Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

BUGÜNKÜ EĞİTİMİMİZ BIÇAK SIRTINDA... (Son günlerde okullarımızdaki şiddet olayları... Sonuçt "Ekilen biçiliyor"... İlgilileri duyurulur...)


DİPNOT

Önerilen İletiler

.

BUGÜNKE EĞİTİMİMİZ BIÇAK SIRTINDA... SON GÜNLERDEKİ OKULLARDA ŞİDDET OLAYLARI...

 

Günün sık sorulan sorusu budur: ''Ne oluyor bu gençliğe?''

Sorunun nedeni artık ilköğretim okullarına kadar kaymış olan 'şiddet' tir. Liseli öğrenciler, meslek okulları öğrencileri, ilköğretim öğrencileri kavga ediyorlar, gruplar olarak birleşiyorlar, bıçaklı kavgalar çıkıyor, yaralananlar, ölenler her gün haberlerde.

Kız öğrenciler arasında bile bıçaklı kavgalar oluyor, hatta bir kız öğrenci kavga ettiği öteki kızlara tabanca ile ateş ediyor.

Gençlerin konuşma biçimi değişti, 'ya...' ile başlayan sözcükler, küfürlü konuşmalar duyanların şaşırdığı yeni bir dil oluşturuyor.

Nedir bu olaylar? Bunları nasıl açıklamalı? Aileler mi çocukları ile ilgilenmiyor? İnternet iletişimi mi bu olaylara yol açıyor? Kurtlar Vadisi gibi filmler mi bu akımları körüklüyor?

Olayın özü, gençliğin kendini kanıtlama isteğine yanıt veren toplumsal değerlerdeki değişmelerdir. Bu dinamik nasıl bir etki yapmaktadır?

1.___ Genç insanın kimlik arayışı tam da bu dönemlerde yaşanmaktadır. Genç erkek ve genç kız, bu dönemlerinde kendi kimlik arayışlarına girmekte, toplumsal rol modellerine bakmakta, toplumun nelere değer verdiğine önem vermektedir.. Bu hareketli döneminde günümüz gençleri toplumda hangi değerleri görmekte, nelerin önem taşıdığını görmektedir. Toplumsal rol modelleri neler olmaktadır?

2.___ Bizim toplumumuzda da değerler değişmiştir. Daha önceki dönemlerin 'çalışkan, üretken, yararlı insan' modeli yerini 'güçlü, kendini kabul ettiren, daha üstün olan insan' modeline bırakmıştır. Güçlü olmak, kendini kabul ettirmek, daha üstün olmak ise günümüzde 'güçlü erkek' ve 'popüler güzel kadın' olarak kabul görmektedir. 'Güçlü erkek' ise toplumlarda yetkinin gücü, paranın gücü, silahın gücü olarak görünmektedir. Genç insanlar henüz yetkiye ulaşamamakta, geriye para gücü ve silah gücü kalmaktadır.

Ailesinin parasını kullanabilen genç hızlı süreceği arabalar almakta, bunlarla yarışarak gücünü kanıtlamaya çalışmaktadır. Gençlerin araba yarışları şiddet olarak değerlendirilmelidir. Bu denli parası olmayanlar da sustalı bıçaklarla gücünü kanıtlamaya çalışmaktadır.

Genç kızların 'popüler güzel kadın' olma özlemleri de zayıflayarak, değişik süslemelerle (dövme, piercing vb.), farklı saç renkleriyle ortaya çıkmakta, onlar da kendi farklılıklarını kanıtlama peşinde çaba harcamaktadır.

3.___ Gençlerin rol modelleri de erkekler için 'güçlü erkek' lerdir. Toplumun 'güçlü erkekleri' de, ünlüler, zenginler, televizyonlarda görünenler, havaya silah sıkanlar olarak görününce şaşacak bir şey kalmamaktadır. Genç kızlar için rol modelleri de mankenler, televizyonda görünen havalı kadınlar olmaktadır.

Toplum, bilim insanlarına önem vermemekte, sahnelerde halkı eğlendirmeyen sanatçıları tanımamakta, sanatçı olarak da ekranda ve sahnede şov yapanları tanıtmaktadır. Bu durumda gençlerin onları tanımamasında, onları kendilerine örnek almamasında şaşılacak bir şey bulunmamaktadır.

4.___ 'Bu gençlere ne oluyor?' sorusu anlamsız bir soru olarak havada kalmaktadır.

Gençlere olanlar, toplumda olup bitenlerdir. Toplumda olanları hiç de yadırgamayanların aynı şeyleri gençlerde görünce hayrete ve dehşete düşmeleri sadece aymazlıktır.

 

Sonuç olarak, 'gençlere bir şey olmamaktadır' Olanlar, bu toplum değişirken olmuştur ve olmaktadır. Her şeyi ''Benim bunda çıkarım ne?'' mantığıyla açıklayan liberal ekonomi şampiyonları, paranın da bir şiddet aracı olduğunu unutabilirler. Ama toplumların belleği unutmaz, bunu anımsar ve gelen kuşaklara da geçirir. Gençler de 'başarının şiddet yoluyla kazanıldığını' görüp anladıkları zaman bu yolu kullanmakta duraksamazlar.

Gençlerin sustalı bıçak kullanmasıyla toplumda yetkinin ve paranın kullanılması arasında özünde fark yoktur. Sadece paranın ve yetkinin şiddet olarak kullanılmasına henüz zaman vardır. Bugün sustalı bıçak kullananlar, günü gelince parayı da, yetkiyi de aynı biçimde kullanacaklardır.

 

Sonuçta 'EKİLEN BİÇİLMEKTEDİR'...

 

İLGİLENENLERE DUYURULUR...

 

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

Son 50 günün blançosu

 

* 2 Şubat: İzmir Buca'da lise öğrencisi yaralandı.

* 4 Şubat: İzmir'de üç öğrenci, müdür yardımcısı ve üç öğrenciyi yaraladı.

* 13 Şubat: Bursa'da 17 yaşındaki bir öğrenci arkadaşını göğsünden bıçakladı.

* 20 Şubat: Mersin'de internet kafede çıkan kavgada iki öğrenci bıçaklandı.

* 22 Şubat: Bursa'da 16 yaşındaki liseli öğrenci tartıştığı sınıf arkadaşını usturayla yaraladı.

* 22 Şubat: Manisa'da, kavga eden arkadaşlardan biri diğerini 10 yerinden bıçakladı.

* 23 Şubat: Adana'da bir öğrenci bir grubun saldırısına uğradı.

* 25 Şubat: Trabzon'da liseli öğrenci, okul önünde silahlı saldırıya uğradı.

* 9 Mart: Konya'da iki öğrenci bıçakla yaralandı.

* 13 Mart: Diyarbakır'da öğrenciler okul bastı, sekiz öğrenci yaralandı.

* 22 Mart: Adana'da meslek liseli bir öğrenci okul arkadaşını bıçakladı.

* 22 Mart: İstanbul Levent'te 14 yaşında bir öğrenci, arkadaşını kalbinden bıçaklayarak öldürdü.

* 23 Mart: Yozgat'ta maç sırasında kavga eden iki öğrenciden biri arkadaşını bıçakladı.

* 23 Mart: Kocaeli'de 14 yaşındaki öğrenci, arkadaşını çakıyla yaraladı.

 

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Okulda ürküten tablo

 

Olaylarda son 6 ayda patlama yaşandığını vurgulayan uzmanlar 7 yaşındaki çocukların sorunlarını şiddetle çözdüklerini belirtti

 

ANKARA - Milli Eğitim Bakanlığı, okulda şiddet olaylarını değerlendirmek için konunun uzmanlarını UNICEF işbirliği ile bir araya getirecek. İstanbul'da yapılacak ve 3 gün sürecek sempozyuma 40'ın üzerinde yerli ve yabancı bilim adamı ve eğitimci katılacak. Sempozyuma katılacak eğitimcilerin verdiği bilgilere göre son 6 ayda yaşanan olaylar, son 3 yılın rakamlarına ulaştı. Verilere göre evinde şiddet gören 7 yaşındaki çocukların yüzde 37'si arkadaşlarıyla ilişkilerini de şiddet kullanarak yürütüyor.

 

Milli Eğitim Bakanlığı'nın UNICEF'le işbirliği yaparak düzenleyeceği ve okullardaki şiddet olaylarının ele alınacağı uluslararası sempozyum bugün İstanbul'da başlayacak.

 

Sempozyumda, ''Bilgi ve İletişim Teknolojileri Çocukları ve Gençleri Nasıl Etkiliyor?'' başlıklı bir sunum yapacak olan Başkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Sadegül Akbaba Altun, şiddet olaylarındaki artışa dikkat çekti. 2000-2006 yılları arasında yaşanan şiddet olaylarının basındaki yansımalarına ilişkin bir çalışma yaptıklarını anlatan Yard. Doç. Dr. Altun, ''Daha önce 2002-2005 yıllarını taramıştık, araştırmamıza göre son 6 ayda yaşanan şiddet olaylarına ilişkin haberler 3 yıldaki haberler kadar. Şiddet olaylarında inanılmaz derecede artış gözüküyor; Bakanlığın dediği gibi bir iki vaka değil'' diye konuştu.

 

Cep telefonları ve internet kullanımının da şiddeti tetiklediğine dikkat çeken Altun, özellikle internette kontrol mekanizmasının bulunmamasının önemli bir etken olduğunu vurguladı. ''Ailelerin ve Çocukların Davranışlarında Şiddet'' konusunu elde ettiği verilerle sempozyuma taşıyacak olan Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Berrin Akman , Türkiye genelinde çeşitli illerden 7, 8 ve 9 yaşlarındaki çocuklar ve velileri üzerinde bir araştırma yaptıklarını söyledi. Elde ettikleri bulguların, evinde fiziksel şiddete uğrayan çocukların okulda da aynı yola başvurduklarını gösterdiğini belirten Akman, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde eğitim düzeyi düşük velilerin çocuklarını bir ''aletle'' dövdüğünü söyledi. Ailelerin yüzde 30'a yakınının fiziksel şiddet uyguladığını belirten Akman, okuma yazma bilmeyen annelerin yüzde 42'sinin, üniversite mezunu annelerin ise yüzde 8'inin şiddet uyguladığını söyledi.

Bilgisayar oyunları gelişimlerini etkiliyor

 

Evde şiddet gören 7 yaşındaki her 100 çocuktan 37'sinin arkadaşlarıyla yaşadığı problemleri şiddete başvurarak çözme yoluna gittiğini belirten Akman, bunun da çok ciddi bir oran olduğunun altını çizdi. ''Şiddet İçerikli Bilgisayar Oyunlarının İlköğretim Öğrencileri Üzerindeki Etkileri'' konulu çalışmasını sempozyumda sunacak olan Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Osman Samancı da, bilgisayar oyunlarının çocukların ruh sağlığı, ders başarısı, bedensel ve sosyal gelişimleri üzerinde olumsuz etki bıraktığını söyledi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

EĞİTİM SİSTEMİ ÇÖKMÜŞ

Okullarda çeteler cirit atıyor. Meslek liselerinde adını bile doğru yazamayan öğrenciler var

ANKARA - Eğitim-Sen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer 'in, Türkiye genelindeki 150 okulda yaklaşık 3 bin öğretmenle yaptığı görüşmeler, eğitim sistemindeki ''çöküntüyü'' gözler önüne serdi. Kimi meslek liselerinde doğru düzgün okuma-yazma bile bilmeyen öğrencilere rastlanırken kimi okullarda çeteler ''cirit atıyor''. Ankara, İzmir, Burdur, Uşak, Manisa, Ordu'daki 150 okulda 21 Şubat'tan bu yana incelemeler yapan Dinçer, eğitim sisteminin ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğunu söyledi. Dinçer saptamalarını Cumhuriyet 'e anlattı...

Sigara normal sayılıyor

* Öğrencilerde kesici, delici, darp etmeye yönelik araçlar bulunuyor. Okullarda yapılan kontrollerde öğrencinin üzerinden sigara çıkması artık normal karşılanıyor.

* Bazı meslek liselerinde okuma-yazmayı bile doğru düzgün bilmeyen öğrenciler var. Bazı öğrenciler adını, soyadını ve okul adını bile doğru yazamıyor.

* Gezilen 150 okulun yalnızca ikisinde kadın müdür görev yapıyor. Müdür yardımcısı kadınların sayısı daha fazla, ancak onlar da bu iktidardan önce göreve gelmiş.

* Ücret karşılığı çalışan öğretmenlerin sigortaları okul tarafından yaptırılmak zorunda, ancak SSK primlerinin yatırılmamasından ötürü bazı okul müdürlerine 30-40 milyarlık cezalar gelmiş.

Rehberlik hizmeti zayıf

* Öğretmen niteliğinde ciddi düşüş var. Okullarda sağlıklı yönlendirmeler yapılmıyor, rehberlik hizmetleri zayıf kalıyor.

* Okullarda temizlik sorunu var.Okul yönetimleri, okul gereksinimleri için velilerden para istemenin kendilerini ''bezdirdiğini'' ifade ediyor. Veliler, okul yönetiminin kendilerinden para isteyeceği korkusuyla veli toplantılarına gelmiyor.

Öğretmenler çekiniyor

* Çeteleşmeler okulun içine bile girmiş durumda. Öğretmenler, öğrenciler üzerinde caydırıcı olamıyor, hatta bazı öğretmenler öğrencilerinden çekiniyor.

* Öğretmenler üzerinde de psikolojik bir baskı var. Öğretmenlerin sorunları birikmiş ve her an patlamaya hazırlar.

* İlköğretim müfredatının yenilenmesi beraberinde ciddi sorunlar getirmiş. Örneğin bin öğrencisi olan bir okulun yöneticisi ayda 50 bin sayfa fotokopi yaptırdıklarını söylüyor. Bedava dağıtılan kitapların bazıları kullanılamaz halde.

* Sınıf geçme sistemine ilişkin eleştiriler var. Öğrenciler, ''nasıl olsa sınıfta kalma yok'' düşüncesiyle derslere önem vermiyor.

* Öğrenciler arasında hırsızlık olayları yaşanıyor. Bazı okullar, sorunun önüne geçmek için özel güvenlik tutuyor.

Kadrolaşma ciddi boyutta

* Okullarda ciddi bir kadrolaşma var. Yönetim kadrolarına atanmada hükümete yakın sendikalara öncelik tanınıyor. Eğitim-Sen üyelerine atama için sendikadan istifa etme koşulu sunuluyor.

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

BUGÜNKE EĞİTİMİMİZ BIÇAK SIRTINDA... SON GÜNLERDEKİ OKULLARDA ŞİDDET OLAYLARI...

 

2.___ Bizim toplumumuzda da değerler değişmiştir. Daha önceki dönemlerin 'çalışkan, üretken, yararlı insan' modeli yerini 'güçlü, kendini kabul ettiren, daha üstün olan insan' modeline bırakmıştır.

 

 

[/u]

 

.

 

Sorunun özünde tam olarak bu var. Her gün televizyonda ulusal kanalların yayınladığı programlara bir bakın. Sadece diziler veya sözde eğlence zırvaıkları değil haberlerde dahi toplumla alay eden anlamsız bir çok yayın dönüyor. İnsanlara hayatlarında belki de hiç karşılaşmayacakları bir yaşam tarzını ballandıra ballandıra gösteriyorsunuz; milyon dolarlık adamların gün gece yaptığı gerekli gereksiz işleri izlettiriyorsunuz; sonra da utanmadan, akıl almaz bir pişkinlikle neden bu memlekette suç oranları artıyor, neden hırsızlık, tecavüz bu kadar çok diye sorup, toplumu suçluyorsunuz. Bu insanları aptal yerine koymaktır. İnsanların kafasına bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde, o yaşam tarzına ulaşmak için bencil, çıkarcı ve şüpheci bir insana dönüşmelerini öğütlüyorsunuz. Rasyonel düşünebilmeyi anlayamamış bir çok insan da ve çoğunlukla lise çağındaki gençlerde kendine güvenmekle kibirli olmayı karıştırıyor. Ve malumunuz kibir bir çok yasa dışı girişim için yeterli motivasyonu sağlıyor. Gözümüzün önünde çok büyük bir günah işleniyor ( bunlara sadece adli olaylar olarak bakamıyorum). İşleyense o çocuklardan çok ulusal kanallar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Selam Dipnot,

 

ele almis oldugunuz konu gercekten gündemde bu aralar, sunuda belirtmek isterimki, bu sorun sadece

 

Türkiye`de olan bir sorun degildir. Daha bugün gerek net sayfalarinda gerekse haberlerde, bu nedenlerden dolayi artik ögretmenler bas edemedikleri icin, bir okulun kapanmasini talep etmisler... acik acik yardim istiyorlar.

 

Sinifa cep telefonumuz olmadan giremiyoruz, herhangi bir olay oldumu acil yardim arayabilelim diye..

 

Bir cocugu hatasindan dolayi karsimizsa cagirdigimizda, sorguladigimizda neden yaptin vs.. yada öneride bulundugumuzda..

 

sirtimizsi dönüp gidemiyoruz, her an arkamizdan bicaklanacaz korkusu icindeyiz..

 

Bütün bunlar tek olay tabiki degil, kimbilir daha nicesi var..

 

varki bazi önerilerde bulunanlarda var..

 

öneriler nedir diye soruldugunda, gösterilen bir baska okul oluyor..

 

ayleler ve okular anlasmali bir iki haftaligina bu cocuklari göz altina alarak önerilen okula gönderiyorlar..

 

Okul dedi isem , sanmayin su an mathematik, almanca dersi yada herhangi bir ders görüyorlar.. hayir

 

ögretmeye calisilan burada, basta gelen ilk karsi tarafa olan sorunluluk tasimak ... güven verebilmek

 

ama su varki bunuda hepimiz biliyoruz, bir cocuga bunu yapacaksin dendimi asla yapmaz..

 

bununda önlemini almislar...

 

nedir diye sorarsaniz eyer.. resimler ile

 

evet dogada cekilmis yükseklere dogru cikan daricik bir yol .. sag sol sadece civilerle olan.

 

Cocuklara bu resimler gösteriliyor, eyerki size güvene bilir isek .. ve siz birbirinizse güvene bilirseniz buraya

 

cikabileceksiniz...sonucta güvenmeleride gerekiyor söz konusu hayatlari cünkü, bu cocuklar bunu biliyor.

 

belki inanmayacaksiniz ama bu bir gercek, bu cocuklar sadece birkac gün icersinde öyle bir yola geliyorlarki, öyle bir güven saglayabiliyorlarki..

 

gösterilen resimdeki yere gidip, arka arkaya, sunuda belirteyim birbirlerini yükseye dogru tirmanmadan önce baglayanlar güvene alanlar yine cocuklar kendileri,... bu daricik yolu sadece civeler üzerine basarak tirmanabiliyorlar.

 

Resimleri cekiliyor, ve benim cocugum bunu yapamaz korkar diyen ayleler , nasil bir saskinlik yasadiklarini sanirim az cok tahmin edebilirsiniz.

 

bununlada kalmiyor, düz bir duvara tirmanabilirmi bir insan..

 

Tv lerde izleriz hoby edinmis tirmanan kisileri, ama kimbilir ne kadar zaman calismalardan sonra.

 

Söz etigim cocuklar bunu bir kac gün icersinde sonucta belki tümü tümü 2-3 haftalik bir zaman icersinde basariyorlar.

 

Simdi geleyim bunlari neden yazdigima..

 

dikat eti iseniz , ögretmenler korku icersinde , hata sirtlarini bile ceviremez duruma gelmisler..

 

ögretmenler diyorum basda söz konusu oldugu icin... fakat aslinda her insanin icinde bulunan bir korku olayi vardir.

 

bu cocuklarda yok arkadaslar bunlar acik acik tespih edilmis durumlardir.. düserim korkusu yok , aci duyarim yada duyar karsi taraftaki düsüncesi yok... belkide cok kati bir cümle bu ama gercek bu.

 

korku nedir aci nedir bilmediklerindende karsi tarafa bu korkuyu aciyi verebiliyorlar..

 

simdi dogal olarak bu insanin icersinde olan birsey deniliyor, fakat bir cocuga bunu nasil anlatabilirsin..?

 

anlatamasin, cocukturki sadece etrafinda gördüklerini örnek alir, duyduklarini söyler, herhangi birinin yaptiklarini yapmak ister.. dogrumu yalnismi o an icin olsun düsünemez.

 

sonucta bu saydiklarim kimler... tabiki toplum.

 

kendi yas grubunu olusturan bir toplum diye yazayim su an, fakat bu kücük yas gurubunuda olusturan bizler hepimizsiz... o mekani saglayan...

 

bir yerde bir yalnislik var diye düsünüyorum ben, ama bu yalnis olan cocuklarda olan bizlere ters düsen dogru bulmadigimiz hareketler degil...

 

asil bu dereceye varmadan önce, baslayan ve neden baslayan nerede baslamis olan.. gecmis zamani arastirmamiz gerekiyor sanirim, en azindan benim düsüncem bu.

 

Bosunda büyüklerimiz demiyor, bizim zamanimizda böyle degildi..

 

Peki o zaman ve bu zaman icersinde olan , orta noktayi bulabilsek.. acaba gercek nedenler ortaya cikarmi..?

 

saygilar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sorunun özünde tam olarak bu var. Her gün televizyonda ulusal kanalların yayınladığı programlara bir bakın. Sadece diziler veya sözde eğlence zırvaıkları değil haberlerde dahi toplumla alay eden anlamsız bir çok yayın dönüyor. İnsanlara hayatlarında belki de hiç karşılaşmayacakları bir yaşam tarzını ballandıra ballandıra gösteriyorsunuz; milyon dolarlık adamların gün gece yaptığı gerekli gereksiz işleri izlettiriyorsunuz; sonra da utanmadan, akıl almaz bir pişkinlikle neden bu memlekette suç oranları artıyor, neden hırsızlık, tecavüz bu kadar çok diye sorup, toplumu suçluyorsunuz. Bu insanları aptal yerine koymaktır. İnsanların kafasına bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde, o yaşam tarzına ulaşmak için bencil, çıkarcı ve şüpheci bir insana dönüşmelerini öğütlüyorsunuz. Rasyonel düşünebilmeyi anlayamamış bir çok insan da ve çoğunlukla lise çağındaki gençlerde kendine güvenmekle kibirli olmayı karıştırıyor. Ve malumunuz kibir bir çok yasa dışı girişim için yeterli motivasyonu sağlıyor. Gözümüzün önünde çok büyük bir günah işleniyor ( bunlara sadece adli olaylar olarak bakamıyorum). İşleyense o çocuklardan çok ulusal kanallar.

 

 

Selam Dipnot,

ele almis oldugunuz konu gercekten gündemde bu aralar, sunuda belirtmek isterimki, bu sorun sadece

Türkiye`de olan bir sorun degildir. Daha bugün gerek net sayfalarinda gerekse haberlerde, bu nedenlerden dolayi artik ögretmenler bas edemedikleri icin, bir okulun kapanmasini talep etmisler... acik acik yardim istiyorlar.

Sinifa cep telefonumuz olmadan giremiyoruz, herhangi bir olay oldumu acil yardim arayabilelim diye..

Bir cocugu hatasindan dolayi karsimizsa cagirdigimizda, sorguladigimizda neden yaptin vs.. yada öneride bulundugumuzda..

sirtimizsi dönüp gidemiyoruz, her an arkamizdan bicaklanacaz korkusu icindeyiz..

.....

Peki o zaman ve bu zaman icersinde olan , orta noktayi bulabilsek.. acaba gercek nedenler ortaya cikarmi..?

saygilar

 

Katkı ve paylaşımlarınız için teşekkür ederim arkadaşlar...

Hakikaten konu çok güncel ve bir o kadar da derin...

Ülkemizde sorunlar çığ gibi büyürken bir de buna gençlerimizin, çocuklarımızın eklenmesi üzüntümüzü daha da artırıyor...

Bakın olayın bir başka boyutu da şu;

Okullarda 'zorba' öğrenciler ve Ortaöğretim öğrencilerinin yüzde 51'i okulda zorbaca davranışlarla karşılaşıyor. Okulların öğrencilere destek vermesi gerekir. Çocuklar ve gençler, bu desteği okullardan göremezlerse, sosyal olarak istenen davranışları gösteremezler. Okul çalışanlarıyla öğrenciler arasındaki güven verici, destekleyici bağ, şiddeti büyük ölçüde önleyebilir.

Yeniden Sağlık ve Eğitim Derneği'nin verilerine göre, ortaöğretim öğrencilerinin yüzde 51'i okulda zorbaca davranışlarla karşılaştıklarını, yüzde 54'ü ise okullarında zorbaca davranışlar olduğunu bildirmişler. Zorbaca davranışlarda bulunan çocukların özellikleri şöyle anlatılıyor:

''Zorbaca davranışlarda bulunan çocuklar engellenmişlerdir, daha önce kendileri zorbaca davranışlara maruz kalmışlardır, örnek alacak modelleri yoktur ya da zayıftır, aile içinde ihmal edilmektedirler, davranış problemleri vardır. Bu çocuklar okul içinde, ad takma, sosyal izolasyon, dedikodu yapma, itip kakma, cinsel içerikli ad takma, fiziksel zarar verme, taciz içerikli dokunuşlar, taciz içerikli mesajlar yollama gibi davranışlarda bulunurlar.''

 

MAĞDURİYET BELİRTİLERİ

Okulda:

* Teneffüslerde genellikle yalnızdır.

* Takım oyunlarına seçilmez.

* Teneffüslerde öğretmene ya da diğer yetişkinlere yakın olmak ister.

* Sınıfta konuşma zorluğu çeker, endişeli ve güvensiz bir yüz ifadesine sahiptir.

* Okul başarısı düşer.

* Canını acıtmaktan korkar.

* Yaşıt grupları içinde kendini göstermekten kaçınır.

 

Evde:

Eve üstü başı, kitapları ve çantası yırtılmış ya da kirlenmiş gelmesi.

Belli bir açıklama olmaksızın vücudunda yara, kesik, tırnak izi olması.

Eve arkadaş getirmemesi.

Partilere davet edilmemesi.

Okula gitmek istememesi.

Okul yolunu gereksiz yere uzatması.

Korkulu rüyalar görmesi, uykusunda ağlaması, yatağını ıslatması.

Ödev yapma isteğinin azalması.

Duygusal değişiklikler, sık ve nedensiz ağlama.

 

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bence bunu eğitim sistemine bağlamak çok yannış.şiddet hayıtımızın heranında var.evde babasından,annesinden,abisinden dayak yiyen sokakta abilerinden dayak yiyen sınıftada hocadan dayak yiyen eylem yapınca polisten daya yiyen bir kişinin kendiyle aynı durumda olan yada daha zayıf birini dövmesi kadar normal bişey yok bence.biz şiddet toplumuyuz.bunu değiştirmek dersle olmaz.film izleyip kendini baba zanneden gençlerden bahsediyoz.bu öğrencilere şiddetini yöneltecek alanlar bulunmadıkça bu sorunlar bitmez.

Son günlerdeki gerginlike bakın.hertaraf savaş alanı gibi.yapanların çoğuda daha çocuk.diyarbakırda istanbulda nerde olursa olsunhep çocuklar önplanda.birilerine bişey ispat etmeye çalışır gibiler.

Kavgayı çok seviyo bu millet.başka türlü açıklaması yok bence bunun.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

arkadaşlar, bence bu konuda herkesin suçu var.

 

halkın suçu war çünkü çocuğuna veya arkadaşına yeterli biinci aşılayamamış,

 

bunun yanında bence eğitim sisteminde de büüyk bir açık var. öğrenciler sosyal etkinliklerden uzaklaştırılmak için adeta zorlanıyor. spor sanat vb. dersler sadece dalga geçmek için yapılmış dersler gibi görülüyor. öğretmenler de yeterli duyarlılığa sahip değil. ilkokluda iyi bir liseye lisede ise üniversiteye girebilmek için herkes sosyal hayatından fedakarlıkta bulunuyor. eğer spor yapan sanatla uğraşan bir gençlik yetiştirmek amaçlı bir eğitim sistemi olsa bence herşey daha farklı olabilir.

 

bence artık yapılması gereken bir an önce bu soruna köklü bir çözüm bulmak.

 

saygılar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir sinifta yaklask 20-25 belkide 25-30 ögrenci olursa , fazlasi bile vardir

Bu cocuklara yeterince ilgi gösterilebiliniyormu, ders boyunca..?

 

Sayisal bilmedigim ama eminimki sizlerin bildigi, onca ögretmen var iken issiz..

 

onca sehirler köyler varken okulsuz

 

cocuklar ile kim ilgileniyor..?

 

aylesinin anne baba bildiginin elinden tutmak , bir yere gitmek istese…. hayat sartlari zaman yok denildiginde, bugün degil yarin…vs.

 

Gülen bir yüze karsilik verilmediginde..

 

Yaptigi herhangi bir seyin , taktir edilmediginde

 

Belki azicik bir tebesüm… zaman yok cünkü bugün degil yarin..

 

Bu cocuklar nasil bir duygu icersinde olurlar.. bir boslukta olmazlarmi..?

 

Uzandigi el tutmazsa, tutani aramazmi

 

Güler bir yüz görmese, gülene gülmezmi

 

Kendi yaptiklari görülmez, baska yapanlari örnek almaz , aralarina sokulmazmi

 

Peki büyüklerin veremediklerini, cocuklar cocuklardan az cok kendi yas grublarindan buyük yada kücük olanlarda buldugunda, hata kimdedir.?

 

Sonucta o an bilmiyor, tutan el iyimi kötümü, gülen yüzün arkasindan gecek nelerdir. Bilemezler kimse bilemez.

Sadece o an aradigini buldugunun sevincini yasasarlar, ilgi görüyor ilgi gösteriliyor.

 

Kendince bir bosluktan cikiyor, mutlu oluyor.

 

Ancak büyüklerin ise bu boslugu dolduranlar, bir zaman sonra gözlerine batmaya basliyor.

 

Boslugu karartiyorlar , bir cikmazdalar iyi bir yolda degil bu cocuk , cocuklar deniliyor.

 

Peki bu bosluga büyüklerin hos görmedigi ortama atan, bu cocuklari kimlerdir?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir sinifta yaklask 20-25 belkide 25-30 ögrenci olursa , fazlasi bile vardir

Bu cocuklara yeterince ilgi gösterilebiliniyormu, ders boyunca..?

 

Sayisal bilmedigim ama eminimki sizlerin bildigi, onca ögretmen var iken issiz..

 

onca sehirler köyler varken okulsuz

 

cocuklar ile kim ilgileniyor..?

 

aylesinin anne baba bildiginin elinden tutmak , bir yere gitmek istese…. hayat sartlari zaman yok denildiginde, bugün degil yarin…vs.

 

Gülen bir yüze karsilik verilmediginde..

 

Yaptigi herhangi bir seyin , taktir edilmediginde

 

Belki azicik bir tebesüm… zaman yok cünkü bugün degil yarin..

 

Bu cocuklar nasil bir duygu icersinde olurlar.. bir boslukta olmazlarmi..?

 

Uzandigi el tutmazsa, tutani aramazmi

 

Güler bir yüz görmese, gülene gülmezmi

 

Kendi yaptiklari görülmez, baska yapanlari örnek almaz , aralarina sokulmazmi

 

Peki büyüklerin veremediklerini, cocuklar cocuklardan az cok kendi yas grublarindan buyük yada kücük olanlarda buldugunda, hata kimdedir.?

 

Sonucta o an bilmiyor, tutan el iyimi kötümü, gülen yüzün arkasindan gecek nelerdir. Bilemezler kimse bilemez.

Sadece o an aradigini buldugunun sevincini yasasarlar, ilgi görüyor ilgi gösteriliyor.

 

Kendince bir bosluktan cikiyor, mutlu oluyor.

 

Ancak büyüklerin ise bu boslugu dolduranlar, bir zaman sonra gözlerine batmaya basliyor.

 

Boslugu karartiyorlar , bir cikmazdalar iyi bir yolda degil bu cocuk , cocuklar deniliyor.

 

Peki bu bosluga büyüklerin hos görmedigi ortama atan, bu cocuklari kimlerdir?

 

 

 

bir sınıfta 25-30 öğrenci oldu mu o okul mükemmel oluyor şimdiki sınıflarımız 52-60 arasında değişiyor

dersler 40 dk çocuk başına ilgilenme süresi 1 dk bile değil bu kadar zaman içerisinde nasıl verim alınabilir ki kaldı ki her öğrencinin öğrenme kapasitesi farklı olduğundan dersi anlatmada aynı yöntem uygulanımıyor

 

eğitim sistemimiz okadar karışık açık olduğu halde öğretmen atanamıyor gerekçe ise ödenek ayrılamaması

ayrıca çoğu öğretmen adayı atandığı yeri beğenmeyerek

gitmiyor

dolayısıyla diğer kişilerin hakkına mani oluyor.

 

çocuklar ise ortalarda dolaşıyor

açık kapatmak için sözleşmeli öğretmenler geliyor çocuklar tam o öğretmene alışmışken pat başka bi öğretmen gelmiş derken bu hep böle devam ediyor ve olan çocuklara oluyor çocuklar öyle varlıkla ki bir anda sinirlenebilen ve aynı hızda sevinebilen varlıklar

onların sevgisi bambaşka gülümsemeleri bile yetiyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

çocukları yapıyoruz...............eğitemiyoruz...aileler eğitimsiz....eğitemiyeceksen..ilgilenmiyeceksen...

 

çocuğuna sevgi veremeyeceksen................sevgini hissettiremeyeceksen.....onu sevdiğini söyleyemeyeceksen.....sana seni sevdiğini söyleyemeyecekse.....nedennnnnnnnnnnn çocuk sahibi oluyoruz.......

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bence bunu eğitim sistemine bağlamak çok yannış.şiddet hayıtımızın heranında var.evde babasından,annesinden,abisinden dayak yiyen sokakta abilerinden dayak yiyen sınıftada hocadan dayak biz şiddet toplumuyuz.

Kavgayı çok seviyo bu millet.başka türlü açıklaması yok bence bunun.

....

arkadaşlar, bence bu konuda herkesin suçu var.

halkın suçu war çünkü çocuğuna veya arkadaşına yeterli biinci aşılayamamış,

bence artık yapılması gereken bir an önce bu soruna köklü bir çözüm bulmak.

.....

saygılar

Bir sinifta yaklask 20-25 belkide 25-30 ögrenci olursa , fazlasi bile vardir

.....

Boslugu karartiyorlar , bir cikmazdalar iyi bir yolda degil bu cocuk , cocuklar deniliyor.

 

Peki bu bosluga büyüklerin hos görmedigi ortama atan, bu cocuklari kimlerdir?

bir sınıfta 25-30 öğrenci oldu mu o okul mükemmel oluyor şimdiki sınıflarımız 52-60 arasında değişiyor

dersler 40 dk çocuk başına ilgilenme süresi 1 dk bile değil bu kadar zaman içerisinde nasıl verim alınabilir ki kaldı ki her öğrencinin öğrenme kapasitesi farklı olduğundan dersi anlatmada aynı yöntem uygulanımıyor

 

eğitim sistemimiz okadar karışık açık olduğu halde öğretmen atanamıyor gerekçe ise ödenek ayrılamaması

ayrıca çoğu öğretmen adayı atandığı yeri beğenmeyerek

gitmiyor dolayısıyla diğer kişilerin hakkına mani oluyor.

 

çocuklar ise ortalarda dolaşıyor

açık kapatmak için sözleşmeli öğretmenler geliyor çocuklar tam o öğretmene alışmışken pat başka bi öğretmen gelmiş derken bu hep böle devam ediyor ve olan çocuklara oluyor çocuklar öyle varlıkla ki bir anda sinirlenebilen ve aynı hızda sevinebilen varlıklar

onların sevgisi bambaşka gülümsemeleri bile yetiyor.

çocukları yapıyoruz...............eğitemiyoruz...aileler eğitimsiz....eğitemiyeceksen..ilgilenmiyeceksen...

 

çocuğuna sevgi veremeyeceksen................sevgini hissettiremeyeceksen.....onu sevdiğini söyleyemeyeceksen.....sana seni sevdiğini söyleyemeyecekse.....nedennnnnnnnnnnn çocuk sahibi oluyoruz.......

kesinlikle katılıyorum buzlu rakı

bence rehberlik psikolojik danışmanlık faaliyeletleri hızlandırılmalıdır...

 

bir de; dejenere olmamış bir nesil için ailelere ve medyaya da ciddi sorumluluklar düşüyor...

 

batılılaşmak,kültürünü,adetini,değerlerini yitirmek değildir.. :angry:

 

Böyle güncel, önemli ve çozüm bekleyen bir sorun için burada katkı sunmaya çalışan ve emek sarfeden tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum..

Bu arada konu ile ilgili olarak yapılmakta olan sempozyum sonuçlandı ve hepimizi ilgilendireceğini düşündüğum sempozyumdan çıkan sonuç şu;

 

İstanbul'da gerçekleştirilen 'Şiddet ve Okul' sempozyumunun sonuç bildirisi açıklandı...

 

'Herkese görev düşüyor'

''1. Şiddet ve Okul: Okul ve Çevresinde Çocuğa Yönelik Şiddet ve Alınabilecek Tedbirler Sempozyumu'' sonuç bildirgesi yayımlandı. Bildiride çocuğun dünyasında şiddetin yeri olmaması gerektiği vurgulanarak ''Şiddetin önlenmesi için geliştirilecek stratejilerde çocukların katılımının sağlanması gerekiyor. Bu konuda toplumun her kesimine görev ve sorumluluklar düşüyor'' denildi. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) İlköğretim Genel Müdürlüğü ve UNICEF işbirliğiyle İstanbul'da Zübeyde Hanım Öğretmenevi'nde gerçekleşen uluslararası sempozyumun sonuç bildirgesi dün düzenlenen basın toplantısıyla açıklandı. Okullarda şiddetin engellenmesine yönelik önlemlerle ilgili MEB'in okullarda sanat ve spor gibi ders dışı etkinliklerin geliştirilmesi için altyapı sağlanması gerektiği vurgulanarak şu başlıklara yer verildi:

 

*___ Güvenli okullar oluşturulması amacıyla politikalar belirlenmeli ve standart ölçütler konulmalı.

*___ Öncelikle, okul müdürleri ve öğretmenler olmak üzere tüm okul çalışanlarına şiddet ve önlenmesine yönelik çatışma, çözme, arabuluculuk, olumlu disiplin yöntemleri konularında eğitim verilmeli.Etkili ebeveyn programları yaygınlaştırılmalı.

*___ Çocukların sorunlarını iletebileçekleri ve çözüm üretebilecek mekanizmaların hayata geçirilerek çocuk dostu okul ölçütleri tüm okullarda yaygınlaştırılmalı.

*___ Öğrencilerin, etkili iletişim, karar verme, problem çözme, çatışma yöntemi gibi temel yaşam becerilerini geliştirebilen eğitim programlarının etkin bir şekilde uygulanması sağlanmalı. Okullardaki yönetici ve öğretmenlerin ''İnsan haklarına ve onuruna saygı'' ilkesini benimsemesi gerekliliğine dikkat çekilerek şu görüşlere yer verildi:

*___ Ev, okul ve toplum arasındaki iletişim güçlendirilmeli.

*___ Öğrenciler ve çalışanların davranış kuralları belirlenmeli.

*___ Bireyin gelişim dönemlerini dikkate alan disiplin önlemleri alınmalı. Şiddet olaylarına karşı net ve tutarlı bir tavır sergilenmeli.

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

konu basligi..(Son günlerde okullarımızdaki şiddet olayları... ) biliyorum

fakat az önce okudugum yaziyi buraya aktarmak istedim ayri topik acmadan.

 

16 suctan sabikali 17 yasindaki D.G., hasmina ates ederken 9 yasindaki Sehmuz`u vurdu. Onun bir bacagi kesildi, polisten 4 ay kacan zanli yakalandiktan 86 gün sonra tahliye edildi.

 

Izmir, buca`da gecen eylülde meydana gelen olayda, polis kayitlarinda 16 ayri suctan dosyasi bulunan 17 yasindaki D.G., eski bir husumet nedeniyle tartistigi Ferhat Dinler`e sokak ortasinda pompali tüfekle ates acti. ancak D.G`nin silahindan cikan kursun, Ferhat Dinleri`i iskalayarak o sirada arkadaslariyla birlikte evinin önünde basina gelecek olanlardan habersiz oyun oynayan ilkögretim okulu 3. sinif ögrencisi 9 yasindaki Sehmuz cosacak`in sag bacagina isabet etti.

 

Olayin ardindan sehir magandasi D.B. Pompali tüfekle birlikte kacarken, 9 yasindaki Seyhmuz Cosacak kanlar icinde yere yigildi. Buca Seyfi Demirsoy Devlet Hastanesinde tedavi altina alinan talihsiz Seyhmuz`un sag bacagi dizinden kesildi. Yerine ise protez bacak takildi. Seyhmuz , aci kaderiyle yüz yüze kalirken, kacan sehir magandasi D.G. ise olaydan 4 ay sonra 7 Ocak 2006 günü Buca`da yakalandi. Ayni gün mahkemeye sevk edilen D.G. tutuklandi.

 

Ilk durusmaya 22 Subat`ta cikan D.G, 30 Mart`ta yapilan ikinci durusmada ise yakalandiktan 86 gün sonra tutuksuz yargilanmak üzere serbet birakildi.

 

Tahliye kararini duyunca sok geciren Kücük Seyhmuz`un babasi Nedim Cosacak, Yetkililerimize soruyorum. Oglumun bir bacaginin bedeli 86 gün mü? Oysa oglum bir ömür boyu artik proteze makum kalacak dedi.

 

Aci kaderine isyan eden Seyhmuz Cosacak ise "En büyük hayalim futbolcu olmakti. Daha bacagimdaki aci bile dinmeden ikinci aciyi icimde yasadim" diye konustu.

 

Fatih Sendil/Merkez

 

simdi benim merak etigim 86 gün olayi degil...

 

merak etigim su...bir cocuk 17 yasinda pombali bir tüfegi nereden nasil buluyorda, ulu orta sokakta

kimseler tarafindan ilk farkedilmeden ates acabiliyor?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

konu basligi..(Son günlerde okullarımızdaki şiddet olayları... ) biliyorum

fakat az önce okudugum yaziyi buraya aktarmak istedim ayri topik acmadan.

 

16 suctan sabikali 17 yasindaki D.G., hasmina ates ederken 9 yasindaki Sehmuz`u vurdu. Onun bir bacagi kesildi, polisten 4 ay kacan zanli yakalandiktan 86 gün sonra tahliye edildi.

...............

Ilk durusmaya 22 Subat`ta cikan D.G, 30 Mart`ta yapilan ikinci durusmada ise yakalandiktan 86 gün sonra tutuksuz yargilanmak üzere serbet birakildi.

 

Tahliye kararini duyunca sok geciren Kücük Seyhmuz`un babasi Nedim Cosacak, Yetkililerimize soruyorum. Oglumun bir bacaginin bedeli 86 gün mü? Oysa oglum bir ömür boyu artik proteze makum kalacak dedi.

 

Aci kaderine isyan eden Seyhmuz Cosacak ise "En büyük hayalim futbolcu olmakti. Daha bacagimdaki aci bile dinmeden ikinci aciyi icimde yasadim" diye konustu.

 

Fatih Sendil/Merkez

 

simdi benim merak etigim 86 gün olayi degil...

 

merak etigim su...bir cocuk 17 yasinda pombali bir tüfegi nereden nasil buluyorda, ulu orta sokakta

kimseler tarafindan ilk farkedilmeden ates acabiliyor?

Evet sevgili birce hakikaten ilginç değilmi sevgili birce? 17 yaşında ve elinde kitap yerine pompalı tüfek...

Ve bu olaylar mantar gibi bitiyor...

 

Antalya, Kayseri ve Samsun'da öğrenciler arasında çıkan kavgalarda 5 öğrenci bıçaklandı Liselerde her gün olay

Liselerde şiddet dinmek bilmiyor. Antalya'da 2 ayrı lisede, Kayseri ve Samsun'da ise birer lisede öğrenciler arasında çıkan kavgalarda toplam 5 öğrenci bıçaklandı.

Antalya Çağlayan Lisesi'nde iki öğrenci grubu arasında, koridorda tartışma yaşandı. Tartışmanın kavgaya dönüşmesi sonucu öğrencilerden T.Ü , bacağından bıçakla yaralandı. Olayla ilgili soruşturma başlatan polisin, kavgaya karıştıkları öğrenilen ve kimlikleri açıklanmayan 2 öğrenciyi gözaltına aldığı öğrenildi. Antalya Karatay Lisesi önünde çıkan kavgada ise Ç.Y., adlı lise son sınıf öğrencisi, kimliği belirlenemeyen bir kişi tarafından bacağından yaralandı.

 

HARAÇ KAVGASI

Kayseri'de aynı lisede öğrenim gören 2 lise öğrencisi arasında okul bahçesinde haraç isteme iddiasıyla çıktığı öne sürülen kavgada, 15 yaşındaki O.A , aynı yaştaki arkadaşı R.A. 'yı bıçakla bacağından yaraladıktan sonra kaçtı. Yaralı öğrencinin sağ bacağına iki dikiş atılırken O.A, polis tarafından gözaltına alındı.

 

Samsun Karadeniz Mahallesi Gazi Caddesi üzerinde 19 Mayıs Lisesi son sınıfı öğrencisi T.P. (17) ile bir dershanede kurs gören A.F. (18) ve F.D. (18) arasında tartışma çıktı. Kavgaya dönüşen olayda A.F. ve F. D., bıçakla çeşitli yerlerinden yaralandı. Hastaneye kaldırılan öğrencilerin sağlık durumlarının iyi olduğu, kaçan zanlının ise yakalanmasına çalışıldığı kaydedildi.

'OKULLAR KURTLAR VADİSİ'

Eğitim Bir-Sen Denizli Şube Başkanı Mehmet Baysal, okullarda yaşananları herkesin içi kanayarak izlediğini ve şiddetin giderek tırmandığını kaydederek ''Parmak kadar çocuklar çete kuruyor. Yol kesiyor, baş kesiyor, racon kesiyor. Uyuşturucu yaşı 12'ye inmiş. Öğretmenler, ilköğretim okulu öğrencilerinden korktuklarını söylüyorlar'' dedi.

Suç oranının hızla arttığına, çocuk mahkemelerinde 1997'de 57 dava açılırken, bu sayının 2003'te 278, 2004'te 440'a yükseldiğine dikkati çeken Baysal, ''Sonuç ortada. Okullar birer Kurtlar Vadisi'ne, çocuklar da bu vadide kendilerini yiyecek kurtların ağzına verilmiş kuzulara benziyor'' diye konuştu.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

Üç saat on beş dakika...

 

Okullarda yaşanan bu şiddet ve bu ölümler, gençlerin hayallerini yitirmeleri, buzdağının yalnızca görünen bir ucu... Umutsuzluk bizim işimiz değil. Bu akıl dışı, bilim dışı, çağ dışı gidişi durdurmak, tersine çevirmek için hepimiz seferber olmalıyız...

Üç saat on beş dakika... Üç saat on beş dakika... Üç saat on beş dakika... Bu ''üç saat on beş dakika'' kolay kolay terk etmeyecek beni...

Ali Altıok (Bir öğrenci), ''Arkadaşlar yanlarında bıçak, neşter , kurusıkı silahlarla gezerken söz hakkı isteyen gençlerin sayısı çok, hem de çok az'' diye yakınıyordu. Ve hepsi ama hepsi ''Bütün bir yaşam, bütün bir gelecek, üç saat on beş dakika süren bir sınavın sonucuna bağlanamaz'' diyordu. Bu sözleri öyle çok duydum ki...

 

Gençler konuşuyor

Birkaç gün önce İzmir'de, Konak Belediyesi Güzelyalı Kültür Merkezi'nde ''Gençlerimiz Konuşuyor'' başlıklı programda onlar konuşuyor biz yetişkinler dinliyorduk. Toplantıyı Balçova Rotary Kulübü düzenlemişti. İzmir'deki beş farklı okulun öğrencileri salonu doldurmuş . Her okuldan bir temsilci sahnedeydi.

Sahnede beş genç, beş öğrenci. Beş ayrı liseden geliyorlardı. Beşi de sırayla konuştular. Sözlerine ara verdiklerinde hepsine sarılmak, ayrı ayrı hepsini kucaklamak istedim...

St. Joseph Lisesi öğrencisi Pınar ''Yarış atlarından hiçbir farkımız yok... Hayatımızı, tüm geleceğimizi üç saat on beş dakikalık sınav belirliyor'' derken , ''biz makine değiliz'' diye yakınırken, kimilerinin Türkiye'deki eğitim sisteminin tüm sor ununu imam Hatipler ve türban sorununa indirgemesine isyan ediyordu. Çağdaş, yetkin, düşünen bir birey yerine, arkadaşını en büyük rakip gören sistemi sorguluyordu.

İnönü Lisesi'nden Görkem, geleceği düşünürken, düşlerken, yalnız mesleği değil, aynı zamanda nasıl bir insan olması gerektiğini de düşünüyordu...

60. Yıl Lisesi'nden Senem'i dinlerken, onun heyecanı bana geçiyor, gözyaşlarımı zor tutuyordum. Bir başka boyut katmıştı konuşmasına. Umudu ve idealizmi katmıştı... O doktor olmak istiyordu, mesleğini iyi yapmakla yetinmeyip toplumun umudu olacaktı. Ama idealini üç saat on beş dakikalık sınava bağlamak büyük haksızlıktı.

Başarı Lisesi'nden Gürdal, o ana dek kimsenin söylemediği bir noktayı vurguluyordu: İnsan kimi şeyleri de sırf sevdiği için yapabilmeliydi... Ancak bu eğitim sistemi içinde bu olanaksızdı.

Selma Yiğitalp Lisesi'nden Dicle , içlerinde en umutsuz olanıydı. O ve arkadaşları hayallerine ve ideallerine çoktan veda etmişlerdi. Üç saat on beş dakikalık sınava kilitlenen bir gelecekte hayallere yer yoktu ve olamazdı.

 

Hayaller ve gençler

Onlara dilim döndüğünce yanıt vermeye çalışırken sözcükler çok yetersiz kalıyordu. ÖSS sisteminin bugünden yarına değişmeyeceğini bilirken, ''Sınav önemli değil, kaç puan aldığınız, hangi üniversiteye girdiğiniz önemli değil, nasıl bir insan olduğunuz, emeğinizi nasıl değerlendirdiğiniz, emeğinizin kimliğiniz olacağı bilinci önemli'' demem bugün yaşadığımız ortamda ne denli gerçekçi olabilirdi ki?

Sakın, sakın hayallerinizden, ideallerinizden vazgeçmeyin öğüdü gülünç kaçmaz mıydı?

Bir yandan yanıt verirken bir yandan da bir süre önce bir öğretmenden gelen mektubun satırları arasında dolaşıyordum:

Lise birde hâlâ okuma yazma bilmeyen öğrencisi olduğunu; okulda cezalandırılan bir öğrencinin ailesinin tüm aşiretle gelip okulu bastığını; öğrencilerinin yüzde 86'sının sigara, yüzde 42'sinin uyuşturucu kullandığını; öğrencilerinin yüzde 23'ünün ensest mağduru olduğunu; çoğunun ailesinde kan davası, dayak, kaçırma, hapis öyküleri bulunduğunu; bir babanın çocuğundan dayak yediği için okula sığındığını; okullardaki acımasız korkunç boyutlardaki yoksulluğu, kimi ailelerin okulda yalnız erkek öğretmenlerle görüştüğünü anlatıyor ve mektubunu şöyle bitiriyordu:

''Ders anlatırken Atatürk 'ün gözleriyle karşılaşmamaya çalışıyorum... 10 Kasım'larda, 29 Ekim'lerde şiir okunurken, ağladığımda herkes günün anlamına ağladığımı sanıyor; oysa çaresizliğe ağlıyorum. Muhtaç olduğu kudretin dolaştığı asil kanı uyuşturucuyla zehirleyen öğrencilerimi kurtaramıyorum.''

Okullardaki şiddet olayları, ardı ardına ölümle sonuçlanmasaydı belki daha uzun bir süre kimse okullardaki tehlikenin farkında olmayacaktı.

 

Okullarda yaşanan bu şiddet ve bu ölümler, gençlerin hayallerini yitirmeleri, buzdağının yalnızca görünen bir ucu... Umutsuzluk bizim işimiz değil. Bu akıl dışı, ilim dışı, çağ dışı gidişi durdurmak, tersine çevirmek için hepimiz seferber olmalıyız...

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

çözümü çok zor olan bir sorun hangi ortama giderseniz gidin böyle insanların türediğini görüyorsunuz bence tamamen medyanın pompalaması sonucu oluşuyor kimileri kurtlar vadisi hayranı kimileri mert içgören hayranı ben hç bir programda (trt hariç) başarılı gençlerin yer aldığını görmedim

 

bu söylediğime bi de örnek vermek istiyorum ki daha iyi anlaşılsın

amerikan çocuk filmlerine bakın

her zaman günü kurtarn çok zeki bir çocuk vardır ya buluşlar yapar ya bilgisayarda harikalar yratır ben küçükken ne zaman bu filmleri izlesem bilimsel birşey yapmak için gaza gelirdim ama o yaşta kurtlar vadisi izleseydim geleceğim durumu düşünmek istemiorum

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

.

Üç saat on beş dakika...

 

Okullarda yaşanan bu şiddet ve bu ölümler, gençlerin hayallerini yitirmeleri, buzdağının yalnızca görünen bir ucu... Umutsuzluk bizim işimiz değil. Bu akıl dışı, bilim dışı, çağ dışı gidişi durdurmak, tersine çevirmek için hepimiz seferber olmalıyız...

Üç saat on beş dakika... Üç saat on beş dakika... Üç saat on beş dakika... Bu ''üç saat on beş dakika'' kolay kolay terk etmeyecek beni...

Ali Altıok (Bir öğrenci), ''Arkadaşlar yanlarında bıçak, neşter , kurusıkı silahlarla gezerken söz hakkı isteyen gençlerin sayısı çok, hem de çok az'' diye yakınıyordu. Ve hepsi ama hepsi ''Bütün bir yaşam, bütün bir gelecek, üç saat on beş dakika süren bir sınavın sonucuna bağlanamaz'' diyordu. Bu sözleri öyle çok duydum ki...

 

Gençler konuşuyor

Birkaç gün önce İzmir'de, Konak Belediyesi Güzelyalı Kültür Merkezi'nde ''Gençlerimiz Konuşuyor'' başlıklı programda onlar konuşuyor biz yetişkinler dinliyorduk. Toplantıyı Balçova Rotary Kulübü düzenlemişti. İzmir'deki beş farklı okulun öğrencileri salonu doldurmuş . Her okuldan bir temsilci sahnedeydi.

Sahnede beş genç, beş öğrenci. Beş ayrı liseden geliyorlardı. Beşi de sırayla konuştular. Sözlerine ara verdiklerinde hepsine sarılmak, ayrı ayrı hepsini kucaklamak istedim...

St. Joseph Lisesi öğrencisi Pınar 'Okullardaki gençlik çeteleri sorunu' başlıklı çalışmada, öğrencilerin kendisini güç kullanarak kanıtladığı vurgulandı ''Yarış atlarından hiçbir farkımız yok... Hayatımızı, tüm geleceğimizi üç saat on beş dakikalık sınav belirliyor'' derken , ''biz makine değiliz'' diye yakınırken, kimilerinin Türkiye'deki eğitim sisteminin tüm sor ununu imam Hatipler ve türban sorununa indirgemesine isyan ediyordu. Çağdaş, yetkin, düşünen bir birey yerine, arkadaşını en büyük rakip gören sistemi sorguluyordu.

İnönü Lisesi'nden Görkem, geleceği düşünürken, düşlerken, yalnız mesleği değil, aynı zamanda nasıl bir insan olması gerektiğini de düşünüyordu...

60. Yıl Lisesi'nden Senem'i dinlerken, onun heyecanı bana geçiyor, gözyaşlarımı zor tutuyordum. Bir başka boyut katmıştı konuşmasına. Umudu ve idealizmi katmıştı... O doktor olmak istiyordu, mesleğini iyi yapmakla yetinmeyip toplumun umudu olacaktı. Ama idealini üç saat on beş dakikalık sınava bağlamak büyük haksızlıktı.

Başarı Lisesi'nden Gürdal, o ana dek kimsenin söylemediği bir noktayı vurguluyordu: İnsan kimi şeyleri de sırf sevdiği için yapabilmeliydi... Ancak bu eğitim sistemi içinde bu olanaksızdı.

Selma Yiğitalp Lisesi'nden Dicle , içlerinde en umutsuz olanıydı. O ve arkadaşları hayallerine ve ideallerine çoktan veda etmişlerdi. Üç saat on beş dakikalık sınava kilitlenen bir gelecekte hayallere yer yoktu ve olamazdı.

 

Hayaller ve gençler

Onlara dilim döndüğünce yanıt vermeye çalışırken sözcükler çok yetersiz kalıyordu. ÖSS sisteminin bugünden yarına değişmeyeceğini bilirken, ''Sınav önemli değil, kaç puan aldığınız, hangi üniversiteye girdiğiniz önemli değil, nasıl bir insan olduğunuz, emeğinizi nasıl değerlendirdiğiniz, emeğinizin kimliğiniz olacağı bilinci önemli'' demem bugün yaşadığımız ortamda ne denli gerçekçi olabilirdi ki?

Sakın, sakın hayallerinizden, ideallerinizden vazgeçmeyin öğüdü gülünç kaçmaz mıydı?

Bir yandan yanıt verirken bir yandan da bir süre önce bir öğretmenden gelen mektubun satırları arasında dolaşıyordum:

Lise birde hâlâ okuma yazma bilmeyen öğrencisi olduğunu; okulda cezalandırılan bir öğrencinin ailesinin tüm aşiretle gelip okulu bastığını; öğrencilerinin yüzde 86'sının sigara, yüzde 42'sinin uyuşturucu kullandığını; öğrencilerinin yüzde 23'ünün ensest mağduru olduğunu; çoğunun ailesinde kan davası, dayak, kaçırma, hapis öyküleri bulunduğunu; bir babanın çocuğundan dayak yediği için okula sığındığını; okullardaki acımasız korkunç boyutlardaki yoksulluğu, kimi ailelerin okulda yalnız erkek öğretmenlerle görüştüğünü anlatıyor ve mektubunu şöyle bitiriyordu:

''Ders anlatırken Atatürk 'ün gözleriyle karşılaşmamaya çalışıyorum... 10 Kasım'larda, 29 Ekim'lerde şiir okunurken, ağladığımda herkes günün anlamına ağladığımı sanıyor; oysa çaresizliğe ağlıyorum. Muhtaç olduğu kudretin dolaştığı asil kanı uyuşturucuyla zehirleyen öğrencilerimi kurtaramıyorum.''

Okullardaki şiddet olayları, ardı ardına ölümle sonuçlanmasaydı belki daha uzun bir süre kimse okullardaki tehlikenin farkında olmayacaktı.

 

Okullarda yaşanan bu şiddet ve bu ölümler, gençlerin hayallerini yitirmeleri, buzdağının yalnızca görünen bir ucu... Umutsuzluk bizim işimiz değil. Bu akıl dışı, ilim dışı, çağ dışı gidişi durdurmak, tersine çevirmek için hepimiz seferber olmalıyız...

.

 

'Okullardaki gençlik çeteleri sorunu' başlıklı çalışmada, öğrencilerin kendisini güç kullanarak kanıtladığı vurgulandı...

Şiddetin nedeni yoksulluk

* Polis Akademisi'nden Oğuz'un çalışmasında, çete üyeliği özentisi içindeki gençlerin çoğunun eğitim durumlarının iyi olmadığına yer verildi. Yoksul gençlerin bir araya gelerek gereksinimlerini karşıladıkları vurgulanan çalışmada küçük suçlar cezasız kaldıkça daha büyüklerine yol açtığı belirti...

- ''Okullardaki gençlik çeteleri sorunu'' başlıklı çalışma, okuldaki şiddetin nedenleri arasında ilk sıralarda ''yoksulluk, kız arkadaş, öğretmen davranışı, zamanı değerlendirememenin'' geldiğini ortaya koydu.

Polis Akademisi'nde görevli komiser yardımcısı Safa Tarık Oğuz , son dönemde ölümlerle de sonuçlanan okuldaki şiddeti ve okuldaki gençlik çetelerini irdeledi. Çete üyeliği özentili gençlerin, yaşları 12 ila 22 arasında olduğu, kendilerini daha güçlü hissedip karşıt gruplara karşı savunmak için bir araç olarak kullandıkları, genelde kentlerin yoksul bölgelerinde yaşayan gençlerin meydana getirdiği topluluk olarak tanımlandığı çalışmada, gruba girenlerin önce yalnızca heyecan duymak amacıyla küçük suçlar işledikleri ve suç cezasız kaldıkça daha ciddi suçlara yöneldikleri belirtildi.

Çalışmada, suç işlemiş çocukların yüzde 52.8'inin sınıfta kaldığı ve yüzde 50'sinin devamsız olduğu vurgulandı.

Çete üyeliği özentili gençlerin çoğunun eğitim durumlarının iyi olmadığı, genellikle eğitimini desteklemeyen alt sosyo-ekonomik düzeydeki aile ortamlarından geldikleri, okulda başarıları düşük olduğu için kendilerine ayrımcılık yapıldığını düşünen gençlerden oluştuğu kaydedildi. Çalışmada şiddetin nedenleri ise şöyle suralandı:

Yoksulluk: Maddi bakımdan sıkıntı yaşayan genç, çevrede kendisi gibi sosyo-ekonomik durumda bulunan gençlerle bir araya gelerek gereksinimlerini karşılamaya çalışacaktır.

Kız arkadaş sorunu: Okulun 'namusunu' korumak için çeteler oluşturulmaktadır.

Öğretmen davranışları: Sınıflar kalabalık olduğu için öğretmenler otoriter ve bazen hakarete varacak derecede kırıcı olmaktadır.

Medyanın etkisi: Şiddet yanlısı yayınlardan en çok hayal kırıklığına uğramış gençler etkileniyor.

Çalışmada çete üyeliğine üzentili gençlerin özellikleri de şöyle belirtildi.

* Büyük çoğunluğunu erkekler oluşturur. Giyimleri, hareketleri, hatta bakışları, gülüşleri ve ses tonları birbirine benzer.

* Herhangi bir saldırıya karşı savunmasız kalmama ve çevrelerine korku salmak için bütün üyeler birlikte gezer.

* Çoğunlukla sembolik takılar veya işaretleri vardır. Yüzük, künye, kolye, zincir tarzında metaller taşırlar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

anlattığın olaylar ılköğretımın 1.kademesınde bile var artık.

bır olay anlatayım da gerçeklerın yüzüne hayret edelım bır kere daha

arkadaşımın çalıştığı okulda _gazi mahallesı_ orta 1 ve 4.sınıf öğrencısı bır öğrenciyi alıp baraja götürüyorlar ve tecavuz edıyorlar.tecavuze uğrayan da 4.sınıf. ve bunların hepsı erkek

arkadaşım öğrencıyı görmüş perişan haldeymiş ve tecavuz edenlerı karakola aldılar

bu olay arkadaşımı ve benı çok etkıledı,bu nasıl açıklanır sizce

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

anlattığın olaylar ılköğretımın 1.kademesınde bile var artık.

bır olay anlatayım da gerçeklerın yüzüne hayret edelım bır kere daha

arkadaşımın çalıştığı okulda _gazi mahallesı_ orta 1 ve 4.sınıf öğrencısı bır öğrenciyi alıp baraja götürüyorlar ve tecavuz edıyorlar.tecavuze uğrayan da 4.sınıf. ve bunların hepsı erkek

arkadaşım öğrencıyı görmüş perişan haldeymiş ve tecavuz edenlerı karakola aldılar

bu olay arkadaşımı ve benı çok etkıledı,bu nasıl açıklanır sizce

 

Maalesef segili sedelina...

Yukarıda bahsedilen olay çok üzücü ve inanılmaz türden. Bunu yapan ve buna maruz kalanlar ilerideki yaşlarında bunun derin ve yaralayıcı etkisine karşı nasıl mücadele vereceklerinin farkında bile değiller. Burad tüm ailelere çok büyük görevler düşmekte ve topluma karşı bir suçlu büyütülüyor olabilir gerçeğiyle haraket etmelidirler. Hayrıca tüm bunların önlemi çok geç kalınmadan bu yaşlarda alınması gerekir. Bu gibi olaylara karşı topyekün üyanık olabilmeyi, mücadele yöntemlerini, başvurulubilecek yardımları vb. gibi çözümlerin alınabileceği yardım ve danışma merkezlerinin hiç vakit kaybetmeden harekete geçirilmesi için daha fazla beklenmemeli diye düşünüyorum...

katkınıza teşekkürler...

 

Bir başka olay...

 

Okullardaki şiddete tepki büyüyor

 

Kayseri'de bir okulda sınıfa girerek öğretmene dayak atan öğrenci velisinin serbest dolaşmasına tepki gösteren Türk Eğitim-Sen 2 No'lu Şube üyeleri, Genel Sekreter İsmail Sızıklı'nın da katılımı ile bir basın açıklaması yaptı.

 

İl Milli Eğitim Müdürlüğü binası önünde toplanan Türk Eğitim-Sen Genel Sekreteri İsmail Koncuk ve Türk Eğitim-Sen Kayseri 2 No'lu Şube üyeleri, son zamanlarda okullarda yaşanan şiddet olaylarına ve banka promosyonlarına tepki gösterdi. Okullarda son zamanlarda şiddet olaylarının yaşanmasından sonra sendika olarak olayın ciddiyetini anlatmaya çalıştıklarını fakat kimsenin dikkate almadığını kaydeden Koncuk, okullardaki öğrencilerin, öğretmenlerin bıçaklanması ve darp edilmesinin ardından yeni yeni dikkate alınmaya başlandığını söyledi.

 

Önceki hafta Kayseri'de bir okulda sınıfta ders yaparken, öğrencilerinin gözü önünde dayak atan bir öğrenci velisinin elini kolunu sallayarak gezdiğini ifade eden Genel Sekreter Koncuk, "Son günlerde bir takım yetkililer, Milli Eğitim Bakanlığı'nı yönetenler, olayların üzerini kapatmaya çalışsa da maalesef eğitim ve öğretimimiz, öğretmenlerimiz ve öğrencilerimiz şiddetli bir baskıya maruz kalıyor. Bunu yıllardır söylüyoruz. Türk Eğitim-Sen genel merkez olarak çok kapsamlı bir araştırma yaptık ve bu araştırmanın sonucunu Milli Eğitim Bakanlığı'na gönderdik. Ancak yetkililer bu yapılan araştırmaya itibar etmedi. Herhalde bu ülkede öğretmenlerimizin, öğrencilerimizin öldürülmesi ve dayak yemesi gerekiyormuş ki en azından medya meseleyi gündeme taşıdı ve insanlarda demek ki böyle bir problem varmış ki işi ciddiye almaya çalıştı. Ama milli eğitim çalışanları meseleye aynı aymazlık içerisinde yaklaşıyor. Geçtiğimiz günlerde öğretmen Ömer Kuzgun'a ciddi bir saldırı meydana gelmiştir. Allah muhafaza hayati bir tehlike söz konusu olabilirdi. Kuzgun'a saldıran insan şu anda serbest geziyor ve tehditlerine de devam ediyor. Bu insanı serbest bırakanlara sesleniyorum. Öğretmen Ömer Kuzgun, devlet adına görev yapan, devlet memurudur. Sınıf içerisinde saldırıya uğraması da çok ilginçtir. Öğrencilerinin gözü önünde sınıfta Ömer Kuzgun'a saldıran kişi, bugün sokaklarda elini kolunu sallaya sallaya geziyor. Bu ne anlamına gelir? Her kafasına esen öğretmeni dövebilir anlamına mı geliyor? Öğretmen yere düşerse, bizim eğitimimizin ve öğretimimizin, çocuklarımızın geleceği söz konusu olamaz. Esas olan öğretmeni yere düşürmemektir" dedi.

 

Genel Sekreter Koncuk, banka promosyonları sorunu hakkında da sert eleştirilerde bulundu. Kendilerine ait olan paralar ile ağalık yapıldığını iddia eden Genel Sekreter Koncuk, "Son yıllarda kesemizden ağalık yapma peyda oldu. Yani Milli Eğitim Müdürlerimiz bilhassa kendilerini ispat etmek için banka promosyonlarıyla okul yapma yarışına girdi. Bizim haklarımızla, bizim paramızla, bizim rızamız olmadan kimse ağalık yapmasın. Kimse bizim cebimizdeki paraya güvenerek ağalık yapmaya, okul yaptırmaya kalkmasın. Elbette bize sorulacak olursa, gönüllü olarak o parayı bağışlamak isteyen arkadaşlarımız olabilir. Onlar bağışlayabilir. Ancak bu para bizim paramızdır. Bu paranın nereye harcanacağı kamu çalışanlarına sorulmalıdır, öyle harcanmalıdır. Kamu çalışanlarına sormadan, onların görüşlerini almadan kesinlikle banka promosyonlarını harcayamazsınız. Harcarsanız hakkımızı size haram ediyoruz" diye konuştu.

 

 

_________________________________________

( Önce Vatan Gazetesi ) - 25/04/2006

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

.

Şiddet ve Eğitim Sitemimiz -1

Son günlerde artan şiddet olayları hepimizi tedirgin etmeye başladı. Ne yazık ki şiddet olayları; yalnız okullarda değil başta Güneydoğu olmak üzere ülkemizin her tarafında yaygınlaşmaya başladı. Neredeyse toplum olarak yaşanan olayları kanıksar olduk. İnsanların ruh hali bozuldu. Ancak beni en çok etkileyen ise bir öğrencinin bıçak ile boğazının kesilerek öldürülmesidir. Tabanca, bıçak ile yaralama, kafasına sert bir cisim ile vurarak öldürme olaylarının hepsini acı içinde gördük. Öldürmek bile hafif kaldı, büyük bir hınçla birinin boğazını kesebilmek "önüne gelene satır sallayabilmek" yıllarca aynı sıralarda oturduğu arkadaşlarını belki de bir hiç uğruna sıfırlayabilmek. Öğrencilerin mi psikolojisi bozuldu, yoksa bizlere bir şeyler mi oluyor. Çocuklarımız adam olsun, kızlarımız okuyup öğretmen olsun, hakim olsun diye gönderdiğimiz okullara bir şeyler oluyor. Bu topluma bir şeyler oluyor.

 

Toplumun Ruh Hali Bozuk mu?

Bugün okullarda sıkça gündeme gelen şiddet olayları, artan cinnet geçirmeler, polislerin intiharı, kredi kartları mağdurlarının çocuklarını öldürmeleri, her köşede artan mafya ve bunlara karışan her düzeyden bazı kolluk kuvvetleri, Güneydoğudaki olaylar, afiş asan, resim sergisi açan öğrencilere yapılan kitlesel saldırılar, trafikte insanların birbirlerine yol vermemesi, artan tahammülsüzlük toplumda tam bir paranoyaklık yarattı.

 

Geçenlerde NTV'de şiddet üzerine yapılan bir tartışmada Prof. Dr. Özcan Köknel nüfusumuzun % 60 oranında ruh sağlığı sorunu bulunduğunu belirtiyordu. Bu rakamın ne anlama geldiğini herhalde söyleyen psikolog bilerek söyledi. Eğer trafikte kuralları ihlal eden kişiyi uyardığınızda arabasını durdurup, değnekle üzerinize saldırıyorsa, bakkalı eski tarihli yoğurdu niçin satıyor diye uyardığınızda "ne tarihi lan" diyorsa, öğretmen öğrenciyi dövüyorsa, baba oğlunu ve eşini dövüyorsa ve bunlar artık rutinleşmişse Sayın Köknel'in dediklerinin ileride nelere yol açacağını biraz daha düşünmek gerekir. Bütün bunların bir günlük bir olay olmadığı ve bir geçmişinin olduğu muhakkak. Uzun yıllar bu ülkede değişim adı altında bizlere empoze edilen ekonomik ve sosyal politikalar ve bunun savunucusu olan siyasi yapımız, bunların eğitim ve medya zinciriyle perçinlenmesi sonucunda bugüne gelinmiştir. İnsanların sabrının bittiği, konuşurken yazarken kısa kestiği, TV ekranlarında zipleme yaparak ciddi anlamda bir filmi, haberi veya belgeseli tam bitiremediği, sınavlarda şıkların dışına çıkamadığı yerde tam bir tükenmişlik ve sabırsızlık başlamıştır. Bu sabırsızlık; yolda işyerinde evde tahammül sınırlarını zorlamaktadır. Kimse kimseyi en ufak bir davranışta konuşarak değil, şiddetle bastırmaya çalışmaktadır. Son yıllarda iyice açılan gelir dağılımı dengesizliği, çalışarak karnını doyurmayan insanların yanında çalışmadan hesapsız para harcayan insanların görüntüleri, TV ekranlarında insanların bilinçsizce sarf etiği laila havalarının varlıksız insanlar üzerindeki etkileri yabana atılmamalıdır. Bilim sanat faaliyetleri, doğayı koruma, sosyal etkinlikler, gençlerin sorunlarına ve ülke sorunlarına yol yöntem aramak, gençler için değişik teşvik programlarını yaratmak hiç akla gelmiyor. Gençler bunlardan yoksun oldukları için doğal olarak güce göre hareket ederek alan kazanmaya çalışmaktadır. 'Ne ekersen onu biçersin' diyesi geliyor insanın.

Güç Olma Talebi Şiddeti Besliyor mu?

Kendini gerçekleştirme olgusu normal yollardan sağlanamadığı zaman diğer yollarla sağlanmaktadır. Para ve silah bu gücün diğer önemli araçları olarak devreye girmektedir. Böylece kendi özgüvenini toplamakta ve kendisini hissettirmeye çalışmaktadır. Bugün okullardaki ve Güneydoğu Anadolu'daki olaylara biraz da bu gözlükle bakmak gerekir. Para ve silaha sahip genç; diğerlerine göre üstünlük sağladığını düşünmektedir. Araba, güzel elbise, pastaneye gitme ve moda deyimi ile hava atmak. Buna erişemeyenler de saldırıya geçmektedir. Birkaç yıl önce İstanbul'da bir yılbaşı gecesi büyük bir grup otelde eğlenmeye gelenlere saldırdılar. Gösteri yaparak burada aşırı tüketim odluğunu belirtiyorlardı. Bu gençler çevreci veya sol gençlik değildi, muhafazakâr gençlerin bunu dile getirmesi gözden kaçmamış olsa gerek. Bugün bu olayların yaşandığı okullara bakarsanız güç kullanma olgusunun altındaki psikoloji rahatlıkla ortaya çıkmaktadır.

Dilimizi Düzeltelim

Çin'de huzursuzluk çıkınca halk filozof Konfüçyüs'e başvurur, Konfüçyüs "dilinizi değiştirin der," anlamazlar. İnsanlar yeniden başvurur, aynı cevabı alırlar ve böylece Çin dilinin sadeleşmesi ve insanların birbirini anlaması gerektiğini ortaya koymuşlardır. Ülkemizde bugün yaşanan ve neredeyse her tarafı gergin, kimsenin kimseyi taşıyamadığı, öğrencilerin birbirinin gırtlağını kestiği, tabancaların kullanıldığı ortamın alt yapısına bakıldığında ciddi sorunlar bulunmaktadır. Ders veren arkadaşların dikkatinden kaçmamıştır, son yıllarda öğrencilerde bir dil kirliliği görülmektedir. Yazıları kısa yazmak, cümleleri tam bitirmemek gibi. Sokakta yanınızdan geçen insanlara bakın, başta gençler olmak üzere küfürlü konuşmalar, jargonlar, tüm bunlar ciddi iletişimsizlik örnekleridir. Yetkililerin düzgün cümle kullanmamaları, karşısındaki vatandaşı dinlememeleri, onları küçük görmeleri, toplumda dil-iletişim sorununun önemini ortaya koymaktadır.

 

Eğitim Sistemimizin Hedefi, Vizyonu ve Misyonu Var mı?

Ülkenin ciddi bir eğitim amacının olmadığı, varsa da kâğıt üzerinde kalarak öteye gitmediği bugünkü sonucu ile ortadadır. Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde bulunan eğitim maalesef bugün hızla özelleştirilerek parası olanın özel okullar, kurslar, vakıf üniversitesi ve yurtdışına çocuğunu göndererek eğitimlerini tamamlamaya çalıştıkları yine hepimizin bilgisi dâhilindedir. Hedefi, vizyonu ve misyonu olmayan Türk eğitim sisteminin bir sonucu olarak bugün eğitim sisteminin iyi işlemediği ortaya çıkmış bulunuyor.

 

Ne Arıyorduk, Ne Bulduk?

Bugün sorulan soru NE ARIYORDUK, NE BULDUK?

Türk gençliğinin yaşamdan beklentisi nedir? Türk gençliği ülkesini ileri taşımak için ne düşünüyor? Ütopyası var mı? Devletin kendi biricik varlığı olan dinamik gençliği için ne tür faaliyetlerde bulunmaktadır? Dünyanın en dinamik gençliğine sahip ülkemiz gençlerini hedefsiz bırakmanın bedeli maalesef başıbozukluk ve yetersiz eğitim ve doyumsuzluk olmuştur.

 

Şiddet Bir Sonuçtur, Ya Nedeni Nedir?

Her düzeyde şiddet kültürü sorun çözme yolu haline gelmiştir. Eğitimde şiddet bir sonuçtur. Her sonucun bir nedeni vardır. Bugün sorun "ne ektik ne biçiyoruz" düşüncesiyle yeniden ele alınmalıdır. Bu çocukların yeterince eğitilmemesi yani doyurulmamasının, öğrencileri şiddete yönlendirdiği bilinen bir olgudur. Bu olayların yaşandığı okulların büyük çoğunluğu devlet okulları olduğu da doğrudur. Özel okullar da nasibini almaktadır. Eğitimin içinin boşaltılması herkes için farkına varsa da varmasa da fatura yaratmaktadır. Sorunun yoğunlaşması astronomi değil, astroloji kitaplarının artışıyla doğru orantılıdır.

 

TV Dizileri ve Feodalite

Çağımızın iletişim teknolojilerinin en etkili silahı olan TV ekranları büyüğünden küçüğüne herkesi karşısına oturtabilme becerisine sahip duruma geldi. Özel TV'lerde gösterilen dizilerin tamamı güvensizlik, namus cinayetleri, şiddet, kan, silah, ağalık ve kısa yoldan zengin olma temalarını işlemektedirler. Ancak okuma yazması olmayan (yüksek eğitimli cahiller de dahil) TV ekranlarından başka zevki olmayan halkın bunlardan etkilenmemesi mümkün mü? İnsan beyninin çalışma prensiplerinin de bu tür uyarlamalara açık olduğu düşünülürse, eğitim ve kitle iletişim araçlarının yanlış ve doğru kullanımının önemi ortaya çıkmaktadır.

 

Bugün başta Güneydoğu olmak üzere ülkenin her tarafından ciddi bir şiddet işlenmektedir. Kimse kimseyi dinlemiyor. Kimin ne aradığı da bilinmiyor. Çağdaş medeniyet seviyesini yakalayalım, birlikte güçlü yarınlar yaratalım anlayışı ile yurttaşlık bilinci için bizler çırpınırken, diğer taraftan feodal kalıntıların makbul değerlermiş gibi toplumun önüne medya aracılığı ile konulması hiç de hoş değil. Toplumu daha evrensel değerler etrafında dil, inanç ve yöresel farklılıkları göz ardı etmeden birlikte yaşamayı sağlayacak şekilde işlemek gerekir. Asıl olan insani değerleri; kültür, dil ve inancın üzerinde bir anlayış ile eğitim aracılığı ile vermektir. Bugün yaşanan göç, yoksulluk, bölgedeki belirsiz eller maalesef farkına varmadan şiddeti körüklemektedir. Bundan hepimiz nasibimizi almaktayız.

 

Biz Ne Yaptık

Peki, nasıl oluyor da bu gençler bu kadar acımasız oluyorlar? Nerde yanlış yaptık sorusu soruldu mu? Bu gençlere insan sevgisi, doğa sevgisi, güzellikler konusunda bir şeyler verilebildi mi? Bunun altyapısı konusunda başta devlet olarak ve de bugüne kadar devlet yönetimine talip olmuş Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, Bakanlar, Milli Eğitim Müdürleri, Üniversitelerde Rektörler, Dekanlar, Bölüm Başkanlarına sormak gerekir, hangi yanlışı gördük ve ne yaptık? Çözüm önerilerimiz ne oldu. Toplumu eğitmek için hangi öngörülü proje üretildi? "Öğrenciler olmasa Milli Eğitim Bakanlığını idare etmek kolay olur" anlayışını mı dikkate alacağız, yoksa dünyanın en genç ve dinamik nüfusuna sahip olmanın mutluluğu ile bu gençlerin enerjisini nasıl üretime ve güzelliğe dönüştürebiliriz diye mi düşünmek gerekir? Çözüm önerileri ve geleceğe ilişkin öngörüleri gelecek hafta işlenecektir. Haftaya kadar yaşama bütünsel ve farklı bir göz ile bakmak, baharın bu güzel günlerinde şiddet yerine "yüz çiçek açsın yüz fikir tartışsın" anlayışı ile sorunlarımızı tartışma ve karşılıklı sevgi saygı içinde işlenmesi dileği ile nice güzel baharlı günlere.

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.