Misafir demirefe Gönderi tarihi: 23 Şubat , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 23 Şubat , 2010 Aylin Duruoğlu'nun ifadesinden: "Sokakta serbest dolaşan biri iken 27 Nisan'da evimden alınarak tutuklandım. Orhan Yılmazkaya ile aynı üniversitede okuduk. Çalıştığım gazeteyi telefon ile arayarak müsaitsem uğramak istediğini belirtti. Ben de hergün gittiğim alışveriş merkezine çağırdım. Kendisi de oraya geldi. Size soruyorum hukuk fakültesinden arkadaşlarınızla buluşmuş olmanız suç işlediğiniz anlamına mı gelir? O bir suç işlemiş 15-20 yıl hiç görmedim. `Hamam' diye bir kitap yazmış. `Belki gazetende yayınlarsın' dedi. Eğer gazeteci iseniz bunlar başınıza gelebilir. 250 bin trajı olan bir gazetede çalışıyorsanız tanıdık birilerinin birşeyler istemesi normal. Kaldı ki gazeteci arkadaşım Cüneyt Özdemir de bu şahısla kendi programında kitabı üzerine program yaptı" dedi. gazetevatan.com Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ politika Gönderi tarihi: 23 Şubat , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 23 Şubat , 2010 Ergenekon senaryosundan birsey cikmayacagini anladiklari her defasinda yeni bir teori üretilmeye baslaniyor Taraf üzerinden yaptiriliyor.Her yeni teori ile sürec biraz daha uzatiliyor ve böylece hem ic konjuktüre dönük propaganda malzemesi olarak kullaniliyor yani bakin baya büyük bir cete imaji veriliyor hemde dis dünyaya Bakin bizdeki Gladio daha genis capli imaji verilmeye calisiliyor.Tutuklananlarin belki hemen hepsi belki birkac kisi disinda kalan büyük kesimi serbest birakilacaklardir,bu ne kadar devam edewr bilmiyoruz.Tecrübeli hukukcular davalarin birlestirilip tek dava haline getirilmesinin ardinda yatan asil gizli amacin,dava sürecini uzatmak oldugunu bununda hukuka ve insan haklarina ters düsütügünü dile getiriyorlar. Henüz hakim karsisina cikamamis cok zanli var Silivri'de artik ne zaman onlara sira gelir bilinmez. saygilarla Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 23 Şubat , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 23 Şubat , 2010 Gazetevatan.com yayın müdürü Aylin Duruoğlu tahliye oldu. Cumhuriyet Savcısı mütalaasında, 10 ay sonra ilk kez hakim karşısına çıkan Yayın Yönetmenimiz Aylin Duruoğlu'nun tahliyesini talep etti. Mahkeme tahliye talebini değerlendirmek için 1 saatlik ara veren mahkeme heyeti Aylin Duruoğlu'nun tahliyesi yönünde karar verdi. Haberin devamı Gazetevatan internet sitesinde Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 23 Şubat , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 23 Şubat , 2010 Tahliye haberi sevindirici, ama bir insanın sırf çalıştığı gazetenin AKP muhalifi olması yüzünden Çorum milletvekilinin itiraf ettiği üzere kan tahlilinin gerekmesine ne demeli? Bunların bir kan tahlili 10 ay sürüyorsa... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ dominik Gönderi tarihi: 23 Şubat , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 23 Şubat , 2010 Aylin Duruoğlu'nun ifadesinden: "Sokakta serbest dolaşan biri iken 27 Nisan'da evimden alınarak tutuklandım. Orhan Yılmazkaya ile aynı üniversitede okuduk. Çalıştığım gazeteyi telefon ile arayarak müsaitsem uğramak istediğini belirtti. Ben de hergün gittiğim alışveriş merkezine çağırdım. Kendisi de oraya geldi. Size soruyorum hukuk fakültesinden arkadaşlarınızla buluşmuş olmanız suç işlediğiniz anlamına mı gelir? O bir suç işlemiş 15-20 yıl hiç görmedim. `Hamam' diye bir kitap yazmış. `Belki gazetende yayınlarsın' dedi. Eğer gazeteci iseniz bunlar başınıza gelebilir. 250 bin trajı olan bir gazetede çalışıyorsanız tanıdık birilerinin birşeyler istemesi normal. Kaldı ki gazeteci arkadaşım Cüneyt Özdemir de bu şahısla kendi programında kitabı üzerine program yaptı" dedi. gazetevatan.com Sakin yanlis anlamayin sayin demirefe, ben asla hukuksuzlugu savunmam. Ama bu devlet 17 binden fazla insani aynen Aylin Duruoglu gibi evinden, is yerinden, sokaktan askerler, polisler tarafindan alindiktan sonra izleri bir daha bulunamadi. Yani faili mechule gittiler. Aylin Duruoglu gene sansliymis ve hala hayatta ve ifadesi aliniyormus. Benim bahsettiklerim birakin ifadelerinin alinmasini hakim önüne bile cikarilmadan ortadan kaybedildiler. Hukuk herkes icin gerekli. Aylin hanimin cani varda 17 bin insanin cani yokmuyduda sesimizi cikartmiyoruz? Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 23 Şubat , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 23 Şubat , 2010 Sakin yanlis anlamayin sayin demirefe, ben asla hukuksuzlugu savunmam. Ama bu devlet 17 binden fazla insani aynen Aylin Duruoglu gibi evinden, is yerinden, sokaktan askerler, polisler tarafindan alindiktan sonra izleri bir daha bulunamadi. Yani faili mechule gittiler. Aylin Duruoglu gene sansliymis ve hala hayatta ve ifadesi aliniyormus. Benim bahsettiklerim birakin ifadelerinin alinmasini hakim önüne bile cikarilmadan ortadan kaybedildiler. Hukuk herkes icin gerekli. Aylin hanimin cani varda 17 bin insanin cani yokmuyduda sesimizi cikartmiyoruz? Sn.Dominik, bunda yanlış anlayacak birşey yok. Cuntacı dedikleriniz de aynı şekilde içeride yatıyor. Aralarında suçlular vardır ama suçsuz yere yatanların olduğunu da herkes söylüyordu. Tahliyeler oldukça bunlar kanıtlanmış olmuyor mu? Kayıpları bulmak kimin görevi? Olmayan darbelerle uğraşacaklarına asıl işleriyle uğraşsınlar. Hesap sormak istiyorlarsa gerçekleştirilmiş bir darbe 12 Eylülün hesabını sorsunlar. Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 24 Şubat , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 24 Şubat , 2010 Olay sabahı henüz Orhan Yılmazkaya'nın kimliği deşifre edilmeden önce yazdıklarım. Sabahtan beri tek temennim, yalnızca isim benzerliği olması. En son bir yıl önce gördüğümde bir derginin editörlüğünü yaptığını öğrendiğim kişiyle sadece isim benzerliği olması. Öyle bir insanın, böyle birşey yapması imkan dahilinde dahi olmasa da. Büyük şok ve acaba içerisindeyim sabahtan beri. Yayın yasağı kalkıp Orhan Yılmazkaya'nın kim olduğu, neler yaptığı vs açıklandıktan sonra da şunları yazmıştım ; Malesef isim benzerliği değilmiş... Derin üzüntü ve şaşkınlık içerisindeyim. Sabah saatlerinden, yayın yasağının kaldırılıp telsiz konuşması ile kimlik bilgilerinin açıklandığı akşam saatlerine kadar, telefon rehberimde kayıtlı bütün ortak tanıdıklarımızla konuştum telefonla. Hepsinin ortak tepkisi "imkansız" ve "acaba" idi. Türkiye'de sol üniversite gençliğinin en radikal fikirlere sahip olduğu dönemlerden birisi olan 96 yılıydı. Türk solunun latin amerika'nın en ücra ülkelerinde ki işgaller için bile sokağa çıkıp, yanıbaşında ki birinci çeçen-rus savaşı ve işgaline karşı kayıtsız, tepkisiz kalmasını beş arkadaş, Galiyev posterleri açarak protesto ettiğimiz bir öğrenci meclisi forumunda, salonda bize aşırı tepki gösteren bir grup öğrenciyle aramıza girmiş , bizi öğrenci kulubüne davet etmiş, saatlerce sohbet etmiştik. "Düşünce ve Eylem" adlı dergi etrafında toplanmış öğrencilerin liderlerindendi. radikal sol çevreler tarafından "düzeni barışçıl yollarla değiştirmeyi amaçlayan" , "reformist" , "küçük burjuva", "düzen içi" şeklinde adlandırılan yasal bir sol partinin üyesiydi. Vakfımızın gençlik teşkilatı içerisinde onunla aynı partiye üye gençler aracılığıyla o günkü tanışmamızın arkası gelmiş ve bizim için "Orhan Abi" olmuştu. Oldukça kültürlü, eğitimli, akıllı, kibar, saygılı mantıklı bir insandı. Yani dilini dinini bilmediği bir ülkeye paraşütle atsanız, yarım saat sonra en az yüz kişiyle yakın arkadaş olabilecek bir insandı. Tartışmalarımız da biz ona "sovyetik olduğunuz için kapitalist Rusya'ya da karşı çıkamıyorsunuz" diye laf atar, O da bize "beyaz ordu artıkları" diye takılırdı. Çevirmenlik, editörlükten, radyo yayıncılığı gibi işler yapıyordu. 2000 yılında üyesi olduğu partiden ayrılıp yeni bir parti ve sendika kurduğunu vakfımıza gönderdikleri protokol yayın ve bildirilerle öğrenmiş, ilk karşılaşmamızda uzun uzun konuşmuştuk. İleri ki yıllarda ise, siyaseti bırakmış, yazarlık ve gazeteciliğe kendini vermiş bir insandı. -http://www.kitapyurdu.com/yazar/default.asp?id=26270- linkte görüleceği gibi, artık siyasi bir kimliği olmayan, Türk hamamlarının tarihçesi üzerine çalışamlar yapan. sanayi ve ticaret sektöründe sektörel yayın yapan dergilerde yayın yönetmenliği, editörlük yapani üst düzey yöneticilik yapan. Klasik, öğrencilik ve gençlik yıllarında aktif siyasetle ilgilenip, daha sonra siyaseti bırakıp iş hayatına atılan bir insandı. Benzeri onbinlercesi gibi. En son gördüğümde, ne siyasetle ne ideolojiyle bir alakası kalmayan bir insandı. Böyle bir insanı, bir hücre evinde, profesyonel yöntemlerle polisle çatışan bir terörist olarak görmek tek kelimeyle büyük bir şok. Ne aklım alıyor bunu ne mantığım. Gençliğinde sol kanadın ılımlı kesiminde bulunmuş. Daha sonra siyaseti bırakıp, iş ve ticaret dünyasında ki dergilerde yöneticilik yapmış, hamamlar üstüne kitap yazmış bir insan. Ve pazartesi sabahı polis telsizinden konuşan o insan... Doktor Jykll ve Mr. Hyde gibi. Söyleyecek söz bulamıyorum.... Aylin Duruoğlu, 10 ay boyunca sırf Orhan Yılmazkaya ile yemek yediği için tutuklu kaldı. Türk hamamı üzerine yazdığı kitabın tanıtımı haber bültenlerinde yayınlanırken, ulusal kanalların haber muhabirleri kendisiyle röportaj yaparken, Cüneyt Özdemir kendisiyle program yaparken, Aylin Duruoğlu yemek yediği için tutuklandı ve tam 10 ay tutuklu kaldı. Şimdi sicilinde, terör örgütü üyesi olmak şüphesiyle 10 ay tutuklu kaldığı hep yazacak. Bir insanın hayatıyla oynandı. Benim merak ettiğim şu, madem, polis tarafından aranmayan, Türkiye'nin en büyük bankalarından birinin yayın kurulunda çalışan, mesleki bir derginin editörlüğünü yapan, kitap yazan, kitabı ulusal kanallarda tanıtılan bir insanla sohbet etmek, terörist olmaya yetiyor, "özel yetkili savcılar"a göre; ben resmen itirafta bulunmuş demek ki. Neden gelip beni de tutuklamamışlar ki ? 10 ay tutuklu kaldı Aylin Duruoğlu. Türkiye'de binlerce suç vardır ki, yatarı bu kadardır. yazıklar olsun... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ politika Gönderi tarihi: 24 Şubat , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 24 Şubat , 2010 Savcinin yaptigi savunmanin ne kadar savciliktan uzak olduguna da bir bakalim: "Aralarinda hicbir iletisim yok, demek ki cok gizli calisiyorlar" Anlayan anlasin artik. saygilarla Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ politika Gönderi tarihi: 25 Şubat , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 25 Şubat , 2010 Insanlara damga vuranlar, insanlari sirf zevk icin tutuklatanlar, masum insanlara hicbir ahlak kurallarina uymayan yakistirmalar yaparak onlarin üzerinden intikam duygularini giderenler, hicbir seyden haberleri olmadigi halde sirf karsi olmak icin, ideolojik yönden birilerini karsıt ilan edenlerin eger kizaracak yüzleri varsa (ki sanmiyorum)10 ay sucsuz yere özel yetkili savcilarin babalarinin keyfi icin icerde hakim karsisina cikarmadan yatirdiklari bu insanlardan af dilemeleri gerekir. Insanlik bunu söylüyor. Itle at izinin biribirine karsitigi günümüzde bu basireti bu fazileti gösterecek bir babayigitin olduguna inanmiyorum. Ama benim en sevindigim sey, o 10 kisinin birden serbest birakilmasiyla hevesleri kursaklarinda kalan Laik ve Atatürkcü Türkiye Cumhuriyeti karsitlarinin halleridir. saygilarla Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ deniz_kizi Gönderi tarihi: 26 Şubat , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 26 Şubat , 2010 Demokratik laik hukuk devlete de bakın ... Sadece yemek yediği için bir insanın evinden alınması, aylarca tutuklu kalması hangi demokratik huku devleti anlayışı içerisinde olabilir ki... Yazıkkk ... Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ Siyah_Beyaz Gönderi tarihi: 2 Mart , 2010 Paylaş Gönderi tarihi: 2 Mart , 2010 Aylin Duruoğlu: Bir Demokrasi ve Kişilik Sınavı Aylin Duruoğlu hem meslekten gazeteci, hem genç, hem de kadın. Benim için bu her üç özelliği de önemli: Çünkü Türkiye’de hâlâ feodal kültür, kalıntı olarak da olsa, egemenliğini sürdürüyor. Feodal kültür erkek egemendir: Kadınlar, erkeklerle aynı yerlere gelebilmek ve oralarda tutunabilmek için onlardan daha ağır bir bedel ödemek zorunda kalır. Feodal kültür yaşlı egemendir: Bu nedenle gençlere yeterince olanak tanınmaz, fırsat verilmez. Ayrıca Türkiye’de gazetecilik zor ve riskli bir meslektir: Yaptıkları işten dolayı hapse atılanların başında gelir gazeteciler. Üstelik iş güvenceleri de yoktur. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan daha dün, köşe yazarlarını ve gazetecileri hizaya gelmeye davet etti. Hizaya gelmeyenleri atmaları için patronları uyardı. *** Duruoğlu, gazeteciliğin çeşitli aşamalarında sorumlu görevlerde bulunmuş, son işinde de başarısını kanıtlamış, Vatan gazetesinin internet sitesini dikkat çekici bir biçimde geliştirmiş bir profesyonel. Terör örgütü üyeliği suçlamasıyla tutuklanıyor ve hapse atılıyor. On ay hapis yattıktan sonra yargıç önüne çıkarılıyor. Savcının da önerisiyle, ilk duruşmada tahliye ediliyor. Beraat ederse on aylık hapis yanına kâr kalacak! Türkiye’deki “demokratik, laik ve sosyal hukuk devletine dayalı” rejim, yirmi birinci yüzyılda, Aylin Duruoğlu üzerinden verdiği demokrasi ve hukuk devleti sınavından sınıfta kalıyor. *** Ayşe Arman, tahliye edildikten sonra Duruoğlu ile konuşmuş. Dünkü Hürriyet’te yayımlanan konuşmaya göre Duruoğlu’nun söylediklerinin satır başları şöyle: “Bu kişisel bir felaket değil… Bireysel bir talihsizlik öyküsü de değil… Böyle yansıtılmasını istemiyorum. Biz gazetecilerin sorumluluğu, bu konuda neden bu kadar çok sıkıntı yaşandığını, neden bu kadar çok tutuklama kararı verildiğini düşünmek, araştırmak, yazıp çizmek olmalı… ‘Hele bir içeri atalım, masumsalar çıkarlar mantığı’nın yanlışlığını vurgulamak gerekiyor… Hiç öfke, isyan duymuyorum. Hâlâ ülkemi çok seviyorum ve hâlâ hukuka ve adalete inanıyorum… Hiçbirimiz hiçbir şey olmamış gibi devam edemeyiz, çünkü yarın hepimizin başına gelebilir. Sorunumuz ne, neden bunları yaşıyoruz bunları öğrenmeye, anlamaya çalışalım…” *** On ay çok tartışmalı bir biçimde, haksız yere hapis yattığına inanan genç bir kadın gazetecinin şu sözlerine, soğukkanlılığına, aklına, hukuka ve adalete olan inancına, yurtseverliğine ve belki de en önemlisi meslek ahlakına bakar mısınız! Nice erkeğe, yaşlı ve deneyimli insana ve bütün gazetecilere örnek olması gereken bu gence hayran olmamak elde mi! Her şeyden önce, ona bu bilinci, bu kişiliği, bu namusu, bu vicdanı veren ailesini kutlamak gerek. Ama unutmayalım ki, onu bu toplum, bu rejim üretti. Aylin Duruoğlu’nu yetiştiren “Demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti” rejimi, Türkiye Cumhuriyeti, bu genç kadın gazetecinin kimliğinde, kişiliğinde, demokrasi sınavından üstün başarıyla geçiyor. *** Biliyorum ki tanımadığımız, bilmediğimiz nice Aylin Duruoğlu var. Ama onu ve onun gibileri yetiştiren rejimi överken, onları hapse atan rejimi ne yapacağız? Türkiye, yirmi birinci yüzyılda demokrasi açısından geriye mi gidiyor, ileriye mi? Aylin Duruoğlu örneğinden hangi dersleri çıkarmalıyız? Emre Kongar. 27 Şubat 2010 Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.