Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

ATATÜRK GELECEĞİ Mİ GÖRÜYORDU?


GeceKuşu

Önerilen İletiler

***

 

 

* ATATÜRK GELECEĞİ Mİ GÖRÜYORDU? *

 

Bazı bilim adamlarına göre geleceği görme yeteneğinin merkezi, ”diansefal” dediğimiz ve sempatik sinir sisteminin birleştiği beyin merkezidir.

Bu sinir sistemi, Merkezi Sinir Sistemi denilen ve vücut hareketleri yani bilinçli hareketleri kontrol eden sinir sisteminden büsbütün başkadır.

 

Bilginlere göre , Diansefal,beynin en eski , yani atalarımızda ilk olarak gelişen beyin kısmıdır.

Belki de tarihten önemli insanın içgüdüleri ile hareket etmesini temin eden altıncı his, beynin bu merkezindeydi.

Bugünkü hayatımızda merkezi sinir sistemimizin faaliyeti o kadar fazlaydı ki,”diansefal” altıncı his ortaya çıkarmıyor.

Ancak belli sayıdaki kişilerde kendisini gösterebiliyor. Gelecekten haber alabilmek için yetenekler ise daha ender ortaya çıkıyor.

 

Bu görüş doğruya, Atatürk , Cayce,Messingibi duyarlı kişilerde beynin bu bölümünü daha faal olduğu düşünülebilir.

Beynin bu bölümünün altıncı his ile irtibatı tam olarak nedir?

Atatürk’ün yaşamında “geleceği görme” gücünün kanıtları bulunmaktadır.

En basit örnek Kurtuluş Savaşı’nda görülmüştür zaten.

 

 

Örneğin Muhiddin Arabi’nin gelecekle ilgili yazdığı kitabında, büyük ihtimalle Atatürk’ü kastettiği anlaşılmaktadır:

 

“Devlet-i Aliyye yıkılacak. Batıdan uzun boylu, mavi gözlü bir adam gelecek. Baktığı zaman karşısındaki insanı eritecek.

 

Serbest Fırka kuracak. Adına da Serbest Cumhuriyet denilecek. Dünya'ya milletini tanıtacak ve 15 sene hükümdarlık sürecek”

 

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***

 

:excl:

* Not : …

 

Yukarıda anlatılan ve bu başlık altında sizlerle paylaşmak amacıyla zaman zaman ileti olarak göndereceğim bu yazılar,

 

ATATÜRK'ün kehanetleri adı altın da toplanmış yazılardan alıntılardır.

 

Bu nedenle bende aslına sadık kalmak amacıyla bu adlandırmayı da kullandım.

 

Bu kitabı sunanlar, ilgiyi çekmek yada çok satmak kaygısıyla bu yaklaşımı kullanmışta olabilirler.

 

Fakat ben onun 'İleri görüşlü kişiliğinin' Kahin, 'ön görüşlerinin' de kahinlik olarak adlandırılmasına katılmıyorum.

 

Ama yinede ;

 

Kendimce değerli ve önemli bulduğum ATATÜRK’ ün ‘ön görüşlerinin’ anlatıldığı bu yazıları sizlerle paylaşmak istedim,

 

 

Ancak bana kalırsa ;

 

Mustafa Kemal ATATÜRK, döneminin en zeki, kendini her türlü kaynağı okuyarak geliştirmiş, entelektüel ve bilgi birikimine sahip,

 

yaşama duyarlı, insancıl, askeri kişiliğine karşın barış sever ve ileri görüşlü kişiliğiyle çağının en önemli liderlerinden biri olmuştur.

 

Onun ön görüşlerine ve yaptıklarına ‘kahin olduğu, kahinlik yaptığı’ görüşüyle bakar ve öyle sınırlarsak,

 

onu mistik bir kişilikle sınırlar ve gerçek dehasını göz ardı etmiş oluruz...

 

Bu sonuçta, onu ve yaptıklarını basite indirgemek, bizi onu iyi anlayamama noktasına götürebilir...

 

 

Bu nedenle Sizlerden; Onunla ilgili bu anlatılanları bu bakış açısı ile okumanızı önemle rica ediyorum.

 

 

Onu çok iyi anlamak adına yapacağınız arştırmalarda kolaylıklar ve başarılar diliyor,

 

Herkese selam ve sevgilerimi yolluyorum.

 

 

T.n.a

 

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***

 

Mustafa Kemal başından beri Türk Milleti’ni yaşadığı zor koşullardan sıyırıp çıkaracağını biliyordu.

 

Aşağıdaki alıntı,1906’da Bulgar Ivan Manelof ile Selanik’ de yaptığı konuşmalardır:

 

 

“Bir gün gelecek, ben, hayal olarak kabul ettiğiniz bu inkilapları başaracağım.

 

Mensup olduğum Türk Milleti bana inanacaktır. Düşündüklerim demogoji mahsülü değildir.

 

Bu millet gerçeği görünce arkasından yürür.

 

Saltanat ortadan kalkacaktır. Devlet mütecanis (tek çeşit) bir unsura dayanamayacaktır.

 

Din ve devlet işleri birbirinden ayrılacaktır.

 

Batı medeniyetine döneceğiz.

 

Batı medeniyetine girmemize engel olan yazıyı atarak, Latin kökünden alfabe seçilecektir.

 

Kadın ve erkek arasındaki farklar kalkacaktır.

 

Emin olunuz ki hepsi birbir olacaktır…”

 

 

Mustafa Kemal Atatürk bu konuşmayı yaptığı sırada yıl 1906 Abdülhamit ülkenin tek hakimiydi.Ve padişahlık kuvvetli ve kutsal bir kurumdu…

 

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***

 

Çanakkale Savaş sırasında Mustafa Kemal Nablus Karargahı’ nda ikinci defa 7nci Kolordu Kumandanı olduğu yıllarda

 

yaşanan bu olayı kendisi daha sonra şöyle anlatmıştır:

 

 

“Bir gün Erkanı Harbiye Reisi bana o günkü raporlarını okudu. Basit raporlardı, her zamanki gibi…

 

Yalnız bu raporlarlar içinde bir nokta dikkatimi çekti…”

 

 

Evet görünürde hiç bir sonuç çıkartılamayacak bu rapordan Mustafa Kemal inanılmaz bir sonuç çıkartmış ve

 

çok değil bir veya iki gün sonra İngilizler’ in büyük taaruzu başlamıştır.

 

 

Bundan sonrası Mustafa Kemal’in kendi ağzından:

 

 

“Yataktan kalktım, giyindim. İş odasına girerek bir muharebe emri yazdım."

 

 

Emirde şunlar yazıyordu :

 

 

“Düşman 19 Eylül akşamı taarruz edecektir.”

 

“Sonra bu emre alınması gereken tedbirleri ilave ettim.

 

Bu emri Grup kumandanı olan Liman Fon Sanders Paşa’ya da gönderdim.

 

Çok hürmet ettiğim bu zat,benim raporuma gülmüş ve

 

‘ihtiyattan zarar gelmez’ diye bana da bir şey söylemeye lüzum görmemiş”

 

 

19 Eylül gecesi kolordu kumandanları telefon başında çağırarak verdiği emirlerin ve alınması gereken tedbirlerin

 

yerine getirilip getirilmediğini sordu. Kendisine tüm tedbirlerin alındığı bildirildi.

 

Ancak ne yazık ki, kolordu kumandanları da böyle bir emri ciddiye almamışlar ve gerekli hiç bir önlemi almamışlardı.

 

Mustafa Kemal gerekli tedbirlerin alınıp alınmadığını öğrenmek için bir müddet sonra telefon açtı…

 

 

Olayın sonucunu yine Mustafa Kemal’den dinleyelim:

 

 

“Ben daha telefon konuşmamı bitirmeden, düşman topçusu muharebe hattımız üzerine ateş etmeye başladı.

 

Gece muharebe ile geçti. Benim ordumun sağ cenahındaki ordu yarıldı,

 

esir oldu ve boş kalan cepheden geçen düşman süvarileri Leyman FonSanders’ in karargahına bastı.

 

Hakikat anlaşılmıştı. Fakat neye yarar…”

 

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***

 

Almanya ile birlikte, Birinci Dünya Savaşı’na giren Osmanlı İmparatorluğu her şeyini kaybetmiş durumda idi.

30 Ekim 1918’de imzaladığı Mondros mütarekesi ile Türk topraklarını kaybettiği gibi yavaş yavaş tarih sahnesinden de silinmeye başlamıştı…

 

İstanbul’un işgal edildiği günlerde, İstanbul’a dönen Mustafa Kemal düşman zırhlılarını Dolmabahçe önünde gördüğü zaman üzüntüyle:

* Geldikleri gibi gidecekler...* Demişti…

 

Daha sonrasını zaten biliyoruz. Sonuç olarak geldikleri gibi gittiler...

 

İşin ilginç tarafı Nostradamus’un da bu konuyla ilgili bir kehanetinin bulumasıdır .

 

”Centurien” adlı kitabdaki kehanet şu şekildedir:

 

 

Kongre başkanını tutan devlet adamları

 

İşgal kuvvetlerince sürülecek Malta’ya

 

Girilmiş İstanbul’a alınmış Rodos Adası

 

Ama geldikleri gibi gidecekler

 

 

4 Eylül 1919’da hatırlanacağı gibi Sivas Kongresi toplanmıştı.

Kongre Başkanlığı’na, işgal kuvvetlerine karşı açıkça tavır alan Mustafa Kemal seçilmişti.

Kurtuluş Savaşı’nı ve Atatürk’ü destekleyen İstanbul’daki mecliste olan milletvekilleri de işgal kuvvetlerince,

Malta Adası’na sürgüne gönderilmişti.

 

Bu hatırlatmanın ışığında dörtlük bir kere daha okunursa , durum daha iyi anlaşılacaktır.

 

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***

16 MART 1920’de İstanbul’un işgal edilmesi üzerine , Kemalettin Sami Paşa Anadolu’ya Geçerken gemide bir Hintli ile tanışır.

Bu adam Mustafa Sağir’dir . Milli Harekete yardım için Hint müslümanlarını’ nın kendisini gönderdiklerini söyler.

Böylelikle paşayı etkilemiştir. Ankara’ya telgraf çeken Sami Paşa, Mustafa Sagir’ e ilgi gösterilmesini ister.

Bir süre sonra Sami Paşa Atatürk’e Hintliyi anlatır ve görüşmesini rica eder. Ertesi gün Atatürk , Mustafa Sagir’ i kabul eder.

Bu görüşme uzun sürer. Hintli gönderilir.

 

İki paşa yalnız kalınca Atatürk:

 

“Bana bak Kemal bu adam casus!…” der

 

Sami paşa: ”Aman paşam siz de çok şüphecisiniz” diyerek Atatürk’e inanmaz.

 

Atatürk konuşmayı keserek yaveri Hayati Bey’i çağırır ve şu emri verir:

 

“Bu Hintli İngiliz Casusu olacak.. Kendisini takip etsinler. Mektuplarını da sansürde çok dikkatli okusunlar...”

 

Bundan sonra mektuplar o zamanlar kimya hocası olan Avni Refik Bey’e verilir. Bir iki tecrübeden sonra gizli yazılar bulunur.

Mustafa Sagir yakalanarak suçu itiraf ettirilir ve idam edilir.

 

 

 

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***

 

İTALYANLARIN HABEŞİSTAN’A SALDIRMASI.., KİM BİLEBİLİRDİ Kİ?

 

Bu olayı aktaran Atatürk’ün yakın arkadaşı Münir Hayri Egeli’ dir. Egeli’nin ağzından naklediliyorum:

 

Habeşistan Savaşı başlamadan önce İtalya’nın Rodos’a askeri harekatta bulunduğu günlerdi…

 

Bir akşam Atatürk’ün sofrasına davet edilenler onu balkonda gezinirken buldular.

 

Atatürk: “ Tevfik Rüştü” nerde ? ” Diye sordu. Ankara Palas’ da bazı sefirlere ziyaret veriyorlar, dediler.

 

 

Daha sonra hep birlikte davetin verildiği Ankara Palas’a gidildi.

 

Atatürk Arnavutluk Elçisi Asaf Bey’in yakınında giriş ve çıkış kapısını iyi görebileceği bir yere oturdu.

 

 

Atatürk:

 

Asaf Bey, gazetelerde bir takım resimler görüyorum. Arnavutluk’da operet mi oynanıyor ? ”.

 

Bu sözleri ile Kral Zogo’ nun sorguçlu resimlerini kastettiğini anlayan elçi şaşırıyor…

 

 

Atatürk devam ediyor:

 

Cumhuriyet’ten ne zarar görüldü ki, krallık ilan edildi. Hem takip edilen politika tehlikelidir.

İtalya’nın Arnavutluk’u Balkanlar’da bir basamak yapması muhtemeldir.

 

 

Müdahaleye kalkan İtalyan sefirine Atatürk:

 

Haber aldığımıza göre Roma’da bazı öğrenciler elçilik önünde gösteri yaparak Antalya’ yı istemişler.

Antalya sigara paketi midir ki sefir cebinden çıkarıp versin. Antalya buradadır. Buyurun alın.

Hem benim bir teklifim var. Hakikaten böyle bir şey düşünüyorsa, Musolini’ ye müdahale edelim.

Antalya’ya asker çıkarsın. Bütün ihracaat tamam olunca harp ederiz. Mağlup eden hakkına razı olur.

 

Bu sözleri duyan İtalyan elçisi atılıyor: ” Bu bir harp ilanı mıdır ? ”

 

 

Atatürk:

 

Hayır ben burada bir fert olarak konuşuyorum.

Türkiye de harp ancak Türkiye Büyük Millet Meclis’ nin yetkileri içindedir.

 

 

Bu durum üzerine Başbakan İsmet Paşa’ya haber verilir telefonla. Ve Ankara Palas’a çağrılır.

 

Atatürk bunu haber alınca:

 

Hükümet geliyor, biz gidelim ” der.

 

 

Çankaya’ya döndüğü zaman şunları söyler:

 

İtalya ile harp tehlikesi yoktur. Rodos’a yapılan hareket Habeşistan’a yönelecektir.

 

 

O yıllarda İtalya’daki faşist yönetim kendine yeni sömürgeler arıyordu.

Avrupa gazetelerinde zaman zaman İtalya’nın Rodos Adası’na yakın olan,

Anadolu topraklarını işgale hazırlandığına ilişkin haberler yayınlanıyordu.

Türk hükümeti de her ihtimale karşı bütün tedbiri almıştı.

 

 

Ancak Atatürk’ün söylediği yine gerçekleşti ve İtalya Türkiye yerine Habeşistan’a saldırdı.

 

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***

 

GÖZLE GÖRÜLMEYEN YERİ BİLMESİ….

 

Sakarya Savaşı’ndan sonra bir subay cepheden alınan bilgileri Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal’e okuyordu.

 

Kağıttaki notta cephe komutanlarından biri ,

 

Seyit Gazi’nin kuzey-doğu tarafında bir düşman fırkasının göründüğünden bahsediyordu…

 

Bunun üzerinde Mustafa Kemal kaşlarını çatarak:

 

“ Hayır!..Orada düşman yoktur..İyi baksınlar..”

 

Subay öğle yemeğinde geri geldi.Biraz da sıkılarak:

 

“Haber aldım komutanım.Bahsedilen yerde düşman yoktur.”

 

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***

 

"Sizinle 9 Eylül 1922' de Nif kasabasında görüşebilirim.”

 

Düşman Ordusu’nu tamamıyla yok etmek amacıyla başlatılan Büyük Taaruz amacına ulaşmıştı.

 

Ordularını korkunç sondan kurtarmak isteyecek olan itilaf devletlerinden durumu gizleme amacı güden,

 

fakat bu başarıları haber alan itilaf devletleri kendisinden görüşmek üzere randevu istedikleri zaman.

 

ATATÜRK elçilere:

“Sizinle 9 Eylül 1922 Nif (Kemalpaşa) kasabasında görüşebilirim.”

 

İşin ilginç tarafı, bu sırada Türk Orduları Nif’den çok uzakta bulunuyordu.

 

Ve 9 Eylül’e kadar oraya çarpışarak varmak çok zor, hatta imkansız gibi görülmekteydi.

 

Çünkü bu bir savaştı. Yani kesin tarih verilmesi norma şartlarda hiç bir şekilde mümkün değildi.

 

Savaş sırasında neler olabileceğini kim önceden kestirebilirdi ki? Aradan 10 gün geçti. Bu olayı daha sonra ünlü Nutku’nda kaleme alarak şöyle demiştir:

 

“Dediğim gün Nif’te idim. Fakat benden randevu isteyenler orada yoktu…”

 

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***

 

BAŞKENT ANKARA

 

Atatürk’ün Ankara’yı Başkent yapmasının ardındaki sebep hayli ilginçti:

“Ben Türk’ün imkansızı imkan haline getiren kudretini bütün dünyaya göstermek için Ankara’yı istedim.

 

Bir gün gelecek şu çorak tarlalar yeşil ağaçların çevirdiği villalar arasından uzanan yeşil sahalar,

 

asfaltlar ve binalarla bezenecek. Hem bunu hepimiz göreceğiz,yakında olacak…”

 

Ankara 13 Ekim’de başkent oldu.

 

Bazı Batılı devletler Ankara’nın nüfusu ve kırsallığı yüzünden büyükelçi göndermeyeceklerini açıklamalarına rağmen,

 

karar değişmedi.

 

 

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***

 

RADYO VE SİNEMA HAKKINDAKİ GÖRÜŞÜ

 

Atatürk’ün radyo ve sinema hakkındaki sözleri onun “ileri görüşlü”lüğünü bir kez daha kanıtlıyor.

 

Sinema, gelecekteki dünyanın bir dönüm noktasıdır.

 

Şimdi bize basit bir eğlence gibi gelen eğlence olan radyo ve sinema bir çeyrek asra kalmadan yeryüzünün çehresini değiştirecektir.

 

Japonya’daki kadın, Amerika’daki zenci, Eskimo’nun ne dediğini anlayacaktır.

 

Tek ve birleşik bir dünyayı hazırlamak bakımından sinema ve radyonun keşfi yanında tarihte devirler açan,

 

matbaa, barut, Amerika’nın keşfi gibi olaylar oyuncak nispetinde kalacaktır.

 

Bu sözler radyonun emekleme,sinemada ise yeni yeni çalışmalar yapıldığı bir dönemde ifade edilmiştir.

 

Bir diğer önemli nokta ise “Tek ve Birleşik Dünya “ düzeninden bahsetmesidir.

 

Bana kalırsa herkesin İnternet’i tanıması bu olayı kavraması için bile yeterlidir.

 

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***

 

RUSYA’NIN GELECEĞİ

Kurtuluş Savaşı sırasında en büyük desteği Rusya’dan alan Mustafa Kemal,

 

savaş sonrasında ise ilişkileri belli bir düzeyde sürdürüyordu.

 

Çünkü Lenin’den sonra iktidarı ele geçiren Stalin Rusya’yı keyfi bir şekilde yönetiyordu…

 

1936 yılında Atatürk her zamanki gibi Çankaya’daki akşam yemeklerinde ülkenin sorunlarını konuşurken,

 

masadakiler sıksık Paşam,

 

Ruslar şöyle ileri adımlar atıyor,ekonomide,sanayide,askeri alanda şöyle başarılı oluyorlar diye anlatıyordu.

 

Atatürk’ün bunun üzerine yemeği bırakıp,

 

masanın üzerindeki içinde meyvelerin bulunduğu tabağı alıyor ve yere atacakmış gibi yapıyor.

 

Masadakilere :

 

”Eğer bunu yere bıraksam kaç parça olur?” diye soruyor.

“40 parça olurduPaşam”diyorlar .

 

“Hayır..” diyor Atatürk,

 

soruyu yine tekrar ediyor,aynı cevabı alıyor.

 

Bunun üzerine "Bilemediniz…” diyor. Ve devam ediyor:

 

“Biraz sabredin…Yurtta Sulh,Cihan’da Sulha sarılın.Çünkü 60 yıl sonra Rusya 60 parça olucak.

 

Bu nesil Bolşevik ihtilali yaptı.Kan kussa,kızılcık yedim der.Oğulları da babalarının istikametinde gider.

 

Ama ondan sonraki nesil Rusya’yı 60 parçadan böler…”

 

Bu sözler 1936 yıllarında söylenmişti.

 

Şimdi o yılları şöyle bir hatırlayalım:..

 

Henüz daha II.Dünya Savaşı çıkmamış ve Rusya büyük bir güç olmamışken,bu söz söylenmiştir.

 

Anlattığı şeyler 64 yıl sonra gerçekleşmiştir.Atatürk devam etmiştir: -

 

“Bu gün Sovyetler Birliği dostumuzdur,komşumuzdur,müttefikimizdir.Bu dostluğa ihtiyacımız vardır.

 

Fakat,yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez.

 

Tıpkı Osmanlı gibi,tıpkı Avusturya Macaristan İmparatorluğu gibi parçalanabilir,ufalanabilir.

 

Bu gün Rusya’nın elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler.Dünya yeni dengeye ulaşabilir.

 

İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir.

 

Bizim,bu dostumuzun idaresinde dili bir,inancı bir,özü bir kardeşlerimiz vardır.

 

Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız.Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir.Hazırlanmak lazımdır.

 

Milletler buna nasıl hazırlanır?Manevi köprüleri sağlam tutarak..Dil bir köprüdür.İnanç bir köprüdür.Tarih bir köprüdür.

 

Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz.

 

Onların bize yaklaşmasını beklemeliyiz,bizim onlara yaklaşmamız gerekliliğidir.

 

Rusya bir gün dağılacaktır.O zaman Türkiye onlar için örnek bir ülke olacaktır.”diyen Atatürk :

 

”Türkiye 21nci Yüzyılı şekillendiren Avrasya için bir kilit ülke konumundadır.

 

Onlar bizi örnek alacaklardır.” diye görüşünü bildiriyor.

 

Atatürk’ün ileri görüşünü ;

 

1936 yılından 2008 yılına gelirken gözlem yapan ve gazeteleri televizyonları yani kısacası dünyayı takip eden herkes,

 

şu an bile anlayabilir.

 

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***

 

AVRUPA BİRLİĞİNİN KURULUCAĞINI BİLİYORDU…

 

Atatürk dış politikaya da önem verilmesini çok iyi biliyordu.

 

Türkiye’nin komşularında meydana gelebilecek olaylardan etkilenebileceğini savunan Atatürk,

 

bir akşam Çankaya Köşkü’nde çocukluk ve mahalle arkadaşı Asaf İlbay’ın da aralarında bulunduğu dostlarına

 

dış siyaset hakkında şunları anlatır:

“Bir Balkan Birliği’ne lüzum vardır.Beni bırakınız ki fırkamın lideri olarak Balkanlar’da bir seyahat yapayım.

 

Balkan devlet adamlarıyla konuşayım ve efkarıumumiyeyi hazırlayayım.

 

Dünyanın ufuklarında kara bulutlar görüyorum.Balkan Birliği kurulabilirse,bir Avrupa Birliği’ne yol açılabilir.

 

Batı devletleri de er geç birleşmiş olacaklardır."

 

Avrupa Birliği düşüncesi ilk olarak ancak II.Dünya savaşı sonrasında ortaya çıkabilmiştir.

 

1960’ların başında Batı ülkeleri tarafından üzerinde konuşulmaya başlanmış olan bu düşünce,

 

1980’lere gelindiğinde ancak genişlemeye başlayabilmiştir.

 

Oysa ki,Atatürk bakışlarını bir noktada yoğunlaştırarak dalgın bir halde ısrarla şunlarışunları söylüyordu:

“..Evet,bir Balkan Birliği ve sonra da Batı Devletleri Birliği beşeriyeti ve ulusları,görünür görünmez felaketlerden koruyabilir.

 

Yoksa insanlığın başına gelecek sefalet ve ıstıraplara ölçü yoktur.Dünya bir uçurama doğru gidiyor…”

 

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***

 

YIL 1908 ve ATATÜRK'ün UÇAKLARLA İLGİLİ GÖRÜŞLERİ

 

Atatürk uçakların henüz daha bırakın savaşlarda kullanılmasını,

 

normal günlerde bile kullanılmadığını ve birçok kimse için ölüm kutusundan başka bir şey olmayan günlerde,

 

Fransa’daAbidin Daver’e söylediği uçaklarla ilgili şöyle demiştir:

 

“Teyyarelergün gelecek savaşlarda önemli roller oynayacaktır.”

 

1908 yılında söylenen bu söz ,Abidin Daver’in hiç aklına yatmadığını itiraf etmiştir.

 

Çünkü o yıllarda uçağı savaşta kullanılması akıllarda dahi yok gibi bir şeydi.

 

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***

 

ANNESİNİN ÖLÜMÜYLE İLGİLİ GÖRDÜĞÜ RÜYA…

 

Zübeyde Hanım rahatsızlığı artığından Uşşakizadeler ‘in evinde oğluna hasret vefat eder.

 

Ancak bu haber Paşa’ya nasıl haber vereceklerini düşünüyorlardı.

 

Annesinin ölümünden habersiz olan Mustafa Kemal,aynı saatlerde trenle çıktığı Yurt gezisinde uyumaktaydı.

 

Gecenin ilerleyen saatlerinde gördüğü kabus gibi rüya yüzünden kan ter içinde uyanır..

 

Bir sigara yakar ve zile basarak kompartımanındaki hizmetine bakan Ali Çavuş’u çağırıp:

 

“Gördüğüm rüya canımı sıktı…”der.

 

Ali Çavuş : ”Hayırdır Paşam” deyince Atatürk de rüyasını anlatır:

“Pek hayır olacağa benzemiyor.Kırlık bir yerdeymişiz.Her taraf yeşillik.Birden bire sel geliyor,annemi alıp götürüyor.

 

Endişe ediyorum.Yaverlere söyle,İzmir’e telgraf çekip annemin sağlık durumunu sorsunlar…”

 

Acı haber tez gelir derler…Kısa bir süre sonra Yaver Salih’in yolladığı şifreli telgrafle gelir.

 

Atatürk telgrafın şifreli olduğunu derhal anlayarak:

“Annem öldü mü?”

 

Ali Çavuş üzgün bir şekilde telgrafı uzatır: “Başınız sağ olsun Paşam.”

 

Gözleri yaşla dolan Atatürk :

 

“Bana malum oldu..Bana malum oldu…Bunun kabusunu gördüm ben..

 

Anam..Zavallı çilekeş anam..Benimanam öldü başka analar sağ olsun..”

 

diyerek koltuğuna çöker.

 

Vatan hizmetinin zorunluluğu yüzünden annesinin cenaze törenine katılamaz.

 

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***

 

Bunlar ve bundan daha fazlası kehanet ..,

 

Atatürk’ün ileri görüşlülüğü ise onun düşüncelerinde belirmiştir.

 

Araştırarak, öğrenen, kavrayan ve öngörüşlerde bulunan zekasıyla,

 

Çağının ve ülkemizin en önde gelen lideri olmuş, ülkemize ve bu topluma büyük kazanımlar sağlamıştır...

 

Onun parapsikolojik yeteneğini olduğunu kabul ediyor ve merak ediyorsanız,daha fazla bilgilenmek için,

 

Gazeteci Ali Bektan’ın 18 yıllık alın teriyle çıkardığı “ATATÜRK’ÜN KEHANETLERİ” adlı kitabını alabilirsiniz.

 

 

Gerçekten bazılarının “Kader” diyebileceği şeyleri,

 

Atatürk; sözleri, fikirleri ve düşünceriyle " ileri görüşlülük " olarak, Tük halkının önüne sunmuştur.

 

Bize düşen böyle bir kişiliğe sahip olduğumuzla övünmek yerine,

 

bize kalan mirasları olan ülkemiz ve düşüncelerini geliştirip,

 

onun bizlere emanet ettiği " Bağımsız ve laik Cumhuruyeti “ mizi,

 

yeni neslin çocuklarına dahada geliştirerek bırakmak için çalışmamız gerekecektir.

 

 

Durumu Özetlersek : ”Bilginin Efendisi Olmak için Çalışmanın Kölesi Olmak Lazımdır.”

 

 

tna

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

keramet aramayın, sadece vizyon sahibiydi..Bunun için bazı beyinsel faaliyetlerin çalışma fonk. arttırmak gerekmez, her akıllı-mantıklı adam aslında geleceği görebilir..Plan-program..bence bu ileri görüşlülüğü atatürkün kendisine bahşedelim, beyninin diensefal bölümüne değil..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...
  • 1 ay sonra...

Yok hayır...

 

bozan

Sayın Bozan;

 

Bu başlıkta yazılanların tamamını okumadan, sadece başlığa takılı kalmanız bize yansıtmaya çalıştığınız entellektüel yapınıza uymamış...

 

Sonuç olarak okuyupta kavrayamadığınızı düşünmek bile istemiyorum, okumadan yaptığınız bu yorum size hiçte yakışmamış...

 

Umarım bu ileti dikkatinizi çeker ve bizlerin sizin yazılarınızı ve anlatmaya çalıştıklarınızı anlamak ve kavramak adına gösterdiğimiz özen ve saygıyı sizde gösterir ve yazılanların tamamını okuyarak yanlış anlaşılmalara neden olmayacak doğru mesajlar verebilirsiniz...

 

örneğin sondan başlıyarak okumayı bile deneseniz anlatılmak istenenleri kavrayacağınızdan eminim...

 

şuradan başlamayı deneyin isterseniz...

 

http://www.turkish-media.com/forum/

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Bozan;

 

Bu başlıkta yazılanların tamamını okumadan, sadece başlığa takılı kalmanız bize yansıtmaya çalıştığınız entellektüel yapınıza uymamış...

 

Sonuç olarak okuyupta kavrayamadığınızı düşünmek bile istemiyorum, okumadan yaptığınız bu yorum size hiçte yakışmamış...

 

Umarım bu ileti dikkatinizi çeker ve bizlerin sizin yazılarınızı ve anlatmaya çalıştıklarınızı anlamak ve kavramak adına gösterdiğimiz özen ve saygıyı sizde gösterir ve yazılanların tamamını okuyarak yanlış anlaşılmalara neden olmayacak doğru mesajlar verebilirsiniz...

 

örneğin sondan başlıyarak okumayı bile deneseniz anlatılmak istenenleri kavrayacağınızdan eminim...

 

şuradan başlamayı deneyin isterseniz...

 

http://www.turkish-media.com/forum/

 

 

1. Yazılanların hepsini okumuş ve öylece yanıtlamıştım sevgili dostum...

2. Okudum ve şunu bir defa daha anladım şeyh uçmaz müriti uçurur...

3. Bir insana insan üstü, tabiat üstü nitelikler vermek kadar bilim dışı bir deli saçması fikir olacağını zannetmiyorum, bu en az faşizm ve stalinizm kadar ciddi bir hastalık ve tehlikedir...Etrafınızda böyle kişiler varsa onları Türk hekimlerine emanet ediniz...

4. Entellektüel falan değilim ben Bozan'ım.. Bu yüzden bozarım...

5. Yazılarımı anlamaya çalışmak için özen göstermeniz benim için tek birşeyi ifade eder o da''hiçbirşey''

Çünkü yaklaşımınızı, tanrılaştırıcı, bilimden uzak ve gereksiz buluyorum...

Saygılarımla..

 

bozan

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

1. Yazılanların hepsini okumuş ve öylece yanıtlamıştım sevgili dostum...

2. Okudum ve şunu bir defa daha anladım şeyh uçmaz müriti uçurur...

3. Bir insana insan üstü, tabiat üstü nitelikler vermek kadar bilim dışı bir deli saçması fikir olacağını zannetmiyorum, bu en az faşizm ve stalinizm kadar ciddi bir hastalık ve tehlikedir...Etrafınızda böyle kişiler varsa onları Türk hekimlerine emanet ediniz...

4. Entellektüel falan değilim ben Bozan'ım.. Bu yüzden bozarım...

5. Yazılarımı anlamaya çalışmak için özen göstermeniz benim için tek birşeyi ifade eder o da''hiçbirşey''

Çünkü yaklaşımınızı, tanrılaştırıcı, bilimden uzak ve gereksiz buluyorum...

Saygılarımla..

 

bozan

 

Neyi bozarsınız anlayamadım...

 

Sizden bir şeyleri bozmanızı değil okuduklarınızı doğru algılayıp doğru mesajlar vermeniz rica edildi...

 

 

Çevrenizdeki kişileri hiçbir şey olarak görmeniz...Sizi megolaman konumuna sokarmı acaba.? Ne Dersiniz.?

 

Bu yaklaşımınızı bu soruyu kendinize sorarak değerlendirmeniz gerekli...

 

 

Ayrıca başından sonuna okudum diyerek okuduğunuzu sağlıklı değerlendirmediğiniz kuşkusunu yaratmış olmuyormusunuz.?

 

Çünkü benim yaklaşımımın Sizin İfadenizle "tanrılaştırıcı ve bilimden uzak" olmadığını,

 

aşağıdaki linklerde yazılanları okumanıza karşın kavrayamamış olmanız bu kanıyı güçlendiriyor...

 

 

http://www.turkish-media.com/forum/

 

http://www.turkish-media.com/forum/2

 

 

Bozamak dediğiniz bu olsa gerek, anlatılan ve anlatılmak istenenleri kişileri gereksiz görerek değerlendirmek

 

kafaca varmış olduğunuz yeri bize göstermiş oldu....

 

 

Yukarıda verdiğim linkleri sizin bu bakış açınızla okumak zahmetli gelebilir düşüncesiyle bir kaç küçük alıntı...!

 

Umarım çevrenizdekileri hiç birşey olarak görmek yerine,

 

Kafanızda oluşturduğunuz, bir şeyleri bozmak düşüncesi ve yaklaşımlarınızdan vazgeçip

 

Çevrenize doğru mesajlar vermeyi deneyebilirsiniz.?

 

 

:excl:

* Not : …

 

Yukarıda anlatılan ve bu başlık altında sizlerle paylaşmak amacıyla zaman zaman ileti olarak göndereceğim bu yazılar,

 

ATATÜRK'ün kehanetleri adı altın da toplanmış yazılardan alıntılardır.

 

Bu nedenle bende aslına sadık kalmak amacıyla bu adlandırmayı da kullandım.

Bu kitabı sunanlar, ilgiyi çekmek yada çok satmak kaygısıyla bu yaklaşımı kullanmışta olabilirler.

 

Fakat ben onun 'İleri görüşlü kişiliğinin' Kahin,

 

'ön görüşlerinin' de kahinlik olarak adlandırılmasına katılmıyorum.

 

Ama yinede ;

 

Kendimce değerli ve önemli bulduğum ATATÜRK’ ün ‘ön görüşlerinin’ anlatıldığı bu yazıları sizlerle paylaşmak istedim,

 

Ancak bana kalırsa ;

Mustafa Kemal ATATÜRK, döneminin en zeki, kendini her türlü kaynağı okuyarak geliştirmiş, entelektüel ve bilgi birikimine sahip,

 

yaşama duyarlı, insancıl, askeri kişiliğine karşın barış sever ve ileri görüşlü kişiliğiyle çağının en önemli liderlerinden biri olmuştur.

 

Onun ön görüşlerine ve yaptıklarına ‘kahin olduğu, kahinlik yaptığı’ görüşüyle bakar ve öyle sınırlarsak,

 

onu mistik bir kişilikle sınırlar ve gerçek dehasını göz ardı etmiş oluruz...

 

Bu sonuçta, onu ve yaptıklarını basite indirgemek, bizi onu iyi anlayamama noktasına götürebilir...

 

 

Bu nedenle Sizlerden; Onunla ilgili bu anlatılanları bu bakış açısı ile okumanızı önemle rica ediyorum.

 

 

 

Atatürk’ün ileri görüşlülüğü ise onun düşüncelerinde belirmiştir.

 

Araştırarak, öğrenen, kavrayan ve öngörüşlerde bulunan zekasıyla,

 

Çağının ve ülkemizin en önde gelen lideri olmuş, ülkemize ve bu topluma büyük kazanımlar sağlamıştır...

 

Bu yazılanların içinde onu tanrılaştırmak adına yazılan bir şeyler görüyor olmanız...

 

Daha doğrusu bir şeyleri bozmak adına yaptığınız ucuz yaklaşımlardan başka bir şey olmadığını düşünüyorum...

 

Okuyanlara vermeye çalıştığınız bu tür ( Gerçekleri çarpıtıp bozan) mesajlar, aslında sizi bir hiçliğin içine sokmuyor mu ACABA ? ...

 

Saygılarımla Sayın BOZAN...

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Neyi bozarsınız anlayamadım...

 

Sizden bir şeyleri bozmanızı değil okuduklarınızı doğru algılayıp doğru mesajlar vermeniz rica edildi...

Çevrenizdeki kişileri hiçbir şey olarak görmeniz...Sizi megolaman konumuna sokarmı acaba.? Ne Dersiniz.?

 

Bu yaklaşımınızı bu soruyu kendinize sorarak değerlendirmeniz gerekli...

Ayrıca başından sonuna okudum diyerek okuduğunuzu sağlıklı değerlendirmediğiniz kuşkusunu yaratmış olmuyormusunuz.?

 

Çünkü benim yaklaşımımın Sizin İfadenizle "tanrılaştırıcı ve bilimden uzak" olmadığını,

 

aşağıdaki linklerde yazılanları okumanıza karşın kavrayamamış olmanız bu kanıyı güçlendiriyor...

http://www.turkish-media.com/forum/

 

http://www.turkish-media.com/forum/2

Bozamak dediğiniz bu olsa gerek, anlatılan ve anlatılmak istenenleri kişileri gereksiz görerek değerlendirmek

 

kafaca varmış olduğunuz yeri bize göstermiş oldu....

Yukarıda verdiğim linkleri sizin bu bakış açınızla okumak zahmetli gelebilir düşüncesiyle bir kaç küçük alıntı...!

 

Umarım çevrenizdekileri hiç birşey olarak görmek yerine,

 

Kafanızda oluşturduğunuz, bir şeyleri bozmak düşüncesi ve yaklaşımlarınızdan vazgeçip

 

Çevrenize doğru mesajlar vermeyi deneyebilirsiniz.?

 

 

 

Bu yazılanların içinde onu tanrılaştırmak adına yazılan bir şeyler görüyor olmanız...

 

Daha doğrusu bir şeyleri bozmak adına yaptığınız ucuz yaklaşımlardan başka bir şey olmadığını düşünüyorum...

 

Okuyanlara vermeye çalıştığınız bu tür ( Gerçekleri çarpıtıp bozan) mesajlar, aslında sizi bir hiçliğin içine sokmuyor mu ACABA ? ...

 

Saygılarımla Sayın BOZAN...

 

 

 

hayır tabiki.. sevgili dostum bak bugün engin abi büyük bir tesadüfle ne yazmış...

 

'''Atatürk'ün bir üvey babası ve üvey kardeşleri olduğunu yazdığım zaman kıyamet kopmuştu... Hatta yaşlı bir faşist bana 'sapık' bile demişti. (Bunun daha da matrağı var: Bazı faşistler beni 'yılın faşisti' yarışmasında aday gösterdiler! Türkiye bir kara mizah cenneti değil midir?)

 

Bu bilgi, gizli saklı bir bilgi değildi, üstelik son derece bayattı. Zübeyde Hanım'ın Ali Rıza Bey'in erken ölümü üzerine yeniden evlendiği ilkokullarda bile anlatılırdı... Azıcık mürekkep yalamışlar, Atatürk'ün bu yüzden anasını hiç bağışlamadığını ve aralarının soğuk olduğunu da bilirlerdi.

 

Bunda da şaşılacak bir şey yoktu. Ben de olsam öyle yapardım, aynı tepkiyi gösterirdim.

 

Sanki bütün bunlar ayıp ya da günahtı ha!

 

Kavga şurada düğümleniyordu: Atatürk 'insanüstü' bir varlık mıydı, yoksa hepimizden üstün de olsa, sonuçta sizin benim gibi bir insan mı?

 

Laik faşistler, onu yıllarca uzaylı gibi görmek ve göstermek istediler.

 

Dinci faşistler de, en korkunç canavar gibi...

 

Bu çift taraflı eşeklik şöyle işliyordu: Ona tapanlar özel hayatını yok sayıyorlardı. Kızkardeşi Makbule Hanım bütünüyle unutturulmuş bir kişiydi örneğin. Ellerinden gelse Latife Hanım'ı bile tarihten sileceklerdi de, o kadarına güçleri yetmemişti. Yıllar sonra Atatürk'ün hayatındaki Fikriye Hanım gerçeği hatırlatılınca bundan çok rahatsız oldular. Çok şükür Madame Corinne'i falan yalnızca bir avuç entellektüel biliyordu...

 

Onlara göre Atatürk sevemez, üzülemez, yorulamaz, üşüyemez, acıkamaz, ağzına içki koyamazdı, tıpkı her Türk memuru gibi.

 

Kimileri 'Gazi Mustafa Kemal Paşa' isminden bile rahatsız oluyorlar, Atatürk'ün 1921 yılından 1934 yılına kadar öyle çağırıldığını kabul edemiyorlardı. Yani tarihe de karşı geliyorlardı. Çanakkale savaşında albay rütbesinde olduğu hatırlatılınca da dehşete kapıldılar. Nasıl olurdu canım, öyle yüce bir varlık mareşalliğe teğmen, yüzbaşı, binbaşı, yarbay, albay, general gibi sıradan ölümlülere mahsus birtakım rütbelerden geçerek mi gelmişti yani?... Daha önce bir Osmanlı subayı da olamazdı, herhalde 19 Mayıs 1919 günü Samsun limanına doğru bir uçan daire alçalmış, Atatürk oradan Bandırma gemisinin güvertesine ışınlanmıştı.

 

Bu zavallılık, Atatürk düşmanlarının ekmeğine yağ sürdü. Bizim 'yapmayın etmeyin' uyarılarımıza kulak asmadılar. Tam tersine, Atatürk düşmanlarına karşı çıkacak yerde bize gıcık kaptılar. Kara listeye aldılar.

 

Öte yandan, eşeklik madalyonunun arka yüzünde yer alan yobazlar da, Atatürk'ün özel hayatını tartışma konusu yapmaktan ve işi hakarete vardırmaktan özel bir zevk duydular.

 

Atatürk rakı içerdi... Ne vardı bunda, ben de içerim. Atatürk birçok kadın sevmişti, ne vardı bunda, ben de sevdim.

 

Fakat yobazlara göre bütün bunların korkunç günahlar sayılması bile yeterli değildi, işi, Zübeyde Hanım'a en ********* hakaretleri etmeye kadar da götürdüler. Birçok budala, Selanik'ten yola çıkarak 'Atatürk'ün etnik kökenini' bile tartışma konusu edecek kadar saçmaladı. Mütareke döneminde İstanbul basınının atmış olduğu pisliklerin tozunu alıp yeniden piyasaya sürdüler.

 

Daha başka çamurları, kanun izin vermediği için burada yazamıyorum. Neme lazım, beyinsiz serserinin biri çıkar, zikrettiğim için benim de öyle düşündüğümü sanıp mahkemeye vermeye kalkar. İşin yoksa uğraş dur.

 

Eşeklik günümüzde şu boyutu kazandı: Birçok laik ahmak, bunları gündeme getirdiğim için 'benim de dincilerin safına geçtiğimi' sanıyor.

 

Birçok dinci ahmak da 'bizim tarafa geldi' diye seviniyor!

 

Oysa Atatürk'ü bir tanrı olarak görmekle şeytan olarak görmek arasında hiçbir fark yok, bunların her ikisi de geri kalmış ülkelerin geri kalmış beyinlerine özgü, akıl dışı yanlışlar. Bizde övgü, 'sensin yaratan, sensin olduran, Çankaya var Kabe gerekmez' zırvalığına, yergi de 'gök gözlü Deccal' dangalaklığına varıyor. (Azıcık da gülelim: İsmet de 'Deccal'ın veziri' oluyormuş...)

 

İşte bu nedenle, Türkiye'de olmayan bir şeyi, akılcı burjuva kültürünü savunuyorum.

 

Ama siz de bana bu yüzden 'ütopyacı' diyebilirsiniz, haklısınız. Üstelik 'sosyal tabanım' da yok.

 

İyi öyleyse, yiyin birbirinizi!''''Engin ardıç

 

 

bozan

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

hayır tabiki.. sevgili dostum bak bugün engin abi büyük bir tesadüfle ne yazmış...

***

***

İyi öyleyse, yiyin birbirinizi!''''Engin ardıç

bozan

Size yöneltilen soruların cevapları Engin Ardıç'ın bu yazısında yazdıkları değil sayın bozan...

 

Bu ülkede yaşayan birilerinin Atatürk'ü önemsemesi ve ona içinde bulunduğu kültürel gelişime bağlı olarak öyle yada böyle

bir değer atfetmesinin (bir çok farklı mesajlarınızda ortaya çıkan) sizi bu kadar rahatsız ediyor olmasını kavramak,

yada yanılıyorsam bunu düzeltmek adına,

sizden bir önceki iletimi tekrar okumanızı ve orada size yöneltilen sorulara cevap vermenizi rica ediyorum...

 

Sizin yukarıda okuduklarınızdan Engin Ardıç'ın bu yazısının içeriğinde anlatılmak istenen gerçekleri ifade etmeye çalıştığınızı

bu yazıyı göndermeden ve ithamlarda bulunmadan da daha ilk iletinizde doğru mesajları verebilirdiniz...

 

Üstelik bu başlık altında " İyi öyleyse, yiyin birbirinizi " denilebilecek yaklaşımlar var mı sizce.?..

 

Sanırım nicklere bakarak yaratılan ön yargılarla okunan iletileri cevaplarken,

bu ön yargılı yaklaşım verilmesi gereken doğru mesajları geciktiriyor yada engelliyor...

 

Diye düşünüyorum sayın Bozan...

 

Saygılarımla

 

tna

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.