Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Gecmis hükümetlerin Ermeni iddialari karsisindaki tutumlarinin yeterli olmamasi 8 yili bulan AKP iktidarinin Ermeni iddialari karsisinda gücsüz olmasinin nedeni olarak gösterilemez.Eger böyle bir iddiada bulunuluyor veya ima ediliyorsa bu tamamen yanlis bir argümandir.Dönemlerin sartlarini iyi incelemeden,Türk yönetimlerin Ermeni iddialari karsisinda aslinda saskin tavuk hesabi ne yapmalari gerektigi konusunda kararsiz kalmalari veya aymazliklari sonucu Ermeniler müthis bir kampanya ile iddialarini dünya kamuoyuna ilettiler.Simdi o dönemlerde hicbirsey yapilmadi demek yerine yeterli politika yapilmadi demek daha dogrudur.Birseyler yapildi ama o yapilanlari incelediginizde bugün yapilanlarin aslinda o gün yapilanlardan hicte farki olmadigini bir fazla yaninin olmadigini görürüz.Demekki bu bizim olaylari ciddiye alip almamizla ilgili bir durumdur.Yani bugün kabarip yarin yine inme hesabina benziyor.Tutarli bir dis siyasetimizin olmamasinin yani sira milli bir dis politikamizin olmamasidir bütün bunlarin nedeni.

 

Ermeni Diaspora'si,bulunduklari ülkelerde müthis bir calisma icersindedirler.Maddi güclerini siyasi güce cevirmislerdir.Maddi gücleriyle yazdirdiklari uydurma tarihlerin yani sira siyasi gücleriylede bulunduklari ülkelerde bir oy potansiyeli olusturmuslardir.Bunlarin yanisira dini faktörlerde ayri bir yer tutar bu iddialarin Türkiye'ye karsi kullanilmasinda.

 

Yanlis yapan kim olursa olsun bu yanlisini söylemek gerekir.Bu dogru bir yaklasim fakat eger konulari farkli tarihlere cekme ve ideolojik carpitmalarla bazi isimleri karalama cabalari tartismayi gayriciddi bir konuma getirir.Hele de 1950'den önce Ermeni iddialari yokmuydu tarzi bir yaklasimla,Inönü ve Atatürk'ü bu kirli iddialarin icine cekmeye calismak ancak Ermeni iddialrini savunanlarin basvurdugu bir yoldur.Ve tartisma ile en ufak bir baglantisida yoktur.

 

Uruguay 1965-2004-2005 tarihlerinde üc defa olmak üzere Ermeni iddialarini kabul etmistir,bunu

1982 Kibris Rum Kesimi takip etmis,

Arjantin 1993'te tasariyi görüsmüs fakat 2003-2004-2005-2006-2007 tarihlerinde tam 6 defa kabul etmistir.

Rusya,önce 1995'te sonrada 2005'te bu tasariyi kabul etmistir.

Kanada ilki 1996 olmak üzere 2000 ve 2004 tarihinde tam üc defa kabul etmis,

Yunanistan 1996

Lübnan 1992,2000

Belcika 1998

Italya 2000

Vatikan 2000 tarihlerinde bu tasariyi meclislerinden gecirmislerdir.Bunlari takiben

 

Fransa 2001

Isvicre 2003

Slovakya 2004

Hollanda 2004

Polonya 2005

Almanya 2005

Venezulla 2005

Litvanya 2005 ve

Sili 2007 olmak üzere,10 ülke AKP'den önce ve 9 ülkede AKP döneminde bu tasariyi meclislerinden gecirmislerdir.

AKP'den önceki ülkelerede baktigimizda onlarinda bir kisminin yine AKP döneminde bu tasariyi yeniden meclislerinden gecirdigini görürüz.Bunlar hayal mahsülü degil gercek belgelerdir,acar okursunuz.Ama sayilar degildir önemli olan.Kamu oyunu yaniltma stratejisidir ki bunuda son 8 yila yakin bir süredir AKP yapmaktadir.Hemen her milli davada AKP Kamuoyunu uyutma siyaseti gütmüstür.Mandacilik böyle olur.Kerkük'ün adini unutturdular Türk milletine,Kibris'ta baris adi altinda Rumlarla birlesme senaryolari oynaniyor.Ermenilerle kuzu sarmasi cevriliyor,Azerbaycan dislaniyor.Din sömürücülügü ve Bop ESBASKANLIGI projesi calismalariyla Arap dostlugu canlandirilirken Israil ile düsmanlik sergileniyor.AB'ne evet dedirtmek icin Fransa'nin yaptigi tüm hakaretlere ragmen Fransa ile ticaret arttirilmaya calisiliyor.Yani hangisini anlatalim ki bunlarin.

 

Biz düsmanlik üretilsin demiyoruz ama bir ülke dostunuda düsmaninida ayni kefeye koyuyorsa bunda bir yanlislik vardir.Bir ülkeyi yöneten hükümet yönettigi ülkenin insanlarinin onurunu hice sayiyorsa o ülke bir muz cumhuriyeti demektir.Bunu öbürleri ne yapti diyerek baska bir kilifa sokmaya calismak dogru degildir.Öbürleri belki fazla birsey yapmadilar ama yinede azcok bu ülkenin milli degerlerine,kirmizi cizgilerine zarar getirmemeye calistilar.Dogrusunu söylemek bir erdemdir.Bunu söylerken o hükümetleri savunuyorum anlami cikmamalidir.Ben sadece bugünküyle onlari karsilastirdim.

 

saygilarla

  • Cevaplar 55
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

Ben sadece bugünküyle onlari karsilastirdim.

Bugünkü hükümet ile gecmistekiler arasinda hic bir fark yok. Ermeni sorunu konuusnda günümüzde yasadiklarimizin benzerini gecmis iktidarlarda da yasadik. Dogrulari görebilmek bir erdemliktir. 90 yilin sorununu son 8 yila mal etmekte ne kadar erdemliktir ayri bir soru.

 

Tabii 90 yili degerlendirirken son 82 yil icin günün sartlarina bakmamiz gerekli diyerek sartlarin elverisli olmadigi icin hükümetlerin bir cözüm bulamadigi ima edilirken son 8 yilda sanki sartlar bizim icin cok elverisliydide bu hükümet bilerek degerlendirmedi anlami ortaya cikiyor.#

 

Türkiye'ni siyasi yapisini ve sisitemini degelendirirken bir noktraya odaklanmak cok yanlistir. Icerik olarak Demirel, Ecevit, Özal, Ciller, Baykal ve Erdogan hükümetleri arasinda ülkenin yörüngesini degistiren hic bir politik fark göremezsiniz. Hepsi birbirinin tamamlayicisi olmustur.

Gönderi tarihi:

Icerigine tamamen katildigim bir yorumu sizinle paylasmak istedim.

 

KUM SAATİ 06.03.2010

Ahmet Altan

Soykırım

Herkes televizyonlarının başında oturmuş milli maç seyreder gibi heyecanla seyrediyor.Ne oluyor?Amerikan Kongresi’nin bir komisyonu “Ermeni soykırım” tasarısını oyluyor. Kongre kulislerinde yapılan karşılıklı hamlelerin sonucunda “maçı” 23-22 kaybettik.

 

Ve, kıyamet koptu.

 

Yorumlar, tartışmalar, Amerika’ya ateş püskürmeler, Dışişlerine Bakanı’na “İncirlik üssünü kapatacak mısınız” soruları. Bütün bu gürültü patırtı arasında benim en çok sevdiğim yorum, bu kararı kınayan bir konuşmacının “Türkiye artık kolayca aşağılanabilecek bir ülke değildir” demesi oldu.

 

Amerikan Kongresi’nin bir komisyonu “soykırımı” kabul edince biz “aşağılanmış” oluyoruz. Aşağılanma nedir biliyor musunuz? Aşağılanma, elâlemin parlamentosunun bir komisyonunda verilecek iki üç oyun nasıl olacağını milyonlarca insanın heyecan içinde beklemek zorunda kalmasıdır. Aşağılanma budur.

 

O komisyon sonucunu “kendisi için hayati” bulmaktır aşağılanma, bir adamın bir oyu yüzünden kendini yenilmiş hissetmektir aşağılanma, bütün ulusal kimliğinin bir komisyon kararıyla belirleneceğine inanmaktır aşağılanma, başkasının parlamentosundan çıkacak kararı tırnaklarını yiyerek beklemek zorunda kalmaktır aşağılanma.

 

Türkiye, o komisyon bir oy farkla o kararı aldığı için aşağılanmıyor. Kendi tarihini kendisi aydınlığa kavuşturamadığı, bu işi başkalarına bırakmak zorunda kaldığı, kendi geçmişinden ödü patladığı, gerçeklerin üstünü örtmek için deli gibi kıvrandığı için aşağılanıyor.

 

Esas soru şudur.

 

Neden “Ermeni soykırımı” Amerikan, Fransız, İsviçre parlamentolarında görüşülüyor da Türkiye Cumhuriyeti Parlamento’sunda görüşülmüyor? Bir oy yüzünden aşağılanacağımıza inanacak kadar “hayati” gördüğümüz bir konuyu neden kendimiz tartışamıyoruz?

 

Kendi sorununu kendin konuşamazsan aşağılanırsın. Böylesine önem verdiğin bir meselede susarsan aşağılanırsın. Başkalarını da susturmaya çalışırsan daha da fena aşağılanırsın. Bütün dünya, sayısını bile tam bilemediğimiz kadar çok Ermeni’nin öldürülmesini “soykırım” olarak değerlendiriyor.

 

Soykırım, hukuki bir terim. İttihatçıların gerçekleştirdiği katliam büyük ölçüde bu hukuki kavramın tariflerine uyuyor. Türklerde de Ermenilerde de “soykırım” kelimesi bir takıntı halinde, Türkler “asla değildir” diye tutturuyorlar, Ermeniler “soykırım değildir diyenler yalancıdır” diyorlar.

 

İki taraf da kendi söylediklerini dünyaya kabul ettirebilmek için milyonlarca dolar harcıyorlar, neredeyse ortaklaşa çabayla bir “soykırım sektörü” yaratılmış vaziyette. Peki, biz neden bu olayı bütün ayrıntılarıyla konuşamıyoruz?

 

İttihatçılar kaç yüz bin Ermeni öldürdüler? Niye öldürdüler? “Ermeniler de bize saldırmıştı onun için öldürdük” diyoruz, iyi de “saldıran” Ermeni çeteleri Doğu sınırında, Anadolu’nun diğer bölgelerindeki yüzbinlerce Ermeni’nin, Ermeni olmaktan başka ne suçu vardı?

 

Bir insan sadece ırkından dolayı cezalandırılabilir mi?

 

Bir insanı, “suç işlediği” için değil, “suç işlediğini söylediğiniz biriyle aynı ırktan olduğu” için cezalandırmanın adı nedir?

 

Bu cinayettir. Aynı ırkı hedef alan yüzbinlerce cinayet de doğrusu “soykırım” tarifine girer. İttihatçılar korkunç cinayetler işlediler, Ermenilere yaptıkları zulmü insan havsalası almaz. Bu korkunç suçu neden saklamaya uğraşıyoruz, neden o katilleri savunmaya, onların suçlarını gizlemeye çabalıyoruz, neden gerçekler ortaya çıkmasın diye aşağılanmayı da göze alarak kıvranıp duruyoruz?

 

Her toplumun, her devletin geçmişinde suç ve kan var, geçmişi değiştiremeyiz ama gerçeklerle yüzleşecek, gerçekleri tartışacak cesareti gösterebiliriz, “aman cumhuriyeti kuranlara suç bulaşır” endişesiyle dünyayı susturmaya uğraşmaktan vazgeçebiliriz.

 

Sorular sorabiliriz.

 

İlk soru da, “yüzbinlerce insanın öldüğü bir olayı biz neden tarih derslerinde okumadık” olur. Sadece bu gerçek bile durumu “kuşkulu” kılmaya yeter. Doksan beş yıl önceki bir gerçekle bile yüzleşecek cesareti gösteremezseniz aşağılanırsınız, taa geçen yüzyıldaki bir olayı saklayabilme çabasıyla yetmiş milyon insanın dünyayla ilişkisini bir “yalana” bağlamaya uğraşırsanız aşağılanırsınız.

 

Gerçeklerden korkmayan cesur insanları aşağılamak kimsenin haddi değildir, öyle insanları kimse aşağılayamaz. Kendinizi aşağılanmış hissediyorsanız, dönüp kendinize ve sakladıklarınıza bakmalısınız.

Kaynak:-http://www.taraf.com.tr/makale/10325.htm-

Gönderi tarihi:

Popülist politika bombası elde patladı

 

Ermeni soykırımı tasarısı ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nde ilk kez görüşülmüyor. Tasarı, bu komitede ilk kez kabul edilmiş değil. Daha geçen sene bile karar komisyondan geçmişti.

 

Ama bu kez ne değişti de Türkiye medyası neredeyse “tek vücut” olarak komite toplantısını bu kadar yakından izledi?

 

Haber kanalları gece boyunca sanki Eurovision Şarkı Yarışması finalindeki oylamayı izler gibi saatlerce canlı yayın yaptı Washington’dan. Sonuç şimdilik hüsran.

 

Gün boyunca tasarının geçmemesi ihtimali üzerinde duruldu. Geçse bile Temsilciler Meclisi’ne gelmeme olasılığına yönelik tezler üretildi. Hatta tasarının gelmesi halinde Türkiye’nin ABD’ye sırtını döneceği, ABD’nin bölgedeki gücünün azalacağı söylendi.

 

ABD’nin Türkiye’nin bu kararlı tutumu karşısında direnemeyeceği ileri sürüldü. Başkan Obama ve Dışişleri Bakanı Clinton’dan gelen mesajlarla yürekler soğutulmak istendi ama sonuç beklenin aksine oldu. Bir oyla da olsa.

 

Peki bu ilginin sebebi neydi? Öyle sanıyorum ki Washington’a pek çok milletvekiliyle çıkarma yapan AKP iktidarı bütün planını iç kamuoyuna yönelik hazırlamıştı.

 

ABD, Ermeni soykırımı tasarısını geçirmek isteyecek ama AKP’nin çok etkili isimleri kongrede yiğitçe mücadele ederek üyeleri ikna edecek, bu olmazsa Türkiye’nin kararlığı ve gücü ortaya konacak, komite kararı reddederek, asıl oylamanın önü şimdiden kesilecekti.

 

AKP de bu kez “Washington Fatihi” sıfatıyla Ermeni tasarısının bile ne olduğunu bilmeyen kamuoyunda şov yapacaktı.

 

Evdeki hesap çarşıya uymadı. Tasarı kaynağında kesilemedi. Popülizm bombası elde patladı.

 

Şimdi bundan sonrası kritiktir. Kararın Temsilciler Meclisi’nden geçeceğini sanmıyorum. Beyaz Saray her yıl olduğu gibi yine ağırlığını koyabilir.

 

Ama bunun Türkiye’ye bedeli ne olacaktır?

 

ABD’nin bölgemizle ilgili talepleri var. Ermenistan hattının açılmasını istiyor. Kuzey Irak’ta kurulacak Kürt Devleti’ne Türkiye’nin hamilik etmesini öneriyor. Kıbrıs’ın artık bitirilmesini talep ediyor.

 

Eğer plan tutsa ve komite tasarıyı baştan reddetse, zafer kazanılmış propagandası yapılarak, sözünü ettiğim konularda vereceğim tavizler halktan gizlenebilecekti.

 

Oysa şimdi her şey ortada. ABD Ermenilerle imzalanan protokollerin Meclis’ten geçirilmesini istiyor. İktidar şimdiye kadar bunu savsaklıyordu, şimdi iyi niyetle de olsa atacağı her adım dikkat çekecek. Kürt açılımı adı altında Kürt devletine yapılacak hamilik mutlaka itirazla karşılaşacak. Kıbrıs konusundaki her şey mercek altında olacak.

 

Her dış politika olayını sözde zafere çevirmek isteyen zihniyetin bir gün duvara çarpması kadar normal bir şey olamaz.

 

 

***

 

Özürcüler ABD’ye kutlama mesajı gönderecek mi?

 

Gazetelerin ve televizyonların dünkü yayınlarına dikkat ettim, hepsi de ateş püskürüyordu. Çünkü ABD son dakika oyunu oynayarak “Ermeni soykırım kararını Dış İlişkiler Komitesi’nden geçirdi.”

 

Gariptir ne yazarlar, ne televizyonlarda konuşanlar ABD’nin aldığı bu kararı olumlu buldular, alkışladılar.

 

Oysa gazetelerde yazılar yazan televizyonlarda konuşan ve kendilerine “demokrat” diyen nice isim Türkiye’nin Ermenileri soykırıma maruz bıraktığını belirterek “Özür diliyoruz” bildirisi yayınlamışlardı geçtiğimiz dönemde.

 

Dün de bekledim ki bu özürcüler ABD’ye bir teşekkür mektubu göndersinler. Göndermediler.

 

Tabii şu ana kadar göndermemiş olmaları göndermeyecekleri anlamına gelmez.

 

Sonuçta ABD, bizim özürcülerin istediği yönde bir karar aldı. Türk Hükümeti ise bu kararı karşı öfkeli, hatta ABD’ye yönelik yaptırımlar bile konuşuluyor.

 

Herhalde kendilerini bir taraftan iktidara da payandalık yapmak zorunda da hisseden özürcüler bu durum karşısında ne yapacaklarına karar veremediler. Ama içten içe çok sevindiklerini de tahmin etmemek olanaksız. Değil mi?

Can Ataklı

Gönderi tarihi:

 

Özürcüler ABD’ye kutlama mesajı gönderecek mi?

 

Can Ataklı

Sayin Can Atakli "Özürcülerin" neden özür dilediklerini dahi anlaymamis. Anlasaydi yöneltmis oldugu sorunun ne kadar sacma oldugunu anlayacagi icin kaleme dahi almazdi. Ama bizim anlamama gibi bir anlayisimiz oldugu icin birsinin dedigi "A" yi yoksen "B" dedin diyerek onu yalnci cikartiriz. Bu konuda üstümüze kimse yok desem yanlis olmaz.

 

"özürcüler" asla Ermeni soykirimi olmustur ve onlardan özür diliyoruz dememistir.

 

Özürün icerigi bahis konusu dönemde binlerce, milyonlarca Ermeni vatandasimizin öldürülmesi ve ölüme yollanmasindan dolayi özür dilenmistir.

 

Ben Can Atakli'nin neden özür dilendigini okuduguna dai inanmiyorum, aynen cogumuzun yaptigini o da yapmis. Okumadan, arastirmadan ön yargiyla kendi inandigini dile getirmis.

Gönderi tarihi:

Ben bir yazimda bunu yazmistim:Bu tasari gecerse buna en cok özürcüler sevinecektir.Ve nitekimde öyle oldugunu saniyorum.Tepkilere gelince,tepkiler alisilagelmisin disinda degil.Ben elcinin iki gün sonra tekrar dönecegini yazmistim nitekim elci bugün kendisi birkac gün sonra dönecegini acikladi.Yani komik oldugumuzun ya farkinda degiliz ya da kuyrugumuzu öyle bir kaptirmisiz ki onlardan kopamiyoruz.

 

Basbakan esip gürlüyor:"Kim kaybetti,Türkiye kaybetmedi,iliskiler zarar görecek,Ermeni meselesi zarar görecek falan filan alistigimiz esip gürlemeler"Bu kadar esip gürleyecegine,sen basbakansin:Protokolleri cekiyorum diyebilirsin.Veya varsa elinde baska bir kart onu oynayabilirsin.Yani bunlari oynama sadece esip gürle sanki Amerika'ya gözdagi verirmis gibi takiyye yap.Sizler bu milletin onurunu ayaklar altina aldiranlarsiniz ve simdide sözüm ona yalanci pehlivanliga soyunup caka satmaktasiniz.Ati alan üsküdari gecti bile.

 

Basbakan Amerika'ya koyamadigi tepkileri yargiya koyuyor.Sizi yola getirecegiz diyede tehdit ediyor.Getirsene Amerika'yi yola,göndersene Amerika'nin elcilerini memleketlerine.Bunlari yapmaya yürek ister o yürek sizde yok.Hic bosu bosuna gazel okumayin.

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

Baskin Oran,Oral Calislar,Ahmet Insel,Ahmet Altan,Mehmet Altan vd.Ermeni soykirimi olmusutur iddiasi ile özür dileme kampanyasi baslatmislardir.Orhan Pamuk 1,5 milyon Ermeniyi öldürdük,30 bin Kürt'ü katlettik diyerek Nobel almistir.

 

Can Atakli serefli ve haysiyetli bir gazetecidir.Insanlari tanimadan yok okumamistir yok anlamamistir diyerek nezaket kurallarini cignemek kadar etik disi bir davranis yoktur.

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

Sayin Can Atakli "Özürcülerin" neden özür dilediklerini dahi anlaymamis. Anlasaydi yöneltmis oldugu sorunun ne kadar sacma oldugunu anlayacagi icin kaleme dahi almazdi. Ama bizim anlamama gibi bir anlayisimiz oldugu icin birsinin dedigi "A" yi yoksen "B" dedin diyerek onu yalnci cikartiriz. Bu konuda üstümüze kimse yok desem yanlis olmaz.

 

"özürcüler" asla Ermeni soykirimi olmustur ve onlardan özür diliyoruz dememistir.

 

Özürün icerigi bahis konusu dönemde binlerce, milyonlarca Ermeni vatandasimizin öldürülmesi ve ölüme yollanmasindan dolayi özür dilenmistir.

 

Ben Can Atakli'nin neden özür dilendigini okuduguna dai inanmiyorum, aynen cogumuzun yaptigini o da yapmis. Okumadan, arastirmadan ön yargiyla kendi inandigini dile getirmis.

Bakin insan neden özür diler bir hata yaparsa özür diler öyle mi?

 

Özür dilendiyse hata var demektir.. bir hatayi üstleniyorsun demektir burda karsilikli bir özürde yok. Iyiniyet degilde saflik derecesinde atilan bir adim var.. Sen burda mahale arkadasindan özür dilemiyorsun ki ya kusura bakma celme taktim arkadas..

 

Burda ciddi bir itham var ciddi bir suclama var bu suclamanin pesini birakmayan ermenistanin disinda terörist güc var devletler var. Bunlar varken ciddi devlet adamlari böyle bir hataya düsebilirmi tarihte bir örnegi varmi böyle özürle bir konun kapanmasi..

 

Arkadasim özür dilersen hatani kabul etmissindir karsidakide anliyacagi dilde bu özürü kabul eder.. Ermenistan özürü kabul ediyor ettigini dün ortaya koymustur..

 

Can Atakli Dogru yazmis özür kabul görüyor tesekkür etmeleri gerekir sevinmeleri gerekir bundan daha dogal ne var..

 

Örnegin terör örgütü Hamasi desteledik bu nedemek Yahudi lobisini hice saymak demek destegini kaybetmek demek bunu ciddi devletler bilir; Ciddi devlet adamlari bilir bunu 70.milyonda bilir..

 

Son söz..

 

Ermenilerden özür dileyecegine Iraklilardan dileseydi daha anlamli olurdu Iraklilarin gazabina ugramazdi.

 

Not: Ne diye Ahmet Altan in yazisini gönderdin bak o iyi anlamis! Can Atakli zaten belirtiyor yavas yavas icten sevinenler sirayla döküleceklerini..

Gönderi tarihi:

Türk diasporası mı ? Böyle bir diaspora yoktur.

 

Şöyle bir örnek vereyim, Tayyip Erdoğan'ın Avustralya ziyareti sırsında, Ermeni Diasporasından göstericiler, "Ermeni Soykırımı"nı prostesto ediyorlardı, başbakan yanlış hatırlamıyorsam oteline girerken. Caddenin öbür tarafında ise "Türk Diasporası"ndan vatandaşlar vardı ve, 30 gün yaptıkları bedelli askerlikten muaf tutulmak için gösteri yapıyorlardı.

 

Almanya'da , Alman vatandaşı olan Türk sayısı 1 milyon civarında, bunların en az yarısı seçmen olsa 500,000 oy eder. 500,000 blok oyla dediğinizi yaptırmayacağınız parti yoktur siyasette. Oysa 500,000 Türk seçmenin yaşadığı Almanya mesela Türkiye'nin AB üyeliğine en sert karşı çıkan ülkedir. Orada yaşayan Türk seçmenlerin işlevi ise 0'dır. Tam olarak 0.

 

Evet batıda yaşayan Ermeniler, yaşadıkları ülkelerde kendi tezlerini insanlara anlatırlar. Kendi propagandalarını yaparlar. Tabi bunun için, kendi tarihlerini bilmeleri gerekir. Bilirler de. 100 yıl önce batı ülkelerine göç eden ailelerin torunları olsalarda, tarihlerini iyi bilirler, ve yaşadıkları ülkelerde tarihlerini kendi tezleriyle anlatırlar.

 

Oysa Avrupa'da henüz ikinci kuşak gençler olan Türk gençlerin büyük çoğunluğu bırakalım söz konusu yılları, 20-30 yıl önce bu ülkede neler olduğunu bilmez. Bu gençlere mikrofon uzatan dış hatlar muhabiri, Atatürk'ün kim olduğu sorusuna bile doğru dürüst yanıt alamamıştır.

 

Tabi, batıda yaşayan Ermeni gençler, kendi ülkelerindeki iletişinm platformlarında kendi tezlerini anlatırken, bizimkiler en fazla, Türk forumlarında, Türke Türk propagandası yapmakla meşgul olurlar.

 

Netice ortadadır. Arkası da gelecektir.

Sayin CYRANO

 

Türk diasporası mı ? Böyle bir diaspora yoktur. Avrupa´da var mi anlamina geliyor?

 

Arkasi gelecek yazmissin arkasini bekleyecektim fakat dayanamadim bir zahmet Avrupa´nin Irkci gerici düne kadar bütün dünyayi arkasinda birakacak yabancilara karsi bagnaz tutumunu da göz önüne al..

 

Biraz da yurt disindaki Türkleri tanimaya calis? Onlarin basarisi ile barisik ol belki devami daha hayirli olur...Kisaca bastan belirteyim Türkiyede Tarihciler bile bilmiyor ermeni sorununu tam manasiyla kalkmissin gürbetcileri sucluyorsun bu konuda.. Anasi bilmezse Babasi bilmezse cocugu nerden bilecek..Ermeniler öylemi ! abartma olmaz besikte yetisiyorlar..tavsiyem onu bir arastir

 

Durum buyken yurt disinda yasayan Türkleri yerini dibine sokmaya calismak hic hos degil konuyu buralara tasimaniza hicde gerek yoktu. Bakin belki bahsettiginiz Ermeniler Amerika´da bir asir gecirdi belki iki asir birde zannedersem ortamlari cok farkliydi.. Zencilere göz önüne al belki birseyleri hatirlatir !!! Bir ülkede yasayan yabancilarin arasindaki fark..O farki yaratan nedir burdan yola cikmani tavsiye ederim..Belki ayni dönemler geldiler belki zenciler daha fazla uyum sagladi !ama..onlarin lobisi olamadi..

 

Kalkipta Avrupa´da yasayan Türkleri yakindan tanimadan yok efendim su söyleymis bu böyleymis.. Birde arkasi gelecekmis .. Davulun sesi uzaktan kulaga hos gelir.. Gecin bunlari..bizler yapilmasi gerkenleri yapiyoruz yapilacak olanlarida yapacagiz onun icin iciniz rahat olsun..yeterki isteyin hergün lobi oluruz !!!

 

Gelelim Avrupa´da ki su cilgin Türklere,Türkler ilk basta burda yarim asirdir burda bu bir.. ikincisi Türkler ABD nin zencileridir anlasilmasi acisindan yaziyorum..Az zamanda cok zamanda cok yol aldik sanal olarak yasamadik buralarda bilegimizin hakkiyla biz Türküz dedik her kilifi kafamiza geciremediler biz onlarin Irkciligini kafalarina gecirdik !!!

 

Avrupa toplumu burnundan kil aldirmazdi...o kili aldik...Ne sinifda bizi ayirabildiler ne okulda ne otobüsde nede sanatda nede politikada hayatin her dalinda onlarla bire bir yasamasini gösterdik yasayabilecegimizi yasarkende onlarin engel olamayacagini gösterdik. Bunlar hicde kolay degildi bu öz güven isterdi asalet isterdi hayatda yasanilmasi ne gerekse o isterdi biz varligimizla yasadik...Türklügün üstün asaletinle yasadik..

 

Avrupaya ilk adimlar Gastarbeiter(misafir isci) olarak attildi misafir biraz misafirligini bilir ama o bile zaman kaybi yaratmadi.. Evet misafirler binler kisa zamanda yüzbinler ve zaman icinde milyonlara ulasti ´´Misafir iscilikten´´ Almanyalı Türk´´e´´gectik

 

Bunun bir mücadelesi vardi bir savasi vardi zorlu bir savasti..bunlari anlatsakda ninni gibi gelir...bunlar icin binlerce dernek acildi binlercesi de engellendi ! herkesin isten sonra en az bes alti saatini feda etmesi demekti evet bu mücadelenin herkes ucundan tutdu.. sirf dernekler mi bunun yaninda binlerce kultür spor kulüpleri türk spor okullari acildi az cok topu ayagi deyen büyükler belki hic deymeyen cocuklarin gelecegi icin antrenör oldu kimi egitmen oldu zamanini oraya adadi bunlar saymakla bitmez..Bu yol Almanyalı Türk´´ olmanin yoluydu

 

Sivil toplum örgütleri ilk kusak itibariyle basladi hizli bir motivasyonla cok basit ama anlamli spor kulüplerin kurulmasiyla bunlari calistirmak yönetmek ayri bir ugras onunla birlikte kültür evlerinin acilmasi takip etti bir futbol takimi deyip gecmeyin herbir futbolcunun ayri kasabalardan toplanmasi bunlarin egitimi hayatinda ayagi top deymemis insanlarin görev almasi ve günde bes alti satini oraya ayirmasi isten sonra kücümsenecek olaylar degildi o dönem icin.. Belki cumhuriyetimizin ilk kuruldugunda yapilmasi gereken bütün calismayi burda ki Türkler yapmistir.. Folklar guruplarin kurulmasi kendi dügün salonlarinin acilmasi burda calacak guruplari kendi yaratmasi herseyi sifirdan basliyorsun ve orda kendini yaratiyorsun Türkler basarmistir ummaligi bir calismayla.. Bir mac oldugunda civardan bütün kasabalarda ki Türklerin ailece maca gelip senlik havasinda maci seyretmeleri orda yarattiklari degerler unutalamaz..bunlar Türklerin ilk ayak sesleriydi..Kisa zamanda bütün kültür faliyetlerin icinde yer aldilar..Artik bu toplumda yasayan Türkler vardi fakat unutulan birsey vardi Türkler burda yasadikca cogaldikca artik misafir degildi cünkü yerel yasama gecmissin farkinda olmadan iste bu noktada yavas yavas sen misafirsin denen yabancilar yasasi karsilarina geliyor..

 

Artik birseylerin degismesi gerekiyordu kafamizda olan misafir degil Türk göcmenlerin lehine birseyler degismesi buda iste Avrupa´da yapilmasi en zor birseydi orasi ne ABD nede Türkiye.

 

Cadi kazani Avrupa evet Türklerin yeni hedefi misafir degil göcmen..Bu kelime en demokrat avrupaliyi bile zivanandan cikaracak kelimeydi o dönemler !!! Basardik, bugün en radikali dahi Almanyanin bir göcmen ülkesi oldugundan bahseder birakin bizim göcmen olmamizi..

 

Bu basari oturarak kazanilmadi ! basari etkin sivil örgütlenmenin sonucu dernekler catisi altinda bir cok basariya imza atilmistir her gecen gün daha etkin derneklerin yaratilmasi bu derneklerin icinde ögretmenler derneginden tutun Almanya Türk toplumu dernegine kadar uzanir..Tabii ilk basta acilan vede etkin olan Atatürk dernekleridir burda yürütülen faliyetlerin temel belirliyicisi olmustur..Cami cevrelerine uzanan bir yelpazeyle bu etkinligi tamamlayabilseydik belki cok daha ileri yol almis olacaktik bugün icin simdi ki konumdan dahada ileri olabilirdik..Zamanla o yelpazenin icindeki gelismeler ona izin vermedi örnek verecek olursak kemalist düzeni yikacagiz diye cikan kaplanlar evet burda göcmenlerin ilk tatdigi bu bölücülük olmustur..

 

Tabiiki burda yasayan Türkleri göcmen Türkleri irkciliktan sonra ilk karsilastiklari yerli bölücüler oldugundan birde ilk defa hayatlarinda kurucumuz Atatürk e karsi birilerin varligindan haberder olmuslardir..Türklerin hizini kesen bu bölücüler olmustur cünkü bu dini bölücüler hizli bir sekilde heryeri camiye bogmaya calisiyorlardi bunlar cami degil bulduklari bos bir oda bir eski bir evin önüne bir silt asip camiye dönüstürüp ibadet yeri degil tarikat yeri yaratiyorlardi...Din olgusu bunlarin önüne gecmeyi engelliyordu Bu arada iyi niyetli camiler acildimi o dönem tabiiki acildi bunlarda herhalde bir iki sini gecmez..yüzlercesinin arasinda..

 

Avrupada Türklerin olusturalacak lobinin önüne gecilmis bölücülük dayatilmis oluyor ayni zamanda..

 

Ama cilgin Türkler her engeli asmasini bilmis bugün gelinen nokta baska toplumlarin gelecegi en büyük seviyesine gelmistir bu bir lobiyle degerlendirilemez ABD deki bir lobiyle asla..

 

Avrupanin göbeginde misafir iscilikten Almanyali Türk e Avrupali Türke kavusmaya basarmistir bu ne tesadüf nede hediye bunu kendisi basarmistir ve bugün avrupanin büyük sehirlerinde yasayan Türklerin o sehirin yönetiminde belirliyici rol oynamaktadir.. bu artik hayatin her alanina girmistir.. Göcmenler artik herkesin kafasinda gözünde o ülkenin parcasi olmustur..Celiskiler yokmudur vardir örnegin kafasinda bu insanlar göcmen olsada asiri sagin secimlerde secim malzemesi yapmasi vardir artik bunuda yabancilar diye degil göcmenler diye yapar..

 

Göcmen kafalarina yerlesmistir göcmen demek bu ülkenin bir parcasi demektir..

 

Bu Türk sivil örgütlerin basarisidir bu basariyi diger ülke vatandaslari ve onlarin medyalari her daim bunu dile getirmislerdir Türklerin varligi onlarin güvencesi olmustur...

 

Dil konusunda ki basarida kücümsenemez ana dilini bilmeyen yabanci dil ögrenemez gercegini dil bilimcilerine kabullendirmistir..

 

Türklerin basarisi kücümsenemez..Artik gidecegin heryerde birinci degilse ikincisi degilse ücüncüsü Türk´e ait oldugunu görebiliriz bu doktorda olabilir araba galeriside olabilir teknisyen de, bir market, bir avukat hayatin her alaninda su cilgin Türklerin sarmadigi yer yoktur.. Allah Türkleri Avrupada bir sali pazari yasatmasin !!!

 

Yeter ki isteyin etkin lobi de yola cikar bakarsin bir gün bir adaletin cilvesinde bütün dünya´ya gösterir lobicilik nedir kimbilir?

Gönderi tarihi:

"Ermeni Soykırımı yasaları"nın arkası gelecektir anlamında yazılmış ifadeyi arkadaşımız nasıl "yazının arkası gelecektir" olarak anlamış, anlayamadım :)

 

500,000 Türk seçmenin olduğu Almanya'da "Ermeni Soykırımı yasası" çıkabiliyorsa kolayca. Almanya'daki 500,000 Türk seçmenin bir diaspora ya da bir lobi olarak etkisi 0 demektir.

Gönderi tarihi:

"Ermeni Soykırımı yasaları"nın arkası gelecektir anlamında yazılmış ifadeyi arkadaşımız nasıl "yazının arkası gelecektir" olarak anlamış, anlayamadım :)

 

500,000 Türk seçmenin olduğu Almanya'da "Ermeni Soykırımı yasası" çıkabiliyorsa kolayca. Almanya'daki 500,000 Türk seçmenin bir diaspora ya da bir lobi olarak etkisi 0 demektir.

O dönem herseyin önünü kesen AKP nin cemaatlerine soracaksin o soruyu yukarda zaten belirtim bunda anlasilmayacak yani yok tavsiye ederim tekrar okuyun Cami ceresindeki yelpazeyi bizzat tayyip erdoganin da bu cami ziyaretlerinde nasil kendi partilerine bagis icin vaaz verdigini burdaki cemaat iyi bilir. Sirf partiye olsa iyi kocaman bir deniz fenerini hatirlayin herkes paranin pesinde lobi güldürmeyin.

 

Onlar lobi degil paranin pesindeydi o dönem..onlar herdaim köstek oldular bölücüler, terör olgusu, cemaatler, fenerler, Avrupa adaleti kolaymi hersey zannediyorsunuz.

 

Diaspora Türklere uygun olmayan bir kelimedir uygun olanini söyleyeyim Türk lobisi Avrupali Türkün lobisi olur diasporasi olmaz.. Trakyada nasil Türk varsa Avrupada da Türk vardir bu kadar sade.

Gönderi tarihi:

Bu dediklerin benim iddia ettiğim şeyin doğrulamasıdır.

 

Lobileri, diasporaları oluşturan insanlar, bulundukları ülkelerde anavatandaki siyasi kutuplaşmalara ve konumlanmalara göre birbirinden ayrışmazlar. Yani Türkiye'de x partisine mensup olan, x partisinin görüşlerini savunan bir Türk ile, y partisine mensup olan, y partisinin görüşlerini savunan bir Türk, Almanya'ya gittiklerinde orada da yine x ve y partilerine, x ve y görüşlerine ait kurumlarda yine birbirine muhalif olarak konumlanıyorsa ortada lobi yok demektir.

 

Lobi ve diaspora dediğimiz baskı gruplarını oluşturan insanlar, anavatandaki siyasi konumlanışlarını bir kenara bırakıp, anavatanın ortak çıkarları için faaliyet gösterirler.

 

Faaliyetlerinin konusu anavatanın iç siyasi dengeleri, iç siyasi polemikleri değildir. Anavatanın dünyadaki ortak çıkarlarıdır.

 

İster diaspora deyin, ister lobi, Türklerin, sahip oldukları blok oy sayısıyla hangi partiye gitseler oldukça etkileyici olabilecekleri ülkelerde bile lobi anlamında etkileri 0 dır.

 

Çünkü dediğim gibi Türk lobisi, Türk diasporası diye birşey yoktur.

Gönderi tarihi:

Baskin Oran,Oral Calislar,Ahmet Insel,Ahmet Altan,Mehmet Altan vd.Ermeni soykirimi olmusutur iddiasi ile özür dileme kampanyasi baslatmislardir.Orhan Pamuk 1,5 milyon Ermeniyi öldürdük,30 bin Kürt'ü katlettik diyerek Nobel almistir.

 

Can Atakli serefli ve haysiyetli bir gazetecidir.Insanlari tanimadan yok okumamistir yok anlamamistir diyerek nezaket kurallarini cignemek kadar etik disi bir davranis yoktur.

 

saygilarla

Bakin gene ayni gerçek disi, yanlis bilgiler. Hadin yukarida ismini saydiginiz insanlarin "Ermeni'lere soy kirimi yaptigimiz icin üzür diliyoruz" dedikleri metni gösterin.

 

Soy kirim ile öldürme arasinda daglar kadar fark var ama bizim zihniyetimiz bunu dahi anlayacak bir özgürlüge sahip degil.

 

Bize sadece iftira ve fislemek düsüyor.

Gönderi tarihi:

Bakin insan neden özür diler bir hata yaparsa özür diler öyle mi?

 

Özür dilendiyse hata var demektir.. bir hatayi üstleniyorsun demektir burda karsilikli bir özürde yok. Iyiniyet degilde saflik derecesinde atilan bir adim var.. Sen burda mahale arkadasindan özür dilemiyorsun ki ya kusura bakma celme taktim arkadas..

.

.

.

Dostum siz gercektende özür diyeleyenlerin özür dileme metnini okudunuz mu? Ben okumadiginizdan eminim.

Gönderi tarihi:

" 1915'te Osmanlı Ermenileri'nin maruz kaldığı Büyük Felâket'e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor.

Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum."

 

Yukardaki metin özürcülerin özür metnidir.Bu metindeki "BÜYÜK FELAKET"denilen felaket ne anlamda kullanilmistir.Inkar edilmesi derken ne demek istenmistir?

 

Gercekleri kelime oyunlariyla carpitma hastaligi olanlara tek bir önerim var.Ya oldugunuz gibi görünün ya da göründügünüz gibi olun.Sahte demokratligi artik kimse yemiyor.Yukardaki metinde yazilanlarin ne anlam icerdigini bile bile hala yok öyle yazmadilar böyle yazdilar diye aklama paklama cabalarinin amaci nedir?

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

Bu dediklerin benim iddia ettiğim şeyin doğrulamasıdır.

 

Lobileri, diasporaları oluşturan insanlar, bulundukları ülkelerde anavatandaki siyasi kutuplaşmalara ve konumlanmalara göre birbirinden ayrışmazlar. Yani Türkiye'de x partisine mensup olan, x partisinin görüşlerini savunan bir Türk ile, y partisine mensup olan, y partisinin görüşlerini savunan bir Türk, Almanya'ya gittiklerinde orada da yine x ve y partilerine, x ve y görüşlerine ait kurumlarda yine birbirine muhalif olarak konumlanıyorsa ortada lobi yok demektir.

 

Lobi ve diaspora dediğimiz baskı gruplarını oluşturan insanlar, anavatandaki siyasi konumlanışlarını bir kenara bırakıp, anavatanın ortak çıkarları için faaliyet gösterirler.

 

Faaliyetlerinin konusu anavatanın iç siyasi dengeleri, iç siyasi polemikleri değildir. Anavatanın dünyadaki ortak çıkarlarıdır.

 

İster diaspora deyin, ister lobi, Türklerin, sahip oldukları blok oy sayısıyla hangi partiye gitseler oldukça etkileyici olabilecekleri ülkelerde bile lobi anlamında etkileri 0 dır.

 

Çünkü dediğim gibi Türk lobisi, Türk diasporası diye birşey yoktur.

Türk'ler yurt disinda özelliklede avrupa ülkelerinde asla lobi olusturamazlar cünki, devlet ile vatandasi arasinda yillardir süren ve hali alti yapilan cözüm bekleyen sorunlar var. Ermeni veya Israil vatanadslarinin Türk'ler gibi ülkesiyle ayni sorunlari yasadigini zannetmiyorum. Dolaysiyla bu ülkelerin x ve y partisinden olan insanlar yurtdisinda ülkeleri icin koalisyon kurabiliyorlar. Bizim sorunumuz gene bastan kaynaklaniyor. Türkiye yillaca AB ülkelerindeki iscilerimizi yalniz birakmistir, onlari sadece döviz makinasi olarak görüp hic bir sosyal sorunlariyla ilgilenmemistir. Hatta bazi iktidarlar döneminde yanlis yönlendirilerek elleirindeki kazanclarini har hur etmislerdir. Yillarca yasa disi olarak ülkeye arabayla gelen vatandaslardan tiriptik kagidi icin 80 DM almislardir ve bu yasa disi karardan AB ülkelerinin uyarmasi ile vaz gecmistir Türkiye.

 

Kendisini yalniz birakan bir devleti icin insanlar neden lobi olustursunki?

 

Kendi kimligini tanimayan, esit vatandas muamelesi yapmayan, ibadet yerlerini tanimayan, .... bir devlet icin insanlarin lobi oluisturmalari icin hangi bir sebeb olabilir?

Gönderi tarihi:

Ermeni oylaması

 

Bu satırları yazdığım sırada Amerika’da Ermeni oylaması yapılmamıştı. Sonucun ne olacağını bilmiyorum elbette ama her yıl aynı senaryonun sahneye konulmasından ve bizim “Tasarıyı geçirirseniz milyarlarca dolarlık uçak ve silah alımını durdururuz!” diyerek bir çeşit rüşvet teklif etmemizden fena halde utanıyorum.

 

Nereye kadar sürüp gidecek bu iş?

 

Meclis üyesi iken bir emekli büyükelçi milletvekili Britanya’da yayınlanmış bulunan Mavi Kitap’ın yasaklanması için Türk parlamentosunun Britanya parlamentosuna mektup yazmasını ve bu mektubu bütün milletvekillerinin imzalamasını önermişti.

 

Çok saçma bir girişimdi bu.

 

Britanya’da parlamentonun kitap yasaklamak gibi bir âdeti yoktu. Bu mektup TBMM’nin kendisini küçük düşürmesiyle sonuçlanacaktı.

 

Kürsüye çıkıp bunu anlatmak istedim ama izin verilmedi. Zaten bir milletvekili için en zor şey kürsüde konuşabilme izni alabilmektir.

 

Meclis Başkanı Bülent Arınç’ı odasında ziyaret ettim. Konuyu anlattım, mutlaka konuşmak ve Meclis’i uyarmak istediğimi söyledim.

 

Bu zorlamalar sonunda kürsüye çıkabildim ve yapılan işin yanlışlığını, bir Batı parlamentosuna ‘kitap yasakla’ diye mektup yazmanın anlamsızlığını belirten bir konuşma yaptım.

 

Daha sonra bazı çok bilgili ve saygın milletvekilleri dehşet içinde ‘yahu başına bir şey gelmesin!’ dediler.

 

‘Niçin?’ diye sordum.

 

‘Tehcir sözünü kullandın’ dediler.

 

O zaman anladım ki ‘tehcir’in zorunlu göç ettirme anlamına geldiğini ve 1915’te çıkan kanunun adının bu olduğunu bilmiyorlar.

 

Bilinmeyen sadece bu da değil.

 

Biz Türkler, tarihimiz konusunda bu kadar bilgisiz olmasaydık, her şeyi daha iyi göğüsleyebilirdik.

 

Osmanlı’nın yaşadığı en büyük travma olan Balkan Göçü bile ilk kez bir filmde gösterildi. Veda filminde.

 

Oysa bu konuda sayısız roman, film ve şiir yazılmış olmalıydı.

 

Ancak o zaman New York’a giden bir Türk genci ‘siz Ermenileri kestiniz!’ suçlaması karşısında afallamaz ve Osmanlı’yı yıkmak isteyen Batılı devletlerin, bu amaç uğruna imparatorluğu oluşturan halkları birbirine düşürerek aralarına kan davası soktuğunu, Balkanlar’daki Türk katliamını, yok oluyoruz korkusuna kapılan aptal İttihat Terakki yönetiminin ve kan içici Teşkilat-ı Mahsusa’nın işlediği suçların sorumluluğunu üstlenmediğimizi anlatabilirdi.

 

Ama çocuklar iyi yetiştirilmedi. Osmanlı’nın diğer halkları gibi Müslüman Türk ahalinin de korkunç acılar çektiği anlatılmadı.

 

Sadece ‘biz Türküz, kırarız dökeriz’ hamaseti yapıldı.

 

Zaten el âlemin istediği de bu ‘terminatör Türk’ imgesini yerleştirmekti. Onların ekmeğine yağ sürüldü.

 

Oysa o gençler dedelerinin anlattığı hikâyelere kulak verseler onların Balkanlar’da, Kafkasya’da, Orta Doğu’da çektiği korkunç acıları öğrenebilirlerdi.

 

Bu işin yolu ‘hiçbir şey olmadı, bütün dünya bize düşman’ demek yerine olup biteni kavramaya çalışmak ve Cumhuriyet’i kuran Atatürk ve arkadaşlarının bu konularda ‘ellerinin temiz’ olduğuna dikkat etmektir. Eğer Mustafa Kemal Ermeni işine bulaşmış olsaydı bu Cumhuriyet kurulamazdı.

 

***

 

 

Meclis’te imzalanıp gönderilen mektubun akıbetini mi sordunuz?

 

Anlatayım.

 

Altı ay sonra Londra’dan TBMM’ye bir mektup geldi. Mektupta şöyle yazıyordu. ‘Talebiniz ilgili klasöre konmuştur.’

 

İngiliz diplomasisini bilenler bunun ne kadar nazik bir aşağılama olduğunu çok iyi anlayabilirler.

zlivaneli

Gönderi tarihi:

Samatya sakinlerine oylamayı sorduk!

“Sen hiç Topkapı Garajı’nda İstefan olmayı denedin mi?”

080320100218233724074_2.jpg

ABD’DE OYLANAN TASARININ YANKILARINI SAMATYA’DAKİ ERMENİLERE SORDUK

 

Küçükken bir ayrımcılığa uğrayıp, kolu kanadı kırıldığında isyan edermiş Narin Demircioğlu... O zaman babası hep şöyle dermiş; “Ah kızım; sen Topkapı Garajı’nda İstefan olmayı denedin mi?” Uzun yol şoförüymüş Topkapı Garajı’nda, adını saklamış iş bulmak için, soranlara “Mustafa” demiş. Ta ki ölümünden beş yıl öncesine kadar en yakın arkadaşı bile bilmemiş gerçek ismini. Tabii Ermeni olduğunu da... Öğrendiklerinde ise elbette bir şey değişmemiş! Her zaman eklermiş babası, “Buradan güzel ülke yok” diye... Narin de babası gibi düşünüyor. Tek bir sıkıntısı var, o da Ermeni Tasarısı’nın Kongre’den geçmesi... İşte o zaman huzuru kaçacak. Kısa kesiyor yorumu: “Türkiye Ermenileri için iyi olmaz!”

 

Bir kez daha ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nde Ermeni Soykırım Tasarısı oylandı. Ve bu defa bir oy farkla, 23-22 kabul edildi. Şimdilik bağlayıcılığı yok ama yakında Genel Kurul’a gelecek. Kimine göre geçecek, kimine göre geçmeyecek. Diaspora için bu çok önemli. Peki ya Türkiye Ermenileri bu konuda ne düşünüyor? Öğrenmek için, pazar sabahları ayinleri olduğunu biliyordum, doğruca Samatya’daki Surp Kevork Ermeni Kilisesi’ne gittim. Konuşmak için izin istedim görevlilerden, “Kilisede olmaz” dediler kısaca. Patrikhane’den izin almak gerekiyormuş önce... Bunu atlamışım, kilisede olmaz ama sokakta neden sohbet etmeyelim? Öyle yaptım.

 

“BU KESİN, YAHUDİ LOBİSİ ERDOĞAN’I GÖNDERECEK”

 

Kimileri, özellikle yaşlılar yorumlamak istemediler meseleyi... Hele Ermenistan’dan çalışmaya gelenler hemen uzaklaştılar yanımdan, sınır dışı edilme korkusuyla... Gençlere gelince, çoğu içten ve rahat konuştu...

 

İsmini vermek istemeyen genç bir kadın, siyasi bir analiz yaparak yanıtladı sorumu: “Artık Erdoğan’ın gideceği kesin, çünkü İsrail’e kafa tuttu. Hepimiz biliyoruz ki, dünyayı Yahudiler yönetiyor. Şimdi ABD’de Yahudi lobisi ile Ermeni lobisi bir olup dengeleri değiştirebilirler. Ermeni Tasarısı’nı geçirip, bunu koz olarak kullanabilir ve Erdoğan’ı iktidardan edebilirler.”

 

Bunları söyleyen üniversite mezunu, gözleri çok güzel genç bir kadındı. “Gözleriniz ne güzel” dediğimde, garip bir karşılık verdi; “Ama işsizim. Üniversite mezunu bir işsiz!” Ve bunun üzerine konu döndü dolaştı ekonomik krize geldi. Bir yorum daha yaptı güzel gözlü genç kadın; “Erdoğan bu ekonomik krizin üstünü örtebiliyor belki ama Ermeni Tasarısı geçerse dayanamaz!”

 

“Peki 1915’in soykırım amaçlı olduğuna inanıyor musunuz” diye sordum. “Hayır, o bir tehcir” dedi, gayet açık. “Yoksa İstanbul’daki Ermenilere de aynı şey yapılırdı değil mi?” diye araya girdim. Onayladı; “O zaman dünya yerinden oynardı. Ama ben de Erdoğan gibi düşünüyorum, bırakalım da olanı biteni iki ülkenin tarihçileri araştırıp ortaya koysun.” Son bir sorum oldu bu güzel gözlü genç kadına; “Neden isminizi vermiyorsunuz?” Cevabı, ’Tedirgin bir güvercininki’ gibiydi; “Çünkü hedef olmak istemiyorum. Komşularım Müslüman, ama ben bir cemaatin içinde yaşıyorum. Olumlu konuşsam birinin, olumsuz konuşsam diğerinin hedefi olacağım!”

 

Bu yanıt yetti bana, başka kimseye adını sormadım, kendi isteğiyle söylemedikçe...

 

Bu kilise önü sohbette iki kişinin dedikleri çok etkiledi beni. 22-23 yaşlarındaki hemşire Narin Demircioğlu’nun ve 84 yaşındaki Turfanda Teyze’nin...

“BU KEZ TASARI KABUL EDİLEBİLİR”

 

Nişanlısıyla birlikte kiliseye gelen Narin, öncelikle “Bu iş Amerika’yı ne ilgilendirir? Bizim böyle bir talebimiz yok ki!” diyerek girdi söze... Ona göre, bu kez tasarının Kongre’den geçme ihtimali güçlü. Çünkü Ermeni lobisi iyi çalışıyor ve Yahudi lobisi de artık eskisi gibi engel değil. Hatta destek de oluyor...

 

“Peki tasarının çıkması hayırlı olur mu Türkiye’deki Ermeniler için?” Narin’in cevabı çok net: “Bizim için hiç hayırlı olmaz! Biz Türkiye’de huzurluyuz ve rahat yaşıyoruz. Ama tasarı nedeniyle yine huzurumuz kaçtı.” Hrant Dink öldürüldüğünde de huzurları kaçmış böyle... O bunları anlattı, nişanlısı da söze girdi, ayak üstü sohbeti koyulttuk... Bir ara ben, “Senin soyadın neden Demirciyan olmasın? Doğrusu bu değil mi? Bu bile mutsuzluk sebebi değil mi aslında?” diye sordum. İlginç bir cevap verdi Narin; “Bu benim işime geliyor aslında... İsyan ederdim bazen küçükken... Babam ne derdi biliyor musunuz; ’Ah kızım; sen Topkapı Garajı’nda İstefan olmayı denedin mi?’ Topkapı Garajı’nda uzun yol şoförüydü babam ve iş bulmak için ismini gizlemek zorunda kalmıştı. Arkadaşları onu Mustafa diye bilirdi. Gerçek ismini o ölmeden beş sene evvel, hastaneye yattığında öğrendiler. Tabii Ermeni olduğunu da...

 

Hiç unutmam, hastanede yoğun bakımda yatıyor. Arkadaşları gelmiş, Mustafa Demircioğlu diye arıyorlar. Ama yok öyle biri... Sonunda bir görevli diyor ki, ‘Ya, bir Demircioğlu var ama İstefan Demircioğlu.’ Öylelikle arkadaşları Ermeni olduğunu öğreniyorlar... Tabii bir şey değişmiyor... Babam ismini saklıyor. Çünkü dışlıyorlar ya da öğrendiklerinde işten atıyorlar, atmasalar da önyargılı davranıyorlar. O yüzden bana, ’Sen hiç Topkapı Garajı’nda İstefan olmayı denedin mi?’ derdi. Ama birkaç dakika sonra, en dertli gününde bile ağzından hep aynı laflar dökülürdü; ‘Bak kızım, buradan daha güzel bir ülke yok! Polise bile düşsen, derdini anlat, anlar. Burası böyle bir ülke!’ Gerçekten de doğru...”

 

“BİZ TÜRK VATANDAŞIYIZ AMERİKA NE KARIŞIYOR Kİ!”

 

Narin’in babasının o sözü kafama kazındı, bir türlü çıkmadı. Belki de bu yüzden yaşlı birilerini aradı gözlerim, bulması hiç de zor olmadı. Minik minik adımlarla çıkıyordu kilisenin kapısından... Yanına gittim, adını sordum, hiç tereddüt etmedi; “Turfanda” dedi. Önce anlamadım, bir kez daha tekrarladı. Sonra da açıkladı; “Hani turfanda meyve sebze çıkar ya öyle” diye... Ben ister istemez güldüm, o da öyle... Şeker gibi bir nine, 84 yaşında, herkesin sevgilisi... Ben soruları ardı ardına sordum, o her soruda “Dur bir nefes alayım” deyip durdu ama her soruma da cevabını verdi.

 

“Türkiye’de yaşamaktan memnun musun Turfanda Teyze?” diye sordum; “Bu memlekette Türk ile doğduk, Türk ile büyüdük. Çocuk halimizde, Ermeni misin, Türk müsün nedir bilmezdik. Sonraları böyle oldu... Eşim savaşta Kore’ye gönüllü gitti. 16 ay Türk bayrağı altında savaştı, gazi olup vatanına geri döndü. Başından yaralanmıştı, o ağrıları ölene kadar çekti. Çıldırmış gibi yataktan kalkar, kendini dışarı atardı. Sonra da trafik kazasında öldü. 47 yaşındaydı daha, bahtsız bir adamdı!” derken gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Sonra sorumu hatırlayıp, kendini toparladı. Arzusu öylesine masumcaydı ki; “Yıllarca onun gazi maaşını bile alamadım. İki yıl oldu bağlanalı, üç ayda bir 600 lira alıyorum. Ama buna da şükür... Ben isterim ki, şu memlekette kötülük olmasın, ortalık süt liman olsun... Biz Türk vatandaşıyız, Amerikalılar ne karışıyor ki? Bıraksınlar bizi kendi halimize, onlara ne?” Hem bana, hem Narin’e, tüm gençlere dua etti; “Allah sizlere uzun ömür versin. Allah memleketimize şifa versin, hastalık vermesin. Güzel güzel geçinelim” diye...

 

Bu ülke, işte böyle bir ülke; camide misiniz, kilisede mi, ne fark eder? Önemli olan iyilik için dua edenlerin bu kadar çok olması... Tasarı mı? Bunun yanında sadece bir ayrıntı! Sizce de öyle değil mi?

 

***

 

 

“ÇIKMAZ O TASARI, BAŞBAKAN ERDOĞAN BİR YOLUNU BULUR”

 

Surp Kevork Ermeni Kilisesi’nin hemen karşısında bir dükkana giriyoruz. Duvarda bir Atatürk resmi... Söze oradan başlıyoruz...

 

Ne güzel asmışsınız böyle...

 

Saro Bahçıvanoğlu: Ee gayet doğal. Biz Türkiye vatandaşıyız.

 

Amerika’da oylanan tasarı için ne diyorsunuz?

 

Tarihsel meseleler olduğu için bir şey demek istemiyorum. Ama ben askerlik yaptım. Edirne’de, 15 ay... Komutanlarla da, erlerle de aram iyiydi... Herkes iyi davrandı.

 

Peki eskiden sıkıntı oluyor muymuş?

 

Tabii bazı cahil insanlar var. Bana da denk geldi. Abuk subuk laflar edenler oldu Ermeniyim diye... Bir tane askerlikte, acemi birliğinde vardı böyle... Ama sonra geldi, özür diledi. “Ya, böyle laflar ettim ama kusura bakma” dedi.

 

Ne demişti?

 

Boşverin.

 

Tasarı hakkında konuşmak istemiyorsunuz ama sizi ne mutlu eder?

 

Bunların gündeme gelmesi bile hoş değil. Babam burada 30 yıllık esnaf. Düğün, vaftiz, cenaze organizasyonu yapıyoruz. Bizim burada Ermeni-Türk ayrımı yoktur. Samatya’da böyle şeyler olmaz.

 

(Biz böyle konuşurken, Saro’nun arkadaşı, Kapalıçarşı’da kuyumcu ustası olan 26 yaşındaki Aret Sarı giriyor içeri. O da konuşmaya katılıyor...)

 

Askere gidiyoruz, şaşırıyorlar. Asteğmen bana, “Sizi askere alıyorlar mı ya?” dedi. Bunları duyunca üzülüyorum. Çünkü biz de askerlik yapıyoruz, vatanımızı koruyoruz. Biz hepimiz kardeşiz, ayrım yok.

 

Peki tasarı konusunda ne düşünüyorsunuz?

 

Vallahi, büyüklerimiz öyle uygun görmüş.

 

Bizim büyüklerimiz Amerika mı?

 

Hayır ama Amerika şöyle yapın diyor, bizimkiler öyle yapıyor. Amerika böyle yapın diyor, bizimkiler öyle yapıyor.

 

Türkiye bu kadar bağımlı olursa Amerika’ya, sonucuna da katlanır diyorsunuz yani?

 

Aynen öyle...

 

Peki Erdoğan “Bu iş tarihçilerin işi” diyor?

 

Tabii ki doğru. Ben başbakanımı çok seviyorum. Ona yine oy veririm ama eleştiririm de...

 

***

 

 

“Acılar var ama unutalım onları, karıştırmayalım!”

 

Saro Bahçıvanoğlu: Ben Sarıgül’e vereceğim oyumu... Türkiye Değişim Hareketi’ne...

 

Aret Sarı: O da iyidir ama Erdoğan çok büyük lider, en doğrusunu yapacaktır. Sınır kapısının açılması konusunda olumlu adımlar attı mesela... Başka kimse halledemez bu işleri. En doğrusunu o yapar.

 

Ama deniyor ki Yahudi lobisi de destek verirse bu tasarı çıkabilir... O zaman ne olur?

 

Yok, çıkmaz o tasarı. Erdoğan en iyisini yapar. Ben çok güveniyorum ona. Biz her şeyin düzgün olmasını istiyoruz. Ben burada yaşamaktan çok mutluyum. Acılar var ama unutalım onları. Karıştırmayalım bir daha... Olan olmuş diyelim. İnsan ne diyeceğini şaşırıyor aslında. Biz de dinlediğimizde üzülüyoruz ama ne yapabiliriz artık? Eskide olmuş...

 

Çok acı şeyler yaşanmış ama Osmanlı İmparatorluğu zamanında ve savaş sırasında...

 

Tabii ki... O diyor “Siz bizi kestiniz”, öbürü diyor “Siz de bizi kestiniz!” Ben çok şey duyuyorum böyle ama konuşmak istemiyorum açıkçası. Üstü kapalı konuşmak daha iyi... İki tarafı da memnun edecek bir yol bulunabilir. Ben Erdoğan’ın bir orta yol bulacağına inanıyorum.

 

***

 

 

SINIR KAPISI AÇILSA, BU TÜRKİYE’YE DE İYİDİR, ERMENİSTAN’A DA İYİDİR!

 

Kilisenin kapısında, Ermenistan’dan çalışmak için gelenler hemen uzaklaştılar yanımdan. Konuşmak istemediler... Çalışma belgeleri olmadığı için, sınırdışı edilirim korkusuyla... Ama bir bey vardı ki endişe etse de konuştu, hem de güzel konuştu... Azeri lehçesine benzer Türkçesi’yle...

 

Ermenistan’a otobüsle gitmek ne kadar sürüyor?

 

Batum üzerinden yol tam 2 bin 500 kilometre. İki gün sürüyor varmamız...

 

Kaç kere gelip gittiniz böyle?

 

Hep gelip gidiyorum... Orası soğuktur. Kışta dolanamırak. Ama bura sıcaktır. Burda kalırak...

 

Akrabanız var mı burada?

 

Hiçbir kimsem yoktur. Yetim bir oğlanım ben.

 

Ee nerede kalıyorsunuz?

 

Siz bu sorularla beni buradan kovduracaksınız?

 

Olur mu öyle şey... Çok üzülürüm öyle olursa... Peki ne hissettiniz bu olanlardan sonra?

 

Bize hiçbir şey lazım değil. Yiğit olana nice huzur olsun, yeter. Türk de, Ermeni bacım, kardaşım, ablam gibi olsun...

 

Huzur olsun diyorsunuz...

 

Yiğit olana o yeter. Politikacılar ellemesin yeter.

 

Peki sınır kapısı açılsa?

 

Açılsa Türkiye’ye de iyidir, Ermenistan’a da iyidir. Aman bak, beni kollayacaksınız, ben bilmirem nasıl konuşaram...

 

***

 

 

ERDOĞAN’A SAYGIMIZ VAR O NE YAPACAĞINI BİLİR!

 

Tasarı bu kez kabul edilir mi sizce?

 

Anne: Olabilir.

 

(Kızı gülüyor, yanıt vermiyor... Annesi devam ediyor)

 

Ben dün Hollanda’dan geldim, oranın yaşayışını gördükten sonra, buranın taşını öperim.

 

Ermenilerin yaşayışını gördükten sonra mı?

 

Yok. Komple... Bizim Türkiyemiz çok güzel. Kim gelirse gelsin başa, biz Türkiye’yi severiz.

 

Peki Başbakan Erdoğan’ın konuşmasını dinlemişsinizdir. Diyor ki, “Bırakın da, geçmişte ne olduğuna Türk ve Ermeni tarihçiler bir araya gelsinler, onlar karar versinler.” Katılıyor musunuz?

 

Kız: Evet, doğru olabilir.

 

Anne: Vallahi ne olursa olsun o bizim başbakanımız. O en iyisini bilir. Kendisine saygımız var.

 

Siz Başbakan’ın o Kasımpaşalı tavrını da seviyorsunuz galiba?

 

Anne: Çok seviyoruz.

 

Kız: Ben sevmiyorum.

 

İsminizi öğrenebilir miyim?

 

Anne: İsmimi vermeyeyim.

 

Neden?

 

Kız: Annemin ismi Araksi...

 

Soyad?

 

Onu boşverin.

 

Peki sizin isminiz ne?

 

Eliz.

 

Merak ettim anlamı ne?

 

Buzlar kraliçesi...

 

Evli değilsiniz sanırım?

 

Hayır.

 

* (Gülerek annesine dönüyorum) Kızınız çok politik konuşuyor, az ve öz, yandı buzlar kraliçesiyle evlenen!

 

(O da gülüyor) Vallahi doğru...

Mine Şenocaklı

Gönderi tarihi:

Ülkemizin vatandaslari olan gayrimüslimlere karsi milletce asla yanlis bir düsünce icinde olmadik.Istisnalari örnek alarak milletimizi farkli kimliklere sokma girisimleri marjinal olmaktan öte bilgisizlik ve en kötüsü önyargidir.

 

Avrupa'da dogup büyüyen ve dogup büyüdügü ülkenin vatandasi olan yabancilar kendilerini her ne kadar rahat hissetseler de her ne kadar o ülkenin vatandasi olarak görselerde yinede iclerinde derinlerde bir huzursuzluk yasarlar.Cünkü Avrupa'da hemen hergün bir sekilde yabancilara karsi söylemler,eylemler,siyasetler yapilir.Bunlar o ülkenin vatandaslarida olsalar yabancilari etkiliyor.Bizim ülkemizde bunlari yasamiyor gayri müslim vatandaslarimiz.Türk-Ermeni,Türk-Rum,Türk-Yahudi farketmiyor.Gidin Kapalicarsiya,gidin Sisli'ye,Istiklal caddesine göreceksiniz ki bu ayirim yok.Icice bir yasam vardir.Türk milletinin asaletidir bunu böyle yapan.

 

Türkiye'ye turist olarak gelmis olan bir Alman sabah otelinden kalkip dogayi görmek icin gezintiye cikiyor.Tarlada oturmus kahvalti yapan bir ailenin yanina yaklasiyor.Kendisine cay ikram ediyorlar,önce sasiriyor sonra aliyor cayi iciyor,bir cay daha veriyorlar onu da ictikten sonra cikarip 5 Deutsche Mark uzatiyor cayin karsiligi olarak.Aile buna cok kiziyor,el ve agizla Alman turiste bizde böyle birsey olmaz,biz para icin cay vermedik sana diyorlar.Alman Almanya'ya dönünce bu anisini arkadaslarina anlatiyor ve söyle diyor:Düsünün ya bana iki bardak cay verdiler ve bir kurus bile almadilar.

 

Yukardaki olay yasanmis bir olaydir.Ve cok ufak bir örnektir.Türk milletinin yabanciya olan sicak kanliligini baska toplumlarda göremezsiniz.Türk toplumunun en büyük noksani kendisini yönetecek basiretli yöneticilerden mahrum olmasidir.Budur bizi muz cumhuriyeti yapan.

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

"Ermeni Soykırımı yasaları"nın arkası gelecektir anlamında yazılmış ifadeyi arkadaşımız nasıl "yazının arkası gelecektir" olarak anlamış, anlayamadım :)

 

500,000 Türk seçmenin olduğu Almanya'da "Ermeni Soykırımı yasası" çıkabiliyorsa kolayca. Almanya'daki 500,000 Türk seçmenin bir diaspora ya da bir lobi olarak etkisi 0 demektir.

 

Bunun cevabi cok basit;Almanya'da yasayan 2,7 milyon TÜrk'ün %60'i Kürt etnik kökenliydi.Bunlarin da 500 binden fazlasi Alman vatandasi olmustu.80'lerin sonlarina dogru Almanya'da faaliyet gösteren Kürt gruplari Alman patileriyle yogun bir iliski icindeydiler.Özetle;Almanya'da soykirim yasasinin 500 bin Türk secmene ragmen nasil kabul edilmis oldugunu sanirim verdigim bilgi anlatmaktadir.Bu bilgiler "Alman Derin Devleti" adli kitapta daha genis olarak anlatilmaktadir.

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

Paradoksa bakin; Isvec'te "Ermeni Tasarisi"oylanirken Basbakan Erdogan Ankara'da Danistayla kavga ediyordu.Elazigda ise gövde gösterisi yaparcasina bir ordu gibi kalabalikla siyasi nutuklar atiyordu.Disisleri Bakani Davutoglu'nun esamesi yoktu piyasada.Yandas medyada ise sadece Ali Babacan'in IMF ile görüsmeleri konu olmustu.Isvec'in adi bile yoktu ortalikta.Halbuki Isvec Parlamentosunda bugün Ermeni Tasarisi oylamasi yapilacagi biliniyordu.Toplum mühendisleri yine görev basindaydi.Halkin dikkati dagitilmaliydi.Nasil olacakti bu?Cok kola Ankara Emniyet Müdürlügüne bir E.Posta ile ihbar yapilarak TSK'nin rutin mühimmat sevkiyati duyurulacakti.Nitekim öylede oldu.TSK'nin rutin mühimmat sevkiyati yaptirdigi arac durduruldu.Elinde resmi evrak oldugu halde Astsubayin söylediklerine itibar edilmedi.TSK suclular listesine alinmisti cünkü.Bugünse Danistaya posta koyma geregi cikti ortaya,sonra da Elazig'a yapilan gövde gösterisi.Ama Isvec'teki oylama gündeme getirilmedi.Iki gün önce numaradan Amerika'ya hava atan basbakan bugün tek kelime ile Isvec'ten bahsetmedi.Bahsedemezdi cünkü ayin 17'sinde Isvec'e gidecekti.Heralde tepki olarak iptal eder seyahatini.

 

Türkiye'nin muz cumhuriyeti oldugunu yazdik.Muz cumhuriyeti olmasi icin muz plantajlarinin veya maymunlarin ülkesi olmak gibi bir sart yok.Onlar olmadanda muz cumhuriyeti olunabiliyormus.Örnegi ise Tayyip Erdogan Türkiye'sidir.Kim Türkiye AKP ile agirlik kazandi diyorsa yalan söylüyor.Türkiye AKP ile cok seyler kaybetti,gercek olan budur.

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

SERT TEPKI KOYDU HÜKÜMET,CUMHURBASKANI COK SERT KONUSTU vs.vs.

 

Sert tepki dedikleride hep bildik tepki yani aslinda en kolay iliskileri fazla etkilemeyen yani tepki olma özelligi tasimayan uygulamalar kisaca "Elciyi geri cagirdi hükümet"demekle SERT TEPKI'yi dile getiriyorlar.Halbuki ayni elci bir süre sonra yine geldigi gibi dönüp gidecek,dolayisiyla bu tepki degildir.Göz boyamadir.Kime karsi ic kamuoyuna yönelik siyasetlerdir.

 

Ben 'SERT TEPKI 'den anladigimi kisaca özetleyeyim:"Hükümet X devletle diplomatik iliskilerini askiya aldi ","Hükümet X devletin büyükelcisini ülkesine geri gönderdi ","Hükümet X devletle olan anlasmalari iptal etti ".Bunlari cogalta bilirim fakat gerek yoktur.Ben bir yazimda Rahmetli Ecevit'in,AB'nin bir toplantisinda Türkiye'ye karsi almis oldugu tavri protesto etmek icin Türkiye'ye geri döndügünü hemen akabinde Fransa Devlet Baskani'nin kendi özel ucagini göndererek Ecevit'i tekrar geri getirttiklerini hatirliyorum.Hashas ekiminde ABD'nin Türkiye'ye koymus oldugu ekim yasagini "Ülkemde neyi ekecegime ben karar veririm "diyen ve Hashas ekimini tekrar serbest birakan ama bu nedenle ABD'nin Kibris'ta Rum kesimiyle isbirligi yaparak Kibris Türkler'ine karsi yaptirdiklari Samson katliamina karsi 1974'te ki Kibris cikarmasina karar veren Ecevit'i hatirliyorum.Onurlu duruslar ülkeleri ve ulusu da onurlu yapar.Kaypak politikalarla,cikarci siyasetlerle,ideolojik umutlarla kendi onurlarini kaybedenler ulusun onurunuda ayaklar altina aldirirlar ki bugün yasadiklarimiz bu onursuzlugun bir resmidir.

 

Ermenistan bastiriyor,EGER TÜRKIYE BU SÜRECI BASKA YÖNDE KULLANMAYA KALKARSA PROTOKOLLERI GERI CEKERIZ.Türkiye'den tik yok.Tik cikmamasi bir yana,bir taraftan yandas medya diger taraftan AB yalakasi medya Ermeni acilimi suya düsecek diye hop oturup hop kalkiyor tirtir titriyorlar.Ben su son günlerde,gerek Amerika gerek Isvec'in yaptiklarina karsi samimi olarak söylüyorum hükümetten protokolleri meclisten cekmesini bekledim.Ama nafile beklemisim.Cünkü o dik durus herkese göre degildir.Dik duracagiz diyenlerin kamburlari nasilda ortaya cikiyor.O kadar dik duruyorlar ki "Erbil'e elci atayip resmen Kuzey Irak Kürt Yönetiminide kabul edebiliyorlar" Ne diyelim,darisi Güney Anadolu Federe Kürt Yönetimine atanacak elcinin basina...

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

Ülkemizin vatandaslari olan gayrimüslimlere karsi milletce asla yanlis bir düsünce icinde olmadik.

Duyunda inanmayin. Siz birde bu söylediklerinizi gayrimüslümlerden dinlesenize. Kendin pisir kendin ye ile olmuyor isler.

 

Bos bos hikayeler ile ancak kendi keindimizi oyalariz. Dünya biliyor bizim gayrimüslümlere yaklasimimizi ama bizler hala yaptigimizi dahi inkar ederek gülünc durumlara düsüyoruz.

Milyonlarca gayrimüslüm yasiyordu Türkiye'de bir dönemler ve simdi ise neredeyse sadace 1% kaldilar. Keyfleirndenmi terk ettiler acaba?

 

Rahatliktan usandilar galiba bu insanlar.

Gönderi tarihi:

Bunun cevabi cok basit;Almanya'da yasayan 2,7 milyon TÜrk'ün %60'i Kürt etnik kökenliydi.Bunlarin da 500 binden fazlasi Alman vatandasi olmustu.80'lerin sonlarina dogru Almanya'da faaliyet gösteren Kürt gruplari Alman patileriyle yogun bir iliski icindeydiler.Özetle;Almanya'da soykirim yasasinin 500 bin Türk secmene ragmen nasil kabul edilmis oldugunu sanirim verdigim bilgi anlatmaktadir.Bu bilgiler "Alman Derin Devleti" adli kitapta daha genis olarak anlatilmaktadir.

 

 

saygilarla

Gene yanlis bilgiler. Gercekleri hala görmemezlikten geliyoruz. Türk'ler avrupada asla lobi olusturamazlar cünki, lobi olusturabilmek icin bir yerlere gelebilmis olmalari, paralari ve egitimleri olmali. Avrupa'da yasayan Türk'lerin egitim düzeyi belli, cogu ya ilkokul mezunu, yada en fazla orta okul mezunu olarak gelmisler. Orada yasadikleri ülkenin nedilini dogrru dürüst ögrenmisler ne de kanunlarini. Yabancilar arasindaki en fazla issiz sayisi malesef Türkiyeli göcmenler arasinda. Nedenide cok basit, meslek egitimleri yok, vasifsiz isciler. Cocuklari genelde meslek egitimi alacak bir okul diplomasi dahi alamiyorlar.

Bir dönemeler Türkiye'de secimler oldugunda ucaklarla gidip oy verirdik. Oy icin para bulurduk ama egitim icin cocuklarimiza para yok derdik. Binlerce Türk göcmeni para bulupta Türkiye'ye ziyarete gidemez hale geldiler.

Ehh sen bunlarlami lobi olusturacaksin. Kedi ulasamadigi et icin mindar dermis misali gibi kalkmisiz gene topu Kürt göcmenlere atmisiz.

Lobi olusturan toplumlara bakarsaniz egitimin, paranin bu konularda ne kadar önemli oldugunu anlarsiniz.

 

Ama bizler devamli sucluyu disarida aradigimiz icin Almanya'daki lobi olusturamamaiz konusunda dahi hemen sucluyu bulmusuz. Kürt'ler suclu. Ehhh biz Türk'ler demekki armut toplamisiz bu arada.

Gönderi tarihi:

Ülkemizin vatandaslari olan gayrimüslimlere karsi milletce asla yanlis bir düsünce icinde olmadik.Istisnalari örnek alarak milletimizi farkli kimliklere sokma girisimleri marjinal olmaktan öte bilgisizlik ve en kötüsü önyargidir.

 

Sizin iddaaniza karsilik Süryani gözüyle Türkiye'deki gayrimüslümlerin durumu.

 

TÜRKİYE'NİN GAVURLARI AVRUPA'NIN MÜSLÜMANLARI

 

Avrupa’ya göç etmek mecburiyetinde kalan Süryaniler, burada da rahat yüzü görmüyor. Türkiye’den “gâvur” denilerek dışlanan Süryaniler, mecburi olarak gittikleri Avrupa ülkelerinde de “Müslüman” gibi görülerek ötekileştiriliyor.

 

Osmanlı’da olduğu gibi, Cumhuriyet döneminde de Müslüman olmayan azınlıkların dinin içine hapsedildiklerini ve onlarla hep din üzerinden ilişki kurulduğunu ifade eden, Süryaniler üzerine araştırma yapan Dicle Üniversitesi Öğretim Görevlisi, Antropolog Yard. Doç. Dr. Abdurrahim Özmen AKnews’in sorulanı yanıtladı.

 

Süryaniler için sürekli “sahip çıkılmalı” deniliyor. Bu ne ifade ediyor?

 

Eğer bir grup, topluluk “sahip çıkmak” konumuna gelmişse, bu tehlikededir demektir aslında. Yani onlara birilerinin sahip çıkması gereği duyuluyorsa, bir sorun vardır diye düşünüyorum. Türkiye’de sadece Süryaniler değil azınlıkların tümü aslında bir sorunla karşı karşıya. Azınlıklar Türkiye’de var olma sorunu ile karşı karşıya.

 

Peki Türkiye’de azınlıklara nasıl “sahip” çıkılıyor?

 

Süryaniler üzerine yapılan fotoğraf sergilerini düşünürsek, Susan Sontag’ın kitabına atıfta bulunarak “Başkasının acısına bakmak” gerektiğini düşünüyorum. Biz başkasının acısına bakabiliyor muyuz? Ya da baktığımızda ne görüyoruz? Çünkü bakmak ve görmek arasında çok büyük bir fark var aslında.

 

Nasıl bir fark?

 

Bakmak, aslında evrensel bir şey. Her insanda hatta canlıların çoğunda, hayvan türlerinde var olan bir özellik. Ama görmek, kültürle ilgili, daha çok kültürel bir olaydır. Çünkü her bakan farklı bir şeyler görebiliyor, herkes aynı şeyi görmüyor. Bu yüzden başkasına baktığımızda niçin baktığımız, ya da hangi amaçla, nereden baktığımız çok önemlidir. Kim olduğumuz çok önemlidir. Mesela, Cuma günleri camilerde güzel görüntüler vardır. Binlerce insan camii avlusunda namaz kılar ve fotoğrafçılar için bulunmaz bir görüntüdür. Ama ben şimdiye kadar Cuma namazı ile ilgili bir fotoğraf sergisine rastlamadım.

 

Azınlık ve çoğunluk psikolojisi mi diyorsunuz?

 

Mesela Süryaniler, Ezidiler, ya da kaybolmakta olan çok az kalan bir grubun fotoğrafları çekiliyor. Bunlar üzerine odaklanıyor. Bir arkadaşım, “Neden hep Süryanilere ya da azınlıklara ilgi duyuluyor?” diye sorunca, ben de “Müslümanlar azalsın onlara da ilgi artar” dedim. Aslında başkasına bakmak ya da başkasını görüntülemek çok masum bir şey değil. Biraz tarihe baktığımızda, çok da masum bir şey olmadığını da görüyorum.

 

Bu görüntüler farkındalık yaratmıyor mu? Önemli değil mi?

 

Evet, belki görüntüler çoğu zaman bizim bir şeylerin farkına varmamızı sağlıyor. Ama çoğu zaman bizim başkasına olan sempatimizi yok ediyor.

 

Neden?

 

Çünkü belirli bir süre sonra görüntülerin bolluğu içinde pek çok şeyi aslında çok olağanüstü bazı şeyleri kanıksayabiliyoruz. Yani çok fazla anlam ifade etmiyor bizim için. Mesela birkaç gündür 24 saat Haiti’deki depremi izliyoruz, o görüntülere bakıyoruz. Evet ilk izlediğimizde belki bizde bir şeyler beliriyor, bir şeyler hissediyoruz ama ne yapıyoruz? Neye yarıyor? Birinci, ikinci günden sonra eminim çok fazla bir şey ifade etmiyor bizim için. Şunu da düşünmek gerekir, aslında görüntüler, hem fotoğraf hem kamera görüntüleri, gösterdikleri kadar pek çok şeyi gizliyorlar. Her kamera her fotoğraf aynı şeyi görmez. Her fotoğrafçı aynı şeyi görmez.

 

Azınlıkların yaşadığı sorunlara dönersek, Süryaniler üzerine bir tez hazırladınız. Türkiye’de Süryaniler üzerine yapılan araştırmalar yeterince objektif mi, nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Hah Kilisesi MidyatTürkiye’de sadece Süryaniler değil azınlıklar üzerine yapılan araştırmaların biraz sorunlu olduğunu düşünüyorum. Çünkü birincisi bu azınlıklar sanki yaşamıyor ve birer müzelik objeymiş gibi görülüyor. Örneğin Mardin ya da Midyat’a gidiyoruz, çok rahat bir şekilde Manastır’ın kapısına dayanıp Manastır’ı gezmek istiyoruz. Hatta gerekirse ibadetlerini izlemek istiyoruz. İbadetlere katılmak istiyoruz.

 

Bu kötü mü?

 

Bu insanların belirli bir inancı var ve çoğunlukta olan Müslümanlar gibi bunlar da bir şeye inanıyor, ibadetlerini yerine getiriyor. İbadet gizli yapılır. Herkesin istediği zaman katılabileceği bir ayin değildir. Biz bunları düşünemiyoruz. Çünkü bunlar bizim için sadece bir müze ya da bir araştırma nesnesidir. Süryaniler de son zamanlarda bu açıdan büyük ilgi topluyorlar. Çünkü 1980’lere kadar sayıları, 50-60 binin üzerinde iken, bugün Mardin ve ilçeleri dahil en fazla 3 bin kişi kaldı. Sadece kiliselerde ve manastırlarda toplanmış bir guruptur.

 

Bunun için mi daha çok dini yönleri ile dikkat çekiyorlar?

 

Süryaniler de bizim gibi yaşayan canlı varlıklardır. Sadece kiliselere, manastırlara kapatılmış, ya da kapanmış kullar değiller. Onlar da bizim gibi birbirleri ile kavga ediyorlar, onların da düğünleri var. Onların da cenaze törenleri var. Onlar da birbirleri ile çatışmalı durumlar yaşıyor. Ve aynı şekilde Türkiye’de pek çok grupta olduğu gibi onların da milliyetçileri var ve tüm Beht-Nahrin’de bir Asuri devleti kurulmasını isteyenler var. Yani diğer insanlardan farklılaşan bir durumları yok. Ama daha çok egzotize edilerek bunlar inceleniyor.

 

Neden etnik kimlikleri göz ardı ediliyor?

 

Bu insanlar sadece inanan kul gibi düşünülüyor. Bunun dışındaki hayatları düşünülmüyor. Oysa Süryaniler, etno-dinsel bir gruptur. Sorunuza gelirsek, bunun için tarihe bakmak gerekiyor. İslamiyet’in ilk döneminden günümüze kadar Cumhuriyet de dahil, Müslüman olmayan azınlıklar dinin içine hapsedilmiş. Hep din üzerinden bunlarla ilişki kurulmuş. Bu Osmanlı’da da böyle idi. Bu Osmanlı barışı diye adlandırılan dönemde de böyledir. Ki Osmanlı barışı denen kavram da çok doğru bir kavram değil. Osmanlı özellikle Müslüman olmayan azınlıklara karşı bir barış içermiyor. Belirli bir itaat ve sadakat ilişkisi var.

 

Bu gelenek Cumhuriyet döneminde de sürdürülüyor mu?

 

Evet. Mesela 1974’lerde Kıbrıs çıkartması yapıldığında, Mardin’de insanlar sokaklarda “Makaryos’un çocukları defolun buradan” diye miting düzenledi. O Süryaniler’in çoğunun çocukları da Kıbrıs’ta savaşıyordu aslında. Varlık vergisinden bu yana aslında buna benzer çok şey var. Karikatür krizinin (Hz. Muhamed’in karikatürünün yapılması) yaşandığı günlerde, Midyat’tan yaklaşık 50-60 kişilik bir atlı grup ellerinde kılıçlar ve yeşil sarıklarla Midyat’a hücuma geçtiler. Bundan sadece bir fotoğraf basına çıktı. O gazete de toplatıldı. Ona ilişkin haber bile yapılmadı. 2000 yılında kılıçlarla ve yeşil sarıklarla böyle bir olay yaşandı, ancak buna ilişkin hiçbir kovuşturma yapılmadı.

 

Bu bahsettiğiniz nedenlerin tümü Süryani göçüne zemin hazırladı. Göçlerin büyük kısmı Avrupa’ya yapıldı. Avrupa’ya göç edenler orada rahat yaşayabiliyor mu?

 

Hayır. Tam tersine. Göç sonrası orada büyük bir travma yaşıyorlar. Mardin’in hemen hemen tüm köylerinde bir sözlü tarih çalışması yaptım. Bu göçün Süryaniler üzerinde nasıl bir etkiye sahip olduğuna şahit oldum. Çok yaşlı bir kadınla konuştuğumda –çevresi hep bu delidir, bunu dinlemeyin diyordu- hep şu Kürtçe sözü tekrarlıyordu: “Guhestina Malek Xirabûna Salek.” Yani bir evin değişmesi ya da göç etmesi, bir yılın yıkımı demektir diyordu. Başka birisi şöyle dedi: “Çocuklarının geleceği için gittiler ama çocuklarını kaybettiler.” Buradaki kaybetme, kültürel olarak kaybetmedir.

 

Başka bir kadın da “Tur Abdîn hafızasını kaybetti. Kurak Tur Abdîn (Süryaniler’in yaşadığı bölge) yaşlıların gözyaşları ile sulanıyor” dedi. Köylerin pek çoğunda yaşlılar var. Almanya’da yaşayıp kendi köyüne gelen bir ressam ise kendi köyünün yıkılmış fotoğrafını göstererek “Malê miriyan ji saxan re ye” diyordu. Yani “Ölülerin malları sağlar içindir” diyordu. Biri de “Bir Kürt elma bile olsa cebine koyma” diyordu. Yani onlara hiç güvenilmez diyordu. Çünkü yılların getirdiği bir hafıza vardı ve onlara tekrar bir şeyler yapılacak diye korkuyorlardı.

 

Sonuç olarak kendi anavatanlarında “gâvur” ama gittikleri Avrupa’da da “Müslüman” diye dışlanıyorlar. Çünkü orada da hep şöyle yakınıyorlar, “Biz ne yaparsak yapalım, her Pazar günü biz kiliseye gidiyoruz ama her Ramazan ve Kurban bayramında bizim bayramlarımızı kutluyorlar, bizi Müslüman olarak görüyorlar.” Orada da Müslüman oluyorlar. Yani hep misafir oldular azınlıkların çoğu. Dolayısıyla azınlık ve misafir olmak hep ikircikli bir ruh halidir. Hiçbir zaman misafir kendi evinde olduğu gibi rahat etmez. Azınlıkları biraz da böyle değerlendirmek gerekir.

 

Süryaniler’in Avrupa’ya göç etmesi “zorunlu göç politikası” mı?

 

Süryaniler özellikle Ermeniler gibi zorunlu iskan gibi göç ettirilmemişler. Zorla göç ettirme ile zorunlu göç ayrı şeylerdir. Süryaniler’inki zorunlu göç. Bir insanın belirli bazı nedenlerden dolayı kendisini artık göç etmek durumunda hissetmesidir.

 

Süryani Köyü ZazMahalle baskısı mı?

 

Sadece o değil. Sizin başvurabileceğiniz herhangi bir resmi kurum yoksa ve eziliyorsanız, kendinizi güvende hissetmiyorsanız gidersiniz. Bu da zorunlu göçtür. Bunun için resmi bir kanun çıkarılarak “göç ettirilsin” denmemiş ama böyle bir baskı var. Kendilerini güvende hissetmeme baskısı diyelim. Çok az da olsa, ekonomik sorunlardan dolayı gidenler var.

 

Kürtler’in bu göçte bir rolü var mı?

 

Kürtler Müslüman oldukları için Osmanlı’da da Cumhuriyet’te de din araya girdiğinde gayri Müslimlere karşı devletin yanında oldular. Tümü olmasa da aşiretlerin büyük bir çoğunluğu böyleydi. 1915’lerde de böyledir, Süryanilere karşı da böyledir. Onlara karşı yapılan her baskıda, Kürtler bulunuyor. Süryaniler’in bu durumda başvurabilecekleri bir devlet kurumu da yok. Çünkü Kürtler de Müslüman, devlet de Müslüman.

 

Bu “Kürtler” den bazıları Kürtler’in haklarını talep eden siyasal hareketlere karşı da devletin yanında yer alabiliyorlar…

 

Kimi aşiretler öyle. Osmanlı’dan bugüne devletten yana olan aşiretler var. Devlete karşı olan aşiretler var. Bunlar değişiyor. Ama söz konusu gayri Müslimler olduğunda devletin yanında. Kimi aileler kimi aşiretler Ermenileri, Süryanileri korudu ama çok genel anlamda bu tür şeyler yok. Daha çok kadınlar ve çocuklar korunmuş. Ama büyükler göz göre-göre öldürülmüş, gönderilmiş.

 

Bu devlet politikasının bir parçası değil mi?

 

Devlet resmi olarak “kimseye gidin bunu yapın” demiyor ama cesaret veriyor, göz yumuyor. Siz yaparsanız ben de göz yumarım. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uygulama böyle.

 

Lozan’da azınlıklarla ilgili Türkiye’nin uymak zorunda olduğu kararlar alındı. Neden uygulanmıyor?

 

Lozan’da kararlaştırılan bazı şeylerin sanki birden hayata geçeceği düşünülüyor ama zihniyet değişmiyor. Günümüzde de aslında Süryanilere yaklaşım Osmanlı’dan çok farklı değil. Burada yine kiliseler ve dini katmanlar tarafından azınlıklara yaklaşılıyor. Onun dışında azınlıklarla ilişki çok fazla yok.

 

Günümüzde Türkiye’de sadece iki üç tane Süryani derneği var. Bu dernekler çok fazla ilgi görmüyor. Kimse bunlara ilgi göstermiyor. Ama Süryanilerle ilgili herhangi bir şey olduğunda Manastır’a gidip Metropolit ile görüşülüyor. Özellikle Metropolit’in bunları temsil etmesi aslında bir İslam ülkesi olan Türkiye’de iktidara daha büyük bir güç veriyor. Çünkü din üzerinden onlara yaklaştığınızda, nüfusun büyük çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede zaten iktidarın ideolojik ayaklarından biri de din olduğu için Müslüman olmayanlar üzerinde bir iktidar kuruluyor. Dolayısıyla Süryaniler dine hapsediliyor.

 

1964’de Mardin’in Nusaybin ilçesinde doğdu. Lisans, yüksek lisans ve doktorasını Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde tamamladı. Yüksek lisans ve doktorayı Etnoloji üzerine yaptı. 2006 yılında doktora alan Özmen, 2007 yılında Dicle Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi’ne atandı. Özmen Dicle Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde öğretim üyesi olmasının yanı sıra, Antropoloji Bölüm Başkanlığı görevini de yürütüyor.

 

Kaynak: Maşallah Dekak / AKnews, Güncelleme Tarihi: 3 Şubat 2010

 

Birinci Fotoğraf: Gertrude Bell Arşivi, Bakınız: Midyat'ta Bir Ajanın Anıları

 

İkinci ve Üçüncü Fotoğraf: Atila Cangır , Anıtlı (Hah) ve Zaz Köyü Midyat-Mardin 2002,

 

Kaynak: -http://www.suryaniler.com/suryani-tarihi.asp?id=641-

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.