış anlaşılmasın Mevlana'ya atfen (akıl çamura batmış eşektir, der kendileri)

 

Peygamber peygamberdir. Ve taşıdığı şeyi göz önüne alırsanız, ortaya koyduğu öğretilerin insanoğlunun açmaz veya sorunlarına cevap taşıyacağını düşünmek de abes olmaz. Ancak bu durum Peygamberi, soru peşinde koşan bi filozof, toplumu izleyen bir sosyolog veya emeli siyaset olan bir politikacı da yapmaz.

 

neyse öylesine uğramıştım. maalesef hâlâ aynı abes iştigali hakim buralarda...

 

selam ile...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kuşluk ile kuş evi arasında bir bağlantı kuramadığım gibi yazdıklarım ile yanıt arasında bir bağlantı maalesef kuramadım.

 

Öncelikle şunu söylemek isterim: Din ile uğraşmama, tefsir yapmama türü ambargolar hiç kimseye konulamaz. İsteyen herkes bu gibi konularla uğraşabilir, serbesttir. Bir çobana bile “sen din işleri ile uğraşma, kapasiten yetmez” diyemezsiniz. İstediği şeyle, bu arada din işleri ile de uğraşabilir. Açar, okur, yorumlar. Kuran kendisi apaçık bir tebliğ olduğunu iddia etmiyor mu? Ee? Sorun ne o halde?

 

Ayrıca insanların din ile uğraşmama gibi bir lüksü pek olamıyor, çünkü din şiddetle siyasete alet ediliyor, kişilerin yaşamlarına, toplumsal yaşama din bahanesi ile müdahale ediliyor. Bu durumda din ile uğraşmama şansı kalmıyor. Din siyasete alet edilmesin, söz ben de din ile uğraşmayacağım! Hatta emin olun samimi söylüyorum, dini savunurum bile! Gerçekten bunu yapacağımı bilen bilir. Tek şartım, siyasete alet edilmesin. Ama din siyasete alet edildikçe kimse kusura bakmasın.

 

Sanırım sorun “okuduk iman ettik” deyince çıkmıyor, okuyup kabul eden çoban da, profesör de olsa bu durumda kesinlikle sorun yok. Ama “iyi de bu yanlış” dendiğinde kopuyor kıyamet, öyle değil mi?

 

Ben burada iki farklı çelişkili yoruma dikkat çektim. Bu yorumlardan ilki Muhammed’in yoksun bir hayat yaşadığı, ikincisi zengin bir hayat yaşadığı. Propagandistler duruma göre kazı çevirip, her iki iddiayı da yerine göre kullanma uyanıklığı yapıyorlar.

 

Bu durumda ne yapmalıyız? Dönemiyle ilgili bir çok ipucu içeren ve belli bir aşamadan sonra sıkı bir korumaya alındığı için değişmeyen, bu nedenle sağlam bir tarihi belge olan Kuran’da konu ile ilgili ne deniyor bakmak en akılcısı.

 

Ben de öyle yaptım ve Muhammed’in zengin bir yaşamı olduğu, bunu da açığa vurmakta beis görmediğini anlıyorum, Duha suresinden. Fehaddis nimeti anmak değil, şükretmek de değildir. Açığa vurmak, söylemek, ifade etmektir. Söz, açıklama anlamına gelen hadis ile aynı kökten gelir.

 

Peki niye saray yaptırmadı diye merak edilirse de Arap geleneğinde öyle saray filan yaptırma olmadığını söylüyorum. Muhammed peygamber olduğunu ilan etmeden Mekke’de kimin sarayı vardı? Hiç kimsenin, yoktu öyle bir şey. Kişinin zenginliği, ya kaç devesi veya kaç karısı olduğu ile ölçülürdü.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bağlantı sorunu olduğu muhakkak.

 

öncelikle şöyle cevap vereyim bende sizin 'din ile uğraşma' maksatlı olduğunuzu biliyorum. esas problem tefsire soyunmanız, lakin terim ile kavram arasında bilim ile ilim arasında veri ile yorum arasındaki mesafelerden söz açmak gerekir ki lafı bu kadar uzatmak istemem. bi apartman dolusu komşum var diye toplumbilimcisi omayı iddia etmek gibi bi şey sizinkisi.

 

*bu ayetle siyasette kullanılan dinin alakası nedir ondaki bağlantıyı da ben kuramadım.

 

*bir profesörün yanlış dediği ile bir çobanın yanlış dediği arasında takdir edersiniz ki bilimsellik ve sağlamlılık açısından seviye farkı olacaktır. işte benim de müfessir ile sizin aranızda gördüğüm seviye farkıdır tepkime sebep. Ayeti yorumlamanız yasak değil lakin bunu hakikat ve -güya- delil olarak lanse etmeniz dine ve dinî ilimlere saygısızlıktır.

 

*Peygamber sallalahu aleyhi ve sellemin zengin bir hayat yaşadığına dair delillerinizi göremedim. Ayette "zengin etmedi mi" diyor. bakın geliri olup da kendine harcamayan bi adama "tercihidir" der, ona yardımda bulunmayı düşünmezsiniz. bu da onun yoksul veya yoksun olmadığından kaynaklanır.

 

Nitekim Ahzab suresi 28. ayette maddi sıkıntılardan bunalıp Resulullah'a sitem eden eşlerine binaen bizzat şöyle deniyor: "Ey Peygamber! Eşlerine şöyle söyle: Eğer dünya dirliğini ve süsünü (refahını) istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de, sizi güzellikle salıvereyim."

 

yani onun ve eşlerinin lüks ya da zengin hayatları yoktu. fakat bu Resulullah'ın tercihiydi ki zaten bu nedenle hanımları sitem etmişti. Peygamberin bu tercihini sizinle tartışmayı gereksiz görüyorum.

 

*"fehaddis" kelimesini doğru tercüme etmişiniz. Lakin esas sorun "nimeti" kelimesinin anlamını kaçırmanızdan kaynaklanıyor. her nimet kelimesi sizin düşündüğünüz gibi "at-avrat-silah" zenginliğini kasdetmez. burada nimet denen şey peygamberliğin bizzat kendisidir. Çünkü ayetlerin tümüne bakacak olursanız peygamberliği dolayısıyla Resulullah'ın kendisine verilenlerden bahsediliyor. son ayeti tek bi ayete dayandırmak kasıt taşır ki ben de zaten başka bi niyet göremiyorum yazdıklarınızda.

 

 

Bu arada okuduğum kadarıyla Resulullah'ın deve sayısı 1 idi. Hanım sayısına gelince spekülatifseverlerin sakızı olan bu mevzunun konunuzun dışında olduğunu düşünüyorum. yok eğer zenginlik emaresi diye savunma sunarsanız zenginliğin göstergesinin hanım sayısı değil evlat ve mal sayısı olduğunu belirtmek isterim. çünkü sizin vurguladığınız cahiliye araplarında zenginlik emaresi değersiz olarak gördükleri kadınlarla değil sahip olunan erkek evlatlar ve mallarla ölçülürdü.

 

daha da bağlantı kuramıyorsanız sanırım yapabileceğim bi şey kalmadı.

selam ile...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Pardon anlayamadım hangi ayetle dinin siyasete alet edilmesi arasında bağlantı kurmuşum? Böyle bir şey olabilir mi? Bir ayetin söz konusu olması diye bir şey düşünülebilir mi? Tabii ki dinin bütünü, inciğinden cıncığına ellerinde avuçlarında ne varsa hepsi siyasete alet ediliyor.

 

Anlayışınızda bir sorun olduğunu sanmıyorum Sudamlası, ama anlamak istememe sorunu ile sık karşılaşıyorum. Din konusunda yorum yapmak din alimi dediğiniz kişilere saygısızlık oluyorsa, benim din alimlerine saygıda kusur etmemek gibi bir kaygım yok. O kaygıyı siz çekersiniz. Ben tam tersine din alimlerine saygıda kusur etmek gerektiğini düşünüyorum. Aksi halde binlerce yıllık dogma zincirleri kırılıp insan aklı özgürleştirilemez.

 

Gelelim Muhammed zengin miydi. Duha suresine göre öyle. Nimet sözcüğünü gözden kaçırdığım filan yok. Bu nimetin ne olduğu surenin önceki pasajlarında açıklanıyor çünkü. Yetimken lider, fakirken zengin vs. tekrarlamayayım. Bu zenginlikten kastedilen Hatice'den gelen mal olması ihtimali varsa da Medine'ye hicret ettiğinde bu malı yitirmiştir. Boykot döneminde yoksulluk çekmiştir. O halde asıl kastedilen zenginlik, savaş ganimetleri zenginliğidir ki bunu da Enfal suresi destekliyor.

 

Eşlerinin boşanma sebeplerinin ise mal mülk filan değil, Mısır mukavkısının gönderdiği hediye cariye olduğunu biliyoruz. Bu cariye haremde büyük bir kriz çıkardı. Çünkü Muhammed Mariye'nin çok güzel bal şerbeti hazırladığı bahanesiyle onun yanından çıkmıyor, diğer eşlerine hiç uğramıyordu. Hediye işe yaradı, her ülkeye sefer düzenlendi, Mısır'a düzenlenmedi. Mukavkıs akıllı adammış...

 

Bir pardon daha, benimle aynı şeyi söylüyorsunuz. "Erkek evlatlar ve mallar ile ölçülürdü" diyerek. Kimse erkek (veya kız) evlatlarını ağaç kovuklarından bulmadığına göre? Mal deyince ise akla deve gelirdi. Çünkü Arabistan'da zenginlik demek ticaret demekti. Bütün zenginlikleri develerin sırtlarına yükledikleri malları idi. Hatta şerefleri de. Ebu Süfyan'a Bedir önünde Muhanmmed'le çarpışmaktan kaçmasının şerefini yok ettiği söylenince "Benim şerefim develerimin sırtında yüklü" demişti.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bu arada ben kullanmadığım halde "siyaset" kelimesini ve "din alimi" ve "din alimlerine saygı (ki sanırım siz bunu din alimine iman olarak algılıyorsunuz)" tabirlerini bu tartışmaya sizin dahil ettiğinizi benim çok başka sularda seyrettiğimi belirtmek isterim.

 

selam olsun.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

dinî ilimlere saygısızlıktır.

Bu sizin sözünüz öyle değil mi? Ben sadece "ilimlere" sözünü "alimlere" olarak almışım ki, büyük bir hata değildir sanırım. İlmi alimler yapar öyle değil mi? O yüzden bir çarpıtmada bulunduğumu sanmıyorum. Çok sakıncası varsa düzelteyim: "Bence dini ilimlere saygıda kusur etmek gerek." Böyle olur mu?

 

Kişisel konular üzerinde durmayınız. Demirse bile tavında dövülebilir. Eğer Duha suresinde Muhammed'in zengin değil tersine fakir olduğu, hasırda yattığı, elindekini avucundakini fakirlere dağıtmaktan yiyecek ekmek bulamadığı filan yazıyorsa, açıklayın. Ben de yanlış anlam vermişim diyeyim. Ben Kuran'da okuduğumu söylüyorum, uydurduğum bir şey yok...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bakın bir kez daha samimiyetle ifade edeyim: Din siyasete alet edilmesin, gerçekten din ile bir sorunum kesinlikle olmaz. İnançlara son derece saygılıyımdır. Ama kişisel inançlara. İnanç zaten kişiseldir, toplumsallaştırılamaz.

 

Bana inanın, dinsizlik siyaset olarak benimsenecek olsa, beni dinsizliği şiddetle eleştiriyor olarak bulacaktınız. İnancın (dinlilik de dinsizlik de birer inançtır) siyasette işi yoktur, olamaz. İnancın yeri kişi vicdanıdır. Orada değerli ve yücedir. İstismara açıldığı anda işi biter, hiç bir değeri kalmaz...

 

Bu gerçeğin bu ülke insanınca anlaşılabilmesinden başka emelim yoktur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tüm samimiyetimle söylüyorum ki, benim dindar insanlarla uzlaşmakta hiç bir sorunum yoktur. Bunun için tek bir ölçütüm ve şartım vardır: Dini siyasete karıştırmaması. Bir tek bu şartı ihlal etmedikçe dindarlarla uzlaşmamın önünde hiç bir engel yoktur. İsterse en katı şekilde dini kurallara sıkı sıkı bağlı olsun. Bir kucak sakalı, traşlı başına sardığı sarığı veya bayansa çarşafı, türbanı olsun. Bu kişisel tercihlerden hiç bir şekilde rahatsız olmam.

 

Ancak istediği kadar ılımlı görünsün, bu uğurda sakalını kessin, görüntüsünü modernleştirsin, bayansa başını açsın, nafile... Eğer dini siyasete karıştırıyorsa yemezler. Hiç bir biçimde en küçük uzlaşı söz konusu değildir. O insana şiddetle karşıyım ve en küçük zeminde en küçük uzlaşının sözü dahi edilemez! O bambaşka bir dünyanın insanı, ben bambaşka bir dünyanın insanıyımdır. Aramızda hiç bir uzlaşının milyonda bir olasılığı bile yoktur.

 

Bu kadar kesin ve net.

 

Ancak dini siyasete karıştırmasa da vicdani baskıcı bir yol izlemesi, fikirlerini kabul etmediğim takdirde öldükten sonra kötü sonların beni beklediği şeklinde vicdan sömürüsü yaparsa bundan da rahatsız olurum. Fakat bu, onunla uzlaşmamak için yukarıdaki gibi bir kriter değildir. Fikri olduğu için fikrine saygı duyar ve katlanırım. Bunu bana bir fikir olarak empoze etmeye çalışmasından rahatsızlık duymakla beraber uzlaşamama nedeni olamaz. Çünkü bu, fikir özgürlüğüne girer. Her insanın fikirlerini açıklama ve kabul ettirmeye çalışma hakkı vardır ve saklıdır. İhlal edilmesi düşünülemez. İnanç özgürlüğü sadece kendi kafasının içinde inanma özgürlüğü değildir. İnancını ifade etmedikçe özgürlük geçerlilik kazanmaz.

 

Hiç kimse inancını ikrar etmeye veya etmemeye zorlanamaz. Bu, en temel insan hakkıdır. Ha, sürekli yanacaksın, irin içeceksin, şöyle böyle olacaksın demesi beni rahatsız eder. Ama bunları söyleme özgürlüğüne ket vurmayı aklımdan geçiremem.

 

Bu dini inançlara büyük bir avantaj sağlıyor, evet. Hiç bir başka inanç insanları sonsuz azapla korkutup sonsuz mükafatla ödüllendirmeyi vaad edemeyeceğine göre, bu özgürlük en fazla dine yarıyor. Ama bu böyle diye, yine de inanma ve inancını ifade etme özgürlüğünü kısıtlamayı düşünemeyiz. Temel hak ve özgürlük çünkü. Kısıtlanması düşünülemez.

 

Çaresi, senin de ağzın laf yapacak, lafın altında kalmayacaksın, bu yani... Başka türlü bir ifade özgürlüğü kısıtlaması aklın ucundan bile geçmesi söz konusu edilmemelidir.

 

Din konusundaki görüşüm kesin ve açık biçimde bu şekildedir. Sözü bu noktaya getiren tartışmacı arkadaşlarıma bu açıklamayı yapma fırsatı için samimi şekilde teşekkür ediyorum...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.